
Yeni bölüm geldiiii.
Oy vermeyi unutmayın.
İyi okumalarr❤🔥❤🔥
*****
Yıllar Önce
"Beyza sen de gel ne olacak?" diye söylenmeye devam etti Tuba. Erkek arkadaşıyla buluşmaya giderken, yurt arkadaşı Beyza yalnız kalmasın diye onu da davet etmişti. Ancak Beyza gelmemek için direniyor, nedenini ise asla söylemiyordu. Beyza "Tuba gelmek hiç içimden gelmiyor. Sen git, ben sıkılmam. Hem erkek arkadaşınla yalnız kalmak senin de hakkın. Ben yanınıza fazlalık olmayayım. Rahatsız etmeyim sizi." dediğinde Tuba şaşırmıştı. "Sadece bu yüzden mi yani? Hadi Beyza, bu olamaz sebebin. Ben senin ciğerini bilirim."
Beyza derin bir nefes verdi ve konuşmaya başladı. "Annemler yine sebebini anlamadığım bir şey için paramdan kestiler. Zaten benim ne lise ne de üniversite okumamı istemiyorlardı. Kesin pes edip dönmem için yaptılar." diyerek ağlamaya başladı. Tuba, arkadaşının bu zor durumunu görünce ona destek olmaktan asla çekinmedi. "Sen neden bana daha önce söylemedin? Yardım ederdim. Gerekirse benim paramı paylaşırdık, bundan sonra da hep öyle yapacağız, neden bana söylemedin?" dedi Tuba, arkadaşının bu hali onun canını sıkmıştı. Beyza burnunu çekerek "İyi ki varsın. Ama ben kendimi fazlalık hissederim yine."dedi.
"Aa, ben nasıl unuturum?!" diye bağırdı Tuba. Beyza'nın anlamsız bakışları yüzünden açıklama gereği duydu. "Ahmet'in yakın bir arkadaşı var, Emre. O da gelsin, beraber takılırız." dediğinde Beyza'nın yüzünde gülücükler açtı. Kalkıp beraber hazırlanmaya başladılar. Beyza, Tuba'nın saçını yapıyordu. Beraber ne giyeceklerini seçip kombin yaptılar. Tuba da Beyza'ya hafif bir makyaj yapınca tamamen hazır oldular.
Buluşma yerine gittiklerinde erkeklerin çoktan geldiğini, onları beklediklerini gördüler. Ahmet sevgilisini görünce anında ayaklandı. Tuba'sının yanına gidip sıkıca sarıldı. Beyza üstünde gözler hissedince o yöne döndü. Emre olduğunu tahmin ettiği kişi, resmen gözlerini dikmiş tamamen onu süzüyordu. Emre, Beyza'nın onu fark edip izlediğini görünce göz kırptı. Beyzanın ise kalbi yerinden çıkacak gibi hızlı atmaya başladı. Arkadaşları masaya doğru yürüyünce Beyza da mecburen oraya gitti. Tuba, Ahmet'in yanına oturunca Beyza da tek seçenek olan Emrenin yanına oturdu.
Beyza'nın bir şeyden haberi yoktu o da; Emre Özdemir'in onun için tek seçenek olacağıydı.
*****
Günümüz (2028)
Sevgi, gurur ve intikamın dünyadaki en iyi duygular olduğuna inanıyordu Emre Özdemir. Sevgi, ona göre insanlığa bahşedilmiş en yüce duyguydu. Birini severse onun kılına zarar gelmesine izin vermez, onunla gurur duyar ve eğer ona zarar gelirse intikam almak için her yolu denerdi. Şu zamana kadar dağ taş demeden şehitlerin intikamı için çabalamış, vatan hainlerinin soyunu kurutmak için yemin etmişti.
Sabah uyandığında içindeki intikam ateşini durduramamış, gelmesi gereken saatten çok daha erken bir saatte gelmişti Askeriye'ye. Aslında bu ateş sadece kardeşi için değildi. Yıllardır bulunduğu savaşta verdiği şehitlerin, dökülen kanların ateşiydi biraz da. Ancak kardeşine yapılan şey, son damla olmuştu. Albay'ın kapısının önüne geldiğinde kendini düzeltti, boğazını temizledi ve kapıyı tıklattı. İçeriden gelen "Gir." Komutuyla kapıyı açıp asker selamı verdi. "Gel, Özdemir. Söylediğim saatte gelmeni beklemiyordum zaten. Tam da senlik bir hareket yaptın." diyerek güldü Albay. Eliyle otur diye gösterdi.
"Emre, bu kız kardeşine mesaj atanlar çok da tehdit oluşturmaz bize. Onlar sadece örgüte bağlı, umursanmayan şahıslar. Asıl üstüne düşünmemiz gereken, onların bağlı olduğu örgüt. Bu örgütün başında bizim adlandırma şeklimizle Şerefs!z Şeref var. Maalesef henüz elimizde sadece bu tarz bilgiler bulunuyor." dedi Albay. Emre'nin ise canı sıkılmıştı. Albay tekrar konuşmaya başladı. "Biz elimize daha fazla bilgi ulaşınca bir operasyon başlatıp bu örgütü Allah'ın izniyle yok edeceğiz. Ancak senden bir ricam var." Emre hemen doğruldu ve "Ne derseniz yapmaya hazırım komutanım." dedi.
"Biliyorum Üsteğmen. Bu yüzden seni seçtik. Duyduğum kadarıyla bir kızın varmış, doğru mu?" diye sordu Albay. "Evet komutanım. Allah'ın izniyle bir evladım daha olacak." diye cevap verdi Emre. Albay kaşlarını kaldırdı. "Öyle mi? Peki bütün bunlardan; karından, kardeşinden, evlatlarından ve hatta canından vazgeçebilir misin?" Emre ise hiç duraksamadan yanıtladı. "Ben geçiciyim komutanım. Canım, ailem, sevdiklerim geçici. Ancak Başkomutan Atatürk'ün dediği gibi 'Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.' Ailem ben olmadan yaşayabilirler. Ancak vatan olmadan asla yaşanmaz." dedi büyük bir gururla. Albay da en az onun kadar gururlandı yetiştirilen askerlerle.
"Tamamdır Özdemir. Sen 1 hafta izinlisin. Daha sonra ise uzun bir görev bekliyor seni. Ailenle doyasıya vakit geçir. Gitmek var, dönememek var. Ona göre davran." dedi Albay ve ayağa kalktı. Emre de hızlıca ayağa kalkıp selamlaştı ve odadan çıktı.
İçindeki sesler asla susmuyordu. Ama biri en baskın olanıydı. "Vatan."
*****
Sabah gözümü açar açmaz yataktan fırladım ve bugün tercih için son gün olduğunu hatırladım. Günlerdir sağlıklı bir tercih için erteleyip duruyordum ve son günlerde de unutmuştum. Elimi yüzümü yıkayıp bilgisayarın başına geçtiğimde neler yazabileceğimi tekrar gözümün önünden geçirmeye başladım. Genelde buraya yakın olan üniversiteler tutuyordu, o zaman uzağa gitmeye de gerek yoktu.
Ben tercihlerime karar vermeye çalışırken kapıdan açılma sesleri gelmeye başladı. Yerimden kalktığımda kim olabileceğini düşündüm. Aklıma kimse gelmeyince dolabımın kenarındaki sopa benzeri şeyi aldım ve odamdan çıktım. Kapının arkasına doğru yürümeye başladığımda kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Elindeki sopayı daha çok kavradım ve arkaya geçtim. Gerçi, elinde silah olsa ne yapabilecektim? Hiç bir şey. Kapıyı yavaş yavaş açmaya başladığında iyice arkaya geçtim ve beklemeye başladım. İçeri girdi ama siyah şapkasından kim olduğu anlaşılmıyordu. Beni görmeden içeri geçti ve kapıyı kapattı. Ben de arkasından yürüyüp elimdeki sopayı sertçe ona vurmaya başladım. Adam arkasına doğru döndü ve "Tomris, ne yapıyorsun be?" dedi. "Abi, ben sandım ki şey..." diye geveledim. "Neyse, bu arada hiç acıtmıyor darbelerin. Sana biraz daha dövüş dersi vereyim. Paslanmışsın."
Derin bir nefes aldım. "Ben tercih yapmak için erken kalktım. Bugün son gün. Beraber yapalım mı?" diye sordum. Montunu ve şapkasını çıkardı, "Olur." dedi. Beraber odama geçtik. Yanıma bir sandalye çekti ve oturduk. Tercih edebileceğim okulları göstermeye başladım. "Vay, Gazi Üniversitesi'ni tercih edebilirsin. Orası çok güzel bir okul." dediğinde büyük bir hevesle bana bakmaya başladı. Ben de zaten hedeflerimden biri orası olduğu için ilk sıraya onu yazdım. Beraber bir kaç tercih daha yaptık ve kaydettik.
Mutfağa geçtiğimizde yengem hâlâ uyanmamıştı. Biz de ona sürpriz yapmak için kahvaltı hazırlamaya başladık. Ben domates ve peynir doğrarken o da patates kızartıyordu. "Tomris, sen yemek yapamıyor musun abiciğim?" dedi abim. "Yapabiliyorum ne alaka?" diye cevapladım ben de. "He, iyi. Bana yemek ya da tatlı yapabilir misin? Uzun bir göreve gideceğim de. Gitmeden önce ellerinden bir şeyler yiyeyim." dediğinde derin bir nefes verdi. "Hm, anladım. Yaparım ben biricik abime." diyerek ona sarıldım. Abim "E hadi, iki saattir sadece domates doğradın. Bak bu beceriksizlikle evde kalırsın." dediğinde ona hafif bir şekilde vurdum. "Kalmam merak etme." diyerek ona sataştım. Bana ters bir bakış atıp "Onu öldürürsem evlenemezsin." dedi. Banane, der gibi omuzumu salladım.
Biz böyle atışırken yengem uyanmış ve yanımıza gelmişti. Ardından da Ece... Beraber kahvaltı yaptık ve bulaşıkları yıkadım. Salona geçtiğimde yengemle abim gülümseyerek bir şeyler konuşuyor, Ece ise oyuncaklarıyla oynuyordu. "Tomris, canım sana bir şey diyeceğim ama kızmak yok." dedi yengem beni gördüğü an. "Söyle yengelerin bir tanesi." dedim ve yanağından öptüm. "Ya, nasıl diyeceğimi bilemiyorum ama şimdi beni bir arkadaşım aradı. O arkadaşım da bayadır görüşmediğimiz ve bizi tanıştıran kişi. Eşiyle beraber bize gelmek istedi. Burada işleri varmış, akşama çaya gelmek istiyorlar. Ben de kıramadım. Sana çok iş düşer mi?" Bu söyledikleri beni biraz düşündürdü açıkçası. Ev çok da temiz değildi ve tatlı, börek falan ortada yoktu. Onlar halledilebilir ama o misafir ağırlama yükünü kaldırmak kolay iş değil, her ne kadar basit görünse de. Ama onları kıramam.
"Olur, bana uyar. Temizliği ve tatlıyı ben halledebilirim. Sen de börek yaparsın olmaz mı?" dedim. "Olmaz!" diye yükseldi abim. "Sebep?"dediğimde yengemin karnını gösterdi ve "Ben yaparım onun yerine. O yorulmasın." dedi. Peki, der gibi kafamı salladım ve bir an önce temizliğe başladım. Önce evi süpürdüm, sonra da toz aldım. Ece de bana yardım ederek etraftaki fazla eşyaları, oyuncakları kaldırmaya başladı. Ben temizliği bitirince mutfağa geçtim. Abim hâlâ börekle uğraşıyor, bir yandan da tarife bakmaya çalışıyordu. Çenesinden alnına kadar her yeri un olmuştu. "Abi ne yaptın ya?! Buranın hali ne böyle?" diye söylendim. "Sus kız. Bağırma abiye." diyerek susturdu beni.
O sırada mutfağa yengem giriş yaptı. "Tomris, gelenler iki değil üç kişi olacakmış haberin olsun." diyerek etrafa baktı. Tezgahın üstüne serpilmiş unlar, bir tarafta açık olan tarif, oklavayla hamur açmaya çalışırken eline yüzüne bulaştıran abim... Kesinlikle kriz sebebiydi. Yengemin bakışları en son abimi bulduğunda "Ya sen niye boyundan büyük işlere kalkışıyorsun? Madem yapamayacaktın neden böyle dedin?!" diye bağırdı yengem. Abimin yüzüne mahcup bir gülüş yerleştiğinde yengem"Neyse, çık sen buradan ve git duş al." diyerek kolları sıvadı.
Bütün hazırlıklar tamamlandığında saat akşam 7'ye geliyordu. Biz yemeği yemiş ve hazır bir şekilde misafirleri bekliyorduk. Ece'nin saçlarını yapmayı bitiren yengem konuşmaya başladı. "Bakın, bu misafirler bizim için çok önemli. Tanışmamıza vesile olan insanları güzel ağırlayamazsak oturur ağlarım." dedi. "Aman, yenge ne abarttın sen de! Her şey çok güzel. Sabahtan beri canım çıktı vallahi." Cümlemi bitirir bitirmez kapı çaldı. Hep beraber ayağa kalkıp karşılamaya gittik. Kapıyı açan kişi ben oldum.
Kapıyı açtığım anda karşımda olan kişiyi görmeyi gram beklemiyordum. Bana gülümseyerek bakan, elinde çiçeklerle, üstünde gömlekle Metehan... Ben anlamsız gözlerle onlara bakarken sessizliği bozan yengem oldu. "Tuba, hoş geldiniz. Ne güzel olmuşsun sen öyle. Gelin içeri hadi." Ben hâlâ boş gözlerle bakarken Metehan elindeki çiçekleri bana uzattı. "Beni içeri almayacak mısın?" dediğinde çiçekleri aldım ve kenara çekildim. Metehan bana göz kırparak içeri geçtiğinde abimin "Höst lan. Ağır ol. Zaten kız istemeye gelir gibi çiçekle gelmişsin kafanı kırmayayım. " diye bağırdığını duydum. Çiçekleri suya koyup ben de içeri geçtim.
Ortamda koyu bir muhabbet başlamıştı iki dakika içerisinde. Tuba abla Ece'yi seviyor, bir yandan da yengemi dinliyordu. Adının Ahmet olduğunu öğrendiğim abi de benim abime hararetli bir şekilde bir şeyler anlatıyordu. İkili koltukta oturan Metehan ile göz göze geldiğimizde bana 'Yanıma otur.' işareti yaptı. Abim bize her ne kadar ters baksa da yanına oturdum. Elini arkama attı ve beni kendine çekti. "Neden bana söylemedin? Biraz daha özenirdim kendime." diye söylendim. Kısık sesle konuştuğumuz için bizi duymuyorlardı. "Sürpriz olsun istedim. Ayrıca kendine özenmene gerek yok, sen her halinle güzelsin ve dikkatimi çekmeyi başarıyorsun." dediğinde kalbim hızla atmaya başladı. Hiç kimsenin bize bakmadığı bir anda bana iyice yaklaştı ve kulağıma "Seni özledim." diyerek şakağımdan öptü. Geri çekildiğinde kafamı çevirip gözlerinin içine baktım. Bana baktığında yeşil gözlerinin içindeki göz bebeklerinin büyüdüğünü gördüm. Bu, karşısındaki kişiyi çok sevdiği gibi bir anlama geliyordu.
Biraz zaman geçtikten sonra "Ben çayları getireyim." diyerek ayağa kalktım. Metehan da "Ben yardım edeyim." dedi ve peşimden gelmeye başladı. Mutfağa geçtik ve ben bardakları hazırlarken arkamdan sarıldı. Başımdan öperek "Bunları sen mi yaptın?" dedi. "Tatlıyı veb yaptım. Böreği yengem yaptı." diye cevapladım. Hâlâ sarılı bir şekildeyken "Hm, o zaman bana sadece tatlıdan koy hatta bütün tatlıları bana ver." dedi. "Öyle mi? Ya içine zehir koyduysam?" deyip güldüm. "Elinden zehir olsa yerim, zalımın kardeşi." derken son kısmı şiveli bir şekilde söylemişti. Şivesi daha önce hiç duymadığım ama tanıdık gelen bir şiveydi. Daha önce hiç 'Nerelisin?' diye sormak aklıma gelmemişti.
"Harbi sen nerelisin Mete?" diyerek önüme döndüğümde bu sefer de ellerini tezgahın kenarlarına koydu. "Şivemden anlamadın mı?" dedi. "Aslında çok tanıdık ama çıkaramadım." diye cevapladım. "Antep. Gaziantep'liyim ben." dediğinde şok oldum resmen. Asla beklemiyordum çünkü. Şivesi de Selin'in yaptığı Adıyaman şivesinden tanıdık geliyordu."Aa, öyle mi? Demek Antep gelini olacağım. Annenler orada mı yaşıyor?" diye sordum. Kaşlarını kaldırdı ve çapkın bir şekilde güldü. "Gelinim olacağından o kadar eminsin yani." dedi. "Sen emin değil misin Mete?" diyerek koluna vurdum. "Eminim tabii ki Tomris'im. Ayrıca annemler Antep'te yaşıyor." dediğinde gözlerimi devirdim. "Neyse, bunları sonra konuşuruz. İçeride bizi bekliyorlar. Hadi al şu tabakları. Ece! Halacım sehpaları çıkarır mısın?" diye içeriye seslendim. "Bu arada Tuba ablalar senin neyin oluyor?" dedim Mete'ye. "Ahmet benim dayım olur. Onlar da bir yere geleceklerinden bahsettiler. Normalde benim evimde kalıyorlardı. Ben de buraya geleceklerini öğrenince peşlerine takıldım." dedi. Bir yandan da tabakları eline aldı ve içeri geçti. Ben de doldurduğum çaylarla birlikte tepsiyi elime alıp peşinden gittim. Çayları ve tabakları dağıttığımızda Ahmet abi konuşmaya başladı. "Tomris, ne kadar büyümüşsün be maşallah." dediğinde gülümsedim ve "Biraz öyle oldu abi." dedim. "Okul tercih ettin mi? Duyduğum kadarıyla iyi puan almışsın."
"Tercihimi yaptım, buraya yakın okullar geliyordu zaten." dedim. Ahmet abi "Yine buralardasın yani, iyi bakalım. Bu da bizim oğlanın işine gelir." deyip patavatsızlık yaparken, abimin içtiği çay boğazına durdu. Abim öksürürken Tuba abla yan bakışlar atıyordu kocasına. "Hayırdır Emre, zoruna mı gitti?" diyerek yangını iyice körükledi Ahmet abi. Benim abim tam ağzını açacakken yengem konuyu dağıttı, "Ben hamileyim." dedi. "Yaaa, çok sevindim!"
Yengem ve abim tebrikleri kabul ederken "Darısı başımıza." diyen Metehan'a göz ucuyla baktım. Bana gülümserken yaptığım tatlıdan kocaman bir parça attı ağzına. "Nasıl olmuş?" dedim merakla. "Hmmmm, çok güzel olmuş. Ellerine sağlık." deyip yanağımdan öptü. Metehan dediği gibi onun tabağına koyduğum bütün tatlıları yedi.
Biz akşamı böyle geçirdik ve en sonunda onların gitme zamanı geldi. Ayağa kalktığımızda Metehan'ı görünmeyen bir köşeye çektim. Boynuna sarıldığımda o da beni belimden tutup sardı. Kokusunu içime çektim, o da benimkini... "Seni çok seviyorum." diye mırıldandığımda bana "Ben sana aşığım." dedi. Biraz ayak ucuma çıkıp yanağından öptüm. Beni biraz daha kaldırıp boynumdan öptü. "Metehan, hadi dayıcım." diyen Ahmet abinin sesiyle ayrıldık. Koridora geçip kapıdan geçirdik onları. Vedalaşırken Metehan bana tekrar göz kırptı ve gittiler.
Herkes çok yorgun olduğu için hemen yatağa geçtik. Ben Metehan ile olan bir fotoğrafımızı paylaştım ve uyudum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |