45. Bölüm

Uzaklık

𝐸𝓁𝒶𝓇𝒾𝓃
dadaaaa

 

Merhabaa nasılsınız? Umarım keyifler yerindedir.

Bu bölüm için sizden istediğim bol bol yorum ve oy.

Bir de şey hangi karaktere özel bölüm yazayım? Bir önerisi olan varsa yazsın.

Karakterleri daha yakından tanımak istiyorsanız bana hangi karakter olduğunu yazın.

Şimdiye kadar Kıvılcım, Ateş Uras, Aslı.ve Barlas'ın hikayesini okuduk. Şimdi kim olsun?

Haydi yorumlara!

Şimdi güzel bir bölüme geçiş yapıyoruzz.

Sevgiyle kalın💫

 

DÜZENLENDİ!

 

 

Bazen en soğuk mevsim, insanın içindekidir; dostlar sıcaklık getirir ama bazı yaralar sessizlikte kanar.”

 

                                                                                                                            ...

 

 

Sonbaharın serinliğini üzerimde hissediyordum. Üzerimde her zamanki koyu yeşil montum, atkım, eldivenlerim... Sanırım yeşili seviyordum. Emin olamadım.

Sonbahar son demlerini yaşıyordu. Artık hava daha soğuk ve sertti. Yıllık izin günümdeydim çok fazla kullanmak istemiyordum. Ama en az bir hafta daha evde kalmamı istedi albay ben de onu onayladım. Ateş Uras ile en son benim evime geldiğinde yani sarıldığımız gün görüştük sonrasında ben onu o da beni her gün aramaya başladı.

Size demiştim ya sonbaharı hep kendime benzetirim gerçekten de öyle. Yine solmuş ve yıpranmıştım, uzun bir kışa girecektim fakat nasıl geçireceğimi bilmiyorum.

Deniz her zamanki gibi dalgalıydı. Son birkaç gündür, her - istisnasız- sabah erken saatler de buraya gelirdim.

Hava soğuktu ama ben üşümeye alışkındım. Her anlamda.

Sahildeki banklardan birine oturmuş elimdeki simiti yiyordum. Kulağımda kulaklığım vardı. Ama hangi şarkıya geçtiğini bile bazen duyamıyordum. Aklım, fikrim karışıktı.

Çantamdaki telefonum titreşince telefonuma döndüm.

Ateş Uras arıyordu. Uzun zamandır uyuyamıyordu ve ne zaman uyuyamasa beni arardı.

"Efendim Ateş Uras?" Telefonumu kulağıma yasladım.

"Neredesin?"

"Sahildeyim niye ki?"

"Yanına geliyorum, konum at!"

"Tamam."

Kapatınca hemen konumu gönderip simitimi yemeye devam ettim.

Çok geçmeden siyah montlu uzun boylu biri buraya yaklaştı. Ateş Uras zannetmiştim ama değildi. Sadri Alaca'ydı.

Yanıma gelip oturdu elinde poşetler vardı.

"Kıvılcım, ne yapıyorsun burada?"

"Hiç.... Denizi izliyorum. Senin gibi bir mafyanın ne işi olur buralarda?"

"Senin gibi yalnız kalmak için." Kafasını masmavi denize çevirdi. Ellerini ceplerine sokup iç çekti.

"Aslında kafamdakileri susturmak için," diye devam etti.

Onu çok iyi anlamıştım ama kafasındakilerin burada susmak yerine beyninin etini yiyeceğini düşünüyordum. Çükü bana öyle olmuştu.

"Tek soru soracağım net cevap istiyorum," dedim ona dönerek.

"Evet?" dedi bana bakmadan.

"Beste'yi nereden tanıyorsun ve aranızdaki mesele ne?

"İki soru etti ama?"

"Olsun, sen anlat ben dinlerim."

"Peki, ama bunu sana onun anlatması daha iyi olur."

"Onu konuşturmak çok zor. Büyük ihtimalle anlatmaz bana. Merak ediyorum yani neden birbirimizden bu kadar nefret ediyorsunuz?"

" Aslında eskiden böyle değildik ama sonra bir şeyler oldu ve asla toparlayamadık. Bana bu konu hakkında lütfen soru sorma. O kadın beni bir gün delirtecek!"

Onu delirttiğini ve Atilla'nın da onu delirttiğini görmeyen yoktu. İkisi de birbirini sevmiyordu ama uzak da duramıyordu. Garip.

Kim bilir ona ne yaşatmıştı!

Ya da Sadri Alaca ona ne yaşattı?

Hafifçe gülümsedim ve simitimi ona uzattım. Kafasını iki yana sallayıp cıkladı. Almadı. Bende önüme dönüp denizi izlemeye devam ettim garip bir adamdı bu adam bazen mafya babası olmadığını düşüyordum. Ve yılan mafyasını sevmemesi de garip geliyordu.

"Oo mafya beyler de buradaymış!" Ateş Uras'ın gelişi ile ikimizde kafamızı ağaçlıklardan bize doğru yavaşça yürüyen Ateş'e çevirdik. Bugün beyaz bir gömlek ve siyah kumaş pantolon giymişti. Çelik bir kol saati takmıştı ve parfümün keskin kokusu daha o gelmeden burnumuza dolmuştu. Hafifçe öksürdüm.

"Size de selam Ateş Uras Bey nasılsınız?"

"İyiyim, siz?" dedi ayakta dikilerek.

"Bende iyiyim," dedi Atilla. Gözlerini Ateş'in elindeki küçük kutuya çevirdi. Evet elinde bir şey vardı yeni fark ediyordum. "Elinizdekiler nedir?" diye sordu.

Ateş Uras elindekilere kısa bir bakış attıktan sonra ikimize baktı.

"Hiç... Önemli bir şey değil yani."

"Anladım, neyse beni beklerler gideyim en iyisi." Elleri ile hafifçe dizlerine vurduktan sonra ayağa kalktı. Gidiyordu sanırım. Kafasını yana çevirip bana döndü.

"Güzel muhabbetiniz için teşekkür ederim Kıvılcım Hanım. İyi günler ikinize de," deyip ellerini arkasında birleştirip arkasını dönüp gitti. Üzerindeki siyah kabanı ve kafasındaki siyah şapka ile gerçekten fazlasıyla gizemliydi.

Arkasından öylece bakarken Ateş Uras da yanıma oturdu.

"Pşt, ne konuştunuz?" dedi göz kırparak

"Havadan sudan işte," dedim ellerimi ceplerime sokup. Kulaklığımdan ses gelmiyordu sanırım şarjı bitmişti.

"Güzel muhabbet dedi ama?"

Ona ters ters bakınca sustu. Sonra ellerindeki kutuya baktım. Acaba içinde ne vardı?

Merakımı anlamış olacak ki elindekini gösterdi.

"Bunu merak ediyorsan bu şey... Bugün bir arkadaşımın doğum günü de onun için. Seninle buluşmanın sebebi de..." Kutuyu açtı içinde iki tane kolye vardı. Bir tanesi zümrüt yeşiliydi diğeri mavi su damlası şeklinde bir kolyeydi. Kenarlarında altın işlemeler vardı. Zarif bir hediyeydi. Kime aldığını merak ettim.

Zümrüt yeşili olan Yaman'ın bana vereceği kolyeye çok benziyordu...

"Nasıllar? Hangisini vermeliyim sence? Bir kadın gözü ile bakman için soruyorum," deyince istemsizce yüzüm düştü. Neye üzüldüğümü anlamadım. Belki böyle bir hediyenin bana hiç verilmeyeceğine belki başka bir şeye. Daha dikkatli baktım. Verdiği kişi çok mutlu olacaktı onun adına bende mutlu oldum.

"Bilmem ikisi de güzel yani de kime vereceksin ki bu hediyeyi?"

"Özge'nin doğum günü. O benim doğum günümü hep kutlar. Bende onunkini. Ayrılsak da arkadaşız sonuçta."

Bu olay bana garip geliyordu. Bir insan kendisine karşı ciddi bir hata yapmış birine neden hediye verirdi ki? Ben yapmazdım. Ama herkesin karakteri farklıydı tabii.

" Bence şu zümrüt olanı vermelisin gerçekten çok hoş görünüyor."

"Öyle mi? Bende onu beğendim. Teşekkür ederim."

"Ne demek," dedim omuz silkip. Gözlerimi denize çevirdim yine. Rüzgar kızıl saçlarımı okşuyordu. Biraz üşümüştüm. Burnumu çektim.

"Sen de gelmek ister misin?" diye sordu sessizliğin ardından bana baktığını hissetmiştim.

"Nereye?" dedim duraksayıp.

"Özge'nin doğum günü partisine."

"Hayır, ben gelmeyeyim. Size iyi eğlenceler," dedim ve ayağa kalktım. Ona bakmadan ilerlemeye başladım.

Hayır, yani niye böyle oldum bir anda anlayamadım. Bende bir gariptim. Kendimden bile gıcık oluyordum bazen.

Arkamdan gelen sesle irkildim. Niye peşimden geliyordu?

Bir anda önümde durdu ve elleri ile omuzlarımı tuttu.

"Neden kaçıp gittin? Yanlış bir şey mi yaptım?"

"Hayır, eve gitmem gerekiyor. İlaçlarımı almadım."

"Beraber gide-" Sözünü kestim hemen.

"Hayır, ben giderim."

Bir şey söylemek için ağzını açacakken bu gibi durumlarda hep olduğu gibi yine üçüncü ses duyduk.

"Naber gençlik?" Yaman'ın sesini duyunca ikimizde ona baktık. Ateş ellerini benden çekti ve ceplerine soktum. Bende tek kaşım havada Yaman'a döndüm.

"Yaman?"

"Kıvılcım, ne yapıyorsunuz burada sabah sabah?"

"Yürüyüş yapıyordum ben," diye cevap verdim.

"Bende," dedi Ateş Uras. "Sen?" diye bir soru yöneltti Yaman'a.

"Ben de aynı şekilde. Ama eve dönüyordum şimdi."

"Bende eve dönüyorum. Hadi görüşürüz." Tam gidecekken Yaman kolumu tuttu.

Bir salın şu kolumu artık!

"Beraber gidelim mi?" Diye sorunca yutkundum ve Ateş Uras'a yan gözle baktım.

Ne diyeceğimi merak ediyordu. Çünkü onu reddetmiştim.

O an ona Özge olayından dolayı sinir duydum.

"Olur, gidelim." Yaman ile evlerimiz yakındı. Arabamda yoktu yani işime gelirdi.

"Bir dakika ne? Aynı soruyu bende sordum ama reddettin. Şimdi neden kabul ediyorsun?" Diye sordu Ateş Uras şaşkınca gözlerime bakarken.

"Yaman ile evlerimiz çok yakın diye."

"Yalan söylemeyi keser misin?"

"Sana hesap mı vereceğim? Evet, seni reddettim ve onunla gideceğim. Hadi bay!"

Arkama bakmadan ilerledim ve Yaman da peşimden geldi.

"Kıvılcım neden yaptın bunu?"

"Ne yaptım?"

"Cevabını bildiğin sorular sorma! Bana umut falan mı vermeye çalışıyorsun?"

"Hayır, biz seninle arkadaşız."

Dediğimde sustu arabaya bindi ve yol boyunca da konuşmadı. Ben doğru olanı söyledim onu sevmiyordum. O benden hoşlansa da. Beni eve bıraktıktan sonra tek kelime etmeden gitti.

Bende eve girip ilaçlarımı aldım sonra ağır bir baş ağrısı ile uyudum.

 

...

"Kıvılcım, uyan hadi yemek yiyeceğiz!"

"Kıvılcım!"

"Kıvılcım!"

Adım saymadığım kadar çok tekrar edilince sinir ile kafamı yorganın altından çıkardım. Gözlerim görmekte bir süre sıkıntı çektim. Beste ve Aslı başımda dikiliyor endişeli gözlerle bana bakıyordu.

"Ne oldu ya yine? Rahat bırakın beni!" diye sızlandım.

"Hadi yemek yiyeceğiz sonra da ilaç içeceksin!' dedi Beste.

"Hiçbir şey istemiyorum. Uyuyacağım!"

"Su dökerim kafana! Kalk, altı saattir uyuyorsun zaten!"

O kadar olmuş muydu?

"Ne altı saattir uyuyor muyum?"

"Evet!"

"Evet!" İkisi de aynı anda onayladılar beni. Hemen yatakta oturur pozisyona geçtim. Bir on dakika hayatı sorguladım. Hâlâ uyku sersemiydim. Ayılınca yüzümü yıkadım. Saat tam olarak sekizdi. Ve ben üç de uyumuştum.

"Oha Kıvılcım gerçekten!" Kendime söylenip dağılan kızıl saçlarımı taradım ve sıkı bir at kuyruğu yaptım. Aşağı kızların yanına inmeden telefonuma bildirim gelmiş mi diye baktım.

Barlas ve Melih dışında arayan yoktu.

Melih mesaj bırakmıştı.

Melih: Kıvılcım, yarın Toprak taburcu olacak. Sen de gel istersen. Yanlış anlama ama onu nereye götüreceğimi bilmiyorum. Bir yer söyle bana.

Hemen cevap yazdım.

Siz: Tamam gelirim. Yer konusunu düşünme bizim eve gelebilir. Sonuçta benim kardeşim ve onu tek başına bir yere bırakamam.

Melih: istersen benim eve götürebilirim. Bir tek ben varım evde. Sen de istediğin zaman gelirsin. Sizin evde yabancı hissedebilir bu yüzden söylüyorum yanlış anlama.

Siz: haklısın. Tamam peki senin dediğin gibi olsun. Ama bizim şu Toprak meselesini acilen çözmemiz gerekiyor. Bana yardım etsene lütfen.

 

Melih: merak etme ben o işi en yakın zamanda halledeceğim bir DNA örneği alalım istiyorsan

Siz: olur. Yarın konuşuruz bu meseleyi. Hadi iyi akşamlar.

 

Melih: iyi akşamlar.

 

Konuşmayı bitirdikten sonra kızların yanına indim. Masaya oturmuş beni bekliyorlardı.

"Sonunda geldin. Öldük açlıktan!" Aslı beni öldürecekmiş gibi bakıyordu.

Bu kızın iki tane çok fazla sevdiği şey vardı:

İlki güzelliği, makyaj, cilt bakımı falan.

İkincisi de yemek yemekti.

 

Göz devirdim ve masaya oturdum. Uyku sersemiydi hala.

"Ee ne oldu sana anlat bakalım. Biz yine ne kaçırdık?" Diye sordu Beste dirseklerini masaya yaslayarak. Bir şey diyemeden baktım yüzüne.

Çok mu belli ediyordum?

Neyi Kıvılcım?

 

"Yok, bir sorun yok. Sana öyle gelmiştir."

Başımdan savmaya çalıştım. Bir yandan da salatayı yiyordum. Yemek olarak karnı yarık, pilav ve salata vardı. Aslı yemek yapmayı çok sevdiğinden her gün çeşit çeşit yemek yapıyordu ve bir yandan da üniversite için çalışıyordu. O çok başarılıydı.

"Yüzün öyle demiyor gibi?"

"Bir sorun yok diyorum!"

"Tamam, sakin ol! Sadece sıkıntılarını bizimle paylaş içinde tutma diye sordum. Neyse afiyet olsun!"

Konuşmadan yemeği bitirdik sonra tatlıya geçmek için masayı toparlarken zil çaldı.

Ben koşup baktığımda Barlas, Melih, Bulut, Duygu, Şirin ve Yaman'ı gördüm.

Ateş Uras yoktu. Aman bana ne yoksa yok.

"Hoş geldiniz!"

"Vallahi tatlı var dediler koşarak geldik!" dedi Bulut.

"Hoş geldiniz!" Dedi Beste de yanıma gelerek.

Barlas yanımdan geçerken yanağımdan makas alarak geçti. Hafifçe gülümsedim.

Hep beraber içeri girdiler ve masaya oturdular. Kızlarla berber tatlıları servis ettik. Koyu bir sohbet havası vardı.

Ben kendi odama çıktım ve telefonu şarja koymuştum onu çıkardım.

Ateş Uras'a haber vermişler miydi acaba?

"Hayır haber vermedik!" Arkamdan gelen sesle irkildim. Dıştan mı konuşmuştum? Delirdim herhalde. Kafamı yavaşça arkama çevirdim.

Barlas, kapı pervazına yaslanmış kollarını birbirine bağlamış beni izliyordu. Göz göze gelince gözlerimi kaçırdım ve yanıma doğru geldi tam önümde durdu.

 

Nereden anladı ki?

 

"Ne diyorsun anlamadım?" Durumu bilmemezliğe vuruyordum.

Yaslandığı yerden ayrılıp yanıma geldi. Yüzüme baktı.

"Diyorum ki Ateş Uras'a bilerek haber vermedik." Derin bir nefes aldı. "Doğum günü partisine gidecekti," diye ekledi.

"Tamam da bundan bana ne!"

"Ateş Uras'ı arayacağına eminim. Gözlerin onu aradı. Bana cevap ver Kıvılcım aranızda ne var?"

"Hiçbir şey yok. Nereden çıkardın bunu?"

"Birbirinize olan hareketlerinizden."

"Saçmalık. Haydi aşağı inelim!"

"Soruma cevap ver! Ben senin kardeşin değil miyim? Bilmek hakkım. Onu seviyor musun?"

Yüzüne baktım. Bu soruyu kendime sormamıştım hiç. Benim ona karşı duygum yoktu. Onunda bana yoktu. Hem zaten eski sevgilisini hala seviyordu başka birini gözü kaymazdı bence. Kafamı iki yana salladım.

"Arkadaş olarak evet. Ama dediğin anlamdaysa hayır."

Gözlerime dikti gözlerini. Ağzından bir nefes kaçtı.

"Peki, öyle diyorsan."

"İnelim."

Aşağı indik ve bizimkiler konudan konuya atlıyorlardı.

Barlas baş köşeye kuruldu. Ben de sağ tarafına Melih ile Aslı'nın arasına oturdum.

Sohbet ederken bir anda kapı çaldı. İrkildim. Bu sefer Beste koşarak açtı ve gelen kişiyle herkesin ağzı bir karış havada kaldı.

Sadri Alaca nam-ı diğer Atilla Arman Kılıç.

Beste'nin yutkunuşunu gördüm ve Atilla'nın da aynı şekilde. Birbirlerine baktılar ve gözlerini aynı anda çektiler. Beste kapıyı geri kapatmak istiyordu sanırım. Adam buraya gelirken bile resmi giyinmişti.

Benim takıldığım nokta peki!

Beste de aynı onun gibi her yerde resmi giyinen bir insandı. Üzerinde siyah bir kumaş pantolon ve yeşil gömlek giymişti. Ve Beste de aynı onun gibi yeşil bir bluz ve siyah pantolon giymişti.

İkisi de birbirine çok benziyordu. İnkar etselerde.

"Merhaba Beste Hanım nasılsınız?"

"İyiyim. siz neden geldiniz?"

"Ben Kıvılcım Hanım ile bir şey konuşacaktım," dediğinde ayağa kalkıp yanlarına gittim.

"İçeri gelsenize, niye burada duruyorsunuz?" Dediğimde Beste bana ters bir bakış attı. Sadri Alaca da çekinerek de olsa içeri girdi. Sandalyelerden birine oturdu ve konuşmaya başladı.

 

"Kıvılcım Hanım, ekibinizin de burada olması çok iyi. Yılan mafyası ile ilgili yeni bir gelişme ortaya çıktı!"

"Ne gelişmesi?"

" Uyuşturucu tacirleri ile birlikte çalışmaya başlamışlar. Yeni aldığım duyumlara göre şehirlere inmiş ve uyuşturucu ticareti yapmaya başlamışlar. Yer altı dünyasından yer üstü dünyasına girmişler anlayacağınız. Yani artık daha da dikkatli olmalıyız."

"Abi bu mafyayı bir halletsek her şey düzelecek. Of of!" Dedi Bulut.

Haklıydı.

 

"Peki ne yapacağız? Yani ne yapabiliriz ki. Şehrin içlerine polisler müdahale ediyor özel durumlarda biz giriyoruz tabii ama."

"Evet, önce şu köstebek meselesini çözmeliyiz her adımımızı onlara haber kişiyi bulmalıyız." dedi Barlas.

"Ben size üç isim vermiştim değil mi?"

"Evet!" Dedik hepimiz bir anda.

 

Sonra birbirimize baktık. Sadri Alaca konuşmaya devam etti.

" Benim size söylediğim kişiler... Köstebek değilmiş başka biriymiş yarın o kişiyi öğreneceğim."

"Niye bugün söylesene?" Diye sordu Aslı.

"Elde yeterli delil yok. Hem siz şehirlere müdahale ediyorsunuz ama ben ve ekibim bu durumu halledeceğiz. Hiç merak etmeyin!"

"Bir mafya ile işbirliği yaptığımıza inanamıyorum," dedi Şirin.

"Bende," dedi Beste.

"Bende askerler ile yaptığıma inamıyorum. Her neyse size iyi eğlenceler!"

"Kalsaydınız," dedi Barlas.

Ayağa kalktı ve "hayır yapacak işlerim var iyi akşamlar" dedi ve Beste'ye son bir bakış atıp sırıtıp gitti.

Bizde düşünceli bir şekilde birbirimize baktık. Kimdi bu köstebek? Bulursam onu öldüreceğim!

"Kim olabilir aklıma kimse gelmiyor?"

"Benimde öyle."

Yine kapı çaldı. Oflayarak kapıyı açtı Aslı. Bugünde gelen giden eksik olmuyordu.

Sonra bir anda içeri giren Umut ve Ateş Uras'ı gördük. Bu sefer gözlerimi başka taraf çeviren bendim.

"Selam millet!" Diyerek girdi içeri Ateş.

"Selam!"

"Selam kanka!"

"Ateş, Umut hoş geldiniz geçin oturun, " dedi Barlas gülümseyerek. Yandan da bana baktığını hissettim.

Ateş Uras bana bakmazken, Umut koşarak yanıma geldi ve bana sarıldı. Çok tatlıydı.

"Nasılsın abla iyi misin?"

"İyiyim Umut sen nasılsın bakalım?" dedim yanağını okşayarak.

"İyiyim. Bugün Toprak'ın yanına gittik. Onunla çok iyi anlaştık."

"Bunu duyduğuma sevindim. Toprak da tek başına hissetmemiş oldu senin sayende teşekkür ederim."

Yanağından öptüm. Kızararak abisinin yanına oturdu.

"Evet, herkes burada olduğuna göre bir fotoğraf çekelim," dedi Aslı. Hepimiz yan yana dizildik ve poz verdik. Fotoğraflar ölümsüzdür derdi Albay. Haklıydı da.

Çok güzel bir andı.

Mutfağa gidip kendime bir su alacaktım. Yaman'ın da mutfakta olduğunu bilmiyordum.

"Sen de mi susadın?" Diye sorduğumda başını salladı.

"Evet, nasılsın sabaha göre iyi görünüyorsun."

"İyiyim. Biraz fazla uyudum da gözlerim şişti. Neyse sen nasılsın?" Diye sordum. Ortama üçüncü kişi girince dejavu yaşamış gibi hissettim. Zira şu aralar her şey fazlasıyla birbirine benziyordu. Ateş Uras da içeri girdi.

İkimize de bakmadı ve su aldı.

" Ben de iyiyim de... Ateş Uras ne oldu sana bugün?" Diye sordu Yaman.

Ateş Uras hiç oralı bile olmadı. Cevap vermeyi bırak yüzümüze bile bakmadı. Yaman göz devirdi ve söylenerek çıktı mutfaktan.

Bu sefer ben yanına gidip kolunu tuttuğumda bakışları bana döndü.

"Sana ne yaptım ben?" Diye sordum. Elindeki suyu bıraktı ve bana döndü.

"Hiçbir şey."

"Niye yüzüme bakmıyorsun o zaman?"

Bende onunkine bakmıyordum ama gereksiz ayrıntıydı bu.

"Niye mi? Resmen beni yüz üstü bıraktın. Gurur kırıcıydı inan bana."

"Özür dilerim ama sinirliydim sana. Hem Yaman evlerimiz yakındı."

"Neden? Ne yaptım sana? Evlerinizin yakın olması neyi değiştirir?"

Hah şimdi ne diyecektim ben?!

"Sorun da bu niye olduğunu bilmiyorum! O evine gidecekti zaten o yüzden evlerimizin yakın olması çok şey değiştirir."

"Hasta falan mısın?"

"Değilim!"

"Psikolojik tedavi şart abi!"

Ona ters ters bakarken o da kaşları çatık şekilde bana bakıyordu. İçeri Barlas geldi ve imalı bakışları ile bize bakıyordu.

"Sesiniz taa salona kadar geliyor! Aranızda bir sorun mu var?"

"Hayır!" Dedim.

"Evet!" Dedi.

"Ne oldu anlatın bakalım?"

Birbirimize baktık. Ben konuşmaya başlamadan o konuştu.

"Sabahtan belli bana bir siniri var. Hanımefendi ile bir türlü anlaşamadık gitti. Partiye davet ettikten sonra ne olduysa oldu zaten."

"Tek sorun bende mi? Sabahtan beri yüzüme bakmıyorsun bile!"

"Evet tek sorun sende! Ben seni davet ettim sen ne yaptın? Gittin o Yaman ile eve! Gözümün içine baka baka. Bu saatten sonra arkadaşlık bitmiştir," deyince bir anda ne cevap vereceğini bilemedim. Ağzım açık yüzüne baktım.

"Tamam, madem bitti arkadaşlığımız bundan sonra gözüme de gözükme!"

"O iş sıkar canım aynı ekipteyiz!"

Birbirimize parmak sallamaya doymuyorduk.

"Seni ekibimden attırırım!"

"Dene istersen!"

"Lan tamam kesin! Offf yeter be!"

İkimizde sustuk ve bakışlarımızı birbirimizden çektik.

"Şu konuyu aranızda halledip bitirin. Kaç yaşında insanlarımız ya! O kadar şey yaşadıktan sonra saçma sapan değil, olgun davranmanız gerekir. Hadi geç oldu evlere dağılma vakti," dedi ve son kez yüzümüze bakıp gitti.

 

Ona bakmadan çıktım mutfaktan. Bu sefer kırıldım gerçekten.

Hepsi ayağa kalkmış gitmeye hazırlanıyorlardı.

Yanlarına gidip hepsini uğurladım. Ateş Uras nihayet mutfaktan çıktı. Umut onu bekliyordu diğerleri gitmişti.

"Abi haydi ya neredesin herkes gitti!"

"Geldim merak etme. Kızlar her şey için teşekkürler"

"Ne demek tekrar bekleriz," dedi Beste.

"Görüşürüz," dedi Aslı.

Bende sadece Umut'un yanına gidip sarıldım.

"Tekrar gel olur mu? Bir şey lazım ol-"

"Olmaz merak etme!" Dedi Ateş Uras konuşmamı bölerek.

"Sana sormadım niye cevap veriyorsun?"

Cevap vermedi Umut'un kolunu tutup götürdü.

"Niye böyle yapıyor bu?" Diye sordu Beste

"Psikolojik sorunları var da ondan!"

"Tamam da aranızdaki bu mesele ne?"

"Ben uyuyacağım," diyerek konudan uzaklaşmak istedim. Beste arkamdan seslenmeye devam etti.

"Hayır, gelir misin lütfen? Haydi söylesene ne var aranızda?" Diye üsteledi Beste.

Arkamı döndüm.

"Bir şey yok! Hiçbir şey yok! Uyumak istiyorum. Çok uykum var. İyi geceler ikinize de diyeceğim ama Aslı kesin uyumuştur. Her neyse iyi geceler!"

"İyi geceler."

Üst kata -kendi odama- çıktım. Telefonda biraz - 3 saat 59 dakika- gezinip komodinin üzerinde bıraktım.

Uyku moduna geçecektim ama uykum da yok gibiydi.

Çok uyumuştum ondandır.

"Of Allah'ım of. Ne yapacağım ben?"

Yatağıma girip gözlerimi kapattım.

Yarın köstebeği bulabilecek mıydık acaba?

Kimdi bu köstebek kim?

 

                                                                                                                              ...

Bölüm Sonu

 

 

Kestikk.

Beğendiniz mi bölümü?

Bir de şey sizce kim bu köstebek? Tahminleri alayım.

Oy ve yorum bırakın ve sevgiyle kalın💜

Bölüm : 05.04.2025 20:09 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...