7. Bölüm

6.Bölüm-Yeni Ev

Ceylin Saratlı
ceylinsaratliii

Beni eve bıraktıktan sonra içeri girmemi bekleyip gitmişlerdi. İçeri girdiğimde üzerimdeki kabanımı çıkarıp koltuğa bırakıp kendimi koltuğun diğer tarafına attım.

 

Gözlerimi kapatıp başımdaki korkunç ağrının geçmesini bekliyordum. Birkaç saat önce yaşadıklarımı hâlâ atlatabilmiş değildim.

 

Gözlerimi açıp derin bir nefes verdim. Evde durdukça duvarlar üzerime üzerime geldiği için hızlıca oturduğum yerden kalktım. Biraz hava alsam iyi olacaktı.

 

Üzerimdekileri umursamadığım için kabanımı almamıştım ama anahtarımı almayı unutmamıştım. Kendimi dışarıya atınca hissettiğim soğukla ürpermiştim. Bana bir şeyleri hatırlattığı için titrememe engel olamamıştım.

 

Kafamın içinde dönen sayısız düşünceler başımı daha fazla ağrıtırken apartmanın altından çıkıp düz kaldırımda yürümeye başladım.

 

Ne zamandır yağdığını hatırlamadığım kar heryeri beyaza boyamıştı. Yüzüme gelen kar taneleri nedensizce hoşuma gidiyordu.

 

Dalgın bir şekilde yürüken birine çarpıp yere düşmem bir oldu. Ağzımdan küçük bir inilti çıkmıştı. Düşmenin etkisiyle hissetiğim acı beni kendime getirmişti.

 

Başımı yukarı kaldırıp bana çarpan kişiye baktım. Asır'ı görmenin şaşkınlığıyla olduğum yerde kalakalmıştım.

 

"Efsa Hanım?" O da bana şaşkın gözlerle bakarken benden önce davrandı. Yerden kalkmam için elini uzattığında şaşkın bakışlarım eli ve onun arasında mekik dokuyordu.

 

"İyi misiniz? Özür dilerim görmemiştim."

 

Şoktan çıktığım anda elini tutup ayağa kalktım. Bu küçük temas bile elimi yakmaya yetmişti.

 

"Sorun değil asıl ben özür dilerim Asır Bey, dalmışım biraz."

 

Ela gözleri yüzümde ve üzerimde gezindi. Yüzümün solgunluğunu ve bu soğukta giydiğim ince şeyleri görünce kaşları çatıldı.

 

"Neden böyle dışarı çıktınız. Hava çok soğuk." Kendi kabanını çıkarıp bana uzattığında gözlerim uzun süre kabanda takılı kaldı.

 

Bu soğukta kendisi üşüyeceğini bildiği hâlde bana kendi kabanını vermişti. Başkaları için normal bir hareket gibi görünsede benim için çok şey ifade ettiği için şaşkındım.

 

Hayır!

 

Dedi içimdeki bir ses,

 

O üşür, bencillik yapma.

 

İç sesimi haklı bulunca gözlerimi kabandan ayırıp elalarına diktim.

 

"Gerek yok, üşümüyorum zaten teşekkür ederim."

 

"Soranda kabahat." diye mırıldandığını anımsadım. Ama bu kafamın bana oynadığı bir oyun olabilirdi.

 

Diğer elini de işin içine katıp bana biraz daha yaklaştı. Kabanı üzerime geçirdikten sonra geri çekilip bana baktı.

 

"Davaya neden gelmediniz? Sizi çok aradık ama bir türlü ulaşamadık." Diye sorduğunda gerilmeme engel olamamıştım.

 

Bunu farketmiş olacak ki sordu,

 

"Efsa Hanım, iyi görünmüyorsunuz. Bir sorun mu var?" Endişeli bakışlarına karşılık gözlerimi kaçırmakla yetindim.

 

"Gerçekten iyiyim merak etmeyin lütfen." Dediğim şeyle dudağımı ısırmam bir oldu.

 

Beni merak etmiyordu ki sadece yapması gerekeni yapıyordu.

 

"Her neyse, iyi günler benim gitmem lazım." Dedikten sonra yanından geçip kaldırımda hızlıca yürümeye başladım. Mahkemeye neden gelmediğim konusunda beni zorlamasını istemiyordum. Aklıma gelen şeyle birden durdum.

