
Selamm.
Oy vermeyi unutmayınn.
İyi okumalar🫶
*****
Yıllar Önce
Dışlanmışlık. Emre'nin son zamanlarda en çok hissettiği duyguydu. Anne ve babasının ölümünün ardından babaannesi ile yaşamaya başlamıştı kardeşiyle. Çok hoşlanmamıştı bu durumdan, üç kuruş parasına göz diktiklerini düşünüyordu. Hatta düşünmüyordu, öyle olduğuna adı gibi emindi. Bunu ise her ay para yatacağı zamanlar ona iyi davranmalarından, halasının ve babaannesinin peşinde koşturmalarından anlıyordu. Burada sadece kardeşim için kalıyorum, diyebilirdi. Gerçi ona da pek iyi davrandıkları yoktu. Geçen günlerde bebek olmasına rağmen "Bu yine mi altına yapmış! Yine mi ağlıyorsun, bi' sus artık!" dediklerini duymuştu. Ama yine de kendini burada kalmaya mecbur hissediyordu. Elinden gelse anında kaçacaktı. Emre bir yandan bu duygusal boşlukla, bir yandan da dersleriyle savaşıyordu.
İçeriden küçük kardeşinin ağlama sesleri gelince başını test kitabından kaldırdı. Babaannesi odaya doğru yönelirken Emre'nin test kitaplarına da göz ucuyla bakmayı ihmal etmedi. "İnsan şu kardeşine bir bakar, hiç bir şey olamayacaksın zaten. Susmak bilmiyor bu da, aynı babası." Emre sinirle ayağa kalktı ve "Babam hakkında böyle konuşamazsın. Sen ne biçim annesin ya?!" Yeter!" dedi. Babaannesi Emre'nin üstüne yürümeye başladı, içerideki Tomris'in ağlaması dinmedi. "Bana bak, senin baban hırsızdı. Amcandan çalıp çalıp ev aldı kendine. Siz hırsızsınız, annen de sinsinin tekiydi zaten. Bizi dinlemen için seni yanımıza gönderirdi. Şu an mecburluktan bakıyoruz. Yoksa meraklı mıyız sizin çirkinliğinize?" dediğinde Emre bağırarak konuşmaya başladı. "Sen kimsin bize böyle diyebiliyorsun?! Benim babam namuslu, kendi işinde, kimseye zararı olmayan biriydi. Hepinizden de daha şerefliydi üstelik. Siz bin yıl uğraşıp, çabalasanız da asla onların tırnağı olamazsınız! Benim yanımda böyle konuşamazsın."
Babaannesi yüzüne tükürür gibi baktı. Emre'nin bu lafları her iki taraf için de son nokta olmuştu, ancak babaannesi hiç bir şey söylemeden Tomris'in yanına gitti. Yaklaşık iki dakika sonra kucağında Tomris ve onun bebek eşyalarıyla döndü. "Al bunları, defol git burdan." dedi babaannesi tiksinerek. Emre kucağına kardeşini aldığında ne yapacağını bilemedi, ancak Tomris sustu. Odayı terk edip bir de üstüne kapıyı çarpan babaannesine bakakaldı.
Aradan biraz zaman geçince ne yapacağına kesin karar verdi. Babaanne kapıları onlara kapanmış olabilirdi, ama devlet kapıları hâlâ açıktı. Bulduğu küçük valize hem kendisinin hem de kardeşinin eşyalarını koydu. Tüm kitaplarını sırt çantasına doldurdu. Zor günleri için ayırdığı parayı yanına aldı. Tabii bebek Tomris bu arada çoktan uyumuştu. Her şey hazır olduğunda zil çaldı. Kendi kapısını aralayıp biraz baktı Emre. Babaannesi kapıyı açmış ve takım elbiseli adamlar, güzel giyimli kadınlarla konuşuyordu. Onların kim olduklarını anlaması çok uzun sürmedi.
Babaannesinin sesi bütün evi sarmıştı. "Bakın, ben artık dayanamıyorum. Abisi bir yandan kardeşi bir yandan sürekli başımın etini yiyorlar. Sizinle de konuştum zaten, alın götürün bunları. Bunlar yüzsüz, arsız, bir süre sonra ne demek istediğimi anlayacaksınız." diyerek son noktayı koydu. Emre ne yapması gerektiğini düşünürken orada duran kadınlardan biri onu gördü. "Gel bakalım yanımıza." diye seslenince, Emre yavaş adımlarla onların yanına gitti. Duyguları ve düşünceleri karmakarışıktı. "Adın ne senin?" diye sordu adamlardan biri. "Emre." Soruyu soran adam yanına gelip elini Emre'nin omzuna koydu. "Emre, duyduğumuz kadarıyla babaannene pek iyi davranmıyormuşsun. Sebebini öğrenebilir miyim?" dedi. "Öğrenemezsin. Ben çocuğum diye bana inanmayıp ona inanacaksınız. Niye boşuna kendimi açıklayayım ki?"
Emre'nin bu tavrı karşısında bakıştı yetkililer. Psikolojiyi düzeltmeleri gerektiğini anlamışlardı. Emre'yi ve Tomris'i o gün alıp götürdüler. Emre "Beni kardeşimden ayırmayın. Tek ailem o." dese de Emre erkek yurduna, bebek Tomris de kız yurdunda gitti. Tabii Emre'ye, kardeşini her gün görebilecek olmanın sözünü verdiler. O günden sonra ne o babaannesini sordu, ne de babaannesi onu...
*****
Günümüz (2028)
Sabah gözlerimi telefonumun asla susmayan bildirim ve arama sesleriyle açtım. Gece misafirler geç gittiği için biz de geç yatmıştık. Gözümü zar zor aralayıp elime telefonu aldım. Bizim kızlar grubundan yaklaşık 400 mesaj gelmişti. Bu kadar ne yazdılar gerçekten çok merak ediyorum. Mesajlara girip en üstten okumaya başladım. Selin 'Tomris o ne?! Size mi geldiler?' yazmış ve ondan sonra da ortalık karışmış. Herkes seferber olup beni aramış resmen. Kızlara gerekli açıklamayı yaptıktan sonra tüm detayları konuşmak için görüntülü konuşma başlattık. İlk başta uzanarak anlatıyordum ama daha sonra mutfağa geçtim ve kendime kahve yaptım. "Biz vedalaştıktan sonra da onlar gittiler zaten." diyerek sözlerimi bitirdim. "Vay be! Tesadüfün de böylesi. Bu tesadüfler sadece Türk dizilerinde olurdu." dedi ve güldü Eylül.
Arya "Sabah dozumuzu da aldığımıza göre benim gitmem gerek. Daha kahvaltı hazırlayacağım." dediğinde biz de vedalaştık ve kapattık. Ben kahvaltı hazırlamaya başladım. Önce Ece'nin sevdiği omletten yaptım sonra da abime menemen. Yengemle benim özellikle sevdiğimiz herhangi bir şey olmadığı için bize özel bir şey yapmadım. Biz de olanlardan yeriz canım, ne var bunda? Çayı da demleyip yerime oturdum.
Ses gitmesin diye kapattığım kapı yavaşça aralandı ve abimin kafasını gördüm. "Abi? Ne diye öyle sessiz geliyorsun?" diye sordum. Bana baktı ve "Belki korkarsın diye yavaş açtım." dedi. "E sen yavaşça ve sessiz açarsan daha çok korkarım. Bu nasıl mantık?" deyip güldüm. "Sus kız, gülme abiye!" dedi ve kafama vurdu. "Bunları sen mi hazırladın?" Gururla kendimi dikleştirdim ve "Evet, nasılım?" dedim. O da abilik görevini yaparak her zamanki gibi bir cevap verdi. "Kötü olmuş. Iyyy! Dökelim biz bunları." Gözlerini devirip ayağa kalktım ve ona sarılarak "Ne zaman gidiyorsun şu bahsettiğin göreve?" diye sordum. "Yarın büyük ihtimalle."
"Ben ekmek almaya gideyim o zaman. Şu girişteki bakkalda vardır değil mi?" diye sordum ve çıktım mutfaktan. Abim de peşimden geldi. "Vardır orada. Ama istersen ben gidebilirim." dedi. "Yok ya, ben giderim. Hem kafam dağılır." Sen bilirsin der gibi omzunu kaldırıp indirdiğinde yanağından öptüm ve hırka alıp dışarı çıktım. Hava soğuk değildi aslında ama yaz olmasına rağmen sabah ayazı vardı. Yürürken ciğerlerime derin bir nefes çektim. Sabah havası beni sakinleştiriyordu. Düşüncelere dalmışken bakkalın önüne çoktan gelmiştim. "Abi bana 3 ekmek verir misin?" dedim. "Hayırdır Tomris? Sen buraların yolunu bilir miydin?"
Uzun zamandır gelmediğim için şu an trip yiyordum galiba. "Aşk olsun Halil abi. Ne zaman unuttum ben burayı?" derken bir yandan da kendime sakız aldım. "Hatırladın mı ki? Hem kaç kere şu çok sevdiğin şekerlerden geldi, bir kere bile uğramadın. Kalbimin kırılma sesini duyuyor musun? Kalbim çıt, gözyaşım pıt yani." dediğinde ikimiz de dayanamayıp güldük. 60 yaşında adam ne hallere gelmişti. "Abi bir de sakız aldım. Emre Özdemir hesabına yazarsın sana zahmet." dedim ve vedalaşıp çıktım.
Eve geldiğimde tüm aile uyanmış, benim getireceğim ekmekleri bekliyordu. "Ooo, Tomris Hatun, sonunda gelebildiniz." diyerek sitem etti abim. "Ne alaka? Geldik işte. Halil abi tuttu beni." dedim ve Ece'nin yanağından makas aldım. Daha sonra da çayımı alıp yerime geçtim. Abim "Aman be! Seninle de şaka yapılmıyor." deyip garip bir yüz ifadesi yapınca aynı şekilde karşılık verdim. Sonra o daha kötüsünü yaptı, ben de aynı şekilde karşılık verdim. Tam bu şekilde bir döngüye girmiştik ki, yengem dayanamayıp "Of yeter! İkiniz de büyümemiş çocuksunuz." dedi. "Hep onun yüzünden. Yenge hadi ben mecburluktan katlanıyorum, sen nasıl bunu beğenip aldın? Sen almasaydın evde kalırdı bu." deyip abime dil çıkardım. "Tomris, beş saniyen var."
Abimin kurduğu cümleyle kısa bir süreliğine şok yaşadım ama sonra anında masadan kalkıp koşmaya başladım. Abim de benim hemen ardımdan masadan kalkmıştı. Nereye gittiğim veya gideceğim hakkında gram fikrim yoktu. Ama en sonunda kendimi salonda koltuğun arkasına sıkışmış bir şekilde buldum. "Abi nolur gelme." dediğimde abim yavaş adımlarla bana yaklaşıyordu. "O lafları etmeden önce düşünecektiniz küçük hanım." O bana yaklaşmaya devam ederken, artık kaçışım olmadığını anladım ve teslim oldum. Koltuğun arkasından dışarı çıkmamla beraber abimin elleri hemen belimi buldu. Şu hayatta en nefret ettiğim özelliğim her yerimden huylanmamdı.
Abim beni gıdıklarken kahkahalarıma asla engel olamıyordum. Bu, küçüklüğümüzden beri abimin cezalandırma yöntemiydi. "A... bi. Yapma." diyerek kahkaha atmaya devam ettim. Biraz daha beni gıdıklayıp koltuğun kenarındaki yastığı alıp daha sonra beni koltuğa fırlattı. Bir bacağını kaçmamam için bacaklarımın üstüne attı. Daha sonra yastığı yüzüme hava alabileceğim şekilde bastırıp "Bir daha yapacak mısın?" dedi. Başımı hayır anlamında salladım. "Duyamadım?!" deyip yastığı biraz daha yüzüme bastırdı. "Hayır. Yapmayacağım." dediğimde üstümden çekildi. "Adam ol." Ona dil çıkarıp "Yapacağım ki." dedim ve koştum. Mutfakta geldiğimde yengemin oturduğu sandalyenin arkasına saklandım. Abim bana doğru yaklaştığında yengem kollarını açarak bana siper oldu. "Emre, geç yerine. Tomris sende abini sinir etme."
Yengemin sözlerinden sonra abim gözlerini devirdi ve yerine oturdu. Ben de yerime geçtim. "Siz de benden daha çocuksunuz. Bakın bana ben hiç öyle miyim?" dedi Ece. "Sen çok biliyorsun küçük hanım." deyip yanağından öptüm. Biz böyle laf atarak kahvaltımızı yaptık. Ben yengemi zorla içeri gönderip bulaşığı yıkadım. Ardından ise Ece'nin aldığı oyunlardan birini oynayarak, günü hem eğlenceli hem de sıradan bir şekilde geçirdik.
*****
Ertesi Gün
Sabah erkenden abimi uğurlamak için kalktık. Bugün önemli ve uzun bir göreve gidiyordu. Malum, dönmek de var, dönmemek de... Ece çok üzülmesin diye onu uyandırmadan abim saçlarından öptü, kokladı. Kapının önüne geldiğimizde yengemin gözleri dolu doluydu. Abimle ben sarıldım önce. Onu sıkı sıkı sarmalayan kollarımda aslında çok da güç yoktu. Tek isteğim onun bu görevden sağ salim gelmesiydi. Abim sesi titreyerek "Tomris'im, canım kardeşim. Ben olmasam da sen varsın. Bu ev, yengen, Ece ve küçük Özdemir sana emanet. Ha bu arada, o Metehan ile çok görüşme, görevden dönmek zorunda bırakma beni. Seni çok seviyorum ve seninle gurur duyuyorum benim güçlü kızım." dedi. Onun bu sözlerinden sonra kendimi daha fazla sıkmayarak ağlamaya başladım. Abim benden ayrıldığında gözyaşlarımı elleriyle sildi. Daha sonra yengeme döndü. Onu alnından öperek kendine çekti. Kenetlenerek sıkı sıkı sarıldılar birbirlerine. "Emre'm, kendine dikkat et. Burada seni bekleyen ve seni çok seven bir karın, iki evladın bir de kardeşin var. Unutma bunu." Yengem bunları söylediğinde iç çekerek ağlamaya devam etti. Abim de "Unutur muyum Beyza'm? Asla. Kendimi unuturum sizi unutmam. Kendine çok iyi bakıyorsun, bebeğimize çok iyi bakıyorsun ve bir de şu Tomris'ime göz kulak oluyorsun. Anlaşıldı mı?" dedi. Abim sözlerine devam etti. "Karım, seni çok seviyorum. Sen her zaman benimlesin, görevlerde bile. Ruhum ruhunla bütün olduğundan beri beni asla yalnız bırakmıyorsun. Her ne kadar bedenlerimiz bazen ayrı da olsa, ruhlarımız öyle bir bütün ki, asla ayrılamıyoruz. Her görevimde seni yanı başımda hissediyorum, hissetmeye de devam edeceğim. Seni çok seviyorum güzelim."
Abim yengemi tekrar öpüp gözlerimizin içine baktı. Son olarak elleriyle yengemin karnını, yani doğmamış bebeğini okşayıp gitti. Biz ise arkasından bakakaldık. O sırada yengemin sözlerini işittim.
"Allah'ım sen onu koru. Sen onu bize, ailesine bağışla Ya Rabbim!"
*****
Bölüm sonuuu.
Umarım beğenmişsinizdir.
Oy vermeyi unutmayınnn🤍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |