
Merhabaa, nasılsınız?
Oy ve yorum bırakmayı unutmayın
Keyifli okumalar dilerimm✨
☆☆☆
Salonun kapısından içeri adım attığımda, loş ışıklar altında parıldayan kristal avizeler, yerdeki parlak mermer zeminle yarışıyordu. Çevremizde askerî üniformalar ve şık elbiseler bir uyum içinde salınıyor, hafif klasik müzik ortamı dolduruyordu. Elbisemin siyah saten kumaşı, ışık her değdiğinde farklı bir derinlik kazanıyor, yırtmacı adımlarımda zarifçe açılıyordu. Saçlarım dalgalar halinde omuzlarıma dökülüyor, bordo rujum gülümsemeden çok, bir meydan okuma gibi duruyordu.
Baki Bey, yanında beliren güven dolu adımlarıyla yanıma geldi. Yine karizmatikti; sarı saçları geriye taranmış, ela gözlerinde hafif bir sıcaklık vardı. “Kıvılcım,” dedi, gülümseyerek elini uzattı. “Gerçekten muhteşem görünüyorsunuz.”
“Teşekkür ederim,” dedim kibarca. İçimde bir huzursuzluk vardı. Nedenini biliyordum ama kendime bile itiraf edemiyordum.
Ben bizimkilerle olan masaya oturdum.
Aslı ve Beste' ye bakamamaya özen gösteriyordum
İçimde bir huzursuzluk vardı.
"Kıvılcım, iyi misin güzelim?" Dedi, Barlas yanıma gelerek.
Kafamı salladım.
"İyiyim," dedim. İnanmadığı belliydi ama çok üstüne gelmedi kafasını salladı ve saçımı yüzümden hafifçe çekip az önce oturduğu sandalyeye oturdu.
Gözlerimi usulca dans pistine çevirdim. Şuan kimse beni görmesin istiyordum.
Dans pistinde çok fazla bir kişi dans ediyordu. Kadınlar kahkaha atıyor erkekler kollarını kadınların bellerine atmış gülümsüyordu.
Dudaklarımın kenarı istemsizce kıvrıldı. Ne kadar mutlulardı. Ya da bu bir maskeydi. Çünkü biz askerler için mutluluk bazen küçük bir şey bazen de bir kayıbı yaşamamak için verdiğimiz mücadele ile oluyordu.
Salondaki herkes asker değildi. Eşleri veya akrabaları, arkadaşları ile gelenler vardı.
Salonda hafif romantik bir müzik çalıyordu arka fonda. Ama o ses insanın içini mutlu ve kıpır kıpır ediyordu. Bizimkilere döndüm. Atilla hafifçe yerinden doğruldu. Yavaş adımlarla Beste'nin önünde durdu. Beste telefona odaklanmıştı ve onun gelişinden bile bi'haberdi.
Beste kafasını kaldırıp ona baktı. Atilla istekli bakışlarını ona yöneltti ve elini uzattı. Beste hayretle ağzını açar gibi oldu ama tek kaşını kaldırdı.
"Dans edelim mi?" Diye sordu Atilla.
Melih'in kahverengi gözleri ile benim mavi gözlerim kesişti. İkimizde birbimize imalı bir bakış atıp göz kırptık.
Oldu bunlar.
Beste, tereddüt etti başta ama sonra elini uzattı.
"Tabii ama yanlış anlama sadece buraya eğlenmek için geldim yoksa-"
"Tamam, tamam anladım. Hadi!" Dedi, Atilla ve el ele dans pistine gittiler.
Şimdi sırada Aslı ve Barlas vardı.
Barlas'a bakıp Aslı'yı işaret ettim. Barlas ilk başta hiçbir şey anlamadı ve kafasını anlamamış gibi salladı. Aslı ise direkt dans eden çiftlere bakıyordu.
Tekrar işaret ettim Aslı'yı daha sonra dans pistinin işaret ettim iyice anlaması için.
Barlas bir saniye sonra anladı ne demek istediğimi ve gülümsedi.
Biraz sonra ayağa kalktı. Ceketini ilikledi ve Aslı'nın yanına gitti.
Aslı, kafasını Barlas'a çevirdi. Başkalarında merak vardı. Barlas sesini alçaltarak,
"Dans edebilir miyiz?" Diye sordu.
Aslı dondu. Bakışları donuklaştı çok kısa bir süre sonra afallamış bir şekilde kafasını salladı.
" Edebiliriz tabii ki," dedi titrek sesle.
Aslı'nın ayağa kalkmasını bekledi Barlas ve Aslı önden yürürken Barlas hemen arkasından yürüdü dans pistine.
Ben onları izlerken içimde mutluluk tohumu ekildi. Mutluydum onlar adına.
Melih, yanıma gelerek güldü.
"Sap gibi kaldık burada!" Elindeki bardağın içindeki kırmızımsı sıvıyı tek dikişte içti.
"Evet, öyle oldu."
"Aslında tek sap gibi kalan benim ama neyse." Dedi imayla bakışlarını liste çevirerek.
"Anlamadım?"
"Anlarsın, çıkmaz ayın sonunda falan!" Kahkaha attı sesli bir şekilde.
Kahverengi saçlarını yolma isteğini bastırarak sırıttım onun gibi.
"En azından ben tek gelmedim buraya." Göz kırptım.
Sustu ve göz devirdi.
Bir dakika kadar sonra yanına bir kız geldi. Kahverengi saçlı, yeşil gözlü bir kızdı. Mor ince askılı bir elbise giymişti ve saçları bukleler halinde dökülüyordu.
Topuklarının tıkırtısı kulağıma çok hoş geldi.
Gülümseyerek Melih'e baktı. Melih afalladı. Ve ne yapacağını şaşırdı bardağı masaya bıraktı.
Kız, "dans edelim mi? Partnerin yoksa?" Son kısmı bana bakarak söyledi.
Melih hemen atladı tabii ki.
"Edelim benim de partnerim yok." Sesi az öncekine göre daha titrek çıkmıştı.
Gözlerini kızdan çekip bana çevirdi. Dudaklarındaki alaylı ve kendini beğenmiş sırıtış genişledi.
"Görüyorsun işte artık sap değilim," dedi ve göz kırptı.
Cevap vermedim ama kafamı salladım. Hemen sonra kızla beraber salına salına dans pistine gitti.
Ben onları izlerken bir anda yanıma Baki bey geldi.
Dans edelim deme lütfen!
"Dans edelim mi?" Diye sordu. İçimden bir küfür savurup, göz devirsem de yüzümdeki mimiği oynatmadım.
Ne diyecektim şimdi ya? Etmek istemiyordum ama onu kırmak da istemiyordum. Adam isteklice bana bakıyordu.
“Olur,” dedim mecburen.
Ayağa kalktım ve dans pistine gittik. Yavaş adımlarla giderken bizimkileri de gördüm. Beste kollarını Atilla'nın boynuna dolamıştı, Atilla da Beste'nin ellerini Beste'nin beline koymuştu. Yüzlerine birbirine dönüktü.
Biraz ilerlerinde Barlas ve Aslı'yı fark ettim. Aslı, çekingen bir şekilde Barlas'ın boynuna ellerini dolamıştı. Gevşekti ama uzak değillerdi.
Ve ben ise onlardan gözümü çektim çünkü tam o anda salonun girişinde bir hareket oldu. Kapı açıldı ve içeri biri girdi. Lacivert takımı içinde, adeta geceyi üzerinde taşıyan bir adam… Ateş Uras.
Sanki kapı onun için açıldı, bütün ışıklar onun üzerine döküldü.
Kravatı yoktu, gömleğinin üst düğmesi hafif açıktı, bu da ona umursamaz ama tehlikeli bir hava katıyordu. Gözleri kalabalığı taradı, ta ki beni bulana kadar.
Ve buldu.
Bakışı üzerimde kilitlendi. Bir an nefesim kesildi. Sanki tüm salon sustu, sadece o bakıyordu. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme, ama gözlerinde öfke, kırgınlık ve… kıskançlık.
Baki Bey’in sesiyle irkildim. “Kıvılcım?"
Başımı salladım. Evet derken bile kalbim başka bir yere, kapının oradaki Ateş’e ait gibiydi. Baki Bey elimi nazikçe tuttu, dans pistine doğru yürüdük. Hafif bir vals müziği çalıyordu. Adımlarımı ona uydururken, gözlerim istemsizce tekrar Ateş’i aradı.
Ve gördüm. O, bara doğru yürürken hâlâ bana bakıyordu. Bakışlarımız kesiştiğinde dudaklarının kenarında alaycı bir kıvrım belirdi. Bir kadeh aldı, masaya yaslandı. Gözlerini hiç kaçırmıyordu.
Baki Bey konuşuyordu, ben dinlemiyordum. İç sesim çığlık atıyordu:
“Niye geldi? Niye bakıyor? Gelmek istememişti hani?”
Müziğin ritmine rağmen içimde bir karmaşa vardı. Ateş, gözlerini benden ayırmadan, yudumunu aldı. O bakış, bir davet, bir meydan okuma gibiydi. “ Ne yapıyorsun?” diyordu sessizce.
Dans bittiğinde Baki Bey elimi bıraktı. “İsterseniz biraz dinlenelim,” dedi. Başımı salladım ve masaya geçtim. Ama oturmadım. Gözlerim, kendi iradem dışında, onu aradı.
Ve işte oradaydı. Bara yaslanmış, bir elinde içki, diğer eli cebinde. Ben yaklaşırken başını hafifçe yana eğdi, gülümsemeden konuştu:
“Güzel elbise. Kim seçti?”
“Ben,” dedim kısa bir sesle. Kalbim deli gibi atıyordu.
“Baki Bey’in zevkine güvenmemiş olman güzel,” dedi, sesi buz gibiydi.
Derin bir nefes aldım. “Niye geldin Ateş?”
Omuz silkti. “Canım sıkıldı. Belki biraz eğlenirim dedim.”
“Eğleniyor musun?”
Gözleri gözlerime mıhlanmıştı. Dudaklarının kenarında belli belirsiz bir gülümseme vardı. “Sen dans ederken çok eğlendim. Partnerin de fena değilmiş.”
Sabrım taşmak üzereydi. “Senin de bir partner bulman gerekiyordu.”
“Bulamadım,” dedi. Yaklaştı. Sadece bir adım ama aramızdaki mesafeyi yok edecek kadar güçlüydü. “Ya da… istemedim.”
Sesimde bir titreme hissettim. “Neden?”
Başını yana eğdi, gözlerimden dudaklarıma indi, sonra tekrar gözlerime döndü. Fısıltı gibi bir sesle konuştu:
“Çünkü ben… başkasını istedim.”
Kalbim bir anlığına durdu. Söylemek istemediği ama gözlerinin haykırdığı cümle oradaydı. Ama o, bunu daha fazla açmadı. Geri çekildi, masaya boş kadehini bıraktı.
“İyi eğlenceler Kıvılcım,” dedi ve arkasını döndü.
Ben olduğum yerde kaldım, nefesim düzensiz, kalbim paramparça. Onu durdurmak istedim ama… ayaklarım yere çivilenmişti.
Biraz nefes almak için dışarı attım kendimi. Kalabalık benim boğazımı sıkıyordu. Nefesimi kesiyordu.
Dışarıdaki sandalyelerden birinin üzerine oturdum. Ellerimi göğsüme bastırdım. Nefes alıp verdim. Bunu defalarca kez tekrarladım.
Kafamı yukarı kaldırdığımda Baki Bey ile göz göze geldik.
"Baki Bey?"
"Kıvılcım, iyi misin? Niye buraya geldin?" Diye sordu elleri ceplerinde. Gözümü ondan çektim.
"Nefes almak istedim. İçerisi boğdu da biraz."
"Anladım. Biraz daha iyi geldi mi?"
Kafamı salladım. Derin bir nefes aldım.
"İçeri geçelim." Dedim kısaca.
Elimi uzattı ama tutmadım. Önünden yavaşça geçip adımlarımı hızlandırdım.
Yine yüksek sesler kulağıma doldu. Bizim oturduğumuz masaya geçerken Baki Bey de misafirleri ile ilgilendi.
Askerler ve partnerleri vardı. Sıcak ve samimi hava hissediliyordu.
Biraz rahatlayıp masaya baktım. Ateş Uras masada kendine bir sandalye bulup oturmuştu rahatça.
Gömleğinin manşetlerini iliklemişti- kasları çok hafifte olsa ortaya çıkarmaya yetmişti. ilk iki düğmesini açmıştı ve mavi gözlerinde keskin ve soğuk bir bakış vardı.
Etrafı izliyordu. Gözleri benimle kesişti ama sonra birden kaçırdı.
Masada bir tek o vardı diğerleri hâlâ dans ediyordu. Yanına gidip gitmeme arasında kalınca gitmeye karar verdim.
Hem şuan Baki Bey de misafirleri ile ilgileniyordu.
Gidip daha önce oturduğum koltuğa oturdum. Ne o bana ne de ben ona bakıyordum. Çok yakındık ama aramızda duvarlar vardı.
Telefonuma bakıyormuş gibi yaptım.
Bir yandan da onu kontrol ediyordum.
Bana bakmıyordu.
"Ne oldu? Neden geldin?" Diye sordum konu açmak için. Birkaç saniyelik sessizlik boğucu geldi bana. Gözlerini yavaşça bana çevirdi.
Sonunda bana baktı.
"Gelesim geldi diyelim." Buz gibi bir ses çıktı dudaklarından.
"Emin miyiz?"
"Evet."
Sonra yine bir sessizlik oldu.
Zaten çabalamamın bir anlamı yoktu.
"Nasıl siz eğleniyor musunuz bari?" Diye sordu beklemediğim şekilde. Kafasını bana çevirmesi bu sefer ama sesi daha sıcak gibiydi.
Kafamı ona çevirdim.
"Çok..." Dedim kendime yabancı bir sesle.
Diğerleri eğleniyordu ama ben eğlenmiyordum.
Bir şey söylemedi.
Kafamı tekrar kalabalığa çevirdim. Oturan kişi neredeyse hiç yoktu. Bir dek ben ve o vardı. Müzik daha yoğun ve canlı geliyordu kulağıma. Kahkaha sesleri, bardak sesleri, adım sesleri...
Bir dakika! Baki bey bu tarafa mı geliyordu?
Daha net baktığımda yanındaki adamları bırakıp buraya doğru geldiğini gördüm.
Dudağımı kanacatacak kadar çok ısırmış olabilirdim.
Tam önümde durdu. Ateş'e gözü hafif kaysa da tekrar bana döndü. Ateş Uras'ın ise sesi hiç çıkmıyordu.
"Kıvılcım, iyi misin şimdi?"
"İyiyim, teşekkür ederim."
"Ne olmuştu ki?" Diye sordu Ateş Uras.
Kafamı ona çevirdim bu sefer. Dirseklerini masaya dayamış tek kaşını havaya kaldırmıştı.
Gözlerinde gerçekten merak ve endişe vardı.
"Bir şey olmadı. Sadece birazcık ruhum daraldı o kadar," diye cevap verdim.
"Burası gerçekten ruh daraltıcı bir yer. Gıy gıy müzik sesi hiç benim tarzım değil," dedi Ateş Uras yüzünü buruşturup.
Bunun üzerinde Baki Bey ona ters ters baktı.
"Pardon? Gıy gıy müzik falan değil. Halay mı çalalım yani?"
"Halay iyi bir seçim bence," dedi Ateş Uras sırıtarak.
"Askeriyedeyiz. Bir de burada halayı herkes bilmez. Hem mekanı görüyorsunuz zaten. Siz nerelisiniz?" Diye sordu Baki Bey.
"İzmirliyim."
"İzmirliler halayı bilir mi?"
Ateş Uras cevap verecekken ben araya girdim.
"Neden bilmesin ki? Ben de Gaziantepliyim ama halayı bilirim. Halay, horon ne ararasan var bende de. Sadece istemek ile alakalı bir durum."
Baki Bey bana döndü. Biraz yadırgamıştı galiba beni.
"Ben de İstanbul da doğdum ama halayı bilmem. Belki de haklısınız."
"Haklıyız tabii ki," dedi Ateş Uras bana göz kırparak.
Gülümsedim bende ona.
"Doğuştan beri," dedim göz kırparak.
Kahkaha attı.
Baki bey bize anlamaz bakışlar atıyordu sonra yanımızdan gitti.
Ateş Uras kahkahasını keserek ayağa kalktı ve yanıma geldi.
"Dans edelim mi?'" diye sordu elini uzatıp.
Kalbim yine arşa çıkmıştı.
"Elbette," dedim ve elini tuttum.
Ben önde o arkada dans pistine gittik.
Elimi tutarken gözleriyle söylediği şey, kelimelerden çok daha güçlüydü: ‘Ben buradayım.
...
ATEŞ URAS CANTÜRK.
Elini bana uzattığımda gözlerime baktı. Bir saniye… sadece bir saniye durdu, sonra tuttu.
Onu pistin ortasına götürürken, parmaklarının hâlâ elimdeki sıcaklığına şaşırdım. Hep güçlü duran, mesafeli duran kadın… bana izin vermişti.
Müzik yumuşak, ritmi zarifti. Ama içimde kopan fırtına… başka.
Elini beline koyarken gözlerimi yüzüne kaldırdım. Bordo ruju hâlâ oradaydı; meydan okuma gibi duruyordu.
“Bir meydan okumaysa bu… kabul ediyorum, Kıvılcım.”
Kolunu omzuma doladı. Yakın değildik… ama çok uzaktık da. O aradaki mesafe bana işkence gibiydi.
Yavaşça eğildim, yanağının hemen yanından saçlarının kokusunu içime çektim. Tanıdık. Ateş gibi. Adı gibi.
Başını hafifçe bana çevirdi. Göz göze geldik.
O an kelimelere ihtiyaç yoktu. Ama sustum. Çünkü bu anı bozmak istemedim.
Aramızda ince bir çizgi vardı. Sözler değil, bakışlar konuşuyordu:
“Beni hâlâ istiyor musun?”
“Sen hiç istemekten vazgeçtim mi?”
Bir ara gülümsedi. Hafif, belli belirsiz. Ama o gülümseme bıçak gibiydi. Kalbimi paramparça edip tekrar birleştiren bir bıçak.
“Baki Bey iyi dans ediyor mu?” dedim aniden, kısık bir sesle.
Kaşlarını kaldırdı, gözlerini devirdi. “Başlayacak mısın yine?”
“Başlamadım, soruyorum.”
“Gayet iyiydi,” dedi soğukça.
Gözlerimi kıstım, onu kendime yarım adım daha çektim. Şaşırdı. Ama uzaklaşmadı.
“Benim kadar mı?”
“Bu bir yarış mı?”
“Senin için her şey yarış.”
Eğildim, kulağına fısıldadım:
“Ve ben hiçbir yarışı kaybetmem, Kıvılcım.”
Müziğin son notası çaldığında, hâlâ gözlerimiz birbirindeydi. Elimi bırakmadı… ya da ben bırakmadım.
Fark etmezdi.
Çünkü bu gece, bu bakışlar, bu yakınlık… bir savaş değil. Bir teslim oluştu.
Elini bırakmaya niyetim yoktu. Müziğin her vuruşu, adımlarını benimle aynı ritimde atışı… bu kadını kendime daha da bağlar gibiydi.
Ama yetmiyordu.
Belini sardığım elimi biraz daha bastırdım. Çok değil… ama fark edecek kadar. Başını kaldırdı, gözlerindeki öfke ile şaşkınlık karışımını gördüm.
“Ne yapıyorsun, Ateş?” diye fısıldadı.
“Dans ediyorum,” dedim gülümseyerek. Ama o gülümseme… sakin değil, meydan okuyan bir gülümsemeydi.
Yanağına düşen bir saç telini gördüm. Parmak uçlarımı kaldırıp yavaşça kulağının arkasına ittirdim. Dudaklarım neredeyse yanağına değdi.
O an gözlerini kapadı. Bir saniye… sadece bir saniye izin verdi kendine.
Benim için o saniye, bütün gecenin sebebiydi.
Başını tekrar kaldırdığında göz göze geldik. Gözlerinde öfke vardı, ama altında başka bir şey… başka bir ateş.
“Neden geldin buraya?” dedi kısık bir sesle.
“Sebebini bilmiyor musun?”
“Sana burada yer yoktu.”
“Burası neresi olursa olsun… senin olduğun her yerde yerim var.”
Gözlerini kaçırdı ama nefesi hızlanmıştı.
Müzik hızlanıyor, ritim yükseliyordu. Ben ise adımlarımı daha yavaş attım. Onu dans pistinin en ortasına, ışığın tam altına çektim.
Kalabalık gürültüydü, ama o anda sadece biz vardık.
Elimi sırtına kaydırdım. İncecik kumaşın altından ısısını hissettim. Başını hafif yana eğdi.
“Bırak elimi,” dedi. Sesinde titrek bir emir vardı.
“Bırakmam,” dedim, net.
“Burada herkes—”
“Bırak konuşmayı. Çünkü konuşursan, kendini ele verirsin.”
Bir anlık boşlukta… sadece gözlerimiz konuştu.
O an dudaklarım kıpırdadı ama kelimeler çıkmadı. Çünkü söylemek istediğim tek şeyin zamanı değildi. Henüz.
Müziğin son notası çaldığında, herkes alkışlarken biz hâlâ birbirimize kilitlenmiştik. Elleri titredi, ama çekmedi.
Ben de çekmedim.
Eğildim, dudaklarımı kulağına yaklaştırdım. Sesim sadece ona ulaştı:
“Bu dans bitmedi, Kıvılcım. Sadece müzik sustu.”
...
Müziğin son notası salonda yankılanırken alkış sesleri yükseldi. Ama biz hâlâ hareket etmiyorduk. Elleri ellerimde, gözleri gözlerimdeydi.
Başını çevirdi, benden uzaklaşmaya çalıştı. Ama ben onun bileğini hafifçe tuttum.
“Nereye?” dedim alçak bir sesle.
“Masaya,” dedi sertçe.
“Hayır,” dedim. “Henüz değil.”
Elini bırakmadan pistin kenarına doğru çektim. O da inatla geri çekmedi, ama ayak seslerinden sinirini hissedebiliyordum.
Salonun gürültüsünden uzaklaştık. Balkon kapısını açtım, soğuk hava yüzümüze vurdu. Kıvılcım geri adım atmaya yeltendi.
“Ne yapıyorsun, Ateş? Delirdin mi?”
“Belki,” dedim ve kapıyı kapattım.
İkimiz de sustuk. Yalnızca gecenin sessizliği vardı. Şehrin ışıkları uzakta parlıyordu.
O, kollarını göğsünde kavuşturdu. “Beni rezil etmek mi istiyorsun? Herkes içeride!”
“Umrumda değil,” dedim. Bir adım yaklaştım. “Çünkü içeride seni başka biriyle dans ederken görmek… beni paramparça etti.”
Gözlerini bana dikti. Öfkesiyle karışık bir kırılganlık vardı bakışlarında.
“Bu saçmalık. Dans bu sadece!”
“Hayır, Kıvılcım. Seninle alakalı hiçbir şey ‘sadece’ değil.”
Sustu. Kaçacak bir söz bulamadı. Yalnızca derin bir nefes aldı, ama titriyordu. Soğuktan mı, yoksa yakınlığımdan mı bilmiyorum.
Ben adım attım, o geri çekildi.
“Yaklaşma,” dedi.
Durmadım.
Bir adım daha…
Ve bir adım daha…
Artık sırtı duvara yaslandı. Kaçacak yeri kalmadı. Ellerim duvarın iki yanına kondu, onu araya aldım.
Bakışlarımız birleşti. Dudakları hafif aralandı, nefesi boynuma değiyordu.
“Beni dinle,” dedim kısık bir sesle. “Ne kadar kaçarsan kaç… bu, ikimizden birini yakacak. Ya sen, ya ben… belki ikimiz birden.”
Başını yana çevirdi, nefesi boğazımda düğümlendi.
“Ateş…” dedi, ama devam edemedi.
Parmaklarım yanağına uzandı. Soğuk cildinde sıcaklığımı hissettim. Bir saniye, sadece bir saniye izin verirse…
Ama etmedi. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, sonra kendini toparladı.
“Yeter,” dedi bu kez daha sert bir sesle.
Gözlerimi kısmıştım. İçimdeki fırtına sustu, yerini karanlık bir sakinlik aldı.
“Şimdilik,” dedim ve ellerimi indirdim.
Kapıyı açıp içeri girdi. Ben arkasından bir süre bakakaldım, sonra derin bir nefes alıp peşinden gittim.
....
Masaya döndüğümüzde herkes kahkahalar içindeydi. Beste hâlâ pistten dönmemişti, Barlas ve Aslı sohbet ediyordu.
Kıvılcım yerine oturdu, yüzü kızarmıştı. Ben de yanına oturdum.
Melih şüpheli bakışlarla bize döndü.
“Ne oldu size? Balkon soğuğu çarptı galiba,” dedi alaycı bir gülümsemeyle.
“Konuşuyorduk,” dedim sakin bir tonla.
Kıvılcım hemen lafa girdi: “Hiçbir şey olmadı. Hadi, konuyu değiştirin.”
Ama sesi titriyordu.
Ben, bardağı elime alıp yudumladım, gözlerimi masaya indirdim. Dudaklarımda belli belirsiz bir gülümseme belirdi.
Çünkü biliyordum… hiçbir şey bitmemişti. Bu sadece başlangıçtı.
...
Evett şimdilik kestikk
Nasıldı bölüm?
Ateşin ortama girişi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bu bölümü yazmak zoru oldu bu arada.
Neysee oy ve yorumlarınızı bekliyorum💗
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 36.71k Okunma |
4.08k Oy |
0 Takip |
70 Bölümlü Kitap |