

Merhaba nasılsınız? Oy ve yorum sınırını zor da olsa geçtik. Okuyan 40 kişi ama oy veren 15 kişiydi. Bence bu bana yapılan bir haksızlık. Emek vererek sınav haftasında attığım bölüme oy verilmiyor.
Neyse bu seferki oy ve yorum sınırımız.
Oy:15
Yorum: 25
Okuyan kişiler lütfen oy verin.
Sevgiyle kalın.
(Görseldeki Beste!)
...
"Beste?"
Beste bizim ekiptendi ama uzun zamandır başka bir yere tayin olduğu için gitmişti.
Benim kuzenimdi ve çok iyi bir nişancıydı.
Ben eğer bu görevden gidersem bu ekibin başına koyacağım tek kişi oydu. Çünkü lider olma kapasitesi benimle yarışırdı.
Arabadan havalı bir iniş yapıp yanıma geldi. Saçları rüzgarda savruluyordu, adımlarını yere öylesine sert basıyordu ki.
" Kıvılcım, konuşmaya zaman yok yukarılardan ateş ediyorlar ama şimdi halledeceğim."
Dedi ve aşağı inen helikoptere atladı. Helikopterin pilotu Ateş Uras'tı. Beste de içeri girince Ateş Uras helikopteri anı bir şekilde havalandırdı. Biz şok olmuş bir ifadeyle aşağıdan Ateş ediyorduk onlar da yukarıdan ateş etmeye başladı.
Onların atışları Kısa sürede boşa gitti. Ve ateş edecek adam kalmadı neredeyse.
Kısa sürede çatışma bitti. Duvarın dibine yaslanıp gözlerimi yumarak derin bir nefes aldım. Şükür ki bitmişti. Her tarafta cesetler, patlayıcılar, silahlar vardı. Gözlerim etrafa daldı.
İçimizden bir oh çektik.
Helikopter sesini duydum. Ağır, gürültülü ve rüzgarın saçlarımı dağıtacağı bir inişten sonra Beste de aşağı indi. Elindeki silahı vardı. Uzun menzilli bir silahtı. Gözlerinde hem gururlu hem de korkusuz bir bakış vardı. Bu bile benim ona güvenmem için yeterliydi.
İyi ki gelmişti.
Beste'nin açık yeşil gözleri, benim mavi gözlerimle buluştu. Gülümseyerek ona baktım. Yüzüm de gururlu bir ifade vardı.
Bakışlarını benden çekip etrafa çevirdiğinde gözleri bir nokta da asılı kaldı. Nefesimi tuttuğunu buradan bile görebiliyordum.
Buz gibi oldu. Sanki az önceki canlı hâli bir anda yok olmuştu.
Kaşlarımı çatttım ve yüzündeki buz gibi bakışların sahibine baktım.
Hemen benim çaprazımda iki elinde silah olan, siyah kabanlı, Sadri Alaca'ya bakıyordu. Sadri Alaca da aynı onun gibi bakıyordu. Ama bu bakışlarda donma hissinden ziyade özlem ve pişmanlık hissettim. Bakışları doluydu. Kaşlarının kavisi çatılmış, yüzündeki damarlar belirginleşti.
İyi de ona neden böyle bakıyordu?
İkisinin arasında bir şey olduğunu sezdim. Ama üzerinde durmadim. Daha doğrusu duramadım.
Beste indikten hemen sonra Ateş Uras da kokpitten indi. Üzerinde pilot kıyafetleri ve yüzündeki mükemmel sırıtış yerini koruyordu. Ateş Uras'ın pilotluğunu ilk defa gözlerimle görünce gerçekten çok iyi bir pilot olduğunu anladım.
Gökyüzünde kıvrak hareketlerle süzülebiliyor, helikopter ile havada takla bile atabiliyordu.
Bunları yaparken bile sanki en basit işi yapıyormuş gibi rahattı. Gözlerim onda takılı kalmışken Barlas eli omzuna dokundu. Meraklı ve endişeliydi. Barlas hep önce bizi düşünürdü. Ama şuan yüzü gözü toprak ve çamur içindeydi.
"İyi misin?" Diye beni yoklamaya başladı.
"İyiyim," dedim sıcak bir gülümseme ile.
Beni süzdükten sonra bir şeyim olmadığına kanaat getirip kafasını salladı.
Bende yanından çekilip Beste'nin yanına gittim. Gözlerini Sadri Alaca'dan çekmiş olsa da gözleri sanki hâlâ ona takılı kalmıştı.
"Beste, hoş geldin!"
Beste nihayet bana baktı. Anlık bir boşluk daha sonra kendine gelip yarım da olsa gülümsedi.
"Hoş buldum. Ekiptekiler burada olduğunuzu söyleyince geldim," dedi ama hâlâ Sadri Alaca'ya kayıyordu bakışları.
Ben cevabımı bile dinlemeden yanımdan yürüyüp nihayet en başından beri gitmek istediği yere yürüdü. Adımları sarsaktı. Sanki az önce çatışmadan çıkan cesur kadın o değilmiş gibiydi. Bıraksalar yere düşecekmiş gibiydi.
Bu sırada Ateş Uras da yanıma geldi. Kulağıma eğildi.
"Kim bu kadın?" Diye sordu fısıltıyla. Kafamı ona çevirmeden sorusuna cevap verdim.
"Benim kuzenim ve bu timin nişancısı."
Bakışlarını yeniden Betse'ye çevrildi. Daha sonra yine fısıltıyla konuştu.
"Çok iyi bir nişancı," dedi ellerini cebine sokarak.
"Evet, kesinlikle," dedim yüzünde hafif gülümseme ile.
Bu sırada Beste Sadri Alaca'nın tam önünde durdu. İkisi de birbirine soğuk bakışlarla bakıyordu.
Aralarında geçmiş mi vardı? Acaba nerede tanıştılar?
Beste'nin bakışları kesinlikle Sadri Alaca'nın öylesine biri olmadığını gösteriyordu.
"Beni hatırladın mı Atilla Arman Kılıç?"
Atilla mı? O kimdi? Sadri Alaca... Atilla mıydı?
Hepimiz onlara baktık. Kaşlarımı havaya kaldırdım. Adını bu şekilde öğreneceğimi tahmin etmezdim.
Sadri Alaca adının ifşa olduğunu bilmesine rağmen gözünü Beste'nin yüzünden ayırmadı. Oldukça soğuktu.
"Sana da merhaba Beste Şahin."
Sesi benim bile içimi üşüttü. Ama bakışları sözleri ve sesi kadar iyi bir oyuncu değildi.
İkisi birbirlerine baktılar.
Bu bakışma beni sıktığı için bölmek istedim.
" Alalım arkadaşı!" Dedim Atilla'yı işaret ederek. Atilla gözlerini Beste'den çekip bana yöneltti. Ben ne alaka? Diye soruyordu sanki.
Melih tekrar onun koluna girdi ve askeri helikoptere götürdü. Bakışları yere eğildi. Sesini çıkarmadı. Ama adımları Beste gibi sarsaktı.
"Beste, nereden tanıyorsun onu?" Diye sordum Beste'nin yanına giderek.
"Çok uzun bir mâzimiz var!" Dedi Beste acı dolu bir gülümseme ile.
Çok uzun bir mazi...
"Öyle mi?" Dedim şaşkınca. Kafasını salladı. Ben de uzamak istemdim. "Neyse hadi gidelim tüm!" Diye bağırdım bağırarak.
Herkes askeri araca atladı. Ben, Beste, Ateş Uras ve Atilla helikoptere bindik gerisi de askeri araçlara bindi.
Ateş Uras sürücü koltuğunda biz de arkada birbirimize bakıyorduk.
Daha doğrusu ben ikisine garip bakışlarla bakıyordum.
Beste gerçekten çok güzel bir kızdı.
Açık yeşil gözleri ve kumral saçları ve dudaklarından asla eksik etmediği kırmızı ruju ile mükemmel görünüyordu. Yüz ifadesi fazlasıyla soğuk olsa da özünde çok sıcak bir insandı.
"Kıvılcım Hanım saçma sapan bir sebepten ben neden sizinle geliyorum?" Dedi homurdanarak.
"Saçma sapan bir sebep mi? Siz resmen onlara yardım ve yataklık yaptınız!"
"Kime?" Diye sordu Beste ikimizde ona baktık.
"Yılan mafyasına!" Dedik aynı anda. İkimiz de birbirimize bakıp yeniden önümüze döndük.
"Yılan mafyası mı?" Diye sordu Beste sesi biraz garip çıkmıştı.
"Biliyor musun Yılan mafyasını?"
Atilla'ya baktı sonra tekrar önüne döndü. Gözlerime baktı ama ağzından,
"Hayır." Kelimesi çıktı sadece
"Ee bulabildin mi köstebeği Kıvılcım Hanım?" Dedi Atilla genişçe oturarak. Elleri bağlıydı.
"Hayır, ama siz bildiğiniz her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatacaksınız."
"Pardon o niye?"
Tam sakince cevap verecektim ki Beste öfkeli bir sesle bağırdı.
"Kes lan! Anlatacaksın diyorsa, anlatacaksın!" Dedi işaret parmağını yüzüne sallayıp. Atilla, Beste'ye ters ters baktı.
Göz devirdi. Derin bir nefes alıp sabır bile çekti. Ama kabul etti.
"Of... İyi. Anlatırım ama bunda benim çıkarım ne?"
"Mesela o malları görmezden gelirim bu seferlik," dedim, sinsice sırıtıp göz kırparak.
Bunu söylediğimde ikna oldu. Biraz düşündü.
"Pekiz her şeyi anlatacağım."
"Anlaştık." Neşem yerine gelmişti. Başardım.
Helikopter iniş yapınca bizde aşağı indik.
Ateş Uras gerçekten çok iyi kullanmıştı helikopteri. Pilotluğu ilk defa işe yaradı.
"Pilot bey çok iyi kullandınız helikopteri!" Dedim aşağı inerken. Benimle göz göze geldi. Ve kendine özgü egoyla dolu bir gülümseme kondurdu dudaklarına.
"Her zamanki gibi," dedi göz kırparak.
Ben arkasından sırtı ile bakışarak göz devirdim. Karargaha doğru yol aldık.
...
Karargaha vardığımızda aşağı indik ve Atilla'yı da sorgu odamıza aldık.
Bende hemen sorgu odasına girdim Melih ile.
"Evet, Sadri Alaca yani Atilla Arman Kılıç Beyefendi. Bize neler anlatmak istersiniz?" Diye sordu Melih çayını yudumlarken.
"Anlaşmamız kesin olduğunda anlatacağım."
"Kesin zaten," dedim kollarımı göğsümde birleştirip.
"Peki, o zaman anlatabilirim."
"Anlatın!"
"Yılan mafyası ile ilişkimiz eskilerden kalma. Eskiden mal alışverişi yapardık. Sonra bana attıkları kazık ile hem sevdiğim kadını kaybettim hem de itibarımı" dediğinde şaşırmıştım.
"Peki intikam mı aldınız?" Diye sordum.
"Hayır, intikam almak için güç topladım. Çünkü onlar çok güçlüler ve ben de bana attıkları kazıktam sonra çok güçsüzdüm. Güç toplamak için çok çalıştım. Sonunda o gücü topladım ama bunu tek başıma yapamam.
Bu yüzden sizden yardım almam gerekiyordu. Ben de haberler de sizin adınızı gördüm. İkimiz de bu yönden yaralıydık ve intikam istiyorduk. Bu yüzden sizinle iletişime geçtim. Sizin içinizde bir köstebek olduğunu birazcık araştırdım. Kimin olduğunu buldum sayılır ama emin değilim. Size söyleyeceğim üç isimden biri kesin olarak köstebek."
"Peki o üç isim?" Diye sordu Melih.
"Mert Yarbay, Necip Albay ve Yavuz Asteğmen."
Bunlar benim üstümde olan kişilerdi. Böyle bir şey yapmış olabilirler miydi?
"Siz, bu isimlerin içinden biri olduğunu nereden biliyorsunuz?"
Gözlerime bakarak sırıttı. Arkasına yaslandı.
"Dediğim gibi çok güçlü bağlantılarım var yılan mafyası ile oradan aldığım bilgilere dayanarak bu üç isimden biri."
"Tamam hepsini araştıralım o halde," dedi Melih bana bakarak. Kafamı salladım.
"Evet, araştıralım."
"Bu arada uzun zamandır işaretlenen kişilerle de konuşmuyorum. Sen konuşur musun?" Diye sordu Melih kulağıma konuşarak.
"Evet, evet hallederim."
"Peki tamam sorgu işine daha sonra devam edeceğiz bu yüzden her gün buraya gelmen gerekiyor. Bu iş beraber yürüteceksek senin de burada olman gerekiyor," dedi Melih.
"Tamam gelirim tabii," dedi Sadri Alaca
"Sadri Bey buraya kadar vize eşlik ettiğiniz için teşekkürler. Ben çıkıyorum Kıvılcım üsteğmenim siz de dosyaları imzalatır mısınız?" Diye sordu Melih kapıdan çıkarken.
"Evet, işte imzalanacak yerler. İmzaladıktan sonra çıkabilirsiniz!" Dedim o imzalarken içeriye Ateş Uras girdi. Elinde dosyalar vardı.
"Evet, Ateş Uras ne oldu?"
"Bir şey olmadı. Şu dosyaları getirdim." Elindeki dosyaları bana uzattı. Alırken açıkladı.
"Sadri Alaca ile ilgiliymiş," dedi isimi vurgulayarak.
Aldım. Sadri Alaca'ya döndüm. "Şu dosyaları da imzalarsanız," dedim dosyayı eline vererek.
"Tabii asker hanım," dediğinde Ateş Uras'ın yüzü düştü. Yüzündeki kırılma kısa sürdü ama etkiliydi.
Ellerini arkasında tutarak muhtemelen yumruk yaptı.
Ben de onun yanına gittim.
Dirseğimle kolunu hafifçe vurdum. Gözleri bana çevrildi.
Kaş göz yapara, "ne oldu sana bugün. Bir sorun mu var?" Diye yokladım. Bugün espiri de yapmıyordu. Başımıza taş yağacaktı.
Bana bakarak gülümsedi. "İyiyim bir şey yok," dedi.
"Ne bileyim modun düşük sanki bugün."
"Hayır, birazcık yoruldum tabii o kadar pilotluk yaptım. Zor bir işti."
"Anladım."
İkimizin arasındaki bakışma sürerken üçüncü bir ses çıktı ortaya.
"Pist! Siz ne konuşuyorsunuz? Bitti bunlar," Diyerek böldü konuşmamızı, Sadri Alaca.
"Tamam kanka çıkabilirsin!' dedi Ateş Uras.
"Asker hanımla bir şey konuşacaktım ben"
"Tabii sizi dinliyorum"
"Özel!" Dedi elleriyle tırnak işareti yaparak.
Ateş Uras'a baktım.
"Tamam hadi sen çık herkesi toplantı odasına topla geliyorum"
"Peki asker hanım!" Dedi Atilla'ya baktı ve çıktı.
"Ne oldu Atilla Bey?"
"Kıvılcım Hanım, madem bundan sonra beraber çalışacağız. Yılan mafyası bunu anlarsa iyi şeyler olmaz beni takip ettiriyorlar tabii ki sizinde ettiriyorlardır. Bu yüzden bundan sonra daha dikkatli olmalıyız şüphe çekmemeliyiz"
" Haklısın ama merak etme bana yapacaklarını zaten yaptılar şimdi sıra bende ve tabii sizde"
"Onların işlerini bitireceğiz bundan hiç şüphem yok. Neyse iyi günler!" Dedi ve odadan çıktı.
Bende arkasından hemen çıktım.
Atilla ve Besteyi aynı koridorda gördüm.
...
BESTE ŞAHİN
Onu yine karşımda görünce bir an önce gitmek istedim. Ayaklarım sanki orada kalmak istiyormuş gibiydi. Yılların nefreti vardı üstümde kolay değildi.
Ondan nefret ediyordum.
Hissiz gözlerle birbirimize bakıyorduk.
"Merhaba Beste Hanım!"
"Merhaba!"
"Bunca yıl sonra ne garip bu şekilde karşılaşmamız"
"Değil mi o günden sonra ikimizi de farklı ülkelerde yaşamamız gerekiyordu aslında"
"Evet"
"Size yeni hayatınızda iyi günler! Lütfen bir daha karşılaşmayalım"
"Elimde olsa görmemek için her şeyi yaparım ama görev işte"
"Ben öyle yaptım da ne oldu? Benden uzak durun!"
"Yoksa?"
"Bu sefer acımam!"
"Bende" dedi sonra elini kalbine götürdü.
"Kalbinden vururum seni!" Dedi gözlerimin tam içine bakarak.
"Hayatımdaki tek keşkem seni o gün sağ bırakmaktı!" Dedim ve ekledim "şuan vicdan azabı çekiyorum" dediğimde dumura uğramıştı.
Arkama bakmadan ilerledim.
......
Kıvılcım ATEŞ
Beste ve Atilla Arman birazcık hararetli bir tartışma yaşadı sanırsam. Çünkü Beste gittiğinde Atilla gözlerini sildi ve sonra etrafı kontrol edip giderken arkamdan gelen Ateş Uras'ın sesi ile hem dejavu yaşadık hem de irkildim.
"Kızım sen niye hep birilerinin dinliyorsun! Ayıp ama gerçekten" dedi gülerek.
"Oğlum sen niye hep arkamdasın?"
"Ben insan gibi yürüyordum kimseyi dinlediğim falan da yok. Ama görüyorum ki sen de öyle değil bu işler. Hem merak ettim ne konuşuyorlardı? İkisinin arasında bir şey olduğu o kadar belli ki!"
"Evet, bencede. Ama ne olabilir?"
"Aşktır ya ne olacak başka?"
"Mantıklı ama biz niye şuan bunları konuşuyoruz hadi toplantı odasına"
"Hadi önden siz!" Dedi eliyle geçmemi işaret ederek.
"Peki!"
Toplantı odasına gittik. Herkes oturmuş bir şeyler konuşuyordu biz gelince susutular.
Ateş Uras da yerine geçti. Toplantı odasında sadece benim timim vardı.
"Evet arkadaşlar. Öncelikle Beste'ye hoş geldin diyerek başlamak istiyorum. Biliyorsunuz ki uzun zamandır aramızda yoktu"
Beste'ye doğru baktım. Gülümsedi ve başını salladı.
"Biliyorsunuz ki aramızda bir köstebek varmış yeni aldığımız duyumlara göre Mert Yarbay, Necip Albay ve Yavuz Asteğmen baş şüphelilerimiz. Artık şu işi öğrenelim gençler yoksa yılan mafyası işi yaş!"
"Hemen araştıralım da bu şekilde öğrenemeyeceğiz. Başka bir yöntem denesek?" Dedi Bulut kalemi dişleri ile çiğnemeye çalışırken.
"Ne gibi mesela?"
"Ne bileyim bu yöntem biraz saçma gibi. Hiçbir sonuç elde edemedik"
"Merak etme çok yakında edeceğiz birazcık daha sabır gerekiyor. Bu işi üstlere çaktırmadan halletmeliyiz"
"Peki patron sensin!" Dedi kalemi bırakıp dik oturarak.
"Şimdilik bu kadar ama Bulut'un da dediği gibi elimizi çabuk tutmalıyız. Çıkabilirsiniz!"
Herkes tek tek çıktı. Bende uzun zamandır görmediğim albay'in yanına gittim
Kalsın tıklatacakken albayın birisi ile konuştuğunu duydum.
"Evet evet sen endişelenme çok yakında her şey istediğimiz gibi hatta çok daha güzel olacak" dediğini duydum.
Sanırım konuşmayı bitirdi bende kapıyı tıklattım.
Daha sonra içeri girdim. Ayakta dikiliyordu beni görünce yüzünde garip bir endişe ifadesi gördüm gibi ama sonra normale döndü.
"Albayım nasılsınız?"
"İyiyim Kıvılcım geç otur uzun zamandır gelmiyordun yanıma!"
"Bir sürü problem çıktı albayım!"
"Hayırdır yılan mafyası mı yine?"
"Evet ama sadece o değil tabii. Neyse ya siz beni boşverin sizin sağlık durumunuz iyi değil mi?"
"İyi. Çay ister misin?"
"Hayır albayım teşekkür ederim. Yapmam gereken bir dolu iş var. Size iyi günler dilerim" deyip çıktım.
Kendi odama geri döndüm.
****
Kendimi eve atmam zor olmuştu ama başarmıştım.
Bugün çok yorucu geçmişti. Üç operasyon yaptık.
Aslı her zamanki gibi yine evde yoktu. Bu saatlerde genellikle dışarda olurdu. Evin içinde yıkılıp kalmayı sevmeyen özgür ruhlu bir kadındı.
Bu yüzden öncelikle duş alıp sonra da akşam yemeğimi hazırladım. Pek akşam yemeği de diyemezdik çünkü saat geç olmuştu.
Aslı'yı aradım.
"Aslı neredesin eve gelmeyi düşünmüyor musun?"
"Asker hanım benim" Ateş Uras'ın sesini duyduğumda şaşırmıştım. Onun yanında mıydı?
"Aslı nerede?"
"Aslı yanımda şuan uyuyor"
"Aslı'nın senin yanında ne işi var?"
"Ben karargahtan çıkmıştım. Sonra dışarıda biraz dolaştım dolaşırken de rastlaştık. Bir şeyler yedik falan sonra sana bırakacakken uyuyakaldı"
"Senin evinde misiniz?"
"Hayır arabadayız. Beş dakikaya orada oluruz"
"Tamam bekliyorum"
Beş dakika geçmek bilmedi bir türlü ama sonunda kapı zilini duyduğumda koşarak kapıyı açtım.
Gelmişlerdi ve Aslı Ateş Uras'ın kucağındaydı.
"Gelin içeri!' dediğimde içeri geçip Aslı'yı koltuğa bıraktı.
"Teşekkür ederim getirdiğin için"
"Ne demek" sonra bir süre konuşmadık.
"Ben artık gideyim" dedi kapıya yöneldi.
"Çay içer misin?"
"Yok yorgunum zaten eve gideceğim. Size iyi akşamlar"
"İyi akşamlar!"
Onu yolcu ettikten sonra Aslı'nın yanına gittim.
"Aslı! Aslı uyansan mı artık?"
Birazcık dürttüm gözlerini açtı.
"Ne oluyor ya nasıl geldim ben buraya?" Dedi yerinden doğrulurken. Gözleri yarı açık yarı kapalıydı.
"Bilmem herhalde ayaklarınla falan" dedim gülerken.
"Ha ha ha çok komik. Neyse ben odama gidiyorum. İyi geceler sana!"
"Aslı son zamanlarda hiç konuşmuyoruz farkındasın değil mi?"
"Yok konuşuyoruz. Bir sorun yok hadi uyu sende artık"
"Akşamları bu kadar gezme tamam mı? Korkuyorum bir şey olur diye" dediğimde gülümsedi ve kafasını salladı.
"Tamam tamam" dedi merdivenlerden yukarı çıktı.
Bende mutfağı topladım ve odama çıktım.
Kafamı yastığa koydum ama düşünceler peşimi bırakmadı. Kimdi bu köstebek?
*****
ATEŞ URAS CANTÜRK
Umut'un son zamanlarda durumu ciddiye gidiyordu.
Ayaklarını kaybettikten sonra psikolojik olarak tedavi aldı. Ama pek bir iyileşme olmadı. Küçüklükten beri yaşadığımız o kadar şey vardı ki.
Ben uykusuzluk ile o da ayaklarını kaybetti ve beyninde hasarlara maruz kaldı. Annem ise konuşma yetisini kaybetti.
Babam bize çok ağrı hasarlar verdi.
Şimdi annemin yanındaydım. Her gün sabah onun yanına giderdim. Ben anlatırdım o dinlerdi. Şimdiye kadar ne yaşadıysam anlatmıştım ona o da bazen kağıtlara yazarak bana cevap verirdi. Ancak elleri ağır hasarlı olduğu için bu biraz zor oluyordu.
Biraz daha burada kalacaktı ve sonra onu kendi evine alacaktım. Ona ben bakacaktım.
Umut konusuna gelirsek. Önemli ameliyatlar atlattı.
Ama şimdi biraz daha iyi psikolojik tedavi alıyor ve bazen birlikte sinemaya falan gidiyorduk.
Umut benim umudumdu. Şimdiye kadar hep onun için yaşadım. Ona her açıdan destek oldum ve ömrümün sonuna kadar da olacağım.
Şimdi bir de annem gelince her şey daha güzle oldum evet biraz ağır hasarlıyız ama iyileşeceğiz!
Annem gözlerini kapattı. Bende odadan çıkıp hemen yan tarafta olan Umut'un odasına yöneldim.
Umut her zamanki gibi yine telefonla oynuyordu.
"Umut günaydın abim nasılsın bakalım bugün?"
Kafasını kaldırıp bana baktı neşeyle. Onu mutlu görmeyi özledim.
"İyiyim abi sen nasılsın?"
"İyiyim. Aç mısın beraber kahvaltı edelim?"
"Abi ya Kıvılcım ablayı çok özledim onun yanına görürsene beni!"
"Kıvılcım ablan şuan müsait değildir belki?"
"Abi saat daha altı. Hadi bir arasana gidelim onun yanına!"
"Tamam bekle arıyorum!"
Telefonu elime alıp aradım. Telefon kısa sürede açıldı.
"Alo?" Uykusundan yeni uyanmıştı belli.
"Asker hanım günaydın!"
"Günaydın bir şey mi oldu bu saatte?"
"Hayır hayır da Umut sizin yanınıza gelmek istiyor. Tabii müsaitseniz"
"Umut mu?" Arkamdan Umut'un sesini duydum..
"Kıvılcım abla ne olur izin ver geleyim burada canım çok sıkılıyor"
Sesi hoparlörlere aldım.
"Tamam gel tabii ki sormana gerek yok"
"Teşekkür ederim" dedi Umut
"Hadi bekliyorum"
Telefonu kapattıktan donar Umut'u giydirdim ve beraber çıktık. Gitmeden önce fırına uğrayıp ekmek ve simit aldık.
Bir de Umut'un isteği ile papatya çiçeği aldık.
Umut bugün çok neşeliydi.
Bende onu böyle görünce çok mutlu oldum.
Kıvılcım'in evine geldiğimizde sevinçle yerinden kalktı çiçeği aldı ve koşarak kapıyı çalmaya gitti. Bende arkadan ekmek ve simitleri alarak peşinden ilerledim.
Kıvılcım kapıyı açtığında Umut'un elindeki çiçekleri görünce çok mutlu oldu.
"Yaa çok teşekkür ederim" dedi önce çiçekleri kokladı sonra Umut'a sarıldı. İkisini bu hâlde görmek güzeldi.
"Hadi içeriye geçin!" Dedi eliyle içeriyi göstererek.
"Günaydın Asker hanım!" Dedim ayakkabıları çıkartırken.
"Günaydın elindekileri bana ver! " Dediğinde elimdekileri ona verip içeri geçtim.
Her zamanki gibi içerisi papatya ve parfüm kokuları karışık kokuyordu.
"Hadi otursanıza"
Oturduk ve o da tabaklara servis yapmaya başladı.
"İyi ki geldiniz benim de canım sıkılıyordu tek kişi kahvaltı etmekten"
"Aslı da seninle kahvalti etmiyor mu?"
"Yok o bu saatte genellikle uyuyor ben erken kalkmak zorundayım tabağını uzatır mısın?" Tabağını ona uzattım. Patates kızartması, köfte, biraz da yeşillik koydu tabağa.
"Kıvılcım abla benim de canım hastanede sıkılıyordu"
"Ne zaman canım sıkılırsa bana haber ver tamam mı?"
"Tamam"
Kıvılcım da masaya oturunca hep beraber kahvaltı etmeye başladık.
"Kıvılcım benim şarj aletim nerede?" Aslı'nın sesi merdivenlerin başımdan geliyordu kafamı o yöne çevirmedim çünkü uygunsuz bir hâlde olabilirdi.
"Aslı bir dakika geliyorum bekle!"
Kıvılcım Aslı'nın yanına gidince bende çalan telefonumu açtım. Özge beni niye arıyordu?
Umut tabağı ile ilgilenip televizyona bakarken bende masadan kalkıp telefonu açtım.
"Efendim Özge?"
"Nasılsın?"
"İyiyim sen nasılsın?"
"Bende iyiyim. Umut nasıl?"
Kafamı Umut'a doğru çevirdim. Kıvılcım gelmişti ve bir şeyler konuşuyorlardı gülerek.
İstemsizce gülümsedim.
"Ateş?" Özge'nin sesiyle kendime geldim.
"Ha iyi umut bir sorun yok sen beni bunca zaman sonra neden aradın?"
"Sizi merak ettim. Hem o kadar yıl mazimiz var öyle değil mi? Ayrılsak da senin yanındayım unutma bunu!"
"Sağol teşekkür ederim. Sonra görüşürüz!"
"Görüşürüz"
Telefonu kapattım masaya geçtim.
"Ne oldu ne kaynatıyorsunuz?"
"Hiç Kıvılcım abla beni çok güldürüyor abi"
"Günaydın herkese!" Arkadan Aslı'nın sesini duyunca kafamı o yöne çevirdim.
"Günaydın!" Dedi Umut
"Günaydın!" Dedim bende
"Nasılsınız bakalım?"
Masaya oturdu. "İyiyiz sen nasılsın?" Dedim.
"Bende iyiyim. Umut iyisin demi?"
"İyiyim Aslı abla"
Kapı çalınmasıyla Kıvılcım gidip kapıyı açtı.
Dün gelen kuzeni -Beste -gelmişti.
"Beste hoş geldin!" Dedi Kıvılcım ve birbirlerine sarıldılar.
"Misafirlerin mi var?" Diye sordu Beste bizi görünce.
"Yok onlar misafir değil arkadaşlarım" dedi Kıvılcım
"Aslı, Umut ve Ateş uras sen zaten tanıyorsun Ateş Uras'ı"
"Evet evet hatırladım. Merhaba!" Dedi masaya gelerek. Bir sandalye çekip oturdu Kıvılcım da oturdu.
"Merhaba!" Dedim
"Merhaba!" Dedi Umut
"Umut hadi biz artık gidelim"
"Tamam abi"
"Nereye ya az daha otursanıza!" Dedi Aslı.
"Evet hem daha kahvaltı yapıyoruz!"
"Benim birkaç işim var. Tekrar teşekkür ederiz asker hanım!"
"Ne demek. Ha bu arada Umut montunu unutmuş!"
Gidip Umut'un montunu getirdi ve Umut' giydirdi.
"Hadi görüşürüz!" Diyerek arabaya bindik.
Umut'u hastaneye bıraktım bende her zamanki gibi spor yapmak için spor salonuna gittim.
*****
KIVILCIM ATEŞ
Ateş Uras ve Umut gittikten sonra hazırlanıp Kışlaya gitmek için hazırlandım. Bugün hem iyi hissettiğim hem vaktimin de bol bol olduğu için biraz daha rahattım.
Beste de yanımda benim saçlarımı örüyordu.
"Beste, Atilla ile aranızda ne var?"
"Bir şey yok. Sadece eskiden tanışmışlığımız var ve birkaç kötü anı işte önemsiz bir şey boşver"
"Mesela ne yaşadınız?"
"Boşver Kıvılcım zamanı geldiğinde anlatırım"
"İyi peki!"
"Bitti saçın hadi gidelim geç kalacağız!"
"Tamam hazırım zaten"
Zaten bir tek saç ve makyaj yapıyorduk. Üzerimizde her zaman üniformamiz oluyordu.
Kısa sürede evden çıkıp kışlaya doğru yola çıktık.
Ancak yolda ters giden bir şeyler vardı. Ormanlık bir yol değildi ama çok işlek bir yer de değildi.
"Bu yol sabah kapalı değildi. Hatta bir sorun yoktu!" Dedi Beste kuşku dolu gözlerle camdan bakarken Direksiyonda ben vardım ve yan koltuğumda da Beste vardı.
"Bu bir tuzak olabilir geri dönüyorum" geri geri gitmeye başlarken arkamıza arabalar doluşmaya başladı.
İkimizde birbirimize baktık.
"Tuzak!" Dedik aynı anda.
Silahlarımızı elimize alıp destek kuvvet çağırdık.
Ancak sinyal kısa sürede bozulduğundan albay ile iletişim kuramadım. Ama Barlas'tan yardım istedim.
"Barlas hemen bize bir destek ekip gönder. Benim evimden yaklaşık 500 metre uzakta çok aktif olmayan bir yol var oradayız! Etrafımızda yılan mafyasının adamları yada teröristler var. Acele edin!" Diye sesli mesaj gönderdim.
"Tamam bunlar sanırım yılan mafyasının adamları yada terörist olabilirler. Sakın benden ayrılma ikimizi bunca adamı halledebiliriz!" Dedim silahimı ayarlarken.
"Tabii ki hallederiz. Birbirimizden ayrılmak yok kuzen!"
Silahlarımızı kuşandık ve her ihtimale karşı çelik yeleklerimizi giydik. Biz bir askerdik. Vatan bize emanetti!
Kendimizi arabadan dışarı atmadan bir kaç dakika bekledik. Hâlâ arkamızda arabalar önümüzde de bariyerler vardı.
İkimizde birbirimize bakıp "hadi!" Dediğimizde dışarı çıktık. Biz dışarı kendimizi attığımızda adamlar da etrafı sardılar. Sırt sırta verdik alaycı bakışlarımız ile etrafımıza göz gezdirdik. "Tamam kuzen bunlar benim için çok kolay olacak ama bu kadardan daha fazla olduğuna eminim"
"Bende ama şimdilik bunları halletmeliyiz"
Adamlardan biri bize yaklaşmaya başlayınca "biraz daha yaklaşırsan tetiğe basarım" dedim. Adam durdu elinde silah yoktu ama belinde vardı.
"Peki o zaman sizi almamıza izin verin yoksa bu işi zorla yaparız" dedi.
"Deneyin isterseniz!" Dedim bağırarak.
Hepsi bir anda yavaş yavaş gelirken ikimizde aynı anda hepsine karşılık vermeye başladık.
Mücadele yarım saat kadar sürdü.
Önümdeki adamı alaşağı ettikten sonra derin bir nefes aldım. Beste karşımda dizlerinin üzerine çökmüş soluklanıyordu. Yanına gidip ona sarıldım.
"İyi iş çıkardık kuzen!" Dedim
"Evet, ama hala tehlikedeyiz. Ekip ne zaman geliyor?"
"Ne bileyim sinyal kesildi. Ulaşmamız zor ama merak etme birazdan burada olurlar"
Ancak ikimizde arkamızdan gelen kişiyi fark etmedik.
Ta ki sol omzumuzun üzerinde bir acı hissedene kadar...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 36.71k Okunma |
4.08k Oy |
0 Takip |
70 Bölümlü Kitap |