41. Bölüm
𝐸𝓁𝒶𝓇𝒾𝓃 / ATEŞ VE BARUT / Ben güçlüyüm

Ben güçlüyüm

𝐸𝓁𝒶𝓇𝒾𝓃
dadaaaa

Merhabalar, nasılsınız? Oy ve yorum sınırını geçtiğimiz için bölüm geldi.

Oy veren ve bana destek olan herkese gerçekten çok teşekkür ederim.

Bir uyarı bölümde sık sık anlatan kişi değişiyor haberiniz ola!

Ama bu bölüm uzun bir bölüm oldu.

Görseldeki Atilla Arman Kılıç yani Sadri Alaca yakında karakterlere eklerim. ​​​​​

Kitabımız sizlerin her ne kadar oy vermeyenler de olsa büyüyor. Bu beni çok mutlu ediyor çünkü bu kitap için çok uğraştım.

Sevgiyle kalın🦋

...

Ateş Uras CANTÜRK

Annemin yanındaki koltuğa oturmuş telefonum ile ilgilenirken içeriye biri girdi. İlk önce hemşire zannedip, kafamı çevirdim. Fakat karşımda Özge'yi görünce ayağa kalktım annem uyuyordu.

 

"Dışarı çıkalım!" Dedim ve hastanenin bahçesine çıktık.

Bunca yıl beraber iyi kötü bir sürü şey yaşamıştık.

Bu yüzden onunla arkadaş gibi olmak istiyordum. Birbirimize küs olmak bize yakışmazdı.

"Merhaba, Ateş biliyorum buraya gelmemi istemiyorsun ama seni görmek istiyordum."

 

"Sorun değil habersiz gelme yeter."

"Annen nasıl?"

"Konuşamıyor artık."

"Konuşamıyor mu? Peki bir tedavisi falan yok mu?"

Keşke olsaydı. Ama yoktu.

"Yokmuş. "

Telefonumun çalması ile ekrana baktım. Barlas arıyordu.

"Bir dakika hemen geliyorum!"

"Tamam."

Uzaklaştım ve telefonu açtım. "Efendim Barlas?"

"Ateş, Kıvılcım ve Beste'ye ulaşamıyoruz. Kıvılcım bana bir yeri tarif etti oraya gittik ama yoklar. Bir sürü ceset var burada. Telefonları kırılmış, ve araba da ciddi hasar var!"

Ne? Yine başlarını belaya mi soktular iki kuzen. Ne olmuş olabilridi onlara?

Kan beynime sıçramıştı. Telaşla,

"Tamam konum at geliyorum!" Dedim aceleyle. Arkamı döndüğümde Özge'nin endişeli yüzünü gördüm.

"Ne oldu, Ateş?"

"Bir şey yok acil bir işim çıktı. Hemen gitmeliyim. Sonra konuşuruz olur mu?"

 

"Peki, tamam" dedi kafasını sallayıp, ama içim rahat etmedi.

"Geldiğin ve beni merak ettiğin için teşekkür ederim" dedim, minnetle.

Gülümsedi.

"Kendine dikkat et, Ateş. Yollarımız ayrıldı ama yine de dikkat et kendine!" Dedi ve hastaneye gitti. O zaten bir doktordu ve bu hastanede çalışıyordu.

Bende onun arkasından bakmayı kesip, otoparka yöneldim. Barlas bana konumu atmıştı.

Yılan mafyasının işiydi bu kesinlikle!

 

Bu arada beni başka bir numara daha aradı. Arabaya binip açtım telefonu.

"Alo?"

"Alo? Ateş Uras mı?"

"Evet de... Siz kimsiniz?"

"Ben Sadri Alaca. Kıvılcım ve Beste Hanım'ın başı dertteymiş galiba." Benden laf mı almaya çalışıyordu bu? Meraklı bir sesle sormuştu.

"Evet ama siz niye bu kadar merak ettiniz?" Dedim, bir yandan emniyet kemerimi bağlıyordum.

"Sonuçta sizinle iş yapıyoruz değil mi? Her neyse... Her ikimizde, aynı şeyin peşindeyiz sonuçta. Bana konum atın size yardım edeyim!"

 

"Sizin yardımınıza ihtiyacımız yok. Teşekkür ederiz ama işim başımdan aşkın iyi günler!" Dedim kesin bir dille.

 

"Bir dakika, kapatma! Bak, yılan mafyasının işiyse kökten bitirebiliriz bu durumu. Bana hemen konum atın lütfen!"

 

" Off, peki numaramı nereden buldun?"

 

"Küçük bir araştırma yaptım diyelim. Hadi zaman aleyhimize işliyor!"

 

"Tamam, tamam atıyorum bekle!"

Göz devirdim ve telefonu kapatıp, numarayı kaydettim. Sonra Barlas'ın konum attığı yere gittim.

Önce ben gidecektim tabii ki!

Daha sonra ona konum attım. Ama Salak adamın bana yazdığı şey ile sinir katsayım yükseldi.

 

*İki saattir atamadın, şu konumu!*

Görüldü atıp, askerlere talimat veren Barlas'ın yanına gittim.

"Barlas! Bir şey buldunuz mu?" Sesimi duyunca kafasını benim tarafıma çevirdi.

"Bulduk. Yılan mafyasının ellerindeler."

Tahmin etmiştim.

 

"Nasıl geri alacağız onları?"

"Baskın yapacağız."

Barlas bayağı dağılmış durumdaydı. Kıvılcım ile gerçekten çok iyi bir abi kardeş ilişkileri vardı.

"Sen iyi misin?" Diye sordum.

 

"Değilim. En son beni aradığında sesi korkusuzca çıkıyordu. Hatta biz gelene kadar onları hakladıklarından emindim. İkisi de çok cesur ama geldiğimde onu göremeyince..."

 

"Anladım. Tamam onları bulalım hadi."

Sonra aklıma Sadri Alaca gelince durdum. "Ha bu arada Sadri Alaca da benden konum istedi."

Arkasını dönüp kuşkulu gözlerle bana baktı.

"Bu Sadri Alaca'ya hiç güvenmiyorum. Verdin mi?"

 

Bir an boşluğuma geldi, "neyi?" Diye sordum.

"Konumu!"

"Evet evet attım konumu ona yani ne yapayım?"

Albayın gelmesi ile ikimizde sustuk.

"Barlas, bir şeyler buldun mu? İyiler mi?"

Endişe içinde Barlas'tan gelecek cevabı bekliyordu.

 

"Yılan mafyası tarafından kaçırıldılar albayım. Durumlarını henüz bilmiyoruz."

 

"Hemen alalım onları oradan! Hazırlık yaptınız mı?"

 

"Her şey hazır!" Dedi Barlas.

 

"Benim ekibim de hazır!" Diyerek Sadri Alaca da olaya köstek oldu.

 

Bu adam da her yerden çıkıyordu ve artık sinir bozmaya başladı gerçekten!

 

Albay Sadri Alaca'yı tanıdığı için bir şey demedi.

Herkes araçlarına bindi ben helikopterime bindim Barlas ile.

 

Belli etmiyordum ama içten içe çok merak ediyordum, Kıvılcım'ı...

 

...

Kıvılcım ATEŞ

Gözlerimi araladığımda, her yer zifiri karanlıktı. Gözlerimi açıp kapatmama rağmen görüntüde hiçbir şey değişmedi. Ne olduğunu hatırlamaya çalıştım. Bizi arkamızdan vurup bayılmışlardı. Sonra da buraya getirdiler. Ama yanımda kimse yoktu Beste neredeydi?

 

"Beste...Beste! Neredesin?" Dedim titrek sesle.

Sesime ne olmuştu?

Ses yoktu. Ellerim kelepçeliydi açamadım.

 

Yılan mafyasının iyice içine girmiştim. Şimdi onlardan intikam alabilirdim. Ama önce Beste'nin iyi olduğunu görmeliydim.

 

Biraz sonra hareketlilik duydum. Birisi kapıyı açtı ve eş zamanlı olarak ışık da yandı. Gözlerim bir anda yanan ışıkla kamaştı ve gözlerimi kapattım. Sonra tekrar açtığında karşımda bir adam vardı. Bu o adam mıydı?

 

O günkü korkutucu yılan dövmesi olan adamdı bu ama çok yaşlanmıştı. Gebersin!

 

"Merhaba güzellik, fazla sesini çıkarıyorsun!"

 

"Kes lan it!" Dedim iğrenircesine bakıyordum ona. Ben o zamanki korkak kız değildim. Beni korkutamazlardı artık!

 

Elindeki kemere benzeyen şeyi görünce duraksadım. Bana vurmak için mi geldi?

 

Bir anda boğazımı sıkması ile nefessiz kaldım.

 

Ağzımdan belli belirsiz iniltiler çıkıyordu ama adam bana aynı korkutucu ifade ile bakıyordu. Boğazımı tutan elleri gevşedi.

"İstersen o sesini kes! Yoksa!" tekrar sıktı boğazımı bu sefer daha güçlü.

 

Sonra tekrar bıraktı ayağa kalktı ve etrafımda dolanmaya başladı.

 

"Uzun zamandır seni arıyorduk. Bir anda kucağımıza düştün. Bu ne güzel bir zamanlama! Askersin değil mi? Bir de Türk askeri! Cesur, korkusuz falan filan. Bunlar bize sökmez ama asker! Bunca zamandır bizi kimse yakalayamadı. Sen veya siz mi yakalayacaksınız?"

 

Elleri ile çenemden tuttu. Ancak karşısında gördüğü gözler, ona iğrenç bir şekilde bakıyordu. Onu ciddiye almıyordum.

 

Çenemi sıkınca yüzüne tükürdüm. Sonra da gülmeye başladım.

"Ne anlatıyorsun be dayı?" Bir anda ciddi bir hâle büründüm.

"Sizin gibi köpekler anca kuduz gibi dolanır. Az önce saydığın o cesur korkusuz gibi özellikler herkes de olabilir ama ahlak ve şeref..." durdum ve yüzüne gülerek baktım. " İşte bunlar herkeste yok! Pardon sizin gibi yaratıklarda hiç yok!"

 

Adam iyice kızarak bana baktı sonra yüzüme bir tokat geçirince yüzüm yana düştü.

 

"Kes lan sesini! Sen kimsin lan kimsin!"

 

Saçlarımı tutup çekti. İşte bu olmaz!

 

Bir anlık boşluktan faydalanıp ayağımla boşluğuna vurdum. Canı acıdığı için saçımı bırakıp uzaklaştı.

 

Kısa bir an sürdü bu. Ama anahtarı yere düştü.

 

Hemen ayağımın altına attım anahtarı.

 

Hele bu kelepçeden kurtulayım o zaman görürsünüz siz!

 

"Ne oldu az önce beni öldürüyordun? Gerizekalı!" Diye bağırdım.

 

Saçlarımı çok kötü çekmişti!

 

Elindeki kemere benzer şey ile bana vurmak için geldiğinde tekrar aynı yere vurmuştum. Acıyla inlediği gibi elindeki kemer ile bacağıma vurdu. Ağzımı bile oynatmadım. Aslında canım çok yanmıştı.

 

Öylece durdum. Kuyruk sancısı olduğu için tekrar gelip koluma vurdu.

 

Ama sert bir şekilde.

 

Kolum belki de morarmıştı koluma bakamadım bile.

 

Ağızlarına laf vermezdim. Şimdi düşemezdim.

Ağlamamı falan bekliyordu ama ben gülerek planını ters tepmiştim. Adam şaşkınca bana baktı.

"Ben o küçük kız çocuğu değilim! Artık korkmuyorum!" Diye bağırdım birden.

 

"Öyle mi? Peki o zaman!"

Arkama geçti ne yapacağını anlamıştım. Sırtıma vuracaktı. Ama bir kere daha vurursa gerçekten dayanamazdım Adam benim iki katımdı ve o kadar ağırdı ki eli.

 

Elim kolum bağlıydı. Hiçbir halt yapamayıp sükunetle bekliyordum resmen!

 

Gözlerimi kapattım bu anın bitmesini istedim.

Adam sırtıma vurdu... Sırtımın kanadığını hissettim. Bir sıvı aktığına eminim.

 

Yine de ağzımı açmadım. Sesimin çıkmadığını gören adam daha büyük bir hışımla bana vuracakken kapı açıldı.

 

Ben güçlüyüm! Ben güçlüyüm! Dayanabilirim...

 

Kapıdaki kişi kaş göz işareti ile adamı çağırdı. Adam gidince rahat bir nefes aldım.

 

Önce koluma baktım tam da tahmin ettiğim gibi kıpkırmızı olmuştu bacaklarımda öyle sırtımı bilmiyorum tabii. Canım çok açıyordu bu adamların canıma okumalıyım.

 

Acaba Beste ne hâldeydi?

...

 

Beste Şahin

"Beni bırak dedim salak! Canım acırsa, canın acır!"

Kollarımı tutup zorla çekiştiren adama ettiğim tehditler pek işlemiyordu ona. Adam geniş omuzlu ve iri cüsseliydi.

 

Bu da bana işlemezdi.

 

"Bana bak, gerizekalı! Beni nereye götürüyorsun? Ellerim bağlı olmasa görürdün sen!"

 

Yine bir cevap yok.

Çıldıracağım yemin ederim!

 

"Kıvılcım nerede? Ona ne yaptınız?"

Beni mahzen gibi bir yere götürdü. Yaka paça içeri sokup sandalyeye oturttu. Beni sandalyeye bağladı.

 

"Bakın beni bırakmanızı öneririm. Yoksa başınıza her şey gelebilir. Ciddiyim." Adam beni tiye aldı.

 

Yüzüme bile bakmadan gitti.

Arkasından okkalı bir küfür savurdum. Pardon bir değil bin tane.

Kıvılcım inşaallah iyidir!..

...

 

Ateş Uras Cantürk

Tam iki saattir yoldaydık ama hala varamamıştık çok uzaktalardı.

Bu yol nasıl bitecek!

"İnşaallah onlara bir şey yapmazlar!" Dedi Sadri Alaca.

Evet, Sadri Alaca denen salak mafya yüzünde biraz zaman kaybetmiştik.

 

Zorla bizimle gelmesi yetmiyormuş gibi bir de benim helikopterine bindi. Saat başı konuştuğu için çenesini kırmak istiyordum!

 

"Umarım."

 

 

"O adamlardan her şey beklenir!"

"Sen kim için endişelendin sorması ayıp?" Diye sordum.

Şaşırarak baktı.

"İkisi için de! O adamları tanıyorum bu yüzden endişeleniyorum."

 

"Ben içlerinde büyüdüm ulan senden daha biliyorum emin ol!"

Bir dakika sonra iniş yaptık.

Hemen yerlerimizi aldık albay ve Barlas öndeydi biz arkada 20 kişilik bir ekipleydik.

Tüm planlamaları Duygu ve Barlas yaptı.

 

"Onları oradan alana kadar savaş bitmeyecek!" Dedi Barlas.

 

Hemen yılan mafyasının karargahına baskınımızı en havalı şekilde yaptık. Herkes yerini aldı ve içeri sızdık.

 

...

Kıvılcım ATEŞ

Kapının açılma sesiyle gözlerimi araladım. O kadar bitkin bir haldeydim ki bir saniye kadar kendimi toparlamakta güçlük çektim. Gelen kişi topuklu ayakkabılı bir kişiydi.

 

Yani bir kadındı.

 

Kafamı kaldırıp baktığımda Beste'yi tam karşımda görünce çok şaşırdım.

 

"Beste?" Beste bana baktığında ilk kez beni bu hâlde görüyormuş gibiydi. Ben bu hâle o kadar çok girdim ki artık çok normaldi her şey.

 

 

"Kıvılcım? Ne yaptılar sana? İyi misin?"

 

"İyiyim. Sen nasıl geldin buraya?"

"Biraz uzun hikaye...Bekle elindekileri açayım!"

 

Doğru ya ben anahtarları almıştım. Ama bayıldığım için kelepçeleri açamadım.

Kelepçeleri açtığında derin bir nefes aldım. Ayaklarımı da açtığında artık daha iyiydim. Ama onlara ne olur bilemem...

 

"Hadi şunları haklayalım kuzen!" Göz kırpınca gülümsedim.

 

Biraz ilerlemek istedim ama belime giren ağrıyla yürüyemedim.

"İyi misin?" Diye sordu endişeyle, Beste.

 

"Sırtım... Sırtım çok ağrıyor!"

 

"Bekle bir açalım bakalım!"

 

Tişörtümü sırtımdan sıyırdı.

 

"Bir şey var mı?" Diye sordum.

"Kan içinde kalmış ama kurumuş kanlar. Bir şeyle mi vurdular sana?"

"Buradan çıkalım anlatacağım."

"Tamam."

Zorla da olsa yürüdüm dikkatlice yürüyorduk.

Şaşırtıcı bir şekilde etrafta kimse yoktu. "Bu bir tuzak falan olabilir mi?"

 

"Bilmiyorum. Şuradan çıkalım burası çıkış olmalı"

 

Geniş bir koridorun sonunda bir kapıya geldik.

Beste kapıyı açtığımda karşımızda bizimkileri görünce şaşırdık.

 

Adamları yakalamışlardı. Ve şaşırtıcı bir şekilde içeride Atilla Arman da vardı.

 

Bizi görünce hepsi bize baktılar.

 

İçeri geçtik. Az önce bana vuran adam bana sırıtarak bakıyordu.

 

"Kıvılcım, Beste siz iyi misiniz kızlar?" Dedi Albay yanımıza gelerek.

 

"İyiyiz" dedi Beste. Sırtımdaki ağrılar hiç öyle demiyordu zar zor ayakta duruyordum bıraksalar bayılacaktım.

 

Barlas da yanıma gelerek bana sarıldı.

 

Etrafıma baktım benim sırtıma ve kollarıma vuran adam da dahil olmak üzere 20 kişi vardı burada demek ki işyerleri burası değildi. Bir tık üzülmüş olabilirim.

 

 

 

"Kemeri olan var mı?" Diye sordum sırıtarak.

 

 

 

Bu dediğimi kimse anlamadığı için tekrar sordum.

 

 

 

"Kemer ya normal bildiğimiz kemer yoksa bıçak tarzı şeyler de olur!"

 

 

 

"Kemeri ne yapacaksın?" Diye sordu Atilla. Ona doğru döndüm. "İntikam Sadri bey intikam!" Bu sefer bana vuran adama baktım. Anlamışlardı.

 

 

 

"Bu it sana bir şey mi yaptı?" Diye sordu Ateş Uras yanıma gelerek.

 

 

 

"Ben cezasını kendim keseceğim Ateş sen karışma!" Dedim kesin bir tavırla.

 

 

 

"Asker hanım ben size ne yaptığını sordum?"

 

 

 

"Sırtım" diyebildim sadece.

 

 

 

"Sırtına ne oldu?"

 

 

 

"Burada hiçbir şey söylemeyeceğim tamam mı? Kemeri olan versin işte uzatmayın"

 

 

Zaten zar zor ayakta duruyorum!

 

 

"Hem hepsi bu kadar mı? Daha fazla değil miydi?"

 

 

 

"Malesef bu kadar. Sizi buraya niye getirdiler onu öğreneceğiz!" Dedi Albay.

 

 

 

Melih elindeki kemeri bana verdi. "Teşekkür ederim" dedim başını salladı.

 

 

 

Gidip adamların karşılarına dikildim. Hepsine bitter birer baktım sırıtarak.

 

 

 

"Ben size bir şekilde sizi buraya gömerim demiştim değil mi? Evet, ilk kim konuşmak ister? "

 

 

Cevap yok.

 

 

"Peki zorla o zaman!"

 

 

 

Bana vuran adamı en sona sakladım. İlk önce olan siyah saçlı kısa boylu orta yaşlı bir adam vardı. Bir gözü kördü.

 

 

 

"Konuş! Neden bize tuzak kurdunuz?" Cevap vermediği için hiç beklemediği bir anda sırtına bir anda vurdum. Salonda sesi yankılandı. Ben gülmeye başladım.

 

 

İyice psikopat ettiler beni.

 

 

"Konuşmadığın süre boyunca bunun daha ağırları gelecek!"

 

 

 

"Alfa ya!" Diye bir ses duydum Melih demişti bunu.

 

"Aslanım be yürü!" Diye bir ses daha bu da Murat'tan gelmişti.

 

"Konuş dedim gerizekalı!" Bir kere daha vuracakken,

 

"Tamam konuşacağım!" Diye bağırdı.

Diğerleri bunu duyunca hepsi birden küfür etti.

"Evet dinliyorum!" Dedim

"Bizi sizi öldürmeniz için görevlendirdiler. Ama plan ters tepince mecburen sizi kaçırmak zorunda kaldık."

 

"Sizin başınız kim lan!"

 

"Onu söyleyemem."

 

"Söyleyeceksin!"

 

"Beni öldürdün de söyleyemem öyle bir mevzu!"

 

Elimdekini ısrarla ona vurmaya başladığımda adamın sesi daha gür çıkıyordu.

"Kıvılcım yeter başka yöntemler deneriz bırak onu diğerine geç!" Dedi Barlas.

 

O adamı götürdüler bende diğerine geçtim. Bu adam biraz daha yapılı ve genç biriydi.

 

"Evet şimdi de sen söyle kim bu lider?"

Sessizlik.

"Kim dedim!"

Sırtına sert vurmama rağmen sesi çıkmıyordu.

Hepsini bırakıp asıl adamıma geçtim çünkü bacaklarım daha tutmuyordu acil bir şekilde hastaneye gitmem lazımdı.

 

"Ve gelelim sana. Türk askerini gömen sen değil miydin? Ve sırtımdaki bu yaraların gözümdeki morlukların ve kollarımdaki morarmaların sorumlusu da sensin!"

 

"Sen ne diyorsun Kıvılcım bu adam sana dokundu mu?" Dedi Ateş Uras. Odada yalnızca ben Ateş Uras Barlas Bulut Atilla Beste ve Melih kalmıştı

"Evet, bana vurdu!" Dedim.

Bunu söylememle herkesin gözlerindeki nefret drinlesti ve hepsi bir küfür savurdu. Ateş Uras bir hışımla yanıma geldi ve elimdeki kemeri zorla elimden alarak adamın sırtına benden daha da güçlü bir şekilde vurdu. Daha ilk vurmasında adam bayıldı. Şok içimde ona bakıyordum. Ellerine ve bacaklarına sert bir şekilde vurdu belki de kanamış bile olabilirler.

 

"Melih su getirsene!" Melih suyu getirdi ve Adamın yüzünden aşağı döktü kaynar suyu döktüğünü dumanlar çıkınca anladım.

 

Adam yüksek sesle inleyerek gözlerimi açtı.

 

"Demek sen Türk askerine sallayıp daha sonra da bir kadına hem de Türk kadınına vurdun? Hem de kemerle!

Öyle mi? Lan şerefsiz bizim başımızın üstünde tuttuğumuzu sen nasıl ayaklarının altına alırsın ha?!"

Yumrukları ile o kadar sert vurdu ki adama. İlk vuruşunda adamın yüzü gözü yer değiştirdi resmen! Fazla ileriye gidiyordu sanki ve hiç kimse bir şey demiyordu

 

Barlas bile zevkle onu izliyordu. Beste de gülerek ve kahvesini içerken izliyordu. Atilla'nın bakışlarını Beste'ye kayarken yakaladım kısa bir an bakıp gülümsedi. Beste'ye herhangi bir zarar vermemişlerdi. Zaten işleri onunla değil benimleydi.

"Tamam çekil Ateş Uras!" Dedi Barlas. Herhalde bu kadar yeterdi.

Ancak Barlas da kol düğmelerini ilikleyip adamım önünde durdu. Ateş Uras benim yanımda durdu.

"Sizin gibiler yüzünden biz her gün acı çekiyoruz lan!" Deyip adamın suratına bir tane yumruk attı.

Adam artık ağzını açıp konuşamıyordu bile.

"Abi bir tane de ben patlatabilir miyim?" Melih'in sesiydi bu.

"Gel bakalım!" Melih de gidip bir tane yumruk attı okkalı.

Adam ne hâldeydi bilmiyorum ama iyi görünmüyordu.

 

Sırtımın biraz daha acıyınca sendeleyerek yere düşerken Atilla Arman kollarımdan tuttu.

 

Kısa bir an göz göze geldik sonra bayılmışım.

...

 

Bölüm sonuuu

Nasıldı beğendiniz mi?

Kıvılcım'ım güçlü kızım🥺

Ateş Uras ve Barlas'ın o adamı dövmesine ne diyorsunuz?

Bir de Beste ve Atilla hakkında ne düşünüyorsunuz?

Düşüncelerinizi merak ediyorum.

Sonraki bölümde görüşürüz. 🫂

Oy vermeyi unutmayın lütfen🦋🙏🏻

Bölüm : 21.03.2025 20:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...