13. Bölüm

Bir Umut Olsa Bile

𝐸𝓁𝒶𝓇𝒾𝓃
dadaaaa

Merhaba, nasılsınız? Oy ve yorumlarınızı bekliyorum canlarım🌸

 

 

...

Gözlerimi açtığımda son birkaç aydır her gün hastanedeydim. Aslında taburcu olacaktım ama sonra kliniğe yatırıldım Albay tarafından.

Albayın bile yüzüne bakmıyordum artık.

Bazen kitap okuyordum bazen ağlıyordum bazen de camdan insanları izliyordum günlük aktivitem buydu. Tabii bu süre içinde Barlas da haberi alır almaz geri dönmüştü ona bile sevinememiştim.

Barlas buraya bir süreliğine izin alarak gelmişti. Bu sürede her gün geliyor yanımda ki koltukta benimle uyuyor ağlıyor kısacası acımı paylaşıyordu. Ama Ateş Uras ile görüştüğüm o günden belli hiç kimse ile konuşmuyordum tamamen sessizliğe gömülmüştüm.

Yani sesimden bile vazgeçmiştim. Barlas da bu duruma artık alışmıştı konuşturmaya çalışmıyordu beni. Birkaç gün sonra tekrar işime dönecektim.

"Kıvılcım, benim izin sürem yarın doluyor sen de yarın taburcu oluyorsun tabii ama merak etme şu operasyon bitsin hep senin yanında olacağım" dedi bir süre konuşmamı bekledi ama yüzüne bakmakla yetindim. O beni bırakıp gitmeseydi daha güçlü olacaktım ona da kırgınım.

"Yine susuyorsun bari şimdi konuş, gitmeden önce sesini duymaya ihtiyacım var...Kıvılcım, bu olanların hesabını sormak için ayağa kalkman gerek. Düşmanların senin yıkılışını dört gözle bekliyordu ve istedikleri oldu.

Ayağa kalk ve hesabını sor herkese. Yaşattıklarını yaşatmadan ölmelerine izin verme ve en önemlisi kendini öldürmeye çalışma!" Dedi. Sanki ayağa ben kalkınca onlar öleceklerdi. Onca kişiyi öldürdüler ama hala aynılar.

Gözlerimin içine cesaret verici bir şekilde baktı benim ise gözlerim ruhsuzdu. Sonra ayağa kalktı ve kollarını boynuma sardı ve saçıma bir buse kondurdu.

"Şimdi uyumalısın ve sana bir şey söyleyeyim mi, Ateş Uras sabah akşam şuradaki bankların birinde bu pencereye bakarak uyuyor. Tabii ki onu affet demiyorum ama onu öldürme tamam mı? Ben onun cezasını albayın en iyi şekilde verdiğine eminim. Bende verdim zaten sen rahat ol. Hadi iyi geceler."

Şu saatten sonra o bile umrumda değildi. O benim için yok hükmündeydi. Ayrıca albayın vereceği ya da Barlas'ın vereceği ceza onu kurtarmayacaktı. Hiç beklemediği anda beklemediği şeyler yapacaktım.

Sabah olmuştu bugün buradan nihayet kurtulacaktım.

Hemen gitmek için can atıyordum. Daha fazla kalırsam psikolojim daha çok bozulacaktı.

İşlemlerimi Barlas hallettikten sonra beraber çıkarken yine onu gördüm. Bankın üzerine hırkasını koyup kafasını da hırkasına yaslayıp uyumuştu.

Barlas'ın da dediği gibi bankta uyuyordu. Hava çok soğuktu artık kışa giriyorduk ve yağmur da yağmıştı akşam çok fazla.

"Neyse ya bana ne. Ne halt yerse yesin" dedim fısıltıyla.

Ama bir yanım da onun burada olmamasını söylüyordu. Vicdanıma küfretmek istedim.

Kardeşimin öldürülmesine sebep olan kişiye acıyordum resmen.

Barlas onu yeni fark etmişti bana baktı gözlerimde herhangi bir şey görmeyince kendisi gitti ve onu uyandırdı. Ben o sırada ikisine bakıyordum.

Ateş Uras ıslanmıştı hem de bayağı. Kalkmakta zorlandı çünkü titriyordu sanırım fena hasta olmuştu.

Barlas, bana baktı ve arabaya geçmemi işaret etti. Ateş Uras'ın gözleri Barlas bana baktığında beni buldu. Uzun uzun bakmaya başladığında, Barlas ona yardımcı olarak içeri götürmeye çalışıyordu.

Ben ise onlara arkamı dönerek arabaya bindim. Barlas'ın gelmesi on dakikayı bulmuştu. Sonunda geldiğinde garip görünüyordu. Sanırım vicdanından nefret ediyordu.

