

Merhabalar, nasılsınız? Uzun zamandır bölüm gelmiyordu. Açıkçası bunun sebepleri vardı. Her neyse... Size vermem gereken bir haber var. Sonraki bölüm sezon finali bölümü yani, ben bu kitabı bir gün batırırsam bu kitabı iki kitap olarak -yani şimdilik öyle düşünüyorum- bastırmayı düşünüyorum. İlk kitap kısmı sonraki bölümde bitecek. İkinci kısım için yaklaşık bir-iki ay bölüm atmayacağım. Küçük bir ara vereceğiz yani. Tabii benim sağım solum pek belli olmuyor ama eğer kendimi tutamayıp atarsam gelir. Ama dediğim gibi sezon finalinden sonra küçük bir ara vereceğiz bu sayede bende sezon finalinden sonraki bölümleri hazırlayıp geleceğim. Şimdiden yazmaya başladım zaten. Neyse çok uzattım. Sizi bölüme alalım.
Bu arada bu bölüme oy ve yorum sayısının çok olması gerekiyor ki bende sezon finalini içime sinerek atayım.
Sizleri seviyorum, sevgiyle kalın💗🫂
...
(Ateş Uras'dan devam)
Ne kararı?"
"Hepsini öldürmeden bana uyku yok. Önce albaydan başlayacağım. Onu öldürmeyeceğim tıpkı bize yaptığı gibi süründüreceğim onu. Yalvaracak bana!"
"O da var tabii ki. Ama uyumalısın yani kendine gelmen için."
"Yok uyuyamıyorum sorun orada galiba."
" Senin de benim gibi uyku problemin mi var?"
"Hayır, kabus görmek istemiyorum."
"Anladım. Uyuyamadığım için kabus göremiyorum pek" dedim sesim cılız çıkmıştı.
"Senin derdin daha kötü Ateş Uras. Bak hepimiz uyuduk sen burada kalıp tek başına oturmak zorunda kaldın. Çok kötü bir his."
Ne diyeceğimi bilemedim. Artık alışmış olmama rağmen bu durum kanayan yaramdı. Sebebi tamamen psikolojikti.
"Her neyse benim artık gitmem lazım. Askeriye de işlerim var. Artık elim bağlı duramam," sesi oldukça kararlı çıkmıştı.
"Saçmalama. Beraber gideriz şimdi gitmene gerek yok. Hem daha kahvaltı etmedin. Ve lütfen üzerini kalın giyin. Hırkan bile ince!"
"Yok kahvaltı etmeyeceğim. Önce Toprak'ı göreceğim. Sonra da operasyona başlayacağım bu kadar yeter!"
Tam gidecekken kolunu tuttum. "Beraber gitmeye ne dersin?" Diye sordum.
"Dediğim gibi işlerim var. Hem sen dinlenmelisin. Bu operasyonu biz hallederiz merak etme. Her şey için teşekkürler."
"Kıvılcım nasıl gideceksin şimdi? Bu saatte!"
"Taksi çağırırım."
"Benim arabamı al. İşim olursa ben gelir alırım arabayı."
"Gerçekten mi?"
"Evet."
"Teşekkür ederim."
"Ne demek!"
Yukarıya çıktı. Sanırım üzerini değiştirecekti.
Bende kahvaltı hazırlamak için mutfağa girdim.
Annemleri burada bırakamazdım. Ama bir şey yapamamak da çok berbat bir histi.
Adım seslerini duyunca gelmiş olduğunu anladım.
"Ben gidiyorum. Sonra görüşürüz!" Benim arkam ona dönüktü çünkü yumurta kırıyordum.
"Görüşürüz. Bir şey olursa ara!" Dedim arkamı dönmeden.
Ama gitmedi adımları yavaş yavaş yanıma geldi. "Her şey için teşekkürler" dedi.
"Ne demek."
Adımları geriledi ve yavaş yavaş kayboldu.
Bu sefer gerçekten gitti.
-----------------------------------------
KIVILCIM ATEŞ
Ateş Uras'ın arabasına atlayıp hızla askeriyeye gittim.
Albay ile bu sefer kesin konuşmalıyım.
Barlas'ı arayacakken uyuyor olabileceğini düşünüp vazgeçtim.
Yeni yeni aydınlanan güneş, yönümü bulmamı kolaylaştırdı.
Gelmiştim. Yağmur yine hafif hafif yağıyordu az önceki güneş gitmiş yerine yağmur gelmişti.
Olsun yağmuru da severiz.
İçeri girdim herkes yine oradan oraya koşuşturma içerisindeydi.
Beni görünce selam verdiler. Bende onlara selam verdim.
"Hoş geldiniz üsteğmenim!" Dedi Barış. Çok mutlu görünüyordu. Barış benim timimden değildi hatta yeniydi. Askeriyede ki gençlerden biriydi.
"Hoş buldum Barış, nasıl gidiyor hayat?"
"Aynı vallahi üsteğmenim. Sizin yokluğunuz da canım sıkılıyor."
"Neden?"
"Çünkü siz olmayınca operasyonun tadı olmuyor." Bunu duyunca istemsiz mutlu olmuştum.
"En kısa zamanda yine bir operasyonda buluşacağız merak etme!" Dedim gülümseyerek.
"Nasılsınız? Son zamanlarda iyi şeyler olmamış gibi."
"İyiyim teşekkür ederim. Son zamanlarda çok fazla olay oldu. Psikolojik olarak etkilendim ama şimdi iyiyim Allah'a şükür!"
"Hep iyi olun Üsteğmenim!" Asker selamı verdi.
"Sende iyi ol Barış. Neyse benim işlerim var sonra görüşürüz" diyerek yanından ayrıldım.
Günlük diğer işlerime koyuldum
-----------------------------------------
Bugün, Yılan Mafyası’nın en derinlerine ineceğim gündü. Ama önce albayın işten çıkarılması için bir şeyler yapmalıydım. Köstebek olduğu için işime çomak sokmasını istemezdim.
Şimdi anlıyordum… O gün neden Yılan Mafyası’nın geleceğinden emin olduğumuz yere gelmediklerini. Çünkü albay sandığımız hain, planlarımızı çoktan onlara aktarmıştı. Onlar da erken davranıp köydeki herkesi öldürmüştü.
Ateş, Uras ve Umut ile o gün tanışmıştık.
O günden sonra her şey birbirine girdi. Bir sürü şey yaşandı. Ama en büyük darbeyi en güvendiğim insandan yemek, en çok sevdiğim kişi tarafından ihanete uğramak… Bu acı başka hiçbir şeye benzemezdi.
Babam yerine koymuştum onu.
Onun bir köstebek olduğunu, arkamdan işler çevirdiğini nereden bilebilirdim ki? Keşke bilebilseydim. Keşke her şeyi düzeltebilseydim. Ama o adam, sadece beni değil, içimdeki çocuğu da kırdı, yıktı.
Umutları ve hayalleri olan o çocuğun masumiyetini hiçe saydı. Devletine, milletine ve bayrağına ihanet etti. Ama yaptığı yanına kalmayacak. O küçük masum kızın masalı bitmişti. Gerçekler, soğuk tenine işleyerek çocukluğunu alıp bir valizin içine koymuş ve uçurumdan aşağı fırlatmıştı.
O küçük kız geri gelmeyecekti.
Gelmese de olurdu. Çünkü bu dünya masumları yaşatmaz, kirletirdi.
Ben kirlenmedim. Kirletildim.
Elimdeki koca yılan dövmesi, kardeşimin ve ailemin öldürülmesi, sırtımdaki bıçak izleri… Hayat bana bir seçim sunmadı ki doğruyu yanlışı göreyim.
Şimdi, çocukluğumun kahramanını, ailemin katilini, kardeşimin hayatını mahveden adamı, dostlarımın canını yakan o köstebeği, görevinden almak için harekete geçtim. Onu öldürmek için erkendi. Kötüler için ölüm kurtuluştur derler. Ama onun için kurtuluş yoktu.
Onları tek tek yakacağız. Onlar benim kaderimi yaktıkları gibi…
Hızlı adımlarla elimdeki dosyaları savcılığa teslim ettim. Albayın devletin düşmanlarıyla işbirliği yaptığını açıkça belirten dilekçeyi verdim. Umarım, çok kısa sürede işine son verilir.
İşine son verildiği gün, hemen operasyona başlayacaktım. Zor ama başarılı bir operasyon olacaktı.
Oradan çıktıktan sonra telefonum titredi. Barlas arıyordu. Tam açacakken, yanımdan hızla geçen biri çantamı çekiştirdi. Kapkaç!
Bırakmadım. Çantamı tutup çekiştirdim. O sırada, sokaktan geçen bir adam hızla müdahale etti, hırsızın ayaklarına çelme takarak yere serdi.
Çantamı geri aldım ve yerdeki adamın yüzüne sert bir tekme attım. "Adi herif! Ne yaptığını sanıyorsun sen?!"
Yerde kıvranırken ağzındaki kanı tükürdü. Bana yardım eden adama döndüm.
"Teşekkür ederim. Yardımınız için."
Adam hafifçe başını eğdi. "Ne demek. Ben polisim. Yoldan geçerken gördüm, kimse müdahale etmiyordu. Görevim bu. Ben Barkın, siz?"
Elini uzattı.
"Kıvılcım."
"Kıvılcım Hanım, bu zanlıyı bana bırakın. Gerekli işlemleri yaparım."
Tam o sırada yerdeki adam kıpırdanmaya çalıştı. Bunu fırsat bilerek bir tekme daha salladım karnına. Adam küfrederken Barkın onu ters kelepçe takarak kaldırdı. Baş selamı verdi ve adamı götürdü.
İki saattir çalan telefonumu nihayet açtım. Ama… numara bilinmiyordu.
"Alo? Kim var orada?"
"Merhaba, Kıvılcım Ateş."
Donup kaldım.
"Adımı nereden biliyorsunuz?!"
Adam güldü. Tüylerimi diken diken eden bir gülüştü bu. "Ben kim miyim? Hadi biraz geçmişe inelim. Çadır günlerine… Yakılan harabelere… Hatırladın mı? Sana bir not bırakmıştık bir keresinde. ‘Ateşi yakmaya bir kıvılcım yeter. Ve çok yakında o kıvılcımı da söndüreceğiz.’ Zamanı geldi. O dilekçeyi vererek savaş başlattın. Sonuçları ağır olacak."
İçimi keskin bir soğukluk kapladı. Aklım durdu, beynim uyuştu. Onlar… beni izliyordu.
Elim belimdeki silaha gitti. Yavaş ama temkinli adımlarla arabaya yöneldim.
Adam hâlâ konuşuyordu. "Bize bir şey yapamazsın, asker hanım. Sen sadece planlarımızı hızlandırdın. Albayın ne olduğunu herkes görecek. Ama bu savaş yeni başlıyor."
"Beni tehdit etme. Dengim olamazsınız. Üstelik dilekçeyi verdiğim için daha da memnunum. O albayın köstebek olduğunu büyük bir zevkle ispatlayacağım!" dedim ve telefonu kapattım.
İçimden yükselen bir panik dalgasını bastırarak hızla arabaya bindim. Toprak tehlikede olabilirdi. Onu güvenli bir yere yerleştirmem gerekiyordu.
Tam arabayı çalıştırırken telefon tekrar çaldı. Barlas’tı.
"Efendim, Barlas?"
"Kıvılcım, iyi misin? Neden geç açtın telefonu? Sana tek başına bir yere gitme demedim mi?!"
"İyiyim, ama haberlerim var. Gelince anlatırım. İki dakikaya yanındayım."
Tam hızlanacaktım ki telefonum yine çaldı.
Bu kez Ateş Uras’tı.
Ama… açınca duyduğum ses onun değildi.
"Ben Ateş Uras değilim."
Kanım dondu.
Frene asıldım. Arkadaki araçlar korna çalıyordu ama umurumda değildi. Çünkü bu ses… az önceki adamdı!
"Yine mi sen?! Ne istiyorsun benden?!"
Adam alaycı bir şekilde kıkırdadı. "Attığım konuma gel, asker hanım. Burada öyle yazıyor. Hatta yanında da bir kalp var."
Beynim zonkladı.
Arka planda bir homurtu duyuldu.
"Ah, pilot bey, lütfen susun! Biraz cesaretli olun! Neyse, konuma gel Kıvılcım. Çabuk ol! Beş dakika içinde burada olmazsan bu genç ve yakışıklı adam ölür."
Telefon kapandı.
Buz gibi oldum.
İlk işim Barlas’ı aramak oldu.
"Barlas! Ateş Uras’ı kaçırmışlar!"
"Ne?! Sakin ol! Konumu at, hemen geliyorum!"
"Tek başına gelme, Barlas! Timi topla! Bu adamlar Yılan Mafyası’ndan! Albayı da sakın yanınıza almayın!"
Barlas’ın sesi gergindi.
"Kıvılcım… Albay firar etti."
Öylece kaldım.
"Ne yaptı?!"
"Sen dilekçeyi verir vermez kaçtı!"
Damarlarımdaki kan kaynamaya başladı.
"Çabuk olun, Barlas! Hızlı gelin!"
Telefonu kapattım.
Ve içimde yanan ateşle gaza bastım.
💥💥💥💥💥💥💥
Bomba gibi bir bölümle kapattık bugünde.
Evet, bu bölüm aksiyonun dozajını artırdığımız bir bölüm oldu. Beğeneceğinizi düşünüyorum. OY VE YORUM BIRAKIN LÜTFEN!
Bu arada sezon finali hakkında bir düşünceniz var mı? Tahminleri alayım.
Sevgiyle ve Ateş Ve Barut ile kalın💗
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 36.71k Okunma |
4.08k Oy |
0 Takip |
70 Bölümlü Kitap |