33. Bölüm

^1.32.BÖLÜM^ : ‘Ufak bir zihin yolculuğu’

Cornephelia
cornelianews

 

Merhabalar Canlarım yeni bölümle karşınızdayım.

lütfen bol bol yorum yapmayı unutmayın ne kadar yorum ve oy gelirse o kadar çok bölüm yazasım geliyor.

Ve bu arada kitapped’de Wattpad göre daha az etkiletişim var bu yüzden de bazen buradan kitabı kaldırmak istiyorum ama Wattpade giremeyenler var. Sırf o tayfa için buradan da yayınlamaya devam ediyorum.

Uymuyorum ki buradaki etkiletişimde artar.

Hepinizi çokça öpüyor ve bölüme hoş geldiniz diyorum.

 

32.Bölüm

 

...📖...

 

Eski olmasına rağmen beklediğimden daha bakımlı olan beton duvarda gözlerimi gezdirerek şuan ki halime şükür ettim.

 

Çok fazla dertlenmeyeyim diye kaçamak bir şekilde hayatını sorgulayan Isaac'a baktım.

 

İki saat önce yaşanan şeylerin etkisinden çıkamamıştı galiba, ya da bizimle tanıştığına bin pişman olmuştu. Ya çocukla tanışalı yeni olmasına rağmen hayatı sorgulattığımız için bir vicdan azabı çekmiyor değilim ama kısa sürdüğü için vazgeçiyorum. Sonuç olarak bu romanın sonunda ölecekti ama benim gibi harika bir varlık bu dünyada olduğu için ölümün nefesi bile yanından geçmeyecekti..

 

Gözlerim çaktırmadan ovalamaktan kızarttığım elime kaydı.

 

Elimdeki ve üzerimdeki kan lekeleri kurumuştu hatta o yoğun kan kokusuna bile alışmıştım. Yalan abi ne alışması Denzel adamlarla savaşırken ortalığa dolan kan kokusundan bayılmışım uyandığımda Denzel adamların hepsini öldürmüş bir köşede ayakta beni kucağına tutuyordu.

 

Ben ayılana kadar hiç kımıldamamıştı, ayakların yorulmadı mı be aslanım?

 

Lenora'nın demesine göre de çok geçmeden Ahzee ve Glen'de gelmişlerdi ve onları kafesten çıkarmışlardı. Benim Lenora'yı tembihlememden kaynaklı gelen ilk şövalyelere teslim olmuş bizi merkeze götürmemelerini sağlamıştı.

 

Her şeyi iyi planladığımdan mı yoksa paranın gücünden dolayı mıdır nedir?

 

Parayı verdiğim adam söylediğim her şeyi çok iyi yerine getirmişti. Bizi yanına alan ve olay yerine gelen Şövalye birliği o kadar yetkili değildi. En yakın birlik merkezine gelmiştik. Sonrasından gelen Düklüğün şövalyeleri ve imparatorluk şövalyelerinden de kaçmıştık bir nevi.

 

Şimdi ise Lenora, ben ve Isaac yetkili şövalyenin gelmesini bekliyorduk. Lenora adama bizi alıp götürmesi için ne kadar yalvardıysa adam bizi odaya bıraktığından beri bir daha gelmemişti. İşin sinir kısmı da muhafızlarımızın zindana atılmasıydı.

 

Çünkü teknik olarak biz suçlu konumundaydık. Özellikle de Denzel o kadar kişiyi öldürdüğü için. İlk iki saat hayatı sorgulamış kendime gelememiştim.

 

Ben bayıldığım için kimsenin ölümünü izlememiştim ama Isaac ve Lenora izlemek zorunda kaldıkları için yüzleri oldukça soluktu. Gözlerinin feri sönmüştü, durgun uzun uzun duvarlara bakıyorlardı.

 

Sorgulamayayım diyorum ama Denzel ben kucağındayken adamları nasıl öldürmüştü. Ayıldığım zaman da kafamı omzundan kaldırmama izin vermemişti bu yüzden cesetleri görmemiştim.

 

Lenora ve Isaac ondan iki üç adım uzak duruyordu.

 

Ben baygınken Denzel nasıl bir performans sergilemişti?

 

Kolumla yavaştan Lenora'yı dürttüğümde ne kadar derin düşüncelere dalmışsa irkilerek bana doğru döndü.

 

"Suratını hiç bu kadar beyaz görmemiştim bir şey mi yaptın?" Gözlerini dalga mı geçiyorsun der gibi kıstı. Ardından yerinde diklenerek uzun kızıl saçlarını arkaya doğru savurdu.

 

"Kafesinin içindeki tozları pudra olarak kullandım fark ettiğine göre yakışmış." Bizim alakasız olduğu kadar da ciddi yaptığımız konuşmaya Isaac anlam verememiş gibi duvara diktiği düşünceli bakışları bize doğru döndü.

 

Siz ne yaşıyorsunuz der gibi gözlerini suratımızda gezdirerek kafasını yana yatırdı. "Nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsunuz?"

 

Isaac'ın sorduğu soru odada ciddi bir sessizliğin oluşmasına neden oldu. Kısılan gök mavisi gözleri benim yüzümde ve gözlerimde derin bir sessizlikle gezindi. Bir şeylere anlam vermek ve bir şeyler keşfetmek ister gibi bakışını sürdürdüğünde gözlerimi ondan kaçırarak etrafa baktım.

 

"Pek sakin olduğumuz söylenemez." Diye mırıldanan Lenora'ya inanmamış gibi bakan Isaac istediği soruların cevabını bende bulacağını biliyor gibi gözlerini benden ayırmadan bakmaya devam etti.

 

"Hayır orada sizi gördüm, Leydi Lenora da aynı şekilde bunu nasıl yapabiliyorsunuz nasıl hiç bir şey olmamış gibi sakin kalabiliyorsunuz?"

 

Gözlerim kaçamak bir şekilde Lenora'ya kaydı. Göz göze geldiğimizde ağzını açtı ama nasıl bir açıklama yapacağından emin olamamış gibi geri kapattı. Yani bunun en büyük etkeni bu dünyadan olmamamız dışında Nilvera'nın başka bir bedende olsa bile hemen yanı başımda olmasıydı.

 

Bana bakarak; "Siz gözünüzü bile kırpmadan o adamların içine daldınız hele Leydi Lenora adamların beni kaçıracağını biliyor gibi bir anda ortaya çıkıp resmen adamlara sizi benimle birlikte kaçırsın diye yalvardınız?"

 

Ağızımı küfür etmek için açtım ama vazgeçerek geri kapatıp Lenora'ya döndüm. Bula bula bu planı mı buldun der gibi baktığımda göz devirdi. Sen bunu bulduğuma şükret dercesine gözlerini belerttiğinde derin bir nefes alarak Isaac'a doğru düzgün açıklama yapmaya karar verdik.

 

Yahu çocukla tanışalı bir gün olmasına rağmen o kadar çok şey yaşanmıştı ki bir gün bir yıl gibi hissettiriyordu.

 

"En baştan anlatmak en mantıklı seçenek olacak öyleyse Isaac ilk önce benim hm nasıl desem normal biri olmadığımı fark etmişsindir." Diyerek tereddütle ona baktığımda derin bir nefes aldı.

 

Yanımda oturan merakla ne diyeceğimi dinleyen Nilvera başlangıcı çok saçma bulmuş gibi baktı. "Bu ne biçim konuya giriş ya." Dediğinde göz devirerek geriye yaslandım. Elimle Isaac'ı işaret ederek buyur sen anlat bir de senin marifetini görelim der gibi tek kaşımı kaldırdım.

 

Benim atarlanmama karşı yerinde kıpırdanarak öksürdü. "Öncelikle Isaac yaşanan her şeyi bir nevi İlia ayarladı desem yeridir, bunun ana yolu da onun özel biri olması." Özel biri mi yok seçilmiş kişi bu ne bicim anlatma şekli ya. Bana laf atmasına rağmen o da gittikçe saçmaladığından olsa gerek Isaac daha fazla dayanamıyormuş gibi derin bir nefes verdi.

 

"Leydi Lenora anlatmaya çalıştığınız şey Leydi İlia'nın kahin olmasıysa bunu zaten ihtiyar söylemişti."

 

İkimizde bunu beklemediğimiz için bir iki dakika durarak Isaac'ın yüzüne baktık. Şaşırmak bahane Isaac'ın yüzünü izlemek şahane.

 

"Zaten biliyor muydun?"

 

"Şey aslında bilmiyordum ihtiyar bizi kapının önüne koyduğunda gitmeden önce bana bir şeyler söyledi." İhtiyar tüm ambiyansın içine ettin ya. Bende tam böyle gerile gerile ben bir kahinim diyip hava atacaktım adam ona bile izin vermemişti.

 

Tüm hevesim kursağımda kaldı ama.

 

Lenora benim aksime açıklama zahmetine girmeyeceği için rahatlamış gibiydi. Nedendir bilinmez garip bir şekilde bakışmaya başladık. Isaac gözlerimi bize dikmiş sanki bir şeyler denememizi bekliyor gibi bakıyordu. Lenora bana doğru dönüp bir yeri mi kaçırdık der gibi kaşlarını indirip kaldırdığında tam kaşımla ne bileyim işareti yapacaktım ki Isaac burnundan nefes vererek güldü.

 

"İhtiyarın bana ne söylediğini sormayacak mısınız?"

 

Hee sen onu sormamızı mı bekliyordun, bende diyorum niye yem isteyen tavuk gibi bakıyor yavrum.

 

"Sormamız mı gerekiyordu?" Saf gibi sorduğum soru Isaac'a komik gelmiş gibi gülmeye başladı.

 

Olum ben bir şeyi mi kaçırıyorum lan.

 

Yani ihtiyar ona her ne dediyse bundan bizeneydi ki, Sonuç olarak ihtiyar ona özel olarak söylemişti.

 

"Bilmem yani sizin hakkınızda olduğu için merak edersiniz diye düşünmüştüm yani benden şüphe etmiyor musunuz ya kötü bir şeyse."

 

Ya biri şu çocuğa çok düşündüğünü söyleyebilir mi?

 

Ablam ben bu bedende uyandığımdan beri kimlerden neler saklayıp kimleri kandırmışım sen hala benden şüphe duymuyor musunuz diyorsun ya.

 

"Isaac ben ve Lenora da senden bir çok şey saklıyoruz biliyorsun değil mi?" Dediğimde eliyle ensesindeki beyaz saçlarını karıştırdı.

 

"Evet biliyorum ama-a"

 

"Aması biz senden bir şeyler sakladığımızda sen hiç bir şey söylemiyorsun ama sen sakladığında bizim sana kızmamız mı gerekiyor?"

 

Hayır bu çocuğu görünce kendimin bundan bir iki level daha üstte olduğunu fark ediyorum. Bir de bana arkadaş ilişiklerin kötü derler.

 

Ben hep bu zamana kadar benim sosyal ilişkilerim yerde diyordum ama bu evrendeki herkes benden daha beterdi anasını satayım.

 

Benim gene sosyal ilişkim Nilvera'yla sınırlıydı bunların direk sosyal ilişki diye bir şeyleri yoktu. Ya yazar karakter gelişimleri niye böyle bu insanların, tamam anladık bir nevi eski çağdayız da bu kadarda olmaz Allah için?

 

"Dinle Isaac eğerki sen bize bir şeyi anlatmıyorsan bu bir sorun değil, istediğin şeyleri anlatırsın istemediğin şeyleri anlatmazsın. Benim kahin olma meselem de özellikle anlatmadığımdan değil de nasıl anlatacağımı bilemediğimden desem daha doğru olur." Diyerek açıklamaya başladığımda benim gösterdiğim üstün performans nedeniyle Nilvera göz yaşlarına boğulmuştu.

 

Senin bu günlerini de mi görecektik kız der gibi bakıp göz yaşlarını siler gibi yaptığında elimle çenesini kavrayıp duvara bakmasını sağladım.

 

Bakma, bakma tüm ciddiyetim gidiyor Allah'ın cezası.

 

"Ben bilmiyorum yani anlatmasam sorun olur diye düşünmüştüm yanlış anlaşılmak istemedim, anlatmak benim için problem değil. İhtiyar bir kahinle gezmenin benim için iyi olmayacağını söyledi bu sayede sizin kahin olduğunuz ögrendim."

 

Hayır ben anlamıyorum, bir kahinle gezmen senin açından iyi olmaz ne demek ya, neyim ben uğursuz gudubet falan mı?

 

Bir kere ben asla abdestsiz dolaşmayan mümin bir insanım, bunlar niye bana cenabet muamelesi yapıyor. Ulan ihtiyar sonuç olarak Moli'yi bana bırakmak için yanıma geleceksin gör bak o zaman sana neler yapıyorum.

 

"Madem kahin olduğumu biliyordun neden yol boyunca hiç sormadın?"

 

"Söylemek isteseydiniz zaten söylerdiniz yanlış mıyım?" Dediğinde ne diyeceğimi bilemedim. Aslında ondan özellikle sakladığım bir şey değildi, benim kim olduğumu öğrendiğinde zaten kahin olduğumu anlardı.

 

Ne de olsa Costantinova Düşesi'nin kahin olduğunu bilmeyen yoktu. Haliyle benimde kahin olduğum er ya da geç ortaya çıkardı.

 

Derin bir nefes alarak en başından anlatmaya başladım. "Isaac elimden geldiği kadarıyla sana dürüst bir şekilde anlatmaya çalışacağım. Siz yanımdan ayrıldıktan sonra o sokakta biraz durup sizi bekledim gelmeyince sizin peşinizden geleyim derken ara sokaktan çıkan bir çoçukla çarpışıp yere düştüm. Benim kahinlik işlerim biraz karmaşık bende tam olarak çözemediğimden sana nasıl anlatacağımı bilmiyorum. Çocukla çarpıştığımda bazı görüler gördüm.

Çocuğun bazı adamlarla konuştuğunu ve bu kişilerin bizi gözüne kestirdiklerini gördüm adamlar seni kaçıracaklardı ve çocukta beni kandırıp tuzağa düşürecekti.

 

Görüyü görünce ne yapacağımı düşündüm aslında bu kısımda bana kızabilirsin çünkü hatalıyım sen ve Lenora'yı kullandım. İkinizde yaralanabilirdiniz başınıza çok kötü şeyler gelebilirdi ama her şey planladığım gibi gideceğinden çok emindim. Yinede yaralanabilirdiniz bu yüzden çok üzgünüm." Diyerek nefeslendim Isaac'dan kızmasını ya da her hangi bir tepki vermesini bekledim ama hiç bir şey demedi.

 

Onun sessziz kalışı kendimi daha da kötü hissetmeme neden oldu. Bu yüzden yutkunarak devam ettim.

 

"Isaac bana ilaç almak için gittiğinde kaçırılacağını biliyordum bu yüzden sizin yanınıza gelmeden önce bir adama para vererek küçük çocuğun babasından dayak yemesini engelledim aslında bunu planlı yapmadım ama görü değişmeye başladığında adama biraz daha para verdim.

 

Adam ona verdiğim paranın karşılığında Lenora'ya yazdığım mektubu götürdü. Lenora'ya senin kaçırılacağını söyledim çünkü adamlar seni götürdükleri tarafa istesek bile yetişip müdahale edemezdik.

 

Lenora bizden daha yakın olduğu için onun müdahale etmesini istedim aslında bir nevi sen tek başına olma diye Lenora bilerek köle tacirlerinin onu kaçırmalarına izin verdi. Sonra tıpkı görüdeki gibi seni aramaya başladık çocuk tıpkı tahmin ettiğim gibi gelip seni gördüğünü söyledi bu sırada adam ona söylediğim gibi şövalyeleri çağırdı.

 

Yani şövalyelerin geleceğini biliyordum. Eğereki Düklüğün ya da İmparatorluğun şövalyeleri bizi merkeze götürseydi her şey bizim açımızdan sarpa sarar diye ilk önce en yakın muhafız birliğine haber vermesini istedim sonra Lenora'ya bizim o birlikle merkeze gitmemiz konusunda mektupta tembihlemiştim.

 

Tıpkı planladığım gibi Variesta'da bulunan en büyük köle pazarlarından biri ifşa oldu yani tek seferde tüm köle ticaretini çökerttik ve şuanda buradayız." Diyerek nefes nefese odanın duvarlarını izlemeye başladım.

 

Yalnız ne yalan söyleyeyim dile getirince insan bir harbi ne yaşadık biz oluyormuş.

 

Gözlerim kaçamak bir şekilde Isaac'a döndüğünde Isaac'ın bakışları o kadar sertti ki. İşte bu yüzden anlatmamayı tercih ediyordum. İstemeden gözlerimi kaçırdım."Leydi İlia." Adımı o kadar soğuk bir şekilde söylediğinde ne diyeceğimi bilemedim.

 

Birazdan bana ağzına ne geliyorsa söyleyecekti bu yüzden kendimi buna hazırladım.

 

"Ya yaralansaydınız?"

 

Ne?

 

"Dediğimi duydunuz, Leydi Lenora gözünü bile kırpmadan bilerek köle tacirlerine ben tek kalmamayım diye yakalandıysa bu size çok güvendiğini gösterir, yani bize bir zarar gelmeyeceğini biliyordu peki siz kendinizin de yara almayacağını bilerek mi bu işe girişiniz?"

 

Isaac öyle diyince ne diyeceğimi bilemedim, bir kahin kendi geleceğini göremezdi sadece hissederdi. İlia'nın bedenine girdiğimden beri hiç kendi geleceğimle ilgili bir şey görmemiştim yani aslında bir şeyler ters gitseydi ben ölebilirdim ya da çok ağır yaralanabilirdim.

 

Ağzımı açtım ama ne diyeceğimden emin olamadım. Ona İlia'nın bir ormanda yalnız öleceğini nasıl söyleyebilirdim ki?

 

Daha ölme vaktim gelmedi diyemezdim ya.

 

Isaac haklıydı Lenora hiç düşünmeden sorgulamadan dediğimi yapmıştı. Ya işler ters gitseydi ve onlara bir şey olsaydı. Yaralansalardı ya da ölselerdi o zaman ne yapacaktım.

 

Roman akışı takip ediyor diye başlarına bir şeyin gelmeyeceğine güvenmiştim ama biz bu romanın ana karakteri değildik ki.

 

Ana karakterler dışındaki tüm karakterler harcanabilirdi, acı çekebilir ve hiç var olmamış gibi yok olabilirdi çünkü bizi kimse umursamazdı.

 

Bizim ana karakterin bir kitabın içinde markette selam verdiği ve bir daha hiç adı geçmeyen karakterden ne farkımız vardı. Ya da bir hizmetliden ne farkımız vardı. Adı bir kere geçip sonrasında hiç var olmamış gibi anılmayan o karakterlerden ne farkımız vardı cidden.

 

Yoktu bizim hiç bir farkımız yoktu.

 

Yan karakter olmanın getirdiği o belirsizlik boğazıma boğarcasına yapıştı.

 

Ayliz, İlia'nın bedeninde olduğun için kendini normal biri mi sandın? İlia bu romanın en kolay harcanan karakteri değil mi?

 

Nasıl ölmeyeceğine güvenebilirsin nasıl başkalarını tehlikeye atarsın?

 

Aptal, aptal Ayliz. Ya Nilvera ölseydi ya incinseydi?

 

"Leydi İlia beni hala anlamıyorsunuz, diyorum ki ya zarar görseydiniz her şeyi çok iyi planladınız ama yüzünüzdeki ifadeye bakılırsa kendi güvenliğiniz hakkında hiç bir fikiriniz olmadan öyleyece o adamların içine daldınız."

 

"Bir kahin kendi geleceğini göremez bu yüzden kahinler her zaman bencildir, kendilerini tehlikeye atmazlar bu yüzden her zaman arka planda kalırlar. Nasıl hiç düşünmeden bu şekilde kendinizi tehlikeye atarsınız.

 

Aynı şey şekilde Leydi Lenora'nın bir kere bile kendisi için korktuğunu görmedim ama siz geldiğinizde yüzünde rahatlamış bir ifade vardı. Kendisi öleceğinden ya da orada tecavüze uğrayacağından değil de size bir şey olacağından daha çok korktu.

 

Hayır ben anlayamıyorum belkide daha önce hiç bu kadar yakın ya da bu kadar derin bir bağa sahip olmadığımdandır ama nasıl kendi canınızdan bile daha çok öncelik verebilirsiniz birbirinize bunu aklım almıyor."

 

Ben.

 

Ne diyeceğimi bilemedim gözlerim tereddütle Nilvera'ya döndü. Kısılmış gözleri yüzümde gezindi ne gördü bilmiyorum ama buruk bir şekilde gülümsedi.

 

Yüzündeki bu ifadeyi en son ne zaman görmüştüm. Lisede miydi? O gün müydü?

 

"Kendine değer vermeyi öğrenmelisin Ayliz gerçi bunu sana söyleyenin ben olması komik, ne de olsa bende aynı bokun laciverti değil miyim?"

 

Nilvera sanki aklımdan ne geçtiğini biliyormuş gibi hafifçe gülümsedi. Bir an dudaklarım titredi anında birbirine bastırdım. Yinede Nilvera'nın yüzündeki o ifade içime oturmuştu.

 

Eğer ölseydin ben ne yapacaktım der gibi bakıyordu bana.

 

Gözlerim sulanmaya başladığında anında kendimi sıkarak sakinleştirmeye çalıştım.

Şimdi zamanı değildi şimdi hiç yeri değildi.

 

Peki ne zaman yeri ve zamanıydı?

 

Isaac yerinden kalktı yüzünde karmaşık bir ifade vardı, anlam veremiyor bilmediği bir şeymişçesine bize kısa bir bakış atıp odadan çıkarak bizi yalnız bıraktı.

 

Isaac gittiğinde zar zor nefes çektim ciğerlerime, Nilvera hızla yerinden kalkıp yanıma oturdu kollarını bana uzattığında sanki nefessiz kalmış gibi can havaliyle kollarına attım bana ait olmayan bedeni.

 

Kolları beni sıkıca sardığında derin derin nefesler almaya başladım. Sanki oksijen tüpümü bulmuş gibi nefes nefese kalmıştım.

 

Nilvera'nın eli sırtımı sıvazladı,

"Ayliz." Sessizce adımı kulağıma fısıldadığında titremeye başladım.

 

Doğru ben Ayliz'dim.

 

Benim adım İlia değildi ki?

 

Ben Ayliz'dim.

 

Ben Ayliz'im.

 

Ben Ayliz'im.

 

Ben Ayliz'im.

 

Ben Ayliz'im değil mi?

 

****

 

Gözlerim baygın baygın karşımda ne anlatığı hakkında hiç bir fikrim olmayan adamda gezdirdim. Sonunda beklediğimiz yetkili gelmişti ama gelmese daha iyi gibiydi.

 

Adam Isaac'ın içeriye girmesini istememişti, hatta ona öyle sert davranmıştı ki az daha bir tane geçirecektim ki Isaac sakin olmamız konusunda dil dökerek bizi dışarıda bekleyeceğini söylemişti.

 

Bu tepki de neyin nesiydi lan der gibi bana bakan Nilvera'ya bilmiyorum der gibi omuz silktim. Bu herif ne istiyor olabilirdi ki Isaac'tan.

 

Adam bir şeyler söylüyordu ama ona cevap verme zahmetine hiç girmiyordum bu yüzden benden umudu kesmiş gibi Lenora'ya bir şeyler anlatıyordu.

 

Lenora da benim gibi hiç bir şey anlamıyor olmalıydı adama kötü durumda olduğumuzu bu yüzden ifade veremeyeceğimizi anlatmaya çalışıyordu. Gözlerim adamın yüzünde gezinirken kafama dank eden şeyle gözlerim irice açıldı.

 

Lan.

 

Bu şövalyeler pazarda Isaac'a sataşan şövalyeler olmasın. Isaac savunacağım diye pazar yerini birbirine katmıştım ama adamlar isteseler bile beni tanıyamazlardı.

 

Şuanda yüzüğü kullanmıyorduk bu yüzden soylu ailelerin genç kızları olduğumuzu ancak tahmin edebilirdi. Bize karşı biraz sert olsa da ailelerimizin yüksek mevkili olmasından korkuyor olmalıydı ki sesini yükseltmeye cesaret etmiyordu.

 

Sanırım Isaac'la takılmamızdan hiç hoşlanmamıştı.

 

Şövalyeler Isaac'ın bl romanlarının yazarı sanıyordu bu yüzden de yolsuzluğu yaydığı gerekçesiyle bir çok kez şövalyelerden şiddet görmüştü.

 

Sırf bu baskı yüzden Isaac'ın babası dışarıya çıkmıyordu. Bu yüzden de Konta oğlunun durumunu haber vermeyeceklerdi.

 

Onlar için bu bir fırsattı, Isaac'ın hapisten çıkmasına müsade etmeyip bu gün pazar alanını birbirine kattığı gerekçesiyle hınçlarını alabilirlerdi.

 

Ulan sizi şerefsizler ben Isaac'ın götü için koca köle ticaretini çökertmişim şimdi izin verir miyim sizin onun kılına dokunmanıza.

 

Oturduğum yerden hızla kalkarak yönümü kapıya doğru çevirdim. Benim ani kalkışıma anlam verememiş gibi yüzüme bakmaya başladıklarında onları boş verip ilerlemeye başladım. Yetkili şövalye arkamdan bir şeyler dediğinde Lenora'nın sözünü keserek onu susturduğunu duydum.

 

Kapıdan çıkıp etrafı hızlıca inceledim. Köşedeki şövalyeler gözüme ilk çarpan kişiler oldu, biri çok endişeliydi, bir sağa bir sola gidiyordu diğerleride umursamazca onu izliyordu. "Bunu yapmak hiç mantıklı değil ya bir sorun çıkarsa onu durdurmalıydınız." Diye fısıldadığında onları görmezden gelip demir parmaklıklara doğru ilerledim. Benim haraketim sonunda dikkatlerini çekmiş gibi hepsi irkilerek bana doğru baktı. Yüzlerinde oluşan o endişeli ifade beni meraklandırmıştı.

 

Ayaklarım yavaşça aynı zindanın içindeki üç muhafızda doğru ilerledi. En önde parmaklıkların hemen önünde duran Denzel'e baktım. Gözlerim ilk üzerinde gezindi, her hangi bir yara alıp almadığını anlamak için onu süzzem de hiç bir şey anlamamıştım. Üzerinde çok fazla kan vardı.

 

Ona ait miydi değil miydi belli olmuyordu.

 

Tıpkı onun gibi benim de üstüm kan içindeydi ve yüzümdeki kanlar çoktan kurumuştu. Gözlerimi saçlarına çevirdim beyaz uzun saçlarının uçlarıda aynı şekildeydi. Yüzünde ve gözündeki metal bağda bile kan vardı.

 

Bu görüntü Isaac ve Lenora'nın davranışını açıklıyordu.

 

Savaştan çıkmış gibidi. Buna rağmen yüzünde hiç bir mimik oynamıyordu. Duruşu dik ve o kadar sakindi ki. Görende savaşta değilde postanede sıra bekliyor sanırdı. Ben onu incelerken onunda bana doğru bir adım atıp demir parmaklılara yaklaştığını gördüm. Gözlerini göremesem bile beni incelediğini hisettiğimde sanki sırtımdan aşağıya bir elektrik akımı indi.

 

Kendimi son zamanda tesisatçı gibi hissediyorum her yanımda bol bol elektrik vardı.

 

Kesin kaçak elektrik kullanıyordu Denzel başka açıklaması olamazdı her bakışında elektrikleniyordum çünkü, kendimi elektrik iletkenli metal çubuk gibi hissediyorum.

 

Gözlerimi ondan çekip Glen'e çevirdim sağ taraftaki eski oturaklarda oturuyordu, omuzları gergindi ve yüzündeki ifade beni anında rahatsız etti. Çünkü ne zaman Isaac için endişelense yüzüne hep böyle bir ifade oluşuyordu.

 

Çok gergin görünüyordu yüz hatları o kadar sertti ki. Bedenimi yavaşca arkamda kalmış şövalyelere çevirdim, "Bakar mısınız?" Seslenişime karşılık sanki sinek uçmuş gibi beni hiç takmamışlardı, hala kendi aralarında konuşmaya devam ediyorlardı.

 

Tek kaşım yukarı kalkarken şövalyeleri izledim. Sanki yokmuşum gibi az önce onlara seslenmemişim gibi muhabbet etmeye devam ettiklerinde hafifce güldüm."Anlıyorum sanırım tüm sağır şövalyeleri bu birliğe atamışlar, fark etmemek benim hatam." Göz devirerek köşedeki koridora doğru ilerledim.

 

Söylediklerimden sonra içeride bir sessizlik oluştu. Burnundan güler gibi nefes veren ilk kişi Ahzee olmuştu. O da zindanın sol trafındaki eski duvara sırtını yaslanmıştı. Onun gülüşünün ardından Glen'nin de sert yüzü birazcıkta olsa yumuşamıştı.

 

Gözlerimle hızla etrafı taradım. Isaac bu taraflarda olabilir miydi?

 

İlerideki koridorda gözlerimi gezdirirken bir anda kolumdan sertçe çekildiğimde sakince arkamı döndüm. Az önceki şövalyelerden biri kolumu tutarak yüzüme dik dik bakıyordu. Sanırım onlara sağır dememden hoşlanmamıştı ama ne ilginçtir ki bende görmezden gelinmekten hiç hoşlanmıyorum.

 

Tam ne yaptığını sormak için hazırlanmıştım ki benden önce , "Temas ettiğin parmaklarına dikkat et." Diye uyaran Denzel'le irkildim. Demir parmaklıkların arkasında olsa bile yaydığı aura insanı geriyordu.

 

Sesindeki tehdit vari tondan adam etkilenmiş gibi bana kısa bir bakış atıp elini kolumdan hızla çekti.

 

Yani biraz aklı varsa muhafızımın önünde bana olan davranışına dikkat ederdi.

 

"Genç Leydi o tarafa geçiş yasak." Gözlerimi adamın yüzüne çıkartarak sanki onu duymamış gibi suratına bakmaya başladım. Adamın kaşları çatıldı, "Sanırım beni anlamadınız Leydi."

 

"Hayır gayet iyi anladım." Dediğimde kaşlarını daha da çatarak o zaman der gibi baktığında sakince kollarımı gögüsümün üzerinde topladım.

 

"Sadece bir insanı görüğünüz halde görmemezden gelmenin nasıl bir şey olduğunu anlayıp anlamadığınızı test ediyordum." Adam dediklerimden sonra daha da rahatsız olmuş gibi beni baştan aşağıya süzmeye başladı. hayırdır kardeş aradığın cevap vucudumda mı yazıyor?

 

"Az önce size seslendim ama hiç biriniz cevap vermez zahmetine girmediniz." Söylediklerim ona komik gelmiş gibi alayla gülerek, "Duymadık genç Leydi belkide çok kısık sesle seslenmişsinizdir."

 

Senin var ya ananın ellerini öperim şerefsiz.

 

"Ah anlıyorum sizden iki üç santim uzağınızda olsam bile duymadığınıza bakılırsa cidden teorim doğru gibi, tüm sağır şövalyeleri bu birlikte toplamışlar."

 

Adam Söylediklerim karşısında daha da öfkelendi.

 

"Söyledilerinize dikkat edin Leydi, karşınızda imparatorluk şövalyelsi var."

 

Ay götüm görende imparatorun kendisi karşımda sanır. Havalara bak sanki ejderhası var.

 

Ejderhan yoksa çekil önümden gerizekalı seni.

 

"Pardon bu kısım benim çok pişman olup af dilediğim sahne mi?" Adam ne saçmalıyorsun bacım sen der gibi suratmıa bakmaya başladı.

 

he pardon daha o sahneye gelmemişiz.

 

"Diyorum ki acaba gerçek bir şövalye varsa burada kendisine bir soru sormak istiyorum." Önümdeki adamın yaptığım imadan sonra sabrı kalmamış gibi üzerime doğru yürüdüğünde olduğum yerde durarak bir adım bile geri atmadım.

 

Benim geri adım atmadığımı gören şövalyeler işin çığırından çıkacağından korkmuş gibi ilk haraketlenen ayakta yüzünde endişeli bir ifade olan şövalye oldu. Hızla bana doğru ilerleme başladı.

 

"Leydim lütfen neden biraz sakin olmuyorsunuz, sorunuz neydi acaba lütfen bana sorun." diyerek ortamı yumuşatmaya çalşıtı. Tırsak herif seni, kavga çıkacak diye nasıl kibarlaşıyorsun ama.

 

"Beyaz saçlı bir beyfendi arıyorum dışarıda kapının önünde bizi bekleyeceğini söylemişti nereye gittiğini gördünüz mü?"

 

Sorduğum soru karşısında adamın yüzü beyazladı, bir anda şövalyeler gergince bir birleriyle bakıştılar. Şerefsizler sizi sanki bilmiyorum Isaac'a bir şey yaptığınızı.

 

"Bir soru sordum neden bir anda sessizleştiniz?"

 

"Biz öyle birini görmedik leydi."

 

"Ah anlıyorum aynı zamanda körsünüzde, bu arada hem sağır olup hem kör olarak nasıl şövalyelik sınavını geçtiniz siz." Şövalyeler daha ne kadar sinilenebilirse o kadar sinirlendi.

 

Daha fazla dayanamayan adam bana doğru atılıp kolumu tutmaya yeltendiğinde ben ondan önce davranıp adamın yakasını kavradım. Benim yaptığım şey yüzünden herkes bir anda şaşkınca olduğu yerde kaldı. Yakasını tuttuğum şövalye şaşkınca yüzüme bakıyordu.

 

"Bana bak kendine şövalye diyen ama bir boka yaramayan adam, artık sabrımın sınırına geldim. Nasıl oluyorda kapının önünde duran beyaz saçlı adamı görmediniz hayret ediyorum doğrusu. Ya şimdi bana onun nerede olduğunu söylersin ya ben kendim sözde yasak olan koridoru geçip ararım." Sesim nasıl çıktı bilmiyorum ama adamların ağızı beş karış açılmıştı. Önümdeki adam dişlerini gıçıdatarak konuşmaya çalıştığında yakasından tutarak yüzünü yüzüme yaklaştırdım adamla neredeyse burun buruna geldik.

 

"Sen kes sesini eğerki konuşmaya cüret edersen burnum kılacak olsa bile sana kafa atarım anladın mı beni."

 

Adam söylediklerimde çok ciddi olduğumu anlamış gibi açtığı ağızını kapatarak arkamada ki tırsak şövalyeye bakmaya çalıştı.

 

Bu ne bicim şövalye birlik merkeziydi lan?

 

Hayatımda bu şövalyeler kadar tırsağını görmedim.

 

"Leydim lütfen sakin olun ve şövalyenin yakasını bırakın bu şekilde davranırsanız müdahale etmek zorunda kalırız."

 

He yapram he, hadi bana elini uzat bakalım muhafızım sana ne yapıyor. Bak şimdi gözümün önünde canlanmaya başladı. Denzel kaslı kollarıyla demiri bükerek dışarıya çıkıyor sonra da havalı havalı--hop hop hop Ayliz kendine gel.

 

Denzel hulk mu anasını satayım nasıl demiri büksün?

 

Yani buradaki tek sorun Denzel'in hulk olup olmadığımı mesela üzerindeki göleği yırtsa kaslı vucu--- hop hop hop kendine gel kızım.

 

Evet Ayliz sakin ol Denzel'in seni kucakladığı zaman hissettiğin kasları düşünme.

 

Yapamıyorum hocam gözümün önünde canlanıyor.

 

İmana dön Ayliz Meva, biz tanrının yolunda giden güçlü azizeleriz.

 

Hocam ilk defa imana dönmek istemiyorum dinde kasa ellemenin günahı var mıdır hocam? Bu arada kasa derken her anlamda kasa, hem arka kasa hemde-- hop hop yeter lan kendine gel Allahın cezası Ayliz.

 

Allahım beni biliyorsun ben senin mümin kulunum ama ilk defa baştan çıkıyorum, hayır bu kadar yakışıklı varlıkları bir araya toplamak günah değil midir?

 

Bu evren beni yoldan çıkarmaya çalışıyor ama kimse benim içimdeki inanılmaz gücü ve imanımı yıkamaz.

 

"Leydi daha beni ne kadar böyle tutmayı düşünüyorsunuz şey ben sizden yaş olarak çok büyüğüm." Gözlerim dehşetle açılarak sağa sola uçuşan düşüncelerimin arasından yüzü yüzüme yakın olan adamın kıpkırmızı olmuş yüzünü görünce korkuyla adamı geriye doğru savurdum.

 

"Ne saçmalıyorsun beyfendi siz benim tipim değilsin." Adamı nasıl savurduysam yere yapışmış hayatı sorgulayarak bana bakıyordu. Ne bakıyorsun be edepsiz benim aklımdaki kişi sen değilsin bir kere.

 

"Leydim sakin olun."

 

"Beyfendi ben sakinim asıl siz biraz aktif olun." Diye bağırdığımda garip bir sessizlik oluştu. Adamın yüzü bir anda kıpkırmızı kesildi utanarak gözlerini kaçırdığında hulk gibi bağırmak istedim.

 

Yeter ulan yeter o anlamda aktif ol demedim Allahın cezası herif.

 

"Aktif olun derken haraket edin anlamında dedim yani-Ay ne haltsa işte Isaac nerde Isaaccc." Adamların beni durdurmasına izin vermeden koridora doğru ilerleme başladım.

 

Allah kahretsiz bu ne biçim bir rezilliktir ya.

 

Gözlerim hızla koridordaki kapıların üzerinde gezindi, Isaac'ın nerede olduğunu düşünmeye başladım. Geçen sefer Diane'yi ararken olduğu gibi hissetsem harika olurdu. Dudaklarımı birbirine bastırarak Isaac'ın tehlikede olduğunu düşündüm kısa bir an gözlerimi kapatmamla titremem aynı anda olmuştu.

 

Hızla ilerideki kapının kulbunu tuttuğum gibi kapı açılmıştı. Göz bebekleri titreyen Isaac'la göz göze geldik. Beni gördüğünde dudakların titredi, gözlerimi hızla arkasında duran kişiye çevirdim. Bu o adamdı pazar yerindeki şövalyeydi. Baya hırpalanmış gibi görünüyordu.

 

Helal olsun çicekci amcam nasıl vurmuşca çiçeği adamın kafasına, adamın yüzünde bir çok yeri mosmordu.

 

Elimi uzatarak Isaac'ın kolunu tuttum. Anında onu çekip odadan çıkardım, Isaac'ın bedeninide titrediğini hissedebiliyordum. Adamın arkamızdan bağırdığını duydum ama önceliğim Isaac'ın Glen'i görebilmesini sağlamaktı çünkü Isaac neredeyse kriz geçirecek kadar çok titriyordu.

 

Şerefsiz şövalyenin ona ne yaptığını düşünmek bile istemiyordum ama tahmin ettiğim şeyi yaptıysa onu kesinlikle gebertecektim.

 

İkimizde seri adımlarla koridoru geçip şövalyelerin olduğu yere geldik. Bizim içeriye girdiğimizi gören Glen demir parmaklıklara yaklaşıp titreyen Isaac'a baktı. Yüzündeki ifade o kadar korkutucuydu ki.

 

Isaac kafasını kaldırıp onun yüzüne baktı. Gök mavisi gözleri kıpkırmızı olmuştu. Glen'nin çenesinin gerildiğini gördüğümde endişeyle Isaac'a baktım.

 

Şerefsiz şövalye öfkeyi bize doğru ilerlemeye başladı, "Sorgu daha bitmemişti kafanıza göre çıkıp gidebileceğinizi size kim söyledi." Diyerek öfkeyi elini Isaac'a doğru uzattığında elimin tersiyle onun avucuna sertçe vurup elini savuşturdum. Bedenim otomatik olarak Isaac'ın önüne geçtiğinde adam olduğu yerde şaşkınca duraksadı.

 

"Peki size istediğiniz gibi ona dokunabileceğinizi kim söyledi."

Benim ondan daha öfkeli çıkan sesim adamı şaşkına uğratmıştı. Tek istediği Isaac'ı parçalara ayırmak gibi bakan adamın gözleri yavaşça bana doğru döndü.

 

"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?"

 

İçeride her ne yaşandıysa şövalye öfkeden kuduruyordu, adamın elinde olsa Isaac'ı sürükleyerek içeriye geri götürecekti.

 

"Benim ne yaptığımdan ziyade sizin ne yaptığınız daha büyük bir mesele, içerideki yetkili şövalye bizzat sadece iki kişinin sorgulanacağını söyledi, öyleyse siz kim oluyorsunuz da Lord Isaac'ı sorguya alıyorsunuz hangi gerekçeyle." Diyerek adama diklendiğimde işime karşıma da çekil der gibi gözlerini belertti.

 

"Bu sorgudan yetkilinizin haberi var mı sessiz kalışınızı yok olarak mı var saymalıyım?"

 

"Leyd-di" Sözünü sertçe keserek, "Hemen şimdi yetkilinizle konuşmak istiyorum, sizinle değil."

 

Benim bağırışım işe yaramış gibi hemen iletimizdeki kapı sertçe açıldı. Çatık kaşlarıyla odadan çıkan Lenora gözleriyle hızla bizi taradı. Arkasındaki yetkili şövalye endişeyle etrafa bakıyordu.

 

"Neler oluyor?" Lenora hızla bize doğru ilerledi gözleri üzerimde gezindi. Ona nasıl baktıysam anlamış gibi Isaac'a doğru baktı. Onun titrediğini görünce ne olduğuna anlam vermek ister gibi tekrar şövalyeye döndü.

 

Şövalye dişlerini gıcırdatarak elini uzatıp elimi tutmaya çalıştı sanırım eğilip özür dileyecekti ama o elini uzatır uzatmaz Isaac diğer elimi tutup o kadar hızlıca beni geri çekti ki geri doğru adımlayarak Isaac'a çarptım.

 

Böylelikle adamın bana dokunmak için uzattığı eli havada asılı kalmıştı.

 

Şaşkınca açılan gözlerimle hızla omzumun üzerinden ona baktım. Isaac'ın kendini sıkmaktan yüzünün kızardığını görünce panikle tüm vücudumu ona doğru çevirdim.

 

"Efendim nefes alın." Glen endişeyle bağırdığında ancak Isaac'ın nefes almadığı için kızardığının fark ettim.

 

Lenora bir anda benimle şövalyenin arasına giderek adamı sertçe geriye doğru ittirdi. "Ne yaptığınız hakkında hiç bir fikrim yok ama o elinizle bir kere daha arkadaşıma dokunmaya çalışırsanız olacaklardan ben sorumlu değilim."

 

Lenora'nın tehditkâr sesi ortalığı bir anda birbirine karıştırdı. Yetkili panikle şövalyeye burada ne olduğunu ne halt yediğini sordu.

 

Isaac fark etmeden elimi o kadar çok sıkıyordu ki, elimli hızla onun omzuna koydum. "Isaac nefes alman gerekiyor beni duyuyor musun?" Diye seslediğimde hiç bir tepki vermedi.

 

Hay tüküreyim travmatik bir şok mu geçiriyordu acaba?

 

Elimle yüzü tutarak bana bakmasını sağladım ama gözlerinde hiç bir tepki yoktu. Göz bebekleri o kadar büyümüştü ki beni görebildiğinden şüpheliydim.

 

"Dışarı çıkın." Lenora'nın dediğiyle beraber herkes şaşkınca ona baktı.

 

"Ne dediğimi anlamadınız mı Yetkili şövalye Matthew, adamlarınızı alıp hemen dışarı çıkmanızı söyledim eğerki arkadaşımın başına bir şey gelirse Elwestar dükkanlığı burada bulunan tüm şövalyelerin sorumluluk aldığından emin olacaktılar."

 

Yetkili şövalye ne diyeceğinden emin olamamış gibi Lenora'nın yüzüne baksa da Elwester soy adı onu çok fazla korkutmuş olmalıydı ki hemen şövalyelerle birlikte dışarı çıktı.

 

Şimdi ikimizde Isaac'ın önündeydik. "Hey Isaac nefes almazsan birazdan öleceksin." Diye bağıran Lenora'yla bana söylemiş gibi derin bir nefes aldım.

 

"Bizi duymuyor bir çeşit şok geçiyor."

 

"Orasını anladım canım eğer şok geçiyorsa şoktan çıkması için ona sağlam bir tokat atsam nasıl olur." Dediğinde gözlerim dehşetle açılarak ona doğru döndü.

 

Saçmalama amına koyayım direk kafasını demirlere çarpıp beynini yaralım daha hızlı kendine gelir.

 

"Kafayı yedin herhalde."

 

"Sende işe yaramıştı." Dediğinde göz devirdim.

 

"Aynı şey mi ahmak ben şoka girmemiştim."

 

"Ne fark eder sende işe yaradıysa onda da yarar belki." Dediğinde ağzım şaşkınlıkla açıldı. Bu nasıl bir bilimsel teoriydi amına koyayım ya.

 

"Saçmalama ya daha kötü olursa ve travması tetiklenip zihinsel bir şoka girerse."

 

"Ölmesinden iyidir." Diye bağırarak onu durdurmama fırsat vermeden Isaac'ın suratına okkalı bir tokat geçirdi.

Odanın içinde yankılanan sesle nefesimizi tuttuk.

 

Allah seni kahretmesin çocuk öldü.

 

O kadar hızlı vurulur mu gerizekalı.

 

Isaac'ın kafası yana doğru savrulmuştu. Beklediğimin aksine sıkmaktan morarttığı elimi bir anda bıraktığında hızla iki elimle yüzünü avucumun içine alarak göz teması kurdum. "Isaac beni duyuyor musun?" Diye seslenerek odaklanmaya çalıştım.

 

Hadi hadi lütfen zihnine girmeme izin ver.

 

Lütfen şu soktuğumun gücü bir kerede ben istediğimde aktifleşsin.

 

Issac beni duyuyorsan lütfen sana yardım etmeme izin ver.

 

Gözlerim çaresizce onun morarmaya yüz tutmuş yüzünde gezinerken bir anda nefesim kesildi. Tanıdık his bedenimi sardığında göğüsümün ortasında sanki bir delik açılıyormuşcasına bir acı çöktü.

 

Gözlerime inan beyaz perdeyle başlıyoruz diye düşünmeden alamadım kendimi.

 

Gözlerimi açtığım gibi bembeyaz bir boşluk görmeyi beklerken simsiyah bir boşlukla karşılaşmak neye uğradığımı sorgulamam neden oldu.

 

Kafamı çevirerek zifiri karanlığa baktım. Hiç bir şey yoktu. Ne tarafa dönersem döneyim uçsuz bucaksız bir boşluktaydım.

 

Sorgulamaktan vazgeçerek yürümeye başladım, bir görüde değildim. Genelde görü gördüğüm zaman hep bazı kapılar olurdu etrafta,

ama burada hiç kapı yoktu.

 

Geçmiş ya da gelecekle ilgili bir görü yoktu.

 

Öyleyse neredeydim?

 

Bu uçsuz bucaksız karanlık Isaac'ın zihni olabilir miydi?

 

Öyleyse Issac bu karanlığın içinde bir yerlerdeydi. Yavaş adımlarla ilerledim hiç bir şey yoktu hiçlikte gibiydim.

 

Gözlerimi kapatarak Isaac'ı düşündüm. Tıpkı Diane de olduğu gibi ilerledikçe onu hissedeceğimi hayal etmeye başladım. Isaac'ı hissetmiş hangi odada olduğunu bulmuştum.

 

Eğerki başarırsam şimdi de Isaac'ı bulabilirdim.

 

Isaac neredesin lütfen seni bulmam izin ver.

 

Derin bir nefes alarak gözlerimi açtım. Karanlık boşlukta bileğimden çıkan beyaz ip boşlukta boylu boyunca ilerliyordu. Elimle yavaşça bileğime bağlı ipi okşadım.

 

İpin diğer tarafında kesinlikle Isaac vardı. Onun varlığını hissedebiliyordum.

 

Hızla koşmaya başladım, ne kadar süre geçti bilmiyorum ama koşmaya devam ediyordum.

Bu kadar derinlere inmenin anlamı Isaac'ın bu anıyı zihnini en karanlık köşelerine hapsettiği miydi?

 

Dudaklarımı birbirine bastırarak göreceğim şeylerden korkmaya başladım.

 

Yavaşça ipin ucunu takip ederek eski kırmızı üzerindeki boyalar dökülmeye yüz tutmuş kapının önünde durdum. Bileğimdeki ipin uçu kapının altından odaya doğru uzanıyordu. Tek sorun ipin deli gibi titremesiydi.

 

Ve fark etmeden bende titremeye başlamıştım.

 

Elimle kapının kulpunu tutarak çevirdim. Gördüğüm ilk şey bir adam oldu. Ortalamanın altında zayıf bir bedeni bilemedim yirmilerinin başına olan adam elinde simsiyah demirden ince metal bir sopa tutuyordu.

 

Titreyen ayaklarımla odanın içine doğru adımladım ben yaklaştıkça beyaz ip kısalıp mesafesi küçülüyordu.

 

Adamın yanından geçerek onun hemen önündeki dolabın yanına sığınmış küçük bedene baktım. Tahmini on iki yaşlarında bembeyaz teni olan küçük çocuk o kadar çok titriyordu ki hangimizin daha çok titrediğinden emin olamadım.

 

İp ben ona yaklaştıkta azaldı. İpin uçu üzeri çıplak ve sırtında morluklar olan küçük çocuğun bileğine bağlıydı. Upuzun saçları kar tanesi gibiydi. Omuzlarından aşağıya sırtına kadar dökülüyordu.

 

Yavaşça yanında diz çöktüm, korka korka adını seslendim.

"Isaac." Küçük beden sanki sesimi duymuş gibi dizlerine gömdüğü kafasını kaldırdı. Kıpkırmızı olmuş gök mavisi gözler benim gri gözlerimle kesişti.

 

Hayır hayır bunu görmeyi reddediyorum.

 

Bir çocuğun istismara uğradığını izlemektense ölürüm daha iyi.

 

Adam bir anda elindeki odunla Isaac'ın küçük bedenine vurdu.

"Sana kafanı kaldırmayacaksın demedim mi ha." Bağırışı kulak zarımı patlatacak kadar gürdü.

 

Isaac'la aynı anda irkildik, tek fark onun canı çok acımıştı. Küçük kemikleri sayılacak kadar zayıf olan bedeni daha da küçüldü.

 

Issac uyan.

 

"Eğer ki bir daha babama seni bir yerde sıkıştırdığımı söylersen bu gün olanlardan daha beterini yaparım anladın mı beni, yapman gereken tek şey sesini kesip nefes bile almaman o zaman her şey son bulur anladın mı?"

 

Isaac yalvarırım uyan.

 

Uyan. 

 

Isaac uyan nolur uyanman gerekiyor.

 

Titreyen ellerimle küçük bedene doğru kaydım, ellerim ona doğru uzattım ama dokunmaktan korktum.

 

"Isaac beni duyuyor musun, lütfen duyuyorsan bana bak." Diye yalvardığımda küçük beden kafasını daha çok dizlerine gömdü.

 

"Isaac lütfen bana bak uyanman gerekiyor." Söylediklerimi duyuyordu biliyorum ama yinede korkudan kafasını kaldıramıyordu. Ellerimi onun küçük kafasını zorla tutarak dizelerinden çektim.

 

Göz yaşlarından ıslanmış yanaklarını tutarak göz göze gelmemizi sağladım.

 

"Uyan Isaac buradayım yanındayım, yalvarırım nefes al nefes alman gerek." Titreyen küçük beden ağzını açtı ama nefes alamadı.

 

Bedenini çekerek kollarımın arasına aldım. "Yapabilirsin nefes al benimle birlikte nefes al."

 

Yüzünü yüzüme sabitledim her üçe kadar saydığımda nefes almaya çalışıyordu. Gözleri arada korkuyla arkama kaydığında yanaklarını tutarak bana bakmasını sağlıyordum.

 

Eğerki vurursa benim bedenime vuracaktı çünkü kendimi ona siper etmiştim.

 

Bir iki üç.

 

Bir iki üç.

 

Bir iki-

 

İkimizde titreyerek ciğerlerimize nefes çektik. Gözlerimi titreyerek açtım. İlk gördüğüm şey deli gibi öksüren Isaac oldu ikimizde ayakta zor duruyorduk. Endişeyle bize bakan Lenora'nın yüzü bembeyaz olmuştu.

 

Isaac yerinde sarsıldığında onu tutmaya çalıştım ama bende yere düştüm. Şimdi ikimizde dizlerimizin üstüne yere düşmüştük.

 

Lenora düşmeyeyim diye beni tutuyordu endişeyle yanımıza çömeldi bir bana bir Isaac'a bakıyordu bir şeyler dedi ama sesi kulağıma çok boğuk geliyordu.

 

Gözlerimi Isaac'a çevirdim, ciğerlerinde can havaliyle derin derin nefesler çekiyordu. "İlia." Lenora'nın bağırışı kulağıma geldiğinde elim otomatik olarak hissettiğim sıcaklığa doğru gitti. Burnumdan akan kanlar yere damlıyordu.

 

Sanki bir musluğu açık bırakmışım gibi burnumdan süzülen kanlara bakmak midemi bulandırdı. Elimle bunumu tutmaya çalıştım ama avucumun içi kan doldu.

 

Başım döndüğünde Lenora hızla bedenimi düşmeyeyim diye tuttu. En son gördüğüm şey Denzel'in demir parmaklıları büktüğüdü.

 

Gerçi o benim hayal ürünümde olabilirdi bilmiyorum ama gerçekse bu sahneyi kaçındığım için çok pişman olacaktım.

 

Görülerimde geçmiş ve geleceği görmenin dışında, insanların zihinlerine girerek onların anılarını da görebiliyordum. Bu da yeni bir bilgiydi.

 

Ve merak ettiğim şey bu Zihnileri kontrol edip edemediğimi ve tek problem de bu ruh kırılması yaşandığında herkesin zihnine girip herkesi kontrol edersem ne olacağıydı.

 

Şey sanırım en fazla bir ordum olurdu.

 

 

Bölüm : 25.03.2025 18:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Cornephelia / Gölgesi̇z Düşler Kralliği•( Kırılma Serisi-1 )-'Mücadele' / ^1.32.BÖLÜM^ : ‘Ufak bir zihin yolculuğu’
Cornephelia
Gölgesi̇z Düşler Kralliği•( Kırılma Serisi-1 )-"Mücadele"

4.84k Okunma

783 Oy

0 Takip
38
Bölümlü Kitap
《Giriş》^1.1.Bölüm^ : 'Kaderi Belirlenmiş Yolculuk'^1.2.Bölüm^ : 'Aynadaki Yansımam'^1.3.Bölüm^ : 'Mühür'^1.4.Bölüm^ : 'Kaza Mı, Suikast Mi.?'^1.5.Bölüm^ : 'Başbüyücü'^1.6.Bölüm^ : 'Elwestar Ailesi'^1.7.Bölüm^ : 'Akşam Yemeği'^1.8.BÖLÜM^ : 'Kavuşma ve tartışma'^1.9.BÖLÜM^ : 'Ormandaki tehlike'^1.10.BÖLÜM^ : 'Şüphe ve karar'^1.11.BÖLÜM^ : 'Ana karakterin doğuşu'^1.12.BÖLÜM^ : 'Olumsuz duygular'^1.13.BÖLÜM^ : 'Döngü akademisi'^1.14.BÖLÜM^ : 'Zorbalara karşı'^1.15.BÖLÜM^: 'Görünenin arkasındaki görünmeyenler'^1.16. BÖLÜM^: 'Satırlar arasında'^1.17.BÖLÜM^: 'Diane'nin Peşinde'^1.18.BÖLÜM^ : 'Görülerin Başlangıçı'^1.19.BÖLÜM^: 'Akademi toplantısı'^1.20.BÖLÜM^: 'Kötü kadın şüpheli'^1.21.BÖLÜM^: 'Sadakat yemini miydi şimdi bu.?'^1.22.BÖLÜM^ : ‘Elwaster Dükanlığı’^1.23.BÖLÜM^: 'Yabboz parçalarını birleştir'^1.24.BÖLÜM^: ‘Festival Operasyonu’^1.25.BÖLÜM^: 'Azıcık damardan milliyetcilik verelim dedik'^1.26.BÖLÜM^: ‘Cesaretten doğan kahramanlar’^1.27.BÖLÜM^: ‘Akşın dışında kalanlar’^1.28.BÖLÜM^: ‘ Nesli tükenmiş yaratıklar ve kafa karıştırıcı gelişmeler’^1.29.BÖLÜM^: ‘Gölgesinden kaçmaya çalışıp düşlerindeki krallığa sığınan çocuk’^1.30.BÖLÜM^: 'Köle tacirinin inine nasıl girilir adlı çalışma'^1.31.BÖLÜM^: 'Baskın basanındır'^1.32.BÖLÜM^ : ‘Ufak bir zihin yolculuğu’^1.33.BÖLÜM^ : ‘Öldürülecekler listesi mi yok daha neler’^1.34.BÖLÜM^: ‘Kaleyi içten fethetmeliyim’^1.35.BÖLÜM^: ‘Geçmişin parçaları’^1.36.BÖLÜM^: ‘Döngünün Eşiğinde’^1.37.BÖLÜM^: ‘Titrek Eller, Sessiz Çığlıklar ve Nefessiz Anlar’
Hikayeyi Paylaş
Loading...