31. Bölüm

31. Bölüm

Daisy_x06
daisy_x06

Merhabalar yeni bir bölüm ile karşınızdayım.

İyi okumalar dilerim 🤍

 

                         🌊

Yavaş adımlarla bir bir mezarların önünden geçtim. Şehitlik. Her sabah yaptığım gibi Yavuz abinin yanına gelmiştim. Önce çocuklarım sonra Yavuz abinin yanı.

Yavuz Demiral.

Yutkunmadan edemedim. Mezarına önce suyunu döktüm sonra duamı ettim. Mezar taşına oturdum. Toprağın arasında gezindi parmaklarım. Toprak yakışmamıştı. Hemde hiç yakışmamıştı.

Ne demişler; Toprak belki de sevdiklerimizi aldığı için bu kadar güzel kokuyordur.

Haklıydı. Toprak güzel kokuyordu hep. Hele şehitlik burada ki koku hepsinden güzeldi. İnsan koklamaya doyamıyordu. Cennet kokusu belkide. Burada yatan tüm şehitler , peygamber efendimiz katında olacaktı ve tabi en güzel kokuda onlara ait olmalıydı.

" Kış geliyor artık abi. Havalar git gide soğumaya başladı. Kışı sevmiyorum pek. Soğuk olmasını hiç sevmiyorum." Soğuk hiç bir zaman sevmedim ki. Soğuk odada yıllarca kalınca sevemedim soğuğu. Kışın çocuklar dışarda kar topu oynarken ben izlerdim yetimhane camından. Soğuga çıkmamak için." Senin kerata sınavlardan iyi notlar alıyormuş. Öğretmeni ile sürekli iletişim halindeyim. Yasemin abla bunu bilmiyor..." Arkamdan gelen adım sesleri ile kafam arkaya döndü. Yasemin abla duruyordu tam karşımda. Siyahlara bürünmüştü. Yavuz abi öldükten sonra hep siyah giyiniyordu. Yerimden hemen kalktım." Gidiyorum abla."

Elli ile durmamı işaret verdi. Yanıma yaklaşıp mezarın taşına oturdu. Titreyen parmakları mezar taşında uzun uzun gezindi. Yaşlanmış gibiydi. Saçları arasında beyazlar çıkmıştı hemde çok fazla. Elleri hafif buruşmuş , göz altları çökmüş , yüzü kırışmış. Acı ile kavrulmuş , bedenide bunu göstermişti." Otur Deniz."

Yanına usulca oturdum. Kafamı öne eğip ellerim ile oynadım. Diyecek ne bir sözüm vardı nede cevabım. Kızsa , bağırsa , çağırsa sessim çıkmazdı.

Kan çanağı gözlerinden birer birer yaşlar süzüldü." Sen evlat kayıp etmişsin iki tane." Bunu nereden biliyordu? Konuşamadım. " Murat anlattı. Daha doğrusu anlatmak zorunda kaldı. Yavuzun ölümünde seni suçladık ama öğrendim ki sen masumsun Deniz." Göğsü aldığı hızlı nefesler ile kalkıp iniyordu. Acısı hala çok taze ve diriydi bir ömürde öyle kalmaya devam edeceğe benziyordu. " Sonra başımı önüme alıp düşündüm. Sen kötü biri olsan Yavuz seni sevmezdi. Murat yanında tutmaya devam etmezdi. Hele birde Murat geçmişini anlatınca." Titreyen parmakları ellimi tuttu." Evlat acısını bilmem Deniz. Bilmekte istemem. Kocam öldü canımdan can gitti birde evladım ölse ölürdüm her halde. Sen küçük yaşında iki evlat kayıp etmişsin."

Yüzüne bakmadım. Ağlayışlarını duyuyordum. " Özür dilerim abla böyle olsun istemezdim. Ellimden gelse Yavuz abi yerine ben ölürdüm ama olmadı."

Derince içini çekti." Demek kader böyleymiş Deniz. Ne yapalım canı veren Allah canı alan yine Allah. Kadere razı olup sussacağız." Ellerimi daha çok sıktı. " O gün hastanede yaptığım şeyler içinde kusura bakma. Acının etkisi ile doğru düşünemedim."

Sessim kısık çıktı." Estağfurullah abla." Ellinin üzerine çekinerek ellimi koydum. " Böyle olsun gerçekten istemezdim abla."

" Biliyorum. " Elli yüzüme kalktı." Temiz bir ruh ile kirli ruhu ayırt edecek yaşa geldim artık. Sende az çekmemişsin. Evlat acısı zor derler Deniz." Kullağını çekip mermere vurdu." Allah kimseyede yaşatmasın."

Amin. 

" Bana kızgın değil misin artık?"

Omzunu indirip kaldırdı." Senin suçun değilki. Sen mi dedin adamlara gidip Yavuz'u öldürün diye? Yok. Amcan kötü bir insan diye seni suçlayamam ya." Durdu. Derin nefesler almaya çalıştı. Sanki içini yakan ateş nefes almasını zorlaştırıyordu." Rüyama Yavuz girdi. Kızmayın Denize dedi. Yavuz diyorsa bir bildiği vardır Deniz. O hep benden daha akılıydı. Önünü arkasını daha iyi düşünürdü. İnsanları daha iyi tanırdı." Kafamı usulca kaldırdım. Buruk bir tebessümle mezar taşına bakıyordu." Benim kocam iyi adamdı. Sevdiği insanlarıda hep sayıp sevmemi isterdi. Yıllardır bak Murat kardeşim gibi. Evime az girmişliği çıkmışlığı yok. Hala elli üzerimde sağ olsun. Murat demem yetiyor ne işim varsa anında yapıyor. Seni sevmiş Murat sende Murat'ı sevmişsin. Birbirinizi bırakmayın."

Kendime bıraktığım nefret yok olup gitti. Bir yandan Murat bir yandan ölmüş olmasına rağmen Yavuz abi kendime nefret bırakmamı engelliyordu." Bırakmam abla." Artık asla bırakmam.

" Arada çıkta yanıma gel. Sohbet ederiz iki kadın." Gözünden akan bir damla yaşı ellinin tersiyle sildi. Güçlü durmaya çalışıyordu. Her şehit ailesi olduğu gibi. Omuzlarında yükleri vardı ama o omuzlarını hep en dik konumda tutuyordu." Bu arada Mete ile sürekli ilgileniyormuşsun sagol." Demek biliyordu. Artık bırakmazdım onları. Yavuz abinin evladı benim evladımdır.

Gülümsedim." Gelirim abla. Bir isteğin arzun olursa haber etmen yeterli."

" Sagol Deniz. Murat ilgileniyor herşey ile. Kartal timide sürekli arayıp soruyorlar. " Yavuz abiye aşık aşık baktı." Arkasında iyi insanlar bırakmış."

Bazı aşklar mahşere kalmıştı. Bunlardan biri de Yavuz ve Yasemin abla. Birbirlerini aşkla seven iki insanı toprak ayırmıştı. Biri diğer tarafta öbürü burada taşını, resmini severek kavuşacakları günü bekliyorlardı.

Her şehit karısı olduğu gibi.

 

******

Evin içini sessizlik kaplıyordu. Saat daha on iki olduğu halde herkes uyku moduna çoktan geçmişti tek ayakta olan Sabiha idi. Erken yatmak adeti değildi. Nöbet tuttuğu günlerden baya deneyimi vardı.

Sessiz adımlarla aşağı kata inmeye çalışıyordu bir yandan da ışıkları bulup açıyordu. Karanlık korkusu vardı. Kaç yaşına gelirse gelsin bir tarafı hala çocuk yanını fazlası ile koruyordu. Bir ışığı daha bulup açıyordu ki tüm ışıklar bir anda kapanıp ortalık karanlığa büründü.

Çığlık atmaya hazırlanıyordu ki ellini ağzına atıp çığlığını bastırdı. Bacakları korku ile titrerken olduğu yerde kaldı. Asla adım atamazdı. Koridorun sonundaki odanın kapısı açıldı. Koridorun tamamını kaplayan, simsiyah dev cüsseli bir kişi tam üzerine doğru geliyordu.

"Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim." Korkuyla adımları gerilerken dev cüsseli kişi daha da yaklaşıyordu. " Allah'ım birde devler gerçek olmaz derler." İki üç adım daha gerilerken ayağı boşluğa geldi. Merdivenlerden aşağıya doğru bedeni giderken büyük el tişörtünde hızla tutup kendisine doğru çekti bedenini. Kafası sert göğse gelince ah etmeden duramadı. Kocaman yutkunup kafasını yukarıya kaldırdı. Kendi tabiriyle devin yüzünü göremeyince biraz daha geriye attı kafasını. Siyah iki göz dikkatle yüzüne bakıyordu. Derin bir nefes verdi." Sen miydi Suskun?"

Tek kaşı havalandı Suskunun kimi bekliyorsun der gibi.

Kafasını biraz daha geriye attı Sabiha. Büyük el belline dolandı, yüzünü görmek için biraz daha geriye giderse tekrar merdivenden düşme tehlikesi içine girecekti. " Galiba kimi bekliyorsun dedin dimi?" Başıyla onayladı Suskun." Karanlık olunca dev sandım senide." Garip gözlerle baktı Suskun. Dudakları arasına tatlı bir tebessüm oluştu Sabihanın." Haksız sayılmam ama dev gibisin. Murat abi ve seni her gördüğümde bir an devlerin gerçek olduğunu düşünüyorum." Durdu bir an küçük bir kıkırtı kaçtı dudaklarından." Bence devler gerçek."

Boş boş bakmaya devam etti Suskun. Bellinden kavradığı gibi yukarıya kaldırdı bir anda yerden on metre yukarıya çıkmış gibi hisseti Sabiha. Bir altmış boyunda iken Murat ve Suskun yanında kendini cüce gibi hissediyordu. Bu iki adam gözünde devden farkı yoktu. Biri yanlışlıkla üzerine otursa ölürdü kesinlikle. Merdivenlerden uzaklaştırıp yerini değiştirdi Suskun. Ayakları tekrar yerle buluşunca kafasını hayli geriye atmak zorunda kaldı tekrardan. Murat ve Suskuna bakmaya çalışırken bir gün boyun fıtığı geçirme ihtimali çok yüksekti.

