Karargâhta gece ağır bir sessizlikle hüküm sürüyordu. Hilal, odasında bir sağa bir sola dönüyor, uyumakta zorluk çekiyordu. Görevden dönmelerine rağmen zihni bir türlü sakinleşmemişti. Yaşananlar, aldığı kararlar ve hissettikleri… Hepsi birleşip bir fırtına gibi içini kemiriyordu. Gökyüzünde ay ışığı hafifçe süzülürken, saatine baktı: Gece yarısını çoktan geçmişti.
Altay ise odasında, dosyalarla ilgileniyordu. Ama bir şeyler hissetmişti. İçinde bir huzursuzluk vardı. Daha önce fark etmişti: Hilal’in yüzünde son birkaç gündür bir gerginlik vardı. Pencerenin önünden geçerken, Hilal’in odasının ışığının hâlâ açık olduğunu gördü. Kaşlarını çattı. "Bu saatte hâlâ uyumadıysa, bir sorun olmalı," diye mırıldandı.
Kısa bir tereddüdün ardından odasından çıkıp Hilal’in kapısına gitti. Derin bir nefes alıp kapıyı tıklattı. Birkaç saniye sonra kapı açıldığında, Hilal’in yorgun ama şaşkın yüzüyle karşılaştı.
"Altay?" dedi Hilal, şaşkınlıkla.
"Uyumuyorsun," diye direkt konuştu Altay, bakışlarını onun yorgun gözlerine dikerek. "Belli ki bir şeyler seni rahatsız ediyor."
Hilal derin bir nefes aldı. "Sadece… kafam çok dolu. Her şey üst üste geliyor."
Altay, bir an onu süzdü. "İçeri girebilir miyim?"
Hilal biraz tereddüt etse de kapıyı açarak kenara çekildi. Altay odaya adım attı ve yatağın kenarındaki sandalyeye oturdu. "Neden uyuyamıyorsun? Konuşmak ister misin?"
Hilal, yavaşça yatağa oturdu. "Görevden sonra kafamda her şey birbirine karıştı. Yaptıklarımız, yapamadıklarımız… Ya bir şeyler yanlış gitseydi? Bu düşünceler, zihnimi durduramıyor."
Altay, gözlerini Hilal’den ayırmadan dinledi. Onun hissettiği yükü anlıyordu. "Hilal, senin yerinde kim olsa aynı şeyleri hissederdi. Ama bu kadar kendine yüklenme. Biz hep birlikte hareket ediyoruz. Ne olduysa, hepimizin sorumluluğu."
Hilal, Altay’ın sakin sözlerine rağmen hala gözlerini yere dikmişti. "Ama ya bir gün birimiz dönemezse? Bu düşünce beni mahvediyor."
Altay yerinden kalktı ve yatağın kenarına oturdu. "Hilal, bu işin doğasında tehlike var, bunu biliyoruz. Ama birbirimize güvenmeden, birbirimize destek olmadan bu işi yapamayız. Ve sana şunu söyleyeyim: Seni hiçbir zaman yalnız bırakmam. Ne olursa olsun, yanında olacağım."
Hilal, Altay’ın gözlerine baktı. İlk kez, onun bu kadar açık konuştuğunu duyuyordu. Hafif bir gülümseme belirdi yüzünde. "Hep böyle kesin konuşur musun?"
Altay da hafifçe gülümsedi. "Sadece gerçekten inandığım şeyleri söylerim."
Hilal, yavaşça arkasına yaslandı. "Sanırım haklısın. Ama yine de kafamı susturmak kolay olmuyor."
Altay, bir an düşündü, sonra yanına oturup elini hafifçe Hilal’in omzuna koydu. "Eğer yalnız kalmak istemiyorsan, burada kalırım. Ne kadar gerekirse, o kadar yanında olurum."
Hilal, şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Burada mı kalacaksın?"
Altay başını salladı. "Evet. Sana yardım edecekse, kalırım."
Hilal, Altay’ın samimiyetini hissederek derin bir nefes aldı. "Belki… belki bu iyi gelebilir."
Altay, Hilal’in rahatlamasına sevindi. Yavaşça arkasına yaslanmışken, Hilal bir an tereddütle ona yaklaştı. Gözlerinin içine baktı. "Gerçekten burada mısın? Yani… bu kadar samimi olmana şaşırıyorum."
Altay hafifçe gülümsedi ve başını eğdi. "Her zaman ciddi olmak zorunda değiliz, Hilal. İnsanlar destek olmak için vardır."
Hilal, bir an duraksadı ve sonunda Altay’a sarıldı. Bu hareket, ikisi için de beklenmedikti. Ama Hilal, onun sıcaklığında bir an için tüm yüklerinden kurtulduğunu hissetti. "Teşekkür ederim," dedi fısıltıyla.
Altay, Hilal’in sırtını hafifçe sıvazladı. "Hadi artık dinlenmeye çalış. Yarın yine inatçı ve dik başlı hâlinle karşılaşmam gerek, değil mi?"
Hilal gülümseyerek başını salladı. "Belki de öyle."
Altay, Hilal’in yanında kalırken, ikisi de bu anın sessizliğinde, birbirlerinin güvenini ve sıcaklığını hissederek uykuya daldı. Bu gece, her şeyden uzakta, sadece ikisine aitti.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
538 Okunma |
101 Oy |
0 Takip |
14 Bölümlü Kitap |