 

Kaban! Kaban için teşekkür etmeyi unutmuştum. Hemen arkama döndüğümde onunda olduğu yerden bana baktığını gördüm. Yüksek çıkarmaya çalıştığım bir sesle ona seslendim.

 

"Şey, kaban için teşekkür ederim."

 

Bakışlarındaki sorgulayıcı tavır yerini korusada tebessüm etmişti. Bir şey değil der gibi başımı sallayınca istemsizce bende gülümsemiştim.

 

Hemen önüme dönüp yürümeye devam ettim. Yüzümdeki tebessüm hâlâ yerini koruyordu.

 

Bana ilgi göstermişti.

 

Hayır!

 

Diye inkar etti içimdeki ses,

 

Öyle varsayalım, biraz mutlu olsak ne olur ki?

 

Yasak!

 

Anlamıyordum,

 

Ne yasak?

 

Her şey.

 

Yasak, her şey bana yasaktı. Peki neden?

 

Düşüncelerim biraz olan moralimi götürmeye hazırlanmıştı ki ilk kez buna karşı çıktım.

 

Bu sefer olmaz.

 

Ne olursa olsun bana ilgi göstermişti. Bu hareketiyle içim sımsıcak olurken telefonumun çalmasıyla aniden durmuştum.

 

Cebimde duran telefonumu alıp ekrana bakınca bilinmeyen numara olduğunu gördüm. Bir an açıp açmamak arasında tereddüt etsemde sonunda açmaya karar vermiştim.

 

Son çalışında telefonu açıp kulağıma yasladığımda tanıdık bir ses duydum.

 

"Efsa, napıyorsun güzelim?"

 

Bora, arayan oydu.

 

"Sakın bir daha bana güzelim deme!"

Diye sinirle bağırdığımda çıkan kızgın sesini duydum,

 

"Haddini aşma. Sana iyi yüzümü gösteriyorsam bil ki istisnasın, eminim diğer yüzümle tanışmak istemezsin."

 

Devamında söyledikleri beni ürpertmişti,

 

"Bugünden sonra her zaman bir nefes arkanda olacağım, bunu sakın unutma. Benden habersiz hiçbir şey yapamazsın."

 

"Ne hakla bana bunu yapıyorsun? Tutsak hayatımdan kurtuldum sanarken beni yine bu karanlıkta boğmaya çalışıyorsunuz!"

 

Son cümleyi söylememem gerektiğini farkettiğimde artık çok geçti.

 

"Sanırım konuşacağımız çok şey var."

 

"Rahat bırak beni, daha ne yapabilirim? İmzaladım işte o kağıdı, yetmedi mi?"

 

Güldüğünü duydum, "Daha yeni başlıyoruz. Sana bir teklif sunmuştum ve bunu sen istedin, ben seni bunu yapmaya zorlamadım."

 

Hayır, bu adam iyi değildi veya beynim bana oyunlar oynamaya devam ediyordu.

 

"Ne demek beni buna zorlamadın?"

 

"Zorladığımı söyleyebilir misin? Buna cesaret edebilir misin?"

 

Nasıl bir işe bulaştığımı anlamaya başladığımda yenilgiyle başımı eğdim.

 

Benim cevap vermeme fırsat bırakmadan devam etti,

 

"Artık ipler benim elimde güzelim, bir kez bulaştın artık bundan kurtulamazsın."

 

"Şimdilik söyleyeceklerim bu kadardı."

 

Son kez bunları söyleyip kapattığında duyduklarımın şokunu yaşıyordum. Beni kendi esareti altına alabileceğini mi zannediyordu? Kendi esaretimden kurtulalı daha ne kadar olmuştu ki?

 

Ama bilmediği bir şey vardı, ben artık kimsenin kuklası değildim ve böyle olmamak için her şeyi yapabilirdim. Evet her şeyi, hemde her şeyi.

 

İnsanların sizi yönlerdirmesi, onlar için birer oyuncaktan farksız olmanız nasıl hissettiriyor bilebilir misiniz?

 

Önce oynuyorlar, istediklerini yapıyorlar. Karşılık veremezsiniz çünkü siz onlar için birer oyuncaksınız. Oyuncaklar hareket edemezler, herhangi bir fiziksel harekette bulunamazlar. Çünkü onlar cansızlardır.

 

Bugün olanlar bana eskileri hatırlatmıştı, fazla ağır gelmişti. İçime bir ağırlık çöktüğünde yanımda kalan banka oturmuştum. Göz yaşlarım nedensizce çıkmak için gözlerimi zorlarken telefon rehberime girdim.

