
Merhaba, nasılsınız? Bugün büyük bir kavuşma varr. Okuyunca anlayacaksınız.
Umarım beğenirsiniz.
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum 💙
Hayalet okuyucu olmayın lütfen🙏
"İçimde her şeyi gözleri dolu dolu kabullenen bir kız çocuğu var. Dışımda ise buz gibi bir kadın."
....
Gözlerimden yaşlar boşalıyordu. Sadece benim değil Umut'un da. Bir süre hiçbirimiz konuşmadık. Haklıydı o hep yarım kalmıştı. Önce annem sonra hayalleri hepsi elinden bir bir alınmıştı.
Sonra aramızdaki sessizliği Kıvılcım bozdu.
"Yarım kalmadın sen Umut. Her şey tam olarak bitmedi hem tedavin hâlâ devam ediyor sen hâlâ hayattasın bir umut her zaman vardır. Abin de tam bu yüzden söylememiştir bak hemen umutlarını yitirdin. Psikoloji bu gibi hastalıklar için çok önemlidir. İyi olmak istiyorsan kötü düşünmemelisin beni anlıyor musun?"
"Evet, evet anlıyorum ama-"
"Ama yok Umut. Abin için, kendin için ve hayallerin için iyi olmak zorundasın. Hayat seçim yaptırır sana sen savaşmayı seçersen yola devam edersin ama pes edersen..." devam etmedi ama herkes ne dediğini az çok anladı. Kıvılcım sert konuşmuştu bazen fazla soğukkanlı oluyordu. Asker olduğu için miydi yoksa acı çeke çeke alıştığı için mi bilmiyorum.
"Abicim, çok özür dilerim ama bunu sana söyleyemedim. Beni affet ne olur," diyerek söze atladım.
Umut ellerini kucağında birleştirerek derin bir nefes aldı.
"Abi bana söylememekte haklısın ben çok çabuk vazgeçen biriyim. Kıvılcım abla da haklı savaşmaya devam etmeliyim. Senin için, kendim için ve annem için," dedi kararlı bir şekilde.
"Aslan kardeşim benim!" diyerek Umut'a sarıldım.
Annem için ben de her şeye katlandım bunca zaman.
Çünkü annem bize hep böyle öğretmiştir savaşmayı sonuna kadar savaşmayı öğretti. Bize vasiyeti de buydu zaten savaşmak. Annem o gün de vasiyet ettiği gibi savaşsaydı bizim için böyle olmazdı.
"Haydi siparişler geldi, gelin!" Diye aşağıdan Barlas'ın sesini duyduk. Kıvılcım benden önce aşağı indi. Bende bir değişiklik olsun diye Umut'u da aşağı indirmeye karar verdim. Umut'u görünce herkes şaşırdı. Çünkü Umut yemek yerken bizimle olmazdı.
Kendi öğünleri vardı onları yerdi bugün bir değişiklik yapabilirdik bence.
"Oo, Umut seni aramızda görmek ne güzel!" Dedi Aslı sıcak bir tebessümle. Masayı hazırlamışlardı. Hatta Barlas çoktan yemeye başlamıştı.
"Barlas bizi de bekleyeydin bari," dedim, ama o kimseyi umursamadan önündeki lahmacundan yemeye devam ediyordu.
"Neyse siz onu boş verin hadi biz de yiyelim artık," dedi Aslı.
Kıvılcım burada yoktu iyide o bizden önce gelmemiş miydi?
"Kıvılcım nerede?" diye sordum otururken Umut'u da yanıma oturtmuştum.
"Dışarı çıktı bir işi mi ne varmış siz yiyin dedi."
"Dışarı mı çıktı?" Ne ara çıkmıştı?
"Evet."
"Çıkmasına bir şey demiyorum da dışarısı pek güvenli değil."
"O kadarını o da düşünmüştür zeki kızdır zaten," dedi Barlas çayını yudumlarken.
"Abi karnım çok aç hadi yiyelim artık." Umut'un söylenmesi ile kafamı salladım.
"Tamam, yiyelim."
Bizim de masaya oturmamız ile yemeğe başladık. Sonra Barlas'ın telefonu çaldı. Açıkçası şu aralar çok fazla telefonu çalıyordu garip bir şekilde.
Şüpheli de davranıyordu bir şeyi vardı çok belli ama ne? Telefonu kapattığında merak ettiğim soruyu sordum.
"Barlas, senin şu aralar bizden gizlediğin bir şeyler mi var?"
"Hayır, ne gizleyebilirim Allah aşkına? Hem bir şeyler gizliyorsam bu benim özelimdir. Sana ne bundan!" Diye hiddetle çıkıştı sonra masadan kalktı ve gitti.
Evet, cevabını aldım bir şeyler gizliyordu.
O gittikten sonra bozulduğumu belli etmemek için yemeğimi yemeye devam ediyordum. Bu sırada Aslı Umut ile şakalaşıyordu ve ona lahmacunu nasıl yediğini abartarak gösteriyordu.
Böyle yapması iyi oldu çünkü Umut'un da biraz da olsun morali düzeliyordu. Acaba Kıvılcım nereye gitti?
Bunun cevabını öğrenmek için bir arama bahanesi bulmam gerekiyordu. Ama elimde bahane gibi bir şey yoktu tabii bu yüzden merakım ve ben lahmacunumuza gömülmeye devam ediyorduk zaten masada bir tek ben ve Aslı bir de Umut kaldı.
Umut ve Aslı beraber konuşup gülüşürlerken ben de onları izliyor bir yandan da lahmacunumu yiyordum.
Yemeğimizi bitirdiğimizde Umut'u odasına götürdüm. Sonra da dayanamayarak Kıvılcım'ı aramaya karar verdim.
Ben onu arayacakken o beni aradı. "Alo asker hanım?"
"Ateş Uras, ben kurduğumuz ekibi topladım. Şuan onlar ile birlikteyim sen de bizimkileri topla ve konum attığım yere gelin."
"Tamamdır asker hanım bayağı hızlısınız bugün."
"Artık başlasak iyi olur diye düşünüyorum."
"Evet bence de. Neyse görüşürüz."
Dedim ve kapattı. Sonra Barlas'ı aradım. Tabii ki açmadı sonra mesaj attım. 'Acil konum attığım yere gel.'
Gelir diye düşünüyorum açıkçası. Vakit kaybetmeden Aslı'ya da haber verdim. Umut'u da son bir kez kontrol edip en korunaklı adamlarımı başına geçirdim.
Aslı ile birlikte evden çıktık. Kıvılcım'ın konum attığı yeri bulmak birazcık zamanımı almadı da değil yani sonuç olarak adrese geldiğimde buranın pek iç açıcı bir yer olmadığını anladım. Depo gibi bir yerdi. Daha çok teröristlerin silahlarını sakladıkları yerdi. Her taraf sisin içindeydi. Toz bulutu desek daha doğru olur. Yağmur inceden başlıyordu. Arabadan inmeden içimi huzursuzluk kapladı. Burası ne işti böyle?
Aslı'ya bir silah ve birkaç alet verdikten sonra ilk önce arabadan ben çıktım. Barlas'ın arabası yoktu daha gelmemişti ama Kıvılcım'ın arabası buradaydı. Burada çok fazla araba vardı. Askerlerin kullandığı arabalardan daha doğrusu.
Bu kız yine ne yapıyor acaba?
Korkmaya başlamadım da değil hani belki de intikam alacaktır benden.
"Hadi girmiyor muyuz içeri?" Dedi Aslı. Sanırım onun için şüpheli bir şey yoktu.
"Girelim bakalım."
Tavırlarım ona garip gelmiş olmalı ki yüzüme dikkatlice baktı.
"Bir sorun mu var?"
"Yok da pek güvenli gelmedi burası bana."
"Evet, kasvetli bir havası var gibi."
"Evet evet bana da öyle geldi işte niye bilmiyorum neyse haydi artık girelim."
"Adresin burası olduğuna eminsin değil mi?"
"Evet bu konuda bana güven eminim."
"İyi madem korkmaya gerek yok o zaman."
"Senin için yok tabii benim için aynı şeyleri söylemek pek mümkün değil."
"Neden öyle söyledin?"
"Diyorum ki bu Kıvılcım benden intikam almak istiyor olmasın?"
"E yok artık!"
Daha sonra o önden, ben arkadan ilerledik. İçeri girdiğimizde gayet normal bir yere benziyordu.
Burası büyük bir yerdi depo gibi bir yerde diyebilirdik ama depoya nazaran gayet de büyüktü.
Seslerin geldiği odaya doğru ilerledik. Kıvılcım'ın sesi geliyordu. Korkarak da olsa odaya girdiğimde bir sorun olmadığını anladığımda içimden derin bir oh çektim. Şimdilik.
Gülümseyerek içeri girdim. İşte bazen de iç sesini dinlemem gerekiyormuş.
Korktuğum gibi Kıvılcım yine o adamların başında kafalarına silah dayamıştı yanında da şu sıralar sağ kolu olan Melih vardı ve garip bir şekilde Barlas yoktu. Asker emir kulu gibi dizilmişti. Nefes sesleri ve Kıvılcım'ın sesinden başka ses gelmiyordu.
"Asker hanım ne oluyor burada?" diye sordum. Ama aldığım cevap almak istediğim cevabın yakınında bile değildi.
"Bana asker hanım deme!" Diye bağırmasıyla irkildim.
Hem de iliklerime kadar.
"Yine ne oldu?"
Yine ne yapmıştım kim bilir?
Kafasını bana çevirdi. Tepesinde toplamış olduğu kırmızı saçları bile dikleşmişti. Mavi gözleri buz kadar soğuktu.
"Ne mi oldu? Evet aynı soruyu bende soracaktım. Kardeşime ne oldu Ateş Uras? Cevap ver, ona ne yaptın?"
"Ben bir şey yapmadım. Adamlar aldı götürdü onu!"
Ben gerçekten bir şey yapmamıştım. Adamların onu öldürmediğini bile daha yeni öğrendim hemen Kıvılcım'a söyledim.
"Kıvılcım iyi misin sen? Ben bir şey yapmadım bana inan lütfen! Bu adamlar mı bir şey söyledi? Yalan dolan bunların işi."
Gözlerime bakıyordu ama inanmadığına emin olduğum bir şekilde.
Kıvılcım Ateş'in ağzından,
Hayır yalan söylüyordu. Bu adam onlara yardım etti bunlarla çalışıyormuş en baştan belli. Nasıl inandım ben ona?
"Sen adi bir yalancısın!"
"Yalan söylemiyorum. Anla artık sana yalan söyleyen ben değilim!"
"Kim o zaman ha nasıl inanayım sana?"
"Bak bu adamlar sana ne söyledi bilmiyorum ama yalan söylüyorlar."
Adamlardan birinin ağzını açtım.
"Söyle, anlat o da anlasın ne demek istediğimi."
Biraz öksürükten sonra konuşmaya başladı.
"Ateş Uras, eskiden bizimle çalışırdı. Yani patronun oğluydu ama patron onu da çalıştırırdı. Buraya gelmesinde ki amacı sizin içinize karışıp aklınızı karıştırmak. Görevi buydu yani sonra senin kardeşini bizzat o götürdü o mahzene tekrar."
"Duydun mu? Köstebek olduğunu düşünmüştüm ama konduramamıştım. Sen bu sefer beni de kandırdın."
"Ben onun şerefsiz olduğunu söylemiştim," diyerek Barlas girdi içeri elleri ceplerinde.
"Bana inanın ben yalan söylemiyorum," dedi Ateş Uras.
Kabullenemiyordu kaybettiğini.
"Kıvılcım, emin misin bak bu ciddi bir suçlama aslını astarını öğrenmeden yargılamak doğru değil," dedi Aslı.
"Evet, eminim Aslı. Görmüyor musun o gün de bize ihanet eden bu değil miydi? Ne salakmışım ben be!"
"Ben gerçekten suçlu değilim!" Dedi yine Ateş Uras.
Hayır, yine ona inanmazdım bu sefer olmaz.
"Melih, Ateş Uras'ı şu sandalyeye bağla!"
Melih bir bana bir de Ateş Uras'a baktı. İkimizin de sert bakışları ile karşılaşınca ne yapacağını şaşırdı.
"Denesin bakalım."
"Emre itaatsizlik yapma Melih!"
"Deneme bence!"
"Kes sesini!'
Sonra bana bir telefon geldi Albay beni arıyordu.
"Albayım şuan müsait değilim. Ben sizi son-"
"Kıvılcım, kardeşini buldum."
Kulaklarım zor da olsa söylediğini duymuştu ama mantığıma uymayan bir şey vardı. Ne kardeşimi mi buldu nasıl?
"Ka-kardeşimi mi buldunuz?" Afallamıştım.
"Evet, Kıvılcım buldum. Hatta bizim kışlaya getirdim bile."
"Siz ne diyorsunuz Albayım? Nasıl buldunuz ki onu?"
"Buraya gel de öyle anlatayım, Kıvılcım."
Kardeşime kavuşuyor muydum yani?
"Kıvılcım ne oldu?" Dedi Barlas meraklı gözleri ile. Ona dolu gözlerle bakarak cevapladım.
"Albay kardeşimi bulmuş!" Bu dediğimle şaşkınca baktı ve sevinçle gülümsedi.
"Gerçekten mi? Sonunda Allah'ıma şükürler olsun!"
Gözleri benim gibi dolmuştu. Her acımda ya da mutluluğum da yanımda olması Allah'ın bana verdiğinde en iyi hediyeydi.
Barlas'a sarıldım. Ama Ateş Uras hâla suçluydu bana göre.
"Tamam, siz şunu bırakın cezasını sonra bizzat ben vereceğim" ve ekledim,
"Ancak diğerlerini bırakmayın onlar bizim için önemli" dedikten sonra Barlas ve ben arabaya doğru ilerlerken, Aslı bizimle gelmek istemiyordu galiba.
" Aslı sen gelmiyor musun?" Diye sordum.
Önce Ateş Uras'a sonra da bana baktı. "Ona ne olacak?" Diye sordu.
"O bizi ilgilendirmiyor. Haydi gel gidiyoruz seni burada bırakacak değilim."
"Ama onu yalnız bırakamam."
"Aslı niye anlamak istemiyorsun o suçlu, hain, köstebek anla artık! Gelmek istemiyorsan sen bilirsin ama bu pek güvenli değil o yüzden ya bizimle gelirsin ya da tek başına gelirsin karar ver!"
Biraz düşünür gibi oldu sonra başını öne eğdi.
"Tamam geliyorum" dedi. Ateş Uras bize kızgın bakışlar ile bakıyordu.
Sonra yanıma geldi.
"Kıvılcım Hanım, çok yanlış yapıyorsunuz. Yargısız infaz bu. Hem beni tam olarak bile dinlemedin. Sonuçta ben haklı çıkınca yüzünün alacağı şekli merak ediyorum ve inan bana bundan sonra ne istiyorsan onu düşünebilirsin delil olmadığı sürece bir şey ispat edemezsin.
Siz kendi kafanıza göre gitmeye devam edin! İyi günler dilerim kardeşiniz ile!" Dedi ve gitti.
Bana ayar vermeye çalışıyorsa yanılıyor en başta hata yaptım ben ona güvenmekle.
"Hadi Aslı gidiyoruz Barlas bizi bekliyor" dedim ve Aslı, Barlas'ın arabasına ben de kendi arabama binerek kışlaya gittik. Sonunda kardeşimi görecektim. Hayal gibi bir şeydi bu benim için
Kışlaya gelene kadar içim içimi yedi ya beni istemezse, tanımazsa. Daha doğrusu onu bulacağım hâlini de merak ediyorum.
Kışlaya geldiğimde nefesimi tutarak içeri girdim. Sanki her bir saniyede daha çok yaklaşıyormuşuz gibiydi. Sonunda içeri girdiğimde içeride ölüm sessizliği vardı sanki. Albayın odasına girdim Albayın karşısında bana arkası dönük biri vardı.
Bu o muydu benim kardeşim Toprak mıydı?
"Albayım!" Diyerek odaya giriş yaptım adeta sevinçten çığlık atacaktım. Ekipteki herkes meraklı gözlerle ne olacağını izliyordu
Albay gülümseyerek bana bakıyordu.
"Bu o mu?" Diye sordum. Emin değildim bunca yıl sonra tekardan bir araya gelmemiz bir mucizeydi.
Ve hayatımda ilk defa bir mucize gerçek oldu.
"Gel bir de sen bak" dediğinde nefesimi tutarak karşısına geçtim. Hayatımın en stresli dakikalarıydı. Evet,bu oydu benim kardeşimdi. Onun bütün özellikleri bu çocukta idi.
Toprak gibi siyah saçlı ve yeşil gözlü biriydi. Saçı başı dağılmış sağ gözünde küçük bir sıyrık vardı.
Yeşil gözleri buradaki insanlar ne yapıyor? Diye sorguluyordu etrafı masumca.
Çünkü o da ne olduğunu, neler olacağını, ve kim olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Gözlerimden damlaların döküldüğünü bile yeni fark ediyordum. Albayın odasında bizim ekip vardı onların da gözleri en az benim kadar dolmuştu.
Toprağım bu benim Toprağımdı. Allah'ım şükürler olsun.
"Toprak beni hatırladın mı?
Bana döndü ama beni tanımıyordu.
Gözleri anlamsızca bakıyordu bana bu kim der gibi.
"Benim adım Toprak değil Tarık. Hem siz de kimsiniz?"
Dediğinde sanki bütün kanım çekilmiş gibiydi sanki yüksek bir yerden sert bir şekilde yere çakılmış gibiydim. Öyle bir düşüştü ki düşmediğim halde her yerimin ağrıdığını hissettim.
"Ben senin ablanım Kıvılcım. Biz kardeşiz."
"Benim ablam öldü adı da Kıvılcım değil Nazlı'ydı siz beni başkasıyla karıştırdınız sanırım. Ben buraya neden geldiğimi bile bilmiyorum ama o adamlar bana bir daha zarar vermeyecek değil mi?"
Ben bir an şu anın gerçekliğini sorguladım. Nasıl yani beni hatırlamaması normal ama isimlerimize kadar her şeyini değiştirmişler.
Barlas beni kenara çekti ve "hayır, burada güvendesin merak etme biz askeriz, Türk askeri. Şimdi biraz dinlenelim mi?"
"Olur. Teşekkür ederim her şey için."
Daha sonra gitmeden önce son bir kez daha baktım ona yüzü gözü yaralıydı haddinden fazla öyle çok vurmuşlar ki ona her tarafı yanık iziydi ve sol bacağı pek iyi görünmüyordu bu yüzden tekerlekli sandalye ile götürdü Barlas onu.
İçim yanıyordu bir şey diyemiyordum ablasıydım ama bir şey yapamıyordum.
Gözlerimin önünden öylece giderken son bir kez bana baktı bir şey söyleyecek gibi ama sonra vazgeçti sanırım. Öylece bakıyordum ona içim yana yana. Onu bu kadar zor bulmuşken bu kadar kolay kaybedemezdim. Sonra Albay söze girdi.
"Dün yılan mafyası ile ilgili bir operasyon yaptık.
Sonuç olarak onu zorla da olsa aldık. Senin kendi kafana göre böyle bir şey yapacağını biliyordum.
Ateş Uras sizinle değil miydi?" Diye ekledi.
"Albayım o uzun hikaye. Neyse siz Yılan mafyasının işini bitirdiniz mi?"
"Hayır, Kıvılcım bu işler bu kadar kolay değil. Aslında bir şey daha var. Orada tutsak olan bir sürü kişi vardı bu yüzden küçük bir anlaşma yaptık.
Anlaşmamıza göre bize tutsakları vereceklerdi ve buna karşılık bir süreliğine onları izleyemeyeceğiz ve merak etme köylerden insan alma meselesini hallettik işaretlenen kişilere de artık ilismeteckler
Bunu nasıl yaptığımızı daha sonra ayrıntılı bir şekilde anlatırım"
"Tutsak aldıkları kişileri nereye götürdünüz?"
" Onları şimdilik kışlanın en güvenli yerine götürdük. Onların başına da sen ve Ateş Uras'ı koydum. Birbiriniz ile iyi geçinmenizi istiyorum artık. O da artık bu ekibin bir parçası ve onun bir suçu yok inan bana"
Allah'ım nedir bu çektiğim ya ben kaçtıkça o daha çok yaklaşıyor!
"Bir suçu olmadığını bana kanıtlayana kadar onu bu ekipten saymayacağım"
"Peki ben kanıtlayayım o zaman"
"Şu flash belleği al bir ara bakarsan görürsün suçsuz olduğunu. Benim başka işlerim var hadi görüşürüz" diyerek gitti.
Flaş belleğe sonra bakmak üzere kardeşimin odasına gitmeye karar verdim.
Merdivenlerden çıkarken Ateş Uras'ı gördüm. Bu hangi yüzle geldi acaba?
"Niye geldin?"
"Burası sizin yeriniz değil. Ayrıca beni Albay çağırdı tutsak insanları kurtarmışlar. Başına beni ve bir kişi daha varmış onu getirmişler acil çağırdı bu yüzden geldim. Neyse ya ben ama niye hesap veriyorum ki beni asla anlamayan bir insan ile daha fazla muhatap olmak istemiyorum"
"Bende istemiyorum ama hep burnumun dibinde bitiyorsun"
"Ben mi bitiyorum asıl sen-"
Sonra gözlerini kapatıp devam etti.
"Her neyse senin seviyene inmeyeceğim" dedi ben göz devirirken o basamakları çıktı. Ben yukarı çıkarken o aşağı indi.
Kardeşimin odasının yanına gelmiştim. Barlas icerideydi galiba sesleri geliyordu.
Kapıyı tıklattım sonra da içeri girdim. Kardeşim yatakta yatıyordu Barlas da telefona bakıyordu.
"Merhaba, ne yapıyorsunuz bakalım?" dedim. Barlas başını telefondan kaldırdı ve bana baktı. Ancak kardeşim bana bakmıyordu.
"Toprak ay pardon Tarık'cığım nasılsın?" Dedim. Sonunda kafasını bana doğru çevirdi. Kafasını cevirmesiyke kulağında işitme cihazı olduğunu gördüm. Ne yani sağır ki etmişlerdi onu? Ben kulağında takılı kalınca Barlas öksürürerek bana önüme dönmeme için işaret verdi. Hemen önüne döndüm.
"Afedersiniz rahatsız mı ettim?" Diye sordum.
"Biraz daha yüksek sesle konuşur musun lütfen? Duyamıyorum da" dedi Toprak. Ben bugün kaç kez daha düşecektim ki.
Gözlerimden yine yaşlar akıyordu artık durduramıyordum onları.
"Tabii özür dilerim gerçekten" dedim Barlas yanıma geldi.
" Kıvılcım, biz çıkalım Tarık da biraz dinlensin. Yarın doktor gelecek Tarık unutma tamam mı?" Diye sordu. Tarık duymadı sanırım biraz daha bağırarak aynı cümleyi kurdu.
Bu sefer kafasını salladı. "Tamam Barlas abi. İyi geceler" dedi.
"İyi geceler" dedik ve lambayı kapatıp çıktık.
...
Kestikk.
Nasıldı bölüm??
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 36.71k Okunma |
4.08k Oy |
0 Takip |
70 Bölümlü Kitap |