Suskunun elli bellinden uzaklaştı. Karanlık içindeki siyah gözlerine bakmaya çalıştı Sabiha. Adam zaten konuşmuyordu azda olsa gözlerinden anlamaya çalışıyordu lakin şimdi ışıklar da olmadığı için anlamak daha da zor oluyordu.

" Karanlık olunca korktumda." Ayak ucunda yükselip gözlerini okumaya çalıştı. Olmuyordu." Konuşur musun? Karanlıkta gözlerini okuyamıyorum."

Ayak ucunda yükselmiş kıza donuk bakmaya devam etti Suskun. Ellini cebine attıp Sabihaya doğru eğildi. Biraz daha kafası geriye giderse duvara çarpacaktı. Ne kadar konuşmayı sevmiyor olsada konuşmak zorunda olduğu lanet anlardan birinde bulunuyordu. " Biliyorum."

Boş boş göz kırpıştırdı Sabiha." Neyi biliyorsun?"

" Karanlık korkunu."

Gülümsedi Sabiha." Tabi ya biliyorsun." Beraber kaldıkları bir ayda ışıklar gittiğinde resmen adamın üzerine atlamıştı. Işıklar gelene kadar da asla Suskunun yakasını bırakmamıştı.

Elli hala cebinde dururken merdivenlere yöneldi Suskun ama kollunu kavrayan eller ile olduğu yerde kaldı. Kafasını arkaya çevirip masum masum bakan gözlere baktı. Fazla masum bakıyordu.

" Nereye?"

" Süt almaya."

" Bende alacağım beraber gidelim." Sağına soluna ürkek bakışlar attı." Çok karanlık." Suskun bir adım attığı anda can havliyle ellini Suskunun kolluna sardı. Ne kadar Suskunun yanına sokulabilme şansı varsa o kadar sokuldu. Derin bir nefes verdi Suskun. Çoluk çocukla uğraşıyordu resmen. Ellini cebinden çıkartıp kollunu kavrayan elli nazikçe ellinin içine hapis edip yürütmeye başladı.

Merdivenleri usul usul adımlara indi Sabiha bir yandanda etrafı kontrol ediyordu. Mutfağa yürürken vestiyerin yanında gördüğü silüet ile çığlığı basması bir oldu aynı anda ağzını büyük bir el kavrayıp bedenini kendine doğru çekti. Gözleri kocaman açılmış halde duruyordu Sabiha. Ağzını kapatan el yüzünden konuşamıyordu. Boynuna nefes vurdu. " Yanımda iken korkmaman gerek." Sabiha ellini kaldırıp vestiyerin yanında bulunan silüeti gösterdi." Mont o."

Silüete dikkatlice baktı Sabiha gerçekten de montu. Büyük el ağzından çekildi." Biri var sandım. " Suskun yürürken korkuyla ellini kavradı. Pıtı pıtı adımlarla Suskunun arkasından geldi. Buzdolabını açıp bir litrelik çilekli sütü aldı Suskun. Resmen dibine kadar girmiş kıza yandan baktı. " Bakma öyle korkuyorum zaten senin gözlerinde kara."

Kapağı kapatıp elline adete yapışmış Sabiha ile birlikte merdivenleri çıkıp Sabihanın odasına girdiler. Suskunun ellini bırakmadan yatağı üzerinde bulunan telefonunu alıp el fenerini açtı Sabiha. Hala elli Suskunun ellini kavramış haldeydi. Ellini çekip kurtardı Suskun. Kapıya doğru yürüyordu ki tekrar kolundan tutuldu ve kafasını çevirdiğinde adeta melül , kocaman açılmış en masum bakışlar ile bakan iki adet mavi göz ile karşı karşıya kaldı.

Sevimli sevimli baktı Sabiha her zaman olduğu gibi." Gitmesen? Erken yatmıyorum biliyorsun." Biliyordu." Işıklar ve uykum gelene kadar yanımda kalsan olmaz mı?" Gözleri , ellinde duran el fenerine döndü Suskunun. Nadir anladığı anlardan biriydi Sabiha için. " Şarjım az her an şarjım bitebilir."

Bıkmış bir nefes verdi Suskun. Karşısında resmen altı yaşında kız çocuğu duruyordu. Bedenini tamamen Sabihaya döndü. Yan yana kaldıklarında baya deneyimi vardı." O saçma süngeri mi izleyeceğiz?"

Kaşları çatıldı Sabihanın. " Sünger değil o sünger Bob."

" Ne fark ediyor? Sünger işte."

Gözlerini hafifçe devirdi Sabiha." Deniz bir sen iki." Kollu sarstı bir yandan da en masum ve coçuksu bakışını attı." İzleyelimi? Lütfen. Bir bölüm sadece."

Siyah gözleri içine kocaman açılmış Masmavi gözlere baktı. Gözlerini biraz daha büyüttü Sabiha. Bıkkınlıkla başını salladı Suskun. Kurtuluş olmayacağını biliyordu. Kaç yaşında adam idi ama yanında bulunan çocuk kadın yüzünden çizgi film izlemek zorunda kalıyordu.

Sevimli sevimli gülümsedi Sabiha. Kollunu tutan kadın eşliğinde odanın balkonuna çıkıp koltuğa oturdular. Sabiha kendi internetini açıp sünger Bob açtı. Ellinde telefonu tutarak Suskunun da görmesini istiyordu. Suskun çoktan kafasını geriye atmış gökyüzünü izlemeye koyulmuştu. Bu yaştan sonra çizgi film izleyecek hali yoktu.

Cebinden sigara paketine atıp bir dal çıkardı. Dudakları arasına sıkıştırdığı sigarayı çakmağı ile yakıp dumanların dudakları arasından süzülmesine izin verdi. Ardı ardına hızlı nefesler eşliğinde içti sigarayı.

Kafasını hafif çevirip dudaklarını dişledi Sabiha." Bence içmemelisin."

Neden bakışını attı Suskun.

" Zararlı. Çiğerlerine yazık. Erken yaşta kansere kadar götürür insanı. Hem kendi kokun güzel. Sigara içince kokunu engelliyor." Dikkatle bakmakla yetindi Suskun her zaman yaptığı gibi. Konuşmaz bakardı sadece. Siyah gözleri içinde ki karanlığı çok az kişi anlardı. Karanlığın içinde ki uçsuz bucaksız kuyuların içinde kendine ve insanlarla alakalı bir çok sır ve acı yatardı. Siyah gözleri içindeki buzdan cam vardı. Camı kırıp arkasında saklı kalan adamı çok az kişi görürdü. Dışardan bakanlar siyah gözlerini okuduğunu sanardı Sabihanın olduğu gibi oysa hayır Suskunun gözleri arkasına sakladığı daha derin , karanlık, acı ve sırlarla dolu hayatı saklı kalıyordu. Tek bir kadın görmüştü camın arkasını son gören kişi olmuştu. İçine gömüldüğü sessizliği içine daha çok gömülmesine neden olmuştu.

Sigaraya değdi bir an gözleri. Zararlı olması sikinin ucu kadar takmıyordu. Karşısında duran Sabihanın sigara kokusu ile hafif yüzünü buruşturduğunu görünce kenarda taşa basarak söndürdü. Siyah gözleri içine iki masmavi göz en sevimli haliyle baktı.

" Çok fazla içme. Bir hemşire olarak tavsiyem bırakman daha iyi olur. " Tekrar çizgi filme döndü. Suskun ise boş bakmakla yetindi. Hayatı her anı ölüm ve yaşam arasındaki ince çizgi arasında geçerken bir sigaranın zarar verip yada öldürmesi pekte umrunda değildi.

Büyük ellini küçük parmaklar kavradı. Büyük elli ile usul usul oynadı küçük parmaklar. Ses edemedi Suskun. Öğrendiği bir bilgi daha vardı. Sabiha bir şeyler izlerken sürekli elli ile oynayacak bir şey bulurdu. Sünger Bob izlemeye dalmış olan Sabiha sırtını Suskunun göğsüne yasladı. Büyük elli bacağına koyup oynamaya devam etti bir yandan da sünger Bob izliyordu.

Kafasını hafifçe eğip dikkatle sanki yüz defa aynı bölümü izlememiş gibi dikkatle izleyen kıza baktı.

Şimdi gülecek.

Sabiha güldü.

Şimdide kaşları çatılacak.

Kaşları çatıldı.

Şimdi küçük kahkaha atacak.

Küçük bir kahkaha attı Sabiha.

Kaşları usulca havalanacak.

Kaşları usulca havalandı Sabihanın.

Dudakları hafifçe yana kıvrıldı Suskunun. Elleri ile oynayan parmaklara baktı. Geçmişe ait bir an önüne geldi. Aynı anda genzi yandı. Küçük kız kardeşi Melekte çizgi film izlerken Suskunun elli ile oynardı. Hoş Melek ve Sabiha arasında pek bir fark göremiyordu Suskun. İkiside çocuktu gözünde. Biri beş yaşında diğeri yirmi yedi yaşında idi ama ikiside çocuktu.

Kenarda duran çilekli sütü açıp boşta kalan elline bıraktı. Kendini resmen kaptırmıştı Sabiha. Hızlı hızlı çilekli sütü içip kenara bıraktı. Dilli ile dudaklarının kenarına bulaşmış sütleri yaladı. Suskunun bir anlığına gözleri dudağına gitti. Hzılı çekip gözlerini tekrar yüzüne sabitledi. Hafif tebessüm eşliğinde yapacağı yüz ifadelerini tahmin etmeye devam ediyordu.

Sabihanın yüzü bir anda yüzüne dönünce kaldı Suskun. Mavi gözler tatlı tatlı baktı yüzüne. " Daha çok gülmelisin tatlı duruyorsun."

Yüzünü buruşturdu Suskun." Tatlı mı?"

Güldü Sabiha." Yani yakışıklı oluyorsun diyelim." İki kaşı usulca havalandı Suskunun. Gözlerine hala sevimli sevimli bakan gözlerden kaçırdı gözlerini. Sabiha bakmaya devam etti. İnkar edecek hali yoktu karşısında duran dehşet yakışıklıydı. Simsiyah saçlar , siyah gözler , sert yüz hatları, biçimli dudaklar, harika bir burun ile dehşet yakışıklı duruyordu. Her fırsatta bakmadan duramıyordu Sabiha. Gözleri resmen bayram ediyordu Suskuna bakarken.

Yüzünde duran mavi gözleri fark ediyordu. Çenesinden nazikçe tutup ekrana tekrar çevirdi. Sabiha bu sırada yeni bölümünü açmıştı. Yüzüncü defa bu bölümü de izlemiş olduğu halde dikkatle tekrardan izledi. Parmakları bir yandan da büyük el ile oynuyordu. Suskunun parmaklarını tutuyor çekiştiriyor bazı anlarda ters çevirip avuç içine parmakları ile dairesel hareketlerle yuvarlaklar çiziyordu. Sonra tekrar döngüyü tekrar ediyordu. Uykusu geldikçe de arkasında duran kendi tabiriyle dev ve Ağrı dağı gibi adamın göğsüne daha çok sırtını veriyordu.

Telefonu çalınca bir anlığına uykusu dağıldı. Telefonu açıp kulağına götürdü." Deniz ."

" Sabiha ışıklar gitmiş korkuyor musun? Gelmemi ister misin?"

" Sen nereden öğrendin ışıkların gittiğini?"

" Şahin ile konuşurken öğrendim. Korkuyor musun? Gelmemi ister misin?"

" Hayır hayır Suskun yanımda. Çizgi film izliyoruz beraber."

Karşı taraftan küçük bir kahkaha geldi. " Hemşirem yanında bulunan adam kanlar içinde geçiyor hayatı. Böyle bir adama çizgi film izletiyorum deme bana? Hem Suskun abi öyle şeyler izlemez ki."

Kafasını hafif çevirip Suskuna baktı Sabiha. " Şey izledi aslında Deniz." Göz ucundan Suskunun izlediğini fark etmişti Sabiha." Her neyse yarın yanıma gelir misin? Saçlarımı iki yandan balık sırtı örsek olur mu?"

" Görev yada işim çıkmaz ise söz geleceğim. Sütünü içtin mi?"

" İçtim Deniz."

" Tamam balım korkarsan ara yada mesaj at gelirim hemen."

" Tamam Deniz iyi geceler."

"İyi geceler hemşirem."

" Deniz."

" Efendim."

" Hani bir oyuncak görmüştüm..."

" Aldım. Hesabına parada attım ihtiyacın olursa harca. Suskun abinin sözünden çıkma. Yanından ayrılma. Uyuycağın zaman kalın giyin havalar soğudu üşütme. Saçlarını toplada yat sabah ağzına giriyor. Sabah kahvaltını yap. Bir koli çilekli süt gönderdim iç. Derslerine çalış. Kitaplarını sipariş ettim iki üç güne gelir kargo ile çalışırsın."

" Deniz."

" Efendim."

" Yine anneye bağladın farkında mısın?"

" Tabi bağlarım." Arkadan Murat'ın sessi geldi." Kapatıyorum. Benimki ile işlerim var."

" Ne işi?"

" Boşver bazı büyük işleri. Öptüm."

Telefon kapandı boş boş göz kırpıştırdı. Büyük ne işi yapacaklarını düşünüyordu. Aklına pek bir şey gelmemişti açıkçası. Askeri felan işlerdir diyerek düşüncelerine son verip çizgi filmini izlemeye koyuldu.

Bölüm bitti bir bölüm daha açtı. Sonra bir bölüm daha. Gözleri yavaş yavaş kayarken parmakları durdu. Ellinden usulca telefonu aldı Suskun. Şarjı yüzde bire düşmüştü zaten. Belline destek verip uyandırmamaya dikkat ederek tüy kadar bir hareketle kalktı yerinden. Kolları arasında uyuyan kızı yatağına yatırdı. Üzerini sıkı sıkıya örtü ve Denizden aldığı bilgi ile kenardan duran tokayı alıp yapabildiği kadar topladı kömür karası gür saçları.

Odadan tam çıkacakken Sıtkının olmayan gözleri ile ters ters bakıştı. Sıtkıyı tutup yataktan kaldırıp koltuğun kenarına attı. Yetmedi yerde duran tişörtü alıp Sıtkının yüzüne attıp kapatı yüzünü. Konuşmayan her nesne eşyayı severdi lakin Sıtkıyı bir türlü sevememişti. Sürekli gülüyordu. Fazla gülen sevmezdi Suskun.

Gülen yüzünü görmeyince işlem tamamlanmıştı. Odadan çıktı.

 

********

Önünde açılan kapılardan kendinden emin adımlarla geçti Murat. Konuşması gereken bir isim vardı. Son geçmesi gereken kapıdan geçtikten sonra kendisi için açılan kapıdan içeriye girdi. Gardiyana çıkması için işarete bulunduğu anda gardiyan çıktı.

Bir elli masada ki demire kelepçeli Kadir Soluk karşısında gördüğü sima ile gözleri hafif şaşkınlıkla açıldı. Yıllar önce onu yakalayıp bu hapishane köşesine tıkan asker Murat Karasu tam karşısında duruyordu. Vücudu gerildi. Gözleri içine öfke ile bakan Murat'ın gözlerine daha fazla bakamayıp masaya çevirdi bakışlarını.

Sandalyeyi çekip tam karşısına oturdu Murat. Etrafa kısaca göz gezdirdi. Gri duvarlar yavaş yavaş soyulmaya ve rengi atmaya başlamıştı. Tek bir ışık ile ortam aydınlanıyordu. Bir masa ve iki sandalye dışında odada hiçbir şey yoktu." Nasılsın Kadir?" Ellerini önde birleştirdi. Gözleri bir an olsun karşısında duran adamdan çekmiyordu.

" Burada dört duvarın arasında nasıl olunursa öyleyim asker." Özgürlüğüne kelepçe vuran kelepçlere baktı. Bir ömrü boyunca dört duvar arasında geçecekti hemde bir hiç uğruna. Zamanında doğru bildikleri en büyük yanlışları çıkmıştı. Bunu ceza evine düştüğünde anlamıştı. Bir hiç uğruna heba etmişti gençliğini ve yaşlılığını. Bir gece ansızın ailesinin elleri arasından alınıp dağa çıkartılmış beyni yanlış bilgiler ile yıkatılmıştı. On beş yaşında elleri arasına silah vermişler düşman olarak Türkleri göstermişlerdi. O zamanlar bunun doğru olduğunu bir amaç uğruna bunu yaptığını düşünmüştü ta ki tek kalıp uzun süre düşünmeye fırsatı olana kadar. " Ne istiyorsun benden asker?"

İsteği basiti Murat'ın. Sansar." Sansar denilen bir adam var. Biliyor musun?" Cevap vermedi Kadir. Anlaması gerekeni anladı Murat. Tanıyordu adamı." Senin ellin ayağın uzun Kadir. Sansarın arasına adamlar sızdırmam lazım bunun için bana yardım edeceksin."

" Nasıl yardım edebilirim ki sana? Burada ellimden en fazla ne gelir?"

" Boş konuşma bana. Hala çok büyük isimler ile irtibat halinde olduğunu biliyorum. " Geriye doğru yaslandı." Bana önce Sansarı bulacaksın sonra ise içine ajan yerleştireceksin. Adamların her gün bana bilgi verecek gerekirse saat başıda."

" Bu dediğin zor asker. Sansar kendi adamını kendi seçer. Onun içine ajan sızdırmak zor iş."

" Bu benim sorunum değil. Sana üç gün mühlet yaptın yaptın."

Kadir kafasını hafifçe kaldırdı." Ya yapamazsam?"

Murat yerinden kalktı." Yapamaz isen beş yıldır yattığın bu dört duvarı sana daha da zindan ederim." Geriye doğru çekildi. Sessinde ki ürkünç tonu en derinden hisseti Kadir." Ölmek için ayaklarıma kapanırsın." Kapıya doğru yürüdü Murat." Yeterince açık konuştuğumu düşünüyorum. Üç gün Kadir daha fazla değil."

Anlaması gerekeni en net haliyle anlamıştı. Yapmaz ise dört duvar daha da zindan edecekti kendisini. Karşısında duran adam her şeyi yapacak güçteydi. Nasıl onların adamları her yerde ise askerlerde de her yerdeydi.

Bir bir kapılardan çıktı Murat. Yarım saat bile burada durunca içi daralıyordu bu adamlar yıllarca burada kalıyordu. Dışarıya adım attınca derin bir nefes aldı.

Telefonuna gelen bildirim ile telefonu çıkartıp açtı.

Huzurum 🩵

Görev çıktı . Ne zaman biter bilmiyorum. Kendine dikkat et.

Alta bir mesaj daha vardı.

Baktım gülüşünden güzel şiir olur, bende sevdim gitti.

Cemal Süreya.

Mesaja gülümsemeden edemedi Murat. İçine yayılan huzur duygusu yüzüne vurdu.

Hayatında ilk defa bir kadını böyle sevdi. Farklı ve güzel bir his ile. Aşk kelimesi bile bu hissin yanında az kalırdı. Daha yoğun bir hissti bu.

Murat Karasu iki çift elaya çalan göze ömrü boyunca yenilmişti.

 

*******

Zaman akıp gidiyordu. Her bir kum tanesinde bir saniye ölüyordu. Geçmiş ve gelecek bu ikisinin arasına sıkışmıştı insanoğlu. Ne tam geçmişi bırakabiliyor nede tam geleceğe koşabiliyor. Şimdi ki zaman içinde kıvranıyor ruhu.

Önümde duran uçsuz bucaksız arazide yavaş adımlarla yürüyordum. Zamanında her türlü insana ev sahipliği yapmış , birçok savaş , barış görmüş topraklar. Şimdi yüzyılar boyunca Türkelin ana vatanıydı. Dışardan bakan bir insan için toprak parçası benim için ise koca bir yaşanmışlık.

Yeni bittirdiğimiz görevden dönüyorduk. İmha edilmesi gereken bölgeyi imha etmiş şimdi ise kontrol etmemiz gereken bir bölge vardı. Yürüme mesafesinde olduğu için araba yada helikoptere ihtiyaç yoktu.

Kasabaya yaklaşınca ellimi havaya yumruk yapıp durdum. Önümde duran yıkık dökük kasabaya uzun uzun baktım. İki yıl önce bomba atılmıştı. O günden sonra çoğu insan terk etmişti kasabayı. On yada on beş hane kalıyordu artık. Eskiden en cıvıl cıvıl olan kasaba şimdi ölü gibiydi. Tek kasaba değil etrafıda ölmüştü. Ağaçlar ile süslü olan her bir taraf çöle dönmüştü.

" Kasabada on beş dakika dinlenelim. Sularınızı doldurun , yemeklerinizi yiyin sonra devam ederiz." İki gündür görevdeydik. Yorulmuşlardı. Genç oldukları için daha uzun süren görevlere alışmaya çalışıyorlardı. Bazı kişilerin suları çoktan bitmişti. On beş dakika dinlendikten sonra devam ederdik.

" Emredersiniz komutanım."

Önden yürümeye başladım. Yokuşu indim. Ayağım altında ki taşlar parçalanıyordu. Soğuklar git gide kendini daha çok belli ediyordu.

Kasabanın girişine girdim. Etraf sessizliğe gömülmüştü. İçimi saran huzursuzluk duygusu vardı. Kasabanın tek bir yolu vardı. Yolun kenarına dizilmişti evler sıra sıra. Yolu geçince büyük bir meydan çıkıyordu ortaya. Tüm dükkanlar oradaydı ve pazarda tam meydanda kuruluyordu. Zamanında düğünleri de tüm kasaba meydanın ortasında yapılırdı. Kalkan otobüslerde meydanın ortasında beklerdi. Kasabanın bir yerde buluşma noktası o meydandı.

Silahımı kavradım." Dikkatli olun ters bir durum olabilir." Önlem almak her daim daha iyidir. Belki gelmediğim şu iki yıl içinde kasaba tamamen terk edilmiş olabilir. Tehlikeli bir bölgede bulunuyordu sonuçta.

" İçim ürperdi komutanım. Cinli kasabalar gibi burası." Dedi Salim.

Meydana yaklaşırken elli karnında hamile bir kadın bize doğru koşuyordu feryat figan. Silahımı hemen ona kaldırdım. " Dur yerinde!" Adımları anında durdu. Önünü kapatan hırka kabarık duruyordu." Önünü aç."

" Yardım edin lütfen." Göz yaşları bir bir süzülürken , titreyen elleri ile hırkasının önünü açtı.

" Siktir." Kadının tam karnına saatli bomba sarmışlardı. Adım attığı an silahı tekrar kaldırdım." Dur yerinde!" Tekrar durdu. Yalvaran bakışlar ile bana bakarken bir yandanda karnını sıkı sıkıya sarmaya çalışıyordu.

" Ne yapacağız komutanım?" Dedi Mahmut.

" Geri çekilin." Bomba çalışıyordu. Yanına yaklaşamazdık. Kimsenin canını tehlikeye atamam. Duygusal düşünmeye yer yoktu. " Kim gönderdi seni?"

Dememe kalmadı meydanın her bir köşesinde teröristler çıktı ve Sansar." Vay vay Deniz hanımda buradaymış." Ellinde tutuğu kumandayı havaya kaldırdı." Ben başka bir tim bekliyordum görüyormusun şu işi sen geldin."

Silahlar iki tarafta birbirine doğrultu. Kadın bu sırada bize daha çok yaklaşmıştı. " Dur kadın!"

" Yardım edin ne olur! Evladım! Öldürecekler." Ağlayışları tüm meydanın içinde yankı yapıyordu. Allah kahretsin. Acımazdı öldürür kadını. Hamile , genç , yaşlı onun için hiçbir şey ifade etmiyordu.

Bu sırada arkamızı, sağımızı , solumuzu hep sarmışlardı. Kaçma şansımız yoktu. Çatışmaya giremezdik. Bir kurşun sıktığımız an daha saklanacak yer bulamadan ölürdük. Derin bir nefes aldım. Sakin ol Deniz. Sakin ol. İyi düşün kızım. Hem kadını hemde timi kurtarmanın bir yolunu bul. Çalıştır beynini. " Ne istiyorsun Sansar?"

Kendisi için getirtilen sandalyeye oturdu . Kumanda tutan ellini de masaya koydu. Güldü hemde en iğrenç şekilde ve çukuru çökecek biçimde." Silahlarınızı bırakın buradan kaçma şansınız yok." Baştan aşağıya kadar süzdü bedenimi. Bir saniye kadar kısa sürede yüzü buruştu." Eğer kadının ve timinin yaşamasını buradan sağ salim çıkmasını istiyorsan benim tarafıma gel."

" Sana neden güveniyim?" Ona güvenilmezdi. Etrafıma göz gezdirdim. Kaçma şansımız asla yoktu. Sayıları kalabalıktı. Kasabanın meydandan sonra ki kısımda saklanmışlardı büyük ihtimalle ve bu kadar sessizlik olduğuna göre. Yutkundum." Kasabada ki herkesi öldürdün dimi?"

Gülümsedi." Tam onu yaptım. Ellerim kan istiyordu." Sandalyeye daha çok yayıldı." Silahını bırak ve timinde. Buradan sağ çıkamayacağını sende çok iyi biliyorsun. Gel benim tarfıma."

Gözlerimi bir saniye kapatım. Düşün Deniz düşün. Kapan içindeydik. Kaçma şansımız. Yok. Çatışmaya girme şansımız. Yok. Bombayı patlatabilir. Güçlü bir bombaydı hepimizi havaya uçururdu. Kadını kurtarmak gerek aynı şekilde timi. Kimse zarar görmeyecek şekilde. Tek bir şansım vardı." Kadını bırakacaksın. Bombayı durduracaksın sonra ise kadının gitmesine izin vereceksin."

" Bunu yapmayacağım." Yapsan şaşarım.

Dişlerimi sıktım. Karar benim ellerim arasında. En ufacık yanlış kararım hepsinin canını yok edebilirdi." Yapacaksın." Rahat bir tavır takındım." Eğer yapmaz isen kadın ile burada ölürüm. O zamanda senin tarafına geçemem." Sessim buz gibi , gözlerim ateş saçtı." Kadının bombasının durduracaksın sonra kadın gidecek. Kadın gidene kadar da silahımı bırakmam. Kadın gittiği anda teslim olacağım." Güldüm." Ha yapmam diyorsan burada ölürüm kadın ile beraber."

Gülen yüzü soldu. Dediğim şeyi yapacağımı çok iyi biliyordu. Yıllardır beni tanıyor sonuçta. Tek çıkış noktam buydu. Kadın gidecek , bomba durdurulacak ama çatışmaya yine giremezdik. Girmeye kalksak her türlü ölecektik. Esir düşmekten başka şansımız yoktu. Hiç olmazsa esir düşsek bile bizi bulma şansları var ve kaçma şansımız. Bazı anlarda esir düşmek zorunda kalırsın timin yaşasın diye ve bir bebek dünyaya gözlerini açsın annesi ile beraber yaşasın diye.

Yaptığım teklif hoşuna gitmemiş olsada başını salladı." Durdurun şu kadının bombasını."

Bir terörist kadına yaklaştı. Ellinde ki bıçak ile bombayı durduracak kabloyu kesip kadının üzerinden çekti. Zorlu bir adım attı kadın bana doğru.

" Git hadi." Gözlerim karnına kaydı. İçimi acıdı , yüreğim yandı belli edemedim. Görevim başındaydım. Yolun kenarında araba duruyordu." Araba sürmeyi biliyor musun?" Ağlayarak başını evet anlamında salladı. " Güzel arabaya bin." Sessimi kıstım." Şehir merkezine in karakola durumu haber et." Bir kez daha ağlayarak başını salladı. " Mahmut arabayı kontrol et. " Ne yapacağı belli olmazdı. Belki arabaya bomba koymuş olma ihtimali bile vardı. Zor ayakta duran kadının bellinden tutum. İnşallah şehir merkezine kadar dayanırdı yoksa işimiz çok zordu hemde çok zor.

" Temiz komutanım."

Kadını bellinden tutup yürüterek arabanın sürücü koltuğuna bindiridim. Düz kontak yaptım, benzin doluydu şehir merkezine kadar idare ederdi. Cebimden para çıkartıp hırkasının cebine soktum. Elline yedek silahımı verdim." Bir durum olursa kendini koru." Yüzünü ellerimle kavradım." Git çocuğun ile güzel bir hayat kur kendine. Yaşat bebeğini."

Ellerime yapıştı öpmeye çalıştı geri çektim." Allah razı olsun sizden. Allah ne muradınız varsa versin."

" Hadi sıkılmaya başladım." Bağıran Sansarın iğrenç sesi geldi.

Kadının kulağına yaklaştım." Bilindik yoldan gitme kasabanın ters istikametinden git. Yol daha uzun sürer ama en güvenli yolda o . Tamam mı?" Başını tekrar salladı. Kapıyı kapattım. Arabayı hızla çalıştırdı. Sansarı tanıyordum o kadını öldürmek isteyecekti yoksa gitmesine asla izin vermezdi. Bu yüzden başka istikameten kadının gitmesi gerekiyordu. Bu şekilde kurtulurdu. Bir bebek daha ölmemeli. Hayata sımsıkı tutunmalı.

Eski yerime tekrar geldim. Bomba durduruldu , kadın kurtuldu. İki iş tamam geriye kaldı tim. Kadın tamamen gözden kayıp olunca teröristler bir bir yaklaştılar. Kartal timi olsaydı kurtulursun buradan ama kaplan timi hala o kadar deneyimli değildi. Ellerim arasından silahım alındı. Üzerimde ne var ne yoksa kontrol edilip , alındı.

Yine canavarın elleri arasına düştüm. Yerinden usulca kalkıp yanıma geldi. Ellerini arkasında birleştirip sakin adımlarla etrafımda tur atmaya başladı." Yine düştün ellerim arasına." Başımda ki kaskı çıkartıp kenara attı. Saçlarımı kökünden kavradığı gibi kafamı geriye yasladı." Ellimden kurtulacağını mı sandın?" Daha sert asıldı. Canım acıdı belli etmedim. Artık karşısında çocuk yoktu. Korkak bir kadın yoktu. " Yalvaracaksın."

Geri kalanlarıda almışlardı. Hepsi gözümün içine bakıyordu. Gözlerimi açıp kapatım. Sakin olun. Anlamaları gerekeni fazlası ile anladılar. Kafalarını en dik konuma getirdiler. " Senden korkan senin gibi adi şerefsiz göt döneğininin ta kendisi olsun." Ayağıma attığı sert tekme ile iki dizimin üzerine çöktüm.

" Canın çok yanacak hemde çok." Saçlarımı elline dolayıp kafamı geriye daha çok çekti." Şimdi seni ellimden ne Rahmi alacak ne de o çok sevdiğin sevgilin Murat Karasu." Kafamı öne doğru savurdu." Alın bunları gidiyoruz haydi."

Kollarımı arkadan zincir ile bağladılar. Diğerlerini iple bağlarken beni zincir ile bağlamışlardı. Kurtulamıyordum zincirlerden kurtulamayacağım. Dört terörist aynı anda etrafımda durdu. İkisi kollumu tuttu , biri sırtıma silah dayadı en son kalanı ise önümde durup geri adımlar atarak silahı tam göğsüme tuttu. " Bu kadar mı korkuyorsunuz lan piç herifler?" Cevap vermediler.

Kaplan timininde herkesin yanında iki terörist durdu. Aklımdan geçen bin tane ihtimal vardı. Sürekli yer değiştirir isek bulmaları çok zordu. Sayıları fazlaydı. Kaplan timini bir şekilde korumak zorundaydım. Düşün be Deniz. Çalıştır şu kıt aklını. Ne yapabilirsin? Ne kadar az can yanarsa o kadar iyidir.

Allah'ım yardım et.

 

                  

********

Sırtıma inen ardı ardına kırbaçların etkisi ile belim yay gibi gerildi. Dudaklarım arasından inilti dahi çıkmadı. Sıktım kendimi. Onun karşısında aciz kalmayacağım , boynum bükük kalmayacak. Karşımda sıra sıra dizilmiş Kaplan timi bu manzarayı izliyordu sadece. Onlara çok bir şey yapmamışlardı. Yerlerinden kalkmaya çalışıyorlar ama zincirler izin vermiyordu, konuşmak istiyorlar ağızlarında ki bez izin vermiyor. İzlemekle kalıyorlardı.

Soğuk hava içinde üzerime buz gibi suyu döktüler. Titredim. Kırbaç kesmeyince elektrik verdiler. Canımı acıtacak her türlü yönetimi deniyolardı. Küçükken yaşadığım işkencenin bin katı daha ağırını yaşatıyordu şuan bana. Ona ihanetin bedeli ağırdı. Acısını çıkarmadan da durmayacaktı. Öldürmeyecek ama öldürmekten beter edecekti. Canımdan can gidecekti.

Üzerimde ki kıyafetler parçalanmıştı. Üç saatir aralıksız şiddet görüyordum. Üzerime beyaz , çarşaf gibi elbise giydirmişlerdi. Kana bulanmıştı. Yine beyaz kana bulanmıştı. Şahin sana beyaz yakışır derdi. Oysa bilmiyor ki ben ne zaman beyaz giysem kan olurdu. Beyaz tişörtmü giydim o gün bir şekilde bir nokta dahi olsa beyaz renk üzerine kırmızı bulaşır. Buna rağmen Şahin beyaz sana yakışıyor diye beyaz giymeye çalışırdım.

Tam karşımda durmuş gülen dişleri ile beni izliyordu. Ben acı çekiyordum o mutluydu. Yine. Ben mutsuzdum o mutluydu . Yine. Yıllar geçmiş ama birçok şey değişmemişti. Gadardı , acımasızdı , kötüydü. Yıllar ondan sadece saçlarını hafif beyazlatmıştı. Kalbi kötü olan bir insanın yüreğide sıkıntıyla sıkışmıyordu. Kalbi acı çekmiyordu çünkü acı çektiren oydu. Acıyı seven oydu , acı çektirmeyi seven oydu.

Acıyı sevmeyen bendim. Mutsuzluğu sevmeyen bendim.

Yıllar beni ona benzetmişti lakin benim acımasızlığım kötü insanlara oldu. İyi insanlara şefkat gösteren ellerim, kötü insanlara kan kusturdu. İyi insanları sevgiye bogdum yüreklerini, kötü insanların yüreğini sıkıştırdım.

Elline aldığı silah ile Kaplan timinin etrafında yavaş adımlarla dolaşıyordu." Hangisi seni daha çok seviyor?" İbrahim yerinden kalkmaya çalıştı olmadı." Demek seni en çok bu seviyor."

Zincirli ellerimi zorladım." Yapma! Derdin benimle. Ne istiyorsan bana yap. Ne istiyorsan bana söyle." Alnımdan süzülen kan dudağıma geldi . Kendi kanımın tadını alınca yüzüm buruştu. Gözlerim kapanmamak için savaş veriyordu. " Bırak onları."

Güldü." Bana yaptığın ihanetin bedelini ödeyeceksin." İbrahim'in saçlarını kavradı." Bunun bedelide senden bir can alacağım."

Yüreğim korkuya bulandı." Bırak onu. Hiçbirini sevmiyorum. Aynı timde olmaktan başka hiçbiri ile bağım yok." Seviyordum. Hepsini bir abla gibi seviyordum. Lakin gösteremem sevgimi. Sevdiğimi anlarsa yok ederdi." Bırak öldürmeye bile değmez onlar."

Gözleri içinde buruk bir duygu oluştu. Yalan söylediğimi anlamıyorlardı. Sevmediğimi , onları değersiz olduğunu düşündüğümü sanıyorlardı.

" Sevmiyorsun ha?" İbrahim'in yüzüne baktı acımasız gözleri." Ama o seni çok seviyora benziyor. Seni seven herkes toprağın altında kalacak."

" Ne yapacaksan bana yap! Ne istiyorsun bana söyle." Sessim depo gibi alanın içinde yankı yaptı. Duygusuz çıkarmaya çalışıyordum ses tonumu. En ufacık duygu kırıntısı görürse acımazdı.

" Zaten yapacaksın istediğimi. Yanımda duracaksın." Silahı tam İbrahim'in alnına dayadı. Çok geçti. Acımayacaktı. Bu gözleri iyi tanıyordum. Merhametsiz gözleri daha da merhametsiz baktı." Son bir dileğin var mı?"

" Konuşmak istiyorum."

Başını sallayarak İbrahim'in ağzını açtı. Sessi titriyordu." Komutanım sizinle çalışmak benim için şerefti." Kafasını bir an eğdi hızla kalırdı. Gözleri artık cocuksu bakmıyordu. Sarsılmaz bir irade vardı." Üzülmeyin komutanım. Vatanım için şehit olacağım. Bu hayata bir hayalim vardı şehit olmak. Yüce rabbim en erken yaşta bana bunu nasip etti." Yüzüne ışıltı yayıldı. Bir damla yaş süzüldü yanağından." Merale onu af ettiğimi söyler misiniz komutanım?" Meral ile konuşuyordu ama hala affetmemişti. Öleceği anda bile sevdiği kadını düşünüyordu. Kendisini bırakıp başka bir adam ile evlenmek isteyen kadını düşünüyordu. Aşk böyle bir şeydi. Son nefesinde bile onu düşünmekti." Onu çok sevdiğimi ve mutlu olması gerektiğini söyleyin."

Başımı zor salladım. Gözümün önünde bir sevdiğim daha ölecekti. Yine çaresizim. Yine ellim kollum bağlı. Gücüm yetmiyor. Hayat yine acımamıştı. Ve nice yine biriktirdim bugün. " Sansar yapma." İşe yaramayacaktı. Biliyordum. Bile bile çaba harcamaya devam ediyordum. İnsan sonucu bildiği bir durum için çabalamaya hala devam ediyordu." Bana ne istiyorsan yap." Yalvardım yıllar sonra yalvardım. " Yalvarıyorum sana. Ne dersen yapacağım bırak o çocuğu." Nefsimi kesiliyordu. Göğüs kafesime biriken cam kırıkları içimi delik deşik etti.

Bu halime sadece güldü. Tereddüt dahi etmedi. Elli tetiğe gitti. İbrahim'in başı en dik konumdaydı. Ürkek bakan gözleri en cesur haliyle bakıyordu. Düşmanların önünde güçlü , dimdik duruyordu. Tam bir Türk askeri gibi. Asker , düşmanın önünde eğilmezdi. Eğmedi kafasını. Gencecik yaşında vatanı için canını ortaya koydu. Nice şehit gibi.

Silah patlaması ile gözlerimi kapatmam bir oldu. İçimi ateş sardı. Yandım , tutuştum , kül oldum. Tırnaklarım derimi delip geçti, ağzıma kan tadı bulaştı, yüreğim sıkıştı , sesler birbirine girdi. Bir Türk askeri daha cennet kapısına yolcu edildi.

Bugün İbrahim Tepegöz şehit düştü.

Bugün bir annenin , babanın daha yüreği yandı. Bir eve daha ateş düştü ömür boyu. Al bayrak bir şehide daha kollarını açtı. Vatan bir askerini daha kayıp etti. Bir aşk daha kavuşamadan mahşere kaldı.

Ve bugün Kaplan timinden ilk şehidimizi verdik.

Göz yaşım içime aktı , feryatlarım içimde kayıp oldu. Düşmanların önünde acımı yaşamadım. En güçlü halim ile kaldım. Asker olmak bunu gerektirirdi. Acın varsa içinde yaşayacaksın. Göz yaşlarını gizli saklı köşelere saklayacaksın. Yansan bile devam etmek zorundasın.

Gözlerim yavaş yavaş açıldı. Kollarımdan zincirler çözüldü. İbrahim Tepegöz şehit düştü. Kanlar içinde yerde yatıyordu. Vücudum titredi belli etmedim. Kaplan timinin gözleri dolu doluydu ama bir tanesi bile bir damla göz yaşı akıtmadı. Yürekleri yandı, ağladı ama gözleri sustu.

Yaklaştım. Yerde yatan bedenini kendime çektim. Gülümsüyordu. Her zaman karanfil kokan İbrahim bugün şehitlikte kokladığım koku kokuyordu. Gözleri açık göğe bakıyordu. Ellerim gözlerine gitti ağır ağır kapatım gözlerini. Yüzünde ki gülümseme silinmedi. Kendime daha çok çektim. Tam alnından vurduğu noktaya derin bir öpücük kondurup geri çekildim.

Sessizce mırıldandım." Vatan sağolsun." Kullağına yaklaştım." İntikamın aklımda. Rahat uyu. Er yada geç kanının yerde kalmasına izin vermeyeceğim." Derin , Duman ve Yavuz abinin intikamının yanına İbrahim'in intikamınıda kattım. Boğazıma oturan yumru büyüdü kocaman taş olup oturdu tam boğazımın ortasına.

Bir terörist yanıma geldi." Gel hadi." Kollumdan tutulup zorla kaldırıldım. Deponun küçük odasına çekildim. Sansar kan sıçrayan ellerini siliyordu. Tam karşısında durdurdular.

Gözlerim donuk , sessim buz gibiydi." Ne istiyorsun?" Ellerim yumruk oldu. İçimde yanan yanağını ellerimi sıkarak, tırnaklarımı derime geçirerek yaşamaya çalıştım. Parmak uçlarıma kadar acıya bulandım yine.

Gülümsedi." İsteğim basit ait olduğun yerde durman ve Türklere hain olduğuna dair video atmanı istiyorum." Bu sayede herkes beni hain olarak bilecekti. Teröristler damgası yiyecek, mesleğimden men edilecektim. Türk askerinin güvensiz olduğu düşüncesini yayacaktı. Kendi adamlarına bakın Türk askeri bile doğru yolun bizim davamız olduğunu göstererecekti.

Dik bakışlarla baktım." Ya yapmazsam?"

Gülüşü daha da büyüdü. Acımasız gözleri daha da acımasız hale geldi. " İçerde duran tüm timin en acı şekilde ölümü tadar." Yapardı.

Düşündüm. Kimsenin canı yanmadan kurtarmanın yolunu düşündüm. Bir şehit verdik başka şehit veremezdim." Tek bir şart ile senin tarafına geçer ve hain olduğumun videosunu çekerim." Başka yol yoktu. Onların kurtulması için kendimi bu yolda feda edecek. Yıllardır nefret ettiğim terörist damgasını bu sefer ben kendime basacaktım. Yedi askerin daha evine ateş düşmesin diye mesleğimden vazgeçiyordum. Nefret ettiğim insanların arasına giriyordum.

" Ne istiyorsun?"

Düşüncelerimi toparladım." Kaplan timini salacaksın." Alayla güldü." Yapmaz isen asla senin tarafına geçmem." Acımasız gözleri yüzümde uzun uzun gezindi. Dediğimi yapmaz ise yapmayacağımı çok iyi biliyordu. Yıllardır onun tarafına geçmem için her türlü işkenceyi çekmiştim. Çocuklarım öldüğü gün dahi Türküm demekten vazgeçmemiştim. Hala vazgeçmiyordum ama artık içimde saklı kalacaktı.

Gülüşü soldu. Ellerini sakallarına atıp bir süre önüne bakıp düşündü. " Peki , timinin gitmesine izin vereceğim." Yerinden yavaşça kalkıp önüme geldi. Burnuma dolan iğrenç koku ile yüzümü buruşturdum." Sende bizim kıyafetlerimizi giyip bir hain olduğuna asla onların tarafına geçemediğini söyleyeceksin. Aralarına yıllardır ajanlık yapmak için girdiğini belirtecek kim için savaştığını dile getireceksin."

İçimden sövdüm. Kalbim acıdı ama yüzüm buz gibi soğuktu." İstediğin neyse o olacak." Bir adım geriledim. Burnuma dolan kokuyu daha fazla koklayamadım." Söyle adamlarına bıraksınlar." Cevap vermesini dahi beklemeden çıktım odadan.

İki terörist içeriye girdi, iki dakika sonra ise çıktılar." Çözün zincirlerini." Adamlar anında denileni yaptılar. Tek tek hepsinin zincirleri çözüldü, ağızları açıldı. Yerlerinden zorla kalktılar.

" Gidin hadi." Yüz ifadeleri afaladı.

" Komutanım siz?" Dedi Alişan.

Sansarın sessi geldi arkamdan." O ait olduğu yerde kalacak." Ben sizin yanınıza hiç ait değildim ki. Anne ve babamın hatasını yine ben ödüyordum. Her zaman olduğu gibi.

" Size gitmeniz gerektiğini söyledim." Teröristler silahlar ile dürterek dışarıya çıkarmaya çalışıyorlardı.

" Siz olmadan şurada şuraya adım atmam komutanım." Dedi Mahmut tüm siniri ile.

Sansarın sessi acımasız geldi." Kalmak çok istiyorsan kal asker." Güldü Sansar gülmek yetmedi kocaman bir kahkaha attı." Sizin çok koruduğunuz komutanınız bizden biri."

Hepsinin bakışları bana döndü. Cevap bekliyorlardı. Yalan desem kalmaya devam edeceklerdi. Türk askeri arkada adam bırakmazdı ama bugün bırakmak zorundalar. Bir komutan önce askerin sonra kendi canını düşünür." Doğru söylüyor." Gözlerimin içine öfke sessimi sinire buladım." Düşündümde asker olup ne yapacağım? Boş. Burada amcamın yanında kalıp daha fazla güç elde etmek varken ne diye ömrümü harcayım ki?"

Diğerleri şaşkınlık içinde bakarken Mahmut üzerime doğru yürüdü." Yalan söylüyorsunuz." Herkesi nefret gözlerle süzdü." Siz bu insanlardan olamazsınız."

Yakasından tutup yüzüne sert bir yumruk geçirdim. Yakasından tutup kendime doğru çektim. Bacağına tekme atarken sessizce mırıldandım." Buradan Doğu yönüne yürüyün." Ayağına sert tekmeyi geçirdim. Diğer ayağına tekme atarken konuşmaya devam ettim." Üç saatlik yürüme mesafesinde sonra köy çıkacak karşınıza. Muhtarı bul Deniz Özal gönderdi bizi dersen sizi saklar, korur ." Yüzüne bir yumruk daha attım." Komutan sensin Mahmut. Koru onları sagsalim gidin buradan."

Havada yumruk atan ellimi tutup, yakamdan çekti kendisine doğru izin verdim." Komutanım siz ne olacaksınız?" Diyerek mırıldandı.

" Gidin Mahmut bu bir emir." Yakamı tutan ellini tutup geri ittim. Öfkeyle bağırdım." Ne anlamaz adamlarsınız. Sizden değilim artık." Mahmut'un gözleri içine baktım. Anlaması gerekeni fazlası ile anladı. Diğerleri hala şaşkınlık ve hayret arasında bir duygu ile bana bakarken Mahmut ne yapmak istediğimi anladı.

Alişan öfkeyle üzerime geldi." Ne diye salıyorsunuz o zaman bizi? Hamile kadını ne diye kurtardınız?"

Kafamı dik konuma getirdim. " İşimize yaramazsınız çünkü. Sizi öldürünce ellime hiç bir şey geçmez. Size son iyiliğim bu." Derin bir nefes aldım." Anladım diyelim artık. Annem ve babam terörist. Ben bu insanların özünden geliyorum. Ne kadar asker olmuş olursam oluyum geçmişimden kurtulamayacağımı anladım. Ben buraya aittim asker olmak bana göre değilmiş. Anladım artık. Geçmiş yakamı bırakmayacak. Asker olup ölmek varken hain olup yaşamayı seçiyorum. Sonumun İbrahim gibi olmasını istemiyorum."

" Gidiyoruz." Gözleri içinde sahte nefret kuruldu Mahmut'un. Ben anladım sadece." Bu kadın bizden biri değil. Elbet sıra sana da gelecek."

" Oğlum Deniz komutanımı burada mı bırakacağız?" Dedi Selim.

" Amcasının yanında kalsın işte. Tam ait olduğu yerde. Görmüyor musunuz? İbrahim ölünce vatan yerine canını düşündü hemen. Vicdanını rahatlatmak için de bize iyilik yapıyor güya." Timi toplayıp deponun çıkışına yöneldi." Bize son iyiliğide bu oldu işte. İnsan özü neyse onu yapar." Sözlerine kalbim acıdı. Sahte olduğunu biliyorum ama yinede acıdı.

Diğerleri hala Mahmutu ikna etmeye çalışıyordu ama dinlemedi hiçbirini. Beraber çekip gittiler. Onlar kurtuldu. Kaplan timi kurtuldu. Mahmut zeki bir çocuktu. Timi hayata tutmanın yolunu bulurdu. Sansarın onları öldürmek için peşinden adam göndereceğini biliyordum ama unutuğu bir nokta vardı. Mahmut. Gündüz vaktinde gece kadar saklanarak gitmenin yolunu bulurdu. Teröristler onları öldürmek için geldiğinde ölen teröristler olur. Silahları yok belki ama elleri vardı ve Mahmut'un cebine gizlice soktuğum bıçak vardı. Dediğim gibi köye sağ salim ulaşırlarlarsa köyün muhtarı onlara silah ve yemek verirdi.

Bir kadın terörist ellinde kendi giydikleri kıyafetleri getirdi. Elleri arasından aldım. Hayatım boyunca görevlerde aralarına sızmak dışında bu kıyafetleri asla giymemiştim ama bugün kendi isteğim ile giyecektim. Yeşil üniformamı giymek varken bu leş gibi kıyafetleri giymek zorundaydım. Hayat insanı bu noktaya getiriyordu işte. Hiç istemese bile.

Sansarın sessi geldi." Giy kıyafetleri videoyu çekip yer değiştireceğiz."

Yerde hala kanlar içinde yatan İbrahime baktım." Şehidi mezarına koyacağım."

Bıkkın bir bakış attı." Yirmi dakikan var. Gömüyor musun? Atıyor musun? Ne yapacaksan yirmi dakika içinde yap." Diğerlerine bağırdı." Toplanın yarım saat içinde burayı terk edeceğiz." Ellerini arkasında birleştirip odaya geçti.

Kıyafetleri kenara bırakıp İbrahime yaklaştım. Kollundan tutup omzuma aldım. Dışarıya yürüdüm dört terörist benimle beraber geldi. Bir kazma attılar önüme. Deponun önünde en uzak noktaya yürüdüm. Bedenini agaca yasladım. Kollarımı sıvayıp kazmayı alıp toprağı kazmaya başladım.

İçim yanıyordu cayır cayır. Belli edemedim. Kan içtim kızılcık şerbeti içtim diyebildim. Hıçkıra hıçkıra ağlamak istedim. Sustum. Gözlerim doldu, dişlerimi sıkarak kendimi tuttum. Her attığım toprakta üzerime toprak atıllar sanki. İbrahim beni sevdi. Sevdi diye toprak onuda benden aldı. Çaresizlik duygusunu iliklerime kadar yaşadım. Kalbime vuran acı saç diplerimden, parmak uçlarıma kadar ulaştı.

Toprağı tamamen kazınca kazmayı kenara bırakıp mezarın içinden çıktım. Agacın yanına yaklaşıp İbrahim'i sırtıma aldım. Hafifti. Bedeni bile sırtıma yük olmak istemiyordu. Mezarın yanına yaklaştıkça adımlarım sendeledi. Ayaklarım tutmaz oldu. Mezarın tamamen yanına gelince mezarın içine girdim. Bedenini incitmeden yatırdım toprağa. Boynuna uzanıp künyesini aldım.

Astsubay çavuş İbrahim Tepegöz.

Ölmek için çok erkendi İbrahim. Çok gençtin hemde çok gençtin. Bir kere anlatmıştı mühendis olma şansı varken o asker olmayı seçmişti. O kadar yüksek puan alıp mühendisliği bırakıp asker olmuştu. İlk görevinden sonra gözlerinin içi parlamıştı bir hafta boyunca. Heyecan ile herkese ilk görevini anlatmıştı. Sürekli yanıma gelip Nasıldım komutanım? Demişti . Aferin iyiydin dediğimde çocuk gibi neşe sarmıştı yüzünü şimdi ise toprak onuda bağrına basmıştı.

Mezarından çıkıp kazmayı alıp yavaşça toprak attım üzerine. Yakmasın canını toprak , incitmesin bedenini. Ellerimle bir şehidi daha toprağa verdim. Yaşı biraz daha büyük olsa içim bu kadar yanmazdı ama o çok gençti. Ölmek için çok gençti. Tek suçu beni sevmek ve işkence yaparlarken durdurmak istemesiydi. Ah be İbrahim keşke ilk tanıştığımız ana dönseydik. Zamanı geri alsaydıkda kendi ellerimle mezarını kazıp , toprak atmasaydım üzerine.

Toprak gülen yüzünü, bedenini tamamen kapatı. Kocaman bir toprak yığını kaldı. Başında ne bir tahta ne bir isim. Bugün bir Türk askeri öldü mezar taşı dahi olmadı. Tören bile yapılmadan Anadolu'nun bir şehrinde toprak bağrına bastı.

Rahat uyu şehit İbrahim Tepegöz.

Yerden yavaşça kalktım. Künyesini ellerim arasına hapis ettim. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes almaya çalıştım. Olmadı. Kuş ötme sessi geldi. Gözlerim yavaşça açıldı. Mezarın üzerine bembeyaz bir kuş kondu. Ağzında bir damla suyu mezara bıraktı. Allah bile susuz kalmasına izin vermedi. Teşekkürler Allah'ım şehidimi sussuz bırakmadığın için.

Teröristler artık sıkılmış olacak ki kollumdan zorla tutup depoya soktular. Kıyafetler ellerim arasına bırakıldı. Yutkuna yutkuna giyindim kıyafetleri. Sövdüm kendime hayatım boyunca hiç sövmediğim kadar sövdüm kendime. Nefret ettiğim insanlara dönüştüm onlardan biri oldum.

Sansarın istediği bendim. Acı çığlıklarım , feryatlarım, can çekişlerim . Ne hamile kadın umrunda nede kaplan timi sadece ben. Hastalıklı kafasındaki tek düşünce beni dize getirmek ve isteğine ulaştığı zaman öldürmek. Küçükken öldürmezdi çünkü boyun eğmedim . Kayıp edeceğim kimsem yoktu ama şimdi vardı hemde çok vardı. Maddem hasta kafasının istediği beni dize getirmek. Gelecektim artık. Daha fazla can yanmadan sonumu kendim getireceğim. İstediğine ulaşacak sonra ise nasıl öleceğimi bekleyeceğim.

Üzerimde bulunan kıyafetleri nefretle süzdüm. Onlara benzemiştim. Yakışmamıştı hemde hiç yakışmamıştı. Mavi yakışırdı bana , Yeşil ama bu kıyafetler yakışmadı. Beyaz kan dahi olsa beyaz bile yakışırdı ama bu kıyafetler yakışmadı. Öldüğüm anda belki leş gibi bu kıyafetlerin içinde öleceğim. Vatan haini olduğum için al bayrağa bile sarılmayacak , şehitliğe layık görülmeyeceğim. Tam bir hain gibi bir köşede kalacak mezarım belki de mezarım dahi olmayacak.

Deponun tam ortasına sandalye koymuşlardı karşısına ise kamera.

Derin bir nefes alıp sandalyeye oturdum. Ellerimi bacağıma koydum. Kameranın arkasında silahlar bana doğrultu en ufacık yanlış kelime kurursam vuracaklardı.

Belkide artık her şey gerçekten bittmiştir.

Kül olmayı hak ediyorumdur.

Kayıt tuşuna basıldı.

 

*******

Kartal timi bir bir toplantı salonuna geçtiler. Saat sekize geliyordu. Albay acil toplanmalarını istemişti.

Murat'ın parmakları masada ritim tutuyordu. İçini saran huzursuzluk duygusu büyüyordu. Aklına sürekli Deniz geliyordu. İçini saran huzursuzluk duygusunu atmaya çalışıyordu ama olmuyordu.

" Dikkat!"

Gelen sesle hepsi ayaklandı. Albay ve binbaşı arka arkaya odaya girdikleri anda eller alınlara gidip selamlarını verdiler.

Sandalyeyi çekip oturdu Mustafa albay." Rahat çocuklar." Elli ile buyur yaptı." Oturun."

Başlarını salladılar önce ellerini indirip oturdular. Hepsi albayın dudakları arasından çıkacak cümleleri bekliyorlardı.

Kazım ve Poyraz görev geldiği için mutluydu.

Sercan önünde duran su şişesine bakıyordu.

Alparslan yarıda kalan son tabağını düşünüyordu.

Buğra , Nehiri.

Eren , Tülay ile kavga etmiş. Neresini kesip yanına gidip barışacağını.

Derya kızlar ile yaptığı son dedikoduyu.

Harun , kızını ve karısını.

Murat ise Denizi.

Albayın gelen sesi ile tüm düşüncelerinden sıyrılıp operasyona odaklandılar. Hepsi yine çok ciddi duruyordu. " Sansardan bir video daha geldi."

Murat'ın kasları gerildi.

Albay elli ile işarete bulundu." Derdi neymiş beraber öğrenelim." Büyük ekran açıldı. Tüm gözler ekrana döndü.

Video başladı. Karşılarında Deniz vardı. Onlardan biri gibi giyinmişti. Gözleri donuk , yüzü ciddi duruyordu. Elleri bacaklarındaydı. Aldığı derin nefes videoda bile duyuluyordu." Merhaba ben Deniz Özal açıklamak istediğim bir durum var." Yutkundu." Bu zamana kadar Türkiye Cumhuriyeti için çalışmadığımı , asker olup aranıza ajan olarak sızdığımı bildirmek isterim. Bu güne kadar yaptığım tüm eylemlerin ve işlerin davam uğruna yaptığımı bildiririm." Durdu gözleri bir anlığına boşluğa düştü. " Artık ajan olmadığımı ve davam uğruna savaşmaya devam edeceğini bild..." Konuşamadı. Gözleri kameranın arkasına döndü. Yutkunup devam etmeye çalıştı." Bildiririm. Bu zamana kadar PKK , YPK ve diğer tüm birlikler için çalıştığımı ve çalışmaya devam edeceğimi bildiriyorum. "

Buğra ellini masaya geçirdi." Böyle olacağını biliyordum."

Murat ekrandan gözlerini çevirmedi. Deniz'in kulakları kırmızının en koyu rengine dönmüştü. Yalan söylüyordu. Sansar onu ele geçirmiş ve silah zoruyla video çektiriyordu. Anlamıştı Murat. Deniz'in gözleri içindeki ürkünç ifadeyi okumuştu Murat. Tüm kasları gerim gerildi.

Sessi titredi Denizin." İbrahim Tepegöz' ün ölümü bizzat kendim tarafından gerç..." Bacağında duran elleri yumruk oldu. Dolan gözlerini bir tek Murat fark etti." Gerçekleştirdim. Artık kimin tarafında olduğunu belli ediyorum."

Buğra ayağa kalktı." İbrahim'i öldürmüş lan! Sansar piçi demişti o kız bizim sonumuz olacağını söylemişti."

Kazım ve Poyraz birbirine baktılar.

Alparslan' ın ağzı beş karış açıldı.

Harun yerinde dik konuma geldi.

Sercanın elli ayağı boşaldı.

Derya'nın gözünden bir damla yaş süzüldü.

Erenin gözlerine nefret kuruldu.

Deniz devam etti." Bir kaç daha bir şey söylemek istiyorum. Şahin burada ki çiçekler Bugün çiçekler çok güzel ve artık kız kardeşimsin." Gülümsemeye çalıştı Deniz ." Buradaki çiçekleri görmen gerekirdi Şahin hepsi birbirinden güzel hemde çok güzel Şahin. Sen çiçekleri seversin Şahin. Senin sevdiğin çiçeklerden var buralarda. " Yıllar boyunca içinde tutuğunu söyledi Deniz. Alevi hep kız kardeş olarak görmüştü ama bir kere olsun söylememişti. Bugün söylüyordu. Ölüp ,ölmeyeceğini bilmiyordu. Ölecekse bile bilmeliydi Alev. " Aramıza katılıp burada ki çiçekleri görmen gerekir. Eğer katılmazsan evimde saatin , rujun , vazelin ve oyuncak uçağın var al onları. Bir daha gelmeyeceğim. Şahin kesin gel katıl bize burada ki çiçekler Bugün çok güzel yarın güzel olmayabilir."

Video burada bitti. Murat telefonunu çıkartı hemen." Komutanım Deniz bize mesaj gönderiyor."

Mustafa albayın kaşları çatıldı." Ne mesajı? Bu Şahin dediği kim?"

" Komutanım çocukluk arkadaşı. Deniz ve Şahin yani Alev arasında bir kod var. Deniz kod gönderiyor." Telefonundan Alevi buldu." İzniniz olursa aramak isterim?"

" Ara bakalım." Mustafa albay askerlere döndü." Araştırma yapın kaplan timi nerede bana bulun."

Murat, Alevi görüntülü aradı. Telefon ikinci çalışta açıldı." Alev sana bir video izleticeğim şimdi ." Kamerayı ekrana çevirdi. Video baştan sona tekrar oynadı. Alevin her cümlede kaşları çatıldı gözleri kırmızı renge tamamen döndü. Kız kardeşimsin dediği kısımda gözleri hafiften doldu. Video bitince kamerayı tekrar kendine çevirdi Murat." Ne demeye çalışıyor Alev?"

" Murat yardım istiyor. Zor durumda şuan . Zorla video çekiyorlar." Durdu Alev bir kaç saniye." Bugün çiçekler çok güzel Şahin diyor. Yıllar önce zor anımızda aramızda bir kod olarak geliştirdik bunu. Çiçekler hemde çok güzel diyor. Çok zor durumda Murat yardım istiyor. Anlaşılmadan yardım böyle isteyebilir. Söylediği eşyalarda evinde yok. Baş harflerinin , alfabede gelen karşılığında kordinatını veriyor. "

Zafer kazanmış gibi baktı Murat. Buğra ve Erenin yüz ifadeleri darmaduman oldu. Alparslanı ağzı hayretle daha çok açıldı. Kırk yıl düşünseler böyle yardım istemek akılarına gelmezdi.

Deniz fark edilmeden tek bu şekilde yardım isteyebilirdi. Kendisine hain damgası yediremezdi. Murat yalan söylemediğini anlardı ama diğer kişiler yalan söylediğini anlayamazdı. Önce hamile kadını kurtarmış daha sonra ise kaplan timini sırada kendisi vardı.

İçeriye asker girdi. Selamını verip saygıyla telefonu uzattı. Mustafa telefonu aldı. " Konuş."

" Komutanım merhaba ben kaplan timinden Mahmut Öner. Kaplan timi ile şuan Hakkari bölgesinde .... köyü içinde bulunuyoruz."

" Deniz nerede? Neler oldu evlat?"

" Komutanım Sansar tarafından esir alındık , alınmak zorunda kaldık. Hamile kadına bomba bağlamıştı, etrafımızı sarmışlardı. Esir düşmekten başka şansımız yoktu."

" Hamile kadına ne oldu?"

" Deniz komutanım kurtardı komutanım. Sansar ile anlaşma yapmak zorunda kaldı. Hamile kadının canına karşılık esir düşmek zorundaydık. Esir düşmesek bile çatışmaya girme şansımız yoktu. Hepimiz ölecektik diğer türlü."

" Siz nasıl kurtuldunuz?"

" Deniz komutanım salınmamıza karşılık kendi canını ortaya attı komutanım."

Sormaya korktu Mustafa." Hepiniz sağ mısınız?"

Bu noktada yutkundu Mahmut." Sansar , İbrahim'i şehit etti komutanım. Yarım saat önce köye ulaşabildik. Deniz komutanım bu köye gelmemizi söyledi. Muhtar şuan bizi saklıyor ama teröristler hala peşimizde bizi arıyorlar komutanım."

Mustafa önüne kağıt ve kalem çekti." En son Denizi bıraktığınız yeri söyle evlat." Mahmut yeri söyledi." Tamam evladım. Destek birlik gönderiyorum size dayanın biraz daha." Kağıdı hızla alıp yerinden kalktı Mustafa." Murat bu bölgeye gidiyorsunuz. Arama ve kurtarma çalışmalarını dört bir yandan başlatıyoruz." Diğer askerlere döndü." Hakkari, .... köyüne destek birlik intikal etsin hemen."

Elline uzatılan kağıdı aldı Murat. Deniz'in verdiği koordinat sistemi ile bire bir uyuyordu. " Buğra bu görevde yoksun."

Buğranın gözleri şaşkınlıkla açıldı." Neden komutanım?"

Ters bir bakış attı Murat." En ufacık şeyde Denize öfke kusmayı çok iyi biliyorsun. Görevde sürekli nefret kusan birine ihtiyacım yok." Omuzları dik konuma getirdi." Aybüke öğretmeni git yerine götür." Diğerlerine döndü bakışları." Bu görevde hepinizde daha iyi özveri istiyorum. En ufacık hataya , boş vermişliğe tahammülüm yok. Denizi o adamın ellinden almadan dönmekte yok." Selamını verip hızla çıktı Murat. Yüreğini korku sardı. Deniz yine o canavarın elleri arasına düşmüştü. Kayıp etmeye hiç niyeti yoktu. Ne pahasına olursa olsun Denizi o canavarın elleri arasından alacaktı.

Arkasından hızlı adımlarla Kartal timide geliyordu.

Mustafa kenardan telsizi aldı. " Hakkari bölgesinde bulunan tüm askerî birliklerin dikkatine ben Albay Mustafa Akaydın. Kıdemli üsteğmen Deniz Özal teröristlerin arasında esir olarak durmakta. Tüm boşta kalan timler, birlikler sahaya çıksın. Boşta bulunan tüm helikopterler , F-16 uçaklar havalansın. Tek bir göreviniz var Deniz Özal'ı bulmak. Tekrar ediyorum Hakkari'de bulunan tüm boşta bulunan timler , birlikler sahaya insin. Deniz Özal'ı sağ yada ölü şekilde her ne şekilde olursa olsun bulunacak. Uyku yok , yemek yok, dinlenmek yok. Emirdir taş üstünde taş baş üstünde baş bırakılmacak gerekirse her taşın altı açılıp bakılacak. Emekli albay Rahmi Katarın kızı Deniz Özal teröristlerin ellinde esir. Diri yada ölü bulunacak."

Bilgisayara gelen mesaj için anında yerinden kalktı asker. " Komutanım,hamile kadın hastaneye ulaşmış hatta dogum bile yapmış. En yakında bulunan karakola haber etmiş."

Bebek ve annede gayet sağlıklıydı . Kadın hastaneye gelmeden sancıları başlamıştı. Hastaneye vardığı anda da apar topar doğuma alınmıştı. Haber etmeye zaman bile bulamamıştı. Doğumdan çıkıp kendine geldiğinde anca haber edebilmişti ama çok geç kalmıştı. Daha erken haber etmiş olsaydı İbrahim ölmeyecek Deniz canavarın elleri arasında kalmak zorunda kalmayacaktı.

Aynı anda Hakkari de bulunan askeriye gelen emir ile albay yerinden kalkıp hızlı adımlarla çıktı." Askerler hazırlanın boşta kalan her tim sahaya iniyor. Tek bir görev var bugün emekli albay Rahmi Katarın kızı kıdemli üsteğmen Deniz Özal bulunacak."

Başka bir bölgede gecenin karanlığı içinde ardı ardına helikopterlere koşuldu.

" Koş ! Koş! Koş!"

Deniz'in önceki çalıştığı askeriyenin önüne askerler yığıldı. Binbaşı hızlı adımlarla bekleyen askerlerin önünde durdu." Ötüken timinin eski üyesi Deniz Özal esir düşmüş. Tek bir emir var sağ yada ölü bulunacak Deniz Özal. Uyku yok, yemek yok, dinlenmek yok."

" Emredersiniz komutanım."

" Deniz Özal bulunmadan dönmek yok."

Aynı gece içinde uzun zamandır sessizliğini koruyan tüm terörist birlikleri ayaklandı. Hakkari ömrü hayatında görmediği kadar karışacaktı. Akın akın dıştan terörist birlikleri Sansarı korumak ve olacak tehlike için önlemler alıp kaçma durumu olduğunda kaçacak yolları açmışlardı. Uzun zamandır çalışılan tüm gizli geçitler açılmıştı.

Deniz elle düşmüştü onunla birlikte Sansar yakıp yıkmaya başlayacaktı. İstediğine ulaşmış Denizi ele geçirmişti şimdi ise dış güç bağlantıları sayesinde yakacak yıkacak Hakkari kan gölüne dönecekti. Ardı ardına darbeler inecekti. Asker , Denizi bulmaya çalışırken bir yandan da bölge içinde oluşacak karışıklıklar ile uğraşacaktı. Adım adım her adımı izlemişti.

Günün sonunda ya Deniz kül olacaktı yada yaşayacak....

 

                       🌊

Evet bölümü nasıl buldunuz? Düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız çok sevinirim.

Aşklarım bol bol yorum atıp oy vermeyi unutmayın lütfen 🤍

Kocaman öpüldünüz ❤️

 

 

 

  

                      

Bölüm : 24.11.2024 09:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...