
Herkese selamm! Nasılsınız?
Tatil geldiği için artık bol bol bölüm atarım yüksek ihtimal.
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum sevgili okurlarımm
SEVGİYLE KALINNN💗
"Bazen en derin boşluklar, bir sarılmayla doluverir. Kan değil, kalp tanır aileyi."
...
Hastane.
Doktor, dosyayı yavaşça kapatırken gözlüğünün üzerinden bana baktı.
"Üsteğmen Kıvılcım... Psikolojik olarak tam bir çöküş yaşamamışsınız. Ama iyi olduğunuzu da söyleyemem. Vücudunuz iyileşmeye başlamış olabilir ama ruh hâliniz hâlâ o günkü olayın içinde sıkışmış durumda."
Gözlerimi kaçırmadım.
"Sadece biraz daha zamana ihtiyacım var," dedim. "Bir haftalık daha izin almak istiyorum."
Doktor başını salladı, dosyaya birkaç satır not düştü.
"Önerim buydu zaten. Komutanınıza gerekli öneri raporunu ileteceğim. Raporlu sayılacaksınız. Bu süreçte toparlanmaya çalışın üsteğmen. Görev acele etmez ama iyileşme ihmal kaldırmaz."
Teşekkür ettim. İçimde bir ağırlık vardı ama bu iznin beni zayıf değil, daha güçlü yapacağına inanmak istiyordum.
...
Tugay Komutanlığı
Komutanın odasında dosyalar üst üste yığılmıştı. Odaya girince bakışlarını bana çevirdi.
"Doktorun raporu geldi. Bir haftalık ek izni onayladım, Kıvılcım."
Selam verip başımı eğdim.
"Sağ olun komutanım. Kısa bir süre sonra tekrar görevimin başında olacağım."
"Olacaksın," dedi. "Ama şunu unutma. Güç sadece ayakta kalmakla ölçülmez. Bazen diz çöküp dinlenmek de görevdir. O günü yaşadınız. Kolay atlatılmaz. Bu izni görevden kaçış olarak değil, dönüş hazırlığı olarak düşün."
Kafamı salladım.
"Evet komutanım. Döndüğümde ilk işim, o günün hesabını sormak olacak."
"Onu biliyorum," dedi alçak bir sesle. "Ve o gün geldiğinde senin yanında olacağıma emin olabilirsin."
"Sağolun komutanım. İyi günler!"
"Sanada asker!"
Baş selamı verip, tugay komutanlığından çıktım.
O günün üzerinden tam olarak iki hafta geçmişti ama ne ben ne de Ateş Uras toparlanamamıştı. Ben iyileşme kaydetsem de o kaydedemiyordu.
Ağır bir sürece gitmiştik.
Ama toparlanacaktık, yani zorundaydık.
Melis Gold ise o günden sonra asla ulaşamamıştık.
Bu durum çok kötüydü mesela neden bize yardım etti? Neden kendini gizliyor?
Ateş Uras'ın dediğine göre Melih Gold küçük yaştayken ona yardım eden kardeşini hayata döndüren doktormuş. Ama yılan mafyasına mi çalışıyor yoksa sadece yardım mi ediyor onu henüz bilmiyoruz.
Artık eskisi kadar ağlamıyordum. Eskiden olsa her zaman ağlayan ben artık göz yaşımı kurutmuştum.
Toprak ile de uzun zamandır görüşmüyorduk.
Benim onun ablası olduğumu kabul etmiyordu ve ben DNA testi yaptırmak için ondan izin almıştım. Bunu kabul etmişti sonuçlarının yarın çıkacağını söylemişti doktorum.
Albayın, Yaman'ın ve Kamil Cantürk'ün nerede olduğunu hala öğrenememiştik. Ve görev başına geçtiğimde ilk işim de onlar olacaktı.
Ateş Uras ile de bizi buldukları günden belli sadece bir kere hastaneye ziyaretine gitmiştim. İki gün önce taburcu olmuştu ve şimdi de evinde ve odasına kapatmıştı kendini.
Daha da kötüsü sigara içmeye başlamıştı.
Ve ikimizi bir araya geldiğinde sürekli kavga ettiğimiz içinde özellikle onunla yan yana gelmeyi istemiyordum.
Çünkü gün geçtikçe iyice kötü olmaya başlıyordu.
Babasının onu öldürmeye teşebbüs ettiğini atlatamayacaktı. Yine de kendini bu kadar kapatması onun yapacağı bir davranış değildi. Ve Umut'a da zarar veriyordu.
Umut'un olanlardan haberi yoktu. Olmaması daha iyiydi. Ama Ateş Uras bu şekilde devam ederse öğrenmesine az kalacaktı.
Ben ise Tugay Komutanlığı'ndan çıktıktan hemen sonra yine denizi seyretmek için sahile gelmiştim.
Ne zaman kaybolsam buraya geliyordum.
Burası benim kendimi bulduğum yerdi.
Denizdeki dalga sesleri benim ruhumdaki fırtınaları dindiriyordu sanki. Hafif esen rüzgar bedenimi titretirken, sanki bir yandan da kendime gelmemi istiyordu.
Gözlerim denizin maviliğide kaybolmuşken yanıma bir ağırlık çökmesi ile kafamı o tarafa çevirdim. Üzerinde mavi kot ceketi ve beyaz bluzu vardı. Her zamanki gibi bana abi edasıyla bakıyordu. Mavi gözleri, benim soluk mavilerime kilitlenmişti.
Son zamanlarda benim gibi o da çok yıpranmıştı. Benim ile uğraşıyor, Toprak ile uğraşıyor, Ateş Uras ile bile o uğraşıyordu. Biz düşünce hep o bizi kaldırıyordu. O gerçekten timin abisi hatta babası bile olabilirdi.
"Yine mi buradasın?" Diye sordu meraklı bir sesle.
Onun burada ne işi vardı?
"Evet, burası bana iyi geliyor."
"Öyle mi?"
"Evet."
Kısa cevaplar vermeme alışmıştı. Derin bir of çekip konuştu.
"Bak...Yeniden başlayalım. Albaysız da hayatımıza devam edebiliriz. Hep böyleydi zaten. Biz birbirimize tutunalım, Kıvılcım."
"Albayın bize ihaneti değil de... Babasız kalmak kötüymüş, en azından arkamı kollayan biri vardı eskiden ama şimdi o da yok."
"Biz varız Kıvılcım, ben varım. Yalnız değilsin. Hem ben sana baba da olurum abi de kardeş de. Biliyor musun birkaç güne yeni albay gelecekmiş. Ve Bu arada Ateş Uras berbat durumda. Umut ile bile konuşmuyor."
"Duydum. Sigaraya başlamış diyorlar."
"Evet, içme dedim ama dinlemedi. Kendine zarar veriyor. Umut'u bugün bizim eve alacağım. Herkesi toplayıp bir yemek yiyelim diyorum. Sen de gelirsin değil mi?"
Benim içinde iyi olurdu. Beynim çok doluydu.
"Gelirim tabii. Kafam dağılır."
"Tamam, hadi seni eve bırakayım, ordan da askeriyeye geçerim."
Kafamı onaylamazca salladım.
"Hayır, ben burada kalacağım. Sen git."
Dediğimde yüzüme yumuşakça bakıp,
"Peki tamam ama seni iki saatte bir arayacağım mutlaka aç" dedi ve ayağa kalktı.
"Tamam."
Alnımdan öpüp, yanağımdan makas alarak gitti.
Beni iyileştirmeye çalışıyordu ama zordu.
Tekrar kendi karanlığımla baş başa kalmıştım.
Barlas gittikten kısa bir süre sonra Atilla Arman geldi.
Sanırım yürüyüşten dönüyordu.
Ellerindeki havluyla terini silip, siyah saçlarını karıştırdı ve bana baktı.
Siyah gözleri bana döndüğünde dudakları alayla yana kıvrıldı.
"Oo üsteğmenimiz de buaradaymış!"
Yanıma oturmasıyla sağ taraf çöktü resmen. Kaç kilo bu adam? Hayır yani kilolu da değil gayet sportmen ama neyse.
"Sabah sabah sizi buraya atan nedir?" Diye sordu.
"Kayboldum... Yolumu arıyorum. Sen?" Burnuma gelen toz ile irkilip, hapşurunca elindeki mendili bana uzattı.
"Teşekkür ederim" dedim.
Az önce sorduğum soruyu cevaplamadan önce elindeki havluyu ve matarayı gösterdi.
"Belli değil mi?"
"Sormak için sormuştum zaten" dedim umursamazca.
"Anladım. Siz iki kuzen birbirinize çok benziyorsunuz."
Beste ile benden bahsediyordu.
Kaşlarımı kaldırdım.
"Öyle mi?"
Kafasını salladı.
"Evet, mesela o da senin gibi soğuk ve karamsar ama cesur bir kadın. Birbirinize benziyorsunuz. Çünkü etrafınızdaki erkeklere çile çektiriyorsunuz."
Tek kaşımı kaldırılarak ona baktım.
"Nasıl yani?"
"Sen gittiğinden belli bana bulaşıyor. Sende benimle uğraşıyorsun ve Ateş Uras ile... Sahi o nasıl?"
"İyi değil."
"Yakında o da benim gibi olur."
"Senin gibi derken?"
"Mafya, karanlık işler falan yani."
Hayır, Ateş Uras öyle bir şey yapmazdı. Çünkü mafyatip işlerle uğraşamayacak kadar umursamazdı.
"İnşallah olmaz."
"İnşallah, asker hanım. Ben kaçar. Size iyi kaybolmalar. Sabah sabah içimi kararttınız yine."
"Size de iyi günler, mafya babası bey."
Gülümsedi ve gitti.
Ben de yine karanlığımda boğuldum.
...
Akşama olmuştu ve Barlas'ın evine doğru gidiyorduk, Beste ve Aslı ile.
Barlas'in evi benim evime çok yakındı bu yüzden yürüyerek gittik.
Aslı ile Beste muhabbet ederken ben de ara ara katılıyor, genellikle dinleyici taraf oluyordum.
Evlerine geldiğimizde bahçede mangal yakıyorlardı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 36.71k Okunma |
4.08k Oy |
0 Takip |
70 Bölümlü Kitap |