
"merhaba canım ailem!" Diye içeri girdiğimde babamı haberleri izlerken gördüm. Koltuğa iyice sinmiş bir şekilde oturuyordu. "Hoş geldin kızım." Dedi babam da gözlerini televizyondan ayırıp. Ben babamın yanına oturduğumda kolunu omuzuma attı. "Sen bu eve gelirmiydin ya!" Dedi alayla. Ben de güldüğümde ise gülümsediğini gördüm. "Eee. Kız evi naz evi. Beni de hemen vereyim deme hee." Dediğinde göz kırptı ve muzip bir şekilde "o iş bende kızım." Dediğinde gülümsedim. "Bu çocuk afalladığında aşırı komik oluyor." Dedim kendi kendime. Daha sonrasında odama geçtim.
"Evet sevgili krallığım. Bu gün size veda etmek için geldim. " Dedim neşeyle kollarımı iki yana açarak. Daha sonra kendi kendime kıkırdayıp kendimi yatağa fırlattım. Daha sonrasında mutlu ve derin bir nefes verdim. "İnanamıyorum! Neredeyse bir yıl olmuş buraya geleli. Çok hızlı geçmiş!" Dediğimde zilin çaldığını duydum. Eymen mıydı?
Odamdan çıkıp dış kapıyı açtığımda postacıyla karşılaştım. "Açelya dinçel?" Diye bir soru yönelttiğinde başımı sallayarak onayladım. "Bu sizin için." Dediğinde uzatttığı zarfa kaydı gözlerim. Zarfı alıp iyi günler dilediğimde kapıyı kapattım. Zarfın dışı kahverengiydi ve kırmızı bir mühür vardı. Bir hışımla açtığımda bunun bir dava olduğunu gördüm, bana karşı açılmış bir dava. Yazılana göre hem devlet memuru olup hem de vazifemi yerine getiremediğimi şikayet eden biriydi bu.
Davayı açan kişi, davacı: sevda gül
Velilerden biriydi ve çok ônemli olduğunu düşünmüyordum. Yine de avukat tutmakta fayda vardı. Elim telefonuma gittiğinde aklıma direk olarak arkadaşım olan nisa geldi. O da avukattı. Hemen isminin üzerine tıkladığımda çok bekletmeden yanıtladı çağrımı. "Alo, nisa'cığım ne haber?" Dediğimde ôzlediğim o sesi duydum. "Ooo, açelya hanım bir yıldır sizi gören cennetlik. Nerelerdesiniz?" Dediğini duyduğumda hafifçe güldüm. "Benim sana ihtiyacım var." Dediğimde minik bir çığlık attı. "Yine mi kavgaya karıştın, eylem mı yaptın yoksa!" Dediği an sakinleşmesi için "sakin ol. Bir veli bana şikayette bulunmuş, gôrevimi yerine getirmediğim hakkında." Dediğimde anında telefonun ardından "şerif sen ne yaptın ya!" Dediğinde kaşlarımı çattım. "Pardon da ne olmuş ki?" Dediğimde ofladı. "Sen izin almadan on gün o iş yerine, okula gitmezsen dava açma olanağı anlayışla karşılanır." Dediğinde boşta kalan elimle alnıma vurdum. "Ya ot bok benim başıma geliyor çıldıracağım." Dediğimde anında "sakin ol! Ben geliyorum Mardin'e." Dediğinde şaşırdığımı belli eden bir ses çıkardım. "Merak etme zaten bir iki davam da orada. Yani hiç de zorluk çıkartmıyorsun, yarın ya da sonraki gün oradayım." Deyip itirazlarımı duymamak için telefonu kapattı. Ben ise telefonu oflayarak koltuğa attığımda babam şaşkınlıkla bana döndü. "Ne oldu kızım, kim gelmiş?" Dediğinde "dava bey, sana da selamı var." Dedim ve bıkkın bir şekilde koltuğa oturdum. Babam şaşkınlıkla bana bakarken açıkladım. "Velinin biri bana dava açmış. Sanki hiç işim gücüm yokmuş gibi..." Diye homurdandığımda ise anında "Eymen'e söyledin mi?" Dediğinde kafamı iki yana salladım. Aydınlanmış gibi kafamı kaldırdığımda "benim bir işim çıktı." Dedim ve kapıya doğru ilerledim.
Kapıyı açıp kendimi dışarı attığımda karşı kapının ziline abandım. Eymen bir kaç saniye içinde kapıyı açtığında canım sıkkın bir şekilde içeri girdim. Kendimi bu sefer de bu koltuğa attığımda o da yanıma geçip kolunu belime sardı. "Dinliyorum kraliçem." Dediğinde anlatmaya başladım. "Velinin biri beni şikayet etmiş sen hastanedeyken. Vazifesini yerine getirmiyor diye, lan döl israfı! Sen bir çocuğunla ilg..." Diyordum ki Eymen'in kahkahası lafımı böldü. Kahkahalarının arasında "ne dedin sen?" Dedi ve tekrar sesi kahkahalarına karıştı. "Döl israfı!" Dedi beni taklit ederek. Ben ise onun gülüşünün bitmeyeceğini düşünerek "komik mı!" Diye hiddetle bağırdım. Eymen sesini kestiğinde ardından "devam et birtanem." Dediğinde derin bir nefes aldım. "Kendi çocuğuyla ilgilenmiyor, daha sonra açelya vazifesini yerine getirmemiş oluyor! Nisa'yı aradım diyor ki 'okula on günden fazla gitmediysen hakkı var.' lan benim acım var biri de demiyor mu ya! Biri de o kadar yakını hastanede. Demiyor ya!" Diye hiddetle bağırdım o ise sakin bir şekilde "ben avukat ayarlarım balım. Sen canını sıkma o bana yeter." Dediğinde hızlıca "ayarladım bile, nisa geliyor buraya. Yarın. Büyük ihtimalle bizim evde kalacak ve bu yüzden de isteme olayı ertelenecek." Dediğimde Eymen'in de ôfkelendiğini gôrdüm. "Lan bu şans bir tek bizde mı var ya! Bir doğduğumda pamuk tıkamadıkları kaldı! Koyduğumun yerinde hiç mi bahtım gülmez!" Dediğinde ben de hak verdim ona. O ise "ne yapacağız?" Dediğinde "davanın kapanmasını bekliyeceğiz. Nisa'ya güvenim tam, üç hafta ya da bir ay içinde bitireceğine eminim, en geç." Dediğimde derin bir of çekti. "Ben sevdiğim kadınla evlenemeyecek miyim lan burada?" Dediğinde sessiz bir şekilde kıkırdadım. Eymen ise kafasını eğip bana baktığında "neye gülüyorsunuz küçük hanım, siz benimle gönül mü eğlendiriyorsunuz?" Dediğinde kafamı salladım alayla. Muzip bir tavırla "aman aman, namusun senin olsun." Dediğimde belime sardığı koluyla sarıldı bana. Daha sonra saçlarımdan öptüğünde "meleğim..." Dedi iç çeker gibi. "Sen ne zaman benim olacaksın?" Dediğinde "ben hep seninim. Hem... Belki beklememiz daha iyidir, birbirimizi daha iyi tanırız. Hatta bir altı ay şart." Dedim. O ise daha da çok çekti beni içine. "aslında haklısın ama... Ya altı ay sonra olmazsa?".dediğinde yanağına uzanıp öptüm. "İnan bana böylesi daha da güzel olacak canım. Bana güven." Dedim. O ise bana daha da sıkı sarıldı. "Tamam, benim meleğim ne derse o. Beni daha iyi tanımak istiyorsa beklerim. Ama sadece senin için." Dediğinde anında "tamam o zaman! Hallettik değil mi?" Dediğimde "halloldu gitti." Dediğinde ben de yavaştan ayaklandım. "Ben gidiyorum aşkım, görüşürüz." Dediğimde o da beni kapıdan uğurladı ve kendi evime doğru yöneldim.
Kendi evime tekrar geldiğimde derin bir oh çektim. Fazla uzayacak bir şey değil gibiydi. Nisa'ya güvenim tamdı ve buraya gelişi silahşör nisa değil de avukat Nisa Yavuz olarak gelecekti. Yine de eğlenecek mıydık? Tabii ki! Tek sıkıntı Eymen ile benim evliliğimin gecikmiş olmasıydı ama birbirimiz hakkında daha fazla bilgi edinecektik, daha çok bağlanacaktık birbirimize.
Telefonum titremeye başladığında ilk başta nisa'nın aradığını sandım ama yanılmıştım. Tuğrul abinin adı ekranda belirdiğinde açıp "efendim tuğrul abi?" Dediğimde tuğrul abi "açelya Eymen niye telefonlarıma bakmıyor? Senin yanında mı?" Dediğinde sesine endişe hakimdi. "Kendi evinde tuğrul abi, az önce yanındaydım, sıkıntı yok ama... Sen niye bu kadar endişelisin?" Dediğimde derin bir nefes verdi. "En son bôyle olduğunda hiç iyi şeyler dönmedi burada prenses, boş ver." Dediğinde içim acıdı, intihar mıydı? "İntihar konusundan mı bahsediyorsun?" Dediğimde hüzünlendiğim sesimden belli oluyordu. "Tamam açelya boş ver sen bunları abicim. Ben de onun yanına geliyordum da, sana da bir uğrarım." Dediğinde "timdeki diğerlerini alıp gelsene, Eymen'i çağırırım, siz de bana gelirsiniz, nasıl olur?" Dediğimde birkaç homurdanma sesi duydum ama bu boğuk ses huysuzluktan değilde başka biriyle konuştuğundandı. Daha sonra "harika fikir! Biz sana geliyoruz tamam mı? Sen de al çocuğu gelsin." Dediğinde kıkırdadım. "Çocuk." Dedim ve ardından sakinleşmiş bir şekilde "tamam. Bekliyorum sizi." Dediğimde o da kapattı telefonu.
Odamdan çıktığımda annemle babamın hazırlanmış olduğunu gördüm. "Ooo! Çifte kumrular, siz nereye bakayım?" Dediğimde babamı inceleme şansım oldu. Kalıplıydı, uzun boyluydu ve yaşlı olmasına rağmen dinç görünüyordu. "Annen altın alacakmış kuzum senin için. Onları halletmeye gidiyoruz." Dediğinde gülümsedim. İkisini yan yana görmek beni mutlu ediyordu artık. Ağlamıyordum, bağırmıyordum ya da öfkelenmiyordum. Eski günlerdeki babama duyduğum kin, yerini şefkat ve sevgiye bırakmıştı. "Biz altı ay erteledik Eymen ile o işleri ama..." Dediğimde babam iki koca adımla yanma geldi. Eymen kadar olmasa da uzundu. "Sorun yok kızım. Hatta daha iyi bile yapmışsınız. Birbirinizi bir yılda tanıyamazsınız." Dediğinde "biz yaptık." Dedim anında. O ise sevecen bir tavırla sarıldı bana. "Kızım..." Dedi Eymen gibi iç çekerek. "Ben sana çok geç kavuştum... Mutlu olmanı istiyorum, gerçekten mutlu olacağın bir hayat kurmanı istiyorum." Dediğinde anında "senin hakkında yanılmışım baba, özür dilerim tekrardan." Dediğimde "ôzür dileme kızım, ben geç kaldım size, benim suçum. Yetemedim, yanınızda olamadım." Dediğinde kallarımı sırtına doğru sardım. "Üzülme baba'm. Hepsi bitti. Hadi siz alışverişe gidin." Dediğimde kafama kısa bir öpücük kondurdu, şefkatli bir baba gibi...
Ben de kollarımı ondan çektiğimde annemin gôzlerinin dolduğunu gôrdüm. Bir tur da ona sarıldım. "Züleyha sultan?" Dediğimde burnunu çekti. Annem her zaman güçlü bir kadın olsa da dayanamıyordu, gardını indiriyordu. "Üzme kendini, artık her şey normal, her şey istediğimiz gibi, hayal ettiğin gibi..." Dediğimde daha da sıkı sarıldı bana. O an anladım annemin güçsüz olup da bizi korumak için dayandığını...
En sonunda kafamla babama işaret verdiğimde anneme sarılan kişi babam oldu. Bana sarıldığı gibi değildi. Gözlerinde sevgiden başka bir duygu daha vardı. Aşk... Babam gerçekten de anneme aşıkmış, gerçekten de sevmiş, özlemiş.... O an kesin olarak verdim kararımı.
Babam "Meleğim..." Dediğinde aklıma düşen kişi aynıydı. Acaba yaşlandığımızda bôyle mi olacaktık? Beni mutlu etmişti bu düşünce lakin ya biz de ayrı kalırsak? Diye içime bir korku düştü ama bunu anneme ve babama yansıtmadım.
O sırada babam "bak bana, her şey bitti, ben buradayım, kızımız burada, oğlumuz yattığı yerde huzurlu, sen benim yanımdasın..." Dediğinde o kadar içim acıdı ki.... Abim gerçekten huzurlu muydu? Burada olmaması canımı yakıyordu.Gerçekten de yattığı yerde rahat mıydı? Annem ise babama daha da sıkı sarıldı. "Çok istedim...." Dedi annem benim gibi. "Çok istedim beraber olmak, beraber yaşlanmak, turgut ile açelya'nın mutlulukla büyümesini... Çok istedim o yirmi üç yıl..." Dediğinde içim acıdı. Boğazım sanki öyle bir düğümlendi ki konuşamadım. " Ben seni üzer miyim canım... Ben seni kırar mıyım? Geç oldu biraz ama geldim, buradayım. Bir daha gitmeyeceğim senden, sizden..." Dediğinde yanağıma doğru akan göz yaşımı farkettim. Ben de ağlıyordum ama bu sefer ağladığımdan rahatsız değildim, güçsüz olduğumdan rahatsız değildim...
Annemle babam ayrıldıklarında ikisi de bana doğru döndü. "Biz çıkıyoruz kızım. Akşama kadar burada oluruz." Dediğinde başımla onayladım onları. Dakikalar içinde evi terk ettiklerinde Eymen'in kapısının önüne geldim tekrardan. Bu sefer zile basmadım, tokmağı iki defa yuvasına doğru vurduğumda kapı açıldı. "Eymen?" Dediğimde o da aynı şekilde "Açelya?" Diye karşılık verdi. " Tuğrul abi falan benim eve geliyor, seni de çağırmamı istedi de. Bir de sana ulaşamamış, onu sordu, bayağı da gerkin konuşuyordu." Diye açıkladım olayı. "Telefon arka odada şarjdaydı balım, duymamışımdır." Dediğinde elinden kavrayıp kendime çektim. "Gel de kendin açıkla o zaman. Hem eğleniriz de." Dediğimde onu bir anda çektiğim için sendeleyerek önüme doğru geldi ve kapı arkasından kapandı. Ben ise kapanan kapıyı umursamadan onu bizim eve kadar çektim. En sonunda bizim evin kapısını da kapattığımda neden nefes nefese olduğumu anlamadım. O kadar ağırdı ki çekerken enerji atmıştım. O ise benim bu halime güldü. Ben de kafamı neye gülüyorsun? Dercesine salladığımda "Demek beni eve atıyorsun ha?" Dediğinde kaşlarımı çattım. "Öyle bir şey yaptığım yok Eymen, çok fazla saçmalama, tuğrul abi falan hepsi birazdan burada olur. " Dediğimde yüzündeki muzip gülümseme silindi. "Peki güzelim. Alınacak bir şey var mı?" Dediğinde neşeden uzak olan sesi üzülmeme neden oldu. "Özür dilerim." Dedim anında. Gerçekten de bu tavrıma kırılmış mıydı? İçim acıdı... O ise şaşkın ama şefkatli bir şekilde sarıldı bana. "Neden özür dileyesin ki balım. Bir şey olduğu yok." Dediğinde anlamsız bir şekilde burnumu çektim. "Bilmiyorum. Benim dediklerim den sonra yüzün düştü , bana kırıldın." Dediğimde anında "asla." Diye yanıtladı ve devam etti. "Ben sana kırılamam, darılamam... Sen beni odadan kovsan da, evden atsan da, kırsan, döksen, bağırsan, çağırsan, küfür etsen, vursan, yaksan da ben sana darılamam..." Diye de tamamladı. Ben ise daha da çok sarıldım ona. "Geç mi geldim yanına?" Dediğinde kafamı gömdüğüm yerden kaldırdım. "Nasıl?" Diye bir soru yônelttiğimde açıkladı. "Herkes seni ezmiş, herkes sana değersiz hissettirmiş. Çok mu geç girdim hayatına?" Dediğinde "hayır. Sen tam vaktinde girdin Eymen. Umudum tükenmişken kalbime sen ektin. Teşekkür ederim." Dedim gülümseyerek. Onun da dudaklarında minik bir tebessüm belirdi. "Seni gördüğüm güne borçluyum açelya'm." Dediğinde Eymen'in hayatımdaki tek doğru seçim olduğunu anladım.
Ben kollarımı geri çekerken o da benden ayrıldı lakin gözleri hala bendeydi. Çok içli bakıyordu, sevgi dolu bakıyordu, âşktan körleşmiş bir şekilde bakıyordu....
"Neyse," diye böldüm onun bakışlarını. "Mutfakta dolaptaki tatlıyı çıkartayım. Sen de limonata yap. Hep dışarıdan olmaz." Dediğimde başıyla onayladı beni. Hâlâ dalmış bir şekilde beni izliyordu. Ben de mutfağa doğru ilerlemeye başladım. O da arkamdan geldi. Ben dolabı açıp üç tane limon çıkarttım ve ona uzattım. Ben de tatlıyı dolaptan çıkartıp tabaklarken o da limonatayı hazırladı.
En sonunda mutfaktan çıkıp salona doğru ilerlerken zilin sesi kulaklarımızı doldurdu. Kapıyı açtığımda karşımda tuğrul abi başta olmak üzere tüm tim vardı. Ben de içeri geçmeleri için kapı önünden çekilip elimle içeriyi işaret ettim. "Çöplüğüme hoş geldiniz!" Dedim neşeyle cıvıldayarak. Biraz olsun güldürebilmekti onları amacım, başarılı da olmuştum. Hafif kahkahalar koridoru doldururken ben de arkalarından kapıyı kapattım. Hepimiz salona doğru ilerlerken Eymen'in de hürmet esasında ayağa kalktığını gördüm.
En azından saygılı çocuk. Altı ay skor tutuyorum açe. +1 puan.
Tekrar hoşgeldin demeyeceğim iç ses ama iyi ki geldin.
Birkaçı koltuğa oturduğunda ayakta kalanlar için sandalye çıkarttım. "Kusura bakmayın, buraya gelirken amacım tek yaşamaktı da." Dedim çekingen bir şekilde evin küçüklüğünü belirterek. Onlar "sorun değil." Gibi cümleler kurarken tuğrul abi ise "Eymen telefona niye bakmadın?" Dedi anında. Endişeliye benziyordu ama sesine sitem hakimdi. "Telefonum arka odada şarjdaydı tuğrul abi, ondan." Dedi ve bayağı bayağı hesap vermekten de çekinmiyordu. Ben tam ortalığı sakinleştirmek için bir şeyler sôyleyecekken mutfaktan telefonumun sesi duyuldu. " Eymen sen tatlılarla limonataları getir, ben telefona bakayım, belki avukat arıyordur." Dediğimde içeriden birinin "ne avukatı?" Dediğini duydum. Eymen ise "az sonra anlatacağım." Deyip mutfağa, benim yanıma geldi. Telefonu elime aldığımda Nisa'nın aradığını gördüm. Hemen açtığımda "şerif, sen nerede oturuyordun?" Diye bir soru yöneltti. Mardinde miydi? "Niye sordun ki nisa?" Dediğimde biraz mırıldandı. "Uçak biletini bu güne buldum diyelim." Dediğinde biraz da olsa panikledim. "Tamam, şöyle yapalım. Şuan evde misafir var ama tuğrul abiye desek seni almaya gelir. Hem o da şuan benim evimde.sen de gelirsin, sohbet falan güzel olur." Dediğimde alaycı bir şekilde güldü. "Kimsenin beni almasına ihtiyacım yok açe, ben gelirim. Evin adresini ver." Dediğinde ofladım. "Ya sen havalimanında değil misin?" Dediğimde mırıltıyla onayladı beni. "Tamam yarım saate gelir tuğrul abi. Hadi gôrüşürüz silahşör." Dedim ve beklemeden kapattım telefonu. Salona doğru ilerlerken "tuğrul abi senden bir şey isteyebilir miyim?" Diye seslendiğimde tuğrul abi "dinliyorum." Dedi. "Ya şimdi benim bir arkadaşım var, adı nisa. Benim davam için Ankara'dan gelmiş, şuan havalimanındaymış. Gidip alabilir misin onu?" Diye mahcup bir şekilde olayı izah ettiğimde kısa bir süre düşündükten sonra "iyi, yarım saate burada olurum." Deyip kalktığında kulağıma doğru eğildi. "Ne yapmaya çalıştığının farkındayım prenses ama öyle bir şey olmayacak. Asla." Dediğinde şaşkınlıkla ona döndüm. "İnanır mısın bilmem ama hiç bir şey anlamadım, tekrar söylesene." Dediğim zaman onun zannettiği şeyin olmadığını anladı. "Pardon abicim, ben yanlış anlamışım." Deyip kapıya doğru ilerledi ve gözden kayboldu.
☀️
Tuğrul Taşkın...
Yarım saatte varmıştım havaalanına. Tabii Mustafa abinin Ford marka arabasıyla gelmiştim. Bagaj gayet büyüktü. Klasik bir arabaydı yani...
Arabadan inip havalimanına doğru ilerlerken binanın girişinde siyah saçlarının arasında beliren ak saç telleri olan bir kadın gözüme çarptı. Burnu simetrik, gözleri simsiyah olan bu kız, açelya'nın arkadaşı olmalıydı. Saçları simsiyah olmasına rağmen teni bembeyazdı. Çok zıt olmasına rağmen bir uyum içerisindeydi renkler. Dudakları ise tenine göre fazla olmasa da renkliydi. Kaşları, saçlarıyla aynı renk olup fazla olmasa da inceydiler. Boyu ise fazla uzun görünmüyordu. En fazla 1.70 olmalıydı. En sonunda kızın gözleri bana döndüğünde elimi hafifçe yukarı kaldırdım beni görebilmesi için. O ise hiç bir tepki göstermeden bana doğru yürümeye başladı. En sonunda yanıma geldiğinde "siz açelya'nın arkadaşı mısınız?" Diye bir soru yönelttiğinde kafamı sallayarak onayladım o kadını. Yine de kabalık olmaması için elimi uztattım selamlaşmak adına. "Tuğrul ben, Tuğrul Taşkın..." Dediğimde o da elimi sıktı. "Avukat Nisa Yavuz. Tanıştığıma memnun oldum." Dediğinde ben de kısa bir baş selamı vererek "memnun oldum." Dedim aynı şekilde. Daha sonrasında önünden çekilerek arabanın olduğu tarafı işaret ettim. "Açelya'nın yanına gideceğiz, değil mi?" Dediğimde ise başıyla onayladı beni.
Arabaya yaklaşmışken "bir şey sorabilir miyim?" Dediğinde "dinliyorum." Dedim tok bir sesle. "Açelya'nın evi çok mu kalabalık?" Dediğinde kaşlarımı çattım ama nisa'ya doğru dönmedim. "Biraz öyle, ama sıkıntı etmeyin, bizim prenses size laf ettirmez." Dedim hafifçe gülümseyerek. Nisa ise "sevgili misiniz?" Diye bir soru yöneltti. O an kaşlarımı tekrar çattım. "Hayır, abisiyim." Dediğimde biraz şaşırmıştı dediğime ama fazla belli etmemeye çalışmıştı. "Bir şey söyleyebilir miyim peki?" Dediğinde başımı sallayarak onayladım onu. "Siz... Turgut abiye çok benziyorsunuz. Açelya'nın abisine..." Dediğinde buruk bir şekilde gülümsedim. "Söyledi zaten. Boy, yüz, huy, meslek.... Hepsi aynıymış...." Dediğimde şaşkınlıkla bana döndü. "Siz de mi askersiniz?" Dediğinde başımla onayladım onu. "Sadece ben değil evdeki herkes asker orada." Dediğimde biraz ürpermişe benziyordu ama sorgulamadım. En sonunda arabaya ulaştığımızda bagajı açarak bavulu koyması için ona yön gösterdim. O ise hiç istifini bozmadan koymaya çalıştı lakin başaramadı. Bavulu olduğunca büyüktü ve taşıyamaması normal gelmişti. "İzninizle..." Diyerek bavulu tek elimle kaldırıp bagaja koydum. Diğer boş elimle de bagajın kapısını kapattım ve sürücü koltuğuna oturdum. Nisa da yanımdaki koltuğa geçti ve çantasından telefonu çıkarttı. Ben ise arabayı çalıştırıp yola koyulduk.
☀️
Emir "Yenge, Eymen abi dava falan dedi. Çok özel değilse anlatsana ya!" Dediğinde sandalyeme geçip sehpaya da limonata ve tatlıyı koydum. "Hiç sorma Emir başıma gelenleri. Burnumuz zaten boktan çıkmıyor, bir de bu çıktı." Dedim hayıflana hayıflana. Daha sonra elime tatlı tabağını aldım ve ağzıma bir lokma aldım. Eymen ise benim yerime anlatmaya başladı. " Açelya hastanede, benim yanımdayken okula gitmediği için 'görevini yerine getirmiyor.' demişler açmışlar davayı." Diye kısaca anlattığında ben ağzımdaki lokmayı bitirmiştim. "Benden büyükler diye kavga etmiyorum. Hele biraz saygısız olsaydım görürlerdi, Dua etsin saçını başını y..." Yolmuyorum. Diye tamamlıyordum ki Eymen kendi tabağından bir tatlıyı ağzıma tıktı. Ben sinirle ona bakarken ise o " işte öyle olmuş ama arkadaşım halleder diyor." Dediğinde zar zor ağzımdakini çiğneyip "sen ne yapıyorsun ya! Yemin ederim ölüyordum. Hık deyip kalacaktım burada!" Dediğimde zilin sesi kulaklarıma doldu. "Amma hızlı geldiler ha!" Dedim ve yerimden kalktım.
Kapıyı açtığımda karşımda nisa'yı gördüm. "Hoşgeldin!" Deyip kollarına atıldığımda nisa da yine aynı soğukkanlı tavırlarıyla kollarını bana sardı.
Her zaman böyleydi. Ben; mutlu, hızlı duygu değişimleri olan, fazla alıngan, ve sevecenken nisa; herkese mesafeli, hiç kimseyi umursamayan, sinirli, aksi, huysuz biriydi. Yine de her zaman yan yanaydık, her zaman birbirimize destek olurduk.
"Nasıl buldun mardin'i?" Diye bir soru yönelttiğimde ise o durgun sesiyle "fazla ilkel görünüyor ama geleneksel." Diye açıkladı. Ben ise kollarımı ondan uzaklaştırıp "hadi gel içeriye geçelim." Dediğimde başıyla onayladı beni. Ben ise arkama döndüğümde tuğrul abiyi fark ettim. "Tuğrul abi gelsene buraya." Dediğimde kapıyı kapatıp arkamızdan geldi.
Üçümüz beraber salona girdiğimizde tuğrul abinin elindeki bavulu fark ettim. "Ben alayım onu." Deyip bavulu içerideki odalardan birine götürdüm. Geri geldiğimde ise Nisa'nın kenardaki bir sandalyeye oturduğunu gördüm. Her zaman tanımadıklarına karşı bir samimiyetsizlik duyardı. Bunu gördüğümde ise anında yanına gidip kolunu kavradım. "Tanışmaya ne dersin?" Dediğimde ise omzunu silkti. "Böyle iyi, teşekkürler açelya." Dediğinde kaşlarımı çattım.
" Nisa, bunlar da benim arkadaşlarım. Hatta birisi sevgilim. " Diye sessizce onu uyardığımda sinirle bana döndü. "Hangisi?" Diye bir soru yöneltti . "Bak şu sandalyede oturuyor, adı Eymen." Dediğimde sinirle ayağa kalktı. Ben onu takip edemeden Eymen'in yanına gittiğinde şaşırmıştım. O sırada "bana bak Eymen. Açelya'yı kendine nasıl bağladın bir fikrim yok ama diğerlerinden ders alamayan bir kız o. Benim arkadaşım kalbine hayır diyemeyen birisi. Sen de onlar gibi olacaksın ama o buna inanmak istemiyor, ben onu annemden daha iyi tanırım ve sana da inandığına eminim." Dediğinde ise ben de ayağa kalktım. "Nisa sakin olur musun lütfen?" Dediğimde sesim uyarıcı değildi, yalvaran bir ses tonuydu. O sırada Eymen de ayağa kalktı ama sınırlı değildi. "Beni dinler misiniz?" Dedi ve nisa'nın ona dönmesini sağladı. "diğerleri dediğiniz zaman kimden bahsettiğinizi biliyorum ve öyle birisi olmadığımı da söylemek isterim. Evet, açelya'nın iyiliğini istiyorsunuz, farkındayım ve ne hissettiğinizi de benden iyi hiç kimse bilemez. Ama benim öyle birisi olmadığımı hepsi biliyor." Dediğinde diğerlerine döndü ve devam etti. "Neden böyle davrandığınızın da farkındayım. Evet, önceden ezilmiş, hayal kırıklığına uğramış, kırılmış, yıpranmış ama onun şu geçen bir yılda benden başka iyileşmesini isteyen yoktu. Geldiği ilk ay içinde gittiği bir köyde vuruldu, ölümden döndü, ben vardım yanında, biz vardık. Daha sonrasında kaçırıldı, eziyet gördü, ben vardım yanında. Kaç defa benim kollarımda ağladı, kaç defa uyuya kaldı, her ağladığı zaman benim içim yandı. Bana sinirlendiğiniz için sizi suçlamıyorum, haklısınız ama benim öyle biri olmadığımı bilmenizi isterim." Dediğinde nedense rezil olduğumu hissettim. Yanaklarıma giden kanların yüzümü kızarttığına emindim. Ama arkadaşımdan da utanmazdım.
"Özür dilerim. Beni anladığınız için de teşekkürler." Diyen nisa'ya döndü bakışlarım. Onun da yüzü kızarmıştı, o da utanmıştı. Daha da çok beklemeden salondan çıkıp banyoya girdi. Ben hüzünle arkasından bakarken Eymen arkadaşlarına bir şeyler söylüyordu. Ben ise Nisa'nın ne yaptığını bildiğim için gözlerim doldu.
En sonunda hepsi evden çıkarken "dert etme Eymen abi, başka zamana kaldı artık." Dedi Berkcan hâlâ iyilişmemiş olan bacağıyla sendeleyerek evden çıkarken. "Canımı sıkan o değil Berkcan, hadi görüşürüz alayda." Deyip kapıyı kapattı. Kapı kapandığı an gözümü dolduran yaşlar yerini terk etti ve kuru yanaklarımı gizledi. Aniden arkamı dönerek banyonun kapısına doğru ilerledim. En sonunda sırtımı banyo kapısına yasladım ve yere oturdum. "Nisa?" Dediğim zaman ses gelmedi. "Tam tersi mı oldu şimdi? Normalde senin beni teselli etmen gerekirdi." Dedim buruk bir gülümsemeyle. Nisa'dan yine ses gelmedi. "Bana ses vermiyorsun çünkü ağladığını gizlemeye çalışıyorsun, güçsüz olmayı sevmiyorsun." Dedim bununla yüzleşebilmesi için. Bu sefer yanıt verdi. "Ağlamak savaşta zırhsız kalmaktır açelya, ben kendimi korumak istiyorum o kadar." Dedi titreyen sesiyle. "Ama şuan savaşta değiliz, hiç bir zaman değildik." Dediğim an ters bir tavırla "sen değildin. Ben o savaşın tam ortasında doğdum açelya, bundan da çıkış yok, anlıyor musun?"
"Anlıyorum, çocukluğumuzdan beri de farkındayım Nisa." Dediğimde ise "Niye yetkililere söylemedin o zaman. Niye annene, abine söylemedin ha! Ben o yaşta o kadar acının içerisindeyken niye söylemedin birine!" Diye hiddetle çıkıştı. Ben ise daha da hızlı ağladım. "Özür dilerim. Ben de çocuktum ve... Korktum. Bende korktum, çekindim, sustum.... Ama ben kurtarmak istedim seni o evden. Kendim başarmak istedim." Dediğimde ise alaylı bir şekilde güldü. "Başarılı mısın peki şuan. Hedefine ulaşabilmiş misin, beni çıkartabilmiş mısın peki?" Dediğinde gerçek yüzüme bir tokat gibi vurdu. "Hayır..." Dedim kısılan sesimle. "Benim tek arkadaşım sendin açelya, tek gerçek arkadaşım sendin. O halimi bir tek sen gördün ama sen de uzatmadın elini." Dedi ama bu sefer sesi sınırlı değil, acılıydı. Sesin tonunda göz yaşları saklıydı. "Ben çok mu mutluydum Nisa? Abim, babam, annemin hâli.... Ben çok mu mutluydum?"
"Ben sana yardım etmeye çalıştım." Dedi.
"Çünkü sen güçlü durabildin. Ben başaramadım..." Dediğimde sert bir şekilde burnumu çektim. "Özür dilerim. Bak, gerçekten pişmanım ama bunların hepsi geçmedi mi, büyümedik mı Nisa?" Dediğimde "yaralı olanlar çocukluğundaki yaralarda sıkışıp kalıyor açelya. Hepsi dört duvar oluyor sana, ne gerisi var ne ilerisi, sadece o an..." Dediğinde cümlesini tamamlayamadan sustu. "Çekindin değil mi salona girdiğinde?" Dediğimde "öyle." Dedi sadece.
"Onlar da baban gibi asker diye, onlar da onun gibi olur diye korktun."
"Ve sen beni alması için öyle birini gönderdin!" Dediğinde tüm içine attıklarını kusuyordu. "Onlar öyle birisi değil Nisa. Tuğrul abi ya da Eymen onun gibi değil." Baban gibi değil...
"Neyse ne! Burada bebek gibi ağlayacak değilim." Dediğinde "Neden böyle yapıyorsun Nisa?" Dediğimde "Niye, benden soğutuyor mu seni bu yaptığım?" Dedi iğneleyici bir ses tonuyla. "Hayır. Ben... Ben seni ihanetinle bile severim..." Dediğinde anında "ben ihanet etmem." Dedi tok bir sesle. "Biliyorum... Ama her türlü severim işte." Dedim omzumu silkerek. "Kalk o oturduğun yerden kapıyı açacağım, düşme." Dediğinde ayağa kalktım. Hâlâ beni düşünüyordu.
Kapıyı açtığında "sarılabilir miyim?" Dediğim zaman ilk başta ters bakışları bana döndü lakin bana baktığı an bakışları yumuşadı. Kollarını açıp buruk bir şekilde gülümsediğinde ben de aynı gülümsemeyi takınıp sarıldım ona. "Özür dilerim." Dedim içimi çekerek. "Kötülüğümü istemediğini ben de biliyorum açelya, açıklama yapma." Dediğinde daha da sıkı sardım kollarımı ona.
Tam ayrılacakken aynı anda "bu kadar dram beni aşar!" Dedik. Aynı anda dediğimiz için kısa bir süre bakıştık ve daha sonra kahkahalara boğulduk. Nisa neşeyle gülerken " Nisa ve Açelya, bölüyor muyum?" Diye yanımıza gelen Eymen'e tip bir bakış attım. "Ne kadar süredir buradasın sen bakayım?" Dediğimde ise göz kırpıp "yeni geldim." Dediğinde nisa'yı duymadığını söylemek istiyordu. Nisa ise arkasını dönmüştü. Ben ise omzuna dokunup "istersen duşa girebilirsin." Dediğimde " adios, amigoas beyler ve bayanlar! Ben kaçar." Dedi ve anlık duraksayıp "tekrar özür dilerim bu arada Eymen." Dediğinde ise Eymen sıkıntı yok dercesine kafasını salladı. Nisa duşa girdiğinde ise kendimi Eymen'in kollarına bıraktım. Eymen beni yakaladığında ise endişeyle "açelya?" Dedi. Ben onun kollarında ağlamaya başladığımda hiç bir şey söylemeden kucağına aldı beni. Ben hiç bir şey söylemeden ağlamaya devam ederken salona götürdü ve koltuğa oturdu. Beni de kucağına aldığında bacaklarımı iki yana açarak oturdum ve boynuna sarıldım. Göz yaşlarım omzunu ıslatırken sadece yaptığım hatayla karşı karşıya kaldım. "Yapamadım Eymen, benim yüzümden...." Dediğimde bir eliyde sırtımı sıvazlarken bir diğer eliyle de saçlarımla oynuyordu. "Sen de çocuktun meleğim, ne yapabilirdin ki? Hem o seni anlıyor, korkunu görebiliyor. Bir şey yok." Dediğinde "konu o değil." Dediğimde "dök içini bir tanem, ben dinliyorum ." Dediğinde ise "hayır." Dedim ve ardından burnumu çektikten sonra "bu Nisa'nın özeli , anlatmam." Dediğimde ise omzuma bir öpücük kondurdu. "Sen bu kadar düşünceliyken sana kim kızabilir, kim kırabilir seni?" Dedi ve ardından boynuma da bir öpücük kondurdu. Ben Eymen'in kucağında ağlarken o beni sarıp sarmaladı. En sonunda kulağıma ninni şeklinde minik mırıltılar doldurdu. Bir yandan sırtımı sıvazlamaya devam ederken saçlarımı sevmeyi de bırakmıyordu. Benim göz yaşlarım iç çekişlere dönerken mırıltılardan oluşan ninniyi sonlandırdı. "Herkes seni çok seviyor meleğim. Ama kimse benim kadar sevemiyor." Dediğinde boynuna doğru çektim kendimi. Kokusunu içime çektim içim huzur dolsun diye. "Sen bambaşkasın Eymen... Ne olursa olsun yanımdasın." Dedim uykuya dalmadan önce. O ise hiç bir şey söylemeden uykuya dalmam için sırtımı sıvazlamaya devam etti. Karanlığa büründükçe büründüm, gömüldükçe gömüldüm. Karşı koymadım.
☀️
Eymen akın...
Göğsüm daralıyordu, kalbim acıyla göğsüme vuruyor, damarlarıma yayılan kan sanki bedenimi yakıyordu. Açelya yine dayanamamıştı, ağlamıştı benim yanımda ama bu sefer daha kötüydü. Kollarıma yığılıp kalmıştı ve ben panikle hiç bir şey söyleyememiştim.
Onun için endişeliydim...
Soğukkanlı biriydim ama açelya için endişelenmemek elde değildi. O ağladıkça ben yanıyordum. O üzüldükçe ben intikam almak istiyordum. O her kırıldığında kıranı kırmak istiyordum.
Şimdi ise kollarımda acıyla baş başa kalmış bu kadın, benim hayatımı oluşturuyordu. Ben onu acılardan arındırmak için elimden geleni yapmaya çalışırken her gün yeni birisiyle karşı karşıya kalıyordu. Evet. Nisa'yı belki seviyordu ama buraya gelmemeliydi, hem onun İçinde bir tehlikeydi burası, hem de geldiği gibi açelya'nın ağlamasına yol açmıştı.
Açelya'nın hıçkırıkları durduğunda uyuduğunu anladım. Bir kolumu bacaklarının altından geçirip ayağı kalktım. Odasına doğru ilerlemeye yeltenecekken kapının orada duran nisa'yı fark ettim. "İyi mı?" Dedi sadece ama sesinden endişeli olduğunu anlayabiliyordum. ". Sadece... Çok yoruluyor, bu acılar onu çok yoruyor." Dediğimde açelya'nın odasına girdim. İlk önce onu yatağının üstüne yatırdım ve bedeninin altındaki battaniyeyi yavaşça altından çekip üstüne örttüm. Ben de yavaşça yatağının kenarına oturduğumda ellerim usulca saçlarına uzandı. Parmaklarımın ucuna kendi varlığını hissettiren teller benim için hayattı. İçli bir nefes verdiğimde açelya kıpırdanarak cenin pozisyonunu aldı. Yatağının içinde zaten yeterince küçük olan bedeni daha da küçülmüştü. Yanağına uzanıp öptüğümde Nisa'nın sesi kulaklarıma doldu.
"Özür dilerim. Yine benim yüzümden bu hâlde."
Şaşkınlıkla ona döndüğümde "daha da açıkla şunu, hiç bir şey anlayacak halde değilim." Dediğimde ise "ilk defa benim yüzümden böyle olmuştu. Yani şey... Abisi şehit olduğunda 2 ay evden çıkmadı, ben de sinirlendim bağırdım çağırdım, abin öldü sen değil! Dedim ama kaldıramadı. Benim yüzümden..." Dedi kafasını mahcup bir şekilde eğdi. Kızmak istemiyordum, bağırmak ya da rencide etmek istemiyordum. Yaşadıkları ona da ağır geliyordu ama o, açelya'dan farklı bir şekilde yansıtıyordu.
Daha fazla üzülmemek için duvar örüyordu....
"Seni anlıyorum." Diyebildim gözlerimi açelya'nın üzerinden ayırmadan. "Nihayet." Dedi ama daha çok acı vardı sesinde. "Nihayet beni anlayabilen biri. Ama bir sorum var. Nasıl?" Diye devam ettirdi.
"Ben annemi çok küçük yaşta kaybettim, babam yüzünden... Kardeşim Gizem, benim yüzümden öldü." Diye özetledim ama kalbime atılan ateşten ok, yüreğimdeki hasreti ateşledi. Canımı yaktıkça yaktı, acı vücuduma yayıldıkça yayıldı. Ben ise sadece yutkunmakla yetinebildim.
"Üçümüzün de yarası babası." Dedi Nisa alayla gülerek. "Kapat artık konuyu." Dedim soğuk bir sesle. Gözlerim Açelya'nın üzerinden ayrılmamıştı. Ayrılırsa belli ederdim, zayıf noktamı belli ederdim.
Annemin gidişinin bende bıraktığı yarayı belli ederdim.
"Anlatılanlara bakılırsa aramızdaki en güçlü sizsiniz." Dediğinde ne dediğini anlamasam da açıkladı. "Açelya hem yirmi üç yıl boyunca babasız kaldı hem de abisini kaybetti ama babası elinde sonunda geri geldi lakin berbat bir durumda. En zayıfımız o. Ben ise... Kendim olmasa da açelya'yı bu zamana kadar koruyabilmiş biriyim. Sen... Annen baban yüzünden ölmüş, kardeşin ise senin yüzünden... Ama aramızda en belli etmeyen de sensin. Ayrıca sen... Açelya'ya iyi bakan birisin." Dediğinde buruk bir şekilde gülümsediğini hissettim. "Açelya'ya yıllar sonra tek iyi bakan kişi benim." Dedim kendime güvenerek.
"Demek anlattı ha onları?" Dediğinde mırıltıyla onayladım. "Siz birbiriniz için yaratılmışsınız. Açelya ilk defa birine böyle bakıyor Eymen, ilk defa bu kadar aşk dolu bakıyor." Dediğinde mutluluk hissi tüm bedenime yayıldı. "Öyle." Diyebildim sadece. En sonunda oturduğu yerden kalktı ve hiç bir şey söylemeden odadan çıktı. Ben oradan gidemezdim, benim evim burasıydı, açelya'nın yanıydı.
Gözlerim açelya'yı inceledi. Üç ay öncesinden daha iyiydi. Dudaklarının rengi canlı, yüzü renkli ve o zamana bakılırsa dinçti. Az da olsa kilo almıştı, daha sağlıklıydı, boynundaki lekeler artık yoktu. Peki ya ruhu? Hâlâ korkuyordu. hem gerektiğinden fazla temkinli yürüyor, hem de gerektiğinden fazla arkasına bakıyordu. Şiyar'ın gelmesinden korkuyordu. Geceleri ağlıyordu, korkuyordu ama beni üzmemeye çalışıyordu. İçli bir nefes verdim. Ellerim bana dönük olan yüzüne uzandı. Usul usul gezdirdim parmaklarımı yanaklarında. "Açelya'm..." Dedim iç geçirerek. Daha sonrasında aklıma gelen fikirle gülümseyip kafamı iki yana salladım. "Boyun eydiğim tek kişi sensin bu hayatta." Dedim. "Güçsüz değilsin, senin gücün beni yaşatıyor, Dünya'm senin gücünle dönüyor..." Dedim.
"Güçlü olmak zaten bu acılara katlanmaktan geçmiyor mu açelya'm?" Dediğimde yerinde kıpırdanıp benim oturduğum yere doğru yaklaştı. Hiç istif vermeden uykusuna devam ediyordu. Uzanıp bir defa daha öptüm yüzünü. Yanaklarına,alnına, burnuna ve dudaklarına birer defa öpücük kondurdum ve yerimden kalktım. Arkamı dönüp odadan çıkacakken kapıda bizi izleyen nisa'yı gördüm. Onu gördüğüm için bocalamış bir şekilde "ben de çıkıyordum." Deyip salona doğru ilerledi. Ben ise umursamadan mutfağa doğru ilerledim çünkü açelya uyandığı zaman acıkacaktı, biliyordum. Bu yüzden yemek yapmaya kalkışacaktı ama yorulmasını istemiyordum.
☀️
Bir saat sonra...
Gözlerimi araladığımda krem renkli kapının üstündeki poster dikkatimi çekti. Sanki hiç kendim asmamışım gibi inceledim onu. Daha sonrasında kapının solundaki kitaplık ve onun hemen önündeki armut koltuk görüş alanıma girdi. Biraz da bayık gözlerle onları inceledim. Daha sonrasında tam olarak ayıldığımı hissettiğimde yattığım yerden kalktım.
Ayaklarım yerle buluştuğunda topuklarımı yakan soğuk his ile doğruldum. Paytak ve güçsüz adımlarla odanın kapısına doğru ilerledim. Elim kapı kolunu kavradığında kapının başka bir kişi tarafından açılmak üzere olduğunu anladım. Önce davranıp ben açtığımda Nisa'nın şaşkınlıkla bana baktığını gördüm. "Uyanmışsın." Dediğinde yüzüme bir gülümseme takınıp "şimdi doğdu güneşim." Dediğimde yüzü düştü. "Böyle davranmak zorunda değilsin açelya." Dediğinde derin bir nefes verdim. "İyi misin?" Diye bir soru yönelttiğinde "olması gerektiği gibi." Dedim. Nisa ise beni çok darlamamak için ilk önce sarıldı ve hızlıca geri çekildi. "Ben salondayım." Dediğinde mırıltıyla onayladım.
Ben de kapının eşiğinden harekete geçerek mutfağa doğru ilerledim, acıkmıştım ve bir şeyler hazırlamam gerekiyordu. Gözlerim ayaklarımdayken mutfağın kapısını açtığımda Eymen'in sesi kulaklarımı doldurdu. "Meleğim? Uyanmışsın." Dediğinde gözlerim anında sesinin geldiği yöne döndü. "Oyyy! Şimdi doğdu güneşim!" Dedim bu sefer gerçek bir neşeyle. Eymen ise neşeli bir tavırla "iyi misin?" Diye sorduğunda "seni görünce ağrım sızım kalmıyor." Dedim aynı tavırı sergileyerek. Eymen'in gülümsemesi genişlerken "sen böyle yapınca nasıl böyle tatlı olabiliyorsun?" Dedi bir yandan da bana doğru yaklaşarak. Elleri bel oyuntuma giderken alnını alnıma yasladı. Vücudumu vücuduna yaslayıp aradaki mesafeyi sıfırladı. Gözlerini gözlerime kilitlediğinde ben de kendimi alıkoyamadım. Elim istemsizce omuzuna doğru ilerledi. En sonunda "çok mu canın yanıyor?" Dediğinde ise kafamı olumsuz bir şekilde iki yana salladım. "Sen varken asla." Dedim net bir tavırla. Verdiği içli nefes benim yüzümü sarıp sarmaladı. "Geç kaldım meleğim, çok geç kaldım." Dediğinde parmak uçlarında yükselerek dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Bir kaç saniye sonra ayrılıp "böyle düşünme." Dedim dudaklarım dudaklarına değerken. O ise hiç bir şey söylemeden tekrar dudaklarını dudaklarıma yasladı. O bunu yaparken arkaya doğru yasladı.
Saniyeler sonra dudaklarımdan ayrıldığında gözlerim istemsizce şişmiş dudaklarına kaydı. Kızarmıştı. Ben ise ellerimin omuzundan ensesine tırmanmasını sağladım. Kendimi yukarı doğru çekip boynunu öptüm ve geri çekilirken "seni seviyorum." Dedim. Başka bir şey söylemeden ellerimi boynundan çekip sarıldı. Başım göğsüne yaslanırken o da eli ile saçarımı karıştırdı. Dudaklarını ve burnunu saçlarımda hissettiğimde "ben de seni seviyorum sevgilim." Dedi.
Ben de seni seviyorum sevgilim.
"Acıktın mı bebeğim?" Dediğinde başımı olumlu anlamda salladım. "Gel masaya bakalım." Dediğinde gözlerim arkadında kalan masayı buldu. "Sen tam bir harikasın." Deyip masaya doğru ilerledim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |