
"Ne yapıyorsun?"
En son duymak istediğim ses senin sesin bay uyuz.
Ona döndüm "sabah sabah sesini duymak ne güzel öyle" dedim sahte bir gülümseme takınarak.
"Ne yapıyordun orada?"
"Senden nefret ediyor olabilirim ama büyükbabayı seviyorum Akay"
"Tamam Farah"
Akay dediğim için Farah demişti. Aklıma gelen şeyle elimi cebime atıp ona doğru yürüdüm, elimi eline uzattım. Elini geri çekti, sanki yiyicem adamı yahu.
Uzanıp elini tuttum ve avucuna kamerayı koydum.
"Bir daha böyle bir saçmalık yaparsan..."
"Eee"
Ona bir adım yaklaştım ve gözlerinin içine baktım.
"Ölümün benim elimden olur"
Gözlerime öyle bir baktı ki nedense heyecanlanmıştım. Güzel mi bakmıştı kötü mü bakmıştı bilmiyorum ama çok derin baktığını elalarında gördüm.
Kendimi toparlayıp arkamı döndüm ve valizleri mi alıp yürümeye başladım.
Dışarı çıktım, gün yavaş yavaş ağırmaya başlamıştı, hava biraz serindir.
"Farah hanım nereye bu saatte" Eren koştura koştura yanıma geldi.
"Gidiyorum Eren hakkınızı helal edin"
Eren afallamış gibi yüzüme baktı. Eren kafasını kaldırıp yukar malikaneye bakıp tekrar bana döndü.
"Gideceğiniz yere kadar sizi bırakayım"
"Yok yok kendim giderim"
"Olurmu öyle şey. Sabah sabah bu soğukta nereye gideceksiniz"
O sırada telefonum çaldı. Telefonu açıp kulağıma dayadım, taksi gelmişti.
"Bak takside geldi. Yardım ette şunları götürelim" dedim valizleri göstererek. Valizleri taşımıştık. Eren bana kapıyı açtı. Ona gülümsedim, arkama dönüp son kez malikaneye baktım. Sanırım... Sanırım biraz üzgündüm.
Hayır ya niye üzgün olacakmışım Allah Allah, kurtuluyorsun işte Farah bitti. Kurtuluyorsun.
Taksiye bindim.
Başımı cama yaslamıştım.
"Nereye gidiyoruz hanımefendi?" dedi taksici. Nereye gidicektim ki?
Bi bu gece otelde kalalım da gerisini düşünürüm.
"En yakın otele gidelim"
...
Güzel bir duş alıp üstüme rahat bir şeyler giymiştim. Aşağıya restorana inip yemek yiyecektim çünkü çok açım.
Restorana inip bir masaya oturdum. Garsona istediklerimi söyledikten sonra Kalemimi ve not defterimi çıkardım.
Şimdi nereden başlayacaktım? Ökeyle yaşadığım hiç bir şeyi unutmuyordum ama olan biten her şeyi ne olur ne olmaz diye yazdım.
Kendime yeni bir sayfa açmalıydım. Yurt dışına çıkmayı düşünüyorum. Belliki anca bu ülkeden gidersem rahat bir hayatım olacak.
Hemen telefonumu aldım, biletimi kesecektim ama Fransa'ya giden tüm uçaklar haftaya kalkıyordu. Nedenmi Fransa? Çünkü annemin ülkesi. Abimle gidemedim ama hayalimizdi ve küçüklüğümden beri o hayali yaşamak istiyorum. Hem kendim için hemde abim için yaşamak istiyorum.
"Merhaba"
Başımı kaldırıp masamın yanında duran kişiye baktım. Uzun boylu, iri cüsseli ve gayet yakışıklı bir tipti. Saçları 3 numara tıraşıydı. Bu saç stilini öyle kimseye yakıştırmıyordum ama bu adama cuk demiş oturmuş sanki.
Gözleri o kadar keskin bakıyordu ki. İri cüssesi bu loş ortamda gölge gibi üzerime düşmüştü.
"Merhaba?"
"Oturabilirmiyim?"
Hayır diyesim geliyordu ama ayıp olurdu.
"Tabi buyrun" dedim oturması için elimi öne uzatarak.
Not defterimi kapattım ve karşımdaki adama baktım.
Oda bana bakıyordu.
"Yeni geldim Türkiye ye, buralara hakimiyetim yok. Kusuruma bakmayın lütfen böyle çat diye geldim ama kendimi yalnız hissetmek istemedim" dedi gülümseyerek. Kalıbına göre üslubu fazla naif ti.
Gülüşüne karşılık verdim "ah yok yok, hiç sorun değil. Zaten benimde canım sıkılıyordu"
"Tanıtmadım ben kendimi" elini öne uzattı. "İvan ben. İvan Sokolova"
Rus'tu buna rağmen türkçesi gayet iyidi. Uzattığı elini sıktım. "Farah ben Farah Ilgım Acar"
Ben avucunun içinde kaybolan elime bakarken o sadece bana bakıyordu. Ona baktığımda neden böyle hissettim bilmiyorum ama mavi gözlerinin koyulaştığını gördüm ve bu içimi oldukça huzursuz etti.
Elimi çekip boğazımı temizledim.
"Ee ne yer ne içersin?"
"Ben verdim siparişimi keyfinize bakın" dedim.
Gülümsedi ağzını açıp bir şey söyleyecekken telefonu çaldı.
Telefondaki kişiyi dinlerken yüzü ciddileşti.
"Anladım. Küçük işlerim var burada. Hallettikten sonra geleceğim"
"... "
"Orda olucam. Her zamanki gibi"
Telefonu kapatıp bana döndü. Derin bir iç çektikten sonra tekrar gülümsedi. Sebebini bilmiyorum ama gülüşü hiç içten değildi.
"Kusuruma bakmayın bi işim çıktı"
Ayağa kalkıp elini uzattı.
"Tanıştığımıza memnun oldum"
Elimi uzattım.
"Bende"
"En kısa sürede görüşmek üzere"
Gülümsedim. Arkasına dönüp gitti. İki adam koşturarak ona yetişti. Biri elindeki mantoyu ona giydirdi.
Çok korkunç bir aurası vardı.
...
"Bu çocuğa niye ulaşılmıyor bir türlü?" elimde telefonu sinirle kapatıp yatağa attım. Masadaki kadehi elime alıp içmeye başladım.
Atalaya bir türlü ulaşamıyordum. Çok sinirlerim bozuktu. Ona neden ulaşamıyordum ki? Telefonlarımı açmamazlık yapmazdı. Bir sorun vardı, büyük bir sorun... O egonun vücut bulmuş hali olan adamla evlendim evleneni işler karışmaya başladı. Atalay bam başka davranıyordu. Aklım da binlerce soru binlerce ihtimal dönüp dolaşıyordu.
Kadehte ki son yudumuda kafama dikip kendimi uykunun kollarına bıraktım.
...
Üstümü başımı değişip restorana indim. Bu gün güzel bi alış veriş yapmayı düşünüyorum. Kafam dağılır biraz, bir karar almıştım, artık sadece kendi mutluluğum için yaşayacağım. Herşeyden uzaklaşıp tertemiz bir sayfa açacağım. Kahvaltım önüme gelmişti. Bir yandan telefondan haberleri okurken bir yandan da kahvaltımı yapıyordum.
"Günaydın"
Kafamı kaldırıp tok sesin sahibine baktım, İvan'dı.
"Günaydın, İvan bey" Rus isminin sonuna bey koymakta tuhaftı sanki.
"İvan 'bey?' beyi silsek nasıl olur mesela"
Geriyordu bu adam beni. Gülümseyip mavi gözlerinin içine baktım.
"Resmiyeti severim"
Resmiyeti sevmezdim. Ama bu daha dün tanıştığım bir adama samimi olacağım anlamına gelmiyordu.
"Hmm" diye mırıldandı önümdeki sandalyeyi çekerek, karşıma oturup göğsünü gerdi.
"E o zaman birbirimize alışana kadar resmi oluruz bizde. Olmazmı?"
"Birbirimize alışacağımızı pek sanmıyorum"
"Nedenmiş o?"
"Uzun süre kalmayacağım burada, ayrıca çevremi genişletmeyi de pek sevmem. Sayılı ama özünde insan severim" dedim çatalımı ağzıma koyarak.
Burnundan gülümsediğini belirten bir ses çıkardı.
"Hoşuma gitti bu"
"Hoşunuza gitmesi için söylemedim"
"Kendinizden biraz daha bahsedermisiniz lütfen" dedi iki elini çenesinin altında birleştirerek.
"Neden?"
"Sizi tanımak istiyorum"
"Kendimi insanlara tanıtmam. Zaman herkesi tanıtır insana"
Kolumdaki saate baktım.
"Benim gitmem gerek, hoşçakalın" dedim gülümseyerek.
"Tekrar görüşmek üzere hanımefendi"
Tekrar görüşmek istediğimi hiç sanmıyorum. Masanın üzerindeki çantamı ve telefonumu alıp yürümeye başladım.
Taksiye binip en yakın AVM ye gittim.
...
Bir çok mağaza gezmiştim ama içime sinen çok şey bulamamıştım.
Gözüme çarpan bir mağazaya girdim.
"Hoşgeldiniz efendim nasıl yardımcı olabilirim?"
"Bakıyorum teşekkür ederim" dedim gülümseyerek.
Etrafa bakınırken birinin arkamdan yaklaştığını hissettim.
"Farah?" arkamı döndüm.
"Nasılsın, uzun zaman olmuştu"
Karşımdaki kadın gülümseyerek bana bakıyordu ama ben onu zerre kadar hatırlamıyordum. Gülümsedim.
"Şey, nerden tanıyorsunuz beni?"
"Ah! Hatırlamıyormusun beni? Aynı hastanede çalışıyorduk"
Azıcık bile hatırlamıyorum.
"Aaa! Merhaba, nasılsın ne var ne yok"
Güldü "iyiyim Farahcım, sen nasılsın? Hayatın nasıl gidiyor?"
"İdare ediyoruz işte, iyiyim teşekkür ederim"
"Burdamı yaşıyorsun artık?"
"Hayır, bir hafta sonra temelli yurt dışına gitmeyi düşünüyorum, ya sen?"
"Evet buraların yakınında evim, beklerim bir ara"
"Olur"
"Numaranı alabilirmiyim? Haberleşiriz" dedi telefonunu bana uzatarak.
Numaramı yazıp kendimi aradım.
Tam kaydedecektim ki karşımda duran kadına baktım.
Kahkaha attı, "hiç değişmemişsin, hala çok unutkansın değilmi" gülümsedim.
"Malesef"
"Hilal" dedi gülümseyerek.
Adını rehbere kaydettim.
"Tekrar görüşmek üzere o zaman" dedi bana sarılarak. Karşılık verdim.
"Görüşmek üzere Hilal"
Gidişini izlediğim kadını hafızamda yoklamaya başladım. Azıcık bile hatırlamıyorum. Zerre kadar yok hafızamda.
"Sen daha az önce nereden geçtiğini hatırlamıyorsun ki bide 3 yıl önceki kadınımı hatırlayacaksın"
Kendi kendime söylenirken tekrar etrafa bakınmaya devam ettim.
...
Dün bayağı yorulmuştum. Ama kendime zaman ayırmak iyi hissettirmişti. Normal bir insan gibi, duşumu alıp kıyafetlerimi giymiştim. Saçlarımı kuruluyordum.
Telefonumu alıp restorana indim. Kahvaltım önüme gelince çayımdan güzel bir yudum aldım ve telefondan sabah haberlerine bakmaya başladım.
Ekranda kendi resmimi görmemle çayımın boğazıma kaçması bir oldu.
Öksürdüğüm sırada garson bir bardak suyu masaya koyup gitmişti.
İvan dahil herkesin gözü bana dönmüştü.
Kendimi toparlayıp haberi okumaya başladım.
'Dünyaca zengin ve Soylu olan Akay Öke Gürsoy evlendi!!!
Zengin bir ailenin soyundan gelen Farah Ilgım Acar ile neden gizlice evlendiler?
akıllarda bir çok soru bırakan Akay Öke Gürsoy eşiyle birlikte açıklama yapacakmı?'
Bi bu eksikti zaten.
Telefonumun çalmasıyla düşüncelerimden koptum.
ATALAY ARIYOR...
Hızla telefonu açıp kulağıma dayadım.
"Atalay! Nerdesin sen, neden telefonlarıma bir türlü cevap verm-"
"Beni dinle! Çık o otelden. Hemen Akayın yanına git"
"Ne diyorsun sen Atalay?"
"Yahu bir kerede dinle be kızım. Çıkan haberler, Cengo nerde olduğunu araştırıp öğrenmiş sana geliyor. O öğrenmişse Nihat da öğrenmiştir"
"Siktir!"
"Çık ordan Ilgım"
Genemi kaçamaklar?
"Çıkmıyorum"
Çayımdan bir yudum aldım.
"Çıkmıyorumda ne demek? Çık diyorum sana!"
"Çıkmıyorum Atalay"
"Çıkış işlemlerini yapıyorum çık!"
"Adamlarsa gelsinler. Birinin eli bile bana değerse o el kopar bunuda bilerek geliyorlar zaten" sesim biraz yükselmişti. İnsanlar tuhaf gözlerle bana bakıyorlardı.
"Ne sinirlenen birini ilk kez mi görüyorsunuz?"
İvan gülücek gibi oldu ama kendini toparlayıp önüne döndü.
"Ilgım.. Lütfen. Çık ordan yalvarırım. Cengo kafayı yedi evlilik haberini duyunca, sana zarar vermesinden korkuyorum"
"Başlatma Cengo ya şimdi. Sendin dimi. Bunu yapan sendin"
"Çık ordan"
"Cevap ver bana! Sendin dimi, Atalay.. Atalay! Kafanı sikeyim senin ben it" masadan kalkıp odama doğru yürüdüm.
Telefonu yatağa fırlatıp deli gibi bi oraya bi buraya gitmeye başladım.
Nereye gidecektim lan ben şimdi. Allah kahretsin her şey üst üste geliyor.
Valizimi toplamaya başladım. Mantomu giyip çantamı aldım.
Asansöre binip aşağıya inmeye başladım. Valizleri mi alıp çıkışa doğru yürümeye başladım, başımı kaldırdığım an resepsiyonda gördüklerimle yerimde çivilendim.
Bu kadar erken mi?
Mehmet, Cengo nun kulağına eğilip bir şey söyledi. Cengo bana döndü.
Öyle bir bakıyordu ki o siyah gözlerinden ateş fışkırıyor gibiydi.
Hızla bana doğru gelmeye başladı.
"Nasıl yaptın lan! Nasıl?" öyle bir bağırdı ki
"Cengo kes sesini" dedim sakince.
"Ulan yıllarca senin aşkın için yanıp tutuştum be. Yıllarca seni korudum kolladım, ne istersen yaptım. Bir türlü beni sevemedin be!"
"Saçmalama ve nasıl geldiysen öyle git şimdi hadi"
"Sen kimseyle evli fana kalamazsın. Boşanıcaksın o adamdan, sonrada gelip babanın mirasının başında duracaksın"
Deliricem artık. Hala mirasın başında dur diyor ya.
"Başlatma şimdi bak, az kaldı"
Neye mi az kaldı? DELİRMEME! Ve o az kaldı nın devamını çok iyi bilirdi.
"O az'ı geçtim ben. Tutun kolundan gidiyoruz" Mehmet ve Sıraç bana yaklaşınca elimi havaya kaldırdım.
"Eliniz saçımın teline bile dokunursa ne olacağını iyi biliyorsunuz"
Durup başlarını önlerine eydiler.
"Hadi dedim size" diye bağırdı Cengo.
Tekrar bana doğru geldiler
"Hepinizin ekmek parası benden geliyor. Hepiniz benim adamlarımsınız, buna rağmen bana dokunmaya cürretmi ediyorsunuz. Nasıl biri olduğumu bildiğiniz halde, sinirlendiğimde gözümü bile kırpmadan canınızı alacağımı bildiğiniz halde"
"Abi.. Farah hanımı bizden iyi tanıyorsun bunu yapamam ben" dedi Mehmet
"Kaçtığın, başında durmadığın mirasına ve örgütüne şimdi mi sahip çıkasın geldi Farah hanım. Alın şunu"
Arkadan tanımadığım iki adam bana doğru gelmeye başladı.
"Cengo öldürürüm seni! Yemin ederim öldürürüm seni"
"Ben hayattayken başkasının karısı olamazsın"
Adamlar kolumdan tutup beni dışarı çıkarmaya çalıştılar.
"Ulan hepinizi kurşuna dizerim lan! Bırakın be-"
"BU NE CÜRRET!!!"

İVAN SOKOLOVA

CENGO (CENGİZ) PALA
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |