3. Bölüm

3.Bölüm

yazarbirkız
ceylin_tosun3561

Mina’nın Ağzından

Evin karanlık odasında, sessizce yatağımın köşesine oturmuş, Yağız’la geçen akşamı düşünüyordum. Yatağımın üzerinde, Yağız’ın bana verdiği küçük kutu hâlâ açıktı. İçinde duran papatya bilezikler bana huzuru ve sevgi dolu bir bağı hatırlatıyordu, ama aynı zamanda kalbimde ağır bir yük bırakıyordu. Nefesimi düzenlemek için birkaç derin soluk aldım ve gözlerimi kapattım. Yağız’ın gülümsemesi zihnimde canlanırken, bu geceyi tekrar tekrar yaşamak istiyordum. Ama bir şeyler beni rahatsız ediyordu. İçimde bir çelişki vardı.

“Neden her şey bu kadar karmaşık olmak zorunda?” diye fısıldadım kendi kendime. İçimdeki huzursuzluk giderek büyüyordu. Yağız’a karşı hissettiğim yoğun sevgi, aynı zamanda onun hayatımda yarattığı değişimle de yüzleşmeme neden oluyordu. Bu sevgi bir yandan beni mutlu ederken, diğer yandan korkutuyordu. Yağız, tüm içtenliğiyle yanımda olmuştu; her düşüşümde elimi tutmuş ve beni kaldırmıştı. Ama şimdi, bu kadar yakın bir bağa gerçekten hazır olup olmadığımı sorguluyordum.

Yatağımın kenarından kalkıp pencereye doğru ilerledim. Soğuk gece havası camın dışından bana dokunuyormuş gibi hissettiriyordu. Şehir ışıkları, uzaklarda küçük parıltılarla göz kırpıyordu. Sessizliği bozan tek şey, kalbimdeki çırpınıştı. Yağız gibi birinin hayatımda olması büyük bir lütuftu. Ama derinlerde bir yerde, hâlâ kazanın etkilerini hissediyordum. O dehşet verici anı tekrar tekrar zihnimde canlandırıyor ve her defasında kimin ne amaçla böyle bir şey yapabileceğini anlamaya çalışıyordum.

“Bunu kim yaptı?” diye mırıldandım. Antrenörüm ve aynı zamanda en yakın arkadaşımdan biri olan Rüzgar aklıma geldiğinde, içinde bir şeyler kırılıyordu. Onun bu kazada bir parmağı olduğunu öğrenmek, hayatımdaki en büyük hayal kırıklığı olmuştu. O günden beri ona olan güvenim tamamen sarsılmıştı. Ama bu durumu Yağız’a açıklamak… İşte bu, düşündüğüm her şeyden daha zor bir meseleydi.

Telefonum masasının üzerinde titreşti. Yağız’dan gelen bir mesajdı:

“Umarım eve sağ salim girdin ve iyisindir. Bu geceyi birlikte geçirdiğimiz için çok mutluyum. İyi geceler, Mina.”

Mesajı okuduğumda gözlerim doldu. Yağız’ın iyi niyeti ve sıcaklığı, bana bir kez daha ne kadar şanslı olduğumu hatırlatıyordu. Ancak, bu şans bana ağırlık gibi gelmeye başlamıştı. Telefonumu masanın üzerine geri bıraktım ve derin bir nefes aldım. İçimde büyüyen duyguları bastırmak için kendimi zorladım, ama bu duygular artık yüzleşilmesi gereken bir gerçeklikti.

Yatağıma geri dönerek defterimi açtım. Yazmak, her zaman benim için bir kaçış yolu olmuştu. Kalemimi elime alıp düşüncelerimi dökmeye başladım:

“Yağız… Seninle olmak huzur verici, ama aynı zamanda korkutucu. Kalbimde bir yere dokunuyorsun, ama ben o yerin yaralı olduğunu hissediyorum. Seni incitmekten, sana yetememekten korkuyorum. Daha kendimle yüzleşmeden, sana nasıl tamamen açılabilirim? Lütfen beni yanlış anlama. Ama bir süre kendimi toparlamam gerek. Buna ihtiyacım var.”

Yazdığım satırları okurken gözyaşlarıma engel olamadım. Yağız’a bunu nasıl söyleyeceğimi bilemiyordum. Ama bu, yapmam gereken bir şeydi. Ertesi sabah olduğunda, cesaretimi toplayarak Yağız’a mesaj yazdım:

“Yağız, seninle konuşmam gereken bir şey var. Lütfen bana kızma ama biraz zamana ihtiyacım var. Şu an bir ilişkiye hazır olduğumu sanmıyorum. Bu, sana karşı hislerimi değiştirmiyor, ama önce kendimle yüzleşmem gerek. Bir süre konuşmasak daha iyi olur. Umarım beni anlarsın.”

Mesajı gönderdikten sonra telefonumu kapattım ve derin bir nefes aldım. İçimdeki yük bir nebze hafiflemişti, ama aynı zamanda Yağız’ın vereceği tepkiyi düşünmek beni huzursuz ediyordu. Yağız’ın bu mesajı okuduğunda ne hissedeceğini hayal etmek bile istemiyordum.

Yağız’ın Ağzından

Sabah güneşinin ilk ışıklarıyla telefonuma gelen mesajı gördüm. Önce birkaç saniye durakladım, gözlerim ekranda beliren kelimelere takılı kaldı. Mesajı defalarca okudum. Mina’nın hislerine saygı duyuyordum, ama bu sözler kalbimde bir sızı yaratmıştı. Telefonu yavaşça masanın üzerine bıraktım ve derin bir nefes aldım. Mina’nın bu kararı, kendi duygularımla yüzleşmeme neden olmuştu. Onun kendini toparlaması için ona alan vermem gerektiğini biliyordum. Ama bu, hiç de kolay olmayacaktı.

Garajdaki arabamın yanına gidip motoru çalıştırdım. Huzur bulmak için uzun bir sürüşe çıkmaya karar verdim. Direksiyonu tutarken, aklımda sadece Mina vardı. Her şeyin nasıl bu noktaya geldiğini sorguluyordum. Mina’nın bu mesafeye ihtiyacı olduğu doğruydu, ama içten içe onun yanında olmam gerektiğini hissediyordum. "Belki de yapmam gereken bir şeyler vardır," diye düşündüm kendi kendime.

Sürüş boyunca geçmiş anıları düşündüm. İlk tanıştığımız günü, birlikte yarış pistinde yaşadığımız heyecanlı anları ve Mina’nın papatya tarlasındaki huzurlu gülümsemesini hatırladım. Tüm bu anılar, kalbimde bir ağrıya dönüşüyordu. "Onun iyiliği için uzak durmalıyım," diye fısıldadım, ama kelimeler boğazıma düğümleniyordu. Direksiyonu sıkıca kavradım ve gözlerim doldu. Sürüş bitiminde kendimi eve dönmek zorunda hissettim.

Eve vardığımda, odama çekildim ve yatağımın kenarına oturdum. Telefonu tekrar elime aldım ve Mina’nın son mesajını bir kez daha okudum. İçimde bir şeyler kırılıyordu. Gözlerim, papatya bileziklerinin durduğu masanın üzerine kaydı. Onları elime aldım ve hafifçe sıktım. "Senin için her zaman burada olacağım, Mina," diye mırıldandım. Ama bu sefer, kalbindeki kırgınlık gözyaşlarına dönüşüyordu. Sessizce ağladım, kimseye göstermediğim yanımı sadece kendi yalnızlığımda açığa çıkararak.

O geceyi yalnızlık içinde geçirdim, ama Mina’nın huzur bulması için dua ettim. İlişkilerimizin bu kadar karmaşık bir hale gelmesini asla istememiştim. Ama Mina’nın istediği gibi, ona alan tanımaktan başka seçeneğim yoktu. Tek bir şeyden emindim: Bu, bizim hikayemizin sonu değildi. Belki de bir başlangıçtı.

Gecenin ilerleyen saatlerinde, geçmişe dair düşüncelerle dolup taşarken, evdeki yalnızlığım bana yeniden eşlik ediyordu. Çocukluğumdan beri hissettiğim bu yalnızlık, Mina ile tanıştığımda azalmıştı. Mina, sadece bir arkadaş değil, aynı zamanda bir sığınak olmuştu. Ama şimdi, ona bu mesafeyi tanımak zorunda kalmam, beni tekrar o eski yalnızlığıma sürüklüyordu. İçimdeki bu çatışma, tüm gece boyunca gözlerimi uykuya kapatmama engel oldu. Kafamda sürekli olarak Mina’nın sözleri yankılanıyordu:

“Şu an bir ilişkiye hazır olduğumu sanmıyorum.”

“Belki de ona bu kadar yük olmamalıydım,” diye düşündüm. Kendi hatalarımı sorgulamaya başladım. Mina’nın bu kararı vermesinde gerçekten ne kadar etkili oldum, bunu anlamaya çalıştım. Sabah olduğunda, uykusuz geçirdiğim bir gecenin ardından, gözlerim şişmişti. Ama içimde bir ses, Mina’nın iyiliği için beklemem gerektiğini söylüyordu.

Uyuyamayınca dışarı çıktım,Arabamın yanına oturup güneşin doğuşunu izlerken, ellerimi dizlerime koyup derin bir nefes aldım. Gözlerimi kapatıp, vücudum boyunca yayılan serin rüzgarı hissettim. Huzur bulmak için bile olsa, bir şeylerin eksik olduğunu fark ettim. İçimdeki boşluk, her geçen dakika biraz daha büyüyordu. “Mina,” diye fısıldadım. Dudaklarımdan o kadar sessizce döküldü ki, kendim bile duymadım. “Seninle olmayı o kadar çok istiyorum ki, ama seni üzmemek için sana alan tanımam gerektiğini de biliyorum.”

Bir an için her şeyin çok karmaşık olduğunu düşündüm. Mina’nın bana olan sevgisi değişmiş miydi? Yoksa şu an sadece kendine odaklanmak mı istiyordu? Kendi duygularım ve Mina’nın ihtiyaçları arasında bir denge kurmak, gerçekten zor bir hale gelmişti. Çünkü ne zaman onun için bir adım atmak istesem, başka bir düşünce beni geri çekiyordu. “Ama ne olursa olsun, ona her zaman destek olacağım,” diye karar verdim. İçimdeki kırgınlık, zamanla sadece bir iz olarak kalacak, çünkü Mina’nın iyiliği her şeyden önemliydi. Üşüdüğümü hisseidm eve girdim ve uyumanın en güzel çözüm olduğunu düşünüp uyudum.

Sabah içimdeki fırtına durulduğunda, gözlerim yine papatya bileziklerinin durduğu masaya kaydı. Onları bir süre dikkatlice izledim. O an, bu küçük eşyaların aslında ne kadar büyük bir anlam taşıdığını fark ettim. Her şey, o küçük bilezikle başlamıştı. Bir araya geldiğimiz, birbirimize sımsıkı sarıldığımız o anları, gülüşlerimizi düşündüm. Her şey ne kadar gerçekti. İçimi derin bir sıcaklık kapladı, ama o sıcaklık birdenbire soğudu. “Onu kaybetmek istemiyorum,” dedim içimden. “Ama ona bu şekilde yük olmamalıyım.”

Bir süre daha odaya dalıp, Mina’nın yazdığı mesajı bir kez daha okudum. Kafamda dönen sorular vardı. Mina’nın kendini toparlaması için yalnız kalmaya ihtiyacı vardı, ama ben her zaman ona yakın olmak istiyordum. Zihnimde başka bir düşünce daha belirdi: Mina’nın bu kararını yalnızca kendine değil, bana da verdiği bir fırsat olarak görüyordum. Kendini tanıma ve iyileşme fırsatıdır bu. Mina, bana ne kadar değer verdiğini biliyorum. Ama şu an, kendi duygusal iyileşmesine odaklanması gerekiyor. Ben de sabırlı bir şekilde bu zor dönemi atlatmaya, ona en iyi şekilde destek olmaya çalışıyordum.

1 Hafta Sonra

Mina’nın kararı üzerine geçen günler, düşündükçe beni derinlemesine etkiliyordu. Geceyi düşüncelere dalarak geçiriyor, sabahları uyanıp bir gün daha ona olan hislerimle yüzleşiyordum. Ancak, Mina’nın istediği mesafeyi ona sunma kararı alırken, onun iyiliği için hala yapabileceğim bir şeyler olduğunu hissettim. O kadar çok sevdiğim birini, ona iyilik yapmak adına geri çekilmek zorundaydım. Her şeyin doğru şekilde olması için, hem Mina’nın hem de kendi kalbimin sakinleşmesi gerekiyordu.

Bir süre sonra, içimdeki ses bana biraz rahatlamaya, zamanla Mina’yla olan ilişkimizi belki de yeniden bir şekilde başlatma umudu verdi. “Mina, eğer gerçekten istiyorsan, bir gün tekrar buluşacağız,” diye düşündüm. Ama şimdi, ona dokunmak, ona bu kadar yakın olmak, belki de hem Mina hem de kendi iç yolculukları için gereksiz bir baskı yaratacaktı.

Ona olan sevgim derindi, ama bu, onun iyiliğini istemekten vazgeçmem anlamına gelmiyordu. Bu süreç, bir tür fedakarlık gibiydi. Bir süre birbirimize uzak kalmak, belki de ikimizin de gerçekten ihtiyacı olan bir şeydi. Aşkın en zor ve en karmaşık yanlarından biriydi. Mina’ya, sadece ihtiyacı olduğu alanı tanıyarak yardımcı olabileceğimi biliyordum. “Birlikte bir geleceğimiz olacak,” dedim kendime. “Ama zamanla, sabırla.”

Bir süre daha düşüncelerimin içinde kaybolduktan sonra, odama çekildim ve papatya bileziklerini parmaklarım arasında döndürerek gözlerimi kapattım. İçimde bir huzursuzluk vardı, ama aynı zamanda bu huzursuzluğun doğru olanı yapma yolundaki bir belirti olduğunu biliyordum. “Sonsuza kadar senin yanındayım, Mina,” diye fısıldadım. “Her zaman, her koşulda.”

Mina ile Konuşmadıkları 1.ay

Zihninde düşünceler ve umutlar birbirine karıştı. Bunu ona bir gün söyleyecekti, ancak o zamana kadar Mina’nın iyileşmesi için kendisine alan vermek, doğru olanı yapmak gerekiyordu. Bunu yaparak, belki de gerçekten Mina’yı mutlu edebilirdi. O an, Yağız’ın içindeki acı, bir umutla birleşti.

Her sabah uyandığımda, bir rüya gibi gerçek dışı gelen o anı tekrar düşünmek zorunda kalıyordum. Mina’nın bana, “Bir ilişkiye hazır değilim” dediği gün, kalbimde bir şeylerin kırıldığını hissetmiştim. O an, zaman sanki durmuştu ve dünya etrafımda dönmeye devam ederken, ben tek bir noktaya takılı kalmıştım. Onun bu kararını vermesi, beni öylesine derinden sarmıştı ki, kalbimde hissettiğim bu soğukluk, sanki tüm bedeni meğerse içimden bir yerde başlıyormuş gibi yayıldı. Bunu açıklamak güçtü. Çünkü bir yanda, Mina’ya duyduğum sevgi, her geçen gün daha da büyürken, diğer yanda onu kaybetme korkusu içimdeki duvarları sarmaya başlamıştı.

Mina’yı ilk kez gördüğümde, içimdeki boşluk, onunla tanıştığım anla birlikte bir şekilde dolmaya başlamıştı. O an, sevgiye olan açlığımın ne kadar büyük olduğunu fark etmiştim. Belki de yıllarca, kimseye vermediğim kalbimi ona vermek, o kadar zor gelmemişti. Çünkü o, sadece bir sevgi değil, aynı zamanda bir umut olmuştu benim için. Onunla geçirdiğimiz her an, bana bir şeyler öğretmişti. Onunla her şey çok gerçekti, ama bu gerçeklik de beraberinde bir dizi duygusal karmaşayı getiriyordu.

Ama o sabah, Mina’dan gelen mesajları okuduktan sonra, her şey değişti. Kalbimde hissettiğim boşluk bir çığ gibi büyüdü. O mesajı defalarca okudum. “Hazır değilim” dediği cümleyi her okuduğumda, sanki bir parçam daha siliniyor gibi hissediyordum. O ana kadar yaşadığım her şeyin bir anlamı olduğunu, ikimizin birlikte olabileceğimizi düşündüm. Ama o an, kendimi bir kaybeden gibi hissettim. Ne kadar sabırlı olmaya çalışsam da, duygularım beni içine çekiyordu. Ne kadar direnmeyi denesem de, onu kaybetme korkusuyla her geçen gün biraz daha eksiliyordum.

Zamanla, yalnız kaldığımda derin bir nefes alıp gözlerimi kapattım ve sadece Mina’yı düşündüm. Her hatıra, her an, her gülüş… Zihnimde hep onun sesini, gülüşünü, bakışlarını tekrar ediyordum. Bir zamanlar her şey ne kadar güzeldi. Ama şimdi, her şeyin geriye dönülmez bir şekilde değiştiğini hissediyordum. O anlarda, kendi içimde büyük bir boşluk, içimi saran bir karanlık vardı. Geceleri, bu karanlık daha da yoğunlaşıyor, sabahları ise ışığı beklerken, sanki hiçbir şeyin düzelmeyeceğini düşünüyordum. İçimde bir ses, her geçen gün biraz daha içeri çekiliyordu. “Hadi ama,” diye haykırdım bazen içimden, “neden hâlâ ona ihtiyacım var?” Ama o an, ne kadar anlamaya çalışsam da, bir şeyi kabullenmek o kadar zordu ki.

Bazen, yalnız kalınca, derin bir iç çekişle kendime soruyordum: “Ne yapmalıyım?” İçimde bir boşluk vardı, büyük bir boşluk. O boşluğu ne zaman tam anlamıyla hissetsem, Mina’yı düşünüyordum. Her şeyin başladığı o anı, onunla birlikte geçirdiğimiz anları tekrar tekrar hatırlıyordum. Ama şimdiki halim, yalnızlık içinde sıkışmış gibiydim. İçimde büyüyen bu boşluk, bir yanda ona olan sevgimi koruyarak, diğer tarafta kaybetme korkusunu hissettiriyordu. “Bir ilişkiye hazır değilim” demesi, sanki içimdeki tüm umutları bir anda paramparça etmişti. Bu karmaşayı anlamak zordu, ama her geçen gün, her saat, her dakika daha çok acıyordu.

İçimde büyüyen bu boşluk, zamanla beni yalnızlığa itiyordu. Geceleri, yalnız başıma oturup duvarları izlerken, Mina’yı düşünmeden edemiyordum. Sadece onu hatırlamak bile içimdeki boşluğu biraz daha derinleştiriyordu. Bazen, “Buna nasıl katlanabilirim?” diye düşünüyordum. Ama yine de, o boşluğa bir şekilde alışmak zorundaydım. Çünkü belki de, sabırlı olmak gerekiyordu. Belki de, zamanla içimdeki bu boşluk, bir şekilde yerini huzura bırakacaktı. Ama o zaman gelene kadar, her geçen gün bu duyguyla savaşmak zorundaydım.

Geceyi geçirebilmek için bazen uyumaya çalıştım, ama uyku, bana ne kadar uzaksa, huzur da bir o kadar uzak gibiydi. Yalnız kalmak, her geçen gün daha da zorlaşıyor, kalbimdeki kırıklar biraz daha belirginleşiyordu. Bir yanda Mina, diğer yanda yalnızlık. İçimde bir ses, her an biraz daha güçleniyordu. “Belki de ona gerçekten ihtiyacım var,” diye düşündüm. Ama bir taraftan da, “Belki de sabırlı olmam gerekiyordur,” diye kendimi telkin ediyordum. Sabır, belki de içinde en büyük acıyı barındıran bir histi. Sabır, aynı zamanda bir bekleyişti. Ve ben, her geçen gün Mina’yı beklerken, sabrım da sınanıyordu.

O gece, odama çekilip yatağımda yalnız başıma düşüncelere dalarken, Mina’yı düşündüm. Gözlerimi kapattım ve onu yeniden hatırladım. O an, içimde bir şeyler kırılmadan önce, sadece ona olan sevgim vardı. Ama bu sevgi, onu kaybetme korkusu, her geçen gün içimde bir ağırlığa dönüşüyordu. İçimdeki yalnızlık, her geçen gün biraz daha büyüyordu. Ona ne kadar sevgi beslesem de, onu kaybetmenin acısı her zaman gerçeğime gölge düşürüyordu.

Sabırlı olmak zorundaydım. Bunu kabul etmeliydim. Belki de Mina bir gün geri dönecek, kalbindeki boşlukları dolduracak ve her şey normale dönecekti. Ama o güne kadar, yalnız kalmam gerekiyordu. Çünkü, sevmenin de, beklemenin de bedeli vardı. Her gece, bu acı ile uyumak, sabahları ona olan sevdamla uyanmak... Belki de hayatımda bu kadar güçlü bir sevgiye hiç sahip olmamıştım. Ama işte bu sevgi, aynı zamanda en büyük acım olmuştu.

Mina’nın Ağzından

 

Yağız… Adını düşündüğüm an, içimde bir şeyler kıpırdıyor. Sanki kalbimde bir yerlerde bir şey yerinden oynuyor, bir tür huzurla karışmış bir acı. Onu seviyorum. Ne kadar sevdiğimi anlatmak imkansız. Bazen, her anımda, her düşüncemde, o kadar güçlü bir şekilde yer alıyor ki, kendimi ona adadığımı hissediyorum. Ama bir yanda da bu sevgiyle birlikte ağırlaşan bir korku var içimde. Korku… bir yerde kaybetme korkusu, ona tam olarak güvenememe korkusu, ona açılmama korkusu… Korkuyorum, Yağız’ı kaybetmekten değil, ona olan sevgimin o kadar büyümesi ki, ona her şeyimi verecek kadar kendimi kaybetmekten korkuyorum.

Onunla geçirdiğim her an bir hazine gibi. Onun gözlerine bakarken, tüm dünya sanki kayboluyor. Ellerini tutarken, kalbim çırpınmaya başlıyor. O anlar, gerçekmiş gibi geliyor; sanki bu anların sonsuza kadar süreceği hissi var içimde. Ama sonra bir anda, o anın geçici olduğunu, her şeyin bir gün sona ereceğini düşünüyorum. O anların hiç bitmemesini, bu sevginin hiç azalmamasını, ona daha çok yakın olmayı… Ama her geçen gün içimde, o anların bitmesi fikri büyüyor. O kadar çok seviyorum ki, Yağız’ı; ona açılmak, her şeyimi ona vermek, ona tamamen güvenmek… Bu düşünceler de bir o kadar korkutuyor beni.

Bazen, Yağız’a “Sana her şeyimi verebilirim” dediğimde, bir yandan bunun ne kadar doğru olduğunu hissediyorum, diğer yandan ise kalbimde bir boşluk olduğunu, bir eksiklik olduğunu fark ediyorum. Seviyorum, evet… Ama içimdeki boşluğu nasıl dolduracağımı, bu sevgiyi ona nasıl vereceğimi bilmiyorum. Bir yanda ona güveniyorum, her hareketiyle beni içten içe huzurlu hissettiriyor. Ama bir yanda da, ona duyduğum bu güvenle birlikte, ona karşı hissettiklerim büyüdükçe büyüyor ve içimde biriken korkulara dönüşüyor.

Hani bazen birinin sana ne kadar yakın olursa, ona o kadar uzaklaşırsın ya… İşte ben de öyle hissediyorum. Yağız’a olan sevgim arttıkça, ona daha yakın oldukça, kendimi ona o kadar uzak hissediyorum. Bunu bir türlü anlayamıyorum. Onu ne kadar sevdiğimi ve ona ne kadar ihtiyaç duyduğumu biliyorum, ama bir yanda da içimde bir engel var. O engel, ona açılmama engel olan bir korku. Kalbimi tam anlamıyla ona teslim etmek, her şeyimi ona vermek, bir anlamda kendi kimliğimi ona adamak… Ben buna hazır mıyım?

Bazen, ona bir şeyler söylemek istiyorum ama dilim tutuluyor. Birçok şey içimde birikiyor, ama hiçbirini ona anlatamıyorum. Ona “Hazır değilim” dediğimde, kalbim sanki duracak gibi oluyor. Bu sözcükler, o kadar ağır ki, içimde büyük bir boşluk açıyorlar. O an, ona karşı hissettiklerim de aynı zamanda bana büyük bir acı veriyor. Yağız, bana her zaman güvendi. Ama ben? Onun bana olan sevgisini ne kadar hak ediyorum? Ona tüm kalbimi açmak, onu her yönüyle kabul etmek, ona bana sunduğu her şeyi vermek… Ben buna hazır mıyım? Bunu kendime bile sormaktan korkuyorum.

Yağız’a olan sevgim, beni hem rahatlatıyor hem de korkutuyor. O sevgi, bana güven veriyor ama aynı zamanda içinde beni kaybetme korkusunu taşıyor. Onu her geçen gün daha çok seviyorum, ama bu sevgiyle birlikte, ona duyduğum korkular da büyüyor. Ne kadar sevsem de, kalbimde bir şey eksikmiş gibi hissediyorum. Kendimi ona ne kadar açsam da, bir yandan da ona kalbimi teslim etmekten korkuyorum. Bunu kabul etmek istemiyorum ama içimdeki o boşluk büyüyor. Sevginin büyüklüğü, beni bir o kadar daraltıyor, sınırlıyor. Bu kadar sevmenin bedelini mi ödeyeceğim? Onu gerçekten bu kadar çok sevmenin anlamı nedir?

Bir ilişki, sadece sevmek ve sevilmek değilmiş gibi geliyor bana. Bazen düşünüyorum da, belki de aşk, korkunun başka bir yansımasıdır. Sevmenin getirdiği tüm mutlulukla birlikte, kaybetme korkusu da var. Onun bana olan sevgisi ne kadar derinse, ben de o kadar çok korkuyorum ona kayıtsızca güvenmekten. O güveni ona verebileceğimden emin değilim. Kendi içimdeki korkuları aşabilecek miyim? Bunu bilmek istiyorum ama, bir yandan da ondan uzak kalmak istemiyorum. Ona bağlanmak, tüm kalbimi ona açmak… İçimdeki o engeli aşmak, bana korkutucu geliyor.

Beni sevdiği her an, onun bana olan sevgisini hissediyorum. Ama o sevgi, bana bu kadar yakınken, bir o kadar da uzak geliyor. Bunu anlayamıyorum. Onun yanımda olduğu her an, sevdamın büyüklüğü de artıyor. Ama aynı zamanda, ona duyduğum korku da büyüyor. Onu kaybetmek, ona zarar vermek, ona tüm kalbimi vermek ama kaybetmek… Bunlar beni saran düşünceler. Yağız’a “Hazır değilim” demek, içimdeki korkuların dışa vurmasıydı. Ama belki de en büyük korkum, ona açıldığımda, ona gerçekten ne kadar değer verdiğimi anladığında, onun benden uzaklaşmasıydı.

Yağız’ı seviyorum, evet. Ama sevmenin ne kadar zorlayıcı bir şey olduğunu da hissediyorum. O kadar çok seviyorum ki, ona her şeyimi vermek istiyorum, ama bir yandan da kendimi kaybetmekten korkuyorum. Sevgi, her şeyin içinde kaybolmak demek mi? Belki de ben tam olarak buna hazır değilimdir. Kendi içimdeki boşluğu, onunla tamamlayabileceğimi düşünüyorum, ama aynı zamanda onu kaybetme korkusu her şeyin önüne geçiyor. Ne yapmalıyım? Ona açılmalı mıyım? Ona olan sevgimi paylaşmalı mıyım? İçimdeki bu karmaşık duygular arasında kayboluyorum.

Her geçen gün, ona duyduğum sevgiyle birlikte korkularım da büyüyor. Ama aynı zamanda bu duyguların içimde biriktiğini hissediyorum. Ne kadar çok sevsem de, içimde bir yerde eksik olduğumu, ona verecek bir şeyim olmadığını düşünüyorum. Ona kalbimi açmak, ona tüm duygularımı sunmak, bir o kadar da acı veriyor. Ama biliyorum ki, her şeyin bir başlangıcı olmalı. Belki de onunla birlikte olmanın gerçek anlamı, kendimi ona tamamen teslim edebilmekteydi. Ama şu an, o kadar korkuyorum ki… Ne kadar sevsem de, bir yerlerde ona açılmaya cesaret edemiyorum.

Rüzgar’ın Ağzından

Bir zamanlar hayatımın en değerli parçası olan Mina, gözlerimde bir anıdan başka bir şey değildi artık. Her şeyin, her şeyin nasıl dağılabileceğini, tek bir anın nasıl her şeyi alt üst edebileceğini o kadar acı bir şekilde öğrenmiştim ki… O an, Mina’ya yaptığım ihanetin, hayatımda yaratacağı kalıcı bir yaraya dönüşeceğini tam anlamıştım. Bu ihanet sadece ona değil, aynı zamanda kendimeydi. Ben kendime ihanet etmiştim. Güvenimi kaybettim, kalbimi kaybettim. Mina’nın gözlerindeki güveni, sevgiyi ve saf bakışları kaybettim.

Ona söylediğim her söz, ona yaptığım her hareket, geriye dönüp baktığımda sadece birer boş laf gibi geliyordu. O kadar kolayca kırılmıştı ki her şey. Bütün ilişkimizi, o kadar kolay ve o kadar basit bir şekilde yok etmiştim. Düşüncelerimle her şeyi mahvetmiş, kendimi bir çıkmaza sokmuştum. O gece, Mina’yı terk ettiğimde, kalbimde dev bir boşluk vardı ama hiçbir şeyin geri dönmeyeceğini bilerek o boşluğa adım atmıştım. Şimdi o boşluk, her geçen gün daha derinleşiyor, daha içimi kemiriyordu.

Geceyi yatağımda yalnız geçirdim. Gözlerimi kapadığımda, içimdeki karanlık her an daha da derinleşiyordu. O kadar çok pişmanlık vardı ki içinde, o kadar büyük bir boşluk vardı ki, her an biraz daha kayboluyordum. Uykusuz kaldım. Gözlerim şişti, ama ne kadar yorgun olsam da, bir türlü uyumayı başaramadım. Mina’nın yüzü gözlerimin önünden hiç gitmiyordu. Gözlerindeki kırgınlık, o kadar yoğun ve derindi ki, bana her zaman yaptığı gibi “Bunu neden yaptın, Rüzgar?” diye soruyor gibiydi. “Bana neden ihanet ettin? Neden senin her zaman yanımda olduğunu söylediğin adam, bir anda en büyük düşmanım oldu?”

Bu sorular kafamın içinde yankılanıyordu. Ne kadar cevap vermeye çalışsam da, hiçbir şey mantıklı gelmiyordu. Ne kadar açıklama yapmaya çalışsam da, bu gerçek değişmeyecekti. Benim suçumdu, ben yaptım ve Mina’yı kaybettim. O anı hatırlıyorum, Mina’nın yüzü ve ellerini, o kadar canlıydılar ki… Ama şimdi, hepsi sadece birer anı. Kırık bir kalbin, kaybolmuş bir güvenin enkazı.

Ertesi sabah, güneş doğarken kalktım. Her şey aynıydı ama her şey farklıydı. Hayatımda bir şeylerin değiştiğini hissedebiliyordum. İçimdeki o boşluk her geçen dakika biraz daha büyüyordu. Biraz önce bir yudum su içtim, ama içimden geçirdiğim kelimeler her şeyin yerle bir olmasına neden olmuştu. O sabah, ne kadar küçük ve yetersiz hissetsem de bir adım atmam gerektiğini biliyordum. Belki de bu, kendimi affedebilmek için bir yoldu. Belki de değişmek, bir şekilde Mina’yı geri kazanmak için son bir şanstı.

Bir zamanlar birlikte yaşadığım her anı hatırlıyorum. Gözlerindeki o saf sevgiyi, dokunuşlarını, kahkahalarını, birlikte geçirdiğimiz her o mutlu günü… Ama işte, her şey o kadar çabuk değişmişti ki. Kısa bir süre önce, Mina benim her şeyimdi. Şimdi ise sadece bir yabancı gibi hissediyordum. O kadar yakındık, o kadar derindim onun kalbinde… Ama şimdi, her şey kaybolmuştu. Onunla geçirdiğim her an, bir zamanlar sahip olduğum her şey, birer hatıra oldu. Bütün bu hatıralar, içimde büyüyen bir acıya dönüştü.

Mina’yı kaybetmenin derin acısını çekerken, bir yandan da içimdeki o suçluluk duygusuyla başa çıkmaya çalışıyordum. Ne kadar üzülsem de, o acıyı dindiremiyordum. Mina’nın bana verdiği güveni, sevgiyi geri kazanmam mümkün müydü? Bu, benim için bir soru işaretiydi. Mina’nın bana duyduğu güven, onu kaybettikten sonra ne kadar değerli olduğunu fark ettiğim bir şeydi. O güveni kaybetmek, hayatımda bir iz bırakmıştı ve bu iz, her geçen gün daha derinleşiyordu. Hatalarımdan ders çıkarıyor, ama ne kadar düzeltmeye çalışsam da, içimdeki pişmanlık hiç dinmiyordu. O anı unutmam, o günü unutmam, her geçen an daha imkansız hale geliyordu.

Birçok gece, yalnız kaldığımda, Mina’yı kaybettiğimi düşündüm. Onun o kırgın yüzü, geceyi daha da karanlık hale getiriyordu. O kadar çok kez tekrar etmek istedim ki: "Mina, ben sana zarar vermek istemedim. Senin kalbini kırmak istemedim. Bunu asla yapmamam gerekiyordu." Ama bu sözler, sadece birer yansıma gibi kaldı. Geçmişi değiştirmek imkansızdı. Ve o geçmişin içinde yaptığım hataların bedelini ödemek zorundaydım.

Bir yandan da Yağız ile olan ilişkime dönüyorum. Yağız, Mina’nın yanında olan adam… Ona her zaman güvenmiştim. Ama şimdi, Mina’nın güvenini kaybettiğimde, Yağız’ın ona yakınlığını gördükçe, kalbimde bir şeyler kırılıyordu. Yağız’ın varlığı, bir nevi acı veriyordu. Çünkü, her geçen gün, Mina’yı kaybettiğimi daha net bir şekilde anlıyordum. O, benim için her şeydi. Ama belki de, Yağız’a daha yakın olması, ona güvenmesi, bu olayın daha da zor bir hale gelmesine neden oluyordu. Her şeyin daha karmaşık hale geldiğini hissediyordum.

Bir yandan, Mina’ya tekrar güvenini kazanıp kazanamayacağım konusunda endişelerim vardı. Bir yerlerde, içimde ona tekrar yakınlaşabilme umudu vardı. Ama o umut da, bir zamanlar yaptığım ihanetin etkisiyle boğuluyordu. Kendimi yeniden inşa etmem gerektiğini biliyordum, ama bunun için ne kadar zamanım vardı? Mina bana tekrar güvenebilecek miydi? Bu sorular, her an içimi kemiriyor, cevapsız kalıyordu. Ve her geçen gün, içimde kaybolan bir şeyler daha vardı. O kaybolan şeyin adı, belki de Mina’ydı. Belki de onun kalbinde kaybolmuş bir yer vardı ve ben bir daha oraya asla ulaşamayacaktım.

 

BÖLÜM SONU

 

Kitap Hesabı: @asfalt_offical

Bölüm : 15.12.2024 17:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
yazarbirkız / Asfalt / 3.Bölüm
yazarbirkız
Asfalt

72 Okunma

18 Oy

0 Takip
3
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...