20. Bölüm

19.BÖLÜM

Ceyss
ceyss.nur

Yeni bölüme hoş geldinizzz.

İyi okumalarrr.

Oy vermeyi unutmayın🤍

 

 

                              *****

Sevda şerbetini içenlerin, bu dünyada kavuşamasa da diğer dünya da kavuşacaklarına inanılırdı. İnsanoğlu, sevda şerbetini içtiği andan itibaren ya Allah sevgisiyle beraber büyütürdü o sevgiyi, ya da Allah sevgisi yerinde sayarken, diğer sevdası dev olup giderdi. Allah, sevince kendisini unutanları, o sevdasıyla sınar, onunla imtihan ederdi. Bir kere o sevdayla sınanınca, pişman olmak için yeterince geç kalınmış demekti.

 

                              *****

Geçip giden zamanın sessizliği, korkunç bir boyuttaydı. Emre, şu ana kadar öğrendiği her bilgiyi tam tıkırında aktarmış, muhteşem oyunculuğuyla şüphe çekmemeyi başarmıştı. Etrafı izleyip gözlem yaparken, "Acaba daha ne kadar katlanmak gerek?" diye düşündü. Yalandan bile olsa, Türk devletine ihanet edenlerle aynı ortamda bulunmak, onlardan biriymiş gibi yaşamak ve hatta Türk devletine aşağılayıcı şeyler söylemek ruhunu her gün daha da karartıyor gibiydi. Kendi vatanına ve milletine ağır sözler söylemek, küçük Emre'yi üzüyor, sanki ruhunu bir bataklığa çekiyordu. Ailesine duyduğu özlem, bütün bunlarla birleşip Emre'yi alt üst etmişti.

 

Şeref'in ortama giriş yapmasıyla kimi oturuşunu düzeltti, kimi de kılını bile kıpırdatmadı. Emre, onu fark etmemiş gibi yaparak camdan dışarı bakmaya devam ediyordu. Şeref, elindeki bardağı sinirle yere fırlatınca, çoğu kişi yerinde sıçradı. Emre'nin bakışları yavaşça onu buldu. O ise, sinirli bakışlarını tek tek bütün örgütün üzerinde gezdiriyordu. "Bana bakın! Aranızdan biri bize ihanet ediyor. Kaç oldu, 'Belki tesadüftür.' diyerek Türklerin her planımızı bozmalarını görmezden geliyorum. Ama artık yeter. O köstebeği bulup, işkencelerden işkence beğendireceğim. Bunu o küçük beyninize sokun!" diye kükreyince, yeni katılmış olanlar korkuyla birbirlerine bakıyor, oldukları yere siniyorlardı. Emre, sanki hiçbir şey bilmiyormuş gibi şaşkınca etrafa bakarken, Şeref kenara geçip oturdu. Herkesin yüzünü tek tek incelemeye başladı.

 

Biraz zaman geçtikten sonra Şeref ayağa kalktı, odasına doğru ilerledi. Bunu fırsat bilen Emre de peşinden giderek kendisi hakkında düşüncelerini öğrenmek için yürüdü. Odaya geldiklerinde, Şeref arkasını dönüp "Ne var?!" dedi. Her ne kadar küfür etmek istese de, Emre'den çıkan cümleler "Efendim, izniniz olursa o haini beraber yakalayalım isterim. Size yapılan ihanet bana da yapılmıştır. Birlik olursak hemen yakalayıp cezasını veririz." oldu. Şeref'in yüzünde tek bir mimik oynamadı.

 

"Gerek yok, mezardan babam çıksa güvenmem." deyip kapıyı kapattı. Dışarıda kalan Emre, gözlerini devirip dışarı çıktı. Yaz güneşi etrafı kavururken, derin nefesler alarak kendini rahatlatmaya çalıştı. 'İnsan bir kendi çirkinliğine bakar, sonra da benim yakışıklılığıma bakar ve der ki; bu çok yakışıklı bizden olamaz.' diye düşündüğünde kendi kendine gülmeye başladı. Tomris küçükken biraz çok bilmişti, bu da onun en sevdiği cümlelerden biriydi. "Hayırdır canım benim? Ne diye delirmiş gibi kendi kendine gülüyorsun?" Selman'ın sesiyle arkasına döndü Emre. İçinden 'Geldi yine ne varsa bilen 'herşeyolog'' diye geçirdi. Selman'ın bu ukala tavırları kriz geçirtecek cinstendi. "Aklıma geçen gördüğüm video geldi. Ona güldüm efendim." dedi zoraki bir tebessümle. Selman yaklaşarak elini Emre'nin omzuna koydu. "Bak canım benim, örgütte bir hain var. Bunu az önce Şeref sağ olsun öğrendiniz. Ben diyorum ki; şüphelendiğin biri var mı? Dikkat çeken, memnun gibi durmayan mesela." Bunları söylerken omzunu sıkması, yeterince germişti. Belli etmemeye çalışarak "Yok efendim. Her zamanki haller." dedi Emre. "Öyle olsun bakalım, şüphelendiğin olursa söyle bana. Ben sana güveniyorum." Başını sallayarak onaylamakla yetindi Emre.

 

Selman biraz sağa, sola bakındı. Tekrardan Emre'ye döndüğünde, "Hayatından bahsetsene biraz. Birbirimizi iyi tanıyalım canım benim." dedi. Emre ise, ona çok önceden ezberletildiği olan bilgileri söyledi. Hiç kardeşi olmadığını, anne ve babasının o küçükken onu terk ettiğini söyledi. En sonunda belki bir şeyler öğrenirim umuduyla Selman'a "Siz efendim? Sizin hayat hikayeniz eminim çok etkileyicidir. Öğrenmek ve dinlemek isterim açıkçası." dedi. Selman sanki çok büyük dertleri varmış gibi, derin bir nefes alarak anlatmaya başladı.

 

"Benim karım öldü. Neden öldü biliyor musun?" Daha sonra kendi kendine gülerek devam etti. "Ona değer verdiğim için. Allah beni onunla sınadı." dediği anda Emre çok şaşırdı. 'Bunun dinden imandan haberi var mıymış ya?!' diye düşündü ama dışarıdan ise sadece dikkatle dinledi. "Ben karıma çok değer verirdim, hatta öyle çok değer verdim ve onun etrafında dolandım ki, Allah'ı unuttum. Bunun farkına varınca ondan uzaklaştım. Ona bir şey olmasın diyerek yaşadım her an, her dakika, her saat... Ama olmadı. Allah beni onunla sınayarak canını aldı. Benim de canımdan can gitti be canım benim."

 

Emre bi' an üzülecek gibi oldu, ancak onun bir vatan haini ve terörist olduğunu kendisine hatırlatarak vazgeçti. Banane, diye geçirdi içinden. Eğer başka biri olsaydı kesinlikle teselli edebileceği bir şeyler bulurdu. Ancak söz konusu bir terörist olunca, midesi kaldırmıyor, bir şeyler söylemek asla içinden gelmiyordu. Sadece üzgünmüş gibi yaparak anladığını gösterir gibi başını salladı. Selman ona dönüp gülümsediğinde, Emre'nin gözlerinin içinden sanki en derinine kadar görüyormuş gibiydi. Emre bir an ruhunun çekildiğini hissetti. Selman ile göz göze olmak hem onu geriyor, hem de yeryüzünün ayaklarının altından kaymasına sebep oluyordu. Zar zor toparladı kendini. Selman, aynı derinlikte bakışlarla onu inceliyordu. Yüz ifadesinde, Emre'nin asla çözemediği bir şey vardı. Küçümseme? Saygı? Nefret? İğrenme? Hangisiydi o ifadenin anlamı? Emre bir türlü anlayamıyordu.

 

En sonunda Selman bakışlarını ondan çekip gitti. Emre, Selman'ın bir şeyleri anlamış olma ihtimaline karşı yanıp tutuştu. Eğer anladıysa, Selman hemen bunu dışarı vuracak biri değildi. Emre, herkesin gözünde belirli bir yere sahipti ve Selman da bunu çok iyi biliyordu. Anlasa bile, belirli kanıtlar olmadan hemen suçlayacak kadar saf değildi Selman. Emre, her ihtimale karşın bunu bildirdi ve daha da dikkatli olma adına söz verdi. Ailesi ve vatanı için, bundan sonra diken üstünde olmak boynunun borcuydu.

 

 

 

                                ***** 

Hayat şaşırtır hep zaten

"Ben bittim, ay" derken

Hiç umudun kalmamışken

Bi' güneş parlar bazen

 

Hayat şaşırtır hep zaten

"Ben bittim, ay" derken

Hiç umudun kalmamışken

Bi' güneş parlar bazen

 

Elimde mikrofon niyetine tuttuğum kumandayla etrafımda dönerek şarkıyı söylüyordum. Dün Metehan'ın mezuniyetinden sonra yengem ve Meryem teyze iyice kaynaşıp bugün için sözleşmişlerdi. Onlar şu an bizim evimizde büyük ihtimalle dedikodu yapıyorlardı Selma abla ile. Selma abla, Meryem teyzenin geleceğini öğrenip Metehan ve beni kendi evine gönderip, bizi yalnız bırakın demişti. Şimdi de yanımızda Ece ve Arda ile şarkı söylüyorduk.

 

Ece kendi etrafında dönüyor, etrafa gülücükler saçarak şarkı söylüyordu. Arda her ne kadar ilk başta otursa da, daha sonra ayağa kalkıp Ece'nin etrafında dönerek alkış tutmuştu.

 

Ben elimdeki kumandayı Mete'ye uzattığımda elini kumandaya uzattı, beni de kumandayla beraber kendine çekti. Bir anlık şok ile ne yapacağımı şaşırdım. Kumandayı elimden alıp şarkıyı değiştirdi. Açtığı şarkıyla beraber yüzümde gülücükler açtı. Ellerini ellerime dolayınca ritme uygun dans etmeye başladık.

 

Hiç özlemediğim kadar özlüyorum bu aralar seni

Niye bilmiyorum ama ben sadece senle mutluyum

Ah şu gönül gözünden görmek dedikleri var ya

Seni her hâlinle seviyorum.

 

Yanımızda duran çocuklar bile şu an umrumuzda değildi. Sadece biz vardık, sadece ikimiz. Bir elimi bırakıp beni kendi etrafımda döndürdüğünde hayatımın en güzel anlarından birini yaşıyordum. Biz sözleri göz göze bakarak söylemeye devam ederken, çocuklar tamamen bize odaklanmışlardı.

 

Beraber uyansak

Bütün gün sarılsak

Bana yetmez

O ana dünyaları değişmem.

 

Son cümleyi söylerken gözlerinde sevgi vardı, aşk vardı, heyecan vardı, mutluluk vardı. Sevdanın bize vermiş olduğu tatlı sarhoşluk vardı sanki üzerimizde.

 

Küçücüğüm, her şeyim

N'olur çok uzaklara gitme

Gidersen öleceğim

Karanlığa döneceğim, of

 

Küçücüğüm, her şeyim

N'olur çok uzaklara gitme

Gidersen öleceğim

Karanlığa döneceğim, of

 

Ellerimizi tekrar birleştirip sağa sola uygun adımlarla giderek kimine göre saçma, kimine göre tatlı olan dansımızı yapıyorduk. Evet, bu şarkı bizim şarkımız olmuştu. Metehan ilk günlerimizde bana bu şarkıyı atarak 'Bizim için yazılmış sanki.' demişti. Her onu özlediğimde, onu yanımda istediğimde bu şarkıyı açarak özlemimi dindirmeye çalışıyordum. Bu yöntemi, yengemden öğrenmiştim. Gerçekten işe yarıyordu.

 

Bu dansı şarkı bitene kadar devam ettirdik. Şarkı bittiğinde, kalplerimiz gibi ellerimiz de birbirine kenetlenmişti. Nefes nefese, bi' o kadar da huzurlu bir anın içindeydik. Gözlerimiz birbirinden kopamazken, anın büyüsünden arkadaki çocukların alkış seslerini zor duyuyordum. Bir elini kaldırıp yüzüme yaklaştırdı, yanağımın üzerine sanki bütün sevgisini, bütün şefkatini bana vermek istiyor gibi dokundu, sevdi... Onun gözlerinden bana, onun ellerinden bana geçen sayısız güzel duygu, içimi kıpır kıpır yapıyor, kanımın daha da kaynamasına neden oluyordu. Biz buyduk, sevdaları boylarından da büyük olan iki genç.

 

Kendisini ilk toparlayan kişi ben oldum. Gözümü ondan zar zor ayırarak çocuklara döndüm. Hâlâ bize alkış tutarak bakıyorlardı. Daha doğrusu, Ece bize bakıyor, Arda da Ece'ye bakıyordu. Bu çocuğun sevgisi de hiç bitmeyecek galiba. Abim görmesin. "Halacım çok güzeldiniz! Düğününüzde de bundan yapın lütfen!" diyen Ece, hevesle Arda'ya döndü. "Arda, biz de bir şeyler yapalım onların düğününde! Biz de dans ederiz belki, he!"

 

Arda gülümseyerek "Olur, bana hava hoş." dedi. Kalbimin atışlarını zorlukla düzene sokmuşken ellerimi çektim ve mutfağa doğru ilerledim. Tezgaha yaslanırken bir elimi de kalbime götürdüm. "O neydi be!" diye mırıldandığımda gülme sesi işittim. Bakışlarım kapının önünde durmuş, kollarını da göğsünde birleştirmiş Metehan'a kaydı. Sinirli çıkarmaya zorladığım sesimle "Komik mi?! Ölüyordum heyecandan!" dedim. Gülmeye devam ediyordu. Bana doğru yavaş adımlarla yürümeye başladı, bir yandan da gülüyordu. Uzun bir süre gülüşünde takılı kaldım. İstemsizce yüzümde bir tebessüm oluştu. "Tomris hatun, sen şimdiden böyleysen ileride ne yapacağız seninle?"

 

"İleride?" diye anlamsız bir soru sordum. Yavaşça başını salladı ve biraz eğildi. "Evet, ileride." Daha fazla beni utandırmadan önceden hazırladığımız şeyleri içeri götürmeye başladı. Biraz daha kalsaydı kalpten giderdim herhalde.

 

Kendimi tekrardan toparlayıp içeri geçtiğimde yan yana oturmuş, ellerindeki tabaklardan atıştırmalık yiyen çocukları gördüm. Büyüyünce fotoğraflarına bakıp gülsünler diye hemen telefonumu çıkarıp fotoğraflarını çektim. En sonunda Mete'nin yanına geçince, kolunu kaldırıp arkama atarak beni kendine çekti. Belli etmemeye çalışarak gülümsedim. Herkes filme odaklandığında, gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladı. Bulunduğum ortamın verdiği huzur, içinde bulunduğum güvenli kollar ve erken kalkmış olmamın etkisiyle kendimi engelleyemeden uyudum. En son hatırladığım şey birinin saçımı koklayarak öpmesiydi.

 

         

                                *****

 

Şeref odada volta atarken, elindeki kuruyemişlerle onu izliyordu Selman. "Canım benim, sen neden bu kadar taktın buna? Buluruz elbet, sıkma canını." Şeref korkutucu, endişeli ve öfkeli yüzüyle Selman' a döndü. Başkaları için ürkütücü bir görüntü olsa da, Selman kılını bile kıpırdatmadı. "Boş ver mi?! Biri burada bize ihanet ediyor! Aramızda bir hain var! İşlerimize engel koyuyor. Aramızda bir Türk var! Nasıl sakın olayım? Asıl sen neden bu kadar sakinsin? Mutlu mu oldun yoksa bu durumdan?!"

 

Şeref'ten çıkan bu sözler, Selman'ı güldürmüştü. "Sadece işleri kontrol altında tuttuğum için rahatım diyelim. Ben kendi sorumluluklarımı gayet de güzel bir şekilde yapıyorum. Buradaki sorun sensin. Senin bu tavırların başlı başına bir sorun zaten. Büyük Patron neden beni buraya gönderdi zannediyorsun? İşleri kontrol edemediğin için. Yanına biri şarttı. Ben geldikten sonra bu örgüte birilerini sen aldın Şeref. Benden önce de sen alıyordun. Şimdi gelip bana 'Hain' muamelesi yapma. Bana sökmez. Burada bir hain varsa bulacağız, hatta bizzat ben bulacağım. Sen de benim işime karışmayacaksın. Herkes kendi işine!"

 

Şeref korkuyla bir adım geri gitmişti. Öfkesi onu ne kadar bağırmaya zorlasa da, Büyük Patron korkusu ağır basıyordu. Yıllardır olan bütün emeğim boşa gidemez, diyerek hızla odadan çıktı Şeref.

 

Odada yalnız kalan Selman derin bir nefes alarak zambak kokusunu içine çekti, yüzünü sıvazladı. Düşünceleriyle boğuşurken, aklında sadece biri baskındı.

 

"Onu bulup bu işi bitireceğim."

 

 

 

                             *****

Umarım beğenmişsinizdir.

Oy vermeyi unutmayınn.

💕💕

 

 

Bölüm : 05.04.2025 00:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...