
Hâlâ kamelyada oturmuş, kartal timi ve biz sohbet ediyorduk. Eymen de katılmıştı hatta. O anılarından birini anlatıyordu. " Sonra işte bir yalvarmaya başlamış... Uff... Anlatamam. Oturtma diye bağıra bağıra yalvarıyordu." Dediğinde ben de güldüm çünkü teröristlerden birini ona kazık sokmakla tehdit etmişti. Komikti açıkçası.
" Neden böyle garip olaylar dönüyor askerler arasında anlamıyorum." Dediğimde tuğrul abi "prenses bizde böyle. Teröristler acı çekerken komik oluyor." Dediğinde ona katıldığımı belli etmek amacıyla başımı aşağı yukarı salladım.
"Gençler. Sizce de yetmez mi artık?" Dedi arkamdan Eymen. Haklıydı da. "Ben de gideyim artık. Başka zamana geri gelirim." Dedim Eymen'e yavaşça dönerek. "Sen nereye?" Dedi bana kaşlarını çatarak. "Eve." Dedim harfleri uzatarak. Kolunu omzumun ardından geçirip belime sardı. "Yok, sen biraz daha kal."
"Evde babam bekliyor."
"Biraz daha beklesin." Dedi gamsızca.
"Saçmalama! " Dedim ve omuzuna sertçe vurdum..
" Neyse gençler , abiler, ve yağmur abla, görüşürüz" dedim kısaca. Ayağa kalkıp Eymen'in yanağına da sulu bir öpücük bırakıp kamelyadan uzaklaştım. Alayın bahçesinde çıkışa doğru ilerliyordum. Etraftaki askerler bana bakıyor olsa da hiç de utanmıyordum. Benim bu güne bugün kocam olan Eymen'in yanına gelmiştim sonuçta. İlkokulda çocuğu takdir alan veli gibi göğsümü kabarta kabarta yürüdüm.
Çıkışa geldiğimde ise beni içeri almayan asker hazır ol komutasına geçti. Bense hiç önemsemeden çıktım alaydan.
Arabaya doğru ilerlerken telefonumun sesi çantamdan duyuldu.
Bilinmeyen bir numara arıyordu. Açmayadabilirim doğrusu açmamalıydım yani ama açtım.
"Buyrun, kimi aramıştınız?" Dedim sakince ama telefondan çılgın derecede nefes sesleri geliyordu. "Bana yardım etmelisin."
"Sen kimsin!" Dedim sinirle çünkü bu ses kibar değil, korkutucuydu.
"Bir önemi yok, şu an alaydan çıktığına gôre arabanla bana yardım etmeye gelebilirsin." Beni gözetliyordu.
Koş kocana açe!
"Beni nereden ve nasıl izliyorsun?" Dediğimde kahkahasını duydum telefondan. "Bunların bir önemi yok tatlım , yanıma gel." Dediğinde konum attı. Anında kapattım telefonu. Çıktığım alaya endişeyle, hızlı adımlarla yürüdüm. Korkutucuydu, öyle bir sesin bu tarz konuşması.
En sonunda koşmaya başladım. Eymen'i bulamayınca odasına doğru ilerledim. kapıyı çalmadan kendimi içeri attığımda ilk ônce sinirle oturduğu yerden kalktı, sonra benim olduğumu görünce bakışlarına endişe bulaştı, başıma bir şey geldiğini anlamıştı.
"Eymen!" Dedim endişeyle.
"Neyin var açelya, Ne bu halin? Gel bakayım yamacıma." Dedi korkuyla.
Masasının ônündeki sandalyeye oturduğumda. Anlatmaya başladım.
"Eymen bir numara beni aradı, beni izliyor, her hareketimi izliyor. Bana bir konum attı ama şehir sınırında bir yer, bana yardım et diyor, Eymen ben korkuyorum..." Dedim tek bir nefeste. O ise ne olduğunu anlamıştı. Kaşlarını çattı sinirle. "Sen benimle bir albayın odasına gelsene balım." Dediğinde ayaklandık ve albayın odasına doğru ilerledik.
Eymen kapıyı tıklatıp içeri girdiğinde hazır ol komutasına geçtı. Ben ne yapacağımı bilemediğim için ellerim arkamda bağlı bekledim. Albay "ne bu halin Eymen, düş rütbeyi, ne oldu?"
"Albayım, açelya anlatsın." Dedi sinirle çünkü başıma gelenlerden dolayı yüzü dahi kızarmıştı.
"Albayım, bir numara beni aradı. Beni izliyor, o arabana bin ve bana yardım et dedi. Konum attı ama il sınırında bir yer burası, ben de alaydan çıktığım gibi korkudan geri girdim." Dedim nefes nefese anlatarak. O ise başını usulca salladı. "Anlaşıldı kızım, korkma. İzliyor diyorsun, dışarıda kalamazsın, alayda aynı odada kal. Biz bu konuma gideceğiz." Dediğinde onlara umutla baktım. "Size bir şey olmaz, değil mi komutanım?" Dedim dolu gözlerle. "Eymen'e, Tuğrul abiye, size..." Dedim açıklayarak. "Sen içini ferah tut açelya kızım. Sen sadece kendini korumaya bak." Dediğinde sinirleniyordum.
"Komutanım ben bu cümleyi duyduğumda on üç yaşındaydım ve o operasyondan sonra abim şehit oldu benim!" Dedim sinirle ama ağlıyordum da. Albay ise bana sinirle değil, üzülerek bakıyordu. "Herkes gibi siz de acıyorsunuz ama ben kocamı kaybedemem!" Dedim sinirle Eymen'e dönerek.
"Kızım... Bak anlıyorum seni ama bu dava Kartal'ın davası, Eymen'in davası. Onun gitmesi şart." Dediğinde gözlerim hem sinirle hem de çaresizlikle doldu. "İyi günler." Deyip çıktım odadan. Elim ayağım titrediği için kadın askerlere ayrılan lavaboya hızla ilerledim. Adımlarımı hiç olmadığı kadar uzun atıyordum hızlanmak için. Lavaboya girdiğimde kapıyı kapatıp ellerimi mermerden yapılma lavaboya yasladım. Kafamda ise o ses vardı. Kızım merak etme, abin emin ellerde. Abicim korkma, bana bir şey olmaz Turgut Dinçel'im ben. kızım içini ferah tut kötüyü çağırma. En son ise gözlerimi sımsıkı yummuşken Turgut dinçel şehit olmuştur, vatan sağ olsun. Diyen o askerin sesi yankılandı kulaklarımda. Kapattığım gözlerimi açtığım an göz yaşlarım akmaya başladı. "Allah'ım sen Eymen'i bana bağışla." Dedim fısıltı şeklinde. Yüzüme su çarpıp çıktım lavabodan. Hâlâ içimdeki korku birbirince katlanıyor, artıyordu. Ben bir sevdiğimi daha kaybedemezdim.
Koridorda ilerlerken bir el beni bir odaya doğru çekti. "Bırak be!" Diye yöneliyordum ki Eymen'in beni albayın odasına çektiğini anladım. "Pardon" dedim hemen Eymen olduğunu anladığımda. Eymen beni sakince albayın önündaki sandalyeye oturttu ve o da benim yanıma geçti.
"Bak kızım. Biz de seni elbet ki anlıyoruz ama sen de bizi anla, bu tavırları yapma. Şehit ailesi demem..." Gerisini getirmedi. Benim ise saygım yok oluyordu. Tam ağzımı açıyordum ki "komutanım tamam albayımsınız ama böyle diyeceğinizi söylememiştiniz." Diye atladı Eymen. Beni her türlü koruyordu. Ben bu adamı kaybetmeyi göze alabilir mıydım?
"Sen karışma Eymen." Dedi sert sesi ile albay. "Pardon komutanım, siz haklısınız. Ben artık çıkayım, eve gitmem lazım. Çizgimi de aştığım için özür dilerim." Dedim oturduğum yerden ayaklanırken. Albay başını uzun uzun sallarken hızla çıktım odadan. Gözlerim dolmuştu ama nedenini cidden bilmiyordum.
Binadan çıktığımda yüzümü eğmiş bir şekilde ilerliyordum arabama. Bundan sonra korkmayacaktım onlardan. Kaçırmışlardı, vurmuşlardı ve daha nicesini yapmışlardı. Ben artık duygularımı tutamazdım.
Göz yaşlarımın ardı kesilmezken bir kol beni kendine çekti. Afallayıp o yône doğru dönerken "yine ne var! Biraz daha mı azar işiteceğim!" Dedim gözlerimi büyülterek sinirle. Eymen ise öyle değildi ama, gözleri şefkatle bakıyordu. "Yapma böyle hayatım. Geleceğim ben, sö-" söz dahi veremedi çünkü verecek bir güvencesi yoktu. "Biliyor musun Eymen, sanırım biraz ayrı kalmak daha iyi hissettirecek." Dedim yüzüne odaklanmışken. Gözlerim gözlerine değdiğinde hızla geri çektim. "Yolun açık olsun." Deyip arkamı dönecektim ki beni tekrar çekti ama bu sefer kollarını bedenime doladı. Sımsıkı sarıldı, sanki beni kendi vücuduna hapsetmek ister gibiydi.
"Açelya benim annem benden gitti sen bari gitme. Yemin ederim en aciz yanım sana, ben sadece sana boyun eğdim açelya, gitme... Ben tek sana yalvardım , gitme benden..." Dedi çenesini kafamın üstüne yaslamışken. "Sen kendi dertlerini bana anlatmazken mı kalacağım?" Dedim yumuşamış bir sesle. "Yemin ederim doğumumdan seninle tanıştığım zamana kadar anlatacağım ama gitme, bana bunu yapma. Ben bir gün bile dayanamıyorken bana bunu yapma..."
Eriyorum ben...
En sonunda dayanamadım, bende kollarımı boynuna doladım. "Biliyor musun açelya. Albayın Odasında bana kocam demen beni afallattı ve bil diye söylüyorum, ben her şeye hazırlıklıyımdır, ama buna değildim." Dediğinde güldüm. "İstersen söylemem." Dediğim an. "O kocam senin ağzına yuva yapsın kar çiçeğim." Dediğinde daha da çok asıldım boynuna.
"Eymen." Dedim harfleri uzatarak.
"Âmâdeyim." Dedi o da anında.
"Benimle eve kıyafet almaya gelsene, yani eşlik etsene..."
"Korkma. Ben varken korkma." Dedi eli ile sırtımı sıvazlarken. "Eymen herkes bize bakıyor bence arabaya gidelim." Dediğimde "rahattı burası." Dedi, ben güldüm, o benim gülüşüme güldü. Ben ellerimi boynundan çözerken o da elini belimden çekti ama ben neden alkış sesleri duyuyordum?
Sıçtık.
Çevreme şaşkınlıkla bakarken gerçekten de alkışlayan onlarca asker vardı. Eymen'in elini çekiştiriyordum arabaya gitmek için ama o kalabalıktan birine odaklanmıştı. "Eymen gel hadi." Dedim dişlerimin arasından. O da bir an farkına varıp gözlerini bana çevirdi. "Sen istersin de gelmez miyim?" Dedi ve arabaya doğru ilerledik.
☀️
"Kızım yine mi alayda kalacaksın sen?" Dedi babam ben bavulumun fermuarını kapatırken. "Evet baba, üzgünüm ama güvenliğim için kalmam lazım." Dedim ben de ayağa kalkarken. "Eymen ben hazırım ,çıkalım istersen." Diye seslendim ama yanımda olduğunu bilmiyordum. Hatta telefonda konuştuğunu dahi bilmiyordum. "Komutanım sanmıyorum. İyileşiyor gibiydi ama..." Dedi umutsuz bir şekilde ama anlamadım. "Öyle yapmanız kötü oldu, ağlıyordu..." Benden mi bahsediyorlardı algılayamadım. Sanırım dikkatli de dinlememiş olabilirdim çünkü bazen dinlesem de anlamayı unutuyordum.
"Çıkalım mı?" Dediğimde Eymen telefonu kapatmadan "efendim hayatım?" Diye sorunca "çıkalım mı diyorum." Dedim. O ise "tamam geliyorum. Bavulu ben alırım." Deyip telefona bir şeyler mırıldandı ve telefonu kapattı. "Hadi inelim." Dedi bavuluma yönelirken. Apartmandan aşağıya doğru inerken "ne diyor albay?" Dedim ellerim önümde birleşmiş, merdivenlere bakarken. "Sana bir şey söyleyecek miş." Dediği an "gitmesem?." Dedim Eymen'e dönerek. O ise hüzünle baktı bana. "Kötü bir şey söylemeyecek Açelya'm, korkma." Dedi ama içim rahat değildi. Oysa iyileştiği mi sanıyordum.
Arabaya binip hızlıca alaya geldiğimizde direkt olarak bavulu bırakıp albayın odasına çıktık. İlk önce Eymen girdiğinde ben de çok istemesem de arkasından girdim. Ürkek bakışlarla albayı süzerken onun bana olan bakışlarını gördüm, albayın bana olan bakışlarını... Acıyordu.
"Otur bakayım kızım." Dedi ama sesindeki duyguyu anlayamadım. Ben dediği gibi sandalyeye otururken Eymen ise benim yanıma tekrar oturdu, gözleri albaya odaklanmıştı. "Kızım, özür dilerim. Ben senin hastalığını ve yaşadıklarını unuttum. Seni neredeyse tehdit ettim..." Dediğinde kaşlarımı çattım. "Ben hasta değilim, iyileşiyorum." Dedim soğuk bi tavırla. Albayın bakışları ise Eymen'e döndüğünde ben de Eymen'e baktım. Şu an Eymen değildi oysa, Akındı, komutan Akın...
Albay tekrar bana döndüğünde "tamam kızım, sen yine aynı odaya yerleş, biz de operasyon için hazırlanalım." Dediğinde ayağa kalktım. "İyi günler." Dedim tekrardan. Odadan çıktığımda ise kapının ardından seslerini duyabiliyordum. Dinlemeye başladım.
"Oğlum, bu kız iyileşiyorum diyor, sen diyorsun sanmıyorum, duyguları hâlâ karışık, ne yapacağını kendi de kestiremiyor, algısı bozuk. Hanginize inanayım?"
Eymen benim iyileştiğimi düşünmüyordu. Biraz bocalasam da devam ettim dinlemeye. "Komutanım, açelya benim her şeyim, beş aydır böyle ama çabalıyorum, bu sabah alaya geldiğinde cidden iyileştiğini düşünüyordum ama... Sizin odanızdan çıktıktan sonra psikolojisinin iyi olmadığını anladım." Diyordu Eymen.
"Hepsi geçecek ama sen şu operasyonu bir atlar koçum. Atlatamazsan Açelya'nın nasıl olacağını sen düşün." Dedi ve kapının açıldığını gördüm. Eymen çıktığında şaşkınlıkla bana baktı." Ne oldu balım?" Dediğinde "Senin çıkmanı bekliyordum." Dedim gülümsemeye çalışarak. O ise mahzun bir bakış takındı gözlerine. Omuzlarımdan çekip sarıldı bana. Yine öyle bir sarıldı ki kollarımı hareket ettiremedim. "Özür dilerim..." Diye fısıldadı kulağıma.
"Özür dileme, sadece yanımda ol, beni öldürsen de ses çıkartmam." Dedim ciddiyetle lakin ben de ağlıyordum. O ise "hadi senin odanı düzenlemeye gidelim." Dediğinde gülümseyerek ona döndüm. Garip bir görüntüydü ağlarken gülmem ama içimden geleni yaptım, göz yaşlarıma dokunmadım gülümserken. "Beraber mı?" Dedim gülümserken. O ise hafif bir tebessüm takınıp başını aşağı yukarı sallayarak "beraber." Diyerek onayladı. Ellerimi birbirine çarpıp çevremde tam bir tur attım. Aslında yaptığım bu hareketlere ben de şaşırıyordum çünkü önceden hiç bu şekilde duygularımı dışa vurmamıştım.
"Hadi gidelim bakalım minik Açelya'nın yeni odasına." Dediğinde gülerek ona döndüm. "Minik değilim dedikçe böyle sesleneceksin değil mi?" Dedim ama gözüm kapının ardındaki albaya takıldı. Bizi izlemek için mi kalkmıştı o yerinden?
Eymen ise onu farketmediği için bana odaklanmıştı. "Çok mu çaktırıyorum?" Dedi zevkle. "Bayağı. Hatta haddinden fazla belli ediyorsun." Dediğimde büyük bir kahkaha patlattı. Bunu beklemediğim için bir an irkilsem de daha sonrasında ben de güldüm.
"Demek öyle ha... Sana olan aşkımı da çaktırıyorumdur umarım." Dediğinde onu onaylamak için yüzümdeki tebessümle başımı aşağı yukarı salladım. "Eymen?" Dediğimde bana öyle bir odaklandı ki kulaklarının bana çevrildiğini gördüm âdeta. "Efendim la Mia fine?" Dediğinde anlamsızca baktım. Ama bunu sonra soracaktım. "Kendini korursun orada değil mi? Sana bir zarar gelmez..." Dediğimde dudaklarını alnıma yasladı. Geri çekildiğinde ise "ben kendimi değil, kalbimdeki seni korurum. Bir zarar gelmez." Dediğinde artık merak ediyordum.
"Ne demek bu la Mia fine?" Dediğimde ise "la Mia fine İtalyancada sonum demek açelya." Dediğinde ise çok uzatmasını istemedim çünkü bana bu şekilde seslendikçe onun ölümüymüşüm gibi hissediyordum. Açıkça da dile getirmek istedim.
"Eymen bana böyle seslenme. Son, bir insan için ölüm demek. Ben seni ölüme mı sürüklüyorum?" Deyip gözümden bir damla yaş akıtınca elleri ile yüzümü kavradı. "Hayır, hayır, hayır.... Böyle düşünme açelya. Sen bu hayatta başıma gelen ilk ve tek güzelliksin." Dediğinde ise "o zaman sonum deme. Naz yapmıyorum cidden üzülüyorum sen öyle dedikçe."
"Zaten hiç naz yapmıyorsun ki. " Dedi ve eli ile belimden kavrayıp beni yürütmeye başladı. "Sana nasıl sevgi gôstermemişlerse naz yapmayı seçenek olarak vermemişler bile." Dedi ve benim duymamamı istiyor olacak ki ağzının içinde "koduğumun salakları..." Diye geveledi. Benim iki elim ônümde birleşik, onun kolu benim omuzumda bana ayrılan odaya doğru ilerledik. Arkadan albayın bize baktığını tek ben biliyordum oysa, o fark etmemişti bile.
Odaya geldiğimizde kenarda duran bavulumun üstünde bir kağıt parçası vardı, küçüktü ama yazı karmaşıktı. Eymen kaşları çatık bir şekilde eline kağıdı aldıktan sonra seslice okumaya başladı.
Эта девушка поможет мне, командир! Вы забрали моих послов, я не оставлю вам эту девушку.
*основатель*
Yazıyordu, Eymen ise türkçeye çevirerek sesli bir şekilde okudu.
"o kız bana yardım edecek komutan! sen benim elçilerimi aldın, ben sana o kızı bırakmam." Dedi ama sesi çevirirken kısılıyordu, beni arayan kişi önemli biriydi onlar için. "Açelya... Elimi bırakma." Dedi ve beni hızla odadan dışarı çıkardı. Albayın odasına doğru ilerlerken gerçekten de korkudan ağlıyordum. Eymen soğukkanlı bir şekilde beni korurdu ama şimdi kendini tutamıyordu. O endişelendikçe ben korkuyordum. "Eymen ne oluyor?" Dedim gözyaşlarımın arasından ama sesimi ben kendim bile duyamıyordum.
Kapıyı açıp hızlıca içeri girdiğimizde Eymen "komutanım основатель burada. Açelya'yı istiyor... Komutanım ben... Ben ne yapacağımı bilmiyorum..." Dedi endişeyle ama ben o bôyle yaptıkça daha da çok korkuyordum.
Bir kôşeye oturdum, hızlıca ayaklarımı sandalyede karnıma kadar çektim, bacaklarıma sarıldım. Ben artık korkmak istemesem de hayat izin vermiyordu.
"Bu adam her ne sikimse artık beni öldürmek istiyor! Biliyorum, öç almak istiyor!" Dedim bir yandan ağlamam şiddetlenirken. "Şiyar bitiremedi o bitirecek değil mi?" Dedim Eymen'e umutsuz bir şekilde bakarken. "Hayır, hayır, hayır... izin vermeyeceğim, vermeyeceğiz..." Dedi ama eli ile yaptığı yumruğu o kadar çok sıkmıştı ki morarmıştı. İlk defa görmüyordum bu Eymen'i.
"Akın! Timi topla açelya'yı il dışına çıkartacağız!" dediğinde Eymen'in gözleri ilk bana dönse de "emredersiniz komutanım!" Dedi ve çıktı odadan. Gözlerimi boşluğa dikmişken algımın dağıldığını hissedebiliyordum. Beni neden il dışına götürüyorlardı unutmuştum, ben neden korktuğumu bilmiyordum.
Ben tam iyileşirken kötülüğün içine düşen ısık hüzmesiydim ama karanlığı aydınlatmak yerine o karanlıkta kayboluyordum.
Sert bir şekilde yutkunduğumda "beni onlara verelim." Dedim düz bir sesle ama gözlerimi odaklandığım yerden çekmedim. "Beni onlara verelim ve kurtulalım. Bu kadar! Niye benimle uğraşıyoruz ki, zaten size bir katkım yoktu." Dedim ama dediğimle birlikte daha da çok döktüm göz yaşlarımı. "Saçmalama açelya, ben öğrencimin kardeşini bırakmam." Dedi ama anlam çıkartamamıştım bu cümleden.
Gözlerimi açık tutmamı engelleyen bir etki vardı üstümde, bir ağırlık vardı. Kendimi tutmaya çalışıyordum ama gücüm yetmiyordu, benim kendime yetmeyen gücüm artık hiç bir şeye yetmiyordu. Oysa abimin ölümünden önce güçlüydüm, çok az ağlardım, üzülmezdim. Abim izin vermezdi ve güçlü kalabilirdim ama artık olmuyordu. Evet... Arkamda bir dayanak vardı ama olmuyordu.Acizliğim daha da üzdü beni. Oturduğum sandalyeden kalkarken zorlansam da kalktım ama üç adım öne doğru sendelememle beraber bir adam beni yakaladı ama bu Eymen değildi, mesut albaydı. "Açelya, abini düşün. Böyle olmanı mı isterdi sence kızım, topla kendini." Dediğinde gözlerimi açmak istesem de olmadı, başaramadım. Abimin yüzünü kara çıkartmakla beraber daha da battım o karanlığa. Karanlık beni çektikçe çekti, karşı koyamadım.
☀️
" Askeri aracı hazırlayın oğlum!" Diye seslendi diğer askerlere mesut. Kollarındaki minik beden bir vasiyetti onun için. Evet.... Abisi onun öğrencisiydi, o eğitmişti onu akademiyi bitirir bitirmez. Şimdi ise onun kardeşi kollarında baygındı. Alayın çıkışındaki arabaya ilerlerken vicdanen rahat değildi mesut, abisi Turgut, şehit olmuştu çünkü kendisi o operasyonda yanında olamamıştı. Tekrar baktı kollarındaki minik vücudun sahibine. Derin bir iç çekti. Arabanın arka koltuğuna dikkatlice oturttu onu. Kendi de diğer taraftan onun yanına geçti. Sürücü koltuğuna oturan askere ise. "Siirt 'e sür asker." Dedi .
"Emredersiniz komutanım."
Gözleri yanında baygın olan minik kıza çevrildi. Üzülüyordu onun için. Onun yüzünden iyileşirken bu hâle düşmüştü. Bağırmasaydı hiçbir şey olmayacakmış gibi geliyordu. Daha da çok suçladı kendini. Daha da battı o çukura. Eymen ilk onun adını verdiğinde isim benzerliği sanmıştı ama değildi, dünya tesadüfleri severdi ama neden ikinci bir vicdan azabını ona layık görmüştü?
Daha da dikkatli inceledi yanındaki kızın yüzünü. Sağ gözünün altında morluktan kalan hafif bir sarılık vardı, seyrek ama uzun olan kirpikleri, ince olmayan ve estetik kaşları ile göz çevresi parlıyordu. Gözleri ela ile yeşil arasındaydı, biliyordu. Ağladığı zaman ise ela rengi uzaklaşıyor, kızaran göz çevresinin içinde parlıyordu yeşil gözleri. Abisinin yanına geldiğinden biliyordu bunları. Saçları hafif dalgalı ve balköpüğü rengindeydi. Dudakları ne çok inceydi ne de çok kalın. Çene hatları yumuşaktı ama fark ettiği bir fark vardı kızda. On üç yaşında da bu boylardaydı , bir metre yetmiş santim, lakin bu kadar zayıf değildi. Abisinin ölümünden sonra zayıflamıştı anlaşılan. Bileğinden dahi anlaşılıyordu bu zayıflık.
Duyguları da değişmişti abisinden bu yana. Ônceden abisinin yanına geldiğinde daha mutlu bakıyordu. Sürekli göz çehresi gülmekten hafif kırışık, dudaklarında hep bir gülümseme vardı. Ya şimdi? Şimdi ise gülmek için çaba sarf ediyordu. En çok da Eymen üzülmesin diye yapıyordu bunu, fark etmişti. Ama onun Eymen'e bakarken parlayan gözleri, onun içindeki sevginin bitmediğini gözler önüne seriyordu.
Dakikalar sonra hafif bir mırıltı şeklinde inleyen kıza endişeyle baktı. Gözlerini araladığında gözlerinin ağlamaktan şiştiğini gördü. İçi acıdı mesut'un. Yine gözleri yemyeşildi. Yine göz çehresi kızarmıştı. "İyi misin kızım?" Diye atıldığında açelya elini kaldırdı mesut'un durmadı için. "Biraz müsade edin." Dedi kısılan sesiyle. Cebinden telefonunu çıkartıp bir ismin üzerine tıkladı. Bir isim belirdi ekranda.
♥️aşkım🤍
Çalıyor...
Kısa bir süre sonra telefonu kulağına götürdüğünde "alo, Eymen? Neredesin?" Dedi ama sesini fazla çıkartamıyordu. Karşı taraftan gelen sesler mesut'un kulağına geliyordu.
"Hayatım sen korkma, geleceğim ben yanına tamam mı?" Diyordu Eymen. Endişeleniyordu onun sağlığı için.
"Ben... Hatırlamıyorum. Eymen neler oluyor? Neden gidiyorum ben?" Diye bir soru yôneltti bu sefer de. Gerçekten de iyileşmemişti, anlamıştı bunu mesut.
"Bir şey olduğu yok. Ben senin yanına en kısa zamanda geleceğim, korkma. Güvendesin Açelya'm, geleceğim ben." Dediğinde ise açelya hiç beklemeden "ya gelemezsen?" Diye bir soru yöneltti kaygıyla.
"Geleceğim... biraz uzun sürecek ama değecek, tamam mı?" Dediğinde ince bir mırıltıyla onayladı onu açelya. "Sana güveniyorum..." Diye belirtti açelya. Telefondan ise "güven... Bana hep güven Açelya'm, çünkü ben seni kendimden bile çok seviyorum." Dedi ve kapattı telefonu. Açelya derin bir iç çekerken bacaklarının arasına düşürdü telefonunu. Önemsemedi telefonun düşmesini. Kafasını geriye atıp dudaklarını kıpırdatarak "Eymen." Dedi açıkça. Sesi çıkmamıştı ama anlaşılmıştı dedikleri. Özlüyordu onu, ve sonsuza kadar özlemekten korkuyordu.
"Eymen sağlam adamdır." Diye lafa girdi mesut. Hafifçe gülümsedi. "Turgut kadar olmasa da güçlüdür o da." Dedi açelya'ya imâyla. Onu hatırlasın istiyordu.
"Efendim?" Dedi açelya şaşkın bakışlarla. "Abimi nereden tanıyorsunuz albayım?" Dediğinde beklediği soru gelmişti. "Turgut akademiyi bitirdikten sonra ben aldım onu, ben yetiştirdim. Onu ecel timine komutan olarak atadım. Çok başarılıydı, çok yapılıydı. Sen hatırlıyorsundur beni, değil mi?" Diye sordu açelya'ya dônerek. Açelya ise aydınlanmış gibi açtı gözlerini. "Siz o albaysınız." Dedi. Ağır hareketlerle salladı kafasını mesut.
"Teşekkür ederim komutanım."
"O ne demek, asıl biz teşekkür ederiz."
"O değil komutanım. Abime akademiden sonra sahip çıktığınız için..." Dedi açelya çekingen bir şekilde.
"Öyle bakma. Abin harikaydı, makina gibiydi." Dedi şakaya vurarak. Açelya merakla ona döndüğünde anlatmaya başladı.
"Abin yapılıydı, dikkatliydi, duygularını iyi kontrol ederdi, acımasızdı..." Dedi açelya'ya bakmadan. "Ama gerektiği zaman en hassas adam olurdu." Dedi açelya albaya katılmayarak.
"Abimin o çatık kaşlarını çok az gördüm ben komutanım. Çok kızmazdı bana, şakasına kavga ederdik ama hep sarılırdı." Dedi kafasını arkaya yaslayarak. "Ona ne şüphe..." Dedi mesut'ta açelya'ya dönerek. "Sen yanına geldiğin zaman nasıl da koltuğunun altına alırdı seni, nasılda severdi..."
"Öyleydi..." Dedi açelya da ama sonunda laf açılmadığında "komutanım ben on üç yıl o sevgiye hasret kalarak büyüdüm, kimse beni öyle sevmedi." Dediğinde ise mesut "Eymen var." Diye atladı. Açelya ise hafifçe gülümsedi. "Kimse beni böyle sevmemişti onca yıl boyunca. Abimden bile çok seviyor beni ama ben kime bağlandıysam benden gidiyor. Ben o acıyı ikinci kez yaşamak istemiyorum." Dedi, haklıydı da. En sevdikleri gitmişti hep ondan.
"Anlıyorum kızım," dediğinde ise küçümser bir şekilde güldü açelya. "Alıştım komutanım. Zor oldu ama alışmak zorundaydım." Dedi, diyecek bir şey bulamadı mesut. İkisi de sustu. Eski yaşanmışlıklar aralarında hep gidip geldi ama ağızlarından tek bir kelime dahi çıkmadı.
Açelya, telefonunu düştüğü yerden alıp galerisini açtı. Elbette Eymen'in fotoğrafıydı bu. Baş parmağı ile okşadı o fotoğrafı. Daha sonra ömür boyu özlemekten korktu, korktuğu gibi kapattı telefonu. Çok korkuyordu, her gece yüzleşiyordu bu gerçekle. Uyumak daha da iç açıcı geldi ona. Daha boştu uyku, kafasını yoracak hiç bir şey yoktu orada.
☀️
Karanlık...
AMa tanıdık bir karanlıktı bu. Uykudan sonraki karanlıktı.
Ağır olan göz kapaklarımı zorlukla açtığımda beyaz bir odadaydım, beyaz bir otel odasında... Gözlerimi etrafta dolaştırdığımda ilk başta hiç bir şey anlamadım, beynim algılamadı. Yavaşça yerimden kalktığımda odada tek olduğumu anladım. Ayaklarımı yataktan aşağıya doğru sarkıttığımda topuklarım saatler sonra yerle buluştuğu için ağrısa da önemsemedim. Ayağa kalktım ve odadan çıktım.
Kapının dışında iki kamuflajlı, iri yarı adam vardı, bunlardan biri mesut albaydı. "Albayım?" Dedim sol gözümü ovuştururken. "Günaydın." Dediğinde hafif bir baş selamı verdim. Pantolonumun ceplerini kontrol ettim telefonumu bulmak için ama bulamadım.
"Albayım telefonumu gördünüz mü acaba?" Dedim kısık sesle. O ise uzattı telefonumu. "Arabada düşürmüşsün." Dedi , ben de hızlıca aldım telefonu. "Sağ olun." Deyip odaya tekrar çekildiğimde yatağın içine girdim. Telefonu açıp Eymen'in profiline tıkladım.
♥️AŞkımm🤍
Siz
İyi misin?
Beni endişelendirme, sana güveniyorum...
Yazdım ama biçare, ne gördü, ne yanıtladı. Haklıydı da, kızamazdım ki ona. Of çekerek sosyal medyaya giriyordum ki bilinmeyen bir numaradan arama aldım. Bu sefer korktum, yine onlar arıyordur sandım, yine beni istediklerini sandım. Açmadım telefonu, reddettim.
Aynı numara dakikalar sonra başka bir uygulamadan aradı ama bu sefer profili görünüyordu, Kaan hocaydı arayan. Açtım bu sefer gelen aramayı.
"Buyrun Kaan bey, çocuklar ile mı ilgili?" Dedim bitkin bir sesle. Hatta sesimi duyduğundan bile şüphelendim.
"Açelya hanım, iyi misiniz? Eymen bey nerede?" Dediğinde ise sorumu tekrar ettim. "Çocuklarla ilgili mı?" Dedim tekrardan. "Hayır, dostça bir şekilde aradım ama iyi değilsiniz." Dedi. Güldüm buna. "Teşekkür ederim ama şu an hiç havamda değilim. Size geri dönerim, iyi günler." Dedim ve kapattım telefonu.
Artık kimseyi dinleyemezdim çünkü kimseyi anlamıyordum. Gerçekten ne dediklerini anlamıyordum. Boşa zaman kaybıydı bana göre.
Kapı iki defa tıklatıldığında "gir." Dedim kısılan sesimle. İçeri albay girdiğinde yattığım yerden doğruldum. O ise yatağın kenarındaki koltuğa oturdu.
"Kızım sen iyi misin? Bir şeyin var?" Dediğinde ise "sizce çok mu uzun sürer?" Dedim. Albay anlamadığında ise açıkladım. "Eymen'in işi çok mu uzun sürer?" Dedim.
"Bilmiyorum kızım, bunu sen de biliyorsun." Dediğinde başını aşağı yukarı salladım. "O günü biliyorum, o askerin kapıda bize dediklerini...." Dedim gözlerimi parmaklarıma çevirirken. Albay sustu, ben sustum. Yine aramızda geçmişimizi birleştiren abim dimdik duruyordu, albaya bir adım atmamı bekliyordu. "Albayım, bir şey sorabilir miyim?" Dediğimde hızla bana döndü. "Dinliyorum kızım."
"Abim şehit olduğunda... Siz onun yanında mıydınız? Yani beraber mı silah tutuyordunuz?" Dediğimde düz bir sesle "hayır." Dedi. Ben cevabımı almıştım.
"Onun yanında durmamıştım çünkü timin geri kalanını kontrol etmeye çalışıyordum açelya. Zorundaydım, abin yanında başka bir askerle başka bir yere gitti, şarjörleri yetersizdi ve bomba atılmıştı oldukları yere. Elimden bir şey gelmezdi."
"Ben sizi suçlamadım." Dedim soğuk bir sesle. "Olması gerekenler oldu ve bitti. On üç yıl geçti komutanım, kapatalım." Dedim ben de canımın sıkıldığını belirtmek için. "Ama o görevi bir ay sürmüştü ve ben artık korkmaya başlamıştım. Farkındayfım komutanım, o sonun farkındaydım ama sustum. Abim ağlamamamı istediği için sustum ama olmuyor. Ben abimin töreninde bile ağlamadım. Hiç kimse de sormadı bana çünkü onlar da biliyordu. Ama olmuyor işte. Ağlamamakla olmuyor." Dedim içimdekileri söyleyerek.
"Korkma devam et, rahatla." Dedi albay.
" Ben beş ay önce geldiğimde Eymen'i sevmeme rağmen uzak durdum, asker diye. Yine korktum, bağlanmaktan , yaralanmaktan, yarım kalmaktan.... Sonra vuruldum, söyledim Eymen'e sevdiğimi çünkü ben öleceğimin farkındaydım, tek askerlerin değil de insanların ölümlü olduğunu anladım. Ona sığındım, o dindirdi benim ağrılarımı. Tamam... Evet, bağırdığı zamanlar oldu mu? Elbette. Ama ben de ona çok sinirlendim git dedim. Belki biraz uzak kalmalıyız dedim. Ama o ne dedi biliyor musunuz?" Dedi ve devam etti.
"Ben senden bir gün bile uzak kalamıyorken sen de gidersen ben ölürüm, kurşunla değil gidişinle ölürüm. Dedi. Ben o zaman anladım ne kadar kavga etsek de ayrılamayacağımızı. Tek ben değil, o da yaralı. Onunda babası boğazında bir yumruydu. Ama o benimkini çözdü, babamı bana getirdi. Ben ona çağre olamadım çünkü anlatmadı, üsteleme dedi. Ben onun yaşanmışlıklarına sustum. Ama o da abim gibi giderse bu sefer çıktığım o binalardan cidden atlarım komutanım, durmam, duramam..."
"Abim gittikten sonra ben de bunu yapınca annem daha da üzüldü, daha da yıprandı. Küçükken ördüğüm kömür karası saçları beyazlamaya başladı. Ben daha da çok üzüldüm. Abimin odasından çıkmıyordum, yemek yemiyordum, kimseyle konuşmuyordum. Yaşamak istemiyordum..." Dedim çok rahatlatmıştı bu dediklerim. O kadar çok rahatlatmıştı ki omuzlarımın rahatladığını, bir yük kalktığını hissettim. Derin bir nefes verdim ve devam ettim.
" Annemin üzülmesini istemiyorken daha da sinirlendim. Babam bizi terk etmişti, yani bana öyle söylemişlerdi. Annemin odasındaki fotoğrafları gördükçe çıldırıyordum. Artık her şeyi yıkar, döker, parçalar hale gelmiştim. İçten gülümseyemiyordum, istemiyordum. Sonra.... Sonra buraya geldim." İşler daha da çok kızışıyordu burada.
"Eymen'i gördüm buraya gelir gelmez. O bana yardım etti. Sorular sordu. Sanki ilk görüşte yaralarımı görmüştü de sarmak istemişti. Anlamamıştım ama yavaş yavaş beni kendine alıştırmıştı. Ama vurulduktan ve kaçırıldıktan sonra krizler fazlalaştı, rüyalarım yok oldu kabuslar doğdu... Eymen de farkındaydı. Buradan gitmemi istedi, beraber başka bir şehire gitmek istedi. Bağırdım çağırdım. Gİtmek istiyorsan al git kendin! Dedim ama o bana hiç bağırmadı, sadece sarıldı ve ben... Ben onu kaybetmemeyi istedim. Buradaki arkadaşlarını benim için bırakmamasını.... Onu düşündüm, onun iyiliğini istedim ama ona bunları söylemedim üzülmesin diye.... " Dedim. Konuştukça, içimi döktükçe rahatlıyordum.
"Sen bunları kimseye söylemeden içinde mı tuttun, hepsini mı yuttun kızım. Hiç mi söylemedin bunları birine."
Başımı iki yana salladım olumsuzca. O da anladı neden bu hâle geldiğimi.
"Benim bu sabahki amacım da buydu. Eymen'in gitmesini istemedim çünkü uzun sürecekti, biliyordum. Yine bir asker kapımıza gelecekti, başınız sağ olsun diyecekti, ya da hiç mesaj gelmeyecekti, ailesi öldüğü için... Kimsesizler şehitliğine gömülecekti... Ben.. ben onun yerini bilemeyecektim...." Dedim ağlamaya başlarken. Bunca yaşadıklarımı anlatmazken bu söylediklerimle elimin titremeye başladığını hissettim. Ellerimi yüzüme bastırdım. "Göremeyecektim onu bir daha..." Dedim iç çeke çeke. Albay ise bana dokunmadı, içimi dökmemi , rahatlamamı istiyordu.
"Ben... Ben çok korkuyorum!" Dedim bir anda. Yüzümü kapattığım ellerim gôz yaşlarıma engel olamıyordu. Parmaklarımdan gözyaşlarım taşıyordu. " Kaybetmek istemiyorum. Her an öleceğini düşünmek beni öldürüyor!" Diye isyan ettiğimde ellerimi yüzümden çekip göz yaşlarımı elimin tersiyle sildim. "Belki bana inanmıyorsunuz ama yemin ederim her an öldüğünü düşünmek canımı yakıyor, her zerreme kadar işliyor, rüyalarıma giriyor! Eymen'in görmesini engellemeye çalışıyorum ama yemin ederim ki olmuyor!" Dedim ve ellerimi tekrar yüzümle birleştirdim. Ağlamak istemiyordum, sinirlenmek hatta gülmek bile istemiyordum. Ben sadece eski neşemi ve Eymen'i istiyordum, hepsi bu.
"Bunların hiç birini ona söylemedin mı?" Dedi ama kaşlarını çatıldığını hissettim. Sesi sert ve bir o kadar da şaşkındı. Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım. "Söylersem daha da çok üzülürdü. Vurulduğumdan beri böyle olduğumu düşünüyor ama gerçekleri bilmiyor."
Albayın ayaklandığını hissettim. "Belki de kendini ona tamamen açmalısın açelya. O seninle beraber kendi dertlerini unutuyor, emin ol. Aklını başından olıyorsun." Sırıttığını gördüm. "Anlat açelya, utanma, seni dinlemesine, anlamasına izin ver." Dediği gibi odadan çıkıp kapıyı da hemen ardından kapattı. Bu söylediklerini düşünmemi bekliyordu.
Ben iyileşebilir mıydım?
Neden olmasın!
Arakamda beni destekleyen bir adam, ailem ve daha fazla kişi varken engelleri neden aşamayayım ki? Peki ya o engeller neydi?
Karanlık?
Hayır!
Abim?
Asla!
Geçmiş?
Evet! Benim önümdeki engeller kaçtığım geçmişimdi. İyi bir yaşamım yoktu. Abim gitmişti, babamı alıkoymuşlardı, annem ve ben geride kalmıştık ama ikimiz de yıpranmıştık, ikimizde yarım kalmıştık.
Ben bundan sönra güçlü duracaktım. Evet, toparlanma güç olacaktı ama yapabilirdim.
Her şeyi yapabilirdim....
☀️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |