21. Bölüm

21. Bölüm

Çiğdem Buldu
cigdemm_buradaa

Eymen Akın...

"Komutanım bir haftadır arıyoruz ama yok. Bu arjin denen velet-ü zina yalan söylemiş olabilir mi?" Dedi yiğit kulaklığına doğru.

"Veled-ü zina ne lan?" Diye ciddi ciddi sorduğumda ise "şey..." Diye ağzında geveledi. "Orospu çocuğunun yumuşatılmış halı gibi düşünün komutanım. Anlarsınız ya." Dediğinde burnumdan güldüm. Gerçekten şu bir haftada güldüğüm tek andı neredeyse. "Merak etmeyin. Sinyal de alabiliyoruz buradan. Yani net buradalar."

"İyi de ayaklarım koptu benim komutanım." Diyen berkcan'a karşı alaycı bir tavırla "sürünme eğitimini boşuna mı veriyorum ben sana Berkcan? Emeklerim boşa mı çıksın?" Dediğimde anında "estağfirullah komutanım." Diye hemen çevirdi lafı. "Bana bakın. Yoruldunuz, biliyorum ama bunu kendim için istemiyorum sizden, vatan için istiyorum." Dedim ciddi bir şekilde. "Bir güne oldukça iş sıkıştırıyorum gôrev çabuk bitsin diye, sabah 04.30 da kalkıyorum akşam 22.00 a kadar hepsini halletmeye çalışıyorum. Beni de anlayın ve biraz ciddi olun. Sizin dalyarak biri olmadığınızı biliyorum ve bağırmıyorum." Dediğimde ikisi de bana şaşkınlıkla baktı. "Komutanım, sakıncası yoksa bir şey sorabilir miyim?" Dedi emir ciddi bir şekilde. "Dinliyorum."

"Soğuktan hipotermi geçiriyor olabilir misiniz? Yani bir garipsiniz."

"Neymiş bende sıradışı bulduğun?"

"Bağırmıyorsunuz." Dedi sorgular bir şekilde.

"Mecalim kalmadı. Koca koca adamlarsınız, beni bu şekilde de anlarsınız herhalde." Dediğimde hepsi sessizliğe gömüldü.

Yaklaşık yarım saat sonra aradığımız dağa geldik. En tepesinde gizli bir sığınak vardı ve основатель buradaydı.

"Mustafa abi, yerinde misin?" Diye seslendim kulaklığa doğru. "Görebiliyorum komutanım." Dedi anında. "Tamam. Size güveniyorum. Olay basit. Kendini koru, основатель'i al ve sağ salim oradan çık. Anlaşıldı mı? Plan aklınızda mı?"

Hepsi bir ağızdan "emredersiniz komutanım!" Dediğinde ister istemez gururlandım. Ve sığınaklarına doğru yol almaya başladım.

"Yağmur, tam arkadasın değil mi?" Dedim sığınağın yakınlarına geldiğimde.

"Evet komutanım." Dedi sessizce. "İlk kurşunu sıkabilirsin yağmur." Dediğim anda kapıya sıktığı kurşunla beraber bir kafa dışarı çıktı. Anında vurduğumda aşağıya doğru yuvarlandı. Kamuflaj ile görünmemiz zorlaştığı için bizi görememeleri normaldi. Diğerleri de merak duygusuyla kafasını o kapaktan çıkardığında hepsini teker teker öldürdük. Bunların yem olduğunu elbet ki biliyorduk. Bizi kandıramazlardı, türk askerini kandıramazlardı.

"Yağmur, beni kolla." Deyip yanıt beklemeden kapağa doğru yaklaştım ama yağmur beni anlamamıştı. Nedenini bilmiyordum . Kapağa yaklaştığım an bir kurşun sağ omzuma saplandı. Acıyla inlediğim an yağmur beni ittirip kenara çekilmemi sağladı. Kendisi benim yerime geçip diğerlerine ateş ederken sol elimi yaraya bastırdım. Burnuma doğru süzülen kan kokusu midemin yanmasına sebep oldu. Elimi kaplayan koyu kırmızı kan şiddetle akmaya devam ediyordu. Üstümdeki kamuflajı bir hışımla çıkarıp içimdeki koyu yeşil tişörtü yırtarak yaranın olduğu yere sardım. Kamuflajı tekrar giyip ayağa kalktığımda ardı kesilmeyen cesetler yerdeydi. Hemen yanında ise elinde bıçağı olan bir adam yağmur'un üzerine çıkmış , onu öldürmeye çalışıyordu.

Ani gelen bir vahşilikle o adamın üstüne atladım yağmur'un üstünden attım. Ben onun üzerine çıkmışken bana doğru salladığı bıçaktan kurtuldum. Bileğini ters çevirdim ama bu bıçağı bırakmasına yardımcı olmadı. Bana doğru tekrar sallayıp şah damarıma saplayacakken geri çekilmem üzerine boynumu sıyırdı ve minik bir ıslaklık boynuma doğru aktı. En sonunda bileğini sert bir şekilde çevirip kırılmasını sağladım. Adam acıyla haykırırken elindeki bıçağı ben alıp şah damarına sapladım. "Amacın buydu sanırım. Yazık oldu..." Dedim ve üstünden kalktım. Ortalık durulmuşken içeriden bir silah sesi yükseldi. "Ben iniyorum." Dediğim an emir beni engelleyip içeri atladı. "Abi burada bir velet-ü zina var!" Diye bağırdı. Ben de alaya alarak "lazım o bize!" Diye bağırdım. Sığınaktan sarışın bir adam çıktığında onun основатель olduğunu anladım. "Vay vay vay.... Açelya'ya mesaj atan .... " Dediğimde kelime sklıma gelmedi. "Neydi lan o kelime." Dedim emir'e doğru. "Veled-ü zina abi." Dediğinde "hıh. O veled-ü zina sensin ha!" Dediğimde o adamın bakışlarını gôrdüm. Son kozunu oynamaya çalışıyordu. "Ben beğendiğim hatuna bakar komutan." Dedi yamuk bir gülüşle. "Aslanım bana hatırlatın ben sikeceğim bu elemanı." Dediğim an kahkaha attığını duydum. "Merak etme komutan. Kimse Rus bir elemana hayır demez."

"Son kozun bu mu?" Dedim sıkılmış gibi. Gerçekten de sıkılmıştım bu muhabbetten. Açelya'yı zaten yeterince özlemiştim. Bir de bu gerizekalının imalarını çekemezdim. "Ne dediğimi duydun mu?" Dedi şaşırmış bir şekilde. "Evet duydum ama gerçekten sıkıcısın. Benim sinirlerimle oynayamayacağını belirtmek isterim." Dediğim an kafasını yere eğdi. "Eymen! Helikopter gelmek üzere." Diye seslendi tuğrul abi. O an gôzü omuzuma ve boynuma kaydı. "İyi misin?" Dedi endişeden uzak ama şaşkın bir sesle. "Sıkıntı yok, hallettim." Dediğimde yağmur araya girdi "özür dilerim komutanım. Çok ses vardı ve... Ben sizi net duyamadım. " Dedi mahcup bir şekilde. "Merak etme. En azından kahramanlık anım oldu." Dedim alayla. O da hafif bir şekilde güldü. O sırada sağ omzuma giren krampla dudaklarımı birbirine bastırdım. "Bizim ilk yardım çantası kimdeydi?" Dedim sol elim omzuma giderken. Yağmur ise hızla çantasını yere koyup açtı. Ben ise kamuflajımı çıkartıp yaranın olduğu yere baktım. Kurşun hâlâ içindeydi ve canımı yaktığı söylenebilirdi. Fakat çok da önemli bir kan kaybı varmış gibi durmuyordu. "Şimdilik gazlı bez tutsak alaya gidene kadar yardımcı olur." Dedi ve gazlı bezi paketinden çıkardı. Yavaş bir şekilde gazlı bezi yarama yaklaştırdı ve ani bir refleksle bastırdı. Yanma hissi omzumdan tüm vücuduma yayılırken yanağımın içini ısırdım. Daha sonra sert bir şekilde gazlı bezi sabitleyip sardı. Ben kamuflajı tekrar giyerken "alaya kadar idare eder." Dedi tekrardan.

"Mustafa abi nerede? Geldi mi?" Dediğimde ise tuğrul abinin arkasında olduğunu gôrdüm. "Siz iyi misiniz?" Diye bir soru yônelttiğimde ağaca yaslanmış olan berkcan'ı gördüm. Bacağındaki kan izini gôrdüğümde yerimden yavaşça doğruldum. Bir kaç adımla yanına vardığımda "yürüyebilecek misin aslanım?" Diye bir soru yönelttim. O ise bir kaç saat önceki anı canlandırarak "gerekirse sürünürüm komutanım. Boşuna mı eğitim aldım ben." Dedi yarım bir gülüşle. Ben de güldüğümde elimi uzatıp kalkması için destek oldum. Zor da olsa ayağa kalktığında onun da yarasının üstünden, bulduğu bir iple bağladığını gördüm. Onun yarası benim yaramdan daha hafifti, vurulduğum yerin ne kadar ciddi olduğunu o an anladım.

Berkcan'ı kaldırdıktan bir kaç dakika sonra helikopter bizi almaya geldiğinde hepimiz tek tek bindik. Kendimi koltuğa attığımda nefes nefeseyken kafamı geriye attım. O sırada tanıdık olmayan o ses bana doğru "adamlarım iyi iş çıkarmış mı?" Dedi. Ben ise itici bir şekilde " adamların insan anatomisi bilmiyor sanırım. Kalbim diğer taraftaydı ve belirtmek isterim ki hiç bir şey bildikleri yok." Dediğimde başka bir şey söylemeden oturduğu yere sindi. Gözlerim vurulduğum yere kaydığında gerçekten de kötü durumda olduğumu anladım. Gazlı bezin altındaki sızı ve durmak bilmeyen kan başımın ağrımasına neden oluyordu. Gözlerimin odaklanamadığını anladığım an ise "en yakın hastaneye gitmeliy..." Gitmeliyiz...lafımı bitiremeden gözlerimin kapanması beni durdurmuştu. Normalde bu gibi durumlarda direnirdim ama beni karanlığa çeken bir etki vardı üstümde. O sırada kulaklarıma tuğrul abi "hastaneye sür şunu, çabuk ol!" Diye bağırıyordu. Yanaklarımda dolaşan dokunuşlar gözümü açmama yetmiyordu. "Abicim bana bak. Eymen... Aslanım aç şu gözlerini az kaldı." Diyordu ama artık sesin sahibini seçemiyordum. O sırada ise gözümün önüne ağlayarak bakan, yaş dolu yeşil gözler geldi. Bu manzarayı anımsatan gözler tek bir kişiye ait olabilirdi. Kendini koru orada tamam mı? Beni bu halde bırakma arkanda.diyordu. Dayanamadım onun ağlayışına. Ellerimi yüzüne uzattım göz yaşlarını silmek için ama uzanamadım, ulaşamadım. O benden uzaklaştıkça karanlık beni daha da çok içine çekti ama bu sefer direndim ve gözlerimi araladım. Karşımda gördüğüm yüzü seçemiyordum ama sesi tanıdık geliyordu. "Gözlerini bana odakla. Aynen böyle, aferin benim aslanıma..." Dedi ardı ardına ama anlam çıkaramadım. "Beni duyabiliyor musun Eymen?" Dediğinde ise yanıt olarak sadece "açely..." Açelya... Demeye çalışmıştım oysa. Ruhum adeta bedenimden çekiliyordu ve sanki kontrolümü kaybediyordum.

Birkaç dakika sonra sarsıntıyla birlikte yere indiğimizi anladım. Beni sedyeye yatırdıklarında kulağıma keskin bir ses doldu. "Eymen... Bitti göreviniz, açelya buraya geliyor. Bak, kendini topla, açelya için." Dediği an dudaklarımı oynatarak bitti... Dedim. Yirmi günlük hasretin bitti...

Sedyeyle beraber hastanenin beyaz ışıklarına doğru ilerledim ve kendimi açelya ile motive ettim.

 

 

 

☀️

20. Gün...

Endişelenmek istemiyorum ama artık o kadar çok korkuyorum ki... Burada elim ve kolum bağlıyken Eymen'in orada acı çekiyor olma ihtimali benim de canımı yakıyor...Non lasciarmi, Eymen, per favore non lasciarmi.

Beni bırakma Eymen, lütfen beni bırakma...

saat öğleden sonra üç civarıydı. Artık aynada kendime bakmaktan çekinmiyordum. Daha sağlıklıydım . Göz altlarım mor değildi, bakışlarım bitkin olsa da kötü değildi ve boğazımdaki morluklardan kalma sarı izler de geçmişti. Uykularım düzelmişti lakin kalbimdeki korku aynıydı.

"Sen Eymen'i koru lüt..." Lafımı bölen kapı tıkırtısını duyduğumda sadece "girebilirsin." Diye bildim.

"Küçük hanım. Görev bitti ve artık evinize dönebilirsiniz." Dediğinde anında "gerçekten mi?" Dedim beklentiyle. O ise kafasını olumlu anlamda iki yana salladı. Ben hemen yataktan kalkıp eşyalarımı topladım. En sonunda Eymen'in yanına gideceğim için altıma beyaz bir pileli etek, üstüme beyaz badi ve pembe bir yün kazak giyip sporlarımı da giydim. "Artık gidebiliriz." Diye kapıdan çıktım ve askeri arabaya doğru ilerledim.

 

☀️

"Bir şey sorabilir miyim?" Dedim içinde bulunduğumuz askeri aracı süren askere doğru. "Dinliyorum." Dediğinde aklımdaki soruyu sordum. "Eymen iyi mi? Yaralandı mı?" Dediğimde sert bir şekilde yutkundu. İçimde kopan fırtınalar sesimi kesti. "Çok kötü değil, merak etme." Dese de inanamadım bu dediğine. "Peki, hastaneye mı gidiyoruz?" Dediğimde başını sertçe sallayarak onayladı beni. Titrek bir nefes verdiğimde aklımdaki senaryolar yüzünden güzümden bir damla yaş kendini feda etti.

Kısa bir süre sonra araba durduğunda hızlıca arabadan inip hastanenin içine daldım. Ameliyathanelerin olduğu koridora girdiğimde bir kalabalık gözüme çarptı. Mesut albay, yağmur abla, tuğrul abi, emir ve yiğit ameliyathanenin önünde bekliyorlardı. Hızla oraya doğru ilerlediğimde gözleri bana doğru döndü ama gözlerinde bilindik bir duygu vardı, endişe...

Yanlarına geldiğimde hepsinin gözüne teker teker baktım. En sonun da kendimi tutamayarak yere çöktüğümde bacaklarım 'w' şeklini aldı. Ellerim yüzümü gizlemek için hareket ederken ben ağladıkça ağladım. Omuzlarım sarsıldıkça daha da hızlı ağlıyordum ve içimdeki korku tüm vücudumu sarıyordu. "Eymen..." Dedim ağlamalarımın arasından. "Dayan, yalvarırım dayan!" Dedim. En sonunda yanıma iri bir beden oturdu. "Açelya... Kötü bir şey yok, sakin ol bir şey olmayacak." Dediği an "var!" Diye bağırdım. "Bir şeyler olduğu var. Eymen içerideyken kötü bir şey var, o benden ayrıyken kötü bir şey var. Ölmesine ramak kalmışken kötü bir şey var!" Dedim sinirle ona dönerek. "Her şey gittikçe kötü oluyor. Benim yüzümden işler boka sarıyor." Dedim gözlerine odaklanmışken. "Benim yüzümden. Onu arayacaktım, kendine dikkat et diyecektim. Demedim! Meşgulsunuz diye aramadım, sormadım!" Dedim ve derin derin nefesler almaya başladım. O sırada yağmur abla "benim yüzümden, senin hiç bir suçun yok." Dediğimde gözlerim hayretle ona döndü. "Nasıl?" Dedim fısıltı şeklinde. "Onu korumamı istedi ama ben duyamadım! Anlamadım ve vurulmasını engelleyemedim." Dedi. Omuzlarım bunu duyduğu an çöktü. Derin bir nefes verdim. "Ciddi misin?" Dedim kırık bir sesle. Yerden destek alarak kalktım. Karşısına geçtim ve ona boyum yettiğince sarıldım. Kollarımla sımsıkı sardım. "Senin bir suçun yok. Sadece... Sadece duymamışsın ve anlamamışsın. İnsan olduğun için kendini suçlayamazsın. Sen... Elinden geleni yaptın yağmur abla. Evet, belki orada değildim ama bundan eminim." Dediğimde oda bana sarıldı. Hıçkırdığını duyduğum an sırtını hafifçe sıvazladım. "Şştt. Bir şey yok. Sakin... Sen elinden geleni yaptın yağmur abla." Dediğinde "gerekeni yapamadım." Dedim. "İnsansın çünkü." Diye teselli ettim onu. "Hiç bir işi kusursuz yapamazsın yağmur abla." Dediğimde geriye doğru çekilip sakince koltuklardan birine oturdum.

Dakikalar geçti ama Eymen hala çıkmamıştı."Hani onu koruyacaktın abi." Dedim mırıltı şeklinde Turgut abimin beni duyması umuduyla. ama yanımda oturan yiğit şaşkınlıkla bana döndü. "Hani bir şey olmayacaktı ona." Dediğimde "üzgünüm." Dedi ama ona demediğimi anlamış olacak ki önüne döndü.

Bir kaç dakika sonra içeriden gelen tiz ses kulaklarımızı doldurdu.

 

Eymen... Eymen ölüyordu...

"Eymen..." Dedim fısıltı şeklinde ve anında yerimden kalkıp kapıya doğru atladım. "Hayır, hayır hayır.... Olmaz! Eymen n'olur dayan! Yalvarırım." Diye bağırdım bom boş koridorda. "Eymen bırakma beni.... Lütfen gitme..." Dedim ellerimi kapıya vurarak. En sonunda kapının önünde dizlerim üzerine çöktüm. "Bırakma beni..." Dedim göz yaşlarımın şiddeti artarken. "Yalvarırım bırakma beni, ben bir kere daha geride kalamam..." Dedim ama bu sefer bağırarak söylemiştim. Sesim ise gereğinden fazla kırgın çıkıyordu. "Bir kere daha geride kalamam, bir kere daha sevdiğimi kaybedemem ben... Dayanamam... Abime dayandım ama senin gidişine dayanamam Eymen... Ne olur dayan. Ne olur bırakma beni..." Dediğimde beni bir sessizlik karşıladı. Evet, ses gitmişti. O tiz ses artık yoktu. Şaşkınlıkla kafamı kapıya doğru kaldırdığımda kapı açıldı. "Ölmemiş ol." Diyerek yerden kalktığımda yüzü açıktı, ölmemişti, benimleydi yine.

Ona doğru yöneldiğimde bir doktor beni kenara çekti. "Geçmiş olsun. Yakınınız mı?" Diye sorduğumda kafamı salladım. "Eşi sayılırım..." Dediğimde "yoğun bakıma alınması gerekmediğini ve normal odada konaklayacağını söylemek istedim." Dedi ve beni bıraktı. Ben hemen Eymen'in arkasından odaya girdiğimde yatağa yatırıp odadan çıktılar. Ben anında yatağının kenarına oturdum.

"Bırakmadın beni." Dedim gülümseyerek. Ayağa kalkıp yüzünü sayısız defa öptüm. "Bırakmadın..." Dedim elini ellerimin arasına almışken. "Çok korktum." Dedim parmaklarıyla oynarken. "Çok korkuttun beni ama gitmedin benden." Dediğimde parmağını benim parmağına sardığını gördüm. Eğilip öptüm elini. "Teşekkür ederim..." Dedim içten bir şekilde. "Yemin ederim, o kadar güzel bir hediye ki bu.... " Diyecek kelime bulamadım ama o beni anlardı.

Dakikalar boyunca elini, kolunu ve yüzünü defalarca öptüm. Hiç bir şey söylemeden sadece öptüm. Dakikalar sonra mırıltı şeklinde de olsa "açelya...".diyen sesi tanıdım. "Uyandın..." Dedim mutlulukla. Gözlerim hızla yüzüne dönerken. Aralanmış gözlerini gördüğümde derin bir nefes verdim. Yerimden hızla kalkıp yanağına ardı ardına öptüm. "Şükürler olsun..." Dedim en sonunda yüzünden ayrılırken. "Ohhh." Dedi en sonunda. "Yemin ederim ilacım ya.."

"İyi misin? Ağrın v.."

"Şşşt, iyiyim ben balım. Bir şeyim yok." Dediğinde "açsın." Dedim. "Ben sana yemek alıp geleceğim." Diye yataktan kalkarken kolumdan yakaladı. "Ayrılma yanımdan n'olur. Şu an en son istediğim şey benden uzakta olman." Dediğinde yüzüne doğru eğilip dudaklarına minik bir buse kondurdum. Anında geri çekilecekken eli boynumu sardığında ayrılmamı engelledi ve o da beni öptü. Eli boynumdan ayrıldığında geri çekildim ve omzuna baktım. "Canın yanıyor mu?" Dedim ağlamaya yakın bir sesle. O ise çapkın bir gülüşle "söküp aldın hepsini." Dediğinde gülümsedim. "Sana ben nasıl kızacağım bundan sonra." Dedim yakınırken. "Niye kızamayasın?" Dediğinde derin bir ah çektim. "Ben sana nasıl kıyarım?" Dedim gözümle onu süzerken. O ise tatlı tatlı tebessüm etti. "Merak etme. Bundan sonra kızman gerekecek bir şey olmayacak." Dediğinde yattığı yerde yavaşça dikleşti. "Gel de biraz sarılayım." Dedi yatakta bana yer açmışken. Ben ise reddetmeden hızlıca yanına sindim. En sonunda başımı göğsüne yasladığımda "çok korkuttun beni." Dediğimde saçlarımı öptü. "Özür dilerim birtanem." Dediğinde "yanımdasın ya, o bana yeter." Dediğimde sol kolunu vücuduma sardı. "Çok özledim. Özlemime eridim be açelya'm. Sesini duyamadım, gözlerine bakamadım, saçlarına dokunamadım diye öldüm." Dedi burnunu saç diplerimde gezdirirken. "Ama artık yanımdasın." Dedim umutla. O da onayladı beni. "Hiç bir zaman ayrılmayacağım dizinin dibinden." Dediğinde eliyle saçlarımı okşadı. Verdiği rahatlıkla beraber gôzlerim huzurla kapandı. "Sen de uyu artık, yorgunsun." Dediğimde mırıltıyla onayladı beni. Onun yanında o kadar rahat, o kadar huzurluydum ki... Paha biçilmez bir huzurdu.

En sonunda gözlerim kapanırken daha da çok sokuldum vücuduna. O da elini saçlarıma daldırdığında derin bir iç çektim ve Eymen'in verdiği güven duygusuyla uykuya daldım.

 

 

☀️

Tuğrul ve yanındaki diğer silah arkadaşları kapının önünde beklerken içeri girip girmeme arasında arafta kalmışlardı. En sonunda bir şekilde kapıyı açtıklarında içeriye giren ilk kişi tuğrul oldu. Tuğrul odaya adım attığında içeride ses olmamasına şaşırırken yatağın üzerindeki iki bedeni gördü. Yatağın baş kısmı hafif dikleştirilmişti. Eymen kafasını arkaya doğru yaslamış ve elini de yanında uyuya kalan açelya'nın saçlarına daldırmıştı. Açelya ise kafasını Eymen'in göğsüne yaslamıştı ve elini de hemen karnının üstüne koymuştu. Huzurlu görünüyorlardı, günler sonra... Bunu gördüğü gibi kapıdan tekrar çıktı ve arkadaşlarına dönüp "uyuyorlar, biraz dinlensinler. Siz alaya geçin ben de ikisine yemek alıp geleyim." Dedi ama diğerlerinin gitmeye niyeti yoktu. "Biz burada bekleriz tuğrul abi." Dedi yağmur. Haklıydı da. Suçluluk duyuyordu kendince. "Peki, içeri geçin ama sessiz olun, tamam mı? Yeterince yorgunlar. " Dediği an hepsi başını olumlu anlamda salladılar. Hepsi sessiz bir şekilde içeriye girdiklerinde bu huzurlu görüntü karşısında mutlu oldular. Dudaklarındaki tebessüm de bunun işaretiydi. Hemen çıt dahi çıkarmadan birkaçı koltuğa diğerleri de pencerenin olduğu duvara yaslandılar.

Bir kaç dakika sonra elinde yemek poşetleriyle gelen tuğrul, yemekleri masaya bırakıp bir kenara geçti. Poşetin cızırtılı sesine karşılık hareketlenen açelya'ya karşılık sakinleşmesi için saçlarıyla oynayan Eymen, bir yandan da "şşşt, sakin..." Diye mırıldanıyordu. Varla yok arası bir şekilde bir şeyler söylüyordu Açelya ama duyulmuyordu. En sonunda açelya Eymen'in vücuduna daha da çok sokuldu. Güvende hissediyordu tahminlerine göre. En sonunda yavaşça gözlerini aralayan Eymen, çevresindeki arkadaşlarını görmeden Açelya'nın kolunun altından tutarak yukarı doğru çekti açelya'yı. Daha sonra ise dudaklarını alnına yasladı ve mırıltı şeklinde "öldüm, yanımda yoksun diye...." Dedi. En sonunda odadan çıkma kararı aldıklarında ayağa kalkarken bacağının ağrısına dayanamayan Berkcan, "ahh.." diye seslice inledi. Bu ses üzerine kıpırdanan açelya gözlerini araladığında kalabalıkla karşılaştı. "Siz... Ne zaman geldiniz tuğrul abi?" Dedi yarı uyanık bir zihni olduğunu belli eder bir sesle. "Çok olmadı açelya, acıktığınızı düşünüp yemek aldım. Diğerleri de sizi burada bırakmaya el vermedi, kaldı." Dediğinde anladığını belli eder bir şekilde kafa salladı. Gözlerini Eymen'e çevirdiğinde onun da gözlerini aralamış olduğunu gördü. "Oğlum... Yirmi gün... Özledim. Bir özlem gidereyim dedim, ne işiniz var sizin burada?" Diye homurdandı huysuz bir şekilde. Açelya ise ayağa kalkıp poşeti karıştırdı. Tuğrul restoranttan söylediği yemekleri paket yaptırıp getirmişti. "Çorba aldığın iyi olmuş tuğrul abi." Dedi açelya ama tam olarak uyanabilmişe benziyordu, sesi diri geliyordu. Çorbayı, ve soslu makarnayı poşetten çıkartıp masaya koydu. Kaşığı da kendi eline aldı ve çorbadan bir kaşık alıp Eymen'in ağzına doğru götürdü. Eymen ilk başta kaşığı Açelya'nın elinden almaya çalışsa da açelya izin vermedi. Boyun eğmiş bir şekilde ağzını açtı Eymen. Zorla olsa da art arda dört kaşık yedikten sonra elini kaldırdı. "Ama... Biraz daha yeseydin bari." Dedi açelya kırılmış bir şekilde. Eymen ise "timin karşısında düştüğüm hallere bak. Alt tarafı omzumdan vuruldum be." Dedi alaylı bir tavırla. Açelya ise hiddetle "halin çok iyiymiş gibi dalga geçiyorsun ya! Ayrıca... kan kaybetmişsin..." İlk başta sinirli olsa da son cümlesi mutsuz çıkmıştı. Eymen ise yine aynı tavırla "bir de sana nasıl kıyacağım diyor. Sen var ya.. ağzıma bile sıçarsın." Dediğinde bu sefer açelya da güldü. "Hadi bir kaseyi bitir bari." Dedi açelya Eymen'i ikna etmeye çalışarak. "Bak, balım. Yemin ederim sonra hepsini kendi elimle içeceğim ama şu an cidden yemek istemiyorum." Dedi Eymen yorgun bir şekilde. Diğerleri de onların bu minik çekişmesini izliyordu.

"İyi, sen bilirsin." Dedi ve bir köşeye geçti. Herkes durulmuşken yağmur söze girdi. "Komutanım... Ben özür dilerim. Yani... Benim suçum, sizi korumadım. Beni affedeb...." Gerisini getiremedi yağmur çünkü Eymen "yağmur daha kaç defa söyleyeceğim. Beni duymadın o kadar." Deyişi ile böldü. Yağmur başını yere eğmişken Eymen'in gözü berkcan'a takıldı. "Sen iyi misin Berkcan?" Diye bir soru yöneltti ona doğru. "İyiyim komutanım, daha da iyi olacağız inşallah." Diye yanıtladı Berkcan.

"Kartal. Görev için hepinizi tebrik ediyorum. Şimdi, tuğrul abi bu elimizdeki sarı pipi'yi sorgulasın. Yiğit ve emir, siz daha fazla bilgi toplayın bu adamla ilgili. Yağmur, sana gelecek olursak... Sen dinlen, Mustafa abi de sıla ablanın yanına gitsin. Siz de işinizi bitirdiğiniz gibi izinlisiniz."dedi. Ne kadar onlara kızsa, sinirlense de düşünüyordu onları. Hepsi birden "emredersiniz komutanım." Deyip odadan çıktılar.

 

☀️

Eymen'in arkadaşları odadan çıktığında Eymen'in gözleri bana doğru döndü. Tatlı bir tebessüm ile "gel bakayım sen yanıma." Dedi. Bende tatlı tatlı yatağının kenarına oturdum. O ise kolumdan tutup beni kendine doğru çekti. Yüzlerimiz yakınlaşmışken "çok özledim açelya'm.... Çok istedim seni yanımda..." Dedi . Gözleri dudaklarım ve gözlerim arasında gidip gelirken derin bir ah çekti. Daha sonra dudaklarını sertçe dudaklarıma bastırdığında ne kadar özlediğini belli ediyormuş gibiydi. Ben dudaklarımı aralarken dili için çizdiğim yolu aşarak ağzımın içine girdi. Eli boynuma gittiğinde benim de ellerim saçlarına doğru hareketlendi. En sonunda dudaklarından ayrılıp son gücümle sarıldım ona. O kadar sıkı sarıldım ki artık benden ayrı kalmasını istemiyordum. Kafamı boynuna gömdüğümde kokusunu içime çektim. Daha sonra gördüğüm minik yara bandının üzerinden öptüm. Burada da yara izi vardı. İçim gidiyordu ama belli etmek istemiyordum.

"Çok özledim.... Ama ömür boyu özleyeceğim diye ödüm koptu, aşkım. Bir daha seni göremeyeceğim diye çok korktum." Dedim. O ise bu dediklerim karşısında ellerini belime attı ve sımsıkı sardı kollarını. Ben ise yüzüne bakabilmek için kafamı geriye yasladım. "Çok korktum sen de gideceksin diye..." Dedim ama dikkatimi dağıtmak istiyor olacak ki "kız bu üstündekiler ne? Geriye git bir bakayım." Dediğinde geriye gittim. Sağa sola dönüp geri yanına geldiğimde gülümsedi. "Bu güzellik ne böyle?" Dedi ve yanağıma bir öpücük kondurdu. Yüzüne gülümseyerek bakarken dayanamadı ve bir daha öpüp geri çekildi. En sonunda elleri yüzümü bulduğunda baş parmaklarıyla yanağımı okşadı. "Şu tatlılığa bak.... Öldürüyorsun beni..." Dedi yakına yakına. Sonra tekrar öptü. "Şu güzelliği bak..." Dedi ve en sonunda bedenimi kendine doğru çekti. Ben ise oturduğumuz yerde kollarımı onun beline doladım. "Sen yorgunsun. Uyu istersen, ben uykumu aldım da..." Dedim geri çekilirken. O ise "tı.." diye olumsuz bir ses çıkardı. "Ben sensiz uyuyamam..." Dedi gözlerimi odaklanarak. Ben ise başımı sallayıp "anlaşıldı." Dedim ben de onu uyuması için dikleşmiş yatağa ittirip yanına aynı pozisyonda yattım. Elleri yine saç diplerimi bulduğunda huzurla gülümsedim. O sırada camın önünde annemi ve babamı gördüm. Mutlu bir şekilde bize bakıyorlardı ve uzun süredir izliyorlarmışa benziyordu. Ben ise buna aldıramadan gözlerimi kapattım ve kendimi hasret bıraktığım bu duyguya bıraktım.

 

 

 

 

☀️

Eymen akın...

Kollarımdaki minik beden, huzurlu bir şekilde uyuya kalmıştı. Parmak uçlarımı durmadan saçlarında gezdiriyordum, kendimi bundan alıkoyamıyordum. O kadar özlemiştim ki o minik bedenin sahibini, uyuduğum an yanımdan gideceğini düşünüyordum. O yanımdayken sadece onun uğruna nefes almak istiyordum.

Kapı iki kez tıklatıldığında "gir." Dedim sesimi olabildiğince kısık çıkarmaya çalışarak. En sonunda içeriye züleyha teyze ve Zekeriya amca gitdiğinde ilk başta saygıdan ayağa kalkmayı düşündüm ama bana yaslanarak uyuya kalan açelya'yı uyandırmamak için hareket etmedim. Onlar yavaşça koltuğa oturduğunda züleyha teyzenin endişe dolu bakışlarına tanık oldum. "Oğlum geçmiş olsun. Çok korkuttun bizi, yüreğim ağzım..." Yüreğim ağzıma geldi. Diyeceğini bildiğim için züleyha teyzenin lafını bilerek "iyiyim çok şükür züleyha teyze. Ufak bir kurşun sıyırdı o kadar." Dedim ama dediğim an kaşlarını çattı. Hiddetle "sıyırsa hastanede değil alayın revirinde olurdun, bu bir..." Dediği an azarlama saatinin ilk dakikakalarına geldiğimizi anladım. Bilinçlenmiştim artık bu konuda. "İkincisi... Benim kızım hiç o şekilde ağlamaz. Üçüncüsü, kurşun sıyırsa ameliyattan çıkmış olmazdın ve.... Benim kızım bu şekilde kendini parçalamazdı hiç kimse için..." Dediğinde kaşlarımı ister istemez çattım. "Ne demek benim kızım kendini böyle parçalamazdı? Kötü bir şey mi yaptı kendine? Ne yaptı, ne zaman y..." Yaptı... Diyecektim ki Zekeriya amca lafımı bilerek "korkudan bizi fark etmedi bile. Senin... İçeride kalbin durdu ve... Açelya o sesi duyduğu an kapıya doğru atıldı, ağladı, bağırdı... Evet, belki senin için endişeliydik ama açelya içinde korktuk ve, dokunamadık bile..." Dedi kırgın bir sesle. Evet, Zekeriya amca güçlüydü, kalıplıydı ama çok hassastı. Babaydı... Benim gôzlerim ise anında açelya'ya kaydı. Çok korkuttun beni. Derken ne kadar ciddi olduğunu anladım. Kaşlarım düz bir çizgi halini alırken parmaklarımla saçlarını okşadım ve şaçlarının arasından belli olmayan başını öptüm. Gôzlerim açelya'nın anne babasına dönerken "özür dilerim... Yemin ederim ben istemezdim onun bu hallere düşmesini. Elimden geleni yapıyoru..." Yine lafımı bölen züleyha teyze oldu. "Senin bir suçun yok oğlum. Hepsi onların suçu, sen... Sadece Turgut gibi olmamanı istiyor. " Dediğinde yüreğimin üstüne oturan taşın yarattığı baskı tüm vücuduma yayıldı. "Onu bırakmamamı istedi..." Dedim ben de gözümü açelya'nın eline odaklamışken. "Sadece bir daha birini kaybetmemek istedi, sevdiği birini kaybetmemek istedi..." Dediğimde içimdeki acıyla daha da çok çektim onu yanıma.

En sonunda aklımdan geçen düşünceleri susturmak için ağzıma gelen ilk soruyu sordum. "Zekeriya amca... Şu düğün işlerine başlasak nasıl olur?" Dediğimde ikisinin de beni anlayışla karşılayacağını düşünmemiştim. "Sen şu hastaneden bir çık. İstemeye gelirsin." Dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm. "Kızmayacak mısın? Kızını alıyorum sonuçta?" Dedim şaşkınlıkla ama o hiç ummadığım bir şekilde "seni benden bile daha çok seviyorken kızmam mantıksız olurdu." Dediğinde anında "bôyle düşünme Zekeriya amca, sadece, yanlış zamanda geldin o kadar. Emin ol... Seni seviyor." Dedim ama beni pek umursayacağını sanmamıştım.

Dakikalar sonra aklıma bir soru daha takıldı. Ben kiminle isteyecektim Açelya'yı?

" Şey... Zekeriya amca, benim annem öldü, babam ise... Nasıl yapacağız?" Dediğimde yüzümdeki mahcubiyeti görmüş olacaklar ki " Kartal Timi'n ne güne duruyor oğlum, onlar da senin ailen. Hem... Biz biliyoruz yani ben biliyorum... Anlatmana da gerek yok." Dediğinde gôzlerim şaşkınlıkla ona döndü. "Neyi biliyorsun?" Dediğimde lafa girdi. " O günü hatırlıyor musun? Annenin öldüğü günü..." Dediğinde hızlıca kafa hareketimle onayladım. "O gün bir adamla konuştun mu? Bir polisle..." Dediğinde "evet konuştum." Dedim. "O polis yanılmıyorsam benim oğlum. Yani... Sizin soyadınız akın, ben o günlerde yeni yeni bu işlerle uğraşıyordum ve baban, anneni öldürmüştü, değil mi?" Dediğinde o an benim için kopma noktası oldu. İçimdeki fırtınalar birbirine karışırken aklımda dönen anılar kalbimdeki yangının körüklenmesine neden oldu.

Gôzlerim boş duvara odaklanmışken o adamın gölgesini gördüm orada. Sıska bir bedenin üstüne çıkmış hiddetle bağırıp çağıran bir adam... Üstüne çıktığı beden altında ezilmek bir yana can havliyle didiniyordu. Dakikalar boyunca o sıska beden yaşamak uğruna çabaladı, bağırdı, ağladı ama o adamda eksik olan sevgi ve acıma duygusu bunu olanaksız kıldı.dakikalar sonra Kadının çığlıkları sustu, hareketleri durdu, nefesleri ise duyulmaz oldu... Ben o on üç dakika içinde hiç bir şey yapamadım. Yine izledim. Dur bile diyemedim... O on üç dakikanın sonunda yerde cansız bir şekilde yatan kadının annem olduğunu anladım. Anladım ama öldükten sonra... Bu sefer ağlayamadım, bağıramadım, o kadına sarılamadım. Sadece sustum....

Bir an "oğlum?" Diyen şefkat dolu ses kulaklarıma dolduğunda o yône çevirdim bakışlarımı. Züleyha teyze sesleniyordu. Bu sefer de ona odaklandığımı anladığımda ise kafamı iki yana sallayıp açelya'ya dôndüm. Hâlâ uyuyordu, hâlâ benim yanımdaydı, hâlâ bana aşıktı. Bu düşünceyle dudaklarımı saran gülümseme istemsiz olsa da bir yandan da bir o kadar istediğim bir şeydi. En sonunda kıpırdandığını hissetmem de saçlarını okşayıp geri dalmasını sağladım. En sonunda gôzlerim yine Zekeriya amcaya döndüğünde hala hayretler içerisindeydim çünkü bu kadar tesadüfün ardı ardına gelmesi inanılmazdı.

"Biz gidelim istersen oğlum?" Dedi züleyha teyze ama daha çok soru şeklindeydi. Ben ses çıkartmadan olumlu bir şekilde kafamı salladığımda ikisi de çıktı.

Kafamı arkama yasladım ve gözlerimi tavana çevirdim. Gôzlerim durduğu yerde odaklanmışken ne o adamı gördüm ne de annemi, sadece boşluk, sadece hiçlik, sadece yalnızlık...

Derin ve içli bir nefes sesi kulaklarıma dolduğunda gözlerim ilk önce kapıya doğru yônelse de kapının ônünde kimseyi bulamadım. En sonunda gôzlerim açelya'ya doğru döndüğünde gôzlerinin açık olduğunu gördüm. Dertli dertli bakan gözleri bana dönüktü ve sanki içi gidiyordu. Ben ise dayanamadım bôyle bakmasına. "Ne zamandır beni kandırıyorsun sen?" Dedim alaylı bir şekilde. O ise kafasını göğsümden kaldırıp bana baktığında bıkkın bir sesle " seni daha iyi tanıyabilmem için gerekliydi. " Dediğinde ister istemez güldüm. "Demek öyle ha?" Dedim ben de gözlerimi kısarak. O ise mırıltıyla onayladı beni. " Şu an kafam hiç drama kaldıramaz. Sonra ağlarsın tamam mı?" Dediğinde kaşlarımı çattım şakacı bir tavırla sôylemesine rağmen. "Ne ağlaması, askerim ben ne ağlayacak mışım?" Dediğimde onun keyiflendiğini gördüm. "İnkâr etme. Beni en son aradığında gözlerin ve burnun kırmızılaşmıştı ve hiç mutlu gôrünmüyordun." Dediğinde o günü hatırladım ama açık vermedim. "Duştan çıkmıştım ve senden ayrı olduğum için somurtuyordum o kadar. Abartıyorsun." Dedim ama "yalancı! Yalan söyleme! Hem ağlamak insan için normal bir şey, çekinme." Dediğinde "sence ben insan gibi hissedebilecek biri miyim açelya?" Dedim kaşlarımı çatmış bir şekilde. O ise bunu duyduğu an neşesini kaybetti ve gülüşü dondu. " Böyle söyleme, ben sadece şaka y..." Lafını bölüp atarlı bir şekilde "sence ben gülüyor muyum şuan açelya? Şuan mutlu muyum bu ağlamak konusunda?" Dedim ama der demez pişman oldum. Sağ gôzünden bir damla yaş aktığında gerçekten onu üzdüğümü anladım.

Yine benim yüzümden böyle oldu. İlk geldiği günlerdeki gibi... Diye geçirdim içimden. O ise gözlerini benden kaçırıp ağlayışını gizlediğinde kolundan tutup kendime çektim. Kollarımla onu sardığımda tek istediğim göz yaşlarının durmasıydı. "Özür dilerim, balım. Özür dilerim bitanem. Ben sen ağla ister miyim?" Dediğimde hiddetle "her şeye çocuk gibi ağlıyorum!" Dedi ve ardından da " ben normal olmayabilirim, iyi şeyler yaşamamış olabilirim ama senin gibi hiç bir şeyi inkâr etmiyorum, kabulleniyorum ama sen kaçıyorsun. Evlenmemize haftalar kalmış ama annenin ölümünü bile saklıyorsun benden. Bana güvenmiyorsun!" Dedi. Bunları söylerken bir yandan da kollarımdan kurtulmak istercesine geriliyordu. "Bana güvenmiyorsun ama evlenme teklifi ediyorsun. Ben senin için her saniye endişeleniyorum ama sen bana güvenmiyorsun." Dediğinde kollarımı daha sıkı sardım ona ama hâlâ direniyordu. "Açelya'm sakin olur musun? Lütfen, çok zorluyorsun beni. Hem ben sana güvenmesem seni sever mıyım?" Dedim ama anında "kim bilir, belki de sevmiyorsundur." Dedi atarlanarak. "Belki de benden sıkılmışsındır diğerleri gibi, belki benim senin başına sardığım belalardan sıkılmışsındır." Dedi ama dediklerinin olmamasını diliyormuş gibi bir hali vardı. "Sakin olmaya çalışır mısın, lütfen... Bak, sen de ben de benim seni deli gibi sevdiğimi biliyoruz. Sinirlerin seni bunları söylemeye itiyor, seni anlıyorum." Dedim ellerimi yavaşça vücudundan çekerek. Ellerimi havaya kaldırdım ve bir adım geri attım. "Şimdi burada kötü şeyler olmadan önce sakinleş, lütfen balım." Dedim sakince. Bu tür olaylarda ne yapacağım hakkında hiç bir fikrim yoktu ve kalbimin sesini dinleyerek hareket ediyordum. O sırada açelya'nın çatık kaşları yumuşadı, sert ve sınırlı bakışları şefkatle parladı ve dudakları aralandı. O sırada anında bana sarıldığında ben de bunu beklediğimi belli edercesine kollarımı ona sardım. "Ôzür dilerim. Ben... Sadece anlamadım, kızdın, sinirlendin ve haksız bir şekilde sinirlendin. Ben de... Çok sert çıkışmıştın ve ben de çok saçma konulara odaklandım." Dedi hızlı bir şekilde. Elimi yukarı aşağı belinde gezdirirken "haklısın balım." Dedim ben de şefkatli bir ses tonuyla. O sert bir şekilde burnumu çektiğinde daha da çok çektim içime. O sırada "ağlamıştım." Dedim sessiz bir şekilde. "Şiyar babamla ilgili konuşmuştu ve ben annemi düşünmekten kendimi alıkoyamamıştım. " Dediğimde beni teselli etmek amacıyla geriye çekildi ve yanağıma birer tane öpücük bıraktı. "Ben yanındayım." Dedi elleriyle yanaklarımı okşerken. "Yani ölmediğim sürece senin yanında olacağım, korkma." Dediğinde bu düşünceyle irkildim. "Şöyle konuşma, lütfen." Dedim ve Açelya'nın minik bedenini kendime yasladım. "Düşüncesi bile kahrolmama neden oluyor." Dediğimde anında "korkma." Dedi. En sonunda geriye çekildi ve gözlerime baktığında "bitti." Dedi.

Bitti...

 

 

 

 

☀️

"Eymen çantanı topladım, serumu kolundan çıkarmalarına izin ver de gidelim." Diye seslendim odanın içinden kapıdaki hemşirelerle konuşan Eymen"e . Bugün taburcu oluyordu. Omzu iyileşmişti ve artık eve dönebilirdi.

"Onu yaptık ya aşkım." Dediği an aklıma geldi. On beş dakika önce hemşire gelmişti. "Doğru." Dedim ben de onun sözlerini yanıtsız bırakmamak için. Eymen kapıyı açıp odaya girdiğinde gôlgesi benim üzerime düştü. Bense arkamı dônmeden ôylece eşyaları topluyordum. O ise en sonunda kollarını belime sardı ve kulağımın altından öpüp geri çekildi. "Birtanem..." Dedi ama daha çok soru sorar gibiydi. Ben ise "efendim ?." Diye karşılık verdim seslenişine. "Üç gün ônceki olayda haklıydın, çekinmemeliydim ve o kadar tepki vermeliydim. Ôzür dilerim." Dediğinde şaşkınlıkla arkamı döndüm ve yüzüne odaklandım. "Özür dileyecek bir şey yok, üstelememeliydim ve kafam tamamen farklı senaryolara kaydı. Olanlara bakılırsa... Asıl ben özür dilerim Eymen." Dediğimde elini ikimizin arasına koyum işaret parmağını iki yana salladı. "Merak ediyordum ve benim kendimi sana açmamı bekliyordun, hem... Sevmeme konusu... Daha önce sadece bunları yaşamışsın balım, normal yani. Senin bir suçun yok." Dediğinle elleriyle yüzümü kavradı "tamam mı?" Dediğinde lâl olmuş gibiydim, konuşamıyordum. Başımı onaylarcasına salladım. O ise bu halime minik ama huzurlu bir tebessüm etti. "Ne dedim ben şimdi anlat bakalım." Dediğinde konuşamadığımın farkındaydı.

Önceden hep bunları düşündüğümüz için bunlar normalmiş, bizi anlıyormuş ve deli gibi seviyormuş.

"Şey... Ben hep şeyle yüzleşmişim, bunların hepsi şeymiş, beni seviyormuşsun ve şey... Anlıyormuşsun...." Dediğimde sesli bir şekilde kahkaha attı ve sarıldı. "Bu kadar saf ve temiz olman beni öldürüyor." Dedi bir yandan gülüp bir yandan bana sarılırken. Bir yandan da çenesi kafamda dolaşıyordu. "Seni seviyorum..." Dedi içli bir şekilde. " Senin gülüşünü seviyorum, içini seviyorum, düşüncelerini, azmini, saflığını, temizliğini, güzelliğini.... Her şeyinle seni seviyorum meleğim." Dediğinde dayanamayıp ben de kollarımı gövdesine sardım.

En sonunda birbirimizden ayrılıp odadan çıktık ve arabaya doğru ilerledik.

 

☀️

Tanıdık olan o anahtar sesi kulaklarıma dolunca mutlulukla gülümsedim. Neredeyse bir aydır buradan ayrı kalmıştım ve en önemlisi bu evin sahibinden ayrı kalmıştım. En sonunda kapı ardına kadar açıldığında hızla içeri daldım. Hızla odama doğru ilerledim ve kendimi içeri attım. Kendimi yatağa fırlattığımda derin bir oh çektim. Kapı eşiğindeki Eymen ise bana göz kırptı. "Burası senin odan olmayacak artık canım, alış." Dediğinde şaşkınlıkla ona döndüğümde "niye ki?" Dedim ama gülmesini beklemiyordum. "Senin odan koridorun sonunda da ondan ." Dediğinde utansam da belli etmemeye çalıştım. Kendi odasından söz ediyordu. O an aklıma gelen fikirle irkilerek Eymen'e döndüm. "Ne yani? Evi dizmeye mı başlayacağız?" Dediğimde dudağını büzdü. "Bilmem, benim meleğim ne zaman evimi şenlendirmek isterse o zaman." Dediğinde gülümsedim. O ise benim yanıma oturup konuşmaya başladı.

"Burası çocuk odası olur, duvarları pembeye ve ya beyaza boyarız, senin istediğin bir beşiği Tam duvarın ortadına yanaştırırız, oyuncak kôşesi olur, çalışma masası ve kitaplık koyarız, duvarlara posterler asarız, belki üçümüzün bir fotoğraf karesini koyarız oraya.... Ya da... Kapısını süsleriz," dediğinde heyecanla bana dönüp "olmaz mı?" Dediğinde başımı ona yasladım . O ise anında beni kabul etti ve kolunu sardı. "Çok güzel olur. Hem belki de şiirleri sever," dedim ama ardından heyecanla "ya da resim yapmayı severse bir köşeye tuval bile koyarız. Beraber resim yaparız, ders çalışmasına yardım ederiz ve istediği mesleği eline alır." Dedim. Eymen ise "olur tabii birtanem, olur." Dediğinde içli bir nefes verdim. "Eminim.... Bundan sonrası o kadar güzel geçecek ki..." Dediğimde saç diplerinde bir ıslaklık hissettim. "Hiç bir zorluğa yer yok bundan sonra." Dedi saçlarımdan öperek. Ben ise oturduğumuz yerden kalktım ve Eymen'e de kalkması için işaret ettim. "Evimiz sadece buradan oluşmayacak herhalde. Kalk hadi." Dediğimde yüzündeki gülümseme ile birlikle yanıma geldi ve belimi kavradı. Salona gittik.

"Mesela bu koltuk yerine L koltuk alabiliriz. Hem daha spor ve rahat da olur. Sonra... Televizyon ünitesini senin üniformalı fotoğrafların kaplar bizim fotoğraflarımızla birlikte," dediğimde diyecek başka bir şey bulamadım ama Eymen devam etti. " Çocuğumuzun minik bir koltuğu olur onu koyarız hemen yanına..." Dediğinde gülümsedim. Hayalleri o kadar umut dolu, o kadar güzel di ki...

Daha sonra onun odasına geçtiğimizde eskiden gördüğüm o posterle karşılaştım. "İlk başta bunu kaldırırız, daha sonra bu dolap yerine ikili, aynalı bir dolap alırız, sonra...." Diye devam ediyordu ki ben böldüm onun sôzünü. " Geri kalanı bôyle kalsın, burası seni yansıtıyor ve bunun kaybolmasını istemiyorum. " Dediğimde anında "burası beni değil, bizi yansıtacak birtanem." Dediğinde tebessümüm genişledi. "Bu kadar yeter bence. Ben bu evi bu şekilde seviyorum." Dedim.

"Eve mı gideceksin?" Dediğinde gülümsedim. "Maalesef gitmek zorundayım. İsteme işini evde halletmem lazım da." Dediğimde o da güldü. "Peki peki... Git bakalım. " Dediğinde yanağına yaklaşıp öptüm ve geri çekilip çıkış kapısına doğru ilerledim.

Artık kalbim huzurla doluydu, artık acı yoktu, korku, endişe ve hasret yoktu... Sadece biz vardık. O ve ben, Eymen ve açelya, iki yaralı ruh... Biz...

Bölüm : 20.03.2025 06:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...