61. Bölüm
𝐸𝓁𝒶𝓇𝒾𝓃 / ATEŞ VE BARUT / Kırık Bir Gurur, Suskun Bir Ceket

Kırık Bir Gurur, Suskun Bir Ceket

𝐸𝓁𝒶𝓇𝒾𝓃
dadaaaa

Herkese merhaba, nasılsınız?

Her şey yolundaysa sizi bölüme uğurluyorum.

Ama lütfen, oy ve yorum bırakın. Fikrinizi söyleyin.

Güzel mi olmuş yoksa eksik mi olmuş? Hikaye nasıl gidiyor? Bölüm nasıl olmuş? Gibi sorulara cevap verebilirsiniz.

Yani küçük bir yorum bile benim için çok kıymetli inanın ki... Ve yorum olmayınca moralim de bozuluyor.

Eskisi gibi sınır falan koymayacağım ama lütfen emeğime değer verin biraz da olsa.

Sevgiyle kalın💗

 

☆☆☆

"Affetmek bazen bir kelime değil, bir ceketin omuza bırakılması kadar sessizdir."

°°°

Masaya oturduk. Bizimkiler de geliyordu yavaş yavaş.

Beste ve Atilla yine tartışmıştı çünkü yine birbirlerine kızgın bakışlar atıyorlardı, Aslı ve Barlas da gözlerini birbirlerinden kaçırıyordu.

Melih ise faklı âlemlerdeydi ve kendi keyfine bakıp az önceki kızla konuşuyordu.

"Ya bana karışma dedim sana her seferinde burnunu sokuyorsun?"

"Ne yapacaktım? O adamın sana dik dik bakmasını mı izleyecektim? Ha bir de alkış tutayım istiyorsan!"

Atilla ve Beste arasındaki gerilim yükselmeye başladı birden. Hepimiz şaşkınlıkla onlara döndüğümüzde Beste'nin yüzünün sinirden kıpkırmızı olduğunu gördüm. Atilla da ondan farksız değildi. Elini saçlarından sertçe geçirdi.

"Biz ayrıldık farkında mısın? Bitti. Ve sen bana karışamazsın! Anlıyor musun?" Sözcüklerini ağzından salağa anlatır gibi tane tane çıkardı. Atilla kasların kaldırıp ellerini iki yana açtı.

"Anlamıyorum, tamam mı? Anlamayacağım! Ben-"

Beste sözünü kesti.

"Sen ne? Yeter artık!"

Lafını bitirseydi itiraf edecek gibiydi Atilla.

Beste ve Atilla birbirine girerken hangisini tutacağımızı bilemedik.

Beste çok kırgındı, Atilla ise çok kızgın görünüyordu.

Ama ben demiştim aralarında bir aşk olma ihtimalini.

"Arkadaşlar biraz sakin olun! Ne oluyor yine?" Barlas daha yumuşak bir şekilde konuştu. Ama fayda etmedi.

"Beste Hanım, kendine baktırmaktan hoşlanıyor sanırım!" Dedi Atilla.

Tam o anda buz gibi bir hava etrafı sardı. Sanki bütün sesler sustu, sadece biz ve Atilla'nın söyledikleri havaya tutundu.

Gözlerim büyüdü. Kafamı Ateş Uras'a sonra Barlas'a çevirdim. Ateş hiç buralı bile değilken Barlas da benim gibi gerilmişti.

Beste, Atilla'nın yanına giderek ondan hiç beklemediğimiz bir şey yaptı.

Tokat attı.

Ortam ikinci kez buz gibi oldu. Sanırım bu gece fazla gerilimli olacaktı.

Atilla'nın sağ tarafına yüzü düştü. Kafasını kaldırıp Beste'ye baktı kırgın ve bir o kadar da kızgın gözlerle.

Hepimiz şok olmuştuk hatta bütün salon bize doğru döndü.

Ben bir anda ayağa kalktım.

Kimse benim kuzenime bu çirkin sözü edemezdi.

Ne demek baktırmak? Kadınlar elbise giyinince, gülümseyince, başka erkeklere kendi baktırmak mı istiyordu yani?

"Sen ne diyorsun lan! Ne baktırması? Erkekler ona bakıyor kız ne yapsın? O mu özellikle bak diyor, he gerizekalı!"

Diye bağırdım bir anda. Bir yandan da parmaklarımı sallıyordum Atilla'ya.

Atilla ise suskunlukla bizi izliyor hiçbir şey yapmıyordu.

Yapmasındı zaten.

"O anlamda söylemedim!" Dedi kendini savunarak.

"Ne anlamda söyledin o zaman? Sapık zihniyetinize tüküreyim sizin. Hepiniz aynısınız!"

"Kıvılcım, bir sakin ol! Beste bile bu kada tepki göstermedi!" Dedi Barlas.

Barlas'a çevirdim gözlerimi. Hepimizin aksine o sakindi.

"Nasıl sakin olayım? Bu adam ne saçmalıyor?" Diye sordum. O cevap bile vermeden Beste konuştu.

"Bu aşağılık adamdan nefret ediyorum."

"Ben sadece ona bakanlarla ilgilendim tamam mı? Suçlu ben mi oluyorum şu an?" Diye sordu Atilla.

"Atilla, tamam. Sen de bir sakin ol! Bir oturun sakinleşin. Bakın, herkes bize bakıyor!" Barlas ortalığı yatıştırmaya çalıştı ama başarısızdı çünkü her iki tarafta birbirinden nefret ediyordu.

"Ne sakini ya! Abi hadi tamam ben haksızım ama bu Beste ile aramızdaki bir mevzuyken buraya taşıması saçma. Kıvılcım, ben seni mantıklı davranıyorsun zannediyordum. Yanılmışım."

"Kes be zırvalamayı! Hem hani sen benden nefret ediyordun? Ne diye geldin bizimle?" Bir an susacak.gibi oldu ama sonra tekrar devam etti. Hatta bu kez daha acımasızdı. "Bak Atilla, bana dair umudun olmasın çünkü ben seni sevmiyorum!" Diye bağırdı bu sefer.

Sözleri kesindi. Ama ya kalbi? Kalbi ne diyordu bu duruma?

"Ben seviyorum!"

Atilla'nın itirafı ile herkes ikinci bir şok dalgasına tutuldu.

"Beni bırakıp gittiğin o günden beri seviyorum seni ulan! Hiç mi görmedin beni? Hep etrafında olan beni! Hep bir adım arkanda olan beni? Fark etmedin!" Gözleri dolar gibi oldu ama yapmadı. Titrek bir nefes verdi.

Bu itirafı beklemeyen Beste ne diyeceğini bilemedi. Dondu kaldı. Tepki vermedi bir süre kadar. Daha sonra gözlerini Atilla'ya sabitleyerek konuştu.

"Görmek istemedim belki de? Gölge gibi ol istedim belki de. Dedim ya ben seni sevmiyorum. İnsan nefret ettiği birini sevemez. Ve nefret asla azımsanmayacak bir duygudur," dedi Beste.

Atilla kahkaha attı acı bir kahkahaydı.

"Hâlâ aynısın. İnsan hiç mi değişmez? Benimle alakalı değil diyorum, seni korumak için yapmak zorundaydım diyorum, anlamıyor musun?"

"Anlamıyorum. Git artık Atilla yeter! Hatta sen dur, ben giderim." Çantasını koluna taktı gideccekken bir samiye durdu. Bir şey söyleyecekti sanırım.

"Bir de şunu unutma Atilla Arman Kılıç: ben artık başka biri ile çıkıyorum. Ve bunu da herkes öğrensin! Ben başka birini seviyorum. Ve o kişi herkese sürpriz olacak. Gerçi siz onu tanımıyorsunuz!" Arkasını dönüp gitti.

Ama bence doğru söylemiyordu. Çünkü Atilla'ya karşı bir şeyler hissettiği açıktı ama bu şekilde davranması saçmaydı. Yani yalan söylüyor olabilirdi.

Arkasından buruk bir şekilde gülümsedi Atilla.

Ben bile kırılmıştım.

Atilla olduğu yerde mıhlandı. Ne bir tepki verdi ne de gitme dedi. Zaten gönülden giden kişiye kal desen bir şey değişmezdi. Değil mi?

Yanına gittim ve yüzüne baktım gözlerini bana çevirdi.

"Ne istiyorsun Kıvılcım? Sende mi hesap soracaksın? Artık gücüm yok!"

"Hayır, hesap sormayacağım. Sadece bir şey söyleyeceğim. 'Toprak bir gün yağmurun değerini anlayacak ama o gün yağmur yağmayacak.' Çok geç kaldın."

Ardından oturduğum yere geri döndüm.

Herkes oturmuştu. Atilla hariç. Atilla hepimize son kez ve arkasını dönüp gitti.

Dördümüz- ben, Ateş Uras, Aslı ve Barlas- birbirimize baktık. Aslı olaylara hiç dahil olmamamıştı aynı şekilde Ateş de. Barlas ise benim gibi gerilmişti. Çünkü ekibin dağılmasını istemiyorduk.

Melih mi? O çokta farklı alemlere akın yapmış, ruhu buradaki olaylardan uzaktı.

Az önce dans edip eğlenen kişiler küs olarak ayrılmıştı.

"Kasmayın bu kadar, gençler sonuçta her şey olur yani!"

Herkesin gözleri Ateş Uras'a döndü.

Her konuda nasıl bu kadar rahattı?

Az önceki olayların hiçbirinde ayağa kalkıp bir şey yapmadı. Öylece oturup izledi.

Bu rahatlığı bende istiyorum ya!

"Arkadaşımız onlar bizim. Aralarının iyi olmasını isteriz," dedi Aslı sonunda konuşarak.

"Evet, hem Beste de bence onu seviyor. Gözleri her şeyi anlatıyordu." Diyerek destekledim Aslı'yı.

"Aynen öyle," dedi Barlas.

"Eğer bu şekilde birbirlerini kıracaklarsa hiç aşık falan olmasınlar. Bu ilişki yürümez!" Dedi, kesin bir tavırla hepimize bakarak, Ateş Uras.

"Öyle mi? Bunu sen mi söylüyorsun?" Dedi Barlas tek kaşı havada.

"Evet, ben."

"Anlıyorum," dedi Barlas ve göz devirdi.

"Bence haklı," dedim. Gözler bana döndü. Şuan büyük bir pot kırmış olabilirim ama cümlelerime devam ettim.

"Yani ikisi de birbirinden nefret ediyor. Bu şekilde yürümez ki bu!" Diye ekledim.

"Gittikçe birbirinize benziyorsunuz. Konuşmayı kesin artık!" Dedi Aslı.

Ateş Uras'a bakmadım ama onun bana baktığına emindim.

"Göreceksiniz," dedi Ateş Uras.

"Her neyse artık gidelim mi?" Diye sordum.

"Evet, artık gidelim. Sıktı burası ama önce-" Ateş Uras bir hışımla ayağa kalktı doğruca Baki Bey'in yanına gitti.

Bir anda bu şekilde onun yanına gitmesi oldukça garipti.

Tam önünde durdu. Önce gülümsedi sonra yumruk yaptığı ellerini Baki Bey'in suratına indirdi.

Ona yumruk attı!

Ellerimi refleksle ağzıma götürdüm. Gözlerim pörtledi resmen. Bunu beklemiyordum. Kimse beklemiyordu.

Neden yaptı bunu?

"Ne oluyor ya?" Aslı'nın ağzından fısıltı halinde döküldü bu cümle. Ama ne içimden sürekli tekrar ettim.

Ne oldu da ona vurdu?

Hepimiz şok ile ona baktık. Bugün yeterince şey olmamış gibi bir de bununla uğraş şimdi.

Of! 

Hemen ayağa kalktık ve koşar adım yanlarına gittik

Birbirlerini dövmeye başladılar. Tekmeler küfürler ve yumruklar havada uçuştu sadece iki saniye içinde.

Ateş Uras, Baki Bey'e o kadar sert vuruyor ve Baki Bey de ona aynı şekilde sert bir yumruk attı.

Kalabalık grup onları ayırmaya çalışıyordu ama zordu bayağı.

Neyse ki üstler yoktu sadece üsteğmenler ve teğmenler vardı.

Barlas ve Melih aralarına girmişti güç bela ayrıldılar

"Sana bakma demedim mi lan? Yarım saattir kızı kesmediğin kaldı! Şerefsiz herif!" Diye bağırdı Ateş Uras ve okkalı bir küfür etti. Yüzümü buruşturdum bu küfür ile.

Ne olduğunu anlasaydık keşke...

"Ya, ne oluyor Ateş bir sakin ol!" Dedi Barlas.

Baki Bey bir anda Ateş Uras'ın üzerine yürüdü.

Ateş Uras ise kafasını Barlas'a çevirmişti.

Koşarak Ateş Uras ve Baki Bey'in arasına girdim.

"Yeter artık! Kesin şunu! Ateş Uras ne oldu bir anda?"

Baki Bey adımlarımı durdurdu ve kolumu tutup beni sağa çekecekken, Melih bu sefer yumruk attı.

"Bırak lan kızı!" Dedi Melih.

"Ya oğlum bir durun artık! Herkes birbirine vuruyor. Ne oluyor bize de anlatın?" Dedi Barlas.

"Dışarı çıkalım mı artık?" Diye sordum ortamı dağıtmak için. Ateş Uras gözlerini Baki Bey'den ayırmadan benim elimden tuttu.

"Gidelim." Dedi dişlerinin arasından.

O önden ben arkasından el ele dışarı çıktık.

Dışarıdaki çardakta otururken diğerlerini bekledik. Ateş Uras nefes alıp verirken bile sinirliydi sanki.

"Neden ona vurdun?" Diye sordum sabırsızca.

Derin bir nefes aldı tekrar.

"Çünkü fark etmedin ama oraya oturduğumuzdan beri sana bakıyordu."

Afalladım.

"Ne! Bana mı bakıyordu?"

"Evet."

"Teşekkür ederim ama bir anda ona vurman falan ya başka bir -" diyecekken işaret parmağını dudağıma koydu. Susumamı istiyordu.

"Lütfen bana onu savunma!" Parmağını dudağından çekti.

"Onu savunmayacaktım. Sadece bunun başka sonuçları olabilirdi onu söyleyecektim."

"Olsundu, Kıvılcım olsundu. Atilla'yi daha iyi anladım şaka gibi!"

"Nasıl yani?"

"Beste'ye birileri baktı demişti ya. Adam sakin kalamadı tabii ne yapsın. İlk defa onunla aynı fikirdeyim. Başımıza taş yağacak," dediğinde güldüm.

Bakışlarını benden çekip önüne çevirdi. Bir hareketlilik olduğunu anladım.

Bizimkiler gelmişti. Barlas hızlıca gelip Ateş Uras'ın karşına dikildi.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen? Ya adam seni polise verseydi? Gerizekalı!"

Ateş Uras da ayağa kalkıp dikildi.

"Yaptığımın arkasındayım. Hak etti. Resmen gözleri ile kızı dikiizliyordu ne yapmamı bekliyorsun?" Diye sordu.

Barlas baş ve işaret parmağı ile burun kemerini sıktı ve başını eğdi.

"Her seferinde sizin arkanızı toplamaktan bıktım. Gerçekten artık burama kadar geldi. Ya biraz sakin olmayı öğrenin artık!" Diye bağırdı.

Haklıydı hep arkamızı toplayan, sakin olmamız gerektiğini söyleyen oydu ve biz her seferinde onu dinlemiyorduk.

Haklıydı gerçekten haklıydı.

Yanına gittim.

"Haklısın Barlas çok haklısın. Ama gerilim yaşanmış ve sakinliğimizi korumamız zor olacak. Lütfen sende sakin ol tamam mı?" Dedim yatıştırıcı bir sesle.

Bana baktı. Gerçekten kırılmıştı sanırım.

"Kıvılcım sen hiç konuşma zaten her şey senin başının altından çıktı!"

Ben ne yapmıştım ya?

"Ben mi? Ne yaptım yine?"

"Sen bizi buraya getirmeseydin bunların hiçbiri olmayacaktı. Zaten bugün son günümüz daha kaliteli geçirseydik ya... Bir gün de olaysız, sakin geçse dişimi kıracağım!" Diye bağırdı.

Al benden de o kadar. Her gün başka bir olay yaşanıyordu. Olaysız bir gün yaşamadım hiç. Yorucu olmaya başlamıştı.

"Ya ben size 'gelmek ister misiniz?' diye sordum. Hepiniz 'gelirim' dediniz. Ben bir şey yapmadım!" Dedim kendimi savunarak. Barlas ile ikimiz birbirimize gergin bakışlar atarken Ateş Uras aramıza girdi.

"Kıvılcım, tamam o sakin olun bir. Barlas, bak, ne benim ne senin ne de Kıvılcım'ın bir suçu var. O adam Kıvılcım'ı dikiizliyordu ve bende olaya müdahale ettim. Ne yapacaktım? Alkışlayacak mıydım?"

Atilla ile aynı cümleyi kurmuştu.

Sevmese de benziyorlardı.

"Tamam bak bunda bir hata yok. Ama bize de anlatmak yerine koşarak o adamı dövmeye gitmen saçmaydı Ateş kabul et. Güçlü davranmak sana bir artı sağlamaz kaldı ki bu Kıvılcım'ın üstü ve lideri. Şimdi ya Kıvılcım'a bir şey yapmaya kalkışırsa?" Diye sordu biraz daha sakin bir sesle.

Ama ben bu yönde hiç düşünmemiştim.

Ateş Uras da düşünmemiş olacak ki cevap veremedi.

"Olayları mantıklı düşünün senin yüzünden bu kız işinden olursa asıl o zaman sen kork benden Ateş. Tamam mı?' diye sordu tek kaşını kaldırarak.

"Hiçbir halt yapamaz!" Dedi Ateş Uras.

"İnşaallah," dedi Barlas.

"Yaparsa-" devamını getiremeden bizim timden Nazlı geldi. Nazlı kumral saçlı ve yeşil gözlü benden bir tık kısa ve kıvırcık saçlı bir kızdı. Tim de Baki Bey'in sağ koluydu. Bu şekilde bir hışımla geldiğine göre işler ciddileşmiş olabilirdi.

"Kıvılcım, neler oluyor? Bâki komutanım yüzüne çok fazla hasar almış. Kim yaptı bunu?"

Gözlerini benden çekip herkesin üzerinde gezdirdi.

Tam olarak önümde durdu. Geldiğim günden belli beni kabul edememez olduğunu sezmiştim. Ama aldırmamıştım.

"Ben yaptım." Ateş Uras yanıma geldi ve kıza dikti gözlerini.

"Öyle mi? Neden?" Diye sordu bu sefer Nazlı.

"Aralarında ufak bir uyuşmazlık oldu. Önemli bir şey değil." Dedim tartışma olmasın diye.

Ateş ise benim tak aksimi söyledi. Hem de gayet sakince.

"Hayır, gayet de önemliydi. Sizin lideriniz Kıvılcım'a röntgen çekti. Hak ettiğini buldu!" Dedi.

"Ateş tamam," diyerek uyardı Barlas.

"Bakın Beyefendi, burası askeriye ve siz Kıvılcım'in da içinde bulunduğu bir timin liderine saldırıyorsunuz. Siz suçlusunuz kabul edin."

"O suçlu falan değil tamam mı?" Dedi Aslı bir anda olaylara müdahale ederek.

Allah'ım yardım et!

"Aslı sen karışma olay büyümesin artık eve gidelim!" Dedim uyarıcı bir şekilde.

Aslı sustu ve oturdu.

Sonra kadına döndüm. Sert bakışlarımla aynı şekilde o da bana bakıyordu.

"Nazlı biz bu konuyu aramızda çözeceğiz. Yani bu konu Baki Bey'i ve bizi ilgilendiren bir konu. Timle ilgili değil." Dediğimde yüzü düştü.

"Ama-'"

"Olay daha fazla büyümesin!" Dedim net bir tavırla. Yok benim bu konuyu bizzat Baki komutan ile konuşup halletmek lazımdı. Böyle olmayacaktı. Her kafadan bir ses çıkıyordu.

"Baki bey nerede?" Diye sordum.

"İçeride..." Dedi Nazlı. "Burnunu muayene ediyorlar. Arkadaşınız sağolsun!" Dedi imayla.

"Tamam, sağol!" Yanlarından ayrılacakken Ateş Uras kolumu tuttu.

"Nereye gidiyorsun?" Diye sordu.

"Onunla konuşmak istiyorum."

"Hayır gerek yok. Hallettik işte. Yeter bu kadar!"

Halledilmiş bir şey yoktu ortada. Kolumu çektim.

Onu dinlemeyip içeri girdim.

Baki Bey içeride sandalyede oturuyordu. Burnunu sarmışlar, kaşlarında yara bandı vardı.

Müzik kesilmişti ve herkes gidiyordu. Bâki Bey, beni görünce gözlerini kaçırdı. Hızlıca yanına gittim.

"Bâki Bey iyi misiniz?" Diye sordum. Ama adam oldukça sinirliydi.

"Sizce? İyi gibi miyim? Sizin sevgiliniz beni ne hâle getirdi!"

"Benim sevgilim değil bu bir.

İkincisi size bir soru soracağım net cevap istiyorum."

Devam et der gibi bakınca sorumu sordum.

"Gerçekten beni mi izliyordunuz? Haksız yere size vuracak biri değil. Lütfen gerçeği söyleyin!"

Biraz bana baktı sonra burunun acısı ile yüzünü buruşturdu.

"Hayır, neden sizi izleyeceğim anlamadım?"

"Bakın gerçekten o boşuna iftira atmaz. Lütfen gerçeği söyleyin."

"Demek ki siz yanılıyorsunuz. O it herif yalan söylüyor işte güpegündüz!"

Dediğinde sinirim kafama vurdu.

Devam ederse bu sefer ben vuracağım ona!

Sakin ol kızım sakin ol!

"Yalan söylediğini kanıtlayın o hâlde!"

"Onu şikayet edeceğim. Siz de bana onu savunmayın. Tamam seviyor olabilirsiniz ama haklı olan kişi benim. Ve ben sizin liderinizim. Benim tarafımda olmanız sizin için artı olacaktır. Aksi takdirde sizi zararınıza olur. Bu teklifi siz kabul ettiniz ve sonra beni ektiniz. Yani tabii siz bilirsiniz!"

Açık açık beni tehdit etmişti!

Beni! 

Kıvılcım Ateş'i!

Tek kaşımı havaya kaldırdım ve omuzlarımı dikleştirdim.

"Pardon haksızın tarafında mı olayım yani? Bu saçmalık!"

"Aksi takdirde sizin zararınıza olur."

"Ne yapacaksınız beni görevden mi attıracaksınız?"

"Bilemem. Zaten birazdan görürsünüz!"

Ayağa kalkıp gitmişti.

Ne yapacaktı? Ne yapabilirdi?

Hemen bizimkilerin yanına gittim. Hepsi oturuyordu. Ateş Uras, ellerini arkasında birleştirerek, iki yana volta atıyordu.

Sinirli olduğunu yüzünden anlıyordum.

Sakince yanlarına gittim.

Gitmez olaydım. Hepsi bana sinirliydi. Bütün bakışlar üzerimde toplandığında sahneye çıkmış kadar gerilmiştim. Ama belli etmedim.

"Niye gittin?" Diye sordu Melih.

"Hesap vermesini istedim. Hem birinin insanca gidip konuşması gerekiyordu."

"Öyleleri anlamaz o işlerden!" Dedi Barlas.

"Sana gitme dedik! Ne dedi o âdi?" Diye sordu Ateş Uras.

Beni tehdit ettiğini söylese miydim? Yok... Yok daha fazla kavga çıkardı.

"Öyle bir şey yapıp yapmadığını sordum."

"Ee?" Dedi Aslı.

"Yapmadım dedi."

Ateş Uras sinirden güldü.

"Yapmadım mı? Yapmadı... Yalancı it!" Arkasını döndü elleri sıkılıydı. Volta atmaya devam etti.

"Seni şikayet edecekmiş!" Diye bağırdım arkasından.

"Etsin!"

"Bu rahatlık nereden geliyor Ateş Uras?" Diye sordum. Durdu ve gözlerimin içine baktı.

"Çünkü böyle insanlarla çok karşılaştım. Ama hâlâ buradayım. Hiçbir şey yapamazlar!"

"Tamam ama uzlaşmacı olmayı denemelisiniz bence." dediğimde göz devirdi.

"Ben o adamdan özür dilemem."

"Ateş Uras, sakin ol ve uzlaşmacı olun! Olay çıkmasın yeter artık!" Dedim.

"Sen bana onu mu savunuyorsun?" Diye sordu Ateş Uras bu sefer. İkimizde birbimize gözlerimizi diktik.

Barlas yine aramıza girdi.

"Ya bugünlük bu kadar yeter. Bugün bizim burada son günümüz biliyorsunuzdur inşaallah!" Dedi Barlas

"Biliyoruz," dedi Ateş Uras bakışlarını Barlas'a çevirerek.

"İyi o zaman eve gitme vakti geldi."

Tam arkamızı dönüp gidecekken, Baki Bey'in gelmesi ile ortam daha da gerildi. Ateş Uras tek kaşı havada onun yanına gitmek için adım atacakken kolunu sert bir şekilde tuttum.

 

"Dur artık!" Diye fısıldadım.

Baki Bey sakince ve sırıtarak yanımıza geldi.

"Hâlâ burada mısınız? Bakın Kıvılcım'ın misafirlerisiniz diye bir şey demiyorum ama artık yeter. Hem ben Kıvılcım'i buraya davet ettim ve biz onunla dans edecektik. Ama bu adam bir anda olaylara dahil oldu. Ve onun yüzünden yüzüm mahvoldu."

"Hak ettin demek ki!" Dedi Aslı.

Barlas Aslı'yı arkasına aldı. Çünkü Baki Bey'in ona da laf çarpmasını istemiyordu.

"Şu adamı alın beni deli etmesin!" Diye bağırdı Ateş Uras.

"Bana bak Ateş Uras asıl sen çık Kıvılcım'in yanından. Ses çıkarmadım ama Kıvılcım ile biz buraya ilk geldiğinde çıkmıştık. Tabii sonra ayrıldık orası ayrı."

Cümlesi beynimde yankılandı. Biz Kıvılcım ile çıktık mı dedi o? Ne zaman çıktık?

Şok içinde gözümü büyüttüm. Ne saçmalıyordu bu? Beni tehdit ettiği konu bu muydu?

Herkes sustu. Yere saç telim bile düşse ses çıkardı eminim.

Ateş Uras'ın kolu bir anda elimden ayrıldı ve bir adım geri gitti. Gözlerim ona kaydı.

Ne yani inandı mı?

"Ne saçmalıyorsun lan sen?" Diye bağırdı Barlas. "Öyle bir şey olsa Kıvılcım söylerdi!"

"Söylemedi belki de? Hem buraya yeni gelmişti."

"Güven problemleri olan birinden bahsediyoruz. Doğru düzgün kimseye güvenemiyor. Yalan söyleme!"

Evet, benim güven problemlerim vardı. Özellikle de albaydan sonra kimseye güvenmiyordum. Birine onu sevdiğimi söylemem bile zorken bir de bu adamla mı çıkacaktım?

Ben ağzımı açmıyordum. Bu adam düşündüğümden daha tehlikeliydi. Herkesi manipüle ederek beni onlardan uzaklaştıracaktı.

Ateş Uras ve Aslı'dan ise çıt çıkmıyordu.

İnanmışlardı.

En çok buna kırılmıştım.

"Bana bak sen haddini aşıyorsun! Kes şu saçmalığı!" Diye bağırdım ve üzerine yürüdüm.

Pişkin pişkin suratıma bakmaya devam ediyordu.

"Aa Kıvılcım utanılacak bir şey değil ki. Sonuçta bir aylık bir süreçti yani."

"Kes şunu yok böyle bir şey!"

"Kanıtlar var. Hatta mesajlaşmalarımız var!"

Durdum. Mesajlaşmalarımız mı vardı?

"Kıvılcım, doğru mu?" Diye sordu Barlas.

 

O da mı inandı? Bu kadar basit miydi? Aslı'ya dönüp baktığımda öylece beni izliyordu, sonra Ateş Uras'a baktım o da beni izliyordu. Gözlerinde kırgınlık vardı. Bu, mavisine dönüştü o sıcak mavi gözleri.

Aynı zamanda yumruğunu sıkıyordu.

"Siz de mi inandınız? Bir şey söyleyin!"

"Bir aylık süreçte bizimle hiç konuşmadın doğru düzgün! Hem bu adama güvenmiyorum zaten ama neden o üç ayda bir kere bile bizimle bu konuyu konuşmadın!" Dedi Aslı.

O üç aylık süreçte ne yaşadığımı biliyorlar mıydı?

Anlayamadım ki... Gizli görevdeydik ve biz ikimize sahte b

Anlayamadım ki... Gizli görevdeydik ve biz ikimize sahte bir nişanlılık görevi verilmişti.

Şimdi herkes buna inanacaktı.

Kahretsin!

"Kanıtlar da var. İsterseniz-" Baki Bey tekrardan saçmalamaya başlayınca Ateş sözünü kesti.

"Yeter bu kadar! Saçmaladınız iyice. İyi geceler!" Dedi. Ve son kez gözlerime bakıp gitti.

Peşinden öylece baktım.

Gidip Baki Bey'in suratına bir tane çakmak istiyorum ama işte bir şey yapamazdım.

"Arabadayız, Kıvılcım," dedi Barlas. Aslı ve Melih' i de yanına alarak arabaya doğru yürüdüler.

Baki Bey ile ikimiz kalmıştık. Baki Bey onların gidişini izlerken bir yandan da bana baktı. Gülümsüyordu.

"Neden yaptın bunu? Niye yalan söyledin?"

"Siz ile konuş bir, ikincisi ben sana beni savun demiştim. İyi geceler!" Deyip gitti.

Sinir ayaklarımdan başlayıp bütün bedenime yayılmıştı. Ellerim, ayaklarım titremeye başlamıştı. Gözlerim doluydu. Bana inanmadılar. O adama inandılar.

 

En çok acıtan buydu: anlaşılmamak. Tıpkı küçük Kıvılcım gibi. O da anlaşılmadı. O da yarı yolda bırakıldı.

O gün insan ne kadar büyürse büyüsün çevresindekilerin hiç değişmediğini sadece sayı olarak azalıp çoğalabileceğini anladım.

Kendimi toparlayıp arabaya doğru ilerledim yavaş yavaş.

Adımlarının her biri bana bir ağırlık, bir zorluktu resmen.

Yağmur yağıyordu bir anda bastırdı. Damlalar küçük ama etkisi büyüktü. Her adım arabaya olan mesafemi yakınlaştırırken içimdeki acıyı körüklüyordu. Üstüm başım ıslanmıştı ama bunu düşünecek gibi değildim.

Zihnim yorgun hayallerim buruktu.

Umutlarım yitikti.

Zaten toparlayamadığim psikolojim düzelmeye başlamışken bu yaşananlar yüzünden tekrar körükleniyordu.

Önümdeki siyah Mercedes arabasına baktım. Sürücü koltuğunda Barlas yanında Ateş vardı. Arkada Aslı ve Melih vardı.

Elbisem ıslanarak üzerime yapışmıştı. Saçlarım bile ıslaktı. Arabanın sağ arka tarafındaki kapıyı açtım. Melih ve Aslı hariç kimse bana bakmıyordu.

 

Hepsi suskunluğunu koruyordu. Islanmaktan üşüyordum. Ama şuan düşünecek dertlerimin arasında ilk üçte bile değildi.

Bende bindikten sonra araba çalıştı. Kimse bu konu hakkında konuşmadı. Sanki ortada bir bomba vardı ve hiç kimse bu bombanın fitilini ateşlemek istemiyordu. Böyle garip bir durumdu. Haklıydım ama haksız durumunda kalmıştım.

Camdan dışarı çevirdim gözlerimi. Yağmur hâlâ yağıyordu ağır ağır. Hatta daha bir şiddetlenmişti. Benim üzerimdeki elbise hâlâ soğuktu ve ıslaktı. Bunu fark etmediler sanırım. Ya da unsurlarında değildi.

Aslında benim de değildi ama içim üşüdüğüm için ciddiye aldım.

Ateş Uras tam önümde oturuyordu. Hata camdaki yansımasından yüzünü görebiliyordum biraz. Dalgındı bakışları.

Melih yanımdaydı ama o da dalgındı. Aslı cama bakıyordu.

Ateş Uras üzerindeki lacivert ceketi çıkardı bir anda. Ardından yavaşça arkaya doğru uzattı. Melih'e uzattı ama aslında bana uzatmıştı. Üşüdüğümü anlamış mıydı?

Melih anlamadı ama sonra kafasını bana çevirdi. Ben direkt cama bakıyordum. Önce parmağı ile koluma dokundu daha sonra ceketi bana uzattı yavaşça.

Almamak konusunda tereddüt etmiştim. Ama aldım.

Bazen sadece kokusu bile yetiyordu.

Sıcak bir temmuz gecesini hatırlatıyordu o koku.

Yalnızca yazın sonlarında açan, güneşte kavrulmuş ağaçların arasında bir yerde büyüyen keskin ama huzurlu bir şeydi.

 

Odun, tütsü ve limon kabuğu... Belki de biraz toprak.

Yani onun gibi:

Kuru ama yakıcı.

Sert ama dipte yumuşacık bir şey var.

Sanki yıllardır bir yangının içinden yürüyüp de çıkmış gibi kokuyordu.

Ve ne zaman yanımdan geçse, o kokuyla birlikte içimde bir şey titriyordu.

Onu gözlerimle aramasam da, burnum buluyordu.

Ve en kötüsü…

Gitse bile o koku kalıyordu.

O koku kalınca, ben hiçbir yere gidemiyordum.

Ceketi giyindiğimde için biraz daha sıcak oldu. Ama bu bedenen olan bir şeydi. Ruhun üşüyordu. Ve anladım ki hep üşüyecekti.

Babam geldi bir anda aklıma. Yağmur yağdığında dışarı çıkmayı çok sevdiğim için babam hep ceketini bana verirdi. Ve fark ettim ki Ateş Uras ile kokuları aynıydı. Bu koku bana babamı hatırlattı.

Garip bir tesadüftü ama bana babamı anlattı. Belki de bana koşulsuz güvenen tek insan babamdı. Çünkü annem bile beni babam kadar sevip korumazdı. Bu yüzden babama daha düşkündüm.

 

Ama ikisini de aynı gün çadırda, kanlar içinde, yangınların arasında kaybetmiştim. Yılan mafyası hayatımı daha altı yaşındayken mahvetmişti. Kardeşimi kaçırmışlardı.

Benden sadece onları değil, güvenimi umudumu hatta yaşama tutunma amacımı bile kaybettirdiler.

Toprak'ı bulmuştum. Yani kardeşimi.

Ama annem ve babam? Onları asla ulaşamayacaktım.

Bir koku bütün hayatımı sorgulamıştı.

Ceketi giydiğim için artık üşümüyordum ama hala ıslaktım.

Yollar akıp giderken bugün olanlar beynimde dönüp durdu. Her şey çok garipti. Bir anda olmuştu... Ama o bir an benim herkese olan güvenimi yine bitirecek raddeye gelmişti.

Eve vardığımızda gece geç saatlerdeydi. Yol boyunca bize eşlik eden yağmur durmuştu. Aramızdaki sessizlik yerini koruyordu.

Etrafta toprak kokusu vardı ve bu bana biraz da olsun huzur vermişti. Ama söyleyemediğim şeylerin ağırlığı göğsümde birikti.

Arabadan indikten sonra hepsine tek tek baktım. Yüzüme pek bakmıyorlardı. Bu da benim sinirimi körükledi.

"İnandınız mı? Bu kadarsınız işte siz! Bu kadar basit!" Deyip kahkaha attım. Acı bir kahkahaydı. Hatta şuan için alakasızdı.

Ateş Uras bir adım önünde durdu. Alçalan bir sesle konuştu. Biraz da kırık bir ses.

"Kıvılcım, adam kanıtım var diyor, hem-"

"Hem ne? Ateş Uras hem ne?"

Sustu. Gözümün içine baktı ama sustu. Az önce bana ceketini veren adam gibi değildi. Sanki ilk tanıştığımızdaki çamurun içinde, yorgun, yabancı adamdı.

"O seni beklerken sen başkaları ile çıkmışsın işte bunu söylemek istiyor," dedi, Barlas kısaca ve net.

Ateş Uras ise kafasını salladı ve başını eğdi.

Ben ise Barlas'ın söylediği cümle ile sustum. Ne diyeceğimi bilemedim. Ama sonra toparladım. Bu saçmalık artık bitsin.

"Ben öyle bir şey yapmadım. Niye inanmıyorsunuz?" Diye bağırdım.

"Bundan!" Melih elindeki telefonu bana uzattı. Ve yalandan çekildiğimiz fotoğrafları gösterdi.

Ben yalandan koluna girmiştim. Ve gülmüyordum bile. Sahteydi. Saçmaydı. Operasyon içindi. Niye kimse anlamıyordu? Perde mi inmişti gözlerine?

"Bunu sana kim attı?" Diye sordum titrek bir sesle.

"Bâki denen kişi," dedi Melih.

"Bakın gizli bir görevdeydik ve biz nişanlı rolü yapıyorduk. Bu görev icabı olan bir şey. Lütfen biraz düşünün!" Dedim sakin bir sesle.

"Gerçekten mi?" Diye sordu Aslı şüpheyle.

Ona döndüm.

"Yok ya yalan söylüyorum. Tövbe yarabbim ya! Siz inandığınıza inanın ama bundan sonra gözüme gözükmeyin!" Sert bir sesle.

Hepsine tek tek bakıp en son Ateş Uras da durdum.

"Hiçbiriniz!" Deyip evime girdim.

 

°°°

 

-Kestikk-

Nasıldı bölüm beğendiniz mi??

Beste ve Atilla sahnesi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sizce Kıvılcım haklı mı? Doğru mu söylüyor?

Ve buna ekip inanacak mı?

Bâki Bey ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Sevgiyle kalın✨

 

Bölüm : 06.08.2025 20:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...