
Arkadaşlar öncelikle çok özür diliyorum, Wattpadde daha fazla aktif olduğum için oradan düzenli bir şekilde bölüm paylaşıyorum ama giremeyenler için buradan da düzenli bir şekilde paylaşacağım. İtiraf etmem gerekirse Wattpad'e paylaştığımda buradan paylaşmayı bazen unutuyorum aklımda buradan bölüm attım diye kalıyor ama girip baktığımda atmadığımı görüyorum bu yüzden lütfen kusuruma bakmayın bundan sonra düzenli bir şekilde wattpadde olduğu gibi her Pazar bölüm atacağım geçiken bölüm için tekrardan özür dileyerek herkese keyifli okumalar diliyorum.
Zorbalık karşısında sessiz kalan herkesin içindeki insan ölmeye mahkumdır.
~Amie Kaufman
25.Bölüm
..📖..
Dükkan dışarıdan göründüğünden daha farklıydı. Sanırım dışarıdan bakıp yıkık dökük görüntüsüne gerçekten aldanmamak gerekiyordu.
İçerisinin havası çok hoştu. Dışarıdaki festivalin gürültüsüne rağmen içeride zaman yavaşlamış gibiydi.
İnsanlar festivalin varlığından tamamen kopmuş gibiydiler. Gözlerim bize hemen ilerimizde rehberlik yapan kadına kaydı. Sakin bir şekilde bizi büyük renk renk kitaplarla dolu rafların arasında yürüttü.
Gerçekten eski bit çağ olmasına rağmen romanlar çeşitliydi.
Rafların arasında boy boy kitaplar vardı. Akademinin kütüphanesinden tamamen farklı bir yerdi burası. Sanki bir çeşit fantezi kütüphanesi gibiydi.
Aşk hikayeleri ve artı on sekiz hikayeler doluydu. İlgiyle rafları inceledim, dikkatim dağıldığı için kadın yavaşlayarak benim baktığım rafa doğru dönerek, "Son zamanda gençler bu tarz kitaplardan hoşlanıyor gibi.?"
Anlamaz gözlerle kadına baktım, "Erkeklerim birbirileriyle yaşadığı yasak ilişkilerden bahsediyor." Nilvera'yla aynı anda açılan gözlerimizle şaşkınca kadına baktık. Duyduğum şeyin şaşkınlığından tükürüğünde boğulan Nilvera'nın sırtına vurdum. Burada bl romanlarının olduğunu inanamıyorum.
"Tabi burada gördükleriniz lütfen burada kalsın biliyorsunuz ki iki erkeğin aşkı temalı kitapların yazılması yasak olduğu gibi satılması da yasak bir nevi buradaki tüm kitaplar yasaklı ama sizin gibi gençler seviyor bu yüzden ayrı bir bölümümüz mevcut." Dediğinde hala şaşkınlığı üzerimizden atamamıştık. Kitabın içinde hiç gay çifte denk gelmemiştik öyle olsaydı asla unutmazdık.
Nilvera elini kitaba doğru uzatınca almasın diye hemen onu çekerek uzaklaştırdım. Kitaba ağlayan gözlerle bakarak elini uzattı. Ne kadar onun gibi bende kitabı okumak istesem bile eğerki bu kitaplardan biriyle yakalanırsak bunun çok ağır bedelleri oldurdu. Bu zaman diliminde erkelerin erkelerle ya da kadınların kadınlarla olan ilişikisine o kadar karşı geliniyordu ki insanları gözlerini kırpmadan idam bile edebiliyorlardı.
Çok kinci ve kurallarına körü körüne bağlı bir topluluktu burası. Bu yüzüden eğerki romanın içinde eşcinsel bir karakter varsa bile kendisini belli etmemek için her şeyi yapardı büyük ihtimalle.
Burada böyle bir yerin olması cidden romanda yazılmayan arka planın beklediğimizden daha farklı olduğunun ispatıydı.
Etrafa daha büyük bir ilgiyle baktım, masalarda oturup kitap okuyan kızlar rafların arasında bizim gibi dolananlar ve daha bir çok kızla dolu bir yerdi. Nilvera'da benim gibi etrafta hiç erkek olmadığını fark edince bana kısa bir bakış attı.
Bizdeki şans öyle bir şeydi ki buradan köle tacirlerinin eline bile düşebilirdik üstelik arkamızda bıraktığımız biricik muhafızlarımızdan bahsetmiyordum bile.
Göte gelmeyelim der gibi bir bakış attığımda aklı hala bl romanlarında kalmış gibi hüzünle raflara bakıyordu. Onu hiç umursamıyormuş gibi etrafa baktım.
Yahu zaten bir romanın içindeyiz bu da yetmiyormuş gibi birinci kitabın sonunda İlia ölüyor ve Lenora da kaçırılıyordu hayatta kalmak için götümü yırtıyordum o ise bana yavru kedi gibi bakarak nolur bl romanı alalım der gibi paçama yapışıyordu.
Hayır paramız yok diyerek de başımdan savamıyordum ki koskoca kıtanın iki Düklük ailesinin kızlarıydık bizde paradan bol ne vardı.
İlk defa zengin olduğum için dertliydim bu da mı başıma gelecekti benim.
Nilvera hızla bana doğru gelerek koluma girdi, kulağıma doğru eğildiğinde ağlamamak için zor tuttum kendimi.
Yapma ikna etme beni "Kanka hiç aklına bir romanın içine gireceğin gelir miydi.?"
"Gelmezdi kanka."
"Bende onu diyorum kanka gelmezdi ama başımıza geldi,peki söyle bana hiç romanın içinde roman okuyacağın aklına gelir miydi.?"
"Gelmezdi kanka."
"Dimi benimde gelmezdi kanka, hadi bir kerecik okuyalım nolur hem romanın içinde yaptıkların günah olmuyormuş." Dediğinde tek kaşım otomatik olarak kalkığında ona doğru döndüm.
"Pardon canım sana bu bilgiyi hangi diyanet işleri bakanı verdi."
"Adını hatırlamıyorum vermiştir biri, hadi okuyalım alıp eve gitmeyeceğiz sadece burada okuyacağız nolur."
"Ya kızım hani adresi bulup aramızdaki bağı koparan kişiyi bulacaktık daha dünya kadar işimiz var."
Dudaklarını aşağıya bükerek önümüzden giden kadının ultra güzel fiziğini izlemeye başladık. Bir salise bile olmadan "Kardeşim bir saat, söz bana bir saat ver iki kitap bitirmezsem namerdim." Dediğinde içimdeki beni kışkırtan istekli tarafımı susturmaya çalıştım
Bir saatimizi kitap okumaya ayırtsak başımıza en fazla ne gelebildi ki.?
Kurbanın olayım iç ses öyle deme sen en kötü ne olabilir ki dedikçe daha kötüsü oluyor bizdeki şansla bu işin sonu seks köleliğine kadar gider bak.
"Nolur ya kurban olduğum bu bedene girdiğimden beri özümü kaybediyorum, ben ki bir günde beş kitap bitiren biri çook zor zamanlar geçirdim biraz da olsa kafa dağıtmaya ihtiyacım var seninde öyle."
Kanma kanma diye bağıran diğer yanım Nilvera'yla beraber el birliğiyle susturulduğunda gözlerim ağır çekimde bl romanlarına döndü. Kadına o kadar aa böyle şeyler okumak çok ayıp dedikten sonra bizim gözlerin fıldır fıldır o taraflarda gezmesi utanç vericiydi.
Nilvera beni ikna ettiğini gözlerimden anladığında hınzırca sırıtarak hanım efendi moduna geçip. "Bakar mısınız hemen roman almaktansa biraz roman okuyup kafa dağıtmayı tercih ederiz." Dediğinde kadın sakince anlıyorum der gibi gülümsedi.
Abla sen çok yanlış şeyler anlıyorsun ama çokta doğru, o kitapları okuyacağız.
Kadın bize kasanın yerinin nerede olduğunu gösterdiğinde ona teşekkür ederek sakince rafların arasında gezdik. Nilvera kadının bizden uzaklaştığını görünce hızla tam bir okur moduna geçerek bl romanlarına doğru ilerlediğinde gülmemek için kendimi zor tuttum.
İkimizde raftaki kitaplara bakarak ilgiyle inceledik. "Dışı çok güzel." Onu kafamla onaylarla sayfalarını çevirdim. Eski çağ da bu kadar iyi bir kitap kapağı beklemiyordum. Sarmaşık ve zincir desenlerinin iç içe geçişi çok iyiydi. İkimizde masalardan birine oturarak kitabı incelemeye başladık.
En çok kitap hatta raftaki tüm kitaplar sadece bir yazara aitti. İsimsiz yazar
P.K adlı biriydi. Tanıdık gelen bir şey vardı ama neydi çözememiştim. P isimli bir yazar romanda hiç geçmiş miydi ki.?
Gözlerim kafama dank eden şeyle açıldı. "Vera baksana Costantinova malikanesindeki tabloları hatırlıyor musun.?"
"Yani o tabloları unutmak pek mümkün değil aşırı iyi çizilmişlerdi."
"Evet bende ondan bahsediyorum çok garip değil mi tabloların altında hep P.V yazıyordu bu kitabın altında da P.K yazıyor."
Gözleri merakla kitabın altındaki yazıda gezindi. "İmzaya bak kitabın imzasında ilk k harfi çizilmiş sonra üzerine imza atılmış."
Elim kitabın kapağındaki imzada gezindi çok garipti. Bir alakaları var mıydı yoksa biz kafada mı kuruyorduk." Sizin tablonun altında ki imzayla benzemiyor mu, onda da ilk v harfi yazılıp üzerine imza atılmış gibi görünüyordu."
Evdeki tabloları düşündüm. İmzalar farklıydı ama evet bariz bir benzerlik de vardı. "Aynı kişi olabilirler mi?"
"Ya da bir birini tanıyan iki kişi."
Ağızımız açtım ama geri kapattım, ama ebesinin devesi yani bu nasıl oluyordu ya.
Her gittiğimiz yerde bir şeye rastlıyorduk.
"Yok ya biz kafada kuruyoruz bence aynı kişin çıkmazlar değil mi.?" Dediğimde benim yüzümdeki ifadeye umutsuz bir bakış attı. Bu mesele onun da çok ilgisini çekmiş gibiydi.
"Bir fikrim var karşıdaki masadaki kız da aynı yazarın farklı romanını okuyor gidip yazar hakında ona bir şeyler soracağım." Gözlerim hızla karşı masaya kaydı.
Kahverengi kabarık kıvırcık saçları ve yeşil gözleri olan kız çok heyecanlı görünüyordu, gözlerim kaçamak bir şekilde emin misin der gibi Nilvera'ya döndüm.
Kendisinden emin bir şekilde sen bana bırak dercesine elini salladı. Tamadır sende aslanım der gibi ellerimi havaya kaldırdım.
Nilvera salına salına kızın yanına gidip konuşmaya başladı, kız başta okuduğu yerin heyecanıyla ters ters baksa da Nilvera her ne dediyse kız tekrardan aynı heyecanla bir şeyler anlatmaya başladı.
İkisi de uzun bir süre muhabbet ettikten sonra Nilvera yanından kalkıp ona veda ettikten sonra bana doğru heyecanlı bir şekilde ilerledi. O kadar uzun konuşmuşlardı ki neler öğrendiğini çok merak etmiştim.
"Ay neler neler öğrendim bir bilsen."
"Ne olmuş anlat hadi." Dediğimde yerinde yerleşerek hafifçe öksürdü. Moda girmeye çalışıp hazırlanınca başladı.
"Etrafta yazar hakkında çok fazla söylenti varmış biri ressam ve yazarın erkek olduğunu ve birbirilerine aşık olduğunu ama asla kavuşamayacaklarını bildikleri için birbirilerinden zor da olsa vaz geçtiklerini söylemiş, imzada ki P onları temsil ediyormuş K ve V de isimlerinin baş harfiymiş. Bu bir söylenti diğer söylentide ikisinin ezeli düşman oldukları yönünde diğeri de arkadaş oldukları. Yani biri çıkıp aslında onlar bacı dese şaşırmam."
Vay be her türlü söylentiye sahiplermiş demek. Üstelik tahmin ettiğimiz gibi ikisi farklı kişi olabilirdi. Ama aynı kişi çıkma ihtimali de vardı.
Herkesin söylediğine göre ikisi de farklı kişiymiş.
"Ressam hakkında hiç bir şey öğrenemedim lakin yazar hakkında bir şeyler daha var. İnsanların yazar olduğundan şüphelendikleri biri varmış bu kişi de akademinin geçen sene mezunlarından biri Kont Erco Dancen'nın dünya güzeli oğluymuş."
Şaşkıça yüzüne bakıp, "Dünya güzeli derken.?"Beni kafasıyla onayladı.
"Kızın söylediğine göre çok güzelmiş doğuştan kar tanesine benzediğini söyledi yani albino hastalığına sahip sanırım, yüzünün çok güzel olduğunu ve sık sık mekanın etrafında görüldüğünü söyledi.
Bu yüzden yazar olduğu düşünülüyormuş ve çok fazla tepki almış, bir çok kez dayak yemiş ve insanlar tarafından piç diyerek çok dışlanmış. Öyle ki Kont davetlere doğru düzgün gitmiyormuş evlerini falan taşlamışlar. Akademinin biz birinci senesindeyken o son seneymiş Lenoralar ikinci seneye geçince mezun olmuş."
"Yani İlia ve Lenora'nın onunla tanışmış olma ihtimali var.?"
"Aynen öyle ama hiç tanışamamış da olabilirler büyük ihtimalle hiç tanışmadılar." Dediğinde romanın içinde hiç geçmeyen bir olay karşısında cidden şaşırmıştım.
"İsmini öğrenebildin mi.?" Sen beni ne sandın der gibi bakarak öne doğru eğildi.
"Adı Issac Duncan hiç sevgilisi olmamış hiç bir kızla görüşmüyormuş yani erkeklerden cidden hoşlanıyor olabilir ama yazar olup olamadığından kesin bir bilgi olmadığı için emin değilim, bu arada en kötüsü muhafızıyla atasında bir ilişki var diye dedikodu çıkartıyorlarmış." Dediğinde ebesinin ki demek için zor tuttum kendimi.
Böyle bir dedikodu büyürse olacakları düşünemiyordum.
Mühürün ilk kuralını hatırladım 'muhafız asla efendisiyle bir ilişki yaşayamaz.'
"Peki reddetmemiş mi hakkında çıkan söylentileri.?"
"Evet ama geçen senenin mezunları yani asıl akademinin zorbaları hala onunla uğraşıyormuş en kötüsü ne biliyor musun sanırım ben de onlar tarafından ilk sene zorbalanmışım."
Gözlerim dehşetle açıldı hadi canım.
Lenora, bizim Lenora cidden ilk senede onlar tarafından zorbalığa mı maruz kalmıştı. "Tatlım bana öyle bakma çünkü asıl seninle daha çok uğraşmışlar."
Ne.?
Nasıl ya ben öyle bir anıya sahip değildim ya da hatırlamıyordum.
"Evet öyle söyledi şansa bak kızın abisi yüksek puanla halktan olsa bile akademiyi kazanmış abisi sayesinde öğrenmiş o da bunları çünkü abiside zorbalığa uğramış ama onunla çok uğraşmamışlar söylediklerine göre en çok bu kısıma şaşırdım akademideki şuan ki zorbalar ilk sene en çok zorbalanan kişiler olmuş."
"Yok daha neler.?"
"Şu manyak var ya senin tokatladığın.?"
"Marki Green'nin oğlu Albert mu.?"
"Evet her ne haltsa o ilk dönem intihar girişiminde bulunmuş artık ne yaşattılarsa çocuğa kız anlatınca şok oldum."
Vay anasını ya akademi akademi değil buradan supernatural gibi on beş sezonluk dizi çıkardı.
Ben onlara beter diyordum ama önceki mezunlar daha beter gibiydi. İlia'nın neler yaşadığını düşündüm, resmen tüylerim ürpermişti.
Hatırlamak istemediğin için mi hiç bir anını göremiyorum İlia.?
Belkide İlia hatırlamamak için zihnin en karanlık köşesine sıkıştırmıştı akademinin ilk senesini. Derin bir nefes aldım, nedense hatırlamamam ve kurcalamamam daha iyi olacak gibiydi.
"Hiç bir anısı yok İlia'nın akademiyle ilgili Lenora'nın var mı.?" Hayır diyerek kafasını salladı Nilvera. O da benim gibi düşünüyordu. Diane'nin ağzından okurken hiç böyle bir şey ne görmüşdük ne de işgillenmiştik.
"Peki ya Olric onun halkında bir şey dedi mi.?"
"Şu garip sarı gözleri olan çocuk mu.?" Evet o der gibi kafamı salladığımda Nilvera yüzünü buruşturdu.
"O çocuğu hiç sevmedim gözlerinden delilik akıyor resmen. Akademide bir iki kere denk geldik bana bakışını görseydin yemin ederim beni sıkıştırdığı ilk yerde boğacak gibi ama hiç bir şey yapmıyor. Aklıma bir şey geliyor ama emin değilim.?"
"Ne geliyor.?"
"Bir kere Lenora'nın anılarında İlia'yla kavga yaptıklarını gördüm, sanırım Olric denen otçu tipli elemanla bir anlaşama gibi bir şey yapmış İlia bu yüzden bana hiç bulaşmıyorlar bir köşede sıkıştırıp zorbalık görmüyorum."
Bu olabilir miydi ki.?
İlia cidden Lenora için bir anlaşma yapmış mıydı acaba.?
"Emin misin.?"
"Sorun da o, anı çok karmaşık emin değilim ama İlia'nın böyle bir şey yaptığından şüphe ediyorum." Dediğinde ne diyeceğimi bilemedim.
Abi bu akademide neler dönüyor Allah için.?
Kim kime ne yapmış kim kimin içinden geçmiş belli değil.
Yani İlia çocukluk arkadaşı Lenora zorbalanmasın diye başka insanları mı zorbalıyordu bu yüzden mi zorbaların içinde onlardan biri gibi davranıyordu yoksa zaten onlardan biri miydi.?
Elimle kafamı ovalayarak soru işareti dolu bir ifadeyle bakıştık. Nilvera "Benim kafam karıştı anasını ya." Dediğinde onu kafamla onayladım.
"Hani kafa dağıtacaktık beynim daha çok karman çorman oldu." Dediğimde onunda benden hiç bir farkı yoktu.
"Hadi kalk gidelim."
"Nereye.?" Yüzüne şaşkınca baktığımda elimi tutarak kaldırdı beni. "Nereye olacak kızım bilgi loncasında çalışan habire gecenin bir yarısı odama gelen o manyaktan aldığım adresi bulmaya." Dediğinde onu kafamla onaylayıp ayağa kalktım.
İkimiz etrafta gezerek dükkanın arka kapısını bulduk. Yüzükleri aktifleştirip görünüşümüzü değiştirip dışarıya çıkacaktık. Nilvera olduğu yerde durarak bana baktı.
"Ne oldu.?"
"Bir fikrim var."
"Neymiş.?"
"Bir not yazıp kadına vereceğim bekle beni dışarda." Dediğinde onu kafamla onaylarla ne yağacağını düşünmedim bile. Ne de olsa o bir şey yapıyorsa genelde mantıklı bir şey oluyordu.
Onu biraz tanıyorsam Ahzee ve Denzel'i oyalamak için bir şey düşünmüştü.
Yüzük hafifçe parlayarak tekrardan soluk bir hal aldığında görünüşümün değiştiğini anlamıştım. Rahatlayarak dışarıya çıktım, yaptığım ilk şey dükkanın camından kendime bakıp emin olmak olmuştu.
Uzun sarıya kaçan kahve saçlarım vardı. Evet o nasıl oluyor diyeceksiniz ama cidden öyleydi ne kahverengi ne de sarıydı ikisi karışıktı işte.
Ve bu görüntüyü tamamlayan mavi gözlerim cidden güzeldi. Yansımama bakıp mavi göz görmeyi özleyeceğim hiç aklıma gelmezdi ama kendi bedenimi özlemiştim.
Benim güzel bedenim iyi bir gen akışına maruz kalmıştı. Kısa kızıl saçlarımı özlemiştim.
Derin bir iç çekerek etrafa baktım. Köşede hemen yanımda çiçek satan amcayla bakıştık. Deli misin sen yavrum niye camdan kendine bakıp iç çekiyorsun der gibi baktığında sen anlamazsın dedem der gibi başka tarafa baktım.
Ah dedem ah başka dünyadan geldim desem ne dersin acaba.?
Elindeki daha önce hiç görmediğim çiçeği bir yerlerime sokardı büyük ihtimalle. Hiç deneyip risk almamak için önüme doğru döndüm. Gözlerim ayaklarımdaki botlarda gezindi.
"Yine mi şu oğlan, muhafızlar yine dövecekler onu." Dediğinde irkilerek hızla kafamı kaldırdım.
Biraz ilerimizde amcanın baktığı yere baktım.
Ebesinin ki.?
Gözlerim o kadar şaşkınca açıldı ki. Adamın güzelliği karşısında bir besmele çekmek istiyorum. O kadar güzeldi ki. Evet doğru duydunuz yakışıklı değil güzel.
Hayatımda ilk defa güzel erkek görüyorum.
Sokağın ortasında duruyordu üzerinde şövalye üniforması olan adamların birazdan bu güzelliğe vuracaklarına inanamıyordum. Abi kurbanın olayım vurma.
Bunu çok özenerek emek vererek yaratmışlar kıyılır mı buna ya.?
Bembeyazdı, teni süt gibiydi. Denzel'den daha beyaz bellide hemen hemen aynı tonda saçları vardı. Tek fark onun saçları kısaydı. Omuzlarına kadar geliyordu hafifçe dalgalanıyordu.
Hemen arkasında ki adamın muhafız üniforması vardı. Bu da söylentilerdeki ilişki yaşadığı muhafızıydı sanırım.
Bir şey söyleyeyim mi rönesans tablosu gibi maşallah, ama bu adam daha zarif birine yakışırdı muhafızı çok korkutucu görünüyordu.
Gözlerim yeniden Issac'a kaydı. Üzerinde pelerin vardı bu yüzden ne giydiğini göremiyordum. Ona doğru gelen şövalyelere alışmış gibi tepkisizce baktı.
Neden hemen oradan uzaklaşmıyordu, dayak yemek onun için problem değil miydi.?
Yanımdaki amcanın homurdandığı duydum. "Neden hiç kimse bir şey yapmıyor." Dediğimde tek kaşını kaldırarak bana baktı.
Sen ne anlatıyorsun be kızım yürü git şurdan der gibi baktığında aşırı gıcık olmuştum bu amcaya.
Amca benim inatcı damarımı basma bak fena olur.
Şövalyeler sertçe onu geriye ittirdiklerinde endişeyle dudağımı ısırdım. Ay hiç kimse bir şey yapmıyordu vallahi bu mükemmel ötesi yüz gidecekti.
"Çok biliyorsan git sen bir şey yap." Diyerek beni tersleyen amcaya baktım.
Yetti ulan.
"ÇİÇEK VER BANA O ZAMAN." Resmen adama hönkürmüştüm. Adam mikrop görmüş gibi hızla çiçeği kafama doğru fırlattığında tuttuğum çiçekle arkamı döndüğüm gibi koşmaya başladım.
Yetti annem Allah'ın yarattığı güzelliklere saygı duyan mümin koruyucun geliyor.
Nefes nefese bir anda ortalarına dalarak elindeki çiçeği son nefesimle ona doğru uzattım. "Geç kaldığım için özür dilerim hayatım senin gözlerinle aynı renkte çiçek bulamadığım için bir sürü çiçekçi gezmek zorunda kaldım."
Yalan az aşağıdaki amcadan çaldım.
Sokakta derin bir sessizlik yaşandı. Allah'ın yaratığı uğruna verilen savaşta utanç olmaz diye kendime gaz verdim. Kafamı kaldırdığım gibi elimdeki mavi çiçeklerle aynı renk açık mavi gözlerle buluştu gözlerim. Ne olduğuna o da benim gibi anlam veremiyordu.
Amca çok iyi çiçek tutturmuşsun sarı verseydin sıçardım burada.
Hızla yerimde diklenerek, ileriye doğru atılarak onun elini tuttum. Gözleri ne yapıyorsun der gibi bana baktığında çiçeği bembeyaz uzun kemikli eline yerleştirdim.
Maşallah beyfendi müstakil misiniz.?
Sakince arkamı dönerek şövalyeye doğru döndüm. "Pardon bir sorun mu var.?"
"Bizde aynı şeyi soruyoruz.?"
"İlk ben sordum yalnız." Dediğimde şövalye suratıma dik dik bakmaya başladı. Gözlerimi onun gözlerine dikerek ondan korkmadığımı belli etmek için dik dik ona baktım.
Çok garip bir şekilde yine aynı his gelmişti. Adamın gözlerine daha dikkatli baktığımda gözlerinde gezinen renkleri gördüm. Mavi ne anlama geliyordu.?
"Küçük hanım siz bu piçle sevgili misiniz.?"
Küçümseme.
"Piç derken edebinizi takının sevgilime bu şekilde hakaret edemezsiniz." Edebini takın ne ya, Ayliz eşki çağdayız Allah için.
Olmadı adama otobüste yer vermediğin teyzeler gibi 'AA terbiyesiz hatsize bak' de de tam olsun.
"Hanım efendi bu adamı tanımıyor musunuz.?"
"Aynı soruyu bende size sorayım siz benim erkek arkadaşımı ne kadar iyi tanıyorsunuz da ona piç diyorsunuz hiç onu piç damgası yiyeceği bir durumda kendi gözlerinizle şahit oldunuz mu olmadınız, bu durumda sizde benim gözümde piçsiniz bende sizin nasıl biri olduğunuzu bilmiyorum." Halktan bir anda hayret nidası yükseldi.
Herkes bu kız kafayı mı yemiş der gibi bana bakıyordu.
"Küçük hanım konuşmana dikkat et karşınızda imparatorluk şövalyesi var."Dediğimde artık içimdeki mahalle karısı ortaya çıkmıştı bir daha onu içeriye kim sokardı bilinmez.
Allah herkesin yardımcısı olsun.
"Elbette görüyorum ve bu yüzden de sesim çıktığı kadar konuşmaya devam edeceğim, sen bu imparatorluğun bir şövalyesiysen bende bu imparatorluğun vatandaşıyım bu topraklarda büyüdüm ve bu toprakların uğruna atalarım dedelerim can verdi benim. Bu yüzden onların ve burada bulunan herkes adına ve en çokta erkek arkadaşıma yaptığınız saygısızlık için konuşacağım."
"Şimdi susacaksınız ve beni dinleyeceksiniz kendi gözlerinizle şahit olmadığınız halde kulaktan kulağa dolma bilgilerle insanlara iftira atıp onların onurlarına el uzatmaya cüret ediyorsunuz, bu sadece bir soylunun değil en çokta halkın başına geliyor. Sizin oğlunuz ya da kızınız olsaydı bu şekilde izleyebilir miydiniz halk size sesleniyorum."
"Burada aşağılanan kişi sizin de çocuğunuz olabilirdi onu neden savunmuyorsunuz soylu olduğu için mi ya da zengin olduğu için mi.?
Saçmalık bir insan sizin düşmanın bile olsa sadece insan olduğu için bile onu savunmak burada bulunan herkesin insanlık görevidir. Hiç bir suçu olmadığı hiç kimseye bir zararı dokunmadığı halde bu kadar zulmü hak etti mi cidden.?"
"Tek yaptığı burada durmaktı başka bir zararını gördünüz mü öyleyse söyleyin bana şimdi ben sizin çocuğunuz olsaydım öylece kendisine bu imparatorluğun asli şövalyesi diyen utanç verici insanlar tarafından saldırıya uğrasam beni görmezden mi geleceksiniz.?"
"Halk ya da asil fark etmez hepimiz bu kıtanın çocuklarıyız bu topraklarda emeğimiz var kimse böyle bir muamele görmeye mecbur kalmamalı bu onur ve haysiyet meselesidir şimdi sessiz kalacak mısınız yoksa bir dahaki sefer bizim yerimizde sizin çocuklarınız olduğunda mı sesinizi çıkaracaksınız.?"
Öyle bir sessizlik oldu ki size yemin ederim o sessizliğin arkasından gelen yüksek haykırışla bu eski sokağın her bir köşesi inledi.
Destekle beni amca der gibi çiçekçi amcaya döndüğümde ilk hareketlenen Aslan amcam oldu. Amca söylediklerimden fazla gaza gelmiş olmalı ki elindeki dikenli çiçeği bir anda şövalyenin kafasına geçirdi. Her şey ondan sonra bir anda yaşandı insanlar deli gibi dört şövalyeyi ortalarına alarak linç ettiler resmen.
Göz gözü ayırt edemiyordu çiçekler ve meyveler hatta sandalyeler sokakta havada uçuşuyordu resmen.
Gözlerim ürkek bir şekilde etrafta gezindi, abi biraz milliyetçilik yapıp damardan azıcık doz vereyim dedim bildiğin festivali bir birine kattım.
Ama ben demiştim en fazla ne olabilir deme diye al işte ya.
Hızla arkamı dönerken bana şaşkınca bakan yakışıklı aman güzelin elini tutarak koşmaya başladım. İlk başka şaşkınlıktan olsa gerek sendeleyen Issac sonradan bana ayak uydurarak koşmaya başladı.
Ve şansıma tüküreyim ki koşarken tamda Denzel'in yanından geçtim. Denzel sanki ben olduğunu anlamış gibi olduğu yerde durup kafasını bana doğru çevirdiğinde ona bakmadan hızla ilerlemeye devam ettim.
Ben kurşun döktürmek istiyorum.
Burada hoca falan var mıdır biri beni okuyup üflesin.
Bende nazar var ondan geliyor başıma hep bunlar bunun başka bir açıklaması olamaz.
~Bölüm Sonu~
Bölüm hakkında düşündüklerimizi lütfen aşağıya alalım.⬇️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.84k Okunma |
783 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |