34. Bölüm

34. Bölüm

Daisy_x06
daisy_x06

Merhabalar uzun bir bölüm ile karşınızdayım 🤍

İyi okumalar dilerim 🤍

 

                          🌊

Gecenin karanlığı gökyüzünü sarmıştı. Her bir taraf büyük bir sessizlik içinde olurken Deniz saklandığı köşeye daha çok sokuldu. Kollarını dizine sarmış başınıda dizine yaslamış önünde duran adama bakıyordu. Kanlar içinde yerde yatıyordu adam. Karnının her noktasında ağır ağır kanlar süzülüyordu. Öldürmüştü adamı. On dört yaşında elleri kana bulanmıştı. Ellerinin arasına ilk defa kendi dışında başkasının kanı bulaşmıştı.

Eski bir inşaat binasının içinde bir ölü adam birde Deniz kaldı. Gecenin en karanlık saatine girmişti bile. Saatler geçiyor, zaman akıp giderken Deniz oturduğu yerden kalkamadı. İlk defa bir insan öldürmüştü. Suçluydu adam. Yine de garip hissediyordu. Masumluğuna kan bulaşmış gibi hissediyordu. Masum değildi artık. Yıllarca canavarların arasında kalıp masum kalmayı başarmıştı ama bugün masumluğuna hançer vurulmuştu. Amcası yüzünden. Oysa elleri kan olsun istemezdi. Kendi kanı dışında başka bir kanı elleri arasında istemezdi.

Yedi saat önce masumluğu bitmişti. Elleri kana bulanmıştı. Okuldan çıkmıştı. Yurda gitmek istememişti. Gitse ne olacatı ki? Nefretle bakan gözler olacak. Hakaretler , küfürler, vatan haini , terörist çocuğu lafları havada uçuşacaktı. Kaçmıştı yine yurda gitmekten. Hep kaçardı zaten. Rahmi albayın yanına gitmek istemediği için sokakta kalıcak ertesi günü yine okula gidecekti. Sıranın en arkasına geçecek kimse ile muhatap olmayacak, sorulan hiç bir soruya cevap vermeyecekti. Ölü bir ruh gibi derslerini dinleyecekti. Kimse varlığından bile haberdar olmayacak, görmeyecek, fark etmeyecekti. Her zaman olduğu gibi. Hayalet olacaktı okulda.

Okulda kimse fark etmezdi Denizi zaten. Sınıfa yüzünü gizleyecek kadar kapşönlü bir kız girer ve en arka sıraya otururdu. Sessini sadece hocalar soru sordukları zaman duyarlardı. Aynı sınıfın içinde bulundukları halde doğru düzgün Deniz'in yüzünü dahi görmemişlerdi. Okula ilk geldiği zamanlar hepsinden farklıydı. Daha okula adımını atar atmaz anlamıştı bunu Deniz. Omuzlarının bile çöküş oluşundan belliydi diğer çocuklardan daha yaşlı bir ruha sahip olduğu. Aralarına girdikçe, gözlemledikçe , sohbetlerine kulak misafiri olduğunda tamamen emin olmuştu. Deniz yaşlıydı. Ruhu yaşlıydı.

Yine böyle bir günde hayalet gibi girdiği okuldan hayalet gibi çıkmıştı. Sokaklara atmıştı kendini. Alev ise Rahmi albayın yanına gitmişti her gün olduğu gibi. Okulda yaptığı en ince ayrıntısına kadar anlatacak. Öğretmenin sorduğu soruyu bildiği için gururla anlatacaktı. Sınavdan aldığı yüz puanı en neşelisinden söyleyecekti. Rahmi albay kocaman bir gülümseme eşliğinde aferin evlat diyecekti. Belki saçlarını bile okşayacak. Alevi başarılı olduğu için daha çok sevecekti.

Deniz ise bir kere olsun notlarını Rahmi albaya söylememişti. Rahmi albay sorsa bile söylememişti. Alev ile gurur duymasını istemişti. Notları Alevden daha iyiydi. Alevin birde bu konuda ona kıskanç gözlerle bakmasını istemiyordu yada nefret kusmasını. Alev her daim Denize nefret kusan kişilerden biriydi. Hayatında Denize en çok nefret kusan kişide Alevdi. Kızmazdı Deniz , Aleve. Biliyordu ki Alevin nefreti sahte. İçinde oluşan kıskançlık ve rekabet duygusu yüzünden nefret kusuyordu. İki dakika nefret kusa üçüncü dakika sevgiyle Denize yaklaşıyordu. Alev , Denizi sevmeye çalışıyordu. Deniz ise nasıl sevgi göstereceğini bilmiyordu. Alev ,Deniz tarafından sevilmek istemişti hep. Deniz ile aynı yaşta oldukları halde Alev , Deniz'in onu bir abla gibi koruyup kollamasını , sarıp sarmalasını istiyordu. Deniz ise bunu hiç bir zaman yapamamıştı. Her zaman olduğu gibi içinde tutmuştu sevgisini.

Sevgisinin zarar olduğunu biliyordu. Zarar verirdi sevgisi. Severse toprak alırdı. Almasın istiyordu toprak sevdiği insanları. Bugün bir kez daha sevmemesi gerektiğini anlamıştı.

Sokağa atığı zaman kendini kanlar içinde yatan adam Denizi kıstırmıştı. Daha sonra ise bayıltarak bu eski inşaat binasına getirmişti. Amcası göndermişti adamı. Bulmuştu Denizi. Rahmi albay o kadar önlemler almıştı. İşe yaramadı. Amcası yine buldu Denizi.

Önce dövdü adam sonra ise ölecek demişti sevdiğin her insan ölecek. Önce Rahmi albay sonra ise Alev . İkisinide öldüreceğini söylemişti amcası. Kurtulamadı lanetinden. Sevgisinin zarar olduğu bir kez daha yüzüne en sertinden vuruldu. Sevmedi Deniz. Belli etmedi sevgisini. Yasakladı kendine sevgiyi.

Yediği o kadar dayak canını yakmadı. Alışkındı. Hiç alışılmaması gereken duruma alışmıştı. Okulda da , yurta da dayak yiyordu. Her şehit haberinden sonra çocuklar etrafına toplanıyor senin ailen yüzünden öldü askerlerimiz diyorlardı. Sessini çıkaramıyordu Deniz. Benim yüzümden cümlesini beynine asmıştı. Her şehit haberinden sonra benim yüzümden demekten kendini alamıyordu. Kendine olan nefreti her geçen gün daha da artmasını sağlıyordu. Anne ve babasının günahları kendi boynuna dolanmış . Sıkmıştı. Omuzlarına ağırlık yapmıştı. Bu yüzden ya hep dimdik yürüyordu. Çökük omuzlarını, günahlarını insanlar fark etmesin istiyordu.

Nefret ettiği insanlar yine bulmuştu onu. Önce dövmüş sonra ise bedenine dokunmaya çalıştığı zaman elline geçen bıçakla adamın karnına geçirmişti taki adam kanlar içinde yerde kalana kadar. Ellinde kanlar içinde kalan bıçağa yutkunarak bakmış sonra ise elleri arasından kayıp düşmüştü. Kaçıp gidememişti. Gözünü kırpmadan ölü bedeni izlemişti.

Bugün elline kan bulaşmıştı. Onların kanı. İlk defa o gün nefret etti o insanların kanından. İlk defa o gün daha çok öldürmek istedi. O gün ilk defa öfkesini bu insanlara kusması gerektiğine karar vermişti. O gün tamamen karar vermişti asker olmaya . Elline bir kez onların kanına bulanmıştı bundan sonra da bulansa fark etmezdi. Bir kez elleri kan olmuştu.

Asker olacaktı. Oysa anaokul öğretmeni olmak istiyordu. Önceden asker olmak istemişti ama sonra fikrini değiştirip anaokulu öğretmeni olmak istemişti. Çocukların arasında bulunmak istiyordu. Derin ve Dumana yapamadığı anneliği başka çocuklara yapmak istiyordu. Derin ve Duman ile oynayamamıştı başka çocuklar ile oyanayacaktı. Hasret kaldığı çocuklarının özlemini başka çocuklardan çıkaracaktı. Öğretmen olacak çocuklarına veremediği ilgiyi , sevgiyi , şefkati başka çocuklara verecekti. En önemlisi Derin ve Duman ile kurduğu tüm hayalleri yaşayacaktı. Anne olamıyacaktı ama başka çocukların anne yarısı olmaya çalışacaktı. Olmamıştı.

Her zaman olduğu gibi amcası bu hayalinide elleri arasından almıştı bugün. Elleri kana bulanmıştı. Kanlar içindeki eller bir çocuğun başını nasıl okşasın? Nasıl yanaklarını okşasın? Kan vardı elleri içinde masum canların yanında kanlar içinde kalacaktı elleri. Masum ruhların yanına masum ruhlar yakışırdı. Deniz masum değildi artık.

Gökyüzünü sarı ışıklar sardı. Elleri içinde ki kan kurudu. Kalkamadı yerinden. Kalkmaya niyetide yoktu. On dört yaşında cinayet işlemişti. Öldürmüştü. Rahmi albay kendisini korumak için eğitimler vermişti silahtan tutta diğer herşeye kadar. Bir gün bu eğitimleri uygulayacağını düşünmemişti Deniz. Kurtuldum sanmıştı. Amcası bir daha onu aramayacak, bulamıyacak sanmıştı. Yanılmıştı. Bulmuştu amcası.

Cebinde çalan telefon bir kez daha ardı ardına çalmaya başladı. Ellini cebine atıp zorla çıkardı Deniz. Rahmi albay arıyordu. Yeşil tuşa basıp kulağına götürdü ve ardından gelen öfkeli ses. " Neredesin Deniz?"

Yutkundu Deniz." Öldü Rahmi amca."

Karşıdan bir kaç dakika ses gelmedi." Kim öldü? Neredesin sen ? "

" Ellerim kan oldu. Yatıyor yerde. Kalkmıyor. Ölmüş."

Karşıdan büyük bir nefes sesi duyuldu. Ses sinirli değildi artık yumuşak çıkıyordu." Neredesin evlat?"

Sağına soluna baktı Deniz. İnşaat içindeydi. Biliyordu burayı. Şehirden biraz uzak bir bölge içinde bulunuyordu. Yurttan kaçtığında bir gün koşa koşa buralara kadar gelmişti. " Eski inşaat binası içindeyim." Tam adresi söyledi." Kalkmıyor amca. Katil oldum." Telefonu kulağından çekip kırmızı tuşa basıp kapatı telefonu. Karşısında kanlar içinde duran adama bakmaya devam etti. Zihni yüzünü kazıdı beynine. Gitmedi bu yıllardır zihninden. Her gece rüyalarında baş köşeye kuruldu. Önce Derin ve Duman, amcası ve sonra bu adam rüyalarını işgal etti. Kurtulamadı.

Gözlerini bile kırpmadan izlemeye devam etti. İçinde acı yoktu. Pişmanlık yoktu. Korku yoktu. Tek bir duygu; Öldürmek. Daha çok öldürmek istedi bu insanları. Akan her damla kanda içinde oluşan öfkesi daha da harlandı. Hepsi ölmeliydi. Hepsi.

Kollarını bacaklarından sıyırdı. Dizlerinin üzerine basa basa adama yaklaştı. Yere düşmüş bıçağı alıp ardı ardına adamın karnına geçirmeye devam etti. Soğumadı içi , gitmedi öfkesi. Bedenini yüz üstü çevirip belinede bıcağı geçirdi. Ardı ardına.

" Evlat."

Karşısında gelen sesle elleri durdu. Rahmi, Suskun tam karşısında duruyordu. Bıcağı yere attı. Rahmi ilk defa o gün Deniz'in gözlerinde ki acımasızlığı gördü. Öfkeyi , nefreti gördü. Deniz artık masum değildi. Deniz artık acımasızdı. Deniz artık hayal kurmuyordu. Deniz artık sevgiyi tamamen kendine yasaklamıştı. Deniz'in ruhu daha da büyümüştü.

Yerinden usulca kalkıp Rahmiye yaklaştı. Bileklerini öne doğru uzattı." Hapise gireceğim dimi? Yine dört duvar arasına hapis olacağım?"

Rahmi ve Suskunun bakışları kesişti. Aynı anda başlarını salladılar. " Adamı yok et Suskun." Deniz'in bileğine uzanmak istedi geri kaçtı Deniz. Derin bir nefes verdi." Beni dinle evlat." Karşısında duygusuz bakan kıza en sevgi dolu bakışını attı. " Bu olay üçümüz arasında kalacak. Kimse bilmeyecek."

" Öldürdüm onu. Suç işledim."

" Ölmesi gereken bir adamı öldürmüşsün."

" Suç ama ."

Başını salladı." Suç ama bu suç üçümüz arasında kalacak."

Suskun adamı tek kollu ile kavradığı gibi sağ omzuna attıp çıktı. Gömecekti adamı. Kimsenin bilmediği, görmeyeceği bir yere gömecekti. Bir tek Suskun bilecekti mezarın yerini. Sessizliği içine birde Deniz için bir sır gömdü. Kimse bilmedi.

Deniz oturduğu yere tekrar oturdu. Yanına Rahmi kuruldu. Kan içinde kalan ellere gururla baktı. Biliyordu. Denizi kurtardığı, yanına aldığı günden beri biliyordu Deniz onlardan değildi. Kanıtlmıştı Deniz bugün. Onlardan olmadığını kanıtlamıştı.

" Ne hissetin öldürdüğünde?" Dedi Rahmi.

Kan içinde olan ellerine bakmaya devam etti. Cevap netti." Nefret, öfke ." İçine oturan sinir büyüdü." Daha çok öldürmek istedim. Hepsini öldürmek istedim."

" Peki neden öldürdün adamı? Nefret ettiğin için mi? Yoksa başka bir sebepten mi?"

" Dokunmaya çalıştı." Gözleri Rahmiye döndü. Anlamıştı Rahmi. Deniz'in bedenini endişe ve korku içinde süzdü. " Ellime bıçak geçince karnına ardı ardına geçirdim sonra ise içimde ki öfke daha çok öldürmek istedi." Gözleri önüne tekrar döndü." İlk başta kendimi korumak istedim sadece ama sonra bir baktım kanlar içinde yerde yatıyor."

" Pişman mısın?"

Düşünmedi. Tereddüt dahi etmeden cevap verdi." Hayır." Artık pişmanlığa yer yoktu. Bir kez içinde ki öfkesini bu insanlara kustu artık daha fazla kusmak istiyordu. Maddem elleri kan oldu daha çok olmalıydı. Maddem herkes ona terörist çocuğu diyordu olmadığını kanıtlayacaktı. Benim yüzümden damgasını beyninden indirecekti. Amcası bugün hayalini elleri arasından maddem almıştı. Bir kez daha çocuklar ile birlikte olmasına engel olmuştu o zaman amcasını karşısına geçecekti. Hayran olduğu Türk milletinin askeri olacaktı. Gururla Türk askeriyim diyecekti.

" Deniz ."

Gözleri Rahmiye tekrardan döndü. " Asker olmak istiyorum." Şaşkınlıkla baktı Rahmi. " Beni bir asker gibi yetiştir. İçimde ki öfkemi onlara kusmam için yetiştir beni."

Gözleri kısıldı Rahminin. En ince ayrıntısına kadar baktı Denize. " Emin misin?"

Yerinden kalktı Deniz. Ellerini pantolonuna sildi." Eminim. Asker olmak istiyorum. " Çantasını kenardan aldı. Artık masum maddem değildi o zaman kana daha çok bulanabilirdi." Yetiştirecek misin?" Kafasını en dik konuma getirdi. Gözleri içinde iki ateş harlandı.

Rahmi ateş saçan gözlere gururla baktı. Yerinden usulca kalktı. " Yetiştireceğim." Artık rüzgarını , ateşe yön vermek için kullanacaktı. Bugünden sonra karşısında ateşin ta kendisinin durduğunun farkındaydı Rahmi. Ateşe en iyi yön verende Rüzgardır. Yön vermişti Rahmi. Yıllardır acımadan Denizi yetiştirmişti.

Deniz değişti. O günden sonra tamamen değişti. Gözleri içinde ki ateş daha da büyüdü. Rahmiden daha da uzak durdu. Sevgisini en dip noktaya gömdü. Öfkesi ve sinirini bedenini , beynini ele geçirmesine izin verdi.

On dört yaşında işlediği cinayet asker olmasına itmişti.

On dört yaşında anaokulu öğretmenliği mesleğini bırakmıştı.

On dört yaşında öfkesinin farkına vardı.

On dört yaşından sonra sevgisini en dip köşeye gömdü.

Deniz bir kişiyi öldürdü binlerce şeyi değişti.

 

*********

Tepemden aşağıya sinir süzülürken hızlı hızlı kartal timi binasına yöneldim. Bugün o kutsal güne gelmiş bulunmaktayız ayın on beşi. Kartal timi nerdeyse bir ay sonra görevden dönmüştü. Döndükleri günde tam ayın on beşine denk gelmişti. Ve şuan Murat'ın ağzına sıçmam gereken konular vardı. Aşırı sinirliyim ulan! Diğer günlerden daha fazla sinirliyim.

Kartal timinin binasına doğru geldiğimde hepsi koltuğa yığılmıştı resmen. Çok yorgun olmaları lazım. Rüzgar gibi binaya girdim." Murat!" En sonlarda oturuyordu. Saçı sakalı birbirine girmiş haldeydi. Sakalı halide ayrı yakışıklıydı. Her hali ile yakışıklıydı. Gözümde her daim yakışıklı olacaktı. Her neyse şuan yakışıklı halini bir kenara bırakmalıyım daha önemli konularım var zira.

Tüm gözler bana döndü. Murat oturduğu yerden usulca kalktı." Deniz." Gözleri hasretle yüzümde geziniyordu. Özlemişti. Özlemiştim ama şuan daha önemli konularım vardı.

" Ayrılıyorum senden."

Gözlerini yumdu. Ne olacağının farkında olmalı. " Bugün ayın kaçı ?" Diğerleri konuşmamaya ant içmiş gibi halleri vardı. Telefonunu çıkartıp tarihe baktı." Harika cidden harika." Gözleri beni buldu." Neden ayrılıyorsun şuan benden?"

" Aldatın."

Kaşları havalanırken , gözleri şaşkınlıkla açıldı." Ne yapmışım? Ne yapmışım?" Birde soruyor.

" Aldatın lan !"

Alparslan ellinde tutuğu yemekten bir kaşık alırken sessizce mırıldandı." Komutanım." Gözlerim ona döndü. Yutkundu." Murat komutanım sizi hiç aldatmaz ki."

Poyrazda onayladı." Ben bile kendime bu konuda güvenmem ama Murat komutanıma güvenirim." Şuna bak şuna.

" Susun lan!" Öfke saçan gözlerim Murat'a döndü." Utanmıyor musun lan? Birde gözümün önünde yaptın."

Kafasını yukarıya kaldırıp büyük bir sabır eşliğinde konuştu." Deniz bir aydır dağda taşta gezerken seni nasıl aldatıyım?" Bir adım atıp yanıma yaklaşmaya çalıştı." Dişi sinek bile görmedim."

Sitem etti anında Derya." Ben neyim komutanım?" Haklıydı.

Bıkkın bakışları Deryayı buldu Murat'ın." Derya hani sen kız kardeşimsin ya."

" Eee bu kız olduğumu değiştirmiyor." Yine haklı.

Murat bana tekrar döndü." Yapmadığım aldatmayı nerede gördüğünü sorabilir miyim?"

Kollarımı önümde bağlayıp en triplisinden baktım." Rüyamda." Hepsinin ağzı beş karış açıldı. Biri bana da böyle dese bende böyle bakardım. Ayın on beşinde kesinlikle normal bir kafa içinde olmuyordum. Hem o nasıl rüyaydı öyle?

" Rüyanda?"

Başımla onayladım." Gözümün önünde bir esmer birde sarışın kızı götürdün." Sinirle gözlerim doldu." Ne diye rüyamda beni aldatıyorsun?" Ciddi misin sen bakışları buram buram kokuyordu." Utanmadan gözümün önünde kızın ellini tutun." Durdum bir an . Sinirle bağırdım." Ellin kırılsın inşallah!"

Kocaman bir nefes verdi. " Deniz farkında mısın? Aşırı saçmalıyorsun." Dibime sokuldu. Derin bir nefes çekti içine. Kokumu içime çekmeye çalışıyordu. " Hem rüyaların tersi çıkar derler. Tersi çıkmasa bile seni asla aldatmam."

En saçma bahanemi öne sürdüm." Belki de yüce rabbim bana mesaj gönderiyor." Yakasından tutup kendime çektim. Kokusunu içime en derinden çektim. Kestane kokusu ve barut kokusunun harmanlanması. Aşırı güzeldi aşırı. Konuya dön Deniz konuya. Boynuna baktım." Sildin mi lan ruj lekesini?" Rüyamda kız boynunu öpüyordu. Hemde kırmızı kırmızı. Beynime kan sıçradı." Kim lan o kızlar? Nerede o kızlar?" Ellim silahıma gitti.

Gözlerini devirdi." Olmayan lekeyi nasıl siliyim Deniz?" Belimden silahı alıp Harun abiye verdi. " Hadi gel bir hava alalım seninle."

Kolluna yumruğumu geçirdim." Git sen o kızlarla hava al." Kolluna bir kez daha vurmam ile yüzü kasıldı, acı bir inilti döküldü dudaklarından. Durdum." Ne oldu?"

Soruma Sercan cevap verdi." Kollunu kurşun sıyırdı."

Ne ? 

Biraz önce ki sinirli halim darmaduman oldu yerine büyük bir endişe sardı." Murat iyi misin? Baktılar mı yarana? Acıyor mu canın? Dikiş atılar mı? Revire gidelim. " Kollunu açmaya çalıştım." Bakıyım yarana. Çok mu sert vurdum? Çok mu acıttım canını?" Ellim kırılsın ya. Sırf saçma bir rüya için adamın canını yaktım. En büyük belayı Allah hormonlarıma versin. Bu nasıl hormonlar? Bir insanın hiç mi normal bir şeyi olmaz? Yoktu. Gerçekten lanet bir insanım.

Bu halime içli bir nefes verdi. Kollunu tutan ellime uzanıp tutu." Sakinleş." Dinlemedim kollunu sıyırıp yarasına baktım. Beyaz bir bez ile sarılmıştı. Kana bulanmıştı . İçim acıdı. Yaralanmıştı." Deniz korkma. İyiyim. Küçük bir sıyrık sadece." Benim için değildi.

Kazım en imalısından baktı bana. Bakması yetmiyormuş gibi imasınıda yaptı." Bakıyorum da çok korktunuz komutanım?" Korkarım tabi.

Poyrazda onayladı." Aşka bak be." Kazıma döndü." Bir kere yaralandığım zaman şöyle endişelenmedin." Ciddi misin Poyraz? Ciddiydi vala.

Kazım milli repliğini söylemekten asla geri durmadı." Git senin yarana evimi temizlik kokusuna bulayan kadın endişelensin." İçine nasıl oturduysa hala atlatabilmiş değildi. Allah Sılaya yar ve yardımcısı olsun. Kazım gibi bir kuma ile baş etmek zor olsa gerek. Bu gidişle Poyraz yüzünden değilde Kazım yüzünden Poyrazı bırakma ihtimali çok yüksekti.

Alparslan ağzına bir yemek daha tepti. " Murat komutanım sizde varya az değilsiniz." Niye bakışını attı Murat." Deniz komutanım gibi bir kadını kendinize böyle aşık etmeniz ayakta alkışlanacak cinsten." Neyim vardı benim?

Ters ters baktım. Ellinde duran tabağı çekip aldım." Yeme lan artık."

Havada kalan ellerine boş boş göz kırpıştırdı." Niye komutanım?"

" Niye olacak lan? Afrika'da çocuklar aç sen burada yemek yiyorsun. Tüm Afrikalı çocukların hakkına giriyorsun." En kınayıcı bakışımı attım." Ayıp lan sana . Onlar orada aç sen burada homuru gırtlak yemek yiyorsun." Ellimde tuttuğum sarmadan bir tanesini Murat'ın ağzına götürdüm. Anında yedi. Gözlerini açıp kapatı. Ye diyordu. Hala bazı durumları aşamıyorum. Sarmadan iki tanesini ağzıma teptim. " Açlıktan ölüyor o çocuklar." Aşırı duygusallım aşırı. Yazık değil mi Afrika'daki çocuklara yani? Sürekli yemek yiyerek onların aç kalmasını sağlıyor.

Hepsi hayretle hala bana bakıyordu. Alparslan hala acılı acılı havada açık olan elline boş boş göz kırpıştırmaya devam etti." Komutanım Afrika'da ki çocukların bu halde olması benim suçum değil ki." Acılı bakışları beni buldu. Bir sarma daha teptim ağzıma." Hem sizde yiyorsunuz."

" Sus lan!" Gözlerim kısıldı." Kalk lan yemekhaneye git yardım et aşcı başına. O zaman anlarsın yemeğin değerini." İki sarma daha teptim ağzıma bu sırada. " Gerçekten lanet bir hayat." Bir sarma daha teptim.

" Komutanım kurban oluyum ne yaptım ben ya?" Yardım bakışları herkesin üzerinde gezindi. Yerlerinde olsam yardım etmem. Aklı olan adam bana bugün ters düşmezdi. " Murat komutanım yardım edin Allah rızası için." Yalvarma, çaresizlik ve daha nicesi.

Murat'a en tehditkar bakışımı attım. Anlaması gerekeni fazlası ile anladı." Alparslan bugün umudu kes benden koçum. Ayın on beşinde Deniz ile ben bile uğraşamam."

" Ne yani ben çekilmez bir insan mıyım?"

Gözlerini bir kez daha yumdu. Dudakları sessizce hareketlendi. Kendine sövüyordu." Ağzımı açarsam şerefsizim bugün." Bencede.

Bu sırada içeriye yalvar yakar Selim girdi." Murat komutanım Allah adına yardım edin . Deniz komutanım götümüzden şırınga ile iğne alıyo..." Devamı gelmedi , gelemedi. Gözleri beni bulunca adımları durdu. Yutkunma sesini ta buradan duydum. Salak bir gülüş oluştu yüzünde." Komutanım."

Kafamı iki yana sen bittin eşliğinde salladım." Komutanım ya ." Sarmanın son lokmasınıda yiyip tabağı sehpaya bıraktım." Selim."

O kadar hızlı nefes alıyordu ki. Başına gelecekleri anlamış olacak. Son bir umut en sevimli bakışını attı." Komutanım şaka." Diğerlerine yardım bakışı attı." Şaka yaptık." Bak bak sen şuna.

" Şaka?" Başını salladı anında can havliyle." Başlarım lan sizin şakanıza!" Şaka yapılacak adam kalmamış gibi. " Nefret sırası birde şaka kardeş." Sinirle ellimde ki yüzüğü çevirdim.

" Bir dakika bir dakika." Derya'nın kocaman açılmış gözleri parmağımda duruyordu." Komutanım sizin parmağınızda neden yüzük var?" Tabi ya kartal timi hala evlilik teklifi aldığımı bilmiyordu. Söylemeye fırsatımız dahi olmamıştı apar topar göreve gitmişlerdi.

Sinirli halim dağılırken yanaklarım hafif sıcaklık yayıldı." Biz evlenmeye karar verdik." Evlenecektik. Hala inanamıyorum. Gün içinde kırk defa yüzüğüme bakıyordum ve kırk birinci defa. Parmağımda varlığını belli eden yüzüğüme en büyük tebessümüm ile izliyordum. Tüm parmağımı kaplıyordu yüzük. Tam parmak ölçüme göre almıştı. Bunu nasıl tuturdunu asla bilmiyordum. Güzeldi hemde çok güzel. Parmağımda varlığının olması hoşuma gidiyordu.

" Şaka ?" Dedi Sercan.

Kazım kocaman gülümsedi." Komutanım buda yalan değildir inşallah." Dudaklarını birbirine bastırdı." Buda yalan çıkarsa kalpten giderim vala." Ellini ciddi ciddi kalbine koyup Poyrazın kucağına bıraktı bedenini.

Gülümsedim." Değil." Murat'a döndü sımsıcak gözlerim. Elline uzanıp usulca tuttum." Evleneceğiz inşallah."

Deryadan öyle bir sevinç çığlığı yükseldi ki irkildim. Ben bile bu kadar sevinmemiştim.

Harun abi usulca yerinden kalktı." Hayırlı olsun." Murata ilerledi. Sıkı sıkıya sarıldılar." Allah mutlu etsin inşallah kardeşim."

Harun abinin babacan tavrına hafifçe tebessüm etti." Sağol abi." Kolları sıyrıldığında ikiside birbirinin kolluna hafifçe vurdu.

Alparslan sonunda acılı halini bırakmıştı. En neşelisinden yerinden kalktı." Hayırlı olsun komutanım." Murat'a sıkı sıkıya sarıldı benide kendine çekti. Murat ve benim arama da kocaman bir göbek girdi. Alparslan kesinlikle iki canlıydı. Bir kendi , iki göbeği.

Sıra sıra hepsi gelip sarıldı. En uzun sarılan Derya oldu." Ayy ben şimdi görümcemi oldum?" Yok baldız Derya.

Harun abi Murat'ın omzuna ellini koyup sıktı." Kartal timinden bir kişi daha yuvadan uçuyor." Sessi hüzüne bulandı." Bu günleri keşke Yavuzda görseydi. Evlendiğin günde sadıcın olmak isterdi."

Hepimizin üzerine hüzün çöktü.

" Hatırlıyor musunuz? Zamanında bu konuları konuşurken Murat'ın sadıcı ben olacağım derdi." Dedi Poyraz.

Murat'ın çenesi seğirdi, kafası hafif öne eğdi. Acı hala tazeydi. " Olacak." Nasıl bakışlarımız üzerinde gezindi." Yavuz abi yoksa Yavuz abinin oğlu Mete var. Babasının görevi ona düşecek." Beş yaşındaki bir çocuk nasıl sadıç olacaktı ki? Bakışlarına bakılacak olursa Murat bu konuda kararlı duruyordu. Yavuz abi şehit düştüğü halde varlığını devam ettirmeye çalışıyordu. Yavuz abiyi gerçekten çok seviyordu. Boynunda kendi künyesinin yanında artık Yavuz abinin künyesinide taşıyordu. Yavuz abi için her hafta tatlı dağıtıyordu askeriyede. O görevde olsa bile Selim dağıtmaya devam ediyordu. Her şekilde Yavuz abinin adını yaşatmaya çalışıyordu.

Bu hüzünlü ortama bomba etkisi düşecek cümleyi kurdu Alparslan." Deniz komutanımın nedimeside ben olurum o zaman." Ciddi olmazsın Alparslan? Ciddiydi hemde çok ciddi.

Eren bıkkın bir ses eşliğinde konuştu." Gardaş nedime hani kadın oluyor ya." Elli ile bedenini gösterdi." Sen kadınsında haberimiz mi yok?"

" Hem oğlum sen yemek yemekten düğüne bile bakmazsın." Dedi Poyraz. Haklıydı.

Buğra da onayladı." Benim düğünde misafirlerin yiyeceği tüm yemekleri yedin." Sinirle soludu." Senin yüzünden millet aç kaldı." Alparslan yine şaşırtmıyor. Yemek aşkı başka bir boyutu. NASA ilk Alparslanın karnında ki kara deliği araştırması lazım.

" Komutanım aileniz aranızı düzeltiniz mi?" Dedi Sercan.

Murat'ın kaşları çatıldı." Hayır. Denizi kabul edene kadar da düzeltmeye niyetim yok." Bu konu vardı dimi? Evlilik teklifini kabul ettikte ya ailesi? Bu evliliği istemezlerdi. Kızamazdım. Onlarda haklıydı kendilerince. En son Murat'ın evinde ailesini görmüştüm daha sonra görmemiştim. Bildiğim kadarıyla da konuşmuyorlardı. Benim yüzümden duygusu yine en baş köşeye kurulmuştu. Ailesi ile arasının açılmasını istemiyordum. Her ne olursa olsun ailesi vardı onun.

" Eee nasıl olacak komutanım? Aileniz olmadan mı evleneceksiniz?" Dedi Kazım.

" Hemen evlenmeyeceğiz herşeyin bir zamanı var. Evleneceğimiz güne kadarda ailem ile aramı düzeltirim." Kendinden fazla emindi. Annesinin o gün sinirini görmüştüm asla kabul etmeyecekti beni.

Derya çekinerek araya girdi." Komutanım bir şey deme lazım." Gözler Deryaya döndü." Rabiya teyze , Senin adına Cereni istemiş."

Ne ? Ne? Ne?

Murat'ın gözleri içinde adeta alevler fışkırdı. Ses tonu sinirin her bir tonuna bulandı." Ne yapmış?" Bas baya da duydu ne yaptığını. " Bensiz kız istemek ne lan? Sen nereden öğrendin bunu?"

" Duru ile konuştum bugün. Kızın ailesi kabul etmiş hata Rabiya teyze ile Ceren düğün için alışverişe bile çıkmış bugün."

Gerçekten ne ? Demek o gün söylediklerinde ciddiydi. Murat ve benim olmamam için herşeyi yapacaktı. Bir engel bitse diğeri ile yüz göz oluyorduk. Ne zaman bitecekti bu engeler? Ne zaman tam sorunsuz bir hayatımız olacak? Bu gidişle hiç bir zaman gibi duruyordu.

Yorgun bir nefes vermeden yapamadım." Kızma ailene onlarda haklılar. Benimde evlatlarım yaşasaydı böyle bir durum yaşamasını istemezdim."

Öfke saçan gözleri üzerimde durdu. Yorgun ifademi anlamıştı." Deniz ne olur birde sen bana zorluk çıkarma." Çıkarmasam ne olacaktı ki ailesi hiç bir zaman kabul etmeyecekti. Benim yüzümden nefret edeceklerdi çocuklarından.

" Birde Rabiya teyze eğer benim istediğim kızı almazsa hakımı helal etmem demiş." Dedi Derya.

Yorgunluğum daha da artı. Bir tarafta sevgimin zarar olduğunu sürekli gösteren Sansar. Sevdiğim her detayı yok eden adam. Bir yandan beni istemeyen ailesi. İki savaş arasında sıkışıyordum. Sevgimden değilde iki savaştan yoruluyordum. Ne ellini tam sıkı tutabiliyorum nede bırakabiliyorum. Sevilmek istiyordum. Hayatımda ilk defa sevilmek istiyordum lakin hayat her zaman olduğu gibi önüme engeller çıkarıyordu. Sevme diyordu. Sevgin zarar, acı, zehir. Seversen yok olur. Seversen zarar görür.

Herkesin kafasından bir ses çıkarken zihnim Derinin acı çığlıklarını önüme getiriyordu. Sansarın sözleri. Ailen olamaz senin. Aile sevgidir. Sen sevgiyi tadamazsın. Kaçmaya çalıştığım sesler yine en baş köşeye kuruldu. Zihnim aynı cümleyi tekrar etti. Benim yüzümden.

Murat'ın o kadar sessin arasında baskın geldi." Deniz suçlam..."

Ellimi kaldırıp dudağına koyup susturdum. Tartışmaya girmeyecektim. Gözlerim Murat'ın kolluna kaydı. Yorgun gözlerim yerine endişe en baş köşeye kuruldu. Ellimi kolluna sardım." Hadi gel yarana bakalım bi."

" Birşeyim yok."

Dinlemedim." Böyle diyorsan kesin vardır." Kollunu çekiştirdim." Gel hadi diğer türlü içim rahat etmez." Çekiştirmeme uyum sağladı. Arkamdan kocaman verilen nefes seslerini duydum. Dua etsinler Murat yaralı yoksa yapacağımı çok iyi bilirdim.

Binadan çıkıp revire doğru yürüdük. Kollunu bırakmadım.

Revirden içeriye girdiğimizde askeriyenin doktoruna durumu hemen anlatım. Yarasını temizleyip yeniden sardılar. Bir de güç versin diye serum yaptılar.

Halinden hiç mutlu değildi. Yapacak bir şey yok. Ben demesem yarasına bile bakmazdı. Aşırı sorumsuzdu kendisi konusunda. Benim üzerime titriyor ama kendine gelince umursamıyordu bile. O umursamaz ise ben önemserdim. Onun canı benim canım.

Doktor son bir kaç kontrol daha yaptı." Bir saat sonra serum biter o zaman çıkarsın Murat."

" Tahsin abi , Denizede bir serum yapsana." Dedi.

" O niye?"

Karnıma sardığım kollarıma baktı. Kasıklarımdan tutta belime kadar ağrı vardı. Tüm kemiklerim kırılmış gibi bir ağrı saplanıyordu bedenime. Adet günlerimde sadece ilk gün çok kötü oluyordum bu durumda hormonlarıma yansıyordu. Diğer günler bu kadar çekmiyordum. Lakin birinci gün felaket bir ağrı ve kan akışı oluyordu. " Karnın ağrıyor. Serum iyi gelir yada ağrı kesici varsa."

" Sabahtan beri dördüncü ağrı kesicim oldu işe yaramıyor." Ne kadar ilaç içiyor olursam oluyum asla işe yaramıyordu. Ağrı ile tek başıma mücadele etmem gerek. Kadın olmaktan nefret ettiğim tek gün olabilir.

Tahsin abi yanıma yaklaştı." Başka ilaç içmeyi denedin mi?"

" Denedim. Ne kadar ağrı kesici varsa içtim işe yaramıyor."

" Peki kanaman ne kadar oluyor?"

" Her gün aşırı fazla oluyor." Sular seller gibi hemde.

" Ağrın peki?"

Giren keskin ağrı ile bedenim kasıldı. Zorlu bir nefes aldım. " Aşırı fazla. İlk gün canıma okuyor diğer günler bir nebze daha az." Kurşun ağrısı ile eş değerdi kesinlikle. Acıdan ağlatacak derecede bir ağrıydı. Hiç bir şeyim normal olmadığı gibi adetimde normal değildi.

Ellini çenesine atıp sıvazladı." Bu şekilde olman normal değil." Yeni bir soru yöneltti." Kadın doğuma gittin mi?"

" Gittim." Gitmediğim doktor kalmamıştı. Bütün hastaneler neredeyse ismimi ezberlemişti artık.

" Ne dediler peki?"

Kafamı öne eğdim. Söylemek ve söylememek arasında gidip geliyordum. Doktordu sonuçta. Doktorlukta ayıp olmazdı bu yüzden söyledim." Önceden doğum yaptım. Doğum esnasında rahmime zarar gelmiş ve üzerine tam rahim bölgemin yanına yıllar önce kurşun geldi bu yüzden rahim bölgem adet zamanımda ağrım fazla oluyor ve kanamamda." Derin ve Dumanı doğururken küçük yaşta olduğum için ve birde üzerine destek almadan tek başıma doğurmak zorunda kaldığım için rahim bölgemde hasar oluşmuştu. Bu durumda adet günlerimde zorluk çıkarıyordu bana hemde çok zorluk. Üzerine birde rahim bölgemin tam yanına kurşun geldiği için durumum daha da vahim oluyordu. " Kurşun çıkarıldı ama maalesef içeride yara tam kapanmıyor. Adet zamanımda da rahmim şiştiği için yaraya baskı uyguluyor."

" Tedavisi yok mu?"

" İlaçlar içiyordum ama hiç biri işe yaramadı. " Tıp dünyası çaresiz. Koca dünyada her boka çözüm var bir bana yok. " Üzerine birde yan etkileri oluyordu. Aşırı derecede mide bulantısı, baş dönmesi ve halsizlik."

Anladım diyerek başını salladı." Kötü olmuş Deniz. İleride hamile kalıp doğum yaparsan çok zorlanırsın." Biliyordum. Murat'a kaçamak bir bakış attı." Yani evlenirde çocuk yaparsanız çok zor olacağını bil. Doğum sancısı birse sen on çekeceksin."

Derin bir nefes verdim." Biliyorum abi. " Ellerimi açıp kapatım." Yapacak bir şey yok başa gelen çekilir." Acıya alışkındım sonuçta. Hayat bana ilk bunu öğretmişti. Acıya alışmak. Ne kadar değişiyor olsam da bazı yaralar, izler hala duruyordu. Geçmeyecek biliyorum. Her yara , acı kapanmıyordu. Bazı yaralara çare yoktu. Ömrüm boyunca orada kalıp kanamaya mahkum. Sevgi ile yaranın acısı geçer lakin varlığı geçmezdi. Murat'a bunu fark etmiş olacaki çaresiz gözleri üzerimde bulunuyordu. Her gün hakkımda daha acı bir nokta öğreniyordu. Elleri ile acıyı siliyor ama izleri silmeye gücü yetmiyordu. Amcam o kadar çok yara bıraktı ki biri dursa diğeri kanamaya devam ediyordu. Bir yaranın kanaması durduğu anda diğerinin kanaması başlıyordu. Bedenim belki temiz ama ruhum , kalbim kan revan içinde.

Doktor odanın kapısını kapatıp çıkmıştı. Karnıma keskin bir ağrı daha girdi iki büklüm oldum neredeyse. Nefesim kesiliyordu. " Yanıma gel." Yatakta en son noktaya kadar kaydı. Bedenini yan çevirerek sırtını duvara vermişti. Pikenin ucunu benim için açtı. " Acını seveyim." Acını seveyim. İnsanlar acı sevmezdi ama o acımı dahi sevmek istiyordu.

" İşler var."

" Beklesin bir saat işler."

Oturduğum sandalyeden usulca kalktım. Telefonumu çıkartıp Mahmutu aradım. İkinci çalışta anında açıldı." Mahmut ne yapıyorsun?"

" İşler ile uğraşıyorum komutanım."

" Beni bir saatliğine idare eder misin? Çömezlere eğitim verilmesi gerekiyor benim yerime bugün sen yapsan olur mu?"

" Tabi ki komutanım. Başka bir isteğiniz arzunuz var mı?"

Hafifçe tebessüm ettim. " Yok." Telefonu tam kapatacak iken ekleme yaptım." Yemeğini ye. Kendine yemek al ben öderim." Doğru düzgün yemek asla yemiyordu. Aklına gelirse yada biri hatırlatırsa o zaman yemek yiyordu. Yemek ile arası yoktu. Bugünde yemek yemediğine emindim. En iyi askerime en iyi şekilde bakmam gerek.

" Yok komutanım."

" İtiraz etme bütün gün bana yardım etmekten canının çıkıyor zaten. " Ayın on beşinde yanımdan gitmeyen Mahmutu diğerleri köşe bucak benden kaçarken Mahmut yanımda kalmaya devam ediyordu. Sinirimden fazlası ile nasibini alıyordu yine de kalmaya devam ediyordu. Bana fazlası ile bağlıydı. Öl desem soru bile sormadan ölürdü. "Doyurucu bir şeyler sipariş et."

" Peki komutanım."

Telefonu kapattım. Yanına gidiyordum ki kapının üzerindeki anahtar dikkatimi çekti adımlarım kapıya yöneldi. Anahtarı çevirip kapıyı kilitledim . Askeriyede bulunuyorduk sonuçta odaya biri girerse hoş olmazdı. Tek kişilik bir odada bulunuyorduk. Pek kimse girmezdi ama yine de önlem almaktan zarar gelmezdi. Adımlarım tekrar yanına yöneldi. Yatağa oturdum. Botlarımı çıkartıp kenara koydum. Kollunu benim için açmıştı. " Bu tarafa sen kay." Diğer tarafa geçtim. Kollu yaralı idi kollunun üzerine yatmak istemiyorum. Canı acımasın. Yer değiştirdi yatağın ucuna kaydı. Yatakta yerimi aldım. Kollunu yastık gibi başımın altına koydu. Kasları yastıktan daha rahatı. Bedenim yan döndü sıcaklığına sokuldum. Bedenini bedenime yaslayıp üzerimi örtü.

Tişörtümün içinden elli sızdı. Sıcacık avuç içini karnıma yasladı ağır ağır hareketlerle ovuşturdu. Ağrı azaldı, acı azaldı. Buna her daim şaşıracağım. Bir el tüm ağrıyı , acıyı alıp götürüyor. Dudaklarını alnıma yasladı ağır ağır öptü. Aldığı derin nefesleri saç diplerimden hissediyordum. Özlemiştik. Çok özlemiştik." Neden uyumadın? Kabus mu gördün? " Sessinde ki endişeli tonu duyuyordum. Gözlerim meraka ona baktı. Uyumadığımı nereden anlamıştı? Parmakları göz altlarımda gezindi. Göz altlarım mosmor olduğu için kapatıcı sürmüştüm. Kapatıcıyı hafifçe sildi parmak uçlarıyla " Gözlerinin altına kapatıcı sürmüşsün normalde sürmezsin ve uykun olduğu zaman gözlerin biraz kayık bakıyor." Saçlarımı geriye doğru iteleyip boynumu açıkta bıraktı. Kafasını anında boynuma sakladı." Kabus çok mu kötüydü?"

Sıcaklığına sokulabildiğim kadar sokulmaya çalıştım. Kestane kokusu ve sıcaklığı uykumu getiriyordu." Kabus değil kabuslar." Peşimi bırakmayan kabuslar. Murat varken kabus yok ama ne zaman Murat yok o zaman beynim geçmişin acılarını bir bir önüme getiriyordu. Bırakmıyordu zihnimi." Duman , Derin sonra Sansar ve en son bir adam. Bırakmıyorlar yakamı." Başımı göğsüne yasladım. Gözlerim kapandı. Uyumak istiyordum. Onun kolları arasında bir saatçikte olsun uyumak istiyorum. " Sen varken yoklar ama ne zaman sen gidiyorsun zihnimi tırmalamaya devam ediyorlar."

" Adam kim?"

Uykunun içine yavaş yavaş çekilirken konuşmaya çalıştım." On dört yaşında ellerimi ilk kana buladığım adam." Masumluğumu kayıp etiren adam. Ellerime ilk defa on dört yaşında o insanların kanına bulanmıştı o günden sonra da bulanmaya devam etmişti. Şikayetçi değildim. Ölmeyi hak eden bir kişiyi öldürmüştü. Rahmi albay öyle söylemişti. Bugün ise üç kişinin arasında kalan sırımızı Murat'ada söyledim. Ondan saklayacak hiç bir şeyim kalmamıştı. Söylemesem bile anlıyordu ruhumun can çekişlerini. Ben söylemeden acıyı seviyor, okşuyordu.

" Neden öldürdün?" Şaşkınlık yoktu sessinde merak vardı sadece. On dört yaşında bir insanı neden öldürdüğümü merak ediyor olmalı.

" Teröristi. Okuldan çıktığım zaman kaçırdı beni. Sansar tarafından gönderilmişti. Öldürmek gibi bir niyetim yoktu ama..." Yutkundum. Bu konuların canını yaktığını biliyordum. İstemiyordum canının yanmasını. Canı yanmasın.

" Devam et Deniz."

Zorlu bir nefes aldım. " Bedenime dokunmaya çalıştı." Karnımda gezinen elli durdu. Sıkılaştı. " Dokunamadı." Derin bir oh çekti. Bir kişinin daha bana dokunmamış olması rahatlamasına sebep olmuştu. Bir kişi dokunmasa bile yüzlerce kişi dokunmuştu bedenime." Öldürdüm. Ardı ardına bıcak darbelerini karnına geçirdim. Ölmüştü." Hayatımdaki ilk cinayetim. Ellerimin kana bulanması ilkti. Değişime büyük adım attığım gündü.

Sessi yine o kadar naif çıkmıştı ki. " Ne hissetin peki?"

" İlk başta korku. Katil olduğumu düşündüm ama sonra içime öfke dalgaları yayıldı. Tam o gün tamamen asker olmak istedim. Daha çok öldürmek istedim. Bir kez ellerime onların kanı olmuştu. Hayalimi yapamazdım artık."

" Hayalin neydi?"

" Anaokulu öğretmeni olmak istemiştim." Olmadı. Amcam bu hayalimi de ellerim arasından aldı. Nicesini olduğu gibi." Ellerim kan olmuşken çocuklara şefkat gösteremezdim. Kanlı ellerim ile saçlarını okşayamazdım. Masum değildim artık. Masum canların yanında kanlı ellerim ile duramazdım ya."

Ellime uzandı. Avuç içime derin bir öpücük kondurdu. Değil der gibi. Acılarım artıyordu. O ise sabırla hepsini tek tek seviyordu." Deniz bir terapist ayarlayalım."

Uykunun içine daha çok çekilirken kelimeler zor çıktı dudaklarımdan." Neden?"

" Geçmişin ile yaşıyorsun Deniz. Geçmişinin yüklerinden kurtulaman gerekiyor." Şah damarımın üzerine öpücük kondurup devam etti." Yaşaman için geçmişin zincirlerinden kurtulman gerekiyor." Sansar öldüğü zaman geçmişten kurtulabilirdim. O yaşadığı sürece geçmiş yakamı bırakmazdı.

" Gittim terapiste."

" Sonuç?"

" İlaçlar verdi. İlaçlar iyi gelmiyor. Öfkemi durduruyor. Öfkem beni ayakta tutuyor." Öfkemin yok olduğu gün bende yok olurdum." Hissizleşmeme sebep oluyor Murat. Her dakika uyumamı sağlıyor. Bedenime ağırlık yapıyor." Parmaklarım yüzünde gezindi." Gitsem ne olacak? İlaç verecek yine. O zaman hissizleşmek istemiyorum. Seni sevemem. Uyumak istemiyorum. Yüzünü daha az görürüm. " Şuanda uyumak çok istemiyordum. Bir aylık özlemi çıkartmak istiyordum ama çok uykum vardı. Yanımda o varken kötü rüyalar yoktu. Hazır yanımda dururken uyumalıydım.

İçli nefesi boynuma vurdu." Beni düşünme. Benim sevgim ikimizin sevgisine yeter de artar bile." Ellerim yüzünden saçları arasına daldığında nefesleri sakin bir hale geldi. Seviyordu saçları ile oynanmasını." Güvenilir bu terapist. Bir defa olsun görüşmeye gidelim. Olmaz mı?"

Hayır desemde götüreceğini biliyordum. İyi olmam için ben istemesem bile zorla tutar götürür kollumdan o yüzden kabul ettim." Tamam." Parmaklarım saçlarında gezinmeye devam etti. Özlem devasaydı. Yanımda olduğu halde dinmiyordu özlemim. Aşk böyle bir şeydi. Yanında olduğun halde özlemekti. Hayatımda ilk defa bir erkeği özlemiştim. Murat farklıydı. Onu ilk tanıdığım günden beri farklıydı. Esir düştüğümde ilk fark ettiğim kahve gözleri olmuştu. En sevdiğim gözler. Hastanede yatarken sıcaklığı. Her dakika sokulmak istediğim sıcaklık ve kestane kokusu. İçimi huzura boğan kestane kokusu. Huzuru ilk defa bir kişinin yanında bu kadar yüreğimde hissetmiştim. Saç diplerimden, parmak uçlarıma kadar yayılan bir huzur vardı. Ömrüm sonuna kadar istediğim bir hissti. Sevmeye doyamıyordum. Yetmiyordu. Her dakika daha çok sevmek daha çok sevgimi belli etmek istiyordum. "Murat."

Uykulu geldi ses tonu." Hı?"

" Sevgim yetiyor mu sana ? Sevmeyi becerebiliyor muyum?" Onun yanında düşündüğüm tek konu buydu. O beni o kadar güzel, içten seviyordu ki sevgimin yetmediğini düşünüyordum. Onun sevgisinin yanında benim sevgim az kalıyordu.

" O nasıl laf öyle?" Kafasını boynumdan çekip yatakta hafif aşağıya kaydı. Yüzlerimiz karşı karşıya geldi. Gözlerimiz birbirine daldı. Bunuda çok seviyordum. Gözleri içinde yaşam vardı. Biraz daha sokulmadan duramadım. Dudakları arasından sızan nefesini içime çektim. Benim oksijenim onun nefesiydi.

Dudaklarımı büzdüm. Gözleri bir saniye dudaklarıma kaydı tekrar gözlerimi buldu." Sen çok güzel cümleler kuruyorsun ben ise sadece seni seviyorum diyebiliyorum. Sevgimi belli edemeğimi düşünüyorum."

Yüzünde tek benim yanımda olan tatlı tebessüm kuruldu. " Deniz kelimeler sadece içinden geçirdiklerini dile döker ama davranışlar işte onlar sevgiyi gösterir." Gözleri, gözlerimin içinde uzun uzun gezindi." Davranışların göstermedi diyelim gözler yürekten geçenleri saklayamaz. Bir çift ela göze bakarken aşkını görüyorum. Dilin git desede gözlerin hep yanımda kal diyor." Gözlerime öpücük kondurup hafif çekildi. " Sevgini kelimeler ile anlatma bana her zaman aşkla bak. Gözlerinden okuyorum sevgini. "

Hafifçe tebessüm ettim." Zorum dimi? Sevgimi gösterirken bile zorum?" Keşke ona karşı bu kadar zor olmasam. Tek ona kolay olsam. Hayatımda ilk defa onun yanında kolay olmak istiyordum. Kimseye sevgimi sunmaz iken ona az sundum diye korkuyordum. Sevgimin yetmeyeceğini düşünüyordum.

" Deniz zorsun. Bunu kabul ediyorum." Zor olmamdan şikayetçi değil gibi duruyordu tam tersi sanki zor olmam hoşuna gidiyordu. " Bazı anlar gerçekten çok zorladın beni ama bende zor severim." Ellimi tutu." Böyle olduğunu bile bile tuttum bu elli. " Burnunu burnuma sürtü." Sadece şu ayın on beşinde namusuma laf etmez isen sevinirim." Bıkkın bir nefes eşliğinde konuştu." Seni aldatığımı nasıl düşünürsün aklım almıyor. Hem rüyanda beni bir kadın ile yan yana görmende namusuma leke atmak. "

Uykulu olsamda küçük bir kahkaha attım." Ders olsun buda sana. Bir gün aldatmayı kafanın ucundan dahi geçirirsen neler olacağını şimdiden öğren." Canına okurdum. Okumak ile kalmaz mezarını kendi ellerim ile kazar içinede bir güzel atarım o olmayan kadın ile benimkini. Rüyada aldatılmış olduğumu görmek bile kötü olmama sebep olmuştu birde gerçek olsa kaldıramam. Hayatımda bir kişi ile sevgili oldum. İlk defa da onun tarafından asla aldatılmak istemem.

Yüzünde öyle bir ifade vardı ki. Sanki evini barkını yakıp üzerine birde küfür etmişiz. " Deniz ben evleneceğiz diyorum sen bana ne diyorsun. Aldatmak ne kızım hem? Delikanlı adam sevdiğini aldatmaz. " Bu adamın içinde Tahir Kaleli olma ihtimali çok yüksekti. Karadenizden Tahir Kalelimi bulmuştum.

Gülüşüm daha da büyüdü. Yanaklarını tutup sağa sola doğru çekiştirdim." Oy oy yesinler senin sitemini." Çekmek yetmedi dişlerimi acıtmaycak şekilde yanağına geçirip ısırdım. Kocaman bir kahkaha kaçtı dudakları arasından. Severdim. Herşeyini severdim.

Kahkahası daha da büyüdü." Aman Allah'ım canım ne kadar yandı." Tatlı bir salak. Belimden tutup bedenimi bedenine daha çok yasladı. Yüzümün her bir zeresine ardı ardına öpücükler kondurdu. Her öpüşünde neşe saçtım. Çocuk Deniz oldum. Çocukluğumu yaşayaman ben onun yanında yine çocuk oldum. Kaşları sürekli çatık , sinirli, öfkeli olan ben yine onun yanında en neşeli kahkahamı attım. Kafasını boynuma gömüp en derinden öptü." Memleket kokulum benim. Huzurum." Kolu sıkı sıkıya sardı bedenimi. " Hadi birazda olsun uyu akşam kollarım arasından çıkartırsam namerdim."

Gözlerim tekrar kapandı." Akşam Sabihanın yanına gideceğim." Yanıma gel diyip durmuştu. Biraz daha gitmez isem kollumdan değil malum bölgemden kan alma ihtimali çok yüksekti. Hata neti. " Söz verdim başka akşam yatarız."

" Hay anasını."

Ses etmedim. Uykunun içine çekildim. Kötü rüyalar yok oldu. Soğukluk gitti. Acı gitti. Yine o ve ben kaldım.

Beraber iken herşey geride kaldı.

 

********

Güneş tepelerin ardından yavaş yavaş batarken gökyüzünü sarı , kırmızı ışıklar sarıyordu. Kuşlar ardı ardına gökyüzünde süzülüyordu. Bir gün daha bitmeye yaklaşmıştı.

Dumanı üzerinde tüten çayından kocaman bir yudum aldı Rahmi. Güneşten gözlerini çekemedi. Onun için bir gün daha bitiyordu. Ömründen bir günü daha deviriyordu. Yaşlandıkça geçen her bir günün yorgunluğunu derin bir nefes eşliğinde vermeden edemedi.

" Güneşle aşk mı yaşıyorsun Rahmi?"

Gözleri ağır ağır karşısında duran adama döndü. Yılların dostu. Aynı time beraber girmişlerdi o günden sonrada et ve tırnaktan farkları olmamıştı. Yıllarca sırt sırta verip yürümüşlerdi çetin ve zor yollardan. Şimdi ikiside yaşlanmıştı. " Bir gün daha bitiyor Hasan. Ömrümüzden bir günü daha güneş gibi batıyor. Ölüme bir adım daha yaklaşıyoruz."

Güneşe baktı Hasan." Bir güneşe ne kadar anlam yükledin. Bir gün daha geçsin. Ölüme yaklaşalım artık. Yıllarca kurşunlar dans ettik bir tanesi bile şehit etmedi bizi." Şehit olup ölmek ne çok isterdi. Gücü yetse silahını kapıp dağlara koşardı lakin artık güçlü değildi. Gücüyle beraber aklını da kayıp etmeye başlamıştı. Geçmişin bir çok anısı zihninden uçup gidiyordu. Askerlik anıları tap taze zihninde dururken artık gün içinde ki bir çok detayı unutuyordu. Yaşlılıkla beraber güzel anıların yanında kötü anılarıda silinip gidiyordu. Yaşlanmıştı Hasan.

Dudakları iki yana kıvrıldı Rahminin. Arkadaşına en içten bakışını atmadan duramadı." Ne yapalım bizim kaderimize düşende buymuş." Çayından bir yudum daha aldı. Hasmı has Karadeniz çayıydı." Kurşunda iş yoksa biz ne yapalım?"

" Çok yaşadık Rahmi çok." Çökük duran omzunu düzelti. Dik konuma gelip arkasına yaslandı." Asker dediğin kırkına girdikten sonra yaşamasının anlamı yok." Çay bardağını elline aldı önce burnuna götürüp kokladı. İki günlüğüne memelektinden ayrılmıştı. Özlem ağır basıyordu. " Bizim gibi adamların bu kadar yaşaması hatta." Yıllardır içinde hasret kalan kelimeler akıp gitti dudakları arasından." Şehit olmamız gerekirdi. Askere al bayrak yakışır." Al bayraklar içinde toprağa gömülmek isterdi. Son nefesinde vatanı için canını ortaya koymak isterdi. Yıllardır bunun hasreti ile yanıp tutuşmuştu. Gençlik yıllarında şehit düşmek için mermilerin üzerine yürürdü şehit olmak için. Olmamıştı. Emekli olup memlektinde diğer emekli yaşlılardan farkı kalmamıştı.

" Ölmeye ne meraklısın lan. Yüce rabbim kaderini böyle yazmış demeki." Çayından son bir yudum aldı. Elli ile işarete bulunduğu anda Suskun bardağı alıp yeni çay doldurmaya gitti." Asker dediğin ha emekli ha görev sırasında her şekilde şehit sayılır." Hasan'ın kolluna bir an kaydı gözleri. Yutkunmadan edemedi. " Sen benden daha şanslısın gazi oldun."

Hasan'ın gözleri sağına kaydı. Bir kolu yoktu artık. Operasyon sırasında bomba atılınca küçük bir kızın canını kurtarmak için üzerine atladığında kollundan olmuştu. O günden sonra da gazi olmuştu. Mesleğini yapamaz hale gelmişti. En sevdiği işini bırakmak zorunda bırakılmıştı. Tek kollu ile vatanını korumaya devam ederdi lakin devlet uygun görmüyordu. Kollu gittiği anda anından gözden çıkarılmıştı. Kızı kurtardığı için bir an bile pişman olmamıştı ama mesleğini bırakmak zorunda kalmak yüreğine ağır gelmişti. Şehit olmak istiyordu. Al bayraklar içinde toprağa gömülmek isterdi. Olmamıştı. Genzine acı sızı doldu. Dişlerini sıkarak durdurdu." Gazi olmakta şeref lakin bilirsin ki bir asker için en büyük şeref şehit olmak." Hasan için öyleydi. Memleketinde kalıp bahçe , tarla , gemi işleri ile uğraşmaktansa şehit olmayı yeğlerdi.

Bir süre konuşmadı Rahmi. Arkadaşının yüreğinde yanan şehadet hasretini izlemeyi tercih etti. Hasan her şehit olmak isterdim sözünden sonra dolan gözlerine burukça bakabildi. Hasan'ı bu konuda teselli edemeyeceğini biliyordu. Ne söylese boştu. Rahmide şehit olmak isterdi ama o her daim kendi canını korumaya çalışmıştı. Arkasında bıraktığı on tane evlat vardı. Kendi canından olmasa da on tane can her gün Rahmiyi sabırsızlıkla bekliyordu. Rahminin on çocuktan başka kimsesi yoktu. On çocuğun da Rahmiden başka kimsesi. Ama Hasan'ın arkada bıraktığı, bekleyeni , gözleyeni yoktu. Eve girdiği anda kollarına atlayan ne bir hanımı nede bir evladı olmuştu. Hayatında tek bir nokta vardı. Askerlik. Ölmek onun için her daim daha ilgi çekici olmuştu. Yaşlanıp ne yapacaktı. Ömrü bir evin içinde boş duvarları izlemek ile geçecekti. Geçmiştide. Ne bir ses ne bir soluk duymuştu.

Çayından bir yudum daha aldı Hasan." Murat ne yaptı?" Konuyu değiştirmek daha iyiydi yoksa her an ağlama isteğini bastıramayacaktı.

Önceki hüzünlü hali dağıldı yerine hafif bir sinir kuruldu." Ