26. Bölüm
Ceyss / UMUT SİLAHLARI / 25.BÖLÜM

25.BÖLÜM

Ceyss
ceyss.nur

Selamlarrr.

İyi okumalar. 🤍

🇹🇷🇹🇷🇹🇷

 

                               *****

Şu hayatta belki de üzülmeniz gereken çok fazla şey vardır, ya da siz öyle düşünürsünüz. Belki dışlanmak, belki ayrılık, belki anlaşılamamak. Kurduğunuz hayallerin hevesi boğazınızda kalır bazen. Hatta ve hatta "Neden ben?" diyerek isyan edersiniz. Siz planlar yaparsınız, hayaller kurarsınız ve Allah kendini hatırlatır. Bir söz vardır, "Allah kaldıramayacağını düşündüğü yükü kullarına vermez." diye. Gerçekten de öyledir. Siz ne kadar dayanıklıysanız, ne kadar şey kaldırabilirseniz Allah size ona göre yük verir. Bu kimine göre bir hastalıktır, kimine göre bir ağrıdır, kimine göre ise evlat acısıdır. Belki de bu evlat acısı aralarında en kötüsüdür. Canınızdan, kanınızdan kopan bir parça. Yaşanabileceği hâlde yaşanamayan şeyler... Bunların hepsi imtihandır aslında. Bize düşen de bu imtihandan isyan etmeden, sabırlı davranarak geçmektir.

 

Fakülteden çıkıp durağa doğru giderken aklımda sadece daha fazla ne kadar bi' başımıza dayanabileceğimiz vardı. Yengem kendini suçlayıp evladına üzülmekten kendini harâb etmişti. O, bunları yaşarken benim elimden gelen çok fazla bir şey yoktu. Ece ile ilgilenip onun psikolojisi ile uğraşıyor, elimden geldiği kadarıyla yemeklere yardım ediyor ve yengemi bizimle beraber tutmaya çalışıyordum. Bütün ısrarlarıma rağmen okulu dondurmama izin vermediği için derslerim olduğu zamanlar evden ayrılmak zorunda kalıyordum. Ece'nin okulu da zaten başlamıştı ve ben yengemin evde düşünceleriyle baş başa kalarak kendisine bir şey yapmasından korkuyorum. Abimden hâlâ haber alamıyorduk. Ne zaman Selim abiye sorsam "Ben de bilmiyorum." deyip geçiştiriyordu, bir süre sonra ben de sormayı bırakmıştım zaten.

 

Fakülte ve lojmanlar arası çok mesafe olmadığı için otobüse binmem yeterli oluyordu. Bir süre sonra otobüsten indiğimde lojmana doğru yürümeye başladım. Eve erken gelebilmek için elimden geldiğince derslerden hızlı çıkıyordum. Bu yüzden doğru düzgün insanlarla tanışamamış, onlarla arkadaşlık kuramamıştım. Zaten yanıma gelip benimle tanışmak isteyen üç kişi falan olmuştu. Onlarla da bazen fakültede geziyorduk bazen de bahçede oturuyorduk. Hayatımın en yoğun ve hüzün dolu döneminden geçiyorum diyebilirim. Üstelik daha önce yaşadığımız şeylerde çoğu yükü abim alıyordu, bana kalan sadece kendi psikolojimi sağlam tutmak oluyordu. Şimdi, asla öyle değildi ve ben içime atarak biraz da kendi kendimi bitiriyordum. Şu an olmaz abime verdiğim sözü tutarak ailemize sahip çıkmalıyım, diyerek içime attığım şeyler umarım abim dönmeden önce ortaya çıkmazdı.

 

Eve girerken düşüncelerimi unutup gülümsemeye çalıştım. "Yengem, ben geldim!" diyerek seslendiğimde herhangi bir karşılık alamadım ancak salondan gelen hıçkırık sesleri modumu düşürmeye yetti. Yengem genelde Ece olmadığı zamanlar ağlamayı tercih ediyordu ve ben de galiba o zamana denk gelmiştim. Salona adım attığımda yengem elinde tuttuğu iki fotoğrafı, abimin ve ultrason fotoğrafı, koltuğa bırakarak gözyaşlarını sildi. "Tomris, erken gelmişsin." dedi titreyen sesiyle. "Evet yengem, bugün sadece bir ders vardı."

 

Kendisini kötü hissetmemesi için bir şey söylemedim ancak o benim içimden geçenleri okumuş gibi, "Evet, hâlâ ağlıyorum ve kendime gelemiyorum. Ne kadar sürecek bilmiyorum ama Emre gelene kadar bitmeyeceği kesin. Evladımızı koruyamadığımı, ne kadar kötü bir anne olduğumu nasıl söyleyeceğimi de bilmiyorum. Ben hiçbir şey bilmiyorum, hiçbir şey yapamıyorum. Tomris, ben artık dayanamıyorum. Nasıl geçecek bütün bunlar? Nasıl toparlanacağım, ben kendi acım yüzünden sizi bile göremiyorum. Ece her gece dua ediyor annem iyi olsun, diye. Ben de arsızca dinliyorum ama bir şey yapamıyorum Tomris. Bütün yük sana bindi, bunun da farkındayım. Lütfen artık toparlanabileyim, Allah'ım lütfen..." diyerek tekrardan hıçkırıklara boğulduğunda çaresizce baktım. Nasıl iyi olacağımızı ben de bilmiyordum. Yanına sadece elinden tutup destek olduğumu göstermek için gittiğimde, beni elimden çekip sarıldı. Yengem, omzumda ağlarken benim gözümden ilk damla düşmüştü.

 

Bir süre öyle kaldıktan sonra ilk ayrılan yengem oldu. "Seni de ağlattım." derken gülmüştü. Omzumu aşağı yukarı hareket ettirerek "Olsun." dediğimde bir şey söylemek için dudaklarını araladı ama sonra içine atarak kapattı. "Aç mısın? Ece gelene kadar bir şey hazırlayayım mı?" diye sorduğumda başını iki yana salladı. "Aç değilim ama Ece kesin aç gelir. Ona hazırlayayım. Artık kızımla ilgileneceğim. Malum, bir kızımı koruyamadım bari onunla doğru düzgün ilgileneyim. Çocuğum 2 aydır mahvoldu zaten. Hem babası hem de annesi yoktu yanında. Of, ben çok kötü bir anneyim!" Tam itiraz edecekken "Sus Tomris, kendime gelmem için bu gerekli. Ne kadar çocuğumu boşladığımı görmem gerek. İki ay, koskoca iki ay boyunca oturup doğru düzgün konuşmadım. O uyuduktan sonra yanına gittim. Uyumadan gitmeye yüzüm yoktu, kardeşine sahip çıkamadım. Bunlar yetmezmiş gibi bir de ondan uzak kaldım." Tekrardan gözleri dolduğunda gözünden yaşlar aktı ancak yine de ayağa kalkıp mutfağa gitti.

 

İki aydır kendisini suçlayıp kendini hem bizden, hem de dünyadan soyutlamıştı resmen. Bunun farkında olup hiç adım atamamıştı ancak bugün ilk adımı attı. Ece için. Abimin yüzüne bakamayacağını söyleyip duruyordu. Erken fark etseydim yaşama şansı olurdu belki, diyordu. Ancak onun unuttuğu, görmek istemediği bir şey var; ilk aylarda doktorumuzun göremediği bazı şeyler varmış ve aslında en başından belliymiş küçük yeğenimin çok yaşamayacağı. Beyninde bir hasarla doğabileceğini biliyorduk fakat bu sadece bir ihtimaldi. Yengemin arkadaşı olduğu için o kadın doktora gidiyorduk ancak sandığımız kadar iyi değilmiş işinde. Şikayet etmek istiyordum aslında ama yengem kendinde olmadığı için söyleyemiyorum. Bi' ara konuşacaktım.

 

Odama geçip üstümü değiştirdim ve yatağıma uzandım. Elimde telefonla ilgilenirken birden M🤍 tarafından mesaj geldi. Sürekli konuşmaya, yanımda olmaya çalışıyordu ancak çalışmaya başladığı için çok vakti olmuyordu, ben de okuldan ve bizimkilerden dolayı çok yazamıyordum. Mesajda müsait olup olmadığımızı soruyordu. Büyük ihtimalle bize gelecekti. Hemen ayağa kalkarak yengemin yanına geldim. Ece'nin sevdiği yemekleri yapıyordu. "Yengem, akşam müsait miyiz? Metehan soruyor da gelecek galiba." dediğimde gülümseyerek başını salladı. "Müsaitiz, gelsin. Annesi de gelecek mi? Ona göre hazırlık yapalım." dediğinde tek başına geleceğini söyledim.

 

Metehan, anne ve babasıyla baş sağlığı için daha önce gelmişti bize. O zaman çok kötü durumdaydık ve çok konuşamamıştık. Onun haricinde de bir ya da iki defa buluştuk. Onu özlemiştim, hem de çok. Kapı çaldığı an kapıya koştum. Ece gelmiş olmalıydı. Kapıyı açtığımda "Hoşgeldin balım." dedim ve yengem de mutfaktan üstünde önlüğüyle çıktı. "Hoşgeldin anneciğim. Üstünü değiştirip mutfağa gel, sana bir şeyler yaptım." Yengem biraz çatlayan sesiyle bunları söylediğinde Ece şaşırdı ve çok mutlu oldu. Gözlerinden ve yüzünden belli oluyordu. "Hoşbuldum. Bugün siz geleceksiniz zannetmiştim." Arda ve Ece aynı okula gittikleri için bir gün Selma abla, bir gün biz alıyorduk. Bugün sıra bizdeydi ama yengem Selma ablaya mesaj atmış olmalı. "Evet annem ama işim vardı biraz ondan gelemedim. Yarın ben gelirim, söz." Ece başını heyecanla sallayıp içeri geçtiğinde kapıyı kapattım. "Hala, gelir misin odama? Kıyafetlerimi beraber seçelim."

 

Ece'yle beraber odasına gittiğimizde kapıyı kapattı ve bana döndü. "Annem iyi mi? Bugün çok iyi görünüyor." dediğinde dolabını açıp ona kıyafet çıkarıyordum. Dolabın kapağını kapatıp "Şimdilik iyi gibi, iyi olmaya da devam edecek. O sana aramızdan ayrılan kardeşinden bahsetmediği sürece sen de bir şey söyleme tamam mı?" dedim. Başını sallayıp kıyafetlerini değiştirmeye başladı. Göbeğinde morluk görmemle birlikte onu durdurdum. "Halacığım, bu ne? Düştün mü sen?" dediğimde panikle kapatmaya çalıştı ancak engel oldum. "Bir şey değil." Bir şeyler olduğu kesinleşmiş oldu. "Biri mi yaptı sana? Bana anlatabilirsin, ben sana kızmam aöa yapanlara kızarım. Söyle halacığım hadi." Derin bir nefes verdiğinde gözleri dolmuştu.

 

"Okulda Esila diye bir kız var. O beni sürekli küçük düşürüyor. Dün de tartışırken beni ittirince duvardaki kalorifer peteğine çarptım buramı. Ben gerçekten hiçbir şey söylemiyorum ona. O sürekli benimle uğraşıyor. Arda fark etti ama onu da susturdum. Ben yaparım dedim ama yine de bana öyle davranmaya devam ediyor Esila. Öğretmene de söylemedim, beni suçlar bence. Çünkü Esila'nın ailesi çok zengin. Sürekli okula para veriyorlarmış. Esila öyle diyor." Ağlayarak bana sarıldığında ne yapacağımı bilemedim ancak sarıldım ve saçlarını okşadım. "Sen asla korkma tamam mı? Senin suçun yok ben annenle konuşacağım. O da yarın seninle beraber okula gelip öğretmeninle konuşacak. Kimse sana bir şey diyemez. Gerekirse Esila'nın ailesiyle de konuşuruz. Sen sıkma canını, arkanda halanla annen var." Benden ayrılıp gözyaşlarını sildi. "Hadi üşüteceksin, üstünü giy. Akşam Mete abin gelecek."

 

O üstünü giymeye devam ederken ben odasından çıktım. Telefonu alıp Mete'ye; Ece için bir şeyler almasını, parasını sonra ödeyeceğimi söyledim. Mutfağa doğru ilerlediğimde Ece'nin banyoya gittiğini gördüm. "Yenge, seninle bir şey konuşmam gerek." diyerek Ece'nin bana anlattıklarını anlattım. Yengem beni üzüntüyle dinlemiş, yine kendisine kızmıştı. "Ya, bütün bunlar olurken ben kendi acımla kör olmuşum! Yavrumu zorbalıyorlarmış, nasıl fark etmem?" dediğinde ben de, "Yenge sen acını yaşamakla haklısın, suçlama artık kendini. Çok şükür fark edebildik, yarın okula gider konuşursun müdürle, öğretmenlerle." dedim. Başını salladı ve tahminimce Ece'ye bakmak için mutfaktan çıktı.

 

                             *****

 

Emre, boş boş etrafa bakınırken dışarıdan tek bir ses gelmiyordu. Ya bir yere gitmişlerdi, ya da ciddi bir sorun vardı. Emre, içinden ikinci seçeneğin doğru olmasını geçirdi. Aylardır bu görevdeydi, uzun bir süredir de haber veremiyordu. Fark etmemiş olma ihtimalleri sıfırdı ama anlaşılan en uygun zamanı bekliyorlardı. Emre, yüzündeki yaralardan dolayı endişeliydi. Beyza ne tepki verir, Ece kendisinden korkar mı diye düşünmeden edemiyordu. Kardeşi ondan tiksinmezdi, korkmazdı da. Karısı da ondan tiksinmezdi aslında ama eskisi kadar yakışıklı bulmamasından korkuyordu Emre. Ayrıca zayıflamıştı, yanakları içe çökmüştü ve büyük ihtimalle gözlerinin etrafında hem yumruklardan, hem de uykusuzluktan mor halkalar olduğuna emindi. Elinden gelen tek şey, silah arkadaşlarının onu kurtarmaya daha erken gelmeleri için dua etmekti. Bir yandan da istemiyordu, komutanlarının yüzüne nasıl bakacağını kestiremiyordu çünkü. Büyük bir güveni zedelemiş, görevi eline yüzüne bulaştırmıştı.

 

Psikolojisi ise berbat haldeydi. Hem bütün bu düşünceler hem de babasından yediği darbenin acısı içini yiyordu. Babası yaşıyor, bir de terör örgütüne hizmet ediyordu! Küçüklüğünden beri Emre'ye vatan anlatan baba, şimdi kendi elleriyle o vatana kurşun sıkıyordu. Ancak Emre böyle olmadığını düşünmek adına kafasında türlü türlü senaryolar kurmuştu. Babasının ajan olma ihtimali ona umut verse de, sonrasında anında sönüyordu. Ailesinin ne halde olduğunu bilmiyordu ve ilk defa bu kadar uzun ayrı kalmışlardı. Hepsinin onu çok özlediğine emindi. Üstelik karısı hamileydi ve onu öylece bırakmak zorunda kalmıştı! Allah'a her gün dua ediyordu güvende olmaları için. Selim vardı yanlarında, Selma vardı. İçi bundan dolayı biraz rahattı ancak yine de düşünmeden edemiyordu.

 

Dışarıdan seslerin gelmesiyle düşüncelerinden sıyrıldı. Kapının ardından yoğun bir şekilde silah sesleri geliyordu. Çok şükür, demek istedi Emre ama erken sevinmiş olmamak için sonraya sakladı bu sevinci. İçeriye iki terörist girdiğinde Emre'nin konuşmaya pek fırsatı olmadan onu çözdüler ve zorla ayağa kaldırdılar. Her ne kadar yaraları acısa da Emre, onu buradan götürmek için gelenlere karşı koydu ve gitmemek için direndi. Artık emindi, onu kurtarmak için gelmişlerdi. Biraz daha zaman kazandırabilirse kurtulabilirdi. "Gelsene lan!" dediklerinde tüm gücüyle olduğu yerde durmaya devam ediyordu. İki terörist zorlayarak ve sürükleyerek onu odadan çıkardılar ancak hemen karşıdaki odada Türk askerleri vardı. Sağa dönmek istediklerinde koridorun sonundaki askerler yaklaştı. Sola döndüklerinde orayı temizleyip gelen askerler göründü. Askerlerden kurtuluş olmadığını anlayan teröristlerden biri, Emre'nin bacağına ve sırtına ateş etti. Acıyla gözlerini kapatan Emre'nin başına dönen namluyu uzaklaştırıp iki teröristi öldüren kişi Yüzbaşı Murat'tı.

 

Teröristlerin ölmesiyle Emre'nin koluna iki asker girdi. Emre bilincini kaybetmeden önce askerlerin omzundaki bayrağa bakıp gülümsedi ve daha fazla dayanamadan gözlerini kapattı. Etrafından gelen sesler boğuntu ve bir süre sonra onlar da kesildi. En son duyduğu cümle, "Helikopter buraya gelsin! Çabuk olun!" diyen Yüzbaşı Murat'a aitti.

 

                             *****

Elimde olan çay tepsisiyle salona giriş yaptım. Ece, kenarda oturmuş Metehan'ın ona almış olduğu legodan çiçekleri yapmakla meşguldü. Yengem ise bir yerlere dalıp gitmişti yine. Ama arada Ece'ye bakıyor ve "Çok güzel oluyor kızım." diyordu. Çayları doldurup Metehan'ın yanına oturdum. "Ee, Meryem abla nasıl Mete?" Yengem bu soruyu sorduktan sonra çayından bir yudum aldı. "İyi çok şükür. O da sizi soruyor durmadan." Yengem gülümsediğinde ben de elimi uzatıp Mete'nin yanağını sıktım. "İyi olmaya çalışıyoruz."

 

"Abi bak, bu bitti." Ece'nin elindeki çiçeği göstermesiyle çok da uzun sürmeyecek olan sohbet bitti. "Çok güzel olmuş abiciğim. Tek başına yapabiliyorsun değil mi?" Ece başını sallayarak "Evet yapıyorum, yapamadığım zaman halam yardım eder bana." dediğinde ona öpücük attım. Bir süre sessizlik oldu. Ece, kendisini çiçeklerine vermişti, yengem de Ece'yi izleyerek düşünceleriyle boğuluyordu. Yavaşça Mete'ye yaklaşıp kendime iyice yer edindim. O da kolunu arkamdan omzuma yerleştirdiğinde beline sarıldım. Uzun zamandır böyle hissetmediğim için kalbim hızlanmıştı. "Çok özledim seni." diyerek başımdan öptü. "Ben de seni özledim. Ne zamandır görüşemiyoruz." Derin bir nefes aldı, bir süre öylece durduk. "Şöyle durmak bile kalbini hızlandırıyorsa ne yapacağız biz ilerde?" Bunları nerdeyse fısıldayarak söylemişti ve ben utancımdan iyice göğsüne sokularak kendimi gizlemeye çalıştım. Bu yaptığım onu daha çok eğlendirince "Susar mısın?" diyerek sesimi kızgın çıkarmaya çalıştım ama sesim titredi. Tekrar tekrar başımdan, yanağımdan ve boynumdan öptü. İyi ki herkesin dikkati dağınık, diye geçirdim içimden. "Sonsuza kadar böyle kalabilsek keşke." deyince mırıldanarak beni onayladı.

 

Dakikalar geçti, çaylar içildi, tatlılar yendi. Kapının çalmasıyla yavaşça Mete'den ayrıldım. Ayağa kalktığımda o da benimle geldi. Hepimiz kapıya geldiğimizde Mete beni arkasına aldı ve delikten baktı. Nefesini tutup bize bir bakış attıktan sonra kapıyı açtı.

 

    

                            *****

Bölüm sonuuuu.

Umarım beğenmişsinizdir.

Sizce gelen kim?

 

 

 

Bölüm : 16.11.2025 23:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...