18. Bölüm
𝐸𝓁𝒶𝓇𝒾𝓃 / ATEŞ VE BARUT / Geçmişin Kötü Hatırası

Geçmişin Kötü Hatırası

𝐸𝓁𝒶𝓇𝒾𝓃
dadaaaa

Arkideşler naber? Nasılsınız bakalım?

Bölüm birazcık uzun oldu sanırım. Ama beğeneceğinizi düşündüğüm bir devam bölümüydü yani kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere hoşça kalın sağlıcakla kalın🫂

Not= Görselde ki kolaj da Kıvılcım ve Ateş Uras varr!!

düzenlendi.

 

"Ben hep yarım kalmıştım..."

 

 

                                                                                                                                   ...

Ateş Uras Cantürk

Çay bardağından çayımı içiyordum. Bir yandan da manzarayı izliyordum hava çok güzeldi yağmurlu ve sisli tam benim havam.

Evdekiler uyuyordu saat daha yeni 04.30 olmuştu. Ben o günden beri hiç uyumamıştım, uyuyamıyordum.

Herkes gibi bende rahat rahat uyumayı öyle çok isterdim ki...

Herkes yeni yeni uyuduğu zamanlarda bende uyuma bahanesiyle giderdim ama asla uyuyamadığım için müzik falan dinler, internette gezinir ya da annemin fotoğrafına uzun uzun bakardım. Sanırım bugün Kıvılcım'ın kardeşini onların elinden alacaktık.

Yani biraz zordu bunu Kıvılcım'a söylemedim ama o adamların yanında 10 yıl kadar zorla durduruldum bütün kötü işlerini yaptırdılar yeri geldi başkaları için dayak bile yedim.

Ama vuracakları kişiler ise çocuklardı ben de çocuktum ama onlardan daha dayanıklıydım

İlk ben çocuk olarak oraya gelmiştim. Sonra başkalarının çocuklarını da kaçırıp getirdiler getirdikleri daha çok küçüktü onlara doğru düzgün bakmıyorlardı bile ben bakıyordum.

Yeri geliyor onlarla ağlıyordum, yeri geliyordu onların karnı doyunca acının tatlı tebessümünü yaşıyorduk.

Bu hayat bizim gibiler için zordu hassas kalpler için ise imkansız derecesinde zordu.

Kıvılcım'ın kardeşini o kadar kolay vermeyeceklerdi mutlaka bir seçim yaptıracaklar ve bu seçim asla onun lehine olmayacaktı. Bundan emindim.

O yüzden bugün bir kez daha yıkılacaktı. Benim o zaman yıkıldığım gibi olmasın da diye geçirdim içimden.

Sonra mutfağa gidip kahvaltı hazırlamaya karar verdim. Mutfağa inerken Barlas'ın da mutfakta kahve içtiğini gördüm.

Şimdiye kadar bu saate uyandığını görmemiştim onu seviyordum aslında ama o benden pek haz etmiyordu yine de o gün beni hastaneye götürmese bana ne olurdu bilmiyorum.

"Günaydın," dedim, keyifsiz bir sesle.

"Günaydın," dedi, benim gibi keyifsiz bir sesle.

"Ne oldu, erkencisin?"

"Boş ver."

"Bir sorunun varsa anlat."

"Bir sorunum olsa sana anlatmazdım merak etme."

"İyi sen bilirsin."

İnsanlar neden bu kadar kırıcı olmak zorundaydı?

Kahvaltı hazırlamak için buzdolabından yumurta aldım. Sonra da tavayı aldım bu sırada Barlas kendi hâlinde oturuyordu. Bir derdi olduğu belliydi.

"Sence menemen mi yapayım yoksa başka bir şey mi?"

"Fark etmez bana."

Dedi, yine keyifsiz sesi ile. Sonra içeri Kıvılcım girdi bu sefer keyifli bir sesle. "Günaydın beyler, n'aber?" Dedi.

İkimizin de keyifsiz bir şekilde, "günaydın" demesiyle bir gariplik olduğunu anladı.

"Bir şey mi oldu size? Yine kavga mı ettiniz?"

"Hayır."

"Hayır."

Aynı anda verdiğimiz cevap ile bir saniyeliğine birbirimize baktık. Sonra kendi işlerimize geri döndük.

"Ee niye böylesiniz o zaman?"

"Kıvılcım bir şey yok anla artık! Neyse ben kahvaltı etmeyeceğim size afiyet olsun," dedi Barlas ve bana dik dik bakıp gitti.

Barlas'ın gitmesi ile ikimizde arkasından garip garip baktık. Ben mutfağa dönerek menemen yapmak için domates, biber ve soğanları doğramaya devam ettim. Barlas'ın Kıvılcım'a gereksiz yükselmeleri yüzünden bir gün gerçekten elimde kalacaktı. Kıvılcım'ın yüzündeki anlık duygu değişimini gördüm.

"Yardım lazım mı?" Diye sordu Kıvılcım.

"Olur sen soğanları doğra o zaman."

"Tamam, ustam."

Hafifçe gülümsedim. Bugün keyifliydi sanırım normalde bana bağırıp çağırması lazımdı.

"Ne oldu bugün keyiflisin bakıyorum da?"

" Evet, bugün nedensizce çok mutluyum. Zaten dipte olduğum zamanlarda hep böyle olur... Ha bu arada bugünkü operasyon konusunu da kahvaltıdan sonra konuşacağız, tamam mı?"

"Patron sensin!"

"Öyle de demeyelim de. Neyse bunlar bitti."

Lan dün patron benim demedi mi bu? Tövbe yarabbim!

"Oo hızlıymış elinde. O zaman onları şu tavaya at ve pembeleşinceye kadar kavur."

"O kadarını bende biliyorum. Oradan bakınca hiç yemek yapmamış birine mi benziyorum?"

"Ne bileyim."

"Tamam anladım bugün herkesin morali bozuk. Tamirciye gitmeyi denedin mi?"

"Ne tamircisi?"

"Moral tamircisi," dedi gülerek.

"Asker hanım, sabah sabah lütfen espri yapmayın." Diyerek göz devirdim

"İyi tamam be amma sıkıcısınız! Esprim de zaten iğrençti!"

Kendi esprisini eleştirmişti. Kendini eleştirebilen insanları severim.

Sustum o da sustu. Sonra soğanları kızgın yağa attı. Bende domates ve biberleri doğramayı bitirdiğimde Yumurtayı kırmaya başladım.

"Tamam, oldu bunlar. Biberleri falan atalım."

"Tamamdır," dedi son iki harfi uzatarak.

Yaklaşık yarım saat sonra masayı hazırlayıp Umut ve Aslı'yı da çağırmıştık. Barlas evde değildi.

Herkes geldiğinde kahvaltıya başladık.

Kahvaltı sessizlik içinde geçerken Aslının bana baktığını gördüm. Başımla ne var dercesine baktım. Bakışlarını kaçırdı. Bu kız da ne vardı inanın bilmiyorum.

Onu genellikle bana bakarken yakalıyordum ama neden baktığını bilmiyorum bugün öğrenecektim.

"Aslı kahvaltıdan sonra biraz konuşalım mı?" Dediğimde Kıvılcım bana garip bir şekilde bakarken, Aslı sanırım biraz gerildi.

"Olur da neden?" Dedi gergin sesle.

"Anlatırım."

"Peki."

Sessizlik oluştu. Kısa sürdü çünkü Kıvılcım konuştu.

"Barlas'ın nereye gittiğini bilen var mı?" Diye sordu.

"Hayır, bugün bir şeyi varmış gibiydi belki de bir derdi var."

"Olabilir. Kahvaltıdan sonra ararım onu. O olmadan bu operasyonu yürütemeyiz."

"Haklısın."

Kahvaltı bittikten sonra Aslı ile ben havuzun yanına gittik. Evet bahçede bir havuz vardı. Sonra şezlonglara oturduk. Karşılıklı olarak oturuyorduk. Ellerimi önümde birleştirip dikkatle onu izledim.

"Evet, ne diyecektin?" diye sordu boğazını temizleyip.

"Neden bana garip garip bakıyorsun? Benimle bir derdin mi var?

"Bunun için mi çağırdın beni?"

"Evet."

"Garip mi bakıyorum?"

"Kesinlikle."

"Sana öyle gelmiştir, ben öylesine bakıyordum."

"Öylesine bir bakış değildi bu!"

"Anlamadım?"

" Açık konuşayım... Aslı, bana dair herhangi bir umudun olmasın." Duygularını anlıyordum ve sırf bu yüzden de ona karşı mesafe bırakıyordum. Özge bile benim için yeni bitmişken bir kez daha aynı travmayı yaşamak istemiyordum. Zaten kendine iyi gelemeyen bir insan başkasına ne yapabilirdi?

Aslı bir an bana baktı sonra önüne döndü. Bir şey söylemesini bekledim. Ama konuşmadı. İkimizde susunca ayağa kalktı ve anlamlı bir şekilde bakıp gitti.

Oflayarak arkama yaslanıp oturmaya devam ettim. Bir süre oturdum sonra Kıvılcım'ın sesi geldi kulaklarıma.

"Ne oldu bitti mi konuşmanız? " Yanıma doğru yürüyüp önümde durdu. Hava güneşli ve öğlen saatlerine yaklaşıyor olduğumuzdan yüzünü görmek için elimle gölge yaptım gözlerime.

"Evet bitti."

"Ona ne söyledin çok üzülmüştü?"

"Bana dair bir umudu olmamasını söyledim."

Boş boş bana bakarken tekrar konuştum.

"Bana bakışlarını fark etmeyecek kadar salak değilsin bence. Benim ona ya da başka birine dair bir duygum yok. Boş boşuna bende takılı kalmasın."

"Evet, fark ettim hatta onu uyardım senin gibi birini sevmesini istemedim. Ama beni dinlemedi daha doğrusu duygularına hakim olamadı."

"Benim gibi bir adam derken?"

"Ne olduğu belli olmayan adamlar yani. Senin davranışlarını o kız kaldıramaz. Belki ona ihanet bile edersin. Hoş daha önce yapmadığım bir şey değil!"

Bana laf mı çarptı şimdi? Ben sevdiğim birine ihanet etmezdim O gün olanlar... Her neyse geçmişte kalmıştı. Ayağa kalktığımda yüz yüze geldik. Yüzünü daha net seçiyordum. Mavi gözlerindeki alaycı parıltıları gördüm. Bana hala güvenmiyordu. Ellerimi ceplerime soktum. Boylarımız arasında pek fark yoktu aslında. Ama ben ondan tabii ki daha uzundum. Ama her zamanki gibi onun sözü geçiyordu.

"Sen ne dediğinin farkında mısın ya? Ben sevdiğim birine asla ihanet etmem. Sana ihanet ettim. Ama seni sevmiyorum yani prensip olarak ihanete girmiyor." Derin bir nefes aldım. Saçlarımı karıştırıp devam ettim.

"Evet, mesleki olarak ihanet ettim ama duygusal olarak değil seninle bir bağımız yok sonuçta. Vicdan azabı çekiyorum tabii ki. Ama-"

"Tamam kes artık! Dinlemek istemiyorum seni. Gerçekten sen onu hakketmiyorsun."

"O da beni hak etmiyor o zaman!"

"Sen hak edilecek bir şey yapmadın çünkü. O her seferinde senin arkanda duran tek kişi. Zamanı gelince anlarsın ama iş işten geçer." İşaret parmağını yüzüme sokarcasına savurdu. Kaşlarını kaldırdı. Bazen onun ani ruh değişimlerinden ürküyordum.

"Senin de zamanı gelince anlayacağın çok şey var!"

"Göreceğiz."

Hiç yoktan günlük kavga dozumuzu da aldıktan sonra Kıvılcım gitmişti ve ben yine tek başıma kalmıştım.

Ben de eve girdim. Televizyonu açtım ve kanalları gezmeye başladım. Pek bana göre bir şeyler yoktu.

Sonra yanıma Umut geldi bakıcısı ile. Onunla çok sık görüşemiyorduk o bizim kahvaltı yaptığımız zamanlarda uyuyordu. Gün içinde de fizik tedavi görüyordu ancak o yatarken görüşüyorduk.

"Gel abiciğim yanıma," dedim sonra üzerinde oturduğu tekerlekli sandalyesini yanıma çekti.

"Ne izliyorsun abi?"

"Bir şey bulamadım al bir de sen bak."

"Tamam."

Bir süre kanalları gezdi sonra bir çizgi filmde durdu. "Çizgi film mi izleyeceğiz?"

"Abi ben küçükken hiç çizgi film izlemedim biliyor musun?"

İkimizde çocukluğumuzu yaşayamamıştık ki o yetimhanede ben...

O yüzden ikimizin de için de bir anne varlığı ve baba sevgisi iki de çocukluğumuzun eksikliği vardı.

Benim her tarafım eksikti zaten...

"Biliyorum abiciğim bende hiç izlemedim."

"Bize bir çocukluk borçlular değil mi?"

"Sadece size değil bize de."

Arkamızda Kıvılcım ve Aslı'yı gördük. Onlarda yanımıza gelip oturdular.

"Evet yaralılar kulübü çizgi film izlemeye var mısınız?" Dedi Aslı.

Herkes aynı anda, "evet!" diye bağırdı. Sonra Barlas'ın sesini duyduk. "Bana da yer var mı?"

"Tabii ki var," dedi Kıvılcım. İçimden yok demiştim... Halbuki sesli söylemeliydim.

Patlamış mısırımız ve kolalarımız ile kahkahalar eşliğinde güzel bir gece geçirmiştik. Umut'u da ilk defa böyle mutlu görüyordum diğerlerini de.

"Aha farenin işi bitti!"

"Yok lan! Tom bir şey yapmadan Jerry kaçar zaten."

"Şu kedi çok tatlı değil mi?"

"Evet ama ben Jerry'i daha çok seviyorum."

"Zevk meselesi."

Saat on ikiye geliyordu biz hâlâ çizgi film izliyorduk bu sefer de Gumball'a geçmiştik.

"Abi neden bu kadar komik?"

"Harbi ya gülmekten geberdim şurada."

"Gumball'ı çok sevdim ben."

"Bence annesi daha ikonik."

"Babası bir kere daha ikonik."

Böyle böyle saat sabah dört olmuştu.

"Hadi gençler, yeter bu kadar zaten sabah işlerimiz var bir sürü," dedi Kıvılcım.

Herkes uykuluydu -ben hariç- bıraksalar uyuyacaklardı.

"Vallahi benim hiç uykum yok uyuyan uyusun tabii," dedim.

"Nasıl uykun yok ya hepimizden önce sen kalkıyorsun zaten?" dedi Kıvılcım.

"Orası bana kalsın."

"Bunda bir şey var ama neyse. Hadi ben kaçar uykusuzluktan ölüyorum," dedi Barlas.

Sonra Barlas ve diğerleri uyumaya gitti Umut zaten saat dokuz da gitmişti. Herkes gidince yine yalnızlık içinde ben kaldım. Beni bu hâle getirenler utansın... Zaten ben hep yalnız kalırdım.

Masanın üzerindeki telefonum çaldı bu saatte hem de.

Bilinmeyen numaraydı. Merakla telefonu açtım.

"Alo?"

"Alo bu Ateş Uras Cantürk'ün telefonu mu?"

"Evet benim de siz kimsiniz gecenin bu saatinde beni niye aradınız?"

"Ben... Baban. Oğlum benim, Kamil Cantürk."

Telefonu tutan ellerim anlık olarak titredi. Sanki küçükken sırf uyumayayım diye üzerime attıkları kaynar su ile bedenim haşlanmıştı. Öyleki yerimde duramadım, nefes alamadım ve koskoca eve çocukluğum da bende sığamadım... Baba olduğunu zanneden it herif vicdanını rahatlatmak için beni aramıştı bir de. Neden? Ölmediğimi görmek için mi?

"Benim babam yok beyefendi yıllar önce benim için öldü."

"Oğlum ben yurt dışındayım yani o yüzden bu saatte aradım senin hiç uyuyamadığım biliyorum."

Aferin sana, büyük bir başarı. Acaba kendi ile gurur da duyuyor muydu?

"Sen ne cüretle bana oğlum diyorsun? Dediğim gibi benim babam öldü. Annemi öldürdüğü gün öldü." dedim üzerine basa basa. Şimdi tam karşımda olsa onu öldürmek için nelerimi vermezdim.

"Beni bir daha arama ya da sorma. Zaten zamanı geldiğinde ben seni bulacağım. İşte o zaman celladın olacağım. Yıllar önce bir söz vermiştim kendime onu gerçekleştirmeden ölme sakın! Ha bir de uyuyamadığımı bilmem çok güzel. Eserinle gurur da duyuyorsundur sen şimdi. Allah belanı versin! " dedim yüzüne tükürür gibi. Midem bulanmıştı. Bunları söylesem de içimde hiç kapanmayacak bir sızı vardı. Ve bu sızı beni öldürüyordu.

"Bak beni bir kere dinlesen-"

Yüzüne kapattım. O gün beni dinlemiş miydi? Annemi dinlemiş hatta ona acımış mıydı?

Kocaman bir hayır.

Hayatımızı mahvetmişti. Yine de bir gün onunla yüz yüze görüşeceğiz herkesin intikamını alacağım.

Kapım tıktıklandı.

"Gir!" Diye bağırdım.

Kıvılcım gelmişti. "Selam beyefendi, sesiniz odamdan duyuluyor. Niye hâlâ uyumadınız?"

Çok mu bağırmıştım ya? Ellerim ile yüzümü sıvazlayıp çenemi hafifçe kaşıdım.

"Pardon ya bağırdım mı?"

"Yüksek ses ile konuşuyordun da."

"Bir daha olmaz."

"Tamam da canını sıkan bir şey mi var?"

"Babam aradı da bunca yıl sonra falan neyse ya önemsiz zaten."

Kapıyı kapattı ve sandalyelerden birine çekinerek oturdu.

" Anlatmak ister misin? Rahatlarsın hem benim de uykum yok."

"Bilemiyorum daha önce kimseye kendim hakkında bir şey anlatmadım."

"Bende çok açmam o konuları ama inan bana ikimizin de bir yerde aynı acıları olduğunu düşünüyorum."

"İyi peki önce ben sonra sen."

"Tamam."

Derin bir nefes aldım. Tam o anda yapma diyen bir iç sesim vardı. Ama yaptım. İlk defa kendimi başka birine anlattım.

"Ben küçükken bizi bir yere götürdüler. Başta her şey normaldi ancak sonradan çok şey değişti o günü asla unutamıyorum. Sonra bir arabaya bindik bizi bir köye götürdü mahzen gibi bir yere kilitlediler orası öyle sıcaktı ki. Bir süre sonra Umut daha fazla dayanamadı bayıldı annem kendinden geçene kadar yardım çağrısı yaptı kimse duymadı, görmedi." Sustum. Gözlerim dolar gibi oldu. O anları silmek için nelerimi vermezdim...

"Annem de kendinden geçince ben olaya müdahale etmeye başladım. Sonra bayılmışım tabii gözlerimi açtığımda bir kadın vardı ama sonra gitti... Belki de hayaldi . Etrafıma baktığımda annem yoktu, kardeşim ise bir köşede baygınca duruyordu. Önce onu elime alıp dışarı çıktım kalp masajı yapmaya çalışırken o kadını gördüm yine. Bana yardım etti. Doktordu sanırım. Kardeşimin durumu iyiye gidiyordu ancak bilinci kapalıydı.

Kadın annemin iyi olduğunu biliyordu ama nerede olduğunu bilmiyordu bizi adamlarının yanıma götürdü babamın adamları bizi aldı ve götürdü." Derin bir iç çektim.

Bundan sonrasını hatırlamak bile canımı yakıyordu. Nefesim kesilmiş gibi oluyordu. Kıvılcım karşımda sakince, yorum yapmadan dinliyordu. Anlıyor muydu bilmiyorum.

"Bundan sonrası canımı yakan kısım." dedim. Anlayışla kafasını salladı. Bundan cesaret alarak devam ettim. " Arabadan indiğimizde kardeşimi elimden aldılar beni de karanlık bir yere götürdüler ve bir süre bekledim. Sonra dışarı çıkarttılar. Ancak karşımda gördüğüm manzarayı asla unutamıyorum." O günü hatırlar gibi dehşet ifadesi büründü yüzüme. "Annemi her tarafı yaralı bir şekilde gördüm durumu pek iyi görünmüyordu. Babam ise bize gülümseyerek bakıyordu. Elinde kardeşim duruyordu. Biraz sonra bebeği yani kardeşimi yere attı."

Dehşetle gözlerime baktı. Dondu hatta. Yutkundu. Ve kekeleyerek konuştu.

"Be-bebeği yere mi attı dedin. Bu nasıl bir cani?"

"Bu daha bir şey değil. Bebeğe kimse bakmadı yaşıyor mu iyi mi diye. Kafasından kanlar akarak bayıldı. Annem bebeği görünce iyice kendini kaybetti.

Babama ne kadar bağırsam da fayda etmedi. Annem bir an yeter diye bağırdı sonra babam kafasına silah dayayınca tamamen gitti.

Onu ellerinden kurtaramazdım. Babam annemi vurun kardeşimi 'çöpe atın!' emri verdi. Beni hepsinden önce götürdüler arkamdan silah sesi duymuştum aslında ama o an ne oldu bilmiyorum bana."

"Sana bir şey yaptılar mı?"

Bir şeyden fazlasını yaptılar.

"Bana her gün işkence çektirdiler. Ölmekten beter şeylerdi. Zaten daha çok küçüktüm ben o kadarcık çocuğa neler yaptılar. Uyku probleminde buradan başladı.

Ben uyuduğum zaman kafamdan aşağı kaynar sular dökerlerdi yada yakıcı başka bir şey artık ne buldularsa.

O zamanlardan belli uyuduğum zaman yine aynı şeyi yapacaklar hissini asla atlatamadım bir sürü psikoloğa gittim ama kabuslarım, travmalarım asla bitmedi. Bu kadarını anlatabilirim sadece."

Bir süre bir sessizlik hakim oldu. Gözleri dolmuştu onun ben bunları daha önce başka birine anlatamadığım için başım öne eğikti. Sonra konuşmaya başladı.

"Bu kadarını anlatman bile benim için çok değerli. Sen düşündüğümden daha çok acı çekmişsin. Yani sen uyumaya gidiyorum dediğimde aslında uyumuyorsun peki ne yapıyorsun geceleri yani uyku problemi ciddi bir sorun ve bir sürü sağlık sorununa yol açabilir bunun sonucunda bir hastalığın falan var mı?"

"Hayır, yani eskiden vardı şuan yok çok uykuya ihtiyacım olduğu zamanlarda özel bir doktorumdan beni bayıltmasını yada bir şekilde uyutmasını isterim. Haftada üç kere giderim 24 saat uyutur bazen bazen 12 saat uyutur. Ama çocukken eksikliğini çok fazla hissediyordum."

"Anladım. Peki şimdi benim sıram."

"Senin uykun yok mu?"

"Aslında biraz var ama bir söz verdiysem gerçekleştirmeliyim değil mi?"

"Yarın da anlayabilirsin benim anlattıklarımı bir süre sindirsen iyi olacak."

"Bu kadarını anlattın ama anlattıkların bu kadar acıysa gerisini kesin kaldıramazdım. Sen nasıl dayanabildin ya? Bir baba bunu nasıl yapar aklım almıyor gerçekten.

Benim ailemi de öldürdüler akrabalarımı da onlara teker teker mezar açmak o karda kışta evet zordu hem de çok zor. Albay ile tanışmam hayatımın dönüm noktası oldu beni bir baba sevgisiyle sardı, sevdi.

Onun da çocuğu ve eşi olmuştu yakın zamanlarda o yüzden bana bakmaya başladı. Kardeşim için ayakta kalmaya çalıştım işte bizim ortak noktamız da bu kardeşimiz için ayakta kalmayı seçtik. İkimizde çok güçlüyüz her yönden. Benim de annem beni hiç sevmezdi biliyor musun?

Benden nefret ederdi. Babam ise hep yanımda olurdu. Yine de o gün onları kurtaramadım.

Bunun pişmanlığı bir ömür boyu benden hiç gitmeyecek. Kardeşimi bulursam sapa sağlam işte o zaman acılarım ve kaç yıllık hasretim biraz olsun dinecek."

"Bulacağız onu sağ salim."

"İnşallah."

"Hadi git uyu artık asker hanım."

"İyi peki sanada iyi uykular demek isterdim ama-"

"Beni boşver alıştım artık. Zaten birazdan bir müzik açarım ya da kitap okurum."

"Tamam, bir şeye ihtiyacın olursa sakın çekinme."

"Çekinecek birine benziyor muyum?"

"Hayır, malesef hayır sende o vibe yok."

"Sende de söz dinler vibe'ı yok Asker hanım. "

"Muhabbetine doyum olmuyor ben artık gideyim."

"Görüşürüz."

"Hoşça kal."

Kapıyı kapatıp gitti bende yatağıma uzanıp dün yarım kalan dizimi izlemeye başladım. Zaten Kıvılcım gittiğinde saat sabah dörde geliyordu. İki saat daha oyalanmam gerekiyordu.

İki saat sonra dizimi bitirdim. Aşağı inmeye karar verdim çünkü canım çok sıkılmıştı. Merdivenlerden inerken Barlas'ın biriyle telefonda konuştuğunu gördüm.

"Evet, tamam sen onları oraya bırak iki saat sonra alırım. Hadi eyvallah!"

Beni görmesin diye birkaç dakika bekledim daha sonra indim. "Günaydın Barlascım," diyerek söze başladım.

"Günaydın, hayırdır sabahın bu saatinde horozlar odanda mıydı?"

"Diyene bak asıl senin ne işin var bu saatte şimdi horluyor olurdun?"

"Ben mi horluyormuşum?"

"Evet, başka soru?"

"Siz ikiniz bir kere de anlaşın ya!" diyerek arkamdan geldi Aslı. Pijamaları üstünde değildi beyaz bir tişört ve siyah bir kargo pantolon giymişti.

Zaten Aslı, dikkat ettiğim kadarıyla, üstüne başına özen gösteriyordu. .

"Günaydın sana da," dedi Barlas.

"Günaydın," dedim bende altta kalmayarak.

"Size de günaydın sabah sabah birbirinize bulaşacak enerjiyi acaba nasıl buluyorsunuz?"

"O enerji otomatik olarak yükleniyor bize," dedim gülerek.

Barlas göz devirirken, Aslı gülümsedi.

"Şuna bakma Allah aşkına ya!"

"Tamam tamam acıktım ben," dedim. Bu söylediğine ikisi de göz devirirken arkadan Kıvılcım'ın sesini duyduk.

"Haklı. Bende acıktım. Bu sefer yemeği siz yapın, hep biz yapıyoruz iyice aşçı olduk ya!" diye beni destekledi.

Kafamı çevirip ona baktığımda her zamanki gibi resmi giyinmişti yani ceket ve kot pantolon giymiş, kırmızının en koyu tonuna sahip saçlarını da at kuyruğu yapıp ciddi bir görünüm kazanmıştı.

"Vallahi ben ve yemek aşırı uzağız yani balık ve süt gibi dışarıdan söylemek daha mantıklı bence," dedi Barlas.

"Her şeye bir cevabın var ama yemeğe yok mu?"

"Yok kardeşim, hayatım boyunca makarna ve omlet dışında yemek yapmadım. Yani zehirlenmek istemiyorsanız lütfen dışarıdan söylememe izin verin."

"İyi peki," dedi Kıvılcım sonra diğerlerine döndü.

"Vallahi benim için de hiç sıkıntı olmaz ben de pek iyi yemek yapamam zaten."

"Ben kesinlikle onaylamıyorum kardeşim."

"Evet, Ateş hariç herkesin onaylaması ile oy çokluğu ile kabul edilmiştir. Ateş isterse mutfak orada," dedi Barlas eliyle hemen sağımızda kalan mutfağı işaret ederek.

Telefonundan yemek siparişi verdikten sonra oturma odasına gidip koltuğa oturdu sonra da dünkü maçın özetini izlemeye başladı. Bizi de öylece durmuş onu izliyorduk.

Aşırı rahat bir insandı tabii benden sonra. Üzerinde spor kıyafeti vardı daha yeni spor yapmıştı. Kas konusunda beni geçemezdi tabii ki.

Ben ise lacivert bir gömlek ve siyah kot pantolonumu giymiştim.

Herkes öylece dururken ben de Umut'a bakmaya karar verdim. Merdivenlere yönelirken,

"Nereye?" Diye sordu Kıvılcım.

"Umut'un odasına gidiyorum sizden çok sıkıldım."

"Ay biz sana bayılıyorduk zaten," dedi Barlas

"Ben de geliyorum Umut ile son zamanlarda hiç konuşmadık neredeyse," dedi Kıvılcım.

Umut da son zamanlarda kendini çok yalnız hissediyordu zaten.

"Olur tabii o da çok sevinir."

Sonra beraber Umut'un odasına çıktık.

Umut'un 'gel!' sesiyle odasına girdik son zamanlarda durumu aslında pek iyi değildi bunu ona söylemiyordum ama hastalığı yavaş yavaş ilerliyordu. Beni umutsuzluğa sürükleyen şey ise ayaklarının günden güne hiçbir ilerleme kaydetmeyişi.

Bunu ona nasıl söyleyeceğimi hiç bilmiyorum. O günden güne iyiye gittiğini düşünüyor ama aslında tam tersi olduğunu ona söyleyemiyorum çünkü doktor psikolojisi açısından kötü olabilir dedi.

İçeri girdiğimizde yatağında öylece duruyordu.

"Abicim biz geldik!"

"Biz derken?" Sadece ben kafamı uzattım kapıdan Kıvılcım arkamdaydı. Sonra ikimizde içeri girdik. Yüz ifadesinde değişen pek bir şey olmadı.

Ne oldu bugün bu çocuğa ya?

"Kıvılcım abla?" Dedi sorgulayıcı bakışlarla bize bakıyordu.

Kıvılcım, o buraya geldiğinden belli yanıma hiç uğraşmıştı. Aslında Umut'un hiç suçu yoktu ben de anlamıyordum neden böyle davrandığını.

"Evet ben. Yani yanına daha önce gelmedim hiç. Ayıp ettim bayağı ama beni de anla psikolojik anlamda çökmüştüm. Senin olanlar ile ilgili hiçbir suçun yoktu. Özür dilerim seni kırdıysam affet lütfen beni," dedi Kıvılcım Umut'un gözlerinin içine bakıp.

Bu kızın şu huyunu asla anlamıyorum. Asla başını eğmiyor kimseye karşı. O gün, o kadar insanın içinde kardeşi gözlerinin önündeyken bile dik duruşundan ödün vermemişti.

Şuan da normal biri bu kadar yaralı bir çocuğun karşısında -ben olsam- başımı eğerdim

o tam gözlerinin içine baktı. Sevmediğim tek özelliği olabilir.

"Benim sana herhangi bir kırgınlığım yok bu konuda için rahat olsun sadece benim yüzüme bakmaman biraz acıttı ama psikolojik açıdan sen de iyi değildim o yüzden gerçekten sorun yok yani."

Kıvılcım bir süre hiç konuşmadı sonra araya ben girdim.

"Tamam, kırgınlık falan yoksa sorun da yoktur," dedim ve ekledim. "Ee Umut bugün nasılsın abicİM?" Diye sordum iyi görünmüyordu. Yatağın üzerine oturdum yavaşça. Kıvılcım da sandalyeye oturdu ve bizi izledi.

"İyiyim abi, çok iyiyim sen nasılsın?" Dedi sesi alay eder gibiydi. Sitem doluydu. Kaşlarımı çattım.

İyi de neden bu şekilde söyledi ki?

"Abicim bir sorun mu var?"

"Yok ne sorunu alt tarafı bana tedavim hakkında yalan söyledin!"

Yalan mı? Duraksadım ve yüzüne donukça baktım.

"Yalan falan söylemedim abicim nereden uyduruyorsun bunları sen?"

"Söylemişsin işte abi! Doktor ağzından kaçırdı bugün. Neden söylemedin bu kadar kötü durumda olduğumu?

Ben de bacaklarımın iyiye gittiğini düşünerek yeniden sahalara geri döneceğimi zannediyordum ama asla o sahalara dönemeyeceğimi öğrendim.

Umutlarımı öyle bir yitirdim ki abi! Bari dedim, bir hayalim tam olsaydı, bir şeyim yarım kalmasaydı dedim içimden. Kaderim de bu varmış hep yarım kalmak..."

 

....

Bölüm sonu

Umut beni de ağlattın koçum.🥺

Her neyse bölüm nasıldı?

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum canlar😉

Bölüm : 06.02.2025 20:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...