 

----------

 

"Efsa!" Başımı zorla kaldırıp Afra'ya baktım.

 

"İyi misin?" Hemen gelip yanıma oturdu.

 

"Sayılır." Yoğunluğunu arttıran kar tanelerinin havada süzülmesini seyre dalmıştım.

 

"Bu havada neden dışarıdasın güzelim." Yüzümü buruşturup Afra'ya döndüm.

 

"Deme şu kelimeyi!" Bana güzelim denmesini sevmiyordum.

 

"Alışmışım ne yapayım." Ellerimi tuttuğunda kaşlarını çattı.

 

"Donmuşsun kızım, kalk gidiyoruz."

 

Ellerimi geri çekip önüme döndüm.

 

"Burada kalalım." Anlaşılan soğuk hava yalnızca kafamın içindekileri uyuşturmuyordu.

 

Afra beni dinlemeyip ayağa kalktı. Kolumdan çekip zorla ayağa kaldırdığında ona ters ters baktım.

 

"Bakma şöyle, gel benim eve geçelim yakın hem."

 

Şaşkınca Afra'ya döndüm. "Ben ne ara bu kadar yürümüşüm?"

 

Afra kıkırdayarak yürümeye başladı. Tabii beni de peşinde sürüklüyordu. Biraz yürüdükten sonra Afra'nın kaldığı site görünmüştü.

 

Derman Sitesi

 

6 bloktan oluşan bir siteydi. A, B, C, D, E ve F diye ayrılıyordu. Her blok 15 katlıydı. Afra C'de ve 5.katta oturuyordu.

 

Siteden içeri girdiğimizde etrafta oynayan çocukları gördüm. Apartmana girdik. Asansöre yönelmiştik ki kapısına asılan kağıdı gördük.

 

Arızalı

 

"Şaka bu değil mi?" Bütün ağırlığımı Afra'nın koluna yaslayınca söylendi.

 

"Kolum koptu!"

 

"Of tamam, yemedik kolunu."

 

Hayıflanarak merdivenleri çıkmaya başladım. Afra hemen arkamdan geliyordu.

 

Sonunda vardığımızda tranzanlara yapışmıştım. Afra hemen gelip kapıyı açınca direkt içeri daldım. Kendimi salondaki koltuğun üzerine attığımda başımı koltuğa yaslayıp gözümü kapattım.

 

Afra hemen gelip yanıma oturduğunda bacağımın üzerindeki ellerimi tuttu. Elleri sıcaktı.

 

"Efsa? İyi misin?" Başımı çevirip ona baktığımda gözlerindeki endişeyi gördüm.

 

"İyiyim.." kelimeler ağzımdan zorla çıkıyordu.

 

"Bugün neler oldu?"

 

Ne olmadı ki? Alt tarafı müvekkilimin düşmanı tarafından kaçırılmış ve zorla ortağı olmuştum. Üstüne üstlük adam beni taciz etmişti ve takıntılı bir deliydi.

 

"Hiçbir şey olduğu yok Afra."

 

"Bir şeyler olduğu beni terslemenden belli."

 

Bıkkınca bir nefes verip geri önüme döndüm.

 

"Anlatacağım ama kimseye söylemeyeceksin, tamam mı?"

 

Hızlıca başını salladı, "Saçmalama kimseye söylemem."

 

"Kaçırıldım." Afra gözlerini kocaman açarak kolumu tuttu.

 

"Şaka yapıyorsun!" Gözlerine baktığımda yalan söylemediğimi anlamıştı.

 

"Efsa, nasıl oldu? Anlat çabuk!"

 

"Adliyedeydim, biliyorsun duruşmaya girecektim. Son dakika lavaboya gittim."

 

Afra pürdikkat beni dinliyordu.

 

"Lavaboya giderken biriyle çarpıştım. Mahkum gibi bir şeydi sanırsam. İri yarı, dövmeli bir adamdı."

 

Adamın yüzünü hatırlayınca bir kez daha ürperdim.

 

"Yüzünde bir kesik vardı. Sol gözünün hemen altında başlıyor ve çenesinde bitiyordu." Kendimi zorlayarak devam ettim.

 

"Sonrasında lavaboya gidip yüzümü yıkarken içeriye o adam geldi. Kapıyı kilitledi.

 

"Ondan sonra zorla dışarıya çıkardı, bir arabaya bindirdi. Bir eve gittik. Bir adam vardı, Asır gibi o da karanlık işlerle uğraşıyor gibiydi."

 

Bundan sonrası hiç iç açıcı değildi.

 

"Gereksiz temaslarını anlatmak istemiyorum. Adam beni taciz etti resmen."

 

"Ne hakla bunu yapabiliyor? Yüzünü hatırlayabiliyor musun? Şikayet edelim."

 

Başımı iki yana salladım. "Sence bu mümkün mü?" Afra derin bir nefes alıp koltuğa yaslandı.

 

"Sonrasında beni eve bıraktılar. Bende daraldım dışarı attım kendimi. Yolda yürürken Asır ile karşılaştım."

 

"Şansa bak, anladı mı bari?"

 

"Şüphelendi gibi."

 

Aklıma gelenlerle Afra'ya döndüm.

 

"Birde gelirken son kez bir şey söyledi. O evdeydi ama ağzını okudum."

 

Afra merakla elimi tuttu. "Ne söyledi?"

 

"Ölüm oyunu başlasın."

 

"Ne?"

 

"Neden böyle söyledi anlayamıyorum. Dışarı çıktığımdan beri bunu düşünüyorum."

 

"Korkuyorum Afra." Çaresizce pencerenin önüne doğru yürüdüm.

 

"Biliyorsun yaşadıklarımı, bir daha mı yaşayacağım o şeyleri?"

 

"Hayır tabiki de." Afra hemen kalkıp yanıma geldi. Güven vermek istercesine elimi tuttu.

 

"Bunun üstesinden gelebiliriz. Asır'a söylesek."

 

"Olmaz, kimseye zorlama olayından bahsetmemi istemedi."

 

"Neyse ben eve gideyim artık." Kapıya yöneldiğimde Afra hemen kolumu tutarak beni durdurdu.

 

"Saçmalama burada kalıyorsun." Omzumun üzerinden Afra'ya baktım.

 

"Afra, bana destek olduğun için teşekkür ederim. Şimdi sana bunları anlatınca birazda olsun rahatladım, merak etme."

 

Afra ne kadar gitmemi istemesede inatçı tutumumu bildiği için kabul etmek zorunda kaldı.

 

"Tamam ama eve vardığın an beni arıyorsun. Bari bunu kabul et." Başımı sallayarak onu onayladım.

 

"Tamam ararım."

 

Afra benim için kapıyı açınca dışarı çıkıp ayakkabılarımı giydim. Merdivenlerden inmeden hemen önce Afra bana sarılmışım.

 

"Her zaman yanında olduğumu ve seni sevdiğimi biliyorsun. Kendine dikkat et.

 

Ona karşılık verip gülümsedim.

 

"Biliyorum, bende seni seviyorum."

 

Afra'yı bırakıp merdivenlerden indim. Siteden çıktığımda şans eseri karşıma çıkan taksiyi durdurdum.

 

20 dakikalık bir yolculuktan sonra parayı verip taksiden çıktım. Pantolonumun cebinde para taşımam işime yaramıştı.

 

Biraz yürüdükten sonra apartmana girmiştim. Kapının kilidini zar zor açtıktan sonra içeri girdim.

 

Telefonumu çıkarıp saate baktığımda saatin 21:59 olduğunu görünce şaşırmıştım. Ne ara o kadar zaman geçmişti?

 

Sabahtan beri bir kahveyle durduğum için başım dönüyordu ama canım bir şey istemiyordu.

 

Odama doğru gidip Asır'ın kabanını yatağın üzerine koymuştum. Üzerimdekileri çıkarıp daha rahat şeyler giydikten sonra salona geri döndüm.

 

Koltuğa oturduğumda bakışlarım köşede duran cam kırıklarına kaydı. Sabah evden çıkarken yanlışlıkla bir bardağı kırmış ve köşeye iteleyip evden çıkmıştım.

 

Oflayarak ayağa kalktığımda ellerimi saçlarıma götürdüm.

 

"Herşeyde beni bulur zaten!"

 

O sırada elim bir şeye dokununca irkilip hızlıca saçımdan geri çekmiştim. O neydi öyle?

 

Hemen koridordaki aynanın önüne geçip saçımı kontrol ettim. Önlerinde bir şey gözükmüyordu. Bir elim tekrar saçıma gittiğinde saçımın ucunda bir şeye takıldı. Hızlıca çekip aldığımda gördüğüm şeyle donup kalmıştım.

 

Biri saçlarıma dinleyici yerleştirmişti.

 

"Siktir.." bunu yerleştiren her kimse Afra ile konuştuklarımızı duymuş olmalıydı.

 

Hemen yere atıp üzerine bastım. Kırılmıştı ama duymaması gereken bir şeyi duymuştu.

 

"Bittim ben."

 

Koltuğun üzerindeki telefonumu alıp rehbere girdim. Afra'yı aradığımda telefon elinde olmalıydı ki hemen açmıştı.

 

"Afra!" Sesim endişeli çıkmıştı.

 

"Bir şey mi oldu?"

 

"Saçıma dinleyici yerleştirmiş birisi!"

 

"Ne? Nasıl olabilir, konuştuklarımız?"

 

"Ne yapacağım şimdi."

 

"Sakin olmaya çalış." Derin bir nefes alarak bir elimi başıma attım.

 

O sırada kapının sertçe çalmasıyla yerimde sıçradım. Bu saatte kim gelmiş olabilirdi ki?

 

"Efsa? O ses neydi öyle?"

 

"Kapı çaldı." Dedim kısık bir sesle. Kapı bir kez daha çalındı ama biraz daha sertti.

 

"Afra benim kapatmam lazım sonra ararım seni." Afra'nın konuşmasına fırsat bırakmadan telefonu kapatmıştım.

 

Kapıya doğru yürüdüğümde çalmaya devam ediyordu. Delikten dışarıya baktığımda siyah takım elbiseli adamlarım kapının önüne dizildiğini gördüm. Bunlar kim olabilirdi ki?

 

Tam kapıyı açacaktım ki arkalarından Bora'nın çıkmasıyla elim kapı kolunda asılı kalmıştı.

 

Farkettiklerimle gözlerim irice açıldı. Saçıma dinleyiciyi yerleştiren Bora'ydı.

 

"Daha ne kadar saklanacaksın?" Arkaya doğru adımlar atarken sesi bir kez daha duyuldu.

 

"İçeride olduğunu biliyorum."

 

Korkudan bayılacak gibi olduğumda bir elimle koltuktan destek aldım o sırada sinirli sesi geldi.

 

"Öyle olsun. Kırın kapıyı!"

 

Komutuyla korumalar kapıya tüm güçleriyle yüklenirken beynim sıfırlanmış gibiydi, ne yapacağımı bilmiyordum.

 

"Ne yapacağım?" Etrafıma bakındığımda köşedeki parlayan cam kırıklarına kaydı bakışlarım.

 

Hızlıca oraya gidip büyük bir cam parçası aldım. Camı tuttuğum elimi arkama alıp yavaşça kapının önüne geldiğim anda kapının kırılıp açılması bir oldu.

 

Korkudan kalbim son hız çarparken ateş saçan bakışlarıyla karşılaştım.

 

"Seni öyle bırakacağımı mı sandın?"

 

"Benden ne istiyorsun Allah'ın cezası!"

 

Hızlıca yanıma gelip sertçe saçlarımı tutunca acıyla inledim.

 

"Sözünü çiğnedin. Benimle geliyorsun."

 

Duyduklarımla gözlerimi irice açtım.

 

"Ne? Ölsem gelmem!"

 

Saçlarıma biraz daha asıldı. O sırada elini arkama atıp sıkıca tuttuğum cam parçasını elimi keserek çekti. Acıyla bir çığlık attığımda camı boğazıma dayaması bir olmuştu.

 

"Gelmeyecek misin sen şimdi?" Boğazıma biraz daha bastırdı.

 

"Bırak onu!" Diye sert bir sesle bağıran Asır'a döndü bakışlarım. Arkasında korumalarıyla kapıda duruyordu.

 

"Sen karışma!" İkisininde gözleri alev saçıyordu.

 

"Kızı bırak dedim." Kelimeleri bastırarak söylediğinde Bora'dan küçük bir kahkaha yükseldi.

 

"Ne zamandan beri laflarını dinlediğimi duydun Soylu?"

 

"Derdin benimle, kızı bu işe alet etme. Bu yaptığın adamlığa sığar mı Sancar?"

 

"Artık derdin onunla. Al itlerini ve burayı terket."

 

"Mira ne yapıyor?" Bora'nın bedeninin buz kestiğini hissettim.

 

"Ne yaptın ona!" Asır yanındaki korumaya başıyla bir işaret yaptığında şimdi farkettiğim, elinde tuttuğu bir tablet vardı.

 

Koruma yanımıza doğru gelip tableti bize çevirdiğinde yatağında uyuyan bir kız çocuğu görmüştüm.

 

"Kızım..."

 

"Ya kızı bırak ya da ona karşılık senden bir kız alayım. Biliyorsun, kısasa kısas severim."

 

Bora yenilgiyle boğazımdaki ve saçımdaki ellerini çektiğinde hızlıca ondan uzaklaşmıştım. Cam parçasını boğazıma fazla bastırdığı için nefes almakta zorlanıyordum.

 

Bir elimi boğazıma götürdüğümde yere damlayan kan damlasını gördüm. Bakışlarım yavaşça elime kaydığında Bora'nın yarattığı derin kesiği hatırladım.

 

"Efsa? İyi misin?" Asır soluğu yanımda alıp kollarımı tutup bana destek olduğunda ona doğru döndüm.

 

"Sanırım." Korkudan titrediğimi yeni farketmiştim.

 

"Yavuz, siz halledersiniz."

 

Yavuz denen koruma diğerlerine işaret verip Bora ile ilgilenirken Asır beni dışarı çıkarmıştı. Apartmandan çıktığımızda bahçenin siyah arabalarla dolu olduğunu görmüştüm.

 

Asır kendi aracı olduğunu düşündüğüm birine beni bindirince itiraz etmemiştim.

 

O da şoför koltuğunda yerini alınca arabayı çalıştırdı. Düz yola çıktığımızda aramızdaki sessizliğe son vermek için ilk ben konuştum.

 

"Bora'nın geleceğini nasıl öğrendin."

 

"Aslında geleceğini bilmiyordum." Ona döndüğümde sakince araba kullanmaya devam ediyordu.

 

"Nasıl yani?"

 

"Afra anlattı her şeyi. Bende konuşmak için sana geliyordum. Banada sürpriz oldu."

 

Önüme dönüp derin bir nefes vermiştim. Ben gittikten sonra saniyesinde Asır'ı aramıştı, değil mi?

 

"Seninle derdi ne?" Artık aramızda birşeyler olduğu anlaşıldığı için dürüstçe anlatmaya karar vermiştim.

 

"Duruşmaya gelememe sebebim beni kaçırmasıydı." Bakışlarını üzerimde hissederken devam ettim.

 

"Beni bir eve götürdü. Şehirden uzaktaydı sanırsam. Bana iki seçenek sundu."

 

Asır beni pürdikkat dinliyordu.

 

"Seçenekler neydi?"

 

Derin bir nefes alıp devam ettim,

 

"Ya Dehliz Bey'i suçlu çıkaracaktım ya da onun ortağı olacaktım."

 

"Ve sende mecburen ikincisini seçtin."

 

Başımı sallayıp onu onayladığımda birkaç küfür mırıldandığını duydum.

 

"O kız çocuğu kimdi?" Sonunda ona döndüğümde bana baktığını farkettim. Geri önüne döndüğünde anlatmaya başladı.

 

"Bora'nın kızı, Mira." Şaşkınca soludum.

 

"Bora evli mi?"

 

"Evet, ama karısı vefat etti ve bunu bizim yaptığımızı düşünüyor."

 

"Siz yapmadınız mı yani?"

 

"Hayır."

 

"Onu kızıyla tehdit etmen ne kadar doğru peki?"

 

"Bunu yapmak istememiştim ama zorunda bıraktı. Zaten ne olursa olsun kıza bir şey yapmayacaktım. O sadece elimizde olsun diye çektiğimiz bir videoydu."

 

"Anlıyorum."

 

"Artık seni rahat bırakmaz. Biliyorsun değil mi?"

 

Başımı kucağımda duran ellerime indirdi m.

 

"Biliyorum."

 

"Senin kaldığın apartman güvenli değil. Üstüne üstlük bunlar benim yüzümden oldu. Sana bir teklifim var ama yanlış anlama."

 

Artık senli benli konuşabiliyorduk.

 

"Teklifin ne?"

 

"Benim evimde kal." Ne? Ciddi miydi?

 

"Nasıl yani?"

