27. Bölüm

^1.26.BÖLÜM^: ‘Cesaretten doğan kahramanlar’

Cornephelia
cornelianews

 

 

26.Bölüm

 

 

 

..📖..

Hayat gerçekten garip bir şeydi, kimin ne zaman ne yaşayacağı hiç belli olmuyordu.?

Kendimden söylüyorum benim hayattım her zaman doğaçlama giderdi. Çok nadiren planlı hareket ederdim ve o zamanda işler her zamankinden karmaşık olurdu.

Tıpkı şimdi olduğu gibi.

Ben ve koşmaktan canı çıkmış zavallı Issac.

Benim yarı planlı yarı doğaçlamamın yarattığı karmaşanın içinde kalmıştık. Koca festival bir anda karışmış ara sokakta başlayan isyan tüm sokaklara sıçramıştı.

Meğerse zavallı halk o kadar dolmuştu ki, benim verdiğim birazcık doz bile tüm düklükte yayılmıştı resmen. Variesta Düklüğünün en eski yıkık dökük köyünden koca festival alanına kadar gelen bir isyan bayrağı. Ve bu isyanın başı olan kimlik değiştirmiş başka bir dükün kızı.

Birinde bir cenabetlik vardı ama kimdeydi çözememiştim.

Issac sende miydi bu cenabetlik yoksa.?

"Biraz duralım koşmakta gerçekten çok iyiysin ama benim doğduğumdan beri yaptığım en uzun koşuş şuankisi."

Nefes nefese kıpkırmızı olmuş yüzüyle bana bakan Issac'i bir kere daha görmezden gelirsem muhafızı beni öldürecek diye korkup gözlerimle peşimizden koşturan şövalye var mı diye baktım.

Ulan bu nasıl şanssızlıkla imparatorluk şövalyelerinden kaçarken Variesta düklüğünün şövalyeleriyle karşılaşmıştık üstelik şuan tam bir isyancı konumundaydım. Halkı kışkırttığım ve isyan çıkarttığım için göz altına alınmam emredilmişti.

Abi vallahi billahi isyancı değilim.

Burada bir yanlış anlaşılma oldu desem dinlerler miydi ki.?

Ne dinlemesi kızım senin isyan çıkartmak için hazırda beklediğin bir tarikatının olduğunu düşünüyorlar sen gelmiş dinlerler mi diyorsun.?

Doğru nasıl olduysa bir anda benim tarikatım olduğu ortaya çıkmıştı, ben bile yayılan söylentinin hızına yetişememiştim. Üstelik koca düklüğü koşarak turlamıştım yine de yetişememiştim.

Bu nasıl bir haber kaynağıydı kardeşim beş dakika içinde nasıl bir tarikat kurabilirim.?

Öyle ki Issac bana isyancı birliğinin başı olup olmadığımı sormuştu, hali hazırda bir isyancı birliği olduğunu da ondan öğrenmiştim. Bu da yetmiyormuş gibi benim onu kaçırdığımı düşünüyordu. Hadi seni kaçırıyorum diyelim oğlum niye peşimden gelip benimle düklüğü turluyorsun deli misin sen.?

Yok gerçekten akıllısı beni asla bulmuyordu. Zavallı Isaac'e sussun diye nasıl bir bakış attıysam yol boyunca bir daha konuşmamıştı, ta ki koşmaya mecali kalmayana kadar.

Ara sokalardan birinde sırtını duvara yaslayarak soluklanmaya başladı. Size elinin çok yumuşak olduğunu söylemiş miydim.?

Benim elim bile bu kadar yumuşak değil lan.

Ne kullanıyorsun çabuk söyle dememek için zor tutuyordum kendimi.

Kafamı tıpkı onun gibi geriye doğru yasladım. Cidden çok fazla koşmuştuk buna rağmen ben ve Issac can çekirken muhafızda hiç bir mimik oynamıyordu.

Bu evrende muhafızlara geçilen kıyak cidden can sıkıcı olmaya başlamıştı. Bende istiyorum ne yoruluyorlar ne yeniliyorlar. Eğerki Issac isteseydi muhafızı o şövalyeleri anında öldürürdü.

Sonrasında imparatorluk şövalyelerine zarar vermekten muhafızının başına ne gelirdi orası tartışılırdı. Elimi kaldırarak yüzüğe baktım. Zamanım azalıyordu yüzüğün rengi her saniye daha canlı bir hal alıyordu bu da yakında kendi görünüşümün geri geleceğini gösteriyordu.

Bana mı öyle geliyordu yoksa bu evrendeki erkekler çok mu rahattı.?

Isaac sakinleşmiş sanki daha önce hiç görmediği ilginç bir şeymiş gibi gökyüzündeki bulutları inceliyordu. Yok gerçekten ben bu romanın erkek karakterlerini anlamıyorum.

"Hey baksana cidden hiç bir şey yapmayıp o şövalyelerin zevkine seni dövmelerine izin mi verecektin.?" Sanki çok da önemli değilmiş gibi hafifçe omuz silkti.

Gözlerini sonunda bana doğru çevirdi.

"Sen sorunlu musun.?"

Size yemin ediyorum ağızım açıldı ama şaşkınlıktan geri kapandı.

O bana sorunlu mu dedi lan az önce.?

Bunu benim söylemem lazım sorunlu herif.

"Benim sorunlu olup olamadan ziyade senin aptal olup olmadığın daha çok tartışılır bence sessiz kalıp dayak yiyen sensin ben değil." Ona aptal demem bile hiç umrunda değilmiş gibi kafasını yine gökyüzüne çevirdi.

"Sana karış diyen olamamıştı diğerleri gibi sesiz kalmalıydın imparatorluk şövalyelerinden birine piç dedin bu işin peşini bırakmayacaklardır."

Bende onun gibi çokta bir yerimde der gibi omuz silktim, "Beni bulmayı başarırlarsa tabi." Kafasını gökyüzünden anında çekerek bana baktı.

"Korkmuyor musun.?"

"Neyden.?"

"O şövalyeler soylu ailelerin çocuklarıydı sana ve ailene yapacaklarından endişe duymuyor musun.?" Issac şimdi gökyüzündeki bulutlardan daha ilginç bir şey bulmuş gibi bana dik dik bakmaya başladı.

Sen bulutlara bakarken daha iyiydi sanki.

Yani şimdi ona beni bir daha bulamayacaklarını söylesem ne olurdu ki.?

Vazgeçerek bu seferde ben gökyüzüne bakıp onu umursamadım. Siniri bozulsun diye beklememe rağmen o hafifçe gülerek tekrardan gökyüzüne baktı.

Sorgulamayım diyorum ama biz mal miyiz.?

Niye burada durup şövalyelerin bizi bulmasını bekliyoruz.?

Yok bu çocukta bulaşıcı bir şey var insan otomatik olarak mala bağlıyor. Ne var sanki her gün gördüğüm gökyüzü neyine bu kadar dikkatli bakıyordu ki.

"Her neyse kendi başının çaresine bakarsın diye umuyorum buradan sonra ben kendi yoluma giderim."

"Yerinde olsam ortalık bu kadar karışıkken bir yere saklanıp beklerdim, sakinleşince gitmen daha doğru olur tabi sen bilirsin." Değdiğinde yanına gidip bir tane ağzına geçiresim geldi. Yok ben bu bedene girdiğimden beri çok şiddet içerikli düşünmeye başlamıştım bu hiç iyi değildi.

Bu evrende bu bedende beni her geçen gün bozuyordu, yoksa ben hiç şiddet düşkünü bir insan değilimdir.

"Pardon nereye saklanmamı önerirsin beni içeriye alıp başını belaya sokacak kadar aptal biri yoktur."

Bunu dememin üzerinden çok geçmeden Issac beni çalıştığı yere getirmişti. Size bir şey söyleyeyim mi bence o gerçekten aptal falan.

Neyseki bana borçlu olduğunu düşünüyordu bu yüzden ondan faydalanmakta hiç bir sorun görmemiştim sonuçta hayatını kurtarmış sayılırdım.

Daha çok karartın gibi ama neyse.

Susar mısın canım ben olmasaydım çoktan dayak yemişti.

Fark etmediysen kendi isteğiyle orada duruyordu Yani dayak yemek istiyordu ama.

Tamam be anladık sus, bir kere ben tüm insanlık namına böyle bir şey yapmıştım. Yaratıcı böylesine mükemmel ötesi bir yüzü yaratmışken onu incitmek en büyük günahtır.

Hangi Diyanet işleri bakanı söylüyor bunu.?

"Ne düşüyorsun da yüzün şekilden şekile giriyor.?"

Ne demiş Memeti abim, bu seni hiç alakadar etmez.

Onu hiç umursamadan etrafı gezmeye başladım. Burası bir çeşit gazeteci gibi bir yerdi sanırım. Farklı farklı haberlerin yazıldığı haber ajansına benziyordu. Etraftaki masaları ve üzerindeki çeşitli eşyaları inceledim. Bir sürü kâğıt yığını vardı etrafta merakla yaklaşarak birini elime aldım.

Üzerinde kocaman Kontes Abigail cinayeti yazıyordu. Kaşlarım merakla havaya kalktığında sayfayı çeviremeden kâğıt yığını elimden kayıp gitti.

Sakin bir ifadeyle yüzüme bakan Issac, "Dedektif eşyalarının karıştırılmasından hoşlanmıyor sonrasında bana dır dır edecektir dokunmadığından emin ol."

Onun keskin bir dille söylediği şeyi onaylayarak alttan aldım. Yani sonuç olarak beni buraya alıp saklaması bile ona minnet duyamam için yeter de artardı bile.

Ay yakalandığımın düşüncesi bile tüylerimi diken diken yapıyor. Gözlerim muhafızında gezinindi inanılmaz bir fiziği vardı.

Çaktırmadan arkadan dikizleyerek etrafı inceliyor gibi yaptım. Abi ben bu evrenin işleyişini hiç anlamıyorum, niye muhafızlar bu kadar özenerek yaratılmış mesela biri bana bunu söylesin. Üstelik ulaşıp dokunmak da yasak..

Haksızlık bu kadar güzel olup da sadece bakmak cennetteki yasak elma gibi bir şeydi.

Bu yüzden mi bu kadar etkileyici oluyordu sonuçta yasak olan her şey arzulanırdı.

Yakalanmayayım diye gözlerimi ondan çektim. Issac üzerinde ismi yasan masaya oturarak bazı evrakları kurcalamaya başladı. Biraz kafam karışmıştı ama sanırım burası ortak bir ofisti.

Köşedeki masa dedektife aitti ve onun çözmeye çalıştığı bir sürü cinayet ve daha bir çok vaka vardı. Issac ise bir yazardı arkasındaki rafta bir sürü defter ve kitaplar vardı. Masasının üzerindeki daktiloda gözlerimi gezdirdim. Diğer odadaki kişi kimdi ve ne iş yapıyordu merak etmiştim.

En köşede dedektifin masasının yanında bir masa daha vardı. Masada isim yazan her hangi bir şey görmemiştim mesela o ne iş yapıyordu. Yavaşça oraya doğru giderek tahmin ettiğim gibi onunda gazete yazarı olduğunu doğrulamış oldum.

Elimle köşedeki gazete yığınlarının içinden rast gele birini çekip aldım. Üzerinde son zamanlarda kaybolan çok fazla insanla olduğuyla ilgili yazan yazılarda göz gezdirdim.

Eğerki insanlar bu kadar sık kaybolmaya başladıysa bu tarikatın hareket geçtiği anlamına gelirdi. Ama daha bu bölümlerin gelmesine çok vardı sanırım romanın akışı bozulduğu için olayların sıralaması değişmeye başlamıştı.

Endişeyle dudağımı ısırdım, bu yazılan gazetedeki haberi kimse ciddiye almıyordu bu yüzden de araştırma yapılmıyordu. İnsanların ve özellikle de soyluların gözünde o kadar da önemli bir olay değildi.

Sonuçta kaybolan insanlar çok da önemli insanlar değil. Halktan kimsenin arayıp sormayacağı sıradan insanlardı. Tarikat özellikle hedeflerini çok iyi seçiyordu.

Aklıma Elwestar malikanesinde gördüğüm görü geldi. O insanlar da tarikat için kurban edilmişti. Kim bilir belkide bir sonraki kişiler de onlar olacaktı.

Ve kimse onları aramayacaktı.Tarikat arkasında tek bir iz bile bırakmıyordu bu yüzden kaybolan insanların kendileri çekip gittikileri düşünülüyordu.

Tabikide aynı şey burası için geçerli değildi. Buradaki insanlar kaybolan insanların çekip gitmediğini başlarına bir şey geldiğini düşünüyorlardı el birliğiyle mağdur halkın yanlarındaydılar ama bu cabaları hiç bir işe yarmayacaktı.

En sonunda Tarikat kurban giden birininde elimde tuttuğum bu gazetenin yazarının olduğunu bilmek istemesem de vicdan azabı çekmeme neden oluyordu.

Usluca gazeteyi yerine koyup sessiz kaldım. Ne yapabilirdim ki ona bu davayı araştırmayı bırak yoksa öleceksin desem bile beni dinler miydi.?

Burasının neden tanıdık geldiğini artık biliyordum. Romanda adı geçmese bile cesaretleri geçen karakterlerden biriydi Issac. O ve bu ofisteki herkes meşhur GÇY'di diğer adıyla 'Gerçekler Çok Yakın' slagonunu hayat felsefesi yapan bu insanlar bir davayı sonuna kadar araştırarak gerçeklerin ortaya çıkması için canlarını bile ortaya koyabilecek karlarlı insanlardı.

Çözülmeyen Davaları Araştırma ve Sorgulama Merkezi. Burasının amacı tamamen soyluların ilgilenmediği ve geçiştirdiği hatta parayla üstünü kapattığı davaları ortaya çıkarmaya çalışan halk yanlısı bir merkezdi. Asıl problem hepsinin Issac da dahil romanın aynı ilerlemesi dahilinde ölecek olmasıydı.

Romanda ölmüş olmalarına rağmen tarikatla ilgili gerçekleri ortaya çıkarmalarıyla ünlüydüler. Hiç isimleri anılmadığı için onların kim olduklarını bile bilmiyordum.

Eğerki buraya gelip gazeteyi görmeseydim de asla onların kim olduğunu anlayamazdım.

Gözlerim çaresizce aslında hiç karşılaşmamam gereken karakterle kesişti. Demek halkın meşhur kahramanlarından biriside sensin Issac Duncan.

Halkın şuanki seni sevmemesi ve kahraman olan sana duyduğu saygı cidden tezattı değil mi.?

Hayattayken seni hep dışladılar öldüğünde ise seni bir kahraman ilan ettiler ne iki yüzlük ama. Garip bir durumdu ve en kötüsü gerekten üzgün hissettiriyor olmasıydı, onlar sayesinde bir çok kişinin hayatı kurtarılmıştı. Tarikatın elinden kaçmayı başaran o insanları düşündüm. Sonra da acı içinde ölen dört kişiyi.

Kahraman olmuşlardı ama sonunda acı verici bir şekilde tarikata kurban edilmişlerdi. Yazar bu hiç adil değil, bu romanda halkı düşünen ve en çok onların tarafında olan hep mağdurları savunan insanların bu şekilde ölmesi cidden adil değildi.

Gözlerim onun yüzüne kaydı, bembeyaz kirpikleri yukarı kalarak mavi gözleri yüzümde gezindi. "Üşüyor musun yüzün bembeyaz olmuş." Dediğinde hiç bir şey diyemedim.

Zaten ne diyecektim ki, sen bu romanda sonunda acı çekerek ölecek bir figüransın tıpkı benim gibi sadece olayların akışını ilerletmek için yazılmışsın. Sonra da bir köşeye öylece atılacaksın.

Tıpkı bu romanın devamının gelmesi için İlia'nın ölmesi gerektiği ve ondan daha kötü bir karakterin ortaya çıkmasını garantilemem gibi.

Buruk bir şekilde gülümsedim, eğerki meydanda seni görmezden gelseydim ve dayak yemene izin verseydin öldüğünde keşke ölmeseydi dediğim senle asla karşılamayacaktım şuanda burada olmam kader miydi yoksa benim sonumu kendi ellerimle hazırlayan tehlikeli bir yol muydu bilmiyorum.

Ve bu gidişle ölmesi gereken ne kadar karakter varsa hepsini kurtaracağım gibi görünüyordu.

Kendimi tutamayarak hafifçe güldüm, benim yüzüme kafayı mı yemiş der gibi bakan Issac saçlarını karıştırıp eliyle önündeki koştuğu işaret etti.

"Otur şuraya o kadar koştuktan sonra şekerin falan mı düştü senin bana bakıp bakıp gülüyorsun."

Onu ikiletmeden koltuğa doğru ilerleyip oturdum. Benim sesizce onu dinlediğimi gören Issac durumu daha da garipsemiş gibi muhafızına doğru döndü.

"Glen orada ki kabanımı leydinin üzerine ört sanırım üşüyor." Ağzımı itiraz etmek için açtığımda benden hızlı davranan Muhafız Glen kabanı askılıktan alarak üzerime bıraktı. Kafamı kaldırarak ona doğru baktım. "Efendim doğru söylüyor genç hanım yüzünüzün rengi kaçtı biraz dinlenin, efendim ona yardım ettiğiniz için size çokça minnettar."

"Hayır değilim."

"Evet kesinlikle öyle sadece duygularını ifade etmekte pek iyi değil."

"Kim söylemiş bunu ben duygularımı gayet iyi ifade ederim." Ters ters muhafızına bakan Issac'ı gram takmayan Glen rahat bir şekilde aynen aynen der gibi alt kata inen merdivenlere doğru ilerledi.

Issac onun arkasından dik dik baktıktan sonra bana doğru dönerek yüzümü inceledi. İlk defa muhafızıyla bu kadar yakın olan birini görüyordum. Daha önce efendisiyle bu şekilde rahat konuşan birine denk gelmemiştim. İkisinin ilişkisi rahattı.

"Glen korkutucu görünebilir ama zararsızdır sana her hangi bir şey yapmaz." Gözlerim anlamaz bir şekilde onda gezindi. Benim muhafızından korktuğumu mu düşünüyordu.?

"Ondan korkmadım sevimli biri."

Söylendiğim şeye inanamıyor gibi baktı. "Sevimli mi kim Glen mi, kafayı mı yedin ilk defa ona sevimli diyeni görüyorum ne garip bir kızsın." Yani o kadar da kötü değildi.

Gözlerim merdivenlerden çıkan elinde sıcak dumanı tüten iri omuzlu aşırı iyi fiziği olan ve yüzünde büyük bir yara izi olan ürkütücü adamda gezdirdim.

Yani hala aynı fikirdeyim biraz caymış olsam da.

Benimle aynı yüz ifadesine sahip Issac bunun nesi sevimli der gibi muhafızına bakıyordu. Yani tamam adam korkutucu görünüyor olabilir ama bu Glen'nin böyle bir muameleyi hak ettiğini göstermez.

Elindeki çayı alarak ona gülümsedim. Gözlerim yüzüğüme doğru kaydığında zamanımın daha da azaldığını gördüm. Endişeyle bardağı istemeden sıkmaya başladım.

Ne yapacaktım Nilvera hala gelememişti. Yol boyunca kolyeyle gittiğim her yerin konumunu atmıştım beni bulmasını bekliyordum ama bir türlü gelmemişti.

Yani normal değil mi o kadar çok sokaktan geçmiştim ki. Beni asıl endişelendiren şey Denzel'in beni tanıyıp tanımadığıydı. Bu durumda Denzel beni tanıdıysa peşimde düşer miydi yani yüksek ihtimal düşerdi ama tanımama ihtimali de vardı.

Kararsızlık kafamı bulandırdığında çaydan bir yudum aldım. Daha ne kadar burada beklemem gerekiyordu. Dışarısı hala sakinleşmemiş miydi acaba.?

"Dışarısı sakinleşmiş midir.?"

"Neden acelen mi var.?"

"Bulmaya çalıştığım bir yer var." Issac gözlerini masadan çekerek bana baktı. Tek kaşını kaldırarak;

"Öyle mi nereyi bulmaya çalışıyorsun elinde bir adres varsa yardımcı olabilirim." Dediğinde elim otomatik olarak cebime doğru gitti. Yani bu adamdan daha iyi kim yardımcı olabilirdi ki.?

Araştırmak ve soruşturmak onların işiydi. Cebimdeki kâğıdı çıkartarak ona doğru uzattım. Gözleri kâğıtı görünce kısıldı. Şüpheli bir ifadeyle bana doğru bakınca ne olduğunu anlamaya çalıştım.

Yine ne oluyordu ya.?

i"Bu kâğıt bilgi loncasından." Gözlerim nasıl anladığını sorar gibi baktığından olsa gerek şüpheli bakışları aptal der gibi bir ifadeye dönüştü.

"Kâğıtın üzerindeki sembolu görüyor musun birine onu gösterirken onu karaladığından ya da yırtıp attığından emin olman gerek aksi taktirde bunun bilgi loncasından olduğu anlaşılır ve senin bunu bilmiyor olman çok ilginç." Kes dalga geçmeyi kafayı buradan bir koyarım.

"Fazla kaba oluyorsunuz efendim, bu yüzden kızlar sizinle herhangi bir muhabbette bulunmuyor." Issac yine aynı huysuz ifadeyle Glen'e döndü.

"Sence kızların benimle konuşmasına ihtiyacım var mı.?"

"Bazen birkaç tane de olsa arkadaş edinmek iyidir."

"Kızlardan arkadaş olmaz Glen."

"Erkeklerle de arkadaş olamıyorsunuz efendim, yani neden kızlarla arkadaş olmayı denemiyorsunuz.?"

Hey bende buradayım diye bağırmak için hazırlanmış ki Issac gözlerini Glen'den çekerek masaya çevirdi. Sanırım Glen'in söylediği onu biraz üzmüştü.

Aklıma Nilvera'nın anlattıkları geldi. Akademinin mezunları tarafından hala zorbalık görüyordu ve bunun boyutunu tahmin edemiyordum. Kimse onunla arkadaşlık etmiyordu özellikle de erkekler.

Sanırım insanlar zorbalanmaktan korktuğu için zorba olmayı seçiyordu. Gerçi insan oğlu her zaman en kolay yöntemi seçerdi ne bekliyorduk ki.

"En son bir arkadaş edindiğimde ne olduğunu unutmuş gibisin Glen bir arkadaşa ihtiyacım yok."

"Benim var." Issac ve Glen söylendiğim şeyden sonra merakla bana doğru döndü.

"Arkadaşlıklar her zaman çıkar ilişkilerine bağlıdır Bayım yani çıkarınız olacak biriyle arkadaşlık yapın mesela ben sizinle arkadaşlık yapma taraftarıyım." Issac sanki söylediğim komik bir şeymiş gibi güldü.

"Beni kullanacağını söylemen ne kadar doğru eğer bunu söylersen seninle arkadaşlık yapmam, kimse yapmaz." Onun bu saf hali beni cidden şaşırtmıştı.

"En sağlam arkadaşlık ilişkileri dürüstlükle pekişir bayım, size karşı dürüstüm bu yüzden sizde benim yardımıma ihtiyac durarsanız beni kullanmaktan kaçınmayın. Hem arkadaşlar her zaman bir birilerini kolar." Issac söylediğim şeyi saçma bulmuş olmalıydı ki kaşlarını çattı. Onun aksine Glen fikrim beğenmiş gibi bana doğru yaklaşarak önünde durdu.

Kral gülümsesen bile ürkütücü görünüyorsun insan bir anda yaklaşınca istemeden geriliyor yani haberin olsun.

"Leydi neden efendimle arkadaş olmuyorsun.?"

"Ne.?" Issac şaşkınca bağırdığında Glen onu hiç takmamıştı, ikisinin birbirileriyle olan ilişkisi beni her geçen saniye daha fazla eğlendiriyordu.

"Dürüst olamam gerekirse insanlar efendimle arkadaş olmuyorlar çünkü yeteri kadar cesaretli değiller ama leydi gerçekten cesaretli birine benziyor geçici süreliğine lorduma arkadaşlık yapar mısın tabi ki karşılığında istediğiniz bir şeyi gerçekleştireceğimden emin olabilirsiniz.?"

Issac kocaman açılmış ağzıyla Glen'e baktı. "Glen ne yapıyorsun olmadı benimle arkadaş olsun diye para da teklif et."

"Çok mantıklı, ilk bunu yapsaydım daha iyi olurdu leydinin paraya ihtiyacın var mıydı acaba.?" Benimde tıpkı Issac gibi ağızım beş karış açıldı.

Bu aşağılık yerde ne oluyor ya.?

"Ne kadar para teklif ediyorsun.?"

Bana öyle bakmayın konu paraysa her türlü şartı değerlendirmek lazım.

Dur bir dakika benim paraya ihtiyacım yok ki, ben zaten zenginim.

Neyse fazla para göz çıkartmaz hem zengin benim hemde yüzük sayesinde oluşan bu kimliğimin birikmiş parasının olması iyi bir şeydi. Issac hayretler içinde bizim pazarlığımızı izliyordu. Siz kafayı mı yediniz der gibi bakan Issac'ı görmezden gelerek konuşmaya devam ettik.

Onu görmezden geldiğimiz için öfkelenen Issac ayağa kalkarak bize doğru yaklaşamaya başladı. Tam bize saydıracakken cam kırılma sesiye Issac ve ben yerimizden sıçradık.

Glen sakin bir ifadeyle çok merak ettiğim kapısı kapalı o odaya doğru döndü. "Yine mi o herifler.?"

Glen o tarafa doğru hızlı adımlarla ilerlediğinde Issac onu durdurmaya çalıştı. Ay ne oluyor.?

Hızla yerimden kalkarak bende onların peşinde takıldım. Şimdi üçümüzde kapının önünde duruyorduk. Glen gördüğü ilk şeye yumruğunu geçirecek gibi duruyordu.

Kapıyı serçe açtığında kırılmış camın önünde camla hayatı sorgular bir ifadeyle bakışan Nilvera ağır çekimde bize doğru döndü.

Lan.?

"Sadece dokundum." Diyerek ellerini havaya kaldırdığında gözlerim onun omzundaki yarada gezindi. "Sen yaralandın mı.?" Nilvera omzundaki yaraya bakıp göz devirdi.

"Tabikide yaralandım aptal, seni bulayım derken az daha köle tacirlerinin eline düşüyordum bu arada gerçekten Variesta'nın bela yuvası olduğu söylenti değilmiş."

Gözlerim şaşkınlıkla açılmış durmadan sendeleyen Nilvera'yı görmenin şokunu atlattığım gibi önümdeki iki adamı ittirerek ona doğru koştum. Onu hızla kollarımın atasına aldığımda bana bakarak.

"Galiba zehirlendim."

"Ne." Şaşkınlıktan bağırdığımda eliyle kulağını tuttu. "Ne bağırıyorsun kulağımın dibinde ya zaten inanılmaz bir duyu sorunu yaşıyorum aynı anda bir çok ses duyuyorum adam bana ne verdiyse galiba uyuşturucu kurbanı oldum."

"Ne uyuşturucu lan beş dakika yanından ayrıldım ne ara bu kadar belaya bulaştın."

"Bağırma bana, senin yüzünden gittiğin her yere niye konum bırakıyorsun kızım navigasyon musun sen, bir de bari adam akıllı yerler olsa adam bana üç dört doz sakinleştirici verdi de işe yaramadı."

"Yuh." Diye bağırdığımda bedeni bir anda yere yığılınca kafası yere çarpmasın diye zor tuttum onu.

Baya işe yaramamış kardeşim.

Gözleri hala açıktı ama bedenini kıpırdatamıyordu sanırım. Üç dört dozla buraya kadar yürüyerek nasıl geldin lan.? "Daha önemlisi buraya doğru şövalyeler geliyor sizi yakalamak için."

Ee ama kardeşim bizim bu çektiğimiz nedir ya.?

"Bu şimdi mi söylenir ilk bunu söylemen lazımdı."

"Bekle adresi buldun ya buraya kadar gelmişken gidemeyiz."

"Ne neden bahsediyorsun ben adresi bulamadım ki." Nilvera bana dik dik bakarak sabır çeker gibi nefes aldı. "Kızın dalga mı geçiyorsun burası adreste yazılı yer işte."

Ne.?

Lan sabahtan beri aradığımız adreste mi oturuyordum ben.?

Gözlerim Issac'a doğru döndüğünde bana hiç bir şey demediğin için öldün sen bakışı atmaya başladım.

Biz bakışırken aşağı kattan kapının kırılma sesi geldiğinde herkesin yüzünde oluşan sıçtık ifadesi gerçekten görülmeye değerdi.

Yok birinde bir cenabetlik vardı ama kimde.?

Bölüm : 01.12.2024 19:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Cornephelia / Gölgesi̇z Düşler Kralliği•( Kırılma Serisi-1 )-'Mücadele' / ^1.26.BÖLÜM^: ‘Cesaretten doğan kahramanlar’
Cornephelia
Gölgesi̇z Düşler Kralliği•( Kırılma Serisi-1 )-"Mücadele"

4.84k Okunma

783 Oy

0 Takip
38
Bölümlü Kitap
《Giriş》^1.1.Bölüm^ : 'Kaderi Belirlenmiş Yolculuk'^1.2.Bölüm^ : 'Aynadaki Yansımam'^1.3.Bölüm^ : 'Mühür'^1.4.Bölüm^ : 'Kaza Mı, Suikast Mi.?'^1.5.Bölüm^ : 'Başbüyücü'^1.6.Bölüm^ : 'Elwestar Ailesi'^1.7.Bölüm^ : 'Akşam Yemeği'^1.8.BÖLÜM^ : 'Kavuşma ve tartışma'^1.9.BÖLÜM^ : 'Ormandaki tehlike'^1.10.BÖLÜM^ : 'Şüphe ve karar'^1.11.BÖLÜM^ : 'Ana karakterin doğuşu'^1.12.BÖLÜM^ : 'Olumsuz duygular'^1.13.BÖLÜM^ : 'Döngü akademisi'^1.14.BÖLÜM^ : 'Zorbalara karşı'^1.15.BÖLÜM^: 'Görünenin arkasındaki görünmeyenler'^1.16. BÖLÜM^: 'Satırlar arasında'^1.17.BÖLÜM^: 'Diane'nin Peşinde'^1.18.BÖLÜM^ : 'Görülerin Başlangıçı'^1.19.BÖLÜM^: 'Akademi toplantısı'^1.20.BÖLÜM^: 'Kötü kadın şüpheli'^1.21.BÖLÜM^: 'Sadakat yemini miydi şimdi bu.?'^1.22.BÖLÜM^ : ‘Elwaster Dükanlığı’^1.23.BÖLÜM^: 'Yabboz parçalarını birleştir'^1.24.BÖLÜM^: ‘Festival Operasyonu’^1.25.BÖLÜM^: 'Azıcık damardan milliyetcilik verelim dedik'^1.26.BÖLÜM^: ‘Cesaretten doğan kahramanlar’^1.27.BÖLÜM^: ‘Akşın dışında kalanlar’^1.28.BÖLÜM^: ‘ Nesli tükenmiş yaratıklar ve kafa karıştırıcı gelişmeler’^1.29.BÖLÜM^: ‘Gölgesinden kaçmaya çalışıp düşlerindeki krallığa sığınan çocuk’^1.30.BÖLÜM^: 'Köle tacirinin inine nasıl girilir adlı çalışma'^1.31.BÖLÜM^: 'Baskın basanındır'^1.32.BÖLÜM^ : ‘Ufak bir zihin yolculuğu’^1.33.BÖLÜM^ : ‘Öldürülecekler listesi mi yok daha neler’^1.34.BÖLÜM^: ‘Kaleyi içten fethetmeliyim’^1.35.BÖLÜM^: ‘Geçmişin parçaları’^1.36.BÖLÜM^: ‘Döngünün Eşiğinde’^1.37.BÖLÜM^: ‘Titrek Eller, Sessiz Çığlıklar ve Nefessiz Anlar’
Hikayeyi Paylaş
Loading...