

Merhaba, nasılsınız?
Bu bölüm gerçekten çok şaşıracağınız bir bölüm diğer bölümle birlikte.
Yorumlarınız ve oylarınızı bekliyorum.
✨Bu arada 4K olmuşuz hayırlı uğurlu olsun✨
Çok mutluyum çünkü gerçekten bu kadar büyüyüyeceğimiz beni aşırı mutlu etti.
Daha nicelerine inşallah💞
Şimdi bölüme geçelim.
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Sevgiyle kalın✨
(Bu arada görsellerde Ateş Uras, Kıvılcım ve Yaman üçlüsü var:)
DÜzenlendi!
"Benim kimseyi sevdiğim yok ama bu saatten sonra sana asla güvenmem!"
...
Önce o indi sonra benim kapımı açtı bende indim. Arabayı valeye verdi ve kolunu gösterdi girmem için.
Bende ayıp olmasın diye girdim. Böyle bir yer için bu şekilde giyinmemem gerekiyordu. Ama hava o kadar soğuktu ki elbise giyseydim hasta olurdum kesin. Ama yine de daha iyi giyinmediğim için kızgındım kendime.
"Keşke bana buraya geleceğimizi söyleseydin daha güzel giyinirdim," dedim etrafı incelerken. O da benim üzerime bakındı. Gülümsedi.
"Sen zaten bu hâlinle de gayet güzelsin ne gerek var. Bu şekilde daha iyi hem hasta olmanı istemem."
"Teşekkür ederim iltifatın için."
"İltifat değildi olanı söyledim," deyince yüzüm biraz daha kızardı. Ama yine de böyle bir yere bu şekilde gelmek of ne bileyim saçmaydı. Kafamı salladım nezaketen. Bu davranışları iyi hissettirmiyor beni geriyordu.
Saray gibi olan görkemli bir yerdi burası adını bilmiyorum ama özel bir yer olduğu kesindi. Her tarafta güvenliklerin olduğu hoş ve güzel hissettiren bir yerdi. Daha önce böyle bir yere gelmediğim için gözlerim binanın dış kısmındaki gümüş ve altın detaylarda biraz fazla oyalandı.
İçerisi çok güzeldi. Işıklandırmalarından tutun dekorasyonuna kadar her yer muhteşem bir şekilde dekore edilmişti.
Uzun bir koridordan sonra hiç kimsenin olmadığı sadece yemek servisi yapan garsonların ve gitar çalan gitaristlerin olduğu bir yere gelmiştik. Yaman elimi tutmak istemişti ama ben ondan uzaklaşmıştım. Yine de yüzü düşmemişti.
Bizim için ayrılan masa denize bakıyordu. Manzara çok güzeldi. Şehir hava karardığı için kararmıştı. İstanbul tam da bu vakitlerde başka bir güzelliğe bürünüyordu. Kız kulesi bile net bir şekilde seçiliyordu. Huzurluydu. Burada uzun süre kalsam canım sıkılmazdı. Tabii tek başıma.
Yaman kolumdan çıkıp masanın yanına gitti ve benim sandalyemi oturmam için çekti beyefendilikle.
Nezaketen teşekkür edip gülümseyerek sandalyeme oturduktan sonra o da karşımdaki kendi sandalyesine oturdu.
"Beğendin mi?" Diye sordu gözlerimin içine bakarak.
"Beğenmek ne kelime, bayıldım. Burası gerçekten çok güzel bir yer. Getirdiğin için teşekkür ederim gerçekten."
"Beğendiğine sevindim. Yemek servisi başlasın o zaman," deyip arkasındaki garsona döndü. Garson komutunu anlayıp içeri gitti. Bu sırada telefonuma da bildirim geldi ama bakmadım.
"Şimdi sen seni buraya niçin getirdiğini merak ediyorsundur." Kesinlikle çok merak ediyordum. Konuşmak için neden burayı seçti ve neden bir garip davranıyordu?
"Etmiyor da değilim aslında."
"Yemek servisi gelsin anlatacağım."
"Peki," dedim kafamı belli belirsiz sallarken.
"Bana biraz izin verir misin hemen geleceğim?" diye sordu.
"Tabii ki."
O gittikten sonra ben telefonuma baktım.
Üç sohbetten mesaj vardı. Ateş Uras, Barlas ve Aslı.
Önce Aslı'ya girdim.
Aslı: mekanın fotoğrafını atsana merak ettim.
Çaktırmadan alttan çekip attım.
Aslı: çok güzell. Keyfini çıkar. Buranın yemekleri de çok güzeldir kesin. Yaşıyorsun bu hayatı kızım! Ama seni niye oraya götürdü ki?
Siz: birazdan öğreneceğim. Söylerim sana da.
Yazıp gönderdim. Barlas'a girdim.
Barlas: Kıvılcım niye hastaneye uğramadın bugün?
Siz: özür dilerim unutmuşum yarın sabah uğrayacağım."
Ondan da çıkıp Ateş Uras'a girdim.
Ateş Uras: asker hanım, unutmayın yarın toplantımız var. Erken geliniz.
Siz: tamam unutmam merak etmeyin.
Yazdıktan sonra Yaman geldiği için telefonu bıraktım.
"Afedersin çok bekletmedim değil mi?"
"Hayır, bekletmedin. Bir sorun mu oldu o yüzden mi gittin?"
" Bir şey olmadı. Ben sana bunu yine yemekten sonra açıklasam?"
Gülümseyerek, "olur tabii" dedim. Yemekler gelseydi artık. İyice bunalmaya başlamıştım. Önümdeki suyu içerek saate bakıp duruyordum.
Böylece aramızda yine bir sessizlik oldu. Ben çok gerilmiştim. O da öyle görünüyordu.
Yemekler nihayet geldikten sonra yemeğe baktım.
Listede yemek olarak; Gnocchi ve Focaccia, tatlı olarak da Gateau fondant au chocolat, içecek olarak da su almıştım ben. Çünkü burada çay yoktu ve kahve de saçmaydı bu yüzden almamıştım ama o alkolsüz bir kokteyl almıştı. Burada isimler bana çok yabancı geldiği için içgüdülerimi kullanarak seçmiştim. Burada neden Türk yemekleri yoktu. Belli ki yabancıların sık geldiği turistik bir yerdi. Olsun ben yeniliklere açıktım zaten. Bunu sorun etmedim etmezdim de sadece biraz garipsedim.
Yemekler çok güzeldi en azından mantıklı bir seçim yapmıştım.
Yemekten sonra konuşmasını beklerken tatlı geldiğinde yanımda bir tanede çiçek geldi yanında da bir tane kutu vardı.
Anlamayan gözlerle ona baktığımda gülümseyerek bana bakıyordu. Korktuğum şey başıma gelmiyordu değil mi?
Çiçekler ve kutu getirilip tam da önemde durmuştu.
Begonya çiçekleriydi bunlar ve çok güzellerdi kutunun içinde ne vardı bilmiyorum.
"Yaman?" Soru sorarmış gibi çıktı sesim.
Ayağa kalkıp yanıma geldi sonra kutuyu açtı içinde damla zümrüt yeşili bir kolye vardı. Işık üzerine parlıyormuş gibi çok güzel görünüyordu. Ama neden? Bana neden hediye aldı?
Çıkarıp bana gösterdi. "Bu senin," dedi.
"Bana mı?" Dediğimde kafasını salladı.
"Takayım mı?" Diye sordu büyük bir istekle.
"Yani teşekkür ederim ama buna ne gerek vardı ki?"
"Kıvılcım, bugün tam olarak burada sana açıklamam gereken bir şey var."
"Neymiş o?"
Nefesimi utmuştum. Kesinlikle olmasını istemediğim bir şey söyleyecekti ve ben buna hazır değildim. Gözlerime kilitlenmişti kahverengi gözleri. Bugün zaten fazlasıyla şıktı. Bugün içindi. Derin bir nefes aldı. Elimi tutmak istedi ama ben ellerimi bardağıma yaklaştırınca vazgeçti.
"Ben.." dedi önemli bir şey söylemek için cümlelerini toparladı. " Seni ilk günden beri seviyorum ama bir türlü söylemeye cesaret edemedim. Biliyorum biraz ani oldu ama aşk bu..." Devamını duymak istemedim. Kulaklarımı kapatmak istedim. Hayır, lütfen hayır bunu yapmasın. Ben ona o gözle hiç bakmadım. Bir kere bile aklıma getirmedim. Bunu o da düşünmesin istedim. Ama sanırım gönülün işi belli olmuyordu. Bu yüzden ona kızamazdım ama reddetmek istiyordum. Kırmadan.
Ben şaşırdım hem de çok fazla ben ona arkadaşımmış gibi davranıyordum çünkü öyleydi o ise bana farklı gözle bakıyormuş ben nasıl anlamadım?
Tutuklu kaldığımı anlayınca ne oldu der gibi baktı yüzüme.
"Bir şey söylemeyecek misin? Bunca şey senin için aylar öncesinden planlandı. Yani ben planladım." Aylar öncesi mi? Aylar önceki ben bunları değil düşümek aklımın ucundan geçirmezdi.
Ben hâlâ ona bakıyordum o da bana. Sonra telefonum titredi ve gözlerimi ondan ayırarak telefona baktım göz ucuyla. İyi olmuştu kalkmak için bir bahanem vardı artık.
Kurtarıcım pek görmek istediğim biri olmasa da bunun için bile ona teşekkür edebilirdim.
Ateş Uras arıyordu.
"Afedersin," diyerek ondan uzaklaşıp telefonu açtım.
Hâlâ şaşkındım. Bu sesime de yansıdı. "Efendim Ateş Uras?" Dedim.
"Asker hanım merhaba!"
"Yine ne oldu Ateş Uras?"
"Bir şey mi oldu iyi gelmiyor sesin?" İkimizde aynı anda konuşmuştuk.
"Hayır iyiyim." Gözlerim dolmuştu.
"Değilsin bence geleyim mi yanına?" Bunu söylerken sanki ben gel desem ışınlanarak gelecekmiş gibiydi. Yaman'a baktım yandan. Bana bakıyordu. Cevabı veya tepkimi bekliyordu, bilmiyorum. Ellerimi saçlarımdan geçirdim yavaşça.
O an içinden geleni söyledim. "Gel! " Dedim.
Bu söylediğine bende şaşkındım.
"Emin misin? Sonra bana kızıp durma niye geldin diye?"
"Caymak üzereyim bak."
"Tamam... Tamam iki dakikaya oradayım!" Deyip telefonu kapattı.
Bende arkamı döndüm Yaman da benim telefon konuşmamı bekliyordu. Umut ediyordu ama ben onu sevmiyordum ona umut veremezdim seni seviyorum diyemez, olmayan bir şeyi söylemezdim. Seviyormuş gibi davranamazdım.
Karşısına gidip dikildim.
"Ben seni sevmiyorum Yaman," dedim uzatmanın bir alemi yoktu.
"Ama-"
"Sana umut vermeyi istemiyorum. Ben seni sevmiyorum. Her şey için teşekkür ederim ama benim gitmem gerek," dedim bir şey söylemesine fırsat vermeden çantamı aldım. Tam çıkacakken arkamdan bir şeylerin kırılma seslerini duydum. Arkamı döndüğümde Yaman masanın üzerindeki bardağı kasten yere düşürmüştü gözlerimin içine baka baka sırıttı. Omzundan ayak bileğime kadar soğuk bir duş almışım da nefessiz kalmışım gibi bir ürperti geçti. Çıldırmıştı sanırım. Saplantılı mıydı bana?
"Yaman ne yapıyorsun?"
"Sen ne yaptıysan aynısını, kalbimi nasıl paramparça ettiysen aynısını! Bir dakika ya sen Ateş de denen herifi mi seviyorsun ha? Onu mu seviyorsun?"
Diyerek üzerime yürümeye başladı. Bir adım geri gittim. Elini hafifçe kaldırıp koluma dokunacakken kolumu sertçe geri çektim.
"Benim kimseyi sevdiğim yok ama bu saatten sonra sana asla güvenmem!"
Bu cümle ağır bir cümleydi ama anlayana.
"Ben sana vurmayacaktım," dedi.
"Elini kaldırdın yüzüme doğru demek ki vuracaktın yalan söylemeyi kes!" Diye bağırdım.
"Ben gidiyorum. Ne halt ediyorsan etmeye devam et!" Dedim ama önümü keserek buna engel oldu. Neredeyse yalvaracak kıvama gelmişti.
"Hiçbir yere gidemezsin! Seni seviyorum anlamıyor musun? Gitme, ne olur Kıvılcım, sana yalvarıyorum!" dedi acıklı bir şekilde. Geçmek için bir hamle daha yaptım.
"Önümden çekil Yaman bir daha uyarmayacağım. Uzak dur benden. Seni istemiyorum ve sevmiyorum! Seni arkadaş olarak, bir dost olarak görüyordum ben ya!"
Sonra tekrar gitmek için bir hamle daha yaptım. Ama bir anda tepetaklak bir şekilde kendimi sırtında buldum. Kapıdan çıkmaya başlayınca aşağı inmek için her yolu denedim ama yapamadım. Resmen zorla götürüyordu beni! Nerede kalmıştı bu Ateş Uras?
"Yaman bırak beni ne yapıyorsun? İmdat! İmdat! Yardım edin!" Diye bağırdım ama duyan kişilerde yardım etmiyordu. Çünkü hepsi onun emrindeydi.
Dışarı çıktığımızda bağırmaya devam ediyordum.
"Bırak onu!" Diye bağıran bir ses duydum Ateş Uras'ı bekliyordum ama Barlas gelmişti.
Barlas burayı nasıl buldu ki?
Barlas benim ona bağırmama bile gerek kalmadan Yaman'ın yüzüne yumruğu geçirince Yaman benimle beraber arkaya sendeledi, az daha düşüyordum. Barlas'a karşılık vermedi ama beni de bırakmıyordu. Arkadan saçlarını çekiştiriyordum. Canı acıyordu ama beni bırakmıyordu. Barlas tekrar ona vurdu o ise Barlas'ı tek eliyle itti ve arabaya doğru yürümeye devam etti.
Barlas hasta olduğu için tek eliyle itince biraz sendeleyip karnını tuttu. Ama pes etmedi sonra arkamdan başka bir ayak sesi duydum ama arkamı göremiyordum.
Yaman'ın başıma bir şey isabet edince yere yığıldı bende onunla beraber yere düştüm. O bayılırken ayağa kalktım ve etrafıma baktığımda Aslı'yı arkamda gördüm. Ona vuran o muydu?
Sonra arkamdan bir ses daha duydum.
"Kıvılcım?"
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 36.71k Okunma |
4.08k Oy |
0 Takip |
70 Bölümlü Kitap |