 

"Bildiğin benimle kal diyorum. Koskoca villada tek başıma yaşıyorum zaten. En azından Bora'dan kurtulana kadar güvenliğin benim elimde. İşlerden eve uğrayamıyorum zaten. Kabul ediyor musun?"

 

Başımı kaldırdığımda göz göze gelmiştik.

Düşünmem gerekirdi belki ama söylediklerinde haklıydı. Bu bir kez olacak iş değildi.

 

"Tamam."

 

----------

 

Sonunda evine vardığımızda araba durmuştu. Gelirken Asır'a evde kalan önemli eşyalarımı almayı teklif etmiştim. Eve gidip birkaç şey aldıktan sonra buraya gelmiştik.

 

Kapımı açıp arabadan indiğimde karşımda olan kocaman villa ile karşılaşmıştım. Ev demeye bin şahit isterdi. Burası ev ise benimki baraka olmalıydı. Ev ile daha fazla oyalanmadan içeri yürümeye başladık. O sırada Asır arabayı paketleri için anahtarı oradaki bir korumaya vermişti.

 

İçeri girdiğimizde ne kadar büyük olduğuna daha çok emin olmuştum. Asır yanımıza gelen birkaç hizmetçi ile konuşup benim için bir oda ayarlamalarını istedikten sonra işlerinin olduğunu söyleyip evden çıkmıştı. Bu saatte ne işi olduğunu merak etsemde soramazdım.

 

Bende sıkıldığım için odada boş boş durmaktansa mutfaktaki hizmetçi ablalara sohbet ediyordum. Adının Ayşen olduğunu öğrendiğim sevecen biri vardı. Yaklaşık 40 yaşlarında gözüküyordu.

 

"Asır Bey iyi biridir kızım." Bana bir anne sıcaklığıyla yaklaşıyordu. Gerginliğini anlamıştı.

 

"Öyle birine benziyor." Başını salladı.

 

"Ayşen Abla yardım edeyim, vallahi içime sinmiyor böyle."

 

"Olur mu öyle şey. Yeni geldin birde iş mi yapacaksın. Ben yaparım otur sen." Her seferinde yardım talebimi reddediyordu ama benim içim el vermiyordu.

 

"Havuçları doğrasam bari?"

 

"Tamam onları doğra sende."

 

Sonunda ikna olmuştu. Hızlıca havuçların başına geçtiğimde Ayşen abla yanımda Asır istediği için börek kızartıyordu.

 

"Ee kızım anlat bakalım var mı birileri?"

 

"Yok vallahi, evde kaldım ben abla." Ayşen abla kıkırdarken sorularına devam etti.

 

"Yalnız mı yaşıyorsun?" Başımı sallayarak onayladım.

 

"Biraz zor oluyor ama en iyisi." Sorduğu son soruyla donup kalmıştım.

 

"Annen baban var mı?" Eski anıları hatırlamak istemediğim için kısaca geçiştirmiştim.

 

"Vefat ettiler."

 

"Ay kızım mekanları cennet olsun. Özür dilerim sorduğum için." Ayşen abla mahcubiyetle özür dilerken konuştum.

 

"Bir şey olmaz Ayşen abla boşver üzülme."

 

Ayşen abla benimle sohbet ederken yemeği unuttuğu için kızgın yağın yüzüme sıçraması bir olmuştu.

 

Bir çığlık atıp elimi yüzüme götürmem bir olnuştu. Yağ eline gelirken acıyla elime baktım. Cayır cayır yanıyordu.

 

"Kızım iyi misin? Görmemişim özür dilerim ay yanık izi geçmez şimdi."

 

Ayşen abla elime bakarken acıyla konuştum.

 

"Bir şey olmaz hastaneye gider gelirim şimdi abla."

 

"Tamam koş korumalar götürsün seni tekrardan özür dilerim kusura bakma."

 

Başımla onaylayıp dışarı çıkarken elim yanıyordu. Kapının önündeki Yavuz'u görünce hemen yanına gitmiştim.

 

"Bir şey mi oldu Efsa Hanım?"

 

"Elimi yaktımda, küçük bir şey ama iz kalmaması için hastaneye gitmem gerek." Bir yanık kremiyle geçeceğe benzemiyordu.

 

Yavuz hemen elime bakınca ne gördü bilmiyorum ama yüzünde garip bir ifade oluşmuştu.

 

"Efsa Hanım bu mu küçük? Çocuklar arabayı hazırlayın!" Elime en son mutfakta bakmıştım, şimdi bakmaya cesaret edemiyordum.

 

Gelen arabaya bindikten sonra yola çıkmıştık. Arabayı Yavuz sürüyordu. Bugünüde sorunsuz atlatamamıştım. Kısa bir yolculuktan sonra araba durunca geldiğimizi anlamıştım. Arabadan indiğimde Yavuz'a döndüm.

 

"Senin gelmene gerek yok. Hemen gelirim zaten, kısa sürer."

 

"Emin misiniz Efsa Hanım?" Başımı sallayıp onu onayladıktan sonra içeri yönelmiştim. Geçen kızlarla geldiğimiz hastaneye gelmiştik. Saat geç olduğu için hastanede sayılı insan vardı.

 

Sıra olmadığı için rastgele bir odaya girmiştim. Doktor Belinay'la karşılaşınca şaşırmadan edememiştim.

 

"Hoşgeldiniz. Sorun neydi?" Belinay Hanım sıcak bir tebessümle bana döndüğünde konuşmam gerektiği aklıma gelmişti.

 

"Aniden geldim, sıra felan almadım ama sorun olur mu?"

 

"Hayır tabiki, sorun olmaz. Boşum şuan zaten."

 

"Elim biraz kızgın yağa maruz kaldı da, iz kalmasını istemiyorum. Herhangi bir işlem uygulamadım." Ayağa kalkıp yanıma gelince ona elimi uzattım.

 

Kıpkırmızı olan elimi uzun bir süre sonra görünce başımı hemen geri çevirdim. İyi gözükmüyordu.

 

"Fena yakmışsınız. Bir şey yapmamanız iyi olmuş." Bir süre daha elimle uğraştıktan sonra bir reçete yazmıştı.

 

Teşekkür edip çıktıktan sonra Yavuz arabayı eczaneye sürmüştü. Gerekli ilaç ve kremleri alıp eve döndüğümüzde Asır hâlâ eve gelmemişti.

 

Yanlız kalmak istediğimden benim için ayarlanan odaya geçmiştim. Bugün kullanmam gereken kremi yavaşça sürüp geri yerine koydum.

 

Bugün çok yoğun geçtiğinden uykum gelmişti. İlacı içip yumuşak yatağa yattığımda gözüm kendiliğinden kapanmıştı.

 

🤍

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Selamlaarr!! Yine çok aksiyonlu bir bölümle geldim. Bölüm çok geç geldi farkındayım bundan dolayı özür dilerim. Sınavlar denk gelince yazmakta zorlanmıştım bu yüzden tatile ertelemiştim. Telafi olarak kelime sayısını yükselttim. Umarım bölümü beğenirsiniz. Benim gerçekten içime sinen bir bölüm oldu sizce nasıl? Yorum yaparak belirtirseniz beni çok mutlu edersiniz.

 

Bölüm adını "Baskın" ile "Yeni Ev" yapmak arasında kalmıştım. İkincisi daha fazla hoşuma gittiği için onu yaptım.

 

Ve söylemek istediğim bir şey var, Efsa ve Asır'ın modelleri hakkında. Biliyorsunuz ki Efsa'nın bir modeli vardı ama kullanmaktan vazgeçtim. Beğenenler olduğu gibi beğenmeyenler de olacağı için modellerinin olmasını istemiyorum. Yani modeller kendi hayal gücünüze kaldı.

 

Birde ben şunu farkettim, karakterlerimin çoğunluğu dört harfli. Mesela Asır, Efsa, Afra, Bora ve Mira. Gerçekten bunu yazdıktan sonra farkettim. Tamamen tesadüf oldu bu.

 

Şimdi gelelim Bora'nın eve baskın yapması konusuna. Cam parçası ile Efsa'nın boğazını kesmeye çalışmasını bekliyor muydunuz?

 

Peki Asır'ın son anda yetişmesi. Üstüne üstlük Efsa'yı kendi evine yerleştirmesi. Ve farkettiyseniz artık birbirlerine sadece adlarıyla hitap ediyorlar. Evet araya kaynaştırdım çaktırmayın.

 

Yine aynı doktora denk gelmesi kesinlikle tesadüf değil. Belinay adlı arkadaşım sağolsun çok ısrar etti araya sıkıştırdım. İşte gerçek dost.

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere😽🤍

Bölüm : 15.11.2024 14:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...