
Bu bölüm Ateş Uras CANTÜRK'ün hikayesini öğreneceğiz. Mendilleri hazırlayın🤧
Oy ve yorumları unutmayınızz!!!
Düzenlendi.
"Küçükken susturulan her çocuk; büyüyünce, çığlık atarak var olmaya çalışır."
Bölümün şarkısı
Mustafa Ceceli-Simsiyah
...
ATEŞ URAS CANTÜRK
Yazarın anlatımıyla,
İnsanın küçükken aile sıcaklığını hissetmesi gerekir. Çünkü bu bir ihtiyaçtır. Bazı insanlar küçük yaşta sınanır ailesiyle. Sevgi beslenilmesi gerekilen yerde acı hisseder.
Ateş Uras Cantürk için anne kayıp bir boşluk, baba ise nefret edilen kişiydi. Babası olduğunu bile bir kere diline getirmezdi. Çünkü onun için baba kavramı gerçeğe göre çok uç bir noktadaydı.
Travmalarını aileden alan bir çocuk için büyümek kavramı nefes alabildiği her saniye önemsizleşir. Çünkü bazı çocuklar sadece yaşamak ister. Büyümek istemez çünkü çocuk kalamamışlardır.
"Korkma tamam mı? Ben buradayım, Ateş'im!"
Gözde Hanım, küçük çocuğunun omuzlarını okşayarak ona korkmaması için telkin edici sözler söylüyordu. Bir elinde de küçük bebeği vardı. Burada ne işleri vardı bilmiyordu. Ama çocukları korkuyordu... İşte bunu çok iyi biliyordu.
"Anne, o adamlar neden burada? Babam neden onlarla birlikte?" Ateş'in söylediği kelimeleri bile yarım yamalak anlıyordu. Etrafını kontrol etmekten stres olmuştu ve fark ettirmese de korkuyordu.
"Bizi kurtarmaya çalışıyordur, canım. Sakin ol kardeşini korkutuyorsun."
"Anne, babam bizim kahramanımız, değil mi?" Tek istediği şey Ateş'in susmasıydı. Çok soru soruyordu. Ve annesi artık katlanamıyordu.
"Evet, yavrum bak geliyor!" Annesinin parmağıyla işaret ettiği yere baktı. Babası gayet normal bir şekilde onlara doğru geliyordu. Elleri ceplerinde omuzları dik. Yüzünde sırıtma.
"Hadi siz önden gidin ben daha sonra geleceğim," dedi Gözde Hanım'a bakarak.
Ateş'in ise tek derdi babasının da onlarla gelmesiydi. Annesini koruyacak yaşta değildi.
"Baba, bize bir şey olmayacak değil mi?" Dediğinde Kamil Cantürk başını ona çevirdi. Mavi gözlerini ondan almıştı. Ve siyah saçlarını da. Ona benziyordu ve bu benzerliği elbette ileride kullanacaktı.
"Hayır, tabii ki. Hadi siz şu arabaya binin."
"Kamil, sen neden gelmiyorsun?" Kadın bir çocuğunu kucağında, diğerini ise kolundan sıkıca tutmuştu. Kamil Cantürk'ün gözleri soru dolu bakışlarla baktı.
Biliyordu, kocası yine bir şeyler peşindeydi.
"Benim birkaç işim var. Ne çok soru sordunuz, hadi gidin artık!" Dedi, Kamil Cantürk sinirlenerek.
"Tamam... Tamam," dedi Gözde Hanım, gözyaşlarını saklamaya çalışarak.
Daha sonra nereye gittiklerini bilmeyerek siyah bir arabaya binerek gittiler. Ormanlık alana gelmişlerdi. Burası ağaçlar ile doluydu ahşap evin önünde durdular burası bir kümesi andırıyordu. İyi de buraya neden gelmişlerdi?
Adamlar, onların içeri girmelerini işaret etmişlerdi.
İstemediklerini görünce silahlarını çıkardılar zorla da olsa içeri girdiler ama burası hem çok küçük hem de çok sıcaktı. Kapıyı kilitleyip gittiklerinde neden burada olduklarını sorgulamaya başladılar. Gittikçe daha dayanılmaz bir sıcaklık olmaya başlamıştı.
Küçük erkek kardeşinin adı daha belli olmadığı için küçük kardeş diyordu Ateş Uras ona.
Küçük erkek kardeşi, daha fazla dayanamayarak yırtınırcasına ağlamaya başladı. Annesi buradan nasıl çıkacağını düşünmeye çalışıyordu. Bir yandan da bebeğini susturmanın derdindeydi.
"Kapıyı açın, çocuk ağlıyor!"
Bir ses dâhi yoktu.
"Sesimi duyan yok mu? Burası neden bu kadar sıcak? Yardım edin ne olur en azından çocuklarımı alın!"
Hâlâ bir cevap yoktu. Ateş Uras annesinin gözlerindeki endişeyi gördükçe daha çok korkuyor, ağlamamak için büyük bir mücadele veriyordu. Kardeşinin ise sesi kısılmaya başlamıştı.
Annesi kapıyı yumrukluyordu ama kimse gelmiyordu babası neden gelmiyordu. Daha da sıcak olmaya başladığında artık ne yapacağını bilmiyordu Gözde Hanım çocuklarına bir şey olmasından korkuyordu. Bu gidişle iki çocuğunu da kaybedecekti.
Kocasının ona yardım edeceğini umuyordu, aslında tek umudu da oydu. Telefonu yanında yoktu zaten onun hiçbir zaman bir telefonu olmamıştı kocası ona asla izin vermiyordu daha doğrusu gerek görmüyordu.
O da kocasına bir şey demiyor 'o benden daha iyi bilir' diye düşünüyordu. Feryatları devam ediyor ama kimseye sesini duyuramamıyordu.
Küçük çocuğu, daha fazla dayanamayarak bayıldı. Ateş Uras ise gözlerini kapatmamak için zorluyordu. Annesinin bünyesi zaten ilaçlar yüzünden dayanıksızdı ve çok geçmeden kendinden geçmişti. Annesinin feryatları bir işe yaramayınca kendisi daha güçlü bir şekilde bağırmaya başladı. Ama ses gelmiyordu. Kapıya küçük yumrukları ile vurmaya çalışıyordu.
"Ne olur yardım edin açın şu kapıyı!"
"Baba neredesin baba? Duy bizi ne olur!"
"Baba hani sen bizim kahramanımızdın?"
"Baba en azından küçük kardeşim için gel!"
"Baba gözleri kapandı anneme ne oldu anlayamıyorum!"
"Baba sen bizi duymuyor musun?"
"Babaaaa!"
Babası çoktan onları unutmuştu. Gelmezdi, zaten istediği de buydu.
"Anne iyi misin?"
"Anne!"
"Küçük kardeşime ne oldu anne?"
"Beni duyabiliyor musunuz?"
Saatlerce bağırdı gelen giden olmadığını anlayınca sesini duyarmayı bıraktı ve umutlarını yitirdi. Babası ona yalan söylemişti!
Ne iyilerdi, ne de babası gelmişti.
Gözlerini artık açık tutamıyordu. Ağlamıyordu ama yüreğinin ortasında yangın vardı. Annesi ve kardeşinin durumu iyi değildi ayakta kalan tek kişi oydu.
Yaklaşık üç saat sonra uyanmıştı ancak zar zor gördüğüne göre bir kadın vardı burada annesi değildi, bundan emindi. Annesinin saçları kumral, bu kadınınki ise sapsarıydı.
"Anne..." Diye güçlükle ve cılız çıkan sesini duyurmaya çalıştı. Kadın sesini duydu ama bir şey söylemiyordu.
Birini tedavi mi ediyordu?
Ama onun uyandığını görünce eşyalarını toplayıp koşarak çıktı.
Ayağa güçlükle de olsa kalktı annesi yoktu kardeşi ve o vardı bir tek. Kardeşinin nefes alıp almamasına baktı. Bileğini küçük parmaklarını koydu. Hareket sesini duyunca tuttuğu nefesi geri verdi.
Nefes alıyordu, şükürler olsun!
Hemen onu alıp açık olan kapıdan dışarı çıkardı.
Nefes alışları normale dönüyordu. Öldüğünü sanmıştı bir umudu daha olmuştu bugün. Bu çocuğun adı Umut olmalıydı. Annesi neredeydi? Neden burada değildi? O kadın da kimdi? Ve tüm bunlar olurken, Babası neredeydi?
"Anne neredesin?"
"Anne, bak kardeşim nefes alıyor!"
"Anne, adı Umut olsun mu?"
"Anne, babam neden yok?"
"Anne, bak bende iyiyim. Sen iyi misin?"
Bir ses duyabilmek için bekliyordu etrafta kimse yoktu ne bir hayvan ne de bir insan...
O kadın birden bire nereye kaybolmuştu?
Kucağında bebekle etrafta dolaşmaya çalışıyordu.
Her kapıyı çaldı ama burada kimse yoktu halbuki buraya geldiklerinde bir sürü çocuk ve bebek sesi geliyordu...
Ama şimdi bir ses yoktu.
Kardeşi yavaş yavaş nefes alıyordu ama nefesi çok cılızdı acilen müdahale edilmesi gerekiyordu.
"Biri yardım etsin ne olur?"
"Kimse yok mu?"
"İmdat! Yardım edin!"
"Doktor yok mu?"
"Biri olmalı artık."
"Anne! Baba!"
Çaresizce kalp masajı yapmaya başladı aslında kalp masajını bilmiyordu ama annesi biliyordu bazen yaparken görüyordu onu.
Sonra arkadan bir ses duydu kadın sesiydi bu.
"Merhaba, delikanlı ne yapıyorsun orada sen?"
Bu az önce sarı saçlı kadındı.
"Ka-kardeşimin durumu hiç iyi değil lütfen yardım edin!"
"Tamam, sakin ol ben doktorum."
"Annemin nerede olduğunu biliyor musun?"
"Merak etme güvenli bir yerde."
"Bizi de onun yanına götürür müsünüz?"
Kadın bir yandan bebeği de tedavi ediyordu.
"Ben... Ben, onu nereye götürdüklerini bilmiyorum ama merak etme o iyi."
Nasıl yani annesi onları bırakıp gitti mi yada onu götürdüler mi?
Yaklaşık on dakika sonra bebek eskisi gibi düzenli nefes alıyordu tehlike biraz da olsun atlatılmıştı.
Ancak karnı açtı her ikisinde ama o kardeşinin karnının doymasını istiyordu.
"Karnınız aç mı?" Diye sordu doktor kadın.
"Evet ama kardeşimin karnının doyması gerek o daha çok küçük."
"Tamam, burada kimse yok kardeşini al ve benimle gel."
Güvenmeli miydi? Bilmiyordu çünkü o daha bunu idrak edebilecek yaşta değildi. Daha beş yaşındaydı kardeşi ise daha bir yaşına yeni yeni girecekti.
"Tamam," dedi ve kardeşini yavaşca kucağına aldı.
Daha sonra kadının arkasından ilerlemeye başladı.
Kadın biraz ilerledikten sonra arabanın biraz yakınlarında durdu. Arabanın içinde birkaç adam vardı. Güneş gözlükleri de dahil olmak üzere her yerleri siyahtı. Üzerlerinde yılan dövmesi mi vardı? Çok korkunç görünüyorlardı Ateş Uras biraz korkmuştu ama belli etmemeliydi. Kadın konuşmaya başladı.
"Bu araba seni babana ve annene götürecektir bu kadar yardım edebilirim."
"Bu adamlar bize bir şey yapmayacak değil mi?"
"Yapmazlar merak etme hadi kendinize iyi bakın."
Sonra bir şey unutmuş gibi tekrar söze başladı.
"Sizin adınız neydi genç çocuk?"
"Benim adım Ateş Uras, kardeşimin bir adı yok ama annemi bulursam adını Umut koyduracağım. Senin adın ne?"
"Ben Melis Gold. "
"Türk değil misiniz?"
"Babam İngiliz annem Türk."
"Anladım."
"Hadi artık gidin bak sizi bekliyorlar."
"Tamam, kendine iyi bak teşekkür ederiz."
"Ne demek."
Arabaya bindiler siyah büyük bir arabaydı. Bindikleri anda kapılar kapandı. Adamlar onlara bakmıyordu sonra birinin telefonu çaldı.
Tombul bir adamın telefonuydu bu. Adam ekranda yazan yazıyı görünce biraz korktu. Sonra normal hâline geri dönerek telefonu açtı.
"Evet efendim, doktor getirdi onları."
"Küçük olanın durumu biraz ağırdı ama şimdi iyi. Büyükte bir sıkıntı yok."
"Evet annelerini götürdük, efendim."
"Tamamdır, efendim," dedi ve kapattı.
Annelerini bunlar mı kaçırmıştı?
"Annemi siz mi götürdünüz?"diye sordu Ateş Uras ancak karşısındaki adamlar onu pek umursamıyorlardı.
...
Ateş Uras'ın ağzından,
Büyük villa gibi bir yere gelmişlerdi. Adamlar, kucağımdaki bebeği aldılar. "Bırakın onu size veremem!" dedim ama adamlar zorla da olsa aldı bebeği
"Hayır, bırakın onu nereye götürüyorsunuz?"
Dinlemiyorlardı. Arabadan inip peşlerinden gitmek istedim ancak iki adam beni tuttu.
"Kardeşimi bana geri verin diyorum!" dediğimde adam bana sert bir tokat attı. Sonra beni sürüklemeye başladılar.
Üzerimdekileri yırtarak mahzen gibi bir yere götürdüler. Burası o kadar karanlıktı ki göz gözü görmüyordu.
"Anne! Baba! Yardım edin!" Ne annem duyuyordu, ne de babam... Ne de benim onlarım geleceğine olan inancım bitiyordu.
"Beni buraya niye getirdiniz?" Diye sordum. Cevap gelmedi.
"Kardeşim nerede?" Diye sordum pes etmeyerek.
Kimse yoktu bir tek ben vardım.
Kardeşimle ne olmuştu?
Niye bugün kimsesizdim kimse yoktu, babam neredeydi?
İki saat sonra üzerime dökülen su yüzünden uyanmıştım. Adamı göremiyordum ama sesini duyuyordum. "Hadi kalk yürü!" Adamı hiç goremiyordum ama sesi çok katıydı.
"Önümü göremiyorum nasıl kalkayım?"
"Görememen benim sorunum değil burada etraf gayet aydınlık velet"
"Nasıl yani her taraf aydınlık öyle mi?"
"Evet."
"Ben kör mü oldum yoksa?"
"Sus ve yürü salak şey!"
Kolumu tuttu ve götürdü. Nereye geldiğimiz hakkında hiçbir fikrim yok çünkü gözüm görmüyordu. "Nereye götürdün kardeşimi?"
"Bunu sana söyleyemem"
"Bırakın artık beni ya! Annem nerede onu söyle!"
"Hayır, diyorum, velet kes sesini yoksa ağzını da kaybedersin!"
O kadar susamıştım ki konuşmakta bile güçlük çekiyordum. Sanırım dışarıya çıktık çünkü rüzgar tenime işliyordu. Sonra adam durdu ben durdum.
"Nereye geldik burası neresi?" Diye sorduğumda bir anda ışık görmeye başladım.
"Sakin ol velet gözün bağlıydı yani kör değildin."
"İki de bir velet deme bana!"
"Kes dedim velet!"
Biz böyle atışırken önümde annemi gördüm yüzü gözü kan revan içinde baygın bakışlar ile bana bakıyordu. Babam ise orada dikilip bana bakıyordu elimde de küçük kardeşim vardı. "An-anne," diye seslendim son gücümle.
"Baba, yardım et! Bu adamlar bize kötü davranıyorlar," dedim ağlamaklı sesle. Ancak babam iğrenç bir şeymişim gibi bana bakıyordu üstüm pistir herhalde diye düşündüm.
Sonra bebeği yere attı. Sert bir şekilde yere düşen bebeği tutmak için koşmak istesem de arkamdaki adamlar beni çok sıkı tuttukları için yerimden bir santim bile oynayamadım.
Bebek yere düştü ve ağlamaya başladı annem bebeğin sesiyle kendine geldi ama iş işten geçmişti. Adamlar, onun bebeğin yanına gitmesine de izin vermedi. İki elini tuttular ve geriye doğru sürüklediler.
Bebek ağlamayı durdurdu çünkü hem bayılmıştı hem de kafasından kanlar akıyordu. Buna rağmen babam hiçbir şey yapmıyordu. Hiç kimse bir şey yapmıyordu ama annemle ikimiz çırpınıyorduk.
"Baba ka-kardeşim ölüyor baba bir şey yap ne olur!"
"Kes sesini Ateş. O çocuğun ölmesi umrumda değil."
"Yeter artık yeter!" diye bağırdı annem sonra babam arkasını dönüp onun kafasına silah dayadı.
Babam böyle biri değildi ki bir anda ne oldu ona.
Annemi çok severdi ona hiç kıyamazdı ama şimdi kafasına silah dayıyor ve bebeğin kafasının üstünde bir sürü kan akıyordu burada durum hiç iyi değildi.
Belki biri ölmeyecekti ama şu saatten sonra babam bizim için tamamen ölmüştü.
"Baba annemi bırak baba! Bunu neden yapıyorsun neden ailemiz öldürüyorsun baba? Baba bebek ölüyor baba!" Feryadımı duymamazlıktan geliyordu.
Annem ise bebekte takılı kalmış gibi bebeğe bakıyor ağlıyordu. Babam onun kafasından tetiği çekmedi her an ona vuracak gibiydi. Beni tutan adamlar bir an olsun bırakmıyorken, bağırmaktan sesim kısılmıştı. Ağzım dilim kurumuştu. Keşke şimdi bir yağmur yağsaydı bütün dertlerimi alsaydı, eskisi gibi olsaydık sabah ki gibi kahvaltı etseydik.
Bir Yağmur yağsa yüzüme yüzüme,
Kalbim yeter daha fazla üzülme.
Su değse de baştan aşağı tenime,
Simsiyahım farkım yok hiç geceden.
Şöyle biraz uzansam bir kuytuya,
Düşman oldum sanki ben bu uykuya.
Hiç görünmez oldum senin uğruna.
Simsiyahım farkım yok hiç geceden.
Hayat seni öyle bir yere getiriyor ki en sevdiğin kişiler nefret ettiklerine dönüşüyormuş. Ben bugün babasız kaldım, annesiz kaldım, kardeşsiz kaldım daha doğrusu ben bugün kimsesiz kaldım. Ben bugün büyümek zorunda bırakıldım.
Bir keresinde anneme 'anne ben ne zaman büyüyeceğim?' diye sormuştum. Annem, 'zamanı geldiğinde' demişti. O zaman anlamadım ama şimdi anladım.
"Anne bak ben bugün büyüdüm," dedim gözyaşlarımın arasından. Biliyordum Annem dediğim şeyi anlamazdı ama ben söylemek istedim. Belki de kendime söylemek istedim bunu. Annem bana bakmıyordu şuan tam olarak delirmiş gibiydi. Yerinde iki yana sallanıyordu, babam hâlâ başından tetiği çekmemişti.
"Baba şu silahı çek artık ne olur!" Kısa bir an çekecek gibi olsa da bana doğru
Döndü gözlerinde tek bir acı yoktu keyif alıyormuş gibiydi sanki uzun zamandır bunu planlamış gibiydi. Bu sırada bebeğin durumu gerçekten içler acısıydı.
Yaşıyor muydu? İnanın bilmiyorum.
"Ne oldu? Sana mı çekeyim silahı?" Dedi. Bu benim babam mıydı?
Ya da ben bunca yıldır bir yalanı mı yaşıyordum?
...
Bölüm Sonu
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 36.71k Okunma |
4.08k Oy |
0 Takip |
70 Bölümlü Kitap |