
Yeni bölümmmm.
İyi okumalaaaar🫶🤍
*****
Yıllar Önce
Uyanır uyanmaz ayağa kalktı Beyza. Bugün belki de tüm hayatını değiştirebilecek bir adım atacaktı. Daha doğrusu o adımı Emre'den bekliyordu. Emre Özdemir ile 1 yıldır beraberdi. Hatta bugün tam olarak 1 yıl dolmuştu. Ailesi de Beyza'ya olan baskılarını artırarak devam ettirmişti bu süreçte.
Elini yüzünü yıkadıktan sonra kahvaltıya indi. Sevim ablanın hazırladığı kahvaltıyı yemek onun için büyük bir lükstü. Çünkü Sevim abla, Beyza'yı diğerlerinden daha fazla seviyordu. Beyza'nın tabağına da en iyi şeyleri koymaya çalışıyordu. Beyza "Günaydın abla." diyerek giriş yaptı yemekhaneye. Sevim abla onu görünce gülümsedi. "Sana da günaydın Beyza'm. Gel, senin tabağın hazır." deyip göz kırptı.
Beyza kahvaltısını yaptıktan sonra hazırlanmak için odasına koştu. Yemeklerden kısarak artırdığı paralarla aldığı makyaj malzemeleriyle olabildiği kadar bir makyaj yaptı. Gözlerini öne çıkartan bir makyaj seçmişti. Çünkü Emre'nin ona bakarken gözlerinin içinde kaybolduğunu biliyordu. Ailesine zorla aldırdığı telefonuna gelen mesajla aşağı indi.
Emre, Beyza'nın gözleriyle neredeyse aynı olan bir mavi gömlek ve siyah pantolonla bekliyordu. Beyza giydiği yeşil elbiseyi umursamadan koşarak kapıdan çıktı ve Emre'nin boynuna atladı. Bu tepkiye artık alışmış olan Emre, kollarını beline doladı, kendine çekti. Beyza'nın kokusunu içine çekerek boynundan öptü. "Seni çok özledim Beyza'm."
"Ben de seni." diyerek kollarını Emre'den çekti Beyza. El ele tutuşarak yürümeye başladılar. Bir çok mağaza gezdiler. Emre, mağazalardan Beyza'nın itirazlarına rağmen ona kıyafetler aldı. Beyza'nın ailesiyle olan durumunu çok iyi biliyordu. Ayda sadece bir kez para gönderiyorlardı, o da çok az bir miktardı. Bunu bildiği için de Beyza'nın ihtiyaçlarını, ona kötü hissettirmeden karşılamaya çalışıyordu.
Ellerinde poşetlerle yürürken bir çiğköfteciye girdiler. Yemeklerini beklerken sessizliği bozan Beyza oldu. "Emre, biz evlenir miyiz?" dedi. Emre duraksadı ve ardından cevabını verdi. "Bilmem, ben şu ana kadar hiç evlilik düşünmedim." Beyza'nın morali bozulmuştu. Çünkü Beyza, neredeyse Emre'yi gördüğünden beri her zaman onunla evlenme hayalleri kuruyordu. Hayallerin içinde bir kız ve bir erkek çocuk barındırıyordu. Onlarla gülüp eğleniyor, onlarla beraber her şeyi yapıyordu. Emre'nin de bunun gibi hayallere sahip olmaması, Beyza'yı çok kırmış ve üzmüştü. Bir terslik olduğunu fark eden Emre, Beyza'nın elini tuttu ve "Ne oldu?" diye sordu.
Hiç, anlamında kafasını salladı Beyza. Çiğköfteler gelince beklemeden yemeye başladılar. Emre sanki kıtlıktan çıkmış gibi yerken, Beyza ise ona ters bakışlar atarak yavaşça yiyordu. Emre çiğköftenin son lokmasını da ağzına attığında Beyza da yarısına gelmişti. "Küçük küçük ısırma şunu. Kocaman ısır." diyerek söylendi Emre. Ona inat küçük ısırdı Beyza. Tam çiğnerken donup kaldı. Emre anlamayan bakışlarla Beyza'yı izliyordu. Beyza öksürmeye başlayınca, Emre yerinden kalktı ve sırtına vurmaya başladı. Beyza adeta yaşam savaşı veriyor gibiydi. Sesleri duyan Mehmet Usta elinde havluyla yanlarına geldi. "La, yoksa?!" dedi Emre'ye. "Evet, abi evet ya!" diyerek cevapladı Emre. Beyza hâlâ öksürüyordu. "Ben sana dedim!" diyerek söylendi Mehmet Usta. "Kızım, ağzındakileri peçeteye çıkar, su iç sonra da." Beyza denilen şeyi yaptı.
Emre yerine geçtiğinde, Beyza'nın öksürükleri durmuştu fakat elindeki peçeteye bakıyordu. İçindeki yüzüğü çıkarıp, başka bir peçeteyle temizledi Beyza. Daha sonra tek kelime etmeden su içti. "Of, ben aslında farklı bir şey olsun istedim. Özür dilerim." diyerek mahcup bir tavırla başını öne eğdi Emre. Beyza'nın bakışları Emre'nin gözlerinde, yüzünde gezindi. Bir açıklama, bir konuşma bekliyor gibiydi. Emre daha fazla dayanamadı ve Beyza'nın elindeki yüzüğü alıp, Beyza'nın önünde diz çöktü.
"Beyza'm, ben çok özür dilerim. Böyle bir şey olma ihtimali bana göre çok düşüktü. Fakat şöyle bir gerçek var ki, seninle evlenmeyi her şeyimle istiyorum. Sen hayatıma girdiğinden beri artık renkler daha canlı, daha güzel. Bir bakışın, bir gülüşün bile beni yerden yere vurmaya yetiyor. Ne diyeceğimi bilmiyorum. Bildiğim tek şey seninle bir aile kurmak istediğim. Seni çok seviyorum Beyza'm, benimle bir aile kurar mısın?" Bu sözleri duyunca içi titredi Beyza'nın. Bütün siniri puf olup uçtu. Zorlukla yutkundu ve Emre'nin gözlerine baktı. İkisinin de gözlerinde yoğun bir sevgi vardı. Bu sevgi sonsuza kadar sürecekti.
"Evet, seninle kuracağım aile, tanıştığımızdan beri rüyalarım ve hayallerimi süslüyor. Evet, seninle bir ömür boyu beraber olurum Emre." dedi Beyza ve ikisi de ayağa kalktı. Birbirlerine sarıldılar ve o anda, ruhları birleşti. Beraber geçirecekleri uzun yılların temelini attılar. Kolları birbirlerinden çekilse de, ruhları asla ayrılmamak üzere birleşmişti. "Biraz garip olacak ama, nereden aldın bu yüzüğü?" diye çekinerek soru sordu Beyza. Çok fazla parasının olmadığını biliyordu. Emre derin bir nefes aldı ve yüzünde buruk bir gülümseme oluştu. "Bu, annemin yüzüğü. Ölmeden bir gün önce bana 'Eğer erken ölürsem, bu yüzüğü doğru kadına tak.' demişti. Ben de doğru kadını buldum ve ona taktım."
Beyza'nın gülümsemesi daha da derinleşti ve Emre'ye tekrar sarıldı. O sırada bir alkış sesi duydular. Sese doğru döndüklerinde, ellerinde havlu tutan ve gözyaşlarını silen Mehmet Usta'yı gördüler. "Ay, hiç ağlayasım yoktu. Nikahınızda çiğköfte dağıtacağım." deyince Emre güldü ve konuşmaya başladı. "Bu arada teşekkürler Usta." dedi. "Ne demek oğlum, her zaman." Beyza ve Emre hesap ödemek istediler ama Mehmet Usta almadı. Ne kadar ısrar etseler de ikna edemediler ve onlar da oradan ayrıldılar. Artık hava kararmaya başlamış, biraz da soğumuştu.
Beyza, Emre ile beraber yurduna dönerken, sürekli yüzüğü nereye bakıyordu. Çünkü sevdiği adam, ona annesinden yadigar olan bir şeyi hiç düşünmeden vermişti. Bu yüzük, onların sonsuza kadar olan bağlarının simgesi olmuştu.
*****
Günümüz (2028)
Cuma günü akşam gelen mesajla kalbim tekrar atmaya başladı. Metehan uzun bir paragraf yazarak kendini açıklamış, özür dilemişti. Mezuniyet yaklaştığı için, bir de üstüne okul birincisi olduğu için oldukça yoğundu ve işleri vardı. Ben bunu zaten tahmin etmiştim fakat yine de içten içe alınmıştım. Mete de yazdığı mesajla benim gönlümü almayı başarmış, bir kafede buluşmayı teklif etmişti. Tabii, ben de kabul ettim.
Sabah erken kalkıp kahvaltı yaptıktan sonra hazırlandım, en güzel kıyafetlerimden giydim. Ben hazırlanırken yengemin önemli bir iş için çalıştığı şirkete gitmesi gerekti. Bu tarz durumlar çok nadir olurdu ve o da bugüne denk gelmişti. Yengem evden çıkarken benden yüzlerce kez özür diledi. Özel bir günümü mahvettiğini düşünüyordu. Ama ben bu durumdan rahatsız değildim. Selma ablayı aradım ve Arda'yı yanımda götürüp götüremeyeceğimi sordum. Sanırım Arda'ya çok sinirlenmişti çünkü sorgulamadan kabul etti. Zaten çocuklara gözüm gibi bakacağımı biliyordu.
Ece'yi hazırladıktan sonra kendime güzel ve sade bir makyaj yaptım. Son dokunuş olarak da en iyi parfümümden sıktım ve Ece ile beraber dışarı çıktık. Arda çoktan aşağı inmiş, kapının önünde bizi bekliyordu. Ece, Arda'yı görünce koştu ve ona sarıldı. Ben de yanlarına gelince onlar önde, ben arkada yürümeye başladık. Lojman kapısının önünde Yılmaz abi nöbet tutuyordu. Beni görünce gülümsedi ve "Kız Tomris, nereye böyle? Süslenmişsin bir de yoluk." dedi. Bütün lojmanın bana yoluk diye seslenmesinin tek sebebi Şengül ablaydı. Her gördüğü yerde 'Yoluk' diye bağırırsa olacağı buydu.
"Öyle, çocuklarla dolaşacağım abi." dedim o kapıyı açarken. "Bak, eğer sevgilinle buluşacaksan geri dön hemen. Abin herkesi tembihledi." deyince şok geçirdim resmen. Ağzım bir karış açıkken "Yok artık ya! Evet, sevgilimle buluşacağım. Neden engel oluyorsunuz sevdamıza?!" dedim zorlukla. Yılmaz abi güldü ve "Aman! Hadi git bakalım. Abin gelince de böyle dersin. Görüşürüz yoluk!" dedi. Ben de göz devirerek "Görüşürüz abi." dedim. Biraz ileride arabayla bizi bekleyen Metehan'ı gördüm. Bildiğin kadarıyla arabası yoktu. Nereden bulmuştu arabayı?
"Tomris Hatun, bu güzelliğinizi neye borçluyuz? Gözlerim kamaşıyor." dediğinde yanına gittim ve sarıldım. Biz sarılırken Arda, Ece'ye arabanın kapısını açmıştı binmesi için. Bu çocuklar bizden büyük gibiydi. "Nereden aldın arabayı?" diye sorduğumda ayrıldık ve arabaya bindik. "Ahmet dayımdan aldım. Hani beraber gelmiştik size. İşte onlar." dedi. "Onlar hâlâ burada mı?" diye sordum. "Değiller, başka bir yere giderken uçakla gittiler. Arabayı da bana bıraktılar." dedi. O arabayı sürerken ben de telefonumu arabaya bağladım ve şarkı aramaya başladım. İlk açtığım şarkılar çok sıradandı. Daha sonrasında aklıma gelen bir detayla şarkıyı değiştirdim ve aklımdakini açtım. Ben açtığım anda Metehan gülümsedi ve sesi yükseltti. Yerimde oynayarak söylemeye başladım.
'Antepin hamamları sallanır külhanları
Hoşgör mahallesinin dip dibedir damları
Antepin hamamları sallanır külhanları
Hoşgör mahallesinin dip dibedir damları
Çiğ köftenin adına baklavanın tadına
Ye derler muradına (Ye derler muradına)
Hele hele hele Anteplim gel yanima dili datlım
Çifte telli çalıyor kalkında oynayalım
Hele hele hele Anteplim gel yanima dili datlım
Çifte telli çalıyor kalkında oynayalım'
Son kısmı söylerken ellerimi şıklatarak Metehan'a doğru yaklaştım. O da bir elini direksiyondan çekti ve benimle beraber oynadı. Yüzümüzdeki gülümsemelerle şarkı boyunca beraber oynadık. Arkada duran Ece ve Arda bile bize katılmıştı. Şarkının bitimine yakın gelmiştik kafeye. Arabadan indik ve önde çocuklar, arkada biz yürümeye başladık. Kafeye girdiğimizde dört kişilik bir masaya oturduk. Metehan ve ben, Ece ile de Arda yan yana oturmuştuk. Çocuklar bizim karşımızdaydı. Garson geldi ve biz siparişleri verdik.
"Abi senin adın ne?" diye sordu Arda. Metehan gülümsedi ve cevapladı. "Metehan benim adım. Sen de Arda olmalısın. Sağ olsun Tomris ablan bana çok bahsetti senden." dediğinde Ece kıkırdadı ve Arda'ya yaklaştı. Ece"Gördün mü? Halam sayesinde ünlü oldun. Değerimizi bil." dedi ve Arda, Metehan'a kaçamak bakışlar attı. Ondan çekiniyor gibiydi. Metehan bunu fark etmiş olmalı ki, daha fazla Arda'ya bakmadı. Bana döndüğünde "Senin okulun ne oldu, balım?" dedi. Ben de "Öyle, tercih yapmıştım zaten bekliyoruz hâlâ." diye cevapladım. Yeşil gözleri yüzümden boynuma doğru indi. Boynumda duraksadığında elini kaldırdı ve kolyemi tişörtün içinden çıkardı. "Saklamışsın ve hâlâ takıyorsun." dedi. Haftalar önce sevgili olmadan aldığı kolyeyi elinde tutarken, gözleri en sonunda bana döndü. Bir şey söylememi bekliyordu galiba.
"Banyo yapmadığım sürece hiç çıkarmadım. Neden şaşırdın ki?" diye sordum. Bana gülümsedi ve "Gerçek nedenini mi öğrenmek istiyorsun? Bak sonra kıskanmak yok! Zaten geçmişte yaşandı." dedi. Ben de kafamı evet anlaöında sallarken derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. "Önemsiz bile sayabilirsin bunu. O kadar saçma bir şey yani. Her neyse, ben ortaokuldayken bir kızdan hoşlanıyordum. Bilirsin işte, şu popüler kızlar vardır ya, onlardan o da. Benim bu kızı sevdiğimi bilmeyen kalmamıştı okulda. Kız benimle dalga geçmişti. Ben de ona hediye alırsam beni sever diye düşündüm. Ona bir kolye aldım, hatta o kolyeyi de üç gün okulda yemek yemeyerek harçlığımla almıştım." Burukça gülümsedi ve anlatmaya devam etti.
"Sonra ben kızı bahçede gördüm ve yanına gittim. Yanında arkadaşları vardı. Ben yanlarına gittiğimde çirkince bakıştılar. Kız bana döndüğünde 'Bunu sana aldım.' diyerek uzattım kolyeyi. Kız bir bana, bir de elimdeki kolyeye baktı ve aldı benden kolyeyi. Çok sevindim tabii, artık beni sevdiğini düşündüm. Kız kolyeyi iki eline aldı ve çekiştirerek kopardı. Bütün incileri etrafa yayıldı kolyenin. Ben şok oldum. Sonra da kız bana bağırmaya başladı. 'Sen bir de bana kolye mi aldın? Kim ne yapsın be senin paçoz kolyeni?! Seninle evlenecek kişiye acıyorum! Sen kendini bana layık mı görüyorsun?' dedi. Bütün okul bana baktı. Babamın işleri o zaman pek de iyi değildi. O yüzden durumumuz kötüydü. Bütün okul da bunu öğrenmiş oldu. Ben bütün okulun önünde o incileri tek tek topladım. Ertesi gün de okula gidemedim utançtan." Derin bir nefes verdiğinde bana baktı. "O günden sonra hiçbir kıza hediye almamıştım. Sen hariç... Böyle görünce de şaşırdım. Değerli hissettirdi. Teşekkür ederim."
"Yaa, sana kıyamam ben!" dediğimde kollarımı açarak ona sarıldım. "Çok büyük travma sebebi bu arada. Dışarıda falan görürsen söyle de döveyim ben onu." dediğinde geri çekildi. Çocuklara döndüğümüzde bizi izliyorlardı. "Ece, sence ileride biz de böyle olur muyuz?" dedi Arda. Ece gülümsedi ve "Daha güzel bile oluruzkine." dedi.
Arda, Metehan'a baktı ve "Abi sen de neler yaşamışsın! Bugün de sana yakıyoruz." dedi. Metehan kahkaha attığında ben de güldüm. "Senin daha bacağın bir şeylerin içinden çıkmamış, neler diyorsun?" diyerek gülmeye devam ettim. Arda mahcup bir bakış attıktan sonra önüne döndü. Siparişlerimiz geldiğinde tatlılarımızı yedik ve içeceklerimizi içtik. Ben de lavabo bahanesiyle ayağa kalktım. Önce lavaboya gittim, daha sonra da Metehan fark etmeden abimden aldığım kartla hesabı ödedim. Yerine döndüğümde onlar da kalkmak için hazırlanıyorlardı. Metehan "Ben hesabı ödeyeyim." diyerek ayağa kalktı. Onu durdurup "Ben ödedim." dedim.
Şaşkın bakışlarla bana baktı. Olayı sonradan çakmıştı. "Neden böyle yaptın? Ne kadar ödedin söyle, ben sana ödeyeceğim." dedi. Hayır anlamında başımı salladım. Ne kadar ısrar etse de asla söylemedim, en sonunda pes etti zaten. Arabaya geçtiğimizde çocukların konuşmalarını dinledik. Ece, Arda'ya hayallerini anlatıyor, Arda da onu hiç bıkmadan dinliyordu. Lojmanın kapısına ulaştığımızda Metehan arabayı durdurup bana döndü. Çocuklar teşekkür edip çoktan arabadan inmişti, biz de yalnız kalmıştık. "Çok teşekkür ederim, her şey için. İyi ki varsın canım." deyip yanağından öptüm. "Senin varlığın yeter. Canım demen çok güzel oluyormuş bu arada. Hep öyle seslen bana." dedi ve yanağıma art arda bir sürü öpücük kondurdu. Tam o sırada bir ses duyduk ve sese doğru döndük. Nöbet tutan Yılmaz abi bize çatık başlarlar bakıyordu. Bana içeri geç, gibisinden işaret yaptı.
"Sen vurulmadan ben gideyim, canım." dedim ve aceleyle çıktım arabadan. Son kez arkama dönüp el salladım ve lojmana girdim. "Ne var abi!" dedim Yılmaz abiye sitemli bir sesle. "Bıraksaydım da oğlan seni yese miydi? Asla olmaz." dediğinde göz devirdim ve eve geçtim. Yengem eve gelmiş, erken olmasına rağmen akşam yemeği yapmıştı. Ona sarıldığımda bana "Nasıl geçti? Çocuklar yük olmadı inşallah." dedi. "Yok, hiç yük olmadılar. Aksine bizi eğlendirdiler." dedim ve ayrıldım. "Senin nasıldı?" diye sorduğumda derin bir nefes aldı ve anlatmaya başladı. "Yurt dışından çok önemli bir teklif gelmişti, biz de kabul ettik haliyle. Normalde onlar buraya gelmeden uzaktan halledecektik. Sorumluluk bendeydi. Bugün de habersiz bir şekilde gelince, beni çağırmak zorunda kaldılar. Ama güzel geçti çok şükür."
Akşam olduğunda beraber yemek yedik ve çay içtik. Ben yaşananları ayrıntılı bir şekilde, çekirdek çitleyerek anlattım. Ece de sanki orada değilmiş gibi ilgiyle bizi dinledi. Daha sonra yengem, çayları tazelerken abimin rezillik dolu evlenme teklifini anlattı. Kahkaha atmaktan karnım ağrımıştı artık. Yengem elindeki yüzüğe bakarak iç çekti.
Herkes çok yorgun olduğu için erkenden yataklara geçtik. Metehan'a 'İyi geceler.' mesajı attıktan sonra gözlerimin kapanması çok da uzun sürmedi.
*****
Bölüm sonuuuu.
Umarım beğenmişsinizdir.
Oy vermeyi unutmayınn🤍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |