Altay, sabah erken saatlerde karargâhın bahçesinde yürüyordu. Hava, yeni başlayan kışın serinliğiyle doluydu. Kafası karışıktı. Hilal'e olan hislerini artık bastıramadığını fark ediyordu. Fakat asker olmanın getirdiği katı disiplin ve Hilal’in kendi güçlü kişiliği, ona nasıl yaklaşması gerektiği konusunda kafasını karıştırıyordu.
Tam bu düşüncelerle boğuşurken Emirhan ona yaklaştı. Elinde bir kahve bardağı, yüzünde kurnaz bir gülümseme vardı.
"Komutanım, bugünlerde sizi çok düşünceli görüyorum. Yoksa Hilal 'in mi etkisi bu?"
Altay, Emirhan’ın ima dolu sözlerini duyunca kaşlarını çattı. "Ne demek istiyorsun, Emirhan?"
"Hiç komutanım, bir şey demiyorum. Ama gözden kaçmıyor, bilginiz olsun. Timden birkaç kişi de fark etti sanki."
Altay, sessiz kaldı. Emirhan haklıydı; hislerini gizlemek konusunda bu kez başarılı olamamıştı.
Gün içinde Hilal, toplantı odasında birkaç dosyayı inceliyordu. Altay, bir süre kapının önünde durdu, sonra derin bir nefes alarak içeri girdi.
"Akıncı," dedi ciddi bir sesle.
Hilal, başını kaldırıp ona baktı. "Buyurun, Yüzbaşı Yaman."
Altay birkaç adım ilerleyip masanın karşısına geçti. Gözleri, Hilal’in yüzünde yoğun bir ifadeyle gezindi. "Son zamanlarda aramızdaki gerilimi fark ediyorsundur. Bu durum, ekibi etkilemeye başladı."
Hilal’in kaşları çatıldı. "Gerilim mi? Altay, ne demek istiyorsun? Açık konuş."
Altay, ellerini masanın kenarına dayadı. "Hilal, artık aynı şeyin etrafında dolanmayı bırakmamız lazım. Sahada birbirimize güveniyoruz. Ama iş kişisel boyuta geldiğinde, ben..." Sesi bir an için kesildi. Ardından daha sakin ama bir o kadar da kararlı bir şekilde ekledi, "Sana karşı hissettiklerim, iş ilişkisini aşıyor."
Hilal şaşırmıştı, ama hemen toparlandı. Gözlerini kaçırmadan Altay’a baktı. "Altay... Bu kadar doğrudan söylemeni beklemiyordum."
Altay, hafif bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Ben doğrudan konuşmayı severim. Özellikle de söz konusu olan şey bu kadar önemliyse."
Hilal, bir süre sessiz kaldı. Ardından derin bir nefes alarak konuştu. "Altay, seninle çalışmak benim için her zaman bir meydan okuma oldu. Ama dürüst olmak gerekirse... Bu hisler karşılıklı olabilir."
Altay’ın yüzünde beliren rahatlama ifadesi, ortamın gerginliğini bir nebze olsun dağıttı. "Peki, o zaman. Bu durumun ekibi etkilemesine izin vermeyelim. Ama... Belki de artık ikimiz için bir adım atma zamanı gelmiştir."
Hilal gülümsedi. "Belki de öyledir."
Altay, o akşam timle birlikte yemek masasında oturuyordu. Gözleri ara sıra Hilal’e kayıyordu, ama her ikisi de profesyonelliklerini korumaya çalışıyordu. Emirhan, onları süzerek küçük bir espri patlattı:
"Komutanım bugünlerde Hilal'le fazla sessizsiniz. Yoksa bizden bir şey mi saklıyorsunuz?"
Hilal ve Altay aynı anda bakışlarını kaldırıp Emirhan’a baktılar. Altay sakin bir şekilde"Emirhan ,aslanım kaşınma istersen " derken Hilal, gülümsememek için kendini zor tuttu.
Gece ilerlerken, Altay ve Hilal yine baş başa kaldılar. Hilal, gökyüzüne bakarak hafif bir gülümsemeyle, "Sence bu doğru bir karar mı, Altay?" diye sordu.
Altay, onun yanında durup omzuna hafifçe dokundu. "Savaş meydanlarında hayatta kaldık, en zor görevlerin altından kalktık. Bu kadar cesareti gösteren iki insan, kalplerine karşı dürüst olmaktan neden çekinsin?"
Hilal, bu sözlere karşılık vermedi, sadece gülümsedi. Ve ikisi de, bir yolun daha başında olduklarını bilerek sessizce yıldızlara baktılar...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
538 Okunma |
101 Oy |
0 Takip |
14 Bölümlü Kitap |