Yüzüme baktı ve sonra arabayı çalıştırıp, eve götürdü beni. Kendi evime tabii ki. Aslı da benim evimdeydi bizim ekip de oradaymış.

Yaklaşık yarım saat sonra evime geldiğimde buraya gelmeyeli üç ay falan olmuştu çok özlemiştim evimi kendi imkanlarım ile almıştım burayı küçük ama bana yetecek kadar büyüktü.

Merdivenlerden değilde asansörle yukarı çıktık evim beşinci kattaydı. Burası da 5 katlıydı. Bahçesi falan da vardı tabii. İçeri girdiğimde konfetiler, kahkahalar tufanı vardı ama yine sahte bir gülümsemeyle hepsine gülümsedim. Keşke o zaman da biriniz yardımcı olsaydı. Düştüğümde beni kaldırsaydı, o gün bana deli muamelesi yapmak yerine ya da üzülmek yerine bir şey yapsalardı.

Kendimi gerçekten kimsesiz hissettiğim gün, o gündü. Ailemi öldürdüklerinde bile en azından kardeşim hayatta diyerek kimsesiz olmadığımı söylüyordum ama o gün gerçek anlamda hiç kimse bana yardım etmedi.

Sonraki günler ziyaretime çok fazla kişi gelmişti. Ama o gün yoktular. Kötü günümde yoktular...Bana deli muamelesi yaparlarken yoktular, avazım çıktığı kadar çığlık atıp, silah ve bıçakla kendimi yaraladığımda yoktular.

Hayaletten farksızdılar benim için o gün. Ben hepsinin güvenliği için her şeyi yaptım ama onlar benim için hiçbir şey yapmadı. Şimdi onların yüzüne gülerek nasıl bakarım ki ben? Herkese kırgınım.

Albay da dahil olmak üzere herkes oradaydı. Gülüyorlardı beni gördükleri için boynuma atlıyorlardı. Hastaneden çıktığım için mutlulardı. Bende onlara sarılıyordum. Sonra hep beraber oturduk.

" Neden beni bu kadar coşkuyla karşılıyorsunuz? Cenazemin olduğu bilmiyor musunuz? Sizce şuan konfeti patlatacak kadar mutlu bir durum mu bu?" Dediğimde gülüşleri yüzlerinde soldu. Ben ise gayet sakin ve soğukkanlı bir şekilde hepsine baktım.

"Sadece seni bu şekilde sağ salim gördüğümüz için bir kutlama yapalım dedik" dedi Bulut.

İsteyen olmuş muydu?

"Kutlama falan istemiyorum. Ben bu hâldeyken gülüp oynayamam." Dedim net bir şekilde.

"Tamam, Kıvılcım sakin ol. Sadece seni mutlu etmek için yaptılar" dedi Barlas yumuşak bir sesle.

Dudaklarımı büzdüm ve tek kaşımı kaldırdım. Rahatça,

"Peki siz burada mutlu mutlu oturun. Odamdayım ben" dedim ve odama gidip kapıyı kilitledim.

Barlas onlarla ilgilenirdi.

Odam hâlâ bıraktığım gibiydi. Kardeşimin küçüklük fotoğrafı vardı. O zamanlar bizim çadıra bir adam gelmişti ve hepimizin fotoğrafını ve kardeşimin bebeklik fotoğrafını çekmişlerdi. O günden kalma bir fotoğraftı.

O fotoğrafa baktığım an kendimi yine tutamadım. Ağlayarak onun fotoğrafına bakıp defalarca kez özür diliyordum. Odamın kapısını da bu yüzden kilitlemiştim.

Zaten beni duyamayacakları kadar ses vardı. Hıçkıra hıçkıra ağladım aileme bakarak ağladım. Hepsinden özür diledim. Ama beni affetmeyeceklerdi eminim...

Ağladıktan bir süre sonra uyuyakalmıştım.

Yine sabah olmuştu. Hangi gündeydik bilmiyorum.

Gerçi günleri saymayı bırakalı çok olmuştu.

Artık kıyafet, makyaj konusu bile umrumda değildi. Acısı olan insanın kendisine yapacağı en kötü şey de buydu. Kendini her şeyden kısıtlamak. Sanki ben mutlu olursam annemler benden nefret edecekmiş gibi.

Pijamalarımla her yeri dolaşıyordum bazen de spor giyiniyordum. Namaz kılıp, dua ediyordum. Kendimi birazcık toplasam işlerin başına dönecektim.

İntikamımı alacaktım bu sefer birilerinin ölmesi umrumda değildi ben yaşayacaktım onlar için ailem için kardeşim için...

Evde kimse yoktu zaten Barlas da çoktan gitmişti sabah bir not yazıp gitmişti. Yine yalnız ve kimsesizdim.

Kahvaltı yapmak için mutfağa girdim belki biraz kafamın içindeki sesleri susturmak içindi bilmiyorum. Kafamın içinde bir sürü konuşma vardı bazıları benimdi bazıları... Buna çare bulmak için müzik ile bastırmaya çalışsam da pek bir işe yaramıyordu.

Aslı da bugün öğleye kadar yoktu yalnızdım yine.

Kahvaltı için yumurta haşlamaya karar verdim. Tam o sırada kapı çaldı. Aslı gelmiştir, diye düşündüm ve kapıyı açtım yanımda tabii ki silahım vardı. Artık onsuz gezemiyorum...

Kapıyı açtığımda onu gördüm: Ateş Uras'ı. Hastaneden çıktığımdan beri buraya gelmese de varlığını hissettirmeden bazen bahçenin etrafında geziyordu. Üstü başı düzgündü ama bakışlarında burukluk vardı. Sesimi çıkarmadığımı görünce şaşırdı sanırım.

O kadar şeyi yaparken canı acımadı da şimdi ne olmuştu? Vicdana mı geldi?

"Neden bir şey söylemiyorsun? Kızmıyorsun ya da bağırmıyorsun. Ben bana bağır diye gelmiştim oysaki!" Dedi. Öksürmeye başladı.

Bazen Barlas'ın hastanedeki doktorlarla Ateş Uras'ın durumunu sorarken duyuyordum. Galiba fena hastaydı ama hastanede fazla kalmamıştı.

Yüzüne bakmayı kesip içeri girdim kapıyı açık bırakmıştım. Bundan sonra onunla ilgili planım yoktu Ya da şuan için yoktu. Görmemezlikten gelmek istiyordum onu.

Bu daha vurucuydu bence. Kim görünmez olmak ister ki?

Kapıyı açık bıraktığımda birkaç dakika içeri girmedi ama sonra kendine engel olamayarak içeri girdi. Mutfakta çıkardığım sesleri duyunca direkt buraya yönelecekken dengesini kaybederek yere düştü. Biraz kötü düşmüştü yanına gitmedim onu öylece izledim.

Kendini toparlayamadı ama ayağa kalktı. Yüzüme baktı biraz bozulmuştu ama ona olan hiçbir şey artık beni ilgilendirmiyor. Sendeleyerek mutfaktaki sandalyelerden birine oturdu. Otururken bile canının acıdığını görüyordum.

"Beni o gün dinlemedin ve bende dayanamayarak buraya geldim. Beni affet ne olur! Vicdanen çok kötüyüm. Bir şey söyle, lütfen susma konuş. Ne bileyim bağır çağır yüzüme bak.

Beni affetmeni beklemiyorum ama beni yok sayma lütfen. En azından defol git falan desen " dedi. Ben salatalıklarımı doğruyordum onunla ilgilenmiyorum bile.

"Bir umut yok mu hiç?" Dedi dayanamayarak cevap verdim ilk defa,

" Değil bir umut, bin umut olsa bile sen benim için kardeşimin katili, o kadar insanı öldürmeye sürükleyen bir canisin. O kadar yüzsüzsün ki senden ben bile utanıyorum artık.

Basit numaralarla yani kapımda beklemeler kendini acındırmalar ile seni affedeceğim gibi bir düşünceye bile kapılma derim. Olmayan bir insanı affedemem.

Lütfen bu şehirden git. Seni bulamayacağım kadar uzaklara git. Ne ben seni öldürmek için bulabileyim iyileştiğimde ne de sen benim seni affetmem için özür dile. Git kendine güzel bir hayat kur." Dediğimde,

"Seninkini mahvetmişken mi?" Diye sordu. "Senin için çok zor olmamalı" dedim iğneleyici bir sekilde. Onu görmek bile kardeşimi aklıma getiriyordu. O gitmese bile ben buradan gidecektim.

"Hiçbir yere gitmeyeceğim ben."

"Sen gitmesen bile ben gideceğim. Herkesten çok uzak bir yere. Şimdi bir daha karşıma çıkmamak üzere defol git kapı açık" dedim ve yemeğime geri döndüm.

Hiç bakamayacakmış gibi yüzüme bakıp sanki bir şey söyleyecekmiş gibi ağzını açtı ama vazgeçti ve gitti. Arkasından baktım kesinlikle pişman değilim. O bize ihanet etmişti çıkmadan ona her şeyi sorayım da sonra daha yüzüne bakmayayım dedim.

"Bir dakika sana soracak bir sorum var" dedim. Durdu arkasını döndü ve devam etmem için baktı.

"Neden bize ihanet ettin? Baştan belli köstebeklik miydi işin? Bir soru daha o tabloda neden adın yoktu?" Diye sordum.

"Ben size ihanet etmedim. Tehdit ettiler beni kardeşimle. Ben ne yapacağımı bilemedim. Adım olamazdı çünkü beni işaretlemediler ve hayır ben köstebek değilim" Dedi. Ama kolunda benim izimin aynısı vardı.

"Kolundaki izi nasıl açıklıyorsun?"

"Onu yıllar önce yaptılar evet ama o nedenden değildi."

"Seni tehdit ettiler ve sende benim kardeşimi öldürdün gözlerimin içinde. Bana engel oldun senin yüzünden ben kardeşimi kurtaramadığım için her gün kabus görüyorum. Söyle, ben bu acıyı nasıl atlatacağım?" Dedim bu sefer o susuyordu ben konuşuyordum.

"Haydi niye sustun konuşsana?"

"Anlamıyorsun beni hiç... Ben değil Albay istedi ben de yapmak zorunda kaldım. Ben yapmamayı söyledim ama o kabul etmedi. Yine de suçu üzerime aldım.

Ama şunu bil ki tek suçlu ben değilim benim de canım yanıyor anlasana. Neden onlara yardım edeyim benim annemi öldüren kişilere neden yardım edeyim? Beni tehdit ettiler diyorum. Ama kimse anlamıyor" dedi, dizlerinin üzerine yığıldı sesi titredi. Şuan çok çaresiz görünüyordu.

Ne yani Albay da mı bana ihanet etmişti? O yüzden mi dışarıdakileri hallediyoruz dedi bana o gün? Bana yalan mı söyledi? Bunun hesabını verecek. Montumu ve araba anahtarımı alıp kışlaya gitmek için aşağı inecekken,

" Nereye gidiyorsun bu hâlinle?" Dedi.

"Yarım kalan işimi halletmeye. Bundan sonra oradan bulunan hiç kimse sağ kalmayacak. Sen de geliyorsan gel" dedim onu hâlâ affetmiş değilim ama anlattıkları da mantıksız gelmiyordu.

" Ben de mi geleyim yoksa beni affettin mi?" Diye sordu.

"Hayır, seninle işim bitmedi ama şu olay çözülene kadar gözüm üzerinde. Sonra ne halt ediyorsan edebilirsin. Yılan mafyasını benden iyi biliyorsundur. Bu sefer bu operasyonu ben halledeceğim. O şerefsiz itlere gününü göstereceğim. Orada tuttuğum adamlara ne oldu?" Dedim.

"Onları depoya götürdük ama öldürüldüler"dedi.

"Ne! Kim öldürdü onları?"

"Yüksek ihtimalle yılan mafyasından birileridir. Araştırılıyor ama bence kesinlikle onlar. Öyle kolay kolay o adamları bize bırakmazlar çünkü."

"Kahretsin! Neyse hadi yürü gidiyoruz."

"Biz az önce kanlı bıçaklıydık sanki ama."

"Hâla öyleyiz. Sadece bu iş için beraberiz."

"Bak benim gerçekten bir suçum yok."

Bir şey demedim. Sonra beraber arabama bindik.

Arabamı sürmeyi özlemiştim zaten. İkimizde suskunluğumuzu koruyorduk. Yol boyunca böyle devam etti sessizliği Ateş Uras bozdu.

"Planın ne?"

"Planımı anlatayım da düşmanlarıma anlat değil mi?"

Dediğimde bozuldu. Ama sonra normal haline geri döndü.

"Haklısın yaptık öyle bir eşeklik ama vallahi özgür irademle yapmadım. Kaç gündür seninle konuşmak için neler yaptım biliyor musun?"

Omuz silktim. "Kaç gündür ne hâldeydim biliyor musun? Kendimi öldürmediğime şükür etmeliyim."

Bir şey demedi ve beş dakika sonra gelmiştik. Arabadan indiğimde buraya uzun zamandır gelmediğimi fark ettim.

Aslında birazcık özlemiş olabilirim. Ama çok alışmasam iyi olur. Gideceğim buradan Muğla'ya olur başka yere olur buradan uzaklaşmak istiyordum...

İstiyordum... istiyordum ama ne oluyorsa oluyor sonunda bir şekilde ayağım bağlanıyordu. Birkaç gün önceye kadar intikam planımdan vazgeçmiştim.

Hayat işte ne olacağı belli değil. Ateş çoktan içeri girmişti bende kendimi toparladıktan sonra girecektim. Üstüme neyse ki son dakika mont almıştım. Derin bir iç çekerek girdim.

Sanırım daha çok işim var...

...

OY VE YORUM BIRAKMAYI UNUTMAYINIZZZ.

 

 

Bölüm : 24.01.2025 23:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...