
Bölüm 9: Yakınlık ve Korkular
Hilal, hastaneden taburcu olduktan sonra bir süre istirahat etmesi gerektiğini öğrenmişti. Görevden uzak kalmak fikri onu rahatsız ediyordu, ancak doktorun kesin talimatları vardı: bir süreliğine hem fiziksel hem de zihinsel olarak dinlenmeliydi. Lojmandaki odasında otururken, başına gelenleri ve Altay’ın ona nasıl destek olduğunu düşünmeden edemiyordu. İçindeki karışıklık büyüyordu.
Altay ise Hilal’in durumundan dolayı tedirgindi. Onun güçlü ve inatçı yapısını iyi biliyordu, ancak bu defa iyileşme sürecinde kendisine zarar verecek kadar ısrarcı olmasından korkuyordu. Ayrıca bu olaydan sonra Hilal’in güvenliğiyle ilgili hissettiği sorumluluk duygusu daha da yoğunlaşmıştı.
Bir akşam, Altay lojmandan çıkıp Hilal’in kaldığı dairenin önünde durdu. Bir süre kapıyı çalmayı düşündü ama sonra vazgeçti. O an, Hilal’in güçlü olduğunu biliyordu, ama yine de yalnız olmadığını hissettirmesi gerektiğine karar verdi.
Hilal tam o sırada pencerenin kenarında çayını yudumlarken, kapısının önünde birinin olduğunu fark etti. Altay’ın geniş omuzlarını tanıyacak kadar dikkatliydi. Yavaşça kapıya yöneldi ve kapıyı araladı.
“Yüzbaşı Yaman, kapıda nöbet tutmayı mı alışkanlık edindiniz?” dedi, hafif bir alayla.
Altay, ellerini cebine soktu ve hafifçe omuz silkti. “Sana bir şey getirdim,” dedi, elindeki küçük kutuyu uzatarak.
Hilal, kutuyu alıp içindeki sıcak çorbayı görünce şaşırdı. “Bunu sen mi yaptın?” diye sordu, kaşlarını hafifçe kaldırarak.
“Hayır,” dedi Altay, gülümsememeye çalışarak. “Ama yaptırdım. İyileşme sürecinde düzgün beslenmen gerekiyor. Çorba en basiti.”
Hilal, bir süre ona baktı. Altay’ın bu küçük jesti, dışarıdan sert görünüyor olsa da içindeki ince düşünceli yanını gösteriyordu.
“Teşekkür ederim,” dedi Hilal, sesi normalden daha yumuşaktı. Altay bunu fark etti ama üzerinde durmadı.
“Bunu seninle konuşmak için fırsat bilmek istiyorum,” dedi Altay bir anda ciddi bir tona bürünerek. “Görev sırasında yaptığın şey... bu kadar cesur ve düşünceli olmanı takdir ediyorum. Ama...”
Hilal gözlerini kaçırdı. Onun ne diyeceğini tahmin ediyordu.
“Ama bu timin bir üyesi olarak, kararlarının sadece seni değil hepimizi etkilediğini anlaman gerek,” diye devam etti Altay. “Kendi hayatını hiçe sayarak hareket edemezsin, Hilal.”
“Bunu anlayabiliyorum,” dedi Hilal, sesi biraz titrerken. “Ama o an başka bir şey yapamazdım. Eğer yapmasaydım...”
Altay, bir adım daha yaklaşıp onun yüzüne baktı. “Sen olmadan bu timin eksik kalacağını fark etmiyor musun? Hepimiz bir aileyiz ve sen bizim bir parçamızsın. Seni kaybetme ihtimalini bile düşünmek istemiyorum.”
Hilal bu sözlerle irkildi. Altay’ın bu kadar doğrudan duygularını ifade ettiğini nadiren görmüştü. İlk defa gerçekten korunduğunu hissetti.
“Altay...” dedi, sesi fısıltı gibiydi. “Ben... özür dilerim. Belki de haklısın.”
Altay hafifçe başını salladı ve gülümsedi. “Bu kadar yeter. Ama bir daha böyle bir şey yapacak olursan, sadece komutanın olarak değil, seni önemseyen biri olarak çok kızarım.”
Hilal’in gözleri doldu ama belli etmemek için hızla başını eğdi. Bu sırada Altay, elini omzuna koyarak hafifçe sıktı.
“Dinlen,” dedi Altay, kapıya yönelirken. “Ve bir şeye ihtiyacın olursa, söylemekten çekinme.”
Hilal, arkasından bakarken onun güçlü adımlarının ne kadar güven verici olduğunu fark etti. O an Altay’ın sadece bir komutan değil, onun için çok daha fazlası olabileceğini hissetti. Ancak bu his, kalbinde yeni bir karmaşa başlatıyordu.
Altay koridora çıkarken kendi içinde garip bir huzur hissetti. Hilal’in iyileşeceğini biliyordu. Ama aynı zamanda, bu yaşananların ikisi arasında yeni bir başlangıca zemin hazırlayabileceğini de fark etmişti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 538 Okunma |
101 Oy |
0 Takip |
14 Bölümlü Kitap |