
Ellerindi ellerimden tutan
Ellerimdi ellerinden tutan...
Bıraktığı anda ellerimiz ellerimizi
Gökyüzüne vuracaktı gölgeleri ellerimizin
Kim bilir kaç martılar halinde...
~
Bir masada karşı karşıya
Seyrederken dudaklarını senin,
Dile gelmiş ilk Türkçedik...
Henüz başlamış külrengi bahar,
Ne savaş, ne barıştık biz...
~
Bu dünyaya yeni gelmiş bir diyar
Manolyaya gece konmuş kumrular...
~Can YÜCEL~
Eda Baba~Herşey Seninle Güzel
Atölyemin tahribatının üstünden yaklaşık üç ay geçmişti. Neyse ki öğrencilerim zarar görmemişti. Tek tesellim buydu.
Abimin benim için kendi elleriyle projesini hazırladığı, gecesini gündüzüne katıp mezuniyetim için tasarladığı atölyem artık yoktu.
Üç ayda daha ne yaşayabilirdim bilmiyorum. Artık evimizde yaşamıyor, işimi yapamıyor, kafamı kapıdan dışarı çıkaramıyorum.
Atölyemden sonra evimize de saldırı düzünlemişlerdi. Ve ölümle burun buruna gelmek kesinlikle hayatımın en güzel deneyimlerinden değildi.
Babamla birlikte yaklaşık üç aydır Timur Göktürk'ün köşkünde yaşıyor oluşumuz benim dışımda kimseyi rahatsız ediyor gibi de görünmüyordu.
Üstelik bu süre zarfında öğrendiğim bir diğer şeyde. Timur Göktürk'ün benim çocukluk aşkım, ağabeyiminse en yakın arkadaşı olduğu gerçeği.
Ona olan çocukluk hislerimi hatırlıyorum. Etrafında koşuşturmamı, benimle paylaştığı güzel anıların çoğunu hatırlıyorum.
Ama tüm bunlar ona hala aşık olduğumu göstermez. O zamanlar daha çocuktum ve aşkın ne demek olduğunu kavraya bilecek yaşta değildim.
Gel görki karşımdaki kişi bunları anlamıyor. Sanki daha dün ona ilanı aşk etmişim gibi davranıyordu.
Ve şimdi Resül'ü o kadar darlamıştım ki beni alışverişe götürmek zorunda kalmıştı.
AVM delisi bir insan değilim ama evimize girilip alt üst edilip birde ateşe verdikleri için dolabımı yenilemek zorundaydım ve bunu kendim yapmama bile müsade yoktu.
Şuan elimin altında olan olan kıyafetleri Timur'un ev çalışanı olan Selma teyzenin kızından ödüç almıştım. Ama kesinlikle benlik giysiler değillerdi. Hele bazısını giymek hiç giymemekten daha iyiydi.
Araba da Resül'e o uyuz patronuna haber vermemesi konusunda yaptığım ikazlar yetersiz kalmış olacak ki arkamdan böğüren sesi kulağımda çınlıyordu.
"Neden hiç söz dinlemiyorsun Sena!?"
Ona taraf dönüp sert bir soluk verdim. O beni kızgın gözlerle baştan ayağa süzerken ben laflarımı esirgemedim.
"Ben senin saçma kurallarına göre yaşamak zorunda değilim! Kıyafetlerimi iki sığ görüşlü erkeğin seçmesine de izin verecek değilim! Kendi alışverişimi kendim yapacağım!"
Kaşları yukarı doğru kavislenip bakışlarını gözlerime sabitledi.
"Sığ görüşlü?"
"Evet sığ görüşlüsünüz! Babam da, sen de! Hepiniz istediğiniz gibi çıkıp giriyorsunuz eve ama benim odamdan çıkmam bile sakıncalı! Neden? Çünkü ben bir kadınım ve kendimi sizin gibi koruyamam değilmi!" Belki elime bir silah alıp kimseyi öldüremezdim. Ya da hiçkimsenin kafasını yaracak yumruklar atanazdım.
Ancak bir yerde de kendimi koruya bilecek bir kabiliyetim vardı. Sonuçta Allah erkeğe kuvveti, kadına zekayı vermiş ve unutmamak gerekirki kadının fendi, erkeği yendi!
Gözlerini kapatıp, eliyle burun kemerini sıkarken sıkıntılı bir nefes aldı.
"Bak Sena. Bizim seni kısıtlama gibi bir niyetimiz yok. Aksine senin güvende olman için çalışıyoruz. İşin içinde başka şeylerde var ve biz bunları çözene kadar senin kendini tehlikeye atmayacak davranışlar sergilemeni bekliyoruz o kadar."
Olabilir ama bu şekilde birini korumaz ancak kısıtlarsınız beyefendiadamerkeği!
Bu sefer sıkıntılı bir nefesi ben çektim ciğerlerime.
"Peki. Dediğin gibi olsun. Tehlike geçene kadar kendimi o eve kapatayım...kafamı dışarı çıkarmıyım...ortalıkta gezinmiyim... Ama üzerime alışveriş yapmamı engelliyemezsin çünkü senin veya babamın aldığı o iğrenç şeyleri giymem."
Bakışları tekrar üzerimde gezindi, yavaşça ve ağır ağır çatıldı kaşları. Gözleri gözlerimi buldu. Sert bakıyordu, sanki büyük bir kabahat işlemişim gibi.
"Ne giyersin peki? Bu açık saçık bez parçalarını mı?"
Sizin aldığınız nene kıyafetlerinden iyidir! Zevksizler!
Üzerimde dizlerimin bir karış üstünde biten siyah bir etek ,üstünede beyaz bir crop tişört giymiştim. Bakışlarımı üzerimden çekip tekrar onun ,kırmızı görmüş boğa gibi gerilen suratına baktım.
"Hiçte açık değil bikere! Ayrıca öyle olsa bile bu seni hiiç alakadar etmez aslan parçası." Arkamı döndüğüm gibi koluma yapışan ellerle resmen arkaya uçtum.
Arabaya çekiştirerek götürürken direnmeye çalışıyordum ama faydasızdı.
Ağzından çıkan kelimeler ise kalp sarsıntısı geçirtecek düzeydeydi benim için.
"Bir; seninle ilgili her şey beni alakadar eder.
İki; bir daha bu şekilde giyinirsen, üstündekini ellerimle çıkarır, sonrada eve zincirlerim."
Ağzım açık, kaşlarım çatık tepinerek getirildiğim arabanın ön kapısını açıp beni resmen içine fırlattı. Ağzımdan kısık bir çığlık çıkarken dibime kadar giren bir adet Timur ile birlekte ağzımı kapatıp koltuğa iyice sindim.
"Ve üç; bana bir daha 'aslan parçası' dersen..." burnu burnuma neredeyse değecek kadar yaklaşıp "Sana aslan nasıl olunur zevkle gösteririm Sena. Beni anladın mı?"
Her ne kadar şu an yüzünü tırmalamak istesemde bunun akıl karı bir iş olmadığını bildiğim için derince yutkunup, yavaş ve isteksizce kafamı salladım. Sınırlarını zorlarsam söylediklerinde ne kadar ciddi olduğunu görmek istemiyordum.
Sağ eliyle saçımın bir tutamını kulağımın arkasına yerleştirip çenemi avuçladı. Gözlerinin bu seferki durağı dudaklarımdı.
"Sana 'anladım mı' dedim Sena. Bana cevap ver!" Manyak herif sesli almadığı hiçbir cevabımı kabul etmiyordu!
Gözleri hala dudaklarımda, çıkacak olan onayı bekliyordu. Yavaşça yutkunup ağzımı açtım.
"Anladım!" Kahveleri dudaklarımdan gözlerime tırmandı. Tekrar aşağı kayan gözlerinin ardından yutkundu.
"Güzel...Şimdi gidip doğru düzgün bir elbise giydirelim sana."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |