35. Bölüm
𝐸𝓁𝒶𝓇𝒾𝓃 / ATEŞ VE BARUT / Eğlence günü

Eğlence günü

𝐸𝓁𝒶𝓇𝒾𝓃
dadaaaa

Merhaba, nasılsınız?

Öncelikle kadın okuyucularımın kadınlar gününü(müzü) kutluyorum.

Güzel bir bölüm oldu, oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Sınır koymadığım sürece çok fazla hayalet okuyucu ile karşılaşacağım galiba.

Sevgiyle kalın💕🫂

 

düzenlendi!

...

Güneşin tepede olmasına rağmen İstanbul bugün parçalı bulutluydu. Benim gibiydi. Bir tarafı güneşli diğer tarafı bulutlu. Ağaçların, çiçeklerin ve kuşların olduğu piknik için en uygun yer olan Aydos Mesire alanına gelmiştik. Oldukça sakin bir yerdi. Çünkü erken saatlerde gelmiştik. Yine de kalabalık vardı biraz.

Piknik masamıza oturduk. Her şeyi hazırlayıp, Toprak ile Melih'i bekledik.

Aslı ile ben yan yana, Ateş Uras ve Barlas ise karşımızdaydı. Kollarımı göğsümün altında bağlayıp onlara ters ters bakıyordum. Aslı bana göre daha sakince makyajını tazeliyordu. Ateş Uras göz temasını kesmiyordu, Barlas ise telefonuna gömülmüştü. Sanırım buradaki tek stres topu bendim.

"Az daha katil olacaktınız hâlâ normal bir şekilde davranabiliyorsunuz," diye sitem ettim. Aslında öyle değildi yani öldürecek kadar vurmadılar ama birazcık vicdan yapmaları için söyledim.

Yine de bir gram mimikleri oynamadı.

"Sadece yüzüne vurduk bir şey olmadı," dedi Barlas kafasını kaldırmadan.

"Ben kendi sorunlarını kendim çözebilirim. Sizin birine vurmanıza ihtiyacım yok. İstesem yapardım zaten," dedim.

"Stres atmak için vurdum," dedi Ateş Uras.

"Bende," diye destekledi Barlas.

Bu ikisi iyice birbirlerine benzemişti. Ve bu sinirimi bozuyordu. Onca derdimin içinde bir de bunlarla uğraşıyordum.

Melih ile Toprak'ın bize doğru yürüdüğünü fark ettiğimde konuyu şimdilik rafa kaldırmıştım.

"Selam!" dedi, Toprak. Bugün sanki biraz neşeliydi.

"Selam canım, nasılsın bugün?" dedim, neşeli sesimle.

"İyiyim ama karnım fena aç!" dediğinde hepimiz güldük çünkü çok tatlı söylemişti.

"E hadi yemeğe o zaman," dedi Aslı makyaj yapmayı bırakıp.

Beraber oturduk ve sohbet eşliğinde yemeğimizi yedik. Toprak bile gülüyordu artık.

Onu mutlu etmek bana dünyaları veriyordu.

Sohbetimizin ilerleyen dakikalarında telefonum arandı.

Yabancı bir numaraydı. Açmaya korkup kapattım.

Üç kez art arda arayınca şüphelendim. Onlardan uzak bir noktaya geçip ağaca yaslandım ve açtım.

"Alo kimsiniz ve beni niye rahatız ediyorsunuz?"

"Merhaba Kıvılcım Ateş. Ben Sadri Alaca memnun oldum."

Ağzım açık bir şekilde telefonu dinliyordum çünkü Sadri Alaca mafya babasıydı ve benimle ne gibi bir işi olduğunu merak ediyordum. Masadan ayrılıp tekrar konuşmaya başladım.

"Sadri Bey, benimle ne gibi bir işiniz var acaba?"

"Şu şekil net olan insanları severim. İşlerini de net yaparlar. Soruna gelirsek, Kıvılcım, Yılan mafyasını sadece sen değil ben de yakalayıp çökertmek istiyorum. Bu yüzden seninle küçük bir anlaşma yapmak istiyorum. Sizi geçen gün haberlerde görünce bu işte beraber çalışmaya karar verdim. Tabii siz de uygun görürseniz."

"Size nasıl güvenebilirim sonuçta ben devlet için çalışıyorum peki ya siz? Bir mafya babasına mı güveneceğim?"

"Bravo zekisin de... Adil bir anlaşma olsun ve haklısın benim gibi bir adama güvenmek zor olacak. Peki ya, sana Yılan mafyasında sivil çalışan bir kişinin sizin askeriyeden köstebek olduğunu söylesem ve bu kişinin kim olduğunu da söyleyebilirim, kanıtlayadabilirim..."

Şok olmuştum ciddi anlamda şok.

Aslında Albay bir köstebek olduğunu söylemişti ama bir mafya babasının nereden bildiğini merak ediyordum.

İşi bilmemezliğe vurdum.

"Köstebek mi? Benim timin de bir de... imkansız."

"Siz öyle sanmaya devam edin. Hatırlayın bundan birkaç ay önce bir göreve Yılan mafyasından önce gidecektiniz peki ya sonra ne oldu? Gittiğinizde her yer yakıp kül olmuştu zaten. Neden tren bir anda rayından çıktı bir düşünün ve bana bildirin iyi günler!"

Dedi ve kapattı.

Ateş Uras ve Umut'u bulduğumuz o günden bahsediyordu ama ya söyledikleri gerçekse?

Böyle bir şey varsa kim olduğu ilgilendirmez, biter işi.

Aklımdaki şüpheler ile bizimkilerin yanına gittim.

Surat ifadelerimden bir şeylerin ters gittiğini anlamış olmalılar ki birbirlerine bakıp fısıldaşmaya başladılar.

"Ne oldu?" Diye sordu Barlas.

"Bir şey yok. En azından bugün düşünmeyelim. Yarın brifing de anlatırım."

"Neden ki?"

"Söylemeyecektim ama söyleyeceğim. Tim de bir köstebek var ve Yılan Mafyasına çalışıyor," dediğimde şokla birbirlerine baktılar. Hiçbirimiz beklemiyorduk. Ben herkese çok güveniyordum.

"Ne?" dediler hep bir ağızdan.

" Nasıl olabilir ki bu? Böyle bir askeriyede hem de!" Dedi Aslı.

"Evet, çok saçma. Ancak böyle durumlar ortaya çıkabilir. Çünkü herkes göründüğü gibi değil aramızda şerefsizler de var."

"Kim peki?" Dedi Ateş Uras.

"İşte bende orasını bilmiyorum."

"Bizim timde miymiş peki?" Dedi Barlas. O da bu timden olmasını istemiyordu.

"Askeriyeden işte."

"Kim olabilir ya? Hayır, herkesi tanıyoruz zaten. Kim yaparsa yapsın çok şaşırırım."

"Bende," dedim.

Eşyalarımızı toplayıp arabaya bindik. Herkesi tek tek evine bıraktık. Melih, Toprak'ı hastaneye götürdü. Toprak, birkaç gün sonra hastaneye gitmekten kurtulacaktı ve iyileşiyordu artık.

Peki ya köstebek kimdi? O konuşmadan sonra bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Ve herkes şüpheliydi

Yine de Albay, Barlas ve Melih'i bunun dışında tutuyordum. Aslı zaten ekipten değildi ama bir parçası gibiydi de. O yüzden o sayılmazdı.

"Sence kim olabilir?" Diye sordum yanımda tırnaklarını törpüleyen Aslı'ya. Gözlerini çevirip bana baktı. "Bilmiyorum," dedi başını hafifçe eğerek. "Sizin tim bana çok yabancı kimseye güvenmiyorum sen de öyle yapsan iyi olur. İnsanı bu hayatta en çok en güvendikleri bitirir."

"Evet ama Barlas veya Albayı bunun dışında tutabiliriz ve Melih'i de."

"Ateş Uras'ı da-" dediğinde ters ters baktım tekrar önüne döndü.

"Tamam, sustum!"

"Barlas ile bugün ne konuştunuz?"

"Hiçbir şey," dedi.

"Emin misin?"

"Yes."

Eve yaklaşmıştık ki beni yine aynı numara yani Sadri Alaca aradı. Höparlöre aldım.

"Alo, efendim Sadri Bey?"

"Merhaba Kıvılcım Hanım, ben kararınızı sormak için aradım."

"Anlaşma nasıl olacak önce onu söyleyin benden ne isteyeceksiniz?"

"Sizden şimdilik bir şey istemeyeceğim. İlk işiniz köstebeği bulup yok etmek. Daha sonra bizim anlaşma başlar ve Yılan mafyası ellerinizin altında olur."

"Kim olduğu söylerseniz bulacağım."

"Hayır, hayır öyle değil. Siz bana şüpheli listesini söyleyin bende o listede eğer ismi varsa söylerim."

"Niye bu kadar uğraştırıyorsunuz? Amacınız ne? Daha doğrusu çıkarınız ne? Bakın ben siz olmadan da bulurum yani size bağlı değilim ve eğer egonuzu yere indirirseniz daha rahat konuşabiliriz."

"Sizinle çalışmak zevkli olacak Kıvılcım Hanım. Benim onlarla bir geçmişim var her şeylerini biliyorum ama saldırıya geçemeyecek kadar da tehlikeler. Bu yüzden sizinle anlaşmak istedim. İkimizin de onlarla geçmişi olduğunu duyunca bence iyi bir ikili olabiliriz benimle tanışmak ister misiniz?"

Şimdiye kadar bu adamın yüzünü gören yoktu ama yaşlı biri olmalıydı adına bakarsak.

Önce onu araştırmalıydım

"Ben sizi arayacağım," deyip kapattım

Eve girdiğimizde hemen kapıyı kilitledim.

Aslı ne oldu der gibi bakınca sadece önlem dedim o da kafasını salladı banyoya doğru giderken bende odama girip bilgisayarımı açtım.

Sadri Alaca diye girip araştırmaya başladığında kumarhanelerin sahibi olduğunu görmeyi bekliyordum beni şaşırtan şey ise babasından kalan imparatorluğu devam ettirmeye çalışıyordu. Yani bir sürü şirketleri vardı ve yasaldı.

İkinci ise babasının adının da Sadri olduğu idi.

Ya gerçek adı başka bir şey ise?

Açık konuşmak gerekirse şüphelenmiştim.

Telefonum titredi. Yine mi o diye düşünürken Yaman'ın aradığını gördüm.

"Efendim Yaman?" Bıkmış bir şekilde telefonu açtım.

"Ne oldu? Sesin iyi değil gibi."

"Yok iyiyim ben. Sıkıntı yok sen niye aradın?"

"Ben seni şu aralar çok rahatsız ediyorum ama Sadri Alaca diye biri beni takip ettiriyor ve sadece beni değil bütün ekibi takip ettirdiğini öğrendim. Sana söylemek istedim. "

"Gidiyor musun?"

"Kal dersen kalırım."

"Benim kal demem senin için bu kadar önemli mi?"

"Tahmin edemeyeceğin kadar."

"Yaman, sana tek bir şey söylemek istiyorum."

"Tabii."

"Lütfen beni sevme. Hakketmediğin şeyleri yaşamanı istemiyorum benim için üzülmeni istemiyorum. Ben seni sevmiyorum!"

Bir süre ses gelmedi.

"Benim başka tutunacak bir şeyim kalmadı. Belki de bu yüzden bu kadar ısrar ediyorumdur. Beni sevmeyi deneyemez misin? Hiç mi sevilecek gibi değilim..."

"Yaman, sen sevilecek gibisin hatta gibisi fazla bile. Ama aşkı başkalarında aramalısın bende değil. Tutunacak tek çarem ben değilimdir emin ol seni seven başka biri vardır."

"Kimse sevmiyor Kıvılcım, kimse... Sen sevsene beni. Annem de babam da sevmedi zaten. Sen deneyemez misin?" Dediğinde sanki küçük bir çocuğun kırılan kalbi ile konuşurken bulmuştum kendimi. Garip hissetmiştim sanki sevgiye muhtaçmış gibiydi.

Ben onu sevmezken ona değerli hissettiremezdim.

"Arkadaş olarak evet ama aşk olarak hayır."

"İyi günler Kıvılcım."

"Hoşça kal Yaman."

Kapattığımda acaba onu çok kırdım mı? Diye düşündüm.

Evet kırmıştım. Ama ona yalan söylemeyemezdim onu sevmiyordum.

Bilgisayara geri dönüp çalışmaya başladım.

Aslında bana önemli bir bilgi vermişti bütün ekibi takip ediyorlardı ve buna bende dahildim. Yani takip edildiğimin farkında olamayacak kadar salak değilim peki bunu neden yapıyorlardı?

Hepsinin cevabını öğreneceğime eminim.

Bir saat çalıştıktan sonra Aslı kapımı çaldı.

"Gel!" Diye bağırdım.

Kapıyı açtığında hazırlanmış olarak karşımda duruyordu.

Siyah bir sweatshirt ve paçaları geniş bir pantolon giymiş ve makyajını da her zamanki gibi abartarak yapmıştı. O abartılı makyaj kadını resmen. İnsanların düğüne giderken yaptığı makyajı o günlük yapıyor. Ama doğal gibi durmasını beceriyordu.

Tam bir Barbie bebekti.

Ben makyaj yapmayı çok severim ama ben onun kadar yapamıyordum.

Melihlere gideceğimizi tamamen unuttum.

"Kıvılcım, sana bir şey söylemek istemiyorum. Gerçekten hâlâ çalışıyor musun? Bugün bile mi?"

"Önemli bir işim vardı onu hallettim. Şimdi hazırlanacağım."

"Ben aslında sana bir şey diyecektim."

"Söyle," derken kendime kıyafet çıkarıyordum dolaptan.

"Ben tekrar üniversiteye hazırlanacağım," dediğinde kıyafetlerimi yere bırakıp yanına gidip ona sarıldım.

"Gerçekten mi? Süper fikir!" Dedim. Birbirimize sarıldık. O ortaokulu bitirmişti daha sonra da okumamıştı. Zaten ortaokulu da zor bir şekilde -sınıfta kalarak da olsa-bitirdi.

Sonra liseye geçti ama anlattığına göre sadece 10.sınıfa kadar okuyabilmiş daha sonra bursu kesilmişti.

Acı bir durumdu ama şimdi yeniden başlayacak ve bu sefer gerçekten de başaracağına adım kadar eminim

"Ee ne zaman başlayacaksın çalışmalara?"

"Bugün değil o kesin," dediğinde güldük.

"Yarın başlarım erkenden."

"Neye ihtiyacın olursa mutlaka söyle tamam mı?"

"Tamam merak etme söylerim hadi hazırlan geç kalacağız"

"Tamam çık odamdan!" Diye yalandan azarladım onu.

Odadan çıktı ve bende üzerime beyaz bir sweatshirt ve bol bir pantolon giydim.

Saçlarımı yukardan topuz yapıp makyajımı tazeledim ve çıktım.

 

"Aslı gelmeyi düşünüyor musun?"

"Geliyorum sen arabaya bin, bekle!"

"Emredersiniz efendim."

Kapıyı çarparak çıkıp arabaya bindim.

Hava soğuktu. Biraz bekledikten sonra Melih aradı.

"Nerdesiniz?" Diye sordu.

"On dakikaya oradayız," dedim.

"Tamam," dedi ve kapattı.

Aslı da -sonunda- geldiğinde Melih'in evime doğru yol aldık.

O Spotify'dan şarkı seçiyor bir yandan da oflanıyordu.

Makyajı istediği kadar güzel olmamış diyordu ama bence gayet güzeldi. Zaten Barbie gibiydi bence çok güzeldi bir şey yapmadığı zamanlarda bile güzeldi. O sarı saçlı mavi gözlüydü ve bende kızıl saçlı yeşil gözlüydüm.

"Cidden makyajın kötü olduğu için mi oflanıyorsun?"

"Evet desem ne yaparsın?"

"Döverim seni saçmalama!"

"İyi tamam sustum."

"Bence de."

Yol boyunca ben ona o bana zorbalık yaparak geçirdik.

Melih'in evinin otoparkına geldiğimizde arabayı park ettim ve arabadan indik.

Evi cidden çok güzel bir sitedeydi.

Melih hem çok zeki hem de çok çalışkandır.

Babası ve annesi ile iyi anlaşıyor ama annesi ve babası yurt dışında oldukları için pek sık gitmiyor yanlarına.

Ailesi demişken gerçek anne ve babası değiller. Melih'i çok küçük yaşta evlat edindiler ve Melih onları annesi babasının yerine koyarak büyüdü.

Bence bize göre çok şanslı çünkü bizim öyle bir şansımız hiç olmadı.

Site gayet güzel ve estetik olarak da iyi düşünülerek dizayn edilmiş.

Benim evime göre daha lüks daha şatafatlı ve modern bir yerdi.

"Vay be!" Dedi Aslı.

Bu dediğine gülmüştüm.

Sonra ikimizde gülünce sesimiz haddinden fazla çıktı.

Ta ki karşımızda güvenliği görene kadar fark etmemiştik çok yüksek sesle güldüğümüzü.

Saçma sapan bir şeye gülüyorduk resmen!

"İyi misiniz hanımlar?"

"İyiyiz," dedim.

"Biraz daha sessiz olun lütfen."

"Çok çok pardon," dedi Aslı eliyle ağzını kapatarak.

Böylece çıtımız çıkmadan Melih'in olduğu daireye geldik.

Kapıyı çaldığımızda Melih kapıyı açtı.

"Geçin kızlar, biraz geç geldiniz sanki bir şey mi oldu?"

Ayakkabılarınızı çıkartırken, "yok bir şey olmadı. Trafik işte," dedim.

Ayakkabıları rafa koyduk ve içeri girdik.

İçerisi bir erkeğin evime göre bayağı derli topluydu.

Ve hoş bir kokusu vardı.

"Melih evin çok güzelmiş," dedim hayranlıkla evine bakarken. Gerçekten çok güzel dizayn edilmiş ve büyük bir evdi. Aslına bakarsak hayalimdeki eve çok benziyordu.

Siyah veya ve gri tonlarının hakim olduğu evde hafiften müzik sesi geliyordu.

Tabloları çok seviyordu herhalde her duvarda bir tane vardı.

"Teşekkür ederim."

"İçerideler mi?" Diye sordu Aslı.

Kafasını salladı.

"Evet evet az daha ilerleyin sağdalar."

Biz ilerlerken o mutfağa geçti.

Tarif ettiği yere girdiğimizde burası evin salonuydu.

Bizimkiler koltuklara oturmuş sohbet ediyor, şakalaşıyordu. Bizi görünce sustular -erkeksel şakalar yapıyorlardı- "hoş geldiniz!" Dediler.

Öykü, Şirin, Murat, Barlas, Ateş Uras, Umut, Toprak, ve Bulut vardı. Benim ekibim birkaç eksikle buradaydı.

Benim evim kadar bir salonu vardı. Herkes koltuklara oturmuş sohbet ediyordu.

Kızlar bir yerde erkekler aynı salonda farklı koltuklardaydı farklı şeyler konuşuyorlardı.

"Selam millet!" Dedi Aslı. Herkes kısa bir süre bize baktı sonra önlerine döndüler.

"Hoş geldiniz, otursanıza."

Oturduk. Sonra Melih geldi ve herkes ona döndü.

"Hepiniz hoş geldiniz, bugünü yaşadığımız stres ve sıkıntıları unutmak için düzenledim. Umarım keyifli olur."

"Tabii ki olacak kankacım sen merak etme," dedi Ateş Uras. Melih Ateş Uras'ın bu dediğine güldü.

Sonra masayı hazırlamaya başladık.

Melih, iyi yemek yapabiliyordu bence iyi bir aşçı olabilirdi.

Ama kendisini askerliğe adadı.

Herkes sandalyesine oturduğunda yemeğe başladık.

"Ne iyi oldu değil mi? Kafamız falan dağıldı. Ayrıca yemekler çok güzel Melih daha sık yemek yapmalısın."

"Evet ya neden daha önce yapmadın ki? Ne güzel bütün yemekleri sana yaptıracaktık," dedi Bulut gülerek.

Melih'in de sırf bu yüzden söylemediğine emindim.

"İşte tam da bu yüzden."

"Olsun ya ben yaparım size tek derdimiz yemek olsun," diye atladı Ateş Uras.

Keşke tek derdimiz yemek olsaydı gerçekten.

Tam bu sırada Melih telaşla ayağa kalkıp bize baktı.

"Ne oldu?" Dediğimde gözlerini bana sabitledi. Ama telaşlıydı.

"Niye başladık yemeğe ya? İki kişi eksiğiz!"

Kapı zilini duyunca koşarak kapıyı açmaya gitti.

Biz yemek yemeyi bıraktık. Anlaşılan Yaman ve Duygu gelecekti.

Yaman'ın sesini duymam ile yüzüm düştü. Barlas ve Ateş Uras'a baktığımda ikisinde yüzünde sinirli bir ifade vardı.

Bu durumu bir tek biz biliyoruz kimseye daha söylememiştik.

Melih'in haberi var mıydı bilmiyorum.

Tam da tahmin ettiğim gibi içeri Yaman ve Duygu girmişti.

Yaman her zamanki gibi siyah giyinmiş, Duygu da yeşil bir kazak ve altından da siyah kot pantolon giymişti. Gayet şık ve güzel görünüyorlardı. Duygu, Yaman'ın koşulsuz şartsız yanında durmuştu. Benim yanımda durmamıştı zoruma giden kısım buydu ve onunla konuşmama kararı aldım.

Bu yüzden ne onlara selam vermiştim ne de yüzlerine bakmıştım. Yaman'ı bazen anlayabiliyorum beni seviyor

Ama ben onu sevmiyorum. Normal kafayla düşününce,

Yaman ile düşman olmak istemiyorum. Ben onu bir dost yerine koymaya karar verdim. Biz beraber büyüdük sayılır.

Böyle düşünce kafamı kaldırdım tam da bana bakan Yaman ile göz göze geldik.

Daha sonra Yaman ve Duygu da aramıza katılınca espiri ortamı canlandı.

"Abi geçen gün bir markete girdim. Bir teyze vardı bir deterjan mı ne alacaktı göremiyordu yazılarını. Bende dedim teyze ver bana ben bakayım. Bana dediği cümle şu 'oğlum ben görebiliyorum arkada bir dedikodu dönüyor kadın kocasının yediği haltları anlatıyor onu dinliyordum' dedi. Ben şokla teyzeye baktım," dedi Bulut. Bulut, aramızda en komik ve çılgın anıları olan kişiydi ama benimle iş dışında pek bir diyoloğumuz yoktu.

Bu dediğine hepimiz güldük.

"Ulan şu dedikodu olmasa ne yapacaklar ya!" Dedi Murat.

Herkes tekrar gülmeye başladı.

Sonra masayı topladık ve koltuklara oturduk.

Yaman yanıma oturunca Barlas diğer yanıma geçti. Toprak da buradaydı ama pek konuşmuyordu. Duygu da benimle konuşmak için an aradı resmen.

Ona çok kırgınım.

 

Bölüm : 08.03.2025 16:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...