17. Bölüm

Neden baba?

𝐸𝓁𝒶𝓇𝒾𝓃
dadaaaa

 

Merhaba, nasılsınız? Umarım iyisinizdir.

Diğer bölüm ve bu bölümde Ateş Uras Cantürk'ün hikayesini anlattım.

Bundan sonraki bölüm kaldığımız yerden devam bölümü.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Seviliyorsunuz.

düzenlendii

 

"Sana arkasını dönen kişinin yüzüne bakmaya çalışma" (Gülten Akıncı)

...

"Sonra insanlara güvenmemeyi öğrenirsin ama onlar değiştin sanar..."

 

....

Hayat seni öyle bir yere getiriyor ki; en sevdiğin kişiler, nefret ettiklerine dönüşüyormuş.

Ben bugün babasız kaldım, annesiz kaldım, kardeşsiz kaldım daha doğrusu ben bugün kimsesiz kaldım.

Ben bugün büyümek zorunda bırakıldım. Bir keresinde anneme, "anne ben ne zaman büyüyeceğim?" diye sormuştum. Annem o zaman, "zamanı geldiğinde" demişti o zaman anlamadım ama şimdi anladım. "Anne bak ben bugün büyüdüm" dedim gözyaşlarımın arasından. Annem bana bakmıyordu hatta şuan tam olarak delirmiş gibiydi. sonra kısa bir an bana döndü aklına bir şey gelmiş gibi konuştu.

 

"Oğlum, Ateş'im, eğer bana bir şey olursa kardeşin sana emanet siz birbirinize emanetsiniz. Ne olursa olsun yaşamaya çalışın!"

 

Sonra tekrar eski hâline geri döndü. Zaten az önce söylediklerimi söylerken de benimle değil hayalimdeki benimle konuşuyormuş gibiydi yerinde iki yana sallanıyordu babam hâlâ başından tetiği çekmemişti.

 

"Baba şu silahı çek artık ne olur!" Kısa bir an çekecek gibi olsa da bana doğru döndü.

Gözlerinde tek bir acı yoktu keyif alıyormuş gibiydi sanki uzun zamandır bunu planlamış gibiydi. Bu sırada bebeğin durumu gerçekten içler acısıydı.

 

Yaşıyor muydu? İnanın bilmiyorum.

 

"Ne oldu? Sana mı çekeyim silahı ?" Dedi acımasızca. Vücudum titredi.

Bu benim babam mıydı? Yoksa ben babam olduğunu mu sanıyordum? Bu soruların cevabını bende bilmiyorum. Kısa sürede bana doğrulttu silahı ama ben korkmadım. Korkmayacağımda ben bugün büyümüştüm değil mi? Büyükler korkmaz.

 

"Baba, bana vuruyorsan vur ama lütfen annem ve kardeşime dokunma ve kardeşimi lütfen hastaneye götürün yalvarırım sana!" Her şeye rağmen babama yalvarmış olmamdan nefret ediyordum.

 

Annem ise kendinden geçmişti.

Bir şey yapmalıydı bu şekilde pes etmemeliydi.

"Anne ne olur bir şey yap! Anne bebek ölecek anne, ne olur bu kadar kolay pes etme!"

 

Annem, dünya ile bağlantısını kesmişti sanırım. Babam onun bu hâline gülüyordu. Annem ayağa kalkmazsa bebek zaten yaşıyor mu bilmiyorum ama benim bile sonum olabilir bugün. Annem bizden daha çok acı çekmişti çünkü babam onun ilk gördüğü tanıdığı, sevdiği, güvendiği insan değildi artık. Seven yanılmış sevilen yabancılaşmıştı...

 

Babam bu yaptıkları ile annem ile olan tüm bağlantısını kesmişti.

 

Biz bu hâle nasıl geldik bilmiyorum ama bugünün izlerini asla atamayacağımdan eminim.

 

"Baba, kardeşime yardım et başka bir şey istemiyorum" dediğimde sinir küpüne döndü.

 

"Ne kardeşmiş bu be yeter artık! Alın şu bebeği çöpe atın, şu kadının da kafasına sıkın! Çocuğu da alıp mahzene atın ve ne yapacağınızı biliyorsunuz," dedi, sinsice sırıtıp gitti.

 

Haykırırcasına bağırdım ama kardeşimi aldılar. Kollarımı sertçe tuttular. Bir an kolum çıktı zannettim. Dehşete düştüm. Beni zorla götürdüler ve gözlerimi bağladılar.

En son bir silah sesi duyduğumu hatırlıyorum sonrasında bayılmışım. Bugün benim fiziken değil belki ama ruhen bitmiş günümdü. Bugün babasız kaldığım gündü bugün babama bir ömür nefret besleyeceğim gündü.

Bugün annemi bir daha görmeyeceğimi anladığım gündü.

Ama kaderin planını kimse bilmiyordu...

 

Aslında bugün 'bu küçücük' diye küçümsedikleri çocuğun onların başına bela olma günüydü.

...

Beni o mahzene attıklarından belli tam yirmi gün geçmişti ancak bu yirmi günde sırf ben uyuyamayayım diye istisnasız her gün kaynar sular ile bazen bir ateş ile yanıma geliyorlardı. Yani sırf bana işkence çektirmek için beni uyutmuyorlardı.

 

Zaten uyuduğumda kabus görmekten başka bir şey yaşamıyordum. Kısacası beni öldürmekten beter ediyordu ve bunu bizzat babam bildiğim insan yapıyordu. Her gün bana masal okuyan adam, şimdi elinde ateş,odun, buz,yanıcı ve yakıcı herhangi bir şey ile yanıma geliyor uykularımı getirmek yerine kaçırıyor, hatta öldürüyordu. Artık istesem de uyuyamıyordum. Çünkü ne zaman uyusam gelip işkence ediyorlardı. Annemlere ne olduğunu sorduğumda bir cevap alamıyordum daha çok dövüyorlardı.

 

21. Günde idim. Bugün ne olduysa hiç uğramadılar. Sevinmem gerekiyordu ama ben korkuyordum. Fırtına öncesi sessizlik miydi bu?

 

Burada hiçbir şey yoktu küçük bir pencere vardı azıcık da olsa ışık vuruyordu.

Keşke o kadar da olsa bir umut ışığım olsaydı...

 

Ama son kalanını da öz babam bitirmişti kendi elleriyle hepimizin hayatını mahvetti.

Öylece dururken daha çok küçük olduğumu hatırladım yaşıtlarım şuan hayatlarının tadını çıkarırken ben burada daha bu yaşımda yaşam mücadelesi veriyordum. Bu adalet miydi? Tartışılır.

 

Belki de iyi şeyler olacaktı. Ama nasıl? Kardeşim yoktu, annem yoktu... Zaten kaç gündür psikolojik olarak tamamen çökmüştüm.

 

Bunları düşünürken bir ses geldi babamın sesiydi bu.

"Kalk yürü gidiyoruz!"

 

Bir şey yapmadığını görünce yine çok sinirlendi ve odunla bana vurmaya başladı zaten iyileşebilecek yaralarım her gün vurdukları için daha kabuk bile bağlamadan tekrar kanıyordu.

 

Öyle acıyordu ki vücudum... Dayanılmaz bir acıydı bu. En kötüsü de, daha önce bizi severken bile kıyamayan babamın şimdi öldürmekten beter etmesi...

 

Dayanamayıp ayağa kalktım yapacak bir şey yoktu biraz daha devam ederse felç geçirecektim.

"Ta... Tamam... Kalkıyorum... Vurma, vurma artık lütfen!" Ellerimi başıma siper etmiştim. Soğuktu burası ama inanır mısınız, insan dayak yedikçe ısınıyordu ve artık fiziksel acı daha baskın geliyordu. Bilmiyorum, hayatımda hiç dayak yememiştim ve ilk kez yediğimde de kendimi savunmayı öğreniyordum.

 

Neyse ki vurmayı kesmişti ama canım çok yandığı için ayağa güçlükle kalktım. Elini bile uzatmadı böyle baba olmaz olsun!

Ayağa kalktığımda kolumu sıkıca tutu sonra diğer kolumu da tuttu ve metal kelepçe taktı.

" Kelepçe mi?" Diye sordum bezgince. Yüzüme nasıl bakıyordu bilmiyorum çünkü burası çok karanlıktı. Ben kelepçeyi polislerin olduğu filmlerde görüyordum ve şimdi de kollarımda. Kollarıma bile büyük geliyordu ama babam öylesine sıkmıştı ki kollarım kızarmıştı. Tenim esmerdi. Çok belli olmuyordu.

"Evet, kelepçe. İstersen başka yöntemlerim de var."

Sustum. Ona itaat ettim son kez.

Yüzüne bakmadım yavaşça yürüttü beni. Yürütmek de denmezdi sürükledi küçük bedenimi. Mağara sayılabilecek yerden çıktığımızda ışığı görebildiğim bir yere ulaştık. Rüzgarı hissediyordum. Demek ki dışarıdaydık.

Karşımda gördüğüm şey ile donup kaldım. Bu da neyin nesiydi?

Karşımda silahlı, kollarında yılan dövmeli, yüzleri yara bere içinde ve saçları kazıtılmış adamlar ve bir tanesinin ellerinde masum bir bebek vardı. Evet bir bebek. Kardeşimdi bu bebek. Bir adam elinde ateş gibi bir şey tutuyordu diğeri ise bebeği tutuyordu. Kardeşim ise her şeyden habersiz uyuyordu.

 

Nasıl ya kardeşim yaşıyor muydu?

 

Ellerindekiler ile ona bir şey yapmayacaklardı değil mi?

"Kardeşim... Ölmemiş," dedim çok da yüksek çıkamayan sesimle.

 

Adamlar dikkatlerini bana verdi. Sırıttılar.

"Şimdi bir seçim yapman gerekiyor. Seni mi yanımıza alıp kölemiz yapalım yoksa kardeşini mi?" Dedi yılan dövmeli korkunç adam.

 

Babam bizi onlara satmıştı değil mi?

 

Evet. Babama dönmeye çalıştım yüzündeki ifadeyi görebilmek için bu hayatta en nefret ettiğim insan babamdı. Yani artık babamdı...

Kardeşimi alıp nasıl köle yapacaklardı bilmiyorum ama kardeşim demeyeceğimden emin olmalılardı.

Bir cevap vermeyince ellerindeki garip ateşe benzer şeyi uyuyan kardeşime daha da yaklaştırdılar.

 

"Ben... Beni alın, hem o daha çok küçük ama ben gidersem ona ne olacak?" dedim güçlükle artık dayanacak dermanım kalmamıştı.

 

"Doğru seçim. Ve merak etme kardeşini bir yetimhaneye verecekmiş baban. Neyse. Getirin şunu!" diye emir verdiğinde babam beni itercesine onlara verdi. Son kez arkamı dönüp babama bir çift söz söylemek istedim.

 

"Baba, gitmeden önce sana bir şey söyleyebilir miyim?" Dedim. Tabii ki ondan söz için izin almadan konuşmaya başladım. "Öncelikle annem yaşıyor mu?" Diye sordum bu sorunun cevabı ile ya ölecektim ya da bir umudum olacaktı

 

Yüzüme ilk defa normal bir ifade ile bakıp "hayır" dedi kesin bir tavırla.

 

Hayır dedi... Hayır dedi... Hayır dedi... Yani annem ölmüş müydü? Nasıl?

 

"Neden onu öldürdün baba!" Diye adeta haykırdım yanımdaki adamlar bile buz kesmişti çünkü elleri biraz gevşemişti.

 

Cevap vermedi. Zaten hangi cevabı verirse versin benim için sadece bir laf kalabalığı olacaktı. Bu kadar çirkinleşmiş olamazdı bunu yapamazdı.

"Cehennem demişti annem. Kötü insanların, birilerinin canına kıyan insanların gittikleri yermiş. Baba eğer cehennem varsa sen orayı hak etmek için doğmuşsun."

Anne, annem... Sen umarım beni cennetin en güzel yerinde izliyorsundur, annem... Benim canım annem...

"Bu dünya da olmaz ise diğer dünyada artık mutlu olamayacaksın. Şunu da bir düşün, bir zamanlar çocuklarına masal okuyan, ailesini her şeyi yapan onlara kendini adayan adamdan bu adama nasıl geldin iyi bak baba artık sana baba bile demek istemiyorum. Bir gün çok geç de değil en yakın zamanda özgürlüğüne kavuşunca seni ve senin gibi herkesi öldüreceğim. Tek bir vicdan azabı dahi duymadan hem de. Ama önce senden başlayacağım," diyerek son noktayı da koydum.

 

Bu adamların elinden kurtulduğumda cellatını karşısında görecekti hem de en acımasız bir şekilde.

Beni, bizi bu hâle getiren annemi öldüren kardeşimin ve benim hayatımı bitiren bir kişinin daha fazla yaşamasına izin veremem er yada geç onu öldüreceğim gerek yasal yollarla gerek yasadışı yollarla bu adama bundan sonra mutluluk yoktu.

Kardeşimi buradan çıktığımda bulacağım gerekirse onun babası ben olurum.

İnsanlar değişirmiş, bazıları da babam gibi olurmuş acımasız tarafını ortaya çıkardı babam.

oysaki ben onu annemden daha çok severdim...

                                                                                                                                ...

 

Bölüm sonu. Nasıl buldunuz Ateş Uras'ın hikayesini?

Babası hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

 

Bölüm : 03.02.2025 01:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...