

Merhaba, nasılsınız?
Umarım keyifler yerindedir.
Lütfen hayalet okuyucu olmayın!
Gerçekten emek veriyorum ama okunma sayısı ile oy sayısı çok dengesiz ve gerçekten üzülüyorum.
Lütfen kurgumu beğenmiyorsanız bir oyu çok görmeyin.
Çok uzattım. Neyse oy ve yorum sınırı bu sefer bırakmayacağım.
Seviliyorsunuz hoşçakalın💕
"İçimde her şeyi dolu gözlerle izleyen bir kız çocuğu var dışımda ise buz gibi bir kadın"
...
Gözlerim dolmuştu ama toparlanıp Barlas'a bakmak üzere Barlas'ın odasına doğru yürüdüm.
Hâlâ uyanmamıştı. Kızları yollamış bir tek Aslı'yı Kıvılcım'a refakatçi olarak bırakmıştık. Yaman, Melih, Murat, Bulut ve ben hepimiz buradaydık. Nöbetleşe olarak kalıyorduk ilk olarak ben ve Yaman nöbet tutacaktık.
Yaman, sandalyeye oturmuş telefonuna bakıyordu. Gidip yanına oturdum beni fark edince gülümseyip önüne döndü. Bazen hoşlanmasam da cidden iyi birine benziyordu ve benim gibi sportmen olduğu belliydi.
Zaten askersen sportmensindir yani bence.
"Nasılsın Yaman?" Diye sordum, canım sıkılmıştı.
"İyiyim sen?" Dedi telefonuna bakarken. Telefon ışığı yüzüne vuruyordu. Siyah saçları dağınıktı, kahverengi gözleri izlediği şeye dikkatini vermişte.
"Daha belli değil," dedim gözlerimi kaçırarak.
"Ne belli değil?" Diye sordu tek kaşı havada.
"İyi olmam."
"Anladım."
Anlamadı. Ama konuyu dağıtmak istedim.
"E ne var ne yok?"
"Bir şey yok, gördüğün gibi."
"Kaç yıldır spor yapıyorsun?"
"Kendimi bildim bileli."
Bir insan kendini ne zaman bilirdi ki? Yani ne zaman bildiğini düşünürdü?
Sanırım ben hâlâ kendimi bilmiyordum.
"Kendini ne zaman bildin ki? "Dediğimde göz devirip telefonuna döndü.
Bende telefonumu çıkarttım. Madem o benimle konuşmak istemiyor, ben neden onunla ilgileniyorum ki?
Yarım saat geçtiğinde sıkılmıştım.
Hâlâ aynı duygusuzlukla telefona bakıyordu.
Şimdi Barlas olsaydı böyle yapmazdı... Ah ah kıymetini bilemedim...
Tekrar telefonum çalınca ayağa kalkıp açtım.
"Alo?" Diye sordum bir elimle telefonu kulağıma yaslayıp, başımı geriye eğerek.
Ama ses bir süre gelmedi. Kapattığıni düşünüp ekrana baktım.
Hayır, arama devam ediyordu. Ve bu özel numaraydı.
Biri benimle alay mı ediyordu? Tam kapatacakken ses kulağıma doldu.
Ama bu ses hiç istemediğim, sesini bile duymamın midemi bulandırdığı tek sesti.
"Oğlum, ben baban..." Benim bir babam var mıymış? Yoksa yokluğuyla kendini baba mı zannediyordu?
Ne saçmaydı. Benimle alay ediyordu. Benim babam yoktu. Bir zamanlar vardı belki... Ama şimdi yoktu.
Yok.
"Benim babam yok beyefendi yanlış numara."
Ama ses aceleyle beni kapatmaktan alıkoydu.
"Ateş Uras, beni dinle. Lütfen beni dinle. Ben babamın. Kamil... Kamil Cantürk! Annenin durumu nasıl?"
Kamil Cantürk? Benim babam? Beni arıyordu. Babam beni niye arıyordu? Bu adam ne saçmaıyordu. Ayağa kalkıp koridordan tur atmaya başladım. Sakin olmaya çalışıyordum.
Annnemi soruyordu bir de. Sanki hayatını siken o değildi!
Çıldıracağım. Ellerimle saçlarımı hınçla karıştırdım.
"Annemin adını ağzına alırsan senin o ağzını-"
Sesinin desibeli fazla çıkmıştı. Etrafıma baktım. Burada çok fazla hasta vardı. Bu şekilde bağırmamam gerekiyordu.
Bu yüzden sesimi alçaltıp, gözlerimi yumdum.
"Kes sesini, tamam mı? Benim bir babam da yok hadi eyvallah," diyip kapattım. Bu da son sözümdü. Ararsa da konuşmazdım onunla. Amacı beni yanına çekmekti. Buna izin veremezdim.
Telefonunun elimden kayıp yere düştüğünü gözlerimin kararıp yere çömeldiğimde fark ettim. O ana kadar telefonun niye elimde değil de yerde olduğunu anlamadım. Ya da neden ellerimle başımı tuttuğumu.
"Ateş Uras iyi misin?" Diye seslenen bir ses duydum. Bu ses insanın hastayken saçma sapan rüyalar görüp uyandığında annesinin sesini duymuş gibi hissettiren bir sesti. Ama ne yazık ki benim annemin sesi bile çıkmıyordu. O lanet adam yüzünden. Allah onun da onun gibilerin de cezasını versin!
Kafamı hafifçe yukarı doğru çevirdim. Kıvılcım'ın sesi olduğunu anladım. Mavi hastane elbisesi ve elinde sıkıca tuttuğu serum ile kaşları çatık yüzü endişeli bir şekilde bana bakıyordu. Kırmızı saçlarının bir kısmı sıcaktan yüzüne yapışmıştı, mavi gözleri kederliydi.
Endişelenmesin diye ayağa kalkıp telefonu yerden aldım. Ona doğru yürüdüm.
"Kıvılcım?"
"Kıvılcım, ne işin var burada?"
Benim sesimden sonra bir ses daha çıktı ortaya.
Ses, ben ve Yaman'dan geliyordu. Yaman da az önce yanında oturduğum yerde elinde kahve ile bize doğru geliyordu. Bakışları meraklıydı.
İkimizde şaşkınca birbirimize baktık. O niye her şey de burada?
"Az biraz sakin mi olsanız? Ne öyle bir anda celallendiniz?"
"Sen niye geldin bu hâlinle?" Diye sordu Yaman. Bu çocuğun maydonuzluğu beni benden alıyordu. Sesimi çıkarmadım. Eminim Kıvılcım mantıklı bir şey söylerdi.
"Ne varmış hâlimde?"
İçimden bir oh çektim. Ve dudaklarımı hafifçe sarkıtıp Yaman'a baktım. Yüzü bozulmuş gibiydi.
"Ameliyattan ben mi çıktım Kıvılcım?" Yok baban. Tövbe tövbe.
Kıvılcım gayet sakince cevap verdi.
"Tamam ameliyat geçirmiş olabilirim ama Ateş Uras'ın sesini duyunca bir şey oldu zannettim," dedi bana bakarak. Ben o kadar bağırdım mı? Benim yüz ifadem şaşkındı şimdi de.
"İyiyim ben Kıvılcım sorun yok," dedim gözlerine bakarak.
"Yine de odana dönmelisin," dedi Yaman Kıvılcım'ın koluna dokunmak istedi ama Kıvılcım bir adım geri gitti.
"Hayır," dedi ısrarla bakışlarını ikimize dikerek. "Burada oturmak istiyorum," dedi.
Benim için sıkıntı yoktu. Hastane odası zaten daraltıcıydı. Ama içeride olması gerekiyordu.
"Tamam otur bakalım," dedim koridordaki gri beyaz sandalyeyi işaret ederek. Biraz otursun zaten kalkardı. Ama Yaman bana ters ters baktı. Kıvılcım ise minnetle baktı.
Ben Yaman'a bakmadım. Zaten sinirimi yeterince bozuyordu.
En sonunda Kıvılcım ortada, biz yanlarında olmak üzere üçümüzde yan yana oturuyorduk.
"Ee biraz daha iyi misin?" Diye sordu Yaman. Az önce dut yemiş bülbül değil miydi? Ben göz devirdim. Neyseki kimse görmedi.
"Evet, iyiyim. Teşekkür ederim. Siz nasıl hissediyorsunuz?"
"Vallahi ikiniz de iyi olduğunuza göre sıkıntı yok benim için. Bir de şu yılanların başını ezersek her şey daha iyi olacak," dedim ve arkama yaslandım.
"Yalnız kendi kazdıkları kuyuya nasıl düştüler," dedi Yaman gülümseyerek. Bak, ilk defa katılıyorum.
"Evet çok iyiydi," diye karşılık verdim. Üçümüzde güldük. Biraz daha muhabbet ettikten sonra bizim nöbetimiz bitmişti.
"Bizim nöbet bitti Yaman," dedim kolumdaki saati göstererek.
"Bizimkiler gelsin gidelim."
"Bende odama gideyim o zaman," dedi Kıvılcım ayağa kalkarak. Destek oldum ve yavaşça doğruldu. Arada canı acıyordu ama belki etmemek için kasılıyordu.
"Yardım edelim mi?" Diye sordum.
"Yok ben giderim," dese de ikimizde kollarına girerek onu odasına bıraktık. Yatağına yattığımdaa emin olduktan sonra hemşire geldi zaten. Bu yüzden çıktık.
Geri döndüğümüzde Murat ve Melih'in geldiğini gördüm. Onlarla ayak üstü sohbet edip dışarı çıktık.
Ben otele giderken o da kışlaya gidiyordu.
...
Kıvılcım Ateş
Sabah olmuştu. Bugün hava yine yağmurluydu. Ben yağmuru pek sevmezdim küçüklüğümden kaynaklıydı.
Ama yağmur damlalarının toprağın üzerinde bıraktığı kokuyu hiçbir kokuya değişmezdim.
Yanımda Aslı uyuyordu. Aslı uyumayı çok severdi. Ben hep ondan önce kalkarım ve tehlikeli durumlarda ondan daha çok tetikteydim.
O uyuduğu zaman dünya umrunda olmazlardandı ben ise küçücük bir seste uyananlardandım.
Zıt kutuplar birbirini çeker.
Biraz telefona baktıktan sonra sıkılıp Barlas'ın yanına yanına gitmeye karar verdim. Dün akşam hemşireden tekerlekli sandalye istemiştim. Karnım yürürken çok acıdığı için tekerlekli sandalye çok iyiydi.
Aslı'yı uyandırmaya karar verdim. Kendim gidince canım acıyordu. Dün Ateş ve Yaman'ın yanından döndükten sonra acımdan uyuyamadım.
"Aslı!"
Duymadı. Yine tekrar ettim.
"Aslı!" Diye art arta adını seslensem de beni duymadı.
Baş ucunda küçük pet şişenin içinde su vardı. Ağzını açtıktan sonra hafifçe elimle Aslı'nın uyuyan ama hâlâ çok güzel olan yüzüne damlattım. Yüzüne su geldiğini duyunca biraz homurdandı. Üçüncü de hızla doğruldu.
"Ya ne oluyor?" Yüzündeki sıvıyı sildi ve yüzüme anlamsızca baktı. "Bir şey mi oldu?" Diye sordu. Kafamı iki yana salladı m.
"Yok, hayır. Saat on ikiye geliyor. Kalk artık diye su döktüm yüzüne," dedim masumca. Önce yüzüme ters ters baktı. Sarı saçları bozulduğu için toparladı. Esneyerek saate baktı. Gözleri açıldı.
"O kadar oldu mu ya?" Dedi hızla ve ayağa kalkıp tuvalete gitti. Birkaç dakika sonra döndüğünde yüzü gözü açılmıştı.
Eğilerek sandalyeden hırkasını aldı. "Barlas'ın yanına mı gidiyoruz?" Diye sordu.
Kafamı salladım. "Ne zaman uyanacak ya?" Diye sordum ona bir şey olmasından çok korkuyorum.
"Merak etme uyanacazk" dedi bana dayanmamı söylüyordu.
İnşaallah.
Benim sandalyemi itmesiyle beraber Barlas'ın odasına doğru gitmeden önce kantine uğrayıp bir şeyler atıştıracaktık ki Umut, Melih, Şirin ve Murat'ı görünce hemen yanlarına gittik zaten bizi fark edince onlar da çok mutlu oldular.
Masaya oturduk Murat bize bir şeyler söylemek için Aslı ile beraber kantine girdi.
"Nasılsın Kıvılcım abla?" diye sordu Umut.
Bugün çok tatlı olmuştu ve üstündekiler ona bayağı yakışmıştı. Üzerinde gri bir sweatshirt altında ise bol bir pantolon vardı.
"İyiyim canım sen nasılsın?" Diye sordum.
"İyiyim bende."
"Yaman ve Ateş Uras nerede?" Diye sordum.
"En son dışarı çıktıklar," dedi Şirin. Şirin bizim ekibe yeni yeni dahil oluyordu ama ekibin en şeker kızıdır.
Kendi stiline göre giyinmeyi sever iş dışında.
Hepsi üniformalıydı çünkü görev başındaydılar.
"Neyse gelirler birazdan zaten," dediğimde, Aslı ve Murat ellerinde sandiviçler ile geliyorlardı.
"Yemekler geldi!" Dedi Aslı elindekileri sallayarak.
Hepimiz keyifle yemeğimizi yemeye başladık.
Birkaç dakika sonra Ateş Uras ve Yaman yanlarında tekerlekli sandalyeli biri ile geliyorlardı. Herkesin dikkati onlara çevrildi. Bu kimdi ki şimdi?
Çok uzakta oldukları için göremiyordum. Zaten doğru düzgün ayağa da kalkamadığım için sabırla beklemeye başladım.
Nihayet yüzlerini seçebileceğim kadar yakına geldiklerinde tekerlekli sandalyedeki kişinin Toprak olduğunu anladım.
Toprak buraya gelmişti!
Şaşkınlıkla Toprağı izliyordum. İkimizde tekerlekli sandalyedeydik şimdi hayata bak be!
Yanımıza geldiklerinde "Tarık hoş geldin!" Dedi Şirin.
Tarık, bir şey anlamamış gibi bakıyordu. Duymamıştı galiba Şirin bir anda böyle bir surat ifadesi ile karşılaşınca yüzü düştü.
"Oo delikanlı hoş geldin aç mısın?" Dedi Murat.
Hiç kimseye bakmadan doğrudan ellerine bakıyordu. Niye böyle davranıyordu ki?
Ateş Uras ve Yaman'a baktım ne olduğunu anlamak için ikisi de bana bakmıyordu.
"Tarık bir sorun mu var?" Diye sordum sesimi yüksek çıkarttım duyabilmesi için.
Bir saniye gibi kısa bir an bana bakıp tekrar önüne döndü.
"Tarık, beni duyabiliyor musun?" Dedim tekrar.
Ateş Uras, "Seni duyamaz Kıvılcım," dediği an, şok içinde ona baktım.
Nasıl duyamazdı ya? Tamam, duyma konusunda problemi vardı ama bu kadar yüksek boyutta mıydı?
"Ne demek istiyorsun Uras?" Diye sordum. Toprak'tan gözlerimi ayıramıyordum.
"Bugün kontrole götürdük eskisinden daha kötü durumda. İşitme cihazını çıkarttı doktor bugün götürüp taktıracağız. Bu yüzden şimdilik seni duyamaz," dedi.
Bu yüzden cevapta vermiyordu.
"Evet zaten Barlas'ı merak etmiş o yüzden getirdik sen de kardeşini gör diyeydi aslında ama o öyle zannediyor," Dedi Yaman.
"Onun umrunda bile değilim değil mi?"
Şirin yanıma geldi bana sarıldı. Benim yüzüm donuktum ama her an ağlayabilirdim
"Hayır, öyle düşünme lütfen, Kıvılcım. Öyle değil şimdilik senin kardeşin olduğunu bilmediği için sana öyle geliyor," dedi ama ben emindim. Ben önemli değildim.
Artık dayanmaya gücüm kalmamaya başlamıştı zor geliyordu her şey çok zor sanırım bir psikoloğa görünmeliyim diyeceğim ama bu psikoloji ile psikolog zengin olur.
Biraz sonra kendimi sakinleştirmek için lavaboya gitmek için ayaklanacağım sırada karnımın ağrısı ile geri yerime oturdum.
Kahretsin unutmuştum bu sandalyeye bağlı olduğumu!
"Aslı beni lavaboya götürür müsün?" Diye sordum Aslı'nın kabul etmesi ile beraber lavaboya gittik.
Yüzümü yıkayıp biraz toparlandıktan sonra bizimkilerin yanına geri döndük. Biz gelene kadar kimsenin çıtı çıkmıyordu. Biz geldiğimizde gözler bize döndü.
"Daha iyi misin Kıvılcım?" Diye sordu Yaman
"İyiyim teşekkür ederim," diye cevap verdim.
"Biz artık götürelim Toprak'ı," dedi Ateş Uras.
Son bir kez Toprak'ın yüzüne baktım.
O kadar masum o kadar tatlı görünüyordu ki ve
Bir o kadar da acılı...
Ben bir şey diyemeden gittiler önce biraz hayatı sorguladım sonra kendimi neden böyle olduğunu falan.
En büyük suçum onu daha önce bulamamaktı. Biliyorum geriye kalan şeyler benim kontrolüm dışındaydı ama yine de kendimi suçlu hissediyordum.
Odama çıkıp biraz müzik dinledim sonra uyuyup kalmışım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 36.71k Okunma |
4.08k Oy |
0 Takip |
70 Bölümlü Kitap |