4. Bölüm
Zara Can / GÜZEL VE ÇİRKİN / 4. Bölüm

4. Bölüm

Zara Can
cn_zarajj

 

Medyadaki, Akay Öke Gürsoy'dur.

 

iyi okumalar:)

 

___________________❀_________________

 

 

Başımı evet der gibi salladım.

 

Hemen ardından tekrar hapşurdum.

 

"İyi gibi durmuyorsun" başımı ters yöne çevirdim.

 

"İyiyim dedim ya" "bekle doktor çağırıyorum" "çağırmayın iyiyim ben"

 

"Yardımınıza ihtiyacım yok, mazallah sonra bir şey olur gene bağırırsınız"

 

"Ne cürret..." dedi dişlerinin arasından.

 

Tekrar hapşurdum ve öksürdüm. Burnumu çektim. "Çok kötüyüm!" dedim ağlamaklı bir sesle.

 

Öke kapıyı kapatıp odadan çıktı. "Ne olacak uyuz"

 

Yataktan doğrulup yeni bir peçete aldım.. Oturdum, durmaksızın hapşuruyordum, öksürüyordum, ateşimde var gibiydi. Kendime ilaç yazsam reçetesiz vermezler ki. Off, doktor olupta kendine bakamamak zor gelirmiş insana.

 

Kapı aniden açılınca irkildim "Höst lan hödük" dedim anlık. İşte bana aniden gelmeyin ya, tutamıyorum ağzımı.

 

"Ne cürret..." dedi gene.

 

Arkasından bi adam girdi 40 yaşlarında.

 

"Dışardayım ben" dedi adama ve çıktı.

 

"Şikayetleriniz neler?"

 

"Normal soğuk algınlığı işte baş ağrısı, ateşim büyük ihtimalle 38, hapşuruyorum, öksürüyorum işte"

 

Adam şaşkınlıkla bana baktı. Gülümseyip yanıma geldi, "sanırım bu işten anlıyorsunuz"

 

"İlaçları yazdım, biraz istirahat edin, soğuk şeyler içmeyin boğazınız tahriş olabilir" tamam dedim ve adam gitti.

 

Tam yatağa uzanmış yorganı kafama kadar çekmiştim ki kapı tekrar açıldı.

 

"Ama ayıp ediyorsunuz efendim kapıyı niye çalmadan açıyorsunuz?" dedim sitemkar bi sesle.

 

"Evimde istediğim gibi gezemeyecekmiyim?" dedi ellerini eşofmanının ceplerine koyarak.

 

Bu beni delirtmek istiyor!

 

Yataktan doğrulup oturdum ve saçlarımı geriye attım.

 

"Kusura bakmayın ama benim kaldığım yer benim mahremimdir! Dünya eviniz olsun gene de benim olduğum yere siz dahil hiç kimse ben buyurmadan gelemez"

 

Kaşlarını hayretle yukarı kaldırdı.

 

"Sen gerçekten fazla cürretkarsın"

 

"Olabilir, belki biraz öyleyim evet"

 

"İlaçları yarın çocuklar getirir, şimdi yat uyu dinlen" dedi odadan çıkarak. Kapyıyı kapattı.

... 

 

Sabah olmuştu ve ben gözlerimi bile açacak halde değildim.

 

O kadar çok üşüyordum ki. Yorganı kafama kadar çektim. Tir tir titriyordum resmen. Odanın kapısı tıklanınca sesimi çıkartamadım.

 

Gözlerimi bile zar zor açabiliyordum. "Gelin? Neyin var?" tontiş gelip yanımda durdu.

 

"Tontiş git hasta olacaksın bak" dedim zar zor. Elini alnıma koydu "hiiiih, kızım sen yanıyorsun" şu an tam yaşına göre davranıyordu.

 

"Akay, karın burada can çekişirken nasıl boğazından geçiyor lokmalar!" dedi bağırarak.

 

"Çağırma..." dedim titreyen dudaklarımın arasından.

 

"Ne oluyor?" sadece Öke değil tüm ev ahalisi gelmişti odaya.

 

"Ulan kızın halini görmüyormusun ne halde" "dün doktor getirtmiştim aslında. İlaç yazdı. Çocuklara vermeyi unutmuşum, Hacer Recep i çağır"

 

Hacer onaylayıp gitti. "Kız yanıyor oğlum, ilaçla olacak bir şey değil bu" Öke baş ucuma geldi, biraz tereddüt etsede eliyle ateşime baktı.

 

"Kutay doktoru çağır gelsin. Al bu reçeteyide Recep'e ver, sen bu gün evde kal, benim toplantıya yetişmem gerekiyor. Büyükbabamada gözkulak ol"

 

"Tamam abi, merak etme"

 

Öke son bir kez bana baktıktan sonra gitti.

 

Doktor gelmiş ve beni muayene ediyordu ama ben bayılmış gibi sadece yatıyordum. Parmağımı bile oynatacak halim yoktu.

 

Ben ne kadar süredir uyuyorum bilmiyorum ama her yerim tutulmuştu ve terden ıp ıslak olmuştum.

 

Zar zor ayağa kalkabildin ve banyoya girdim. Titreyen bacaklarıma son bir kuvvet verdim ve ılık bir duş alabildim.

 

Tekrar yatağa geçtim. Tontiş gelip ilaçlarımı içirmişti. Sanırım gerektiği yerde hastalığı onu etkilemiyordu.

 

O gittikten sonrada tekrar gözlerimi kapattım ve kendimi uykunun kollarına verdim.

 

Odamın kapısı açıldı. Ben o kadar yorgundum ki gözlerimi açamıyordum ve kimin geldiğini göremiyordum.

 

Burnuma gelen yoğun sigara ve erkeksi parfümün kokusu hoşuma gitmişti. Alnıma değen soğuk elle daha çok yatağa sindim.

 

"Kimsin sen?" bu Ökenin sesiydi.

 

Yüzüme düşen bi tutam saçı kulaklarımın arkasına itmişti nazikçe.

 

Onu yanımda hissedebiliyordum. Konuşmuyordu, uzaklaşmıyordu, gitmiyordu, öylece baş ucumda duruyordu. Yaklaşık 5 dakika sonra kıpırtılar geldi kulağıma ve uzaklaşan adım sesleri. Odamın kapısı kapandı.

 

Gözlerimi açtım yaklaşık bir hafta oldu bu eve geleli ve ben iki koca günümü yatarak geçirmiştim.

 

Bu gün daha iyi hissediyordum. Hala hapşurup öksürsemde iyiydim.

 

Üzerime hasta olduğum için boğazlı kazak ve uzunluğu dizlerimin iki karış altında olan etek giydim.

 

Saçlarımı tarayıp odadan çıktım. Tontişin odasına gittiğimde odada yoktu.

 

Aşağı indim, herkes oturmuş kahvaltı ediyordu.

 

"Gelin? Uyandınmı, gel kızım gel bir şeyler ye" dedi. Ona gülümseyip herzamanki yerime oturdum. "Günaydın" dedim gülümseyerek. Öke beni inceliyordu. Gözleri yüzümün her detayını inceledi. Gece olanlar aklıma gelince gözlerimi kaçırdım.

 

Utanmışmıydım? Evet utanmıştım çünkü adamı her gördüğümde bana bir şeyler oluyordu. Aşık değildim veya ondan hoşlanmıyordum ama nedenini bilmediğim bir şekilde kendimi iyi hissediyordum.

 

"Geçmiş olsun Farah daha iyimisin?" dedi Kıvanç "teşekkür ederim. Daha iyiyim" dedim gülümseyerek. "sayende bol bol uyudum bacım sağolasın" dedi Kutay çayından büyük bir yudum alarak.

 

Gözümü bellerttim "canım hastayken bile insanlara iyi geliyorum ne edeyim" dedim göğüs gererek.

 

"Kutay kalk hadi" "dur abi daha doymadım" "oğlum kalk dedim bir sürü işimiz var" Öke Kutayı beklemeden gidince Kutay hızla masada ne bulduysa ağzına tıkadı.

 

Bizde Kıvançla sohbet ede ede kahvaltımızı yapmıştık.

... 

 

"Sen yoktun canımız çok sıkılıyordu ya" dedi Eren. "Harbimi lan?" dedim gülümseyerek. "Burnumu kırmana rağmen nedense benim bile kanım kaynıyor sana" dedi Celal.

 

"Özür dilerim ama beni zorladın yani sende" "haklısın" dedi.

 

Çardakta çocuklarla oturmuş sohbet ediyorduk, çekirdek kola iyi hissettirmişti. Tontişim de yanındaydı oh deyme keyfime şu hasta halime en iyi gelen yerdeyim.

 

"Ama varya bir vuruşun vardı" dedi Ozan "eee koçum boşuna çocukluğumuz gitmedi elden" dedim "nasıl yani?" dedi Recep.

 

Pot kırmıştım. "Yani zor bir çocukluğum oldu demek istedim" "onu bunu boşverin size neler anlatıcam, biraz gülelim"

 

"Ben bir gün denizdeyim tamammı. Böyle bir sürü kişi var. Her türden insan var yani. Güneşleniyorum oh deyme keyfime neyse. Sonra baktım bi adam denizden çıktı orada bir direk vardı böyle kocaman. Direk orda ne arıyor bende bilmiyorum. Neyse baktım adam ayakkabısını giydi ayakkabısında kum varmış meğer. Neyse adam direğe tutundu bir yandan da ayağını hızla sallıyor. Arkadan koştura koştura elinde bi kalasla gelen adam gördük. Ulan bu ne yapacak ulu orta yerde.

 

Bu dank diye adamcağızın kafasına vurmasınmı"

 

"Neden vurdu ki adamcağıza?" dedi tontişim.

 

"Bu adam demiri tutan adama elektirik çarptığını sanmış o yüzden gelip vurmasınmı. İşte adam orada beyin kanaması geçirdi" dedim.

 

"Öldümü?" dedi Ozan.

 

"Yani Okancım elimden geleni yaptım ama adam öldü"

 

"LAAN!" dedi Eren.

 

"Bunun neresi komik abla?" dedi celal.

 

"Ne bileyim oğlum aklıma bu geldi"

 

"Elimden geleni yaptım derken?"

 

"Recai sende ne dikkatlisin yahu"

 

"Recep abla Recep"

 

"Bende Recep dedim ya"

 

"Recai dedin"

 

"Öylemi dedim?"

 

"Öyle dedin"

 

"Doktorluk geçmişimiz var" dedim.

 

"Ulan niye burdasın o zaman?" dedi Eren.

 

"Bıraktık o işleri be koçum"

 

"Neden?" dedi Ozan.

 

Tontişe baktım. Uyumuştu. "Ben tontişimi yatağına götüreyim geleyim tamammı?"

 

Tontişi uyandırıp yatağına yatırdım. Tekrar aşağı inip çardakta oturdum.

 

"Ulan alzheimer olmak ne güzel yahu" dedi Eren. Cümlesini söylerken de cebinden sigara paketini çıkardı.

 

"Versene bi dal" dedim

 

"İçiyormusun?"

 

"Buraya geldiğimden beri hayır"

 

Bir dal çıkartıp bana uzattı elinden alıp dudaklarımın arasına koydum. Ozan cebinden çakmak çıkarıp bana verdi.

 

Dudaklarımın arasındaki sigarayı yaktım ve dumanı içime çekmeye başladım.

 

"Neden?" dedim

 

"Ne neden?"

 

"Neden hasta olmak güzel?"

 

"Adama baksana. Bi çocuk oluyor bi genç oluyor, bi yaşlı oluyor ve bunu kimse sorgulamıyor. Kimse karışmıyor. Gül gibi bakıcısı var kendi dedesiymiş gibi ilgileniyor. Ulan daha ne isterim ben" dedi Eren.

 

Güldüm "öyle olmuyor o işler, hastalık ilerledikçe kendini bile unutuyorsun. Aileni, kendini, evini, şehrini, dünyayı, her şeyi unutmak sence güzelmi?"

 

"Yok yahu öyle değil. Yaşlanınca Fesih bey gibi olayım yeter" çocuklar kahkaha atmıştı.

 

İki kanatlı demir kapı açılınca içeri siyah arabalar girdi. Arabadan Öke ve Kutay indi.

 

Çocuklar hemen ellerindeki sigaraları söndürüp ayağa kalkıp kendilerine çeki düzen verdiler.

 

Öke bi bana birde iki parmağımda olan sigaraya baktı. Uzanıp sigaranın izmaritini küllüğe bastırdım.

 

"Ne oluyor burada?" "şey efendim" dedi Eren.

 

"Çay kahvede söyleyelim?" "olurdu valla, onca çekirdekten sonra iyi giderdi bir bardak çay" dedim.

 

"Ne cürret..." dedi dişlerinin arasından. Herkes şaşkın gözlerle bana bakıyordu.

 

Birinin artık şu uyuza baş kaldırması gerekiyor!

 

"İnsafa gelin efendim. Sabah akşam ayaktalar ve güvenliğiniz için ellerinden geleni yapıyorlar. Onlarında biraz dinlenmeye hakkı var" dedim gülümseyerek.

 

Gözlerim ellerine kayda, öyle bir sıkmıştı ki yumruğunu parmak boğumları beyazlamıştı.

 

"Burayı toplarsınız çocuklar" aniden hapşurmuştum.

 

Burnumu tutup söylene söylene eve doğru gittim. Bir anda bileğimin sertçe tutulmasıyla irkildim.

 

Öke beni bir tüymüşçesine çekiştiriyordu.

 

Gene aynı şekilde çalışma odasına giriş yapmıştık.

 

Kıravatını hızla sağa sola çekiştirip gevşetti.

 

Aniden dibime kadar girdi ve soluk alış verişleri yüzüme çarpıyordu.

 

"Bak kızım" elaları yeşil harelerimde mekik çekiyordu.

 

"... Haddini bil" dedi hırlayarak. Sinirlenince tam bir canavara dönüşebiliyordu.

 

"Kusura bakmayın efendim ama birinin size bunları söylemesi gerekiyordu" "ne cürret..." sesi o kadar korkunç çıkıyordu ki.

 

"Dilin kesilsin mi istiyorsun be kadın"

 

"Bana böyle hakaret edemezsiniz! Ben size çalışmıyorum, sizin korumanız veya çalışanınız değilim, ben Fesih beyin bakıcısıyım yani ona çalışıyorum" dedim gözlerinin derinliğine bakarak.

 

Aramızda mesafe yok denilecek kadar azdı. Onun nefesi benim yüzüme çarpıyor benim ise onun yüzüne.

 

"Tanımıyormusun beni?" dedi sakince. "Tanıyorum" dedim aynı şekilde. Gözleri dudaklarıma kaydı. "Korkmuyormusun benden?" dudaklarına belli belirsiz çarpık bir sırıtma belirdi. "Korkmuyorum" dedim sessizce.

 

Mümkünmüş gibi daha çok bana yaklaştı. Kalbim teklemeye başlamıştı. Hatta o kadar çok hızlanmıştı ki duyacak diye korktum. Midemde bir şeyler kıpırdıyor gibi hissediyordum.

 

"Korkmuyorsun yani öylemi?"

 

"Öyle"

 

"Korkmalısın"

 

"Korkmalımıyım?"

 

"Korkmalısın Ilgım"

 

Ilgımmı demişti o? Kalbime bir sancı girmişti. Annemin sesi kulaklarımda yankılanmıştı,

 

''Ilgımımsın sen benim, masum küçüğüm benim'

 

annem ve babamdan sonra kimse bana Ilgım diye seslenmemişti.

 

Gözlerime akın eden yaşlara karşı koyamadım. Elalarına baktım, yüzümün her zerresinde geziniyor tepkilerime anlam vermeye çalışıyordu. Sorun şu ki gözlerimin dolması dışında hiç bir tepki verememiştim.

 

"Farah... Farah diyeceksiniz" dedim bir zamanlar onun bana söylediği gibi.

 

İki adım geriye gittim "ilaçlarımı içmem gerekiyor, izninizle" dedim ve konuşmasına fırsat vermeden odadan çıktım. Odama girip kapıyı kilitledim.

 

Ellerimi yelpaze gibi kullanarak göz yaşlarıma engel olmaya çalıştım.

 

"Ağlama, ağlama, ağlama... Lütfen ağlama! Sen Farahsın, acımasızsın! Güçlüsün! Kimseye ihtiyacın yok senin. Ilgım değilsin masum değilsin!"

 

Çekmeceyi açıp ilaçlarımı titreyen ellerime koydum ve hepsini birden ağzıma attım. Su içtikten sonra yatağa oturdum.

 

Bu kadar tepki vermemem gerekiyor. Bu kadar etkilenmemem gerekiyor. Cenim pozisyonuna geçip ilaçların etkisini göstermesini beklemeye başladım. Sakinleştirici sakinleştirirdi beni.

...

 

"Abi nereye gidiyorsun?"

 

"Sus Ilgım ses çıkartma! Gitmem gerekiyor"

 

Küçük ellerime koşup abimin ellerini tuttum. "Abi nereye gidiyorsun bende geleyim işte"

 

"Olmaz Ilgım, bırak elimi" dedi hızla elini çekerek.

 

Ağlamaya başlamıştım, yaptığından pişman olmuştu ve önümde eğildi.

 

Yanaklarımı tutup öptü. "Beni affet olurmu miniğim, ben senin kadar güçlü değilim, gitmeliyim" dedi. "Ama sonra geri geleceğim, senide alıp gideceğiz buralardan. Fıransaya gideriz annemin büyüdüğü yere. Sonra her yeri gezeriz seninle, beni bekle tamammı" söylediği şeyler küçük kalbimi hızlandırmıştı. "Ama gel tamammı" "tamam" dedi alnımdan öperek sonra beni bırakıp gitti.

 

Gitti... Ölüme kendi ayaklarıya gitti...

... 

 

"Farah?" birinin beni dürtmesiyle hızla koluma dokunan eli ters çevirdim.

 

"Kızım, ne yapıyorsun? Kıracaksın" dedi Hacer acıyla.

 

"Hacer? Kusura bakma. Öyle dürtünce"

 

"Tamam sorun değil, Fesih bey seni çağırıyor gelsin akşam yemeği yesin diyor"

 

"Hiç iştahım yok"

 

"Akay bey hiç sevmez böyle şeyleri gel işte. Fesih bey çağırıyor"

 

"Tamam geliyorum"

 

Hacer odadan çıktı. Bende kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Aynadan kendime baktım. Gözlerim şişmişti gene.

 

Aşağıya inip yemek yiyen ev ahalisinin yanına gittim ve yerime oturdum.

 

"Gelin biliyormusun seni bizim Feza ya benzetiyorum" dedi tontiş. Kıvanç'ın genzine kaçan suyla küçük bir öksürük çıkmıştı ağzından. Kutay a baktığımda ağzına götürdüğü çatalı yavaşça indirmişti.

 

Tontişe bakıp gülümsedim. "Şey, Feza kim?" dedim sessizce.

 

Öke görültülü bir şekilde ayağa kalktı "afiyet olsun!" dedi ve hızla çıktı.

 

Tontiş bana dönüp gülümsedi "Akay ın annesi, o da senin gibi melek gibi iyi ve nur yüzlü birisiydi. Çokta cesurdu"

 

Annesi ölmüşmüydü?

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 21.09.2024 20:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...