

Herkese merhaba, nasılsınız? Uzun bir bölüm oldu benim için. (Nerede keseceğini bilemediğim için birazcık uzadı) umarım beğenirsiniz.
Oy ve yorum atmayı unutmayın. Özellikle yorum atın çünkü kitabım hakkındaki düşüncelerinizi çok merak ediyorum. En sevdiğiniz karakter kim?
Şimdilik karakterlerinin biraz sınırlı ama ileriki bölümlerde yeni karakterler gelecek. Şimdiki karakterlerin iç yüzlerini okuyacağız. Neyse ben sizi tutmayayım iyi okumalar!
( Bu arada yukarıdaki görseldeki kişi Ateş Uras diğer bölümdeki de Ateş Uras'tı)
(Düzenlendi)✅
...
Adamları hastaneye kaldırdık ve Ateş Uras'ı da tabii ki.
Adamlar taburcu olduktan sonra hemen götürülecektiler ama önce ben bir sorguya çekecektim hem onları hem de Ateş Uras'ı.
Çekinerek odaya girdiğimde Ateş Uras telefonuyla uğraşıyordu geldiğimi görünce beni bekliyormuş gibi hesap soran gözlerle bana bakıyordu. Trajik durum ise burada suçlu olan oydu ve ben de ona aynı bakışlarla karşılık veriyordum.
"Vay kimler gelmiş! Asker Hanım, ben de sizi bekliyordum," dedi alayla ve suyundan bir yudum içerken telefonunu da bıraktı. "Direkt konuya girmeden önce her şey için teşekkür ederim ama beni vurmasaydınız daha iyi olabilirdi," diye ekledi. Düz bir ifade ile yüzüne baktım.
"Rica ederim, görevimiz. Aslında sizi kurtarmak pek istemiyordum ama kardeşinize dua edin. İkinci olarak da o adamlar kim ve sizden ne istiyor?" Cevap vermek istemezmiş gibi kaşlarını çattı. Ben de işaret parmağımı yüzüne salladım.
“Yılan mafyasıyla ilgileri olduğunu biliyorum ve sakın yalan söylemek gibi bir hata yapma!” Kızgınlıkla söylediklerimden sonra sakince gülümsedim. Ciddiyete geri dönerek omuz silktim ve boğazımı temizledim. "Evet, şimdi seni dinliyorum," dedim.
Anlamayan gözlerle bana bakarken sonunda ağzını açtı.
"Eskiden ilişkileri vardı ancak daha sonra oradan atıldılar. Kayıtlarda öldükleri yazıyor ancak ölmediler bunu yerine ölmüş gibi gösterilip işaredikleri insanların peşine takıyorlardı," derin bir nefes alıp yeniden konuştu.
"Ben onları tesadüfen gördüm ve sizin beni takip ettiğinizi en başından beri biliyordum. Sizin gitmenizi bekledim ama siz gitmeyince nezaketi bir tarafa bırakıp onları tehdit ettim. Umut gelmeseydi avantaj bendeydi ama işte hem o hem de siz olunca avantaj onlara geçti yine de hakkınızı yiyemem çok iyi iş çıkardınız," dedi. Kafamı salladım. Ben olmasam zaten oradan çıkamazdı.
"Peki, siz onları nereden biliyordunuz ve ne için tehdit ettiniz?" Dediğimde bıkkın bir suratla bana bakıp ağzının içini şişirdi.
"Yine çok soru sorma mesainize başladınız. Hasta bir insana bu kadar soru sorulmaz ki canım," dediklerine göz devirdim.
Yine sorduklarımdan kaçıyordu. Bunu yapmayı bırakmalıydı böyle ilerleyemiyorduk, bu adam da bir şeyler var ve önemli olmalı.
Eğer bildiklerini öğrenirsen artık şu yılan mafyasının işini bitirebilir, sonra da kardeşime kavuşabilirdim ama bu salak işimi zorlaştırıyordu.
Tam ona cevap verecekken odaya bir kadın girdi. Benim yaşlarımdaydı ya da bir yaş büyüktü. Güzel bir kız ve benim aksine yüzü biraz daha bakımlıydı.
Uzun siyah saçlı ve ela gözlüydü. Boyu uzun ve ince bir kadındı. Fiziği ve yüzü çok güzeldi. Üzerinde beyaz bir sweatshirt ve altında da kot pantolon vardı. Topuklu ayakkabı giymişti. Boynunda su damlası şeklinde bir kolye vardı. Sanırım altındı.
Ona baktığımda birkez de kendime baktım ve biraz yüzüm kızardı.
Aslında ben makyaja cilt bakımına fazla önem veririm ama son birkaç gündür eve hiç uğramadığım için askeriyedeki kıyafetlerimle geçiniyordum. Bugün eve gitmeyi düşünüyorum aslında ama ev de pek güvenli değildi. Şu durumda ne olacağını bende kestiremiyordum.
Bakışlarımı kadına çevirdim. Meraklı gözlerle ikimize bakıyordu. İnşallah yanlış anlamamıştır. "Ateş... Ne oldu sana?" Diye sordu telaşla gözlerini büyütüp. Sanırım sevgilisiydi.
Ateş yüzüme bakıp sırıttı.
" Hiiç... Küçük bir olay yaşadım da o yani bir şey yok sen neden gelmiştin?" Dedi, mavi gözlerini ona çevirerek.
"Umut beni aradı. Bende hemen bir taksiye atladım. Sevgilin olarak seni yalnız mı bıraksaydım? Hem sen kaç gündür neredesin telefonlarıma bile bakamıyo-"
Cümlesini keserek araya girdim. "Neyse siz özel meselelerinizi konuşun. Geçmiş olsun Ateş Bey," dediğimde kadın beni daha yeni fark etmiş gibi baştan aşağı beni inceledi. Gerildim.
"Siz de kimsiniz?" Asker üniformama baktı. Elimi uzattım gülümseyerek.
"Ben üsteğmen Kıvılcım Ateş, siz?"
Şaşırmış bir şekilde bana baktı ve havada kalan elimi sıktı. "Ben de bu hastanede doktorum. Adım Özge Karadeniz."
"Tanıştığıma memnun oldum Özge Hanım," dedim sevecen bir tavırla.
"Ben de memnun oldum, Kıvılcım Hanım."
"Siz neden buradaydınız? Yanlış anlamayın hasta ziyareti değildir herhalde."
"Ee... Ateş Uras Bey size anlatır. Benim gitmem gerekiyor. Tekrar geçmiş olsun, Ateş Uras Bey."
" Sağolun Asker Ha- yani Kıvılcım komutanım," dedi öksürerek.
Kafamı salladım ve odadan çıktım.
Artık albayı görmeliydim. Odasına gittim yemek yiyordu. Artık en azından konuşuyordu.
"Albayım, ben geldim!"
"Hoşgeldin Kıvılcım, nerelerdeydin? Barlas bir şeyler anlattı ama..."
"Evet, komutanım, garip bir olay oldu. Ama halledeceğim."
"Peki şu yılan mafyası ile ilgili bir gelişme var mı?"
"İşaretlenen çocukları bulduk. Şimdi hepsini alıp güvenli bölgeye yerleştirmeye başladık. Tabii onlar artık çocuk değiller bu yüzden biraz zor oluyor ama zorla da olsa ikna ettik. Peki siz ne zaman aramıza döneceksiniz, Albayım?"
Albay yüzüme donuk bir ifadeyle baktı.
"Ben bir iki güne dönerim. Bu kadar dinlenmek yeter."
"Bu çok iyi haber albayım. Aslında bir şey daha var..." dediğimde kaşlarını kaldırarak bana baktı.
" Ne oldu?" Diye sordu merakla.
"Ateş Uras... Yani şu Toplu köyündeki iki gençten en büyüğü. Kardeşini bilmem ama o da işaretlenen o çocuklardan biri. Şans eseri izi gördüm ama o gördüğümü bilmiyor.
Onda bizim bilmediğimiz çok şey var gibi geliyor albayım ama nasıl ilerleyeceğimi bilemedim. Kardeşini bana emanet etti. "Yılan mafyası ile bir iş birliğin var mı?" diye sorduğumda kesin bir şekilde, "hayır," dedi. Bu konuda çok emin gibi duruyor."
Kesinlikle onunla ilgili şüphelerim vardı.
Düşünceli bir şekilde bana baktı.
"Merak etme bir ayaklanayım bu işi de çözeceğim şimdilik bildiğini belli etme ve onunla iyi geçin bizim için önemli bir anahtar olabilir. Ve şu olaydaki iki adam... Ne yaptınız onları?"
"Şimdilik daha taburcu olmadılar. Olduklarında hemen sorguya çekeceğim sonra da bizimkiler icabına bakar diye düşünüyorum."
Sonra da ekledim."Ben birazdan askeriyeye gideceğim. İstediğiniz bir şey var mı?" Diye sorduğumda kafasını iki yana salladı. "Hayır, teşekkür ederim benim için çok uğraştın hakkını nasıl öderim bilmiyorum," dedi.
"Albayım asıl ben sizin hakkınızı nasıl ödeyeceğimi bilmiyorum. Bana her konuda destek oldunuz. Sayenizde arkamda en azından biri var diye biliyorum. İyi ki varsınız," dedim gözlerim dolarak onun da gözleri dolmuştu.
Birbirimize sarıldık. Bu bana iyi gelmişti bazen insan yaslanacak bir omuz, sarılacak bir kalp arıyordu.
Sonra kışlaya gitmek için yanından ayrıldım bugün Barlas yoktu.
Çünkü o işaretlenen çocuklar ile uğraşıyordu. Fotoğraflarına baktım her birinin kendi ayaklarının üstünde duran da var. Hayata küsmüş olan da... Biz kendi kendimizi büyütmenin ne demek olduğunu bilen çocuklarız. Şuan hepsi büyümüş benim yaşımda olanlar, çocuğu olanlar var. Herkes bir şekilde büyümüş bazıları da intihar etmiş ama 40 çocuğun, 35'ini bulduk. Diğerleri kayıp veya intihar etmiş olanlar.
Ateş Uras'ın kapısının önünden geçerken odasına girmek istedim çünkü ona soracağım çok fazla soru vardı ama ya geçiştirerek ya da hasta olduğunu bahane ederek kaçıyordu. Yılan mafyasının işaretlediği o çocukların listesinde adı yoktu yine de kaç gündür ekibim onları araştırıyordu.
Artık Albay'ın oluşturduğu ekip benim ekibimdi. Görevim gereği bir sürü ekibim olmuştu ama bu ekip benim kardeşlerinden oluşan bir ekipti. Her neyse bir kere daha şansımı denemek istedim. Ve kapıyı tıktıkladım. Sonra da girdim. Ben geldiğimde burada değildi. Umut'un odasına da baktım ama Umut uyuyordu. Bu adam kaçmış olabilir miydi?
Hemen danışmana gittim tedavisinin bittiğini ve taburcu olup gittiğini söyledi. Kahretsin! Cidden kaçmıştı. Hemen onu aradım bir hesap verecekti. Hem kardeşini bırakıp nereye gidecekti ki? Doğru ya bu yüzden bana emanet etti.
Hemen Müge'yi aradım. "Müge, bana Ateş Uras'ın yerini bul hemen!" Diye emir verdim ve telefonu kapattım. Hemen sonra Ateş Uras'ı aradım. Çalıyor... Çalıyor... Çalıyor! Biraz sonra telefonunu açtı.
"Ne oldu asker hanım beni mi özlediniz?” Diye sordu her zamanki alaycı tavrıyla.
"Nerdesiniz siz? Kaçıp gittiniz hemen. Ne işler karıştırdığınızı sorabilir miyim? Kardeşiniz burada onu nasıl bırakıp gittiniz?" Diye bağırdım öfkeyle. Karşımdaki yaşlı kadınların bana olan bakışları bile umrumda değildi. Bu adam neden bu kadar saçma davranıyordu?
Biraz sonra iç çekerek yine bıkkın bir tavırla cevap verdi.
"Bakın bu sizi ilgilendirmiyor, hem ben onu size emanet ettim. Merak etmeyin yarın geleceğim. Şimdi izin verirseniz bir işim var ve halletmeye çalışıyorum. İyi günler!" Dedi ve kapattı.
Çıldıracağım az kaldı.
İki kişiyi Umut'un başında beklettim bizim timden. Sonra da kışlaya gitmek için arabama bindim. Bu sırada Müge'den de mesaj geldi.
Müge: Kıvılcım, Ateş Uras Bey'in yerini saptadık.Toplu köyünün yakınlarında bir otelde ve o otele bir günlük yer ayırtmış. Başka bir isteğiniz var mı? İsterseniz bizimkilere söyleyeyim takip etsinler.
Kıvılcım: Tamam, teşekkür ederim başka bir isteğim yok. Takip etmesinler ben emir verdiğimde ederler.
Barlas'ı aradım. Hemen açtı son olaydan sonra normale dönmüştü.
"Barlas, Ateş Uras gitmiş Umut'u da bıraktı üstelik. Sence takip ettirmeli miyim?"
"Kaçmış değil mi o şerefsiz? Ondan beklenecek hareket zaten. Boş ver şunu şimdilik ne yaparsa yapsın. Sen, Umut'a göz kulak ol!" Dedi, pek sevmiyordu Ateş Uras'ı o da.
"Tamam, ben geliyorum yarım saate görüşürüz."
"Görüşürüz," dedi ve kapattım.
Yaklaşık yarım saat sonra kışlaya gelmiştim. Uzun zamandır doğru düzgün uyuyamadım ve eve de gidemediğim için benim için daha güç bir durum olmaya başlamıştı. Herkes selam vererek odama doğru gittim. Koltukta biraz uyumak için uzandığımda telefonum çalmıştı. Zamanlama yine süperdi. Of'layarak telefonun ekranına baktım. 'Ateş Beyciğimiz' arıyordu.
"Efendim Ateş Uras Bey?" Sabah bana söylediğini ima ederek ekledim. "Beni mi özlediniz?"
Aynı onun gibi alayla.
"Sabah biraz sert konuştuğum için özür dilerim. Vicdan var ya bu vicdan beni bir gün bitirecek yaniz" dedi. Özür dilemesini pek beklemiyordum aslında.
" Şaşırdım vallahi sen özür dileyecek adam mıydın ya?" Dedim alayla. Hep o mu espri yapacaktı? Bu arada uyku iyice bastırıyordu.
"Öyleymişim demek ki. Neyse sizin önemli işleriniz vardır ben daha fazla tutmayayım sizi. Tekrardan iyi günler, asker hanım."
"Size de," dedim ve bu sefer ben kapattım. Sonra da uyumak için gözlerimi kapattım.
Neden otele gitmişti? Niye kardeşini bana bırakmıştı?
Aradan geçen bir saat sonra Barlas beni uyandırdı ve beklenmedik bir şekilde Albayın hastaneden çıktığı haberini söyledi.
Bu haber bana fazlasıyla mantıksız geldi. Çünkü albay, iki gün sonra gelirim, dedi?
Hem hastaneden çıktığı gibi neden buraya geliyordu ki demek ki önemli bir durum var diye düşündüm.
Üstümü başımı düzelttim ve herkesin toplandığı toplantı odasına gittim. Benim ekibimden Duygu ile içeri girmeden ayak üstü konuştuk.
"Galiba ekibe yeni biri daha geldi. Kim olduğunu henüz kimse bilmiyor. Bende yeni öğrendim içeride de şuan pek kimse yok haberi bizim ekiple aldık ama onlar birazdan gelecekler ben önden seninle geleyim dedim. Kaç gündür de hiç konuşamaz olduk zaten. Sen iyisin değil mi?" Diye sordu.
Ekibe yeni bir kişi mi geliyordu ama neden? Gerek var mıydı bilmiyorum.
"Yok canım iyiyim ben. Beni merak etme sen nasılsın?"
"İyiyim, hadi içeri girelim bakalım kimmiş bu 'gizemli kişi'?" Dedi ve yavaş adımlarla içeri girdik.
Kapıyı kapattığım an pişman oldum. Ve gözlerimin yanlış görmesi için tekrar açıp kapattım. Hayır, lanet olsun ki hayır doğruydu. O da buradaydı.
Ateş Uras.
Hem de albayın hemen yanında duruyordu. Yeni kişi Ateş olamazdı değil mi? Girdiğimizde bütün gözler bize döndü Ateş Uras'ın gözlerine sorgulayıcı bakışlar atıyordum.
"Gelin kızlar gelin bakın size yeni birini buldum." Eliyle Ateş Uras'ı işaret etti.
Evet, Ateş Uras timime dahil olmuştu.
Çok güzel.
"Albayım neler olduğunu söyler misiniz?” dedim merakla. Yandan yandan da Ateş'e ters bakışlar atıyordum..
"Herkes gelsin söyleyeceğim merak etmeyin.”
Hemen yerlerimize oturduk ve merakla Albayın konuşmasını beklemeye başladık. Bu sırada da gelen kişiler Ateş Uras'ı süzüyordu. Ateş Uras'ın gözleri ise benimle albayın arasında gidip geliyordu. Ben ise olayı sorgulamaya çalışıyordum. Albaya Ateş Uras'ı söylerken gelip bizim burada görev almasını istememiştim ki...
Herkes geldiğinde Albay konuşmak için ayağa kalktı. Bayağı iyileşmişti ama yinede biraz daha kalsaydı daha iyi olacaktı.
"Evet, arkadaşlar sizi daha fazla bekletmemek için hemen konuya girişimi yapayım. Öncelikle bu arkadaşımızın adı Ateş Uras ekibimize katılmasını istedim. Çünkü bize bir pilot gerekiyordu. Aynı zamanda yılan mafyası konusunda çok önemli bir kişi olduğunu da belirtmek isterim. Kıvılcım senin ekibinde olmasını istiyorum.
Ateş; ekibin lideri Kıvılcım. Ondan emir almadan hiçbir şey yapmak yok. O bizim ekibimizin baş tacıdır. Her neyse herkes işinin başına dönmeden bir mola verin öğle yemeğinizi yiyin sonra devam edersiniz," dedi ve kapıya doğru yürüdü. İlk başta bedenim şokun etkisinden çıkmasa da kendime geldiğimde hemen peşinden gittim. Arkasından bağırdım durması için.
Bunların hiçbiri mantıklı değildi. Onun burada bir işi yoktu.
"Albayım bir dakika bekler misiniz?" Diye seslendim. Albay duraksadı ve yavaşça arkasını döndü.
"Evet, Kıvılcım şuan bana bir sürü soru soracaksın değil mi?” Kafamı salladığımda gülümsedi. Beni tanıyordu.
"Beni takip et orada konuşalım,” dediğinde kafa salladım.
Ofis gibi bir yere girdik. Burası alabyin kendi odasıydı. Burada çalışırdı. Koltuğuna oturdu ve iki çay söyledi.
"Albayım öncelikle hastaneden neden erken çıktınız?" Diye sordum.
" Doktorum artık iyi olduğumu, istediğim zaman çıkış yapabileceğimi söyledi. Ben de orada çok sıkıldığım için geldim. Sen ne diyecektin?"
"Ateş Uras meselesi... Peki onu neden buraya hatta benim ekibime dahil ettiniz?"
"O konu biraz karışık."
"Peki onu siz mi çağırdınız o mu gelmek istedi?"
"Hastaneye geldi. Ben taburcu işlerini halledip çıkacakken o da Umut'u çıkardı. Senin anlattıklarından yola çıkarak onu da dinledim. Şu aralar o da bu işle uğraşıyor ama bir çıkar yol bulamıyormuş ben de onu buraya dahil etmeye karar verdim."
Tam o sırada çaylar geldi. İkimizde çaylarımızı içerken sessizdik bu sessizliği Barlas bozdu.
"Albayım onun burada ne işi var?" Diye sordu hiddetle.
O beni uyandırdıktan sonra gitmişti. Önemli bir işi var dediler ama ne işi vardı merak ettim. Bu yüzden de yeni öğreniyordu.
Albay ona da bana verdiği cevapları verdi. Sonra da işim var diyerek bizi odasından adeta kovdu.
Biz de öğle yemeği için yemekhaneye indik. Herkes oturmuş Ateş Uras ile konuşuyordu. Bizi görünce herkes sessizliğe gömüldü. Benim ekibim buradaydı.
Bu yüzden bizi görünce sustular.
Ben başa geçtim hemen sağında Barlas solumda da Ateş Uras vardı. Benim gelmem ile yemeklerimiz de geldi ve sessizlik içinde yemeğimizi yedik bu sürede de herkesin garip bakışları bana kayıyordu.
Sonunda sessizliği bozan kişi ben oldum.
"Öncelikle ekibimize hoş geldiniz Ateş Uras Bey!"
"Hoş bulamadım maalesef."
"Anlamadım?"
"Şöyle ki odam çok küçük ikinci olarak da yüzüme bile bakmayan bir patronum var. Ama iyi yani yemekler çok güzel olmuş ellerinize sağlık yapanın. Ekipteki arkadaşlarda çok sıcaklar tekrar memnun oldum. Bu kadar."
Aldık mı başımıza deliyi!
"Odanız küçük değil herkesle aynı oda benim odam da o kadar ve ben sorun etmiyorsam sizin gibi bir acemi çaylağın sorun etmesi garip. İkinci olarak da afiyet olsun. Bu kadar."
Cevabını aldığı gibi meydan okuyan bakışları ile bana bakıyordu. Ben ise cevap verirken bile sakindim.
Herkes yemeğini yediğinde sohbet başlamıştı uzun zamandır ilk defa birlikte yemek yiyorduk.
Umarım Ateş Uras bize zorluk çıkarmazdı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 36.71k Okunma |
4.08k Oy |
0 Takip |
70 Bölümlü Kitap |