

Merhabalarr nasılsınız?
Cuma günü bölüm atacaktım ama kararlılık seviyem şaşırtmıyor.
Bu arada 5K OLMUSUZZ
çok mutlu oldum.
Ancak okunma ve oy sayısı arasında uçurum var ve bu çok kötü bir durum.
Lütfen oy verin!
düzenlendi...
...
Sadri Alaca'nın telefonumu aramasıyla koltuktan doğruldum ve kimsenin olmadığı bir yer seçtim. Duvara yaslanarak aramayı yanıtladım.
"Nasılsın, Kıvılcım?" Diye sordu.
"İyiyim sen nasılsın?" Diye sordum. Çok merak ediyormuş gibi.
"İyiyim," dedi. " Bulabildiniz mi köstebeği?"
"Hayır, ama bulacağım."
Bulacağım. Ne pahasına olursa olsun. Haini bulacağım.
"Bulacağız. Bu durumda neye ihtiyacın varsa yardım ederim."
"Teşekkür ederim," dedim kibarca. Ama onun gibi birine minnet borcum olsun istemiyordum.
Telefonu kapattıktan sonra tekrar salona geçip kalktığım yere oturdum. Barlas merakla bana bakıyordu.
"Ne oldu?" Diye sordu fısıltıyla.
"Bir şey yok," dedim uzatmadan. Gerçekten bir şey yoktu. Ama umarım Sadri Alaca bir gün işe yarardı.
Daha sonra diğerlerini dinlemeye başladım.
"Sizce bir insana güvenmek neden önemli?" Diye sordu Toprak. Bunu neden sordu bilmiyorum.
"Bence güven çok önemli. Olmadığında bir insana bağlanamazsın," dedi Aslı, elindeki çerezini ağzına atıp.
"Güven kazanılan ve kaybedilen bir şeydir. İkisi de senin elinde," dedi Barlas göz kırparak.
"Bence ilişkinin yapıtaşı," dedi Duygu.
"Arkadaşlar daha eğlenceli şeyler konuşsak?" dedi Bulut.
Bakışlarımı Bulut'a çevirdim. Ne çabuk sıkılmıştı.
"Mesela?" Diye sordu Ateş Uras.
Ateş Uras da bugün bir gariplik vardı sanki.
Yüzüme hiç bakmıyordu ve çok az konuşuyordu.
Ben lavaboya gitmek için ayağa kalktım.
"Lavabo nerede?" Diye sordum Melih'e bakarak.
"İlerle hemen solda," dedi eliyle işaret ederek. Kafamı salladım.
Dediği gibi yaptım. Lavaboya girdim ve önce elimi yüzümü yıkadım. İhtiyaçlarımı hallettikten sonra da makyajımı tazeledim. Kırmızı ruj bana yakışıyordu.
Gerçi yakışmayan kadın mı vardı?
Son kez kendime bakıp lavabodan çıktım.
Ama çıkmamla karşımda Ateş Uras'ı görmem bir oldu.
"Beni mi takip ediyorsun?" Diye sordum.
"Evet," dedi tereddüt bile etmeden.
Bu kadar net cevap vereceğini beklemiyordum. Şaşkınlıkla gözlerimi büyütüp tek kaşını havaya kaldırdım.
"Neden?"
"Seninle konuşmam gerekiyor."
"Şimdi mi?" Dedim evi göstererek.
"Evet."
"Tamam söyle."
"Sadri Alaca mıydı seni arayan?"
"Evet."
"Tam da tahmin ettiğim gibi."
"Açık konuş lütfen!"
"Sadri Alaca pek güvenebileceğin biri mi sence?"
Güvendiğimi söylemiyordum ki zaten. Sadece işime yaramasını ümit ediyordum. Yüzüne dik dik baktım.
"Araştırıyorum ama herkese hemen güvenemem en büyük örneği sensin," dedim iğneleyici bir şekilde.
Ama o bu lafımı fazla ciddiye aldı.
"Bana güvenmiyor musun?"
Ona güveniyor muydun? Pek emin değilim. Nedense pek güven vermiyordu.
Biraz düşündüm. Bir karara varınca konuştum.
"Hayır, sana güvenmiyorum," dedim net bir şekilde.
"Bu sözünü sana bir gün hatırlatacağım."
Ben sözümün arkasındaydım. Ama zaman bana ne gösterirdi bilmiyorum. Belki de hiç kimseye güvenemediğim zaman bir tek ona güveneceğim zamanlar gelirdi. Bilemiyorum.
Sustum, o da sustu.
"Ee peki bana ne söyleyecektin?"
"Unuttum."
Afalladım. B12 mi vardı bu adamda? İki saniye önce söyleyeceği şeyi unutmuştu.
"Unuttun?" dedim tek kaşım havada
"Evet, daha sonra hatırlarsam söylerim."
İçinden bir ses bir şey söylemeyeceğini söylüyordu ama hayırlısı.
"İyi, zamanımı alıyorsun çekil önümden."
"Aynı yere gidiyoruz zaten."
"Beraber mi içeri girelim?"
"Niye utanıyor musun?" Dedi yüzüme eğilerek alayla. Birkaç saniye şaşkınca gözlerine baktım. Bir gün bu adamı sağlam döneceğim.
"Neyden utanacağım pardon?"
"Ne bileyim," diye çıkıştı. Daha sakince devam etti. "Tamam, sen önden git bari."
Önümden yavaşça çekildi ve bende ona bakmadan geçtim.
Kalan zamanda sohbetimiz devam etti.
***
Sabaha uyandığımda zorla da olsa gözümü açtım hemen banyoya girip duş aldım.
Duş aldıktan sonra hızlıca kahvaltı hazırladım ve çıktım. Bugün aç değildim.
Hava soğuk olduğu için üzerime kahverengi kabanımı almıştım. Bugün kombimim tam olarak bir sonbahardı.
Kahverengi ve turuncu tonlarında yaptığım makyajım, kıyafetim ve beyaz renk botlarım çok şık ve güzel duruyordum.
Dedim ya sonbahar hep o kasvetli havayı çağrıştırıyor bana. O günü hatırlatıyor ve ben hâlâ katilleri yakalayamadığım için suçluluk duyuyorum. Hem kendime hem aileme hemde öldürülen binlerce insanlara...
Arabamda hüzünlü şarkılar çalıyordu. Kendi düşüncelerime dalmışım ve hangi şarkıda olduğumu bile anlamadım.
Kafamın içinde çok ses vardı haddinden fazla...
Mezarlığa geldiğimde arabayı durdurdum.
Şalımı kafama taktım. Saçlarımı kapatacak kadar sıkıca sarmıştım başıma. Papatya çiçeklerimi de yanıma aldım ve aileme gittim.
Bazı çocuklar ailelerinin evlerine giderlerdi. Ellerinde hediye götürürlerdi ve anneleri veya babaları çok mutlu olurdu.
Kötü bir gün geçirirlerdi bazen çocuklar, aileleri onları teselli ederdi.
Ne olursa olsun hep bir aradalardı...
Ben hayatımda hiçbir zaman kıskanç bit insan olmadım. Diğer insanlara da özenmedim. Ama aile konusunda hep bir iç çekerdim. Hep birilerini kıskanırdım.
Annem ve babamın yaşaması için bugün ömrümü feda ederdim. Yeter ki onlar yaşasın. Ama çok geçti. Bu fikir küçükken hangi cehennemdeydi?
Güneş saklambaç oynar gibi bulutların arasına gizlenmiş ara ara kendini gösteriyordu. Kuru bir soğuk hava vardı.
Annem bulutlu havaları- hatırladığım kadarıyla- sevmiyordu. Babam ise bayılırdı. Ben mi? Ben de babam severdi diye severdim.
Çiçekleri annemin ve babamın mezarına koydum. Diz çöküp iki mezarın tam ortasındaki toprağa oturdum.
"Anne... Baba, ben geldim!" Dedim heyecanla. Gözlerim doldu. Ama silmedim. Babamın toprağını elimle düzelttim. Annemin toprağına su döktüm.
"Beni özlediniz mi?" Sanki cevap vereceklerdi. Benimki de boş bir umuttu.
"Onları bulamadım baba. Her seferinde kaçıyorlar. Ben sizin intikamınızı ve öldürülen onca insanın intikamını nasıl alacağım?" Bu soruyu babama sordum. Akıl vermesini, beni telkin etmesini istedim. Ama gözlerim sadece toprakta oyalandı. Salak Kıvılcım, baban sana nasıl cevap versin, aptal!
"Size çok ihtiyacım var. Bazen tek başıma hissediyorum." Her zaman.
Yalnızlığı iliklerime kadar yaşıyordum. Bazen değil her zaman tek başıma hissediyordum. Çatısız bir ev gibiydim, belki borusuz bir soba... Kendimi çok şeye benzetirdim ama hiçbir şey değildim. Bir insanın o kadar ses arasında duyulmaması gibi bir durumdaydım.
Sol gözümden bir damla yaş usulca yanağıma düştü. Ağlamak istemiyordum. Hatta ağlayacak kadar kötü hissetmiyordum. Ama çok biriktirmiştim. Ağlamaya başladım. Buraya geldiğimde kendimi toparlamam zor oluyordu.
Bazen kriz geçirip tek başıma atlatıyordum.
Telefonumun titreşmesi ile kafamı kaldırıp baktım. Göz yaşlarımı silmedim.
Ateş Uras arıyordu.
Açmadım. Ağlamaya devam ettim. O da hep böyle zamanlarda arıyordu. Sinir bozucu olmaya başladı. Acımı bile yaşayamıyordum.
Birkaç saniye sonda tekrar aradı. Yine açmadım. Şuan kim ararsa arasın açmazdım zaten.
Yaklaşık dört defa daha aradı.
Son kez çalışında açtım.
"Kıvılcım, iyi misin? Niye açmıyorsun şu lanet telefonu ödüm koptu!" Diye bağırdı birden. İrkilerek telefonun sesi kıstım.
"Kıvılcım, niye cevap vermiyorsun?" Diye sordu bu kez. Ama benim sesim konuşmaya hiç müsait değildi. Zaten acil bir şey olup olmadığını duymak için açmıştım. Konuşmak için değil.
"Kıvılcım?" Diye sordu daha yumuşak ve aceleci bir sesle. Hemen cevap gelsin istiyordu. Ben de susmak istiyordum.
Cevap vermek istesem de gözyaşlarımı durduramıyordum.
"Efendim?" Zor da olsa sesimi çıkarmıştım. Boğuk ve ağladığımı belli eden bir sesti. Gözlerimden yaşlar durmaksızın akıyordu.
"Sesin... Sesin çok kötü geliyor, ne oldu?"
"Bir şey olmadı." Çok şey oldu. Ama geçmişte.
Sesim biraz çatallaşmıştı. Burnunu çektim hafifçe. Sesim bile yalan söylediğimi gösteriyordu.
"Olmuş belli. Ağladın mı?" Diye sordu ama ben cevap vermedim. "Konum at geliyorum," dedi bu sefer.
"Gerek yok kışlaya geçeceğim ben zaten." Kazağım ile gözümdeki yaşları bir çocuk gibi silerken kendimi çok kötü hissettim.
"Tamam," dedi. "Söyle bari yerini bileyim." Niye bu kadar ısrar ediyordu?
"Annemlerin yanındayım, Uras..." Beni rahat bıraksın istiyordum.
Ama o Uras'a takılmıştı. "Uras mı? Pilot bey daha iyi!"
Şuan tek derdi bu muydu?
"Tamam," dedim sakince, sesim hâlâ boğuktu. "Pilot bey, rahat bırakın beni... Lütfen."
"Annenler iyi miymiş bari?"
Benden daha iyi olduklarına emindim. Peki bu iyi demek miydi? Yoksa kötünün iyisi miydi bu durum?
"İnşallah iyilerdir. Senin annen nasıl?"
"Gelişme yok."
"İyi olacak inşallah. Hâlâ bir umut var benim o da yok."
"O katilleri yakalayacağız. Yani hâlâ bir umut var."
"Gün geçtikçe umudum azalıyor," diye itiraf ettim. Omuzlarım çökmüştü. Olduğum yerde küçülmüş gibiydim.
"Sana söz veriyorum sadece senin için değil kendim için de. Onları bulacağız."
Bir süre ikimizde sessizliğe büründük. Ben annemlerin mezar taşlarına bakıyordum. Aklımdan küçüklüğüm geçiyordu. Ama o çocuk sanki hayaldi. Hiç var olmamış gibi uzaktı.
"Hadi görüşürüz," dedim kapatmak istedim.
"Kendine iyi bak Kıvılcım. Sen bize lazımsın," dedi sadece.
Başımı salladım. O görmedi ama olsun.
Kapattım. Bir süre daha yanlarında kalıp ayağa kalktım.
"Ben gidiyorum anne..." Annem mezar taşına baktım.
"Görüşürüz baba," dedim bu sefer babama baktım.
Arkamı dönüp gidecekken karşımda bir adamı gördüm yanında iki adamı ile karşımdaydı.
Bu kimdi ki?
Öndeki adam mafya babası gibi bir adamdı yaşlı falan da değildi hani gençti. Siyah saçlı ve kahverengi gözlü ve oldukça iri bir adamdı. Üzerinde siyah bir kaban ve elinde sigara vardı. Sigarayı yere atıp ezerken göz temasını kesmedi. Kimdi bu* Niye bana dik dik bakıyordu?
Benim yaşlardan belki biraz daha büyüktü.
Yanından geçip gidecekken konuştu. Bana değil sandım ama bana sesleniyordu.
"Merhaba, Kıvılcım değil mi?"
"Evet, benim de siz kimsiniz?"
"Ben Sadri Alaca," dediğinde dumura uğramıştım.
Nasıl yani bu çok gençti ama.
"Şaşırdınız biliyorum. Yaşlı birini hayal etmiştiniz tabii. Ama uzun zamandır sizinle yüz yüze gelmeyi bekliyordum."
"Yani daha yaşlı biriymiş gibiydi sesiniz."
"Efekt tatlım."
"Anladım," dedim efekt işlerinden anlamazdım. Kullanmazdım değil ama anlamazdım. " Peki bana ne söyleyecektiniz?"
"Burada konuşmayalım. Gelin bizimle."
"Arabam var."
"Peki, o zaman bizi takip edin."
"Tamam."
Ben kendi arabama onlar kendi arabası ile ilerledi. Biraz ileride durduklarından peşisıra bende durmuştum. Silahımı belime yerleştirdim. Pek tekin değillerdi. Başıma ne geleceğini bilmiyordum.
Arabadan indim onlar da indi.
"İçeriye geçin hanımefendi," dedi çalışanlarından en uzun olanı ve eliyle yolu gösterip.
İçeriye geçmem için bana eşlik etti. Mekan her zamanki mafya babalarının mekanı gibiydi. Kasvetli gizemli ve beni bunaltacak kadar sıcak bir mekandı. İçeride kumarhane olma olasılığı bile vardı.
Kocaman bir masa ve iki tane de sandalye vardı biri bir başta, diğeri diğer baştaydı.
Birine ben diğerine de Sadri Alaca oturdu.
"Gerçekten adın Sadri mi merak ettim?" Diye sordum.
Kaşlarını yukarı kaldırıp bana baktı.
"Evet, aslında adım Sadri değil. Bu bir kod adı görevi görür bizde ama diğer adımı söylemem için sana güvenmem gerekiyor."
"Diğer adınızı merak etmiyorum gerek olduğu zaman söylersiniz. Şuan ki asıl problememize odaklanalım," dedim. Adı umrumda olacak son şeydi. Hemen gitmek istiyordum. Çantamdaki telefonum titremeye başladı.
Ateş Uras arıyor.
Bu adam yine niye arıyordu beni?
"Açabilirsiniz isterseniz," dedi Sadri Alaca. Aramayı meşgule attım ve kafamı iki yana salladım.
"Hayır, buradan çıktıktan sonra ararım." Telefonu tamamen kapatıp çantama attım. "Sizi dinliyorum," dedim omuzlarımı dikleştirip.
" Aç mısınız?"
"Hayır, aç değilim. Teşekkürler."
"Tamam, planımızı söyledim köstebeği bulup yok edeceğiz. Ancak bir problem var!"
"Ne problemi?"
"Köstebek benim düşündüğüm kişi değilmiş."
"Bundan nasıl emin oldunuz?"
"Güçlü bağlantılarım var." Güçlü bağlantılar... Anlıyorum.
"Peki düşündüğünüz kişi kimdi?"
"Siz," dedi. Ne? Benden mi şüphelendi? Saçma bir şekilde yalan söylüyor. Benden şüpheleniyorsa beni neden aradı? Alay mı ediyor benimle?
"Yalan söylemeyi kesin!" dedim öfkelenerek.
"Niye? Bence gayet mantıklıydı. Sizi aramadan önce sizden şüpheleniyordum ama sizi derinlemesine araştırınca olmadığını anladım. Daha sonraki fikrim de
Üsteğmen Barlas'tı. Bugün aldığım haberlere göre o da değil."
"Zaten siz mantıksız iki kişiyi seçmişsiniz," dedim. Kafasını salladı çayını içerken.
"Evet biraz öyle oldu. Şimdi ikimiz tahmin yaparak öğreneceğiz. Şüpheli listeniz de kimler var?"
"Ekibimdeki herkese güveniyorum."
"Belki de ekibiniz dışında biridir."
"Nasıl yani?"
"Yani sizin üstlerinizden biridir."
"Olabilir bunu hiç düşünmedim."
"Peki bundan sonra düşünürsünüz. Bugünlük bu kadar bir fikriniz olduğunda bana söyleyebilir misiniz?"
"Tabii ki. "
Ayağa kalktım. Etrafımızdaki adamlar kapının önünden çekildi. Ellerini önlerinde bağladılar. Bense Sadri Alaca'ya döndüm. "İyi günler Sadri bey, memnun oldum tanıştığıma," dedim. O da ayağa kalktı ve yanıma geldi.
"İyi günler Kıvılcım Hanım. Bende memnun oldum."
Bana kapıya kadar eşlik ettiler. Dışarı çıktım ve telefonu açtım. Yedi cevapsız arama ve on tane mesaj gelmişti.
"Yuh be iki dakika oldu sadece!"
Ateş Uras ve Barlas'tan gelmişti bu bildirimler ve tabii ki Aslı sadece mesaj atmıştı. Barlas da iki kere aramıştı en çok da Ateş Uras'a şaşırdım çünkü beş kere aramıştı.
Önce beni beş defa arayan Ateş Uras'ı aradım.
Hemen açtı.
"Kıvılcım, iyi misin?" Sesi telaşlı geliyordu.
"İyiyim ne oldu sesin endişeli geliyor?"
"Hemen konum attığım yere gel!" Gerçekten bir şey mi olmuştu? Anlık stresle arabayı çalıştırdım ve konum attıkları yere doğru sürdüm arabayı.
Bir köy yoluna çıkıyordu bu yol. Köyün girişinde arabayı bırakıp yürüdüm. Çünkü yol dikti araba çıkmıyordu.
Biraz dağ çıktıktan sonra bizimkileri gördüm.
Hepsi dizilmiş bir şeye bakıyorlardı ama neye?
"Ne oldu? Neye bakıyorsunuz?" diye seslendim her şeyden habersiz.
"Gel de sen gör," dedi Bulut.
Dik tepeyi biraz daha çıktım ve oldukları yere geldim.
Dağın en başındaydalar. Aşağı baktığımda gördüğüm şey ile ağzımı bir karış açıldı ve gözüm gördüğü şeyi unutmak istiyordu.
İnsan bedenleri kan gölünün üzerindeydi ve insan bedenleri ile bir yazı yazmışlardı.
"Sıra size de gelecek!"
...
Bölüm sonuuu
Nasıldı bölüm?
Sonunu beğendiniz mi?
Sadri Alaca ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
OY VERMEYİ UNUTMAYİN
BİRDE YORUM YAPMAYI
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 36.71k Okunma |
4.08k Oy |
0 Takip |
70 Bölümlü Kitap |