46. Bölüm
𝐸𝓁𝒶𝓇𝒾𝓃 / ATEŞ VE BARUT / İÇİMİZDEKİ DÜŞMAN

İÇİMİZDEKİ DÜŞMAN

𝐸𝓁𝒶𝓇𝒾𝓃
dadaaaa

Merhabalar, nasılsınız? Bu bölüm köstebeğin kim olduğunu öğrendiğimiz bölüm o yüzden biraz kısa oldu. Çünkü bu bölümden sonra olaylar artacak diyeceğim olaylar hiç bitmedi ki ahahhahs

Neysee geçelim bakalım.

Hazır mısınız?

Ateş ve Barut gururla sunar:))

 

hanet bazen bir silahtan daha keskindir. Ve o yara, adaletle dikilmezse kanamaya devam eder.”

...

Sabahın erken saatlerinde güne başladım. Artık alışkanlık olmuştu. Sabahın altısında uyanmak. Düşüncelerim beni öyle bir sarmıştı ki tam olarak da uyuyamadım ve yine kabuslarım beni esir aldı.

Bugünkü kabusumda annemi gördüm. Bana sarıldı ilk defa onu gerçekten hissettim. Ama çok kısa süreydi çünkü yine o günkü hâli gözümün önüne geldi. Uyandığımda ağlıyordum. Gerçekten psikolojik tedavi almalıydım belki de...

Her zamanki gibi üzerimi sıkıca giyinip dışarı attım kendimi. Kulaklığımı takıp yürüyüş yaptım sonra denizi seyrettim. Kütüphaneye gittim ve kahvaltımı yaptım.

Geri dönüş yolunda Melih aradı.

Toprak taburcu olacaktı. Arabası ile geldi ve beraber hastaneye gittik.

Hastanede sabah saatleri olmasına rağmen ağlayan, sevinçle gülen, sinir krizi geçiren bir sürü insan vardı. Aynı yerde farklı duygular.

Toprak'ın taburcu olma işlemini hızlıca bitirip arabaya bindik.

Kimse konuşmuyordu bu sessizliği Melih'in telefonu bozdu.

Bir eliyle telefonu açtı bir eliyle direksiyonu sürdü.

Hoparlöre aldı.

"Evet, Ateş Uras?"

"Melih, kahvaltı edecektim. Yalnız edilmiyor, Umut da arkadaşına gitti. Gel beraber kahvaltı edelim!"

Kısa bir an bana baktı kafamı onaylamaz anlamda salladım. Sinsi sinsi sırıttı.

"Tabii olur. Ama Toprak da benimle birlikte o da gelecek."

Benden bahsetmemişti.

"O da gelsin daha iyi olur."

"Tamam. İki dakikaya ordayız."

Telefonu kapatıp bana döndü.

"Aç olduğuna eminim." dedi ve sırıttı.

"Hayır, değilim. Siz gidin beni şurada indir."

"Hayır, sen de geliyorsun!"

"Gelmiyorum!"

Çoktan gelmiştik. Oflayarak dışarı attım kendimi Toprak'ın niye sesi çıkmıyor diye düşünüyorken arka koltukta uyuyakalmış olduğunu gördüm.

Melih onu uyandırdı. Çok tatlıydı.

"Hadi Tarık kahvaltı edeceğiz!" Toprak zar zor gözlerini araladı.

"Uyandım Melih Abi."

Beraber Ateş Uras'ların dairesine geldik.

Melih kapıyı çaldı biraz sonra Ateş Uras açtı.

Beni görünce kaşlarını çatıp Melih'e baktı.

Sonra içeri geçmemiz için yana çekildi.

En son ben içeri girdim ona bakmadan.

Onun bana baktığında eminim.

Melih, hemen masaya kuruldu Toprak'ı da yanına oturdu bende Toprak'ın yanına oturdum.

" Hoş geldiniz. Bana masayı kurmam için yardım etmeyecek misiniz lan?" Diye sitem etti.

Ayağa bir tek ben kalktım Melih Ateş Uras'a bakıp sırıtıyordu.

"Melih Bey hazretleri?"

"Misafiriz biz. Otur Kıvılcım!"

Elimi tuttu beni sandalyeye geri oturttu.

Ateş Uras kınayıcı bakışları ile Melih'e bakıp mutfağa gitti. Toprak ise telefonuna bakıyor bir yandan da gülüyordu.

Biraz sonra bardakları getirdi ama çok yavaştı böyle devam ederse iki saatte anca kahvaltı ederdik.

Kimse kalkmaya niyet etmiyorken ayağa kalktım tekrar. Mutfağa gittim. Beni beklemiyor olacak ki şaşırdı.

Masada bardaklar dışında her şey eksikti.

"Ekmekler nerede?" Diye sordum. Arkası dönüktü tezgahta domatesleri kesiyordu.

"Dolapta bir tane vardı. Sabah ekmek almamışım" dedi.

Dolaptaki ekmeği alıp mikrodalgaya koydum. Daha sonra buzdolabında ki reçel, peynir ve zeytini aldım.

"Bunları koymam için tabak lazım, nerede?"

Bana döndü ve tabakları bulaşık makinesinden çıkardı, kurulayıp bana verdi.

Dün birbirimize o kadar şeyi söyledik ve şimdi yine yan yanayız.

Mikrodalgada ki ekmeği çıkarttım dilimledim. Ekmek tabağına alıp salona götürdüm.

Masayı ikimizde hızlıca kurarken Melih sakince ayak ayak üstüne atarak Tiktok izliyordu.

Masayı kurmayı bitirdiğimizde kahvaltı etmeye başladık.

Toprak ve ben konuşmalara dahil olmazken Melih ve Ateş Uras çoktan maç haberlerine geçiş yapmıştı.

Telefonumum titreşmesi ile kafamı kaldırıp baktım.

Barlas arıyordu.

Masadan kalktığımı bile fark etmeyecekleri kadar koyu bir maç sohbetine dalmışlardı. Mutfağa gidip telefonu açtım.

"Efendim Barlas?"

"Nasılsınız küçük hanım? Kahvaltı ettin mi?"

"Melih ile birlikte, Toprağı da alıp, Ateş Uras'a geldik."

"Haa bende gelmek isterdim ama daha önemli işlerim var. Toprak ile senin kardeşlik meseleni çözeceğim ama önce Kamil Cantürk olayı ile ilgilenmeliyim"

"Kamil Cantürk mü?"

"Evet, iddialara göre bir ikiz kardeşi varmış. Ve yine iddialara göre Kâmil Cantürk... Ölmemiş!"

Yerimde sendeledim. O herif ölmediyse yine bize bulaşıp, daha da acımazca davranabilirdi.

Kahretsin!

Daha da kötüsü ben onu karnından vurmuştum ve birileri daha kalbinden vurmuştu nasıl dirildi?

"Ne... Nasıl yani ölmemiş mi?"

"Bir ihtimal evet. Ama mezarını inceletecektik bugün. İkiz kardeşi meselesi ise çok karmaşık."

"Bir şey öğrenirsen söyle!"

"Tamam söylerim hadi görüşürüz."

"Görüşürüz."

Kapattım ve tekrar salona geçmeden bir bardak soğuk su içtim.

Sonra kendime gelerek salona gittim.

Bakışları bana dönmüştü

"Ne oldu?" Diye sordu Melih

"Hiç... Barlas aradı. Bir şey yok."

"Haa iyi bari."

Kapı çalması ile Ateş Uras ayağa kalktı ve kapıyı açtı.

Bende tekrar yerime oturdum.

Bir dakika sonra Yaman'ı görünce şaşırdım. Yaman Ateş Uras'ın evine gelir miydi ya?

Yaman'ın gözleri direkt beni bulunca bir irkilmedim değil.

"Ne oldu böyle, telaşlısın?"

"Kıvılcım, çok kötü bir şey oldu!"

"Ne oldu? Anlat hadi!"

Hepimize tek tek baktı ama özellikle de Ateş Uras'a. Tahmin ettiğim şey mi?

"Anlatsana oğlum!" Dedi Melih.

"Kamil Cantürk!" Demesiyle Ateş Uras'ın birden önümüze gelip dikilmesi bir oldu.

Devam etmesi için bekliyorduk.

"Albay ile çok eski bir arkadaşmışlar."

Hiçbir şey anlamamış gibi bakarken devam etti.

"Yani demek istediğim şu ki: aradığımız köstebek... Albaymış!"

Dediğinde hepimiz ama özellikle de ben şok olmuş bir şekilde ona bakıyordum. Dizlerim bana ağır gelmişti İlk defa taşıyamadım kendimi. Gözlerimin önünde baba bildiğim adam beni kandırmış ve benim güvenimi yerle bir etmişti.

 

Hayatta hiç kimseye güvenmeyen ben küçük kalbimle hep ona güvenmiştim. Ben onu baba bilirken, o benim kuyumu kazıyormuş. Şimdi Ateş Uras ile eşitlenmiştik ve ikimizde baba dediğimiz kişi tarafından vurulmuş, aynı kaderi paylaşmaya mahkum edilmiştik.

Ben ona guvenmiştim. Ben ona güvenmiştim. Ben ona baba demiştim.

O da bana kızım demişti.

Birisi bile çıkıp yalan demiyordu.

Gerçekti. Kabul etmesinde etsem de bu bir gerçekti.

Ben bir yalana mı inanmıştım?

İkimizde birbirimize baktık.

Güven bir ayna gibidir dedikleri bu olsa gerek.

Bu defa kırıldı parçaları un ufak hâle geldi.

Herkes bir şey dememi bekliyordu kalbim inanmak istemiyor beynim çoktan kabullenmişti bu durumu.

"Ben... Nasıl anlamadım? Gözümün önünde bunca şeyi nasıl yaptı? Biz onu baba biliyorduk bir hain çıktı..." Devam etmee gücüm yetmiyordu. Sinirden ellerim, ayaklarım zangır zangır titriyordu.

Bedenim bile bu durumu kabul edememişti.

İçimde saf bir öfke vardı. Nefret bile olabilirdi bu bilemiyorum.

Kimseden çıt çıkmıyorken ayağa kalktım.

Toprak bile olanları idrak edememiş boş gözlerle bakıyordu bana. Belki de acıyordu hâlime...

Gözlerim sinirle doldu. Sinir, hayal kırıklığı ve güven zedelenmesi bunlar vardı içimde üzüntü bile duymuyordum ona. Öldürecektim hem de kendi ellerimle!

"Bu bilgiyi sana kim söyledi?" Diye sordu Melih, Yaman'a

"Önce Sadri Alaca, daha sonra doğrulamak için Barlas'a sordum yeni haber aldı o da." dedi

"Gidip onu öldüreceğim!" Hiddetle kapıya doğru koşarken biri elimi tutup durdurdu beni.

Ateş Uras'tı bu.

"Ateş bırak beni! Bunca şeyi yanına bırakmam!"

Gözlerimin içine bakarak konuştu. O kadar sinirliydim ki ellerim titriyordu.

"Biliyorum. Kızgınsın, öfkelisin... Evet ama şimdi bunu yapmanın zamanı değil, akıllıca düşünmelisin. Hep daha akıllı olan kişi sendin. Kıvılcım, bu hatayı yapma!"

"Lütfen, bırak beni gideceğim. O adam..."

"Tamam , bak yalnız değilsin ben de buradayım, yanındayım. Birbirimize kızsak da sövsek de ben burada kalacağım. Bir şey yapmak istiyorsan beraber yaparız." Sesi yatıştırıcı bir şekilde çıktı. Ama kabul edemiyordum olanları. Bu çok ağırdı benim için.

Çok ağırdı.

Barlas'ın beni araması ile telefonu açtım. Elimi hâlâ tutuyor ısrarla bırakmıyordu.

"Barlas!.." gözlerim doldu sesim kesildi.

"Duymuşsun demek..." Sesimden anlamıştı.

"Evet, o adi adamı kendi ellerim-" yutkundum dizlerimin bağı çözülmüş gibiydi. Nefes almakta güçlük çekiyordum. Barlas sözümü kesti.

"Kıvılcım, mantıklı davranmalıyız. O bize bir oyun oynadıysa sıra bizde. Ona öyle bir oyun oynayacağız ki feleği şaşacak. İşimiz bittiğinde sadece onu değil bütün pislikleri bu dünyadan kazıyacağız. Şimdi... Sakin ol ve konum attığım yere ekibi topla!"

Oyun daha yeni başlıyordu. Ve:

Beni en çok sevdiğim insanlar yıktı…

Ama o enkazdan doğan ben, artık yalnızca bir isim değilim.

Adaletin gölgesinde büyüyen, acının hamuruyla yoğrulmuş bir kadınım.

Bölüm : 06.04.2025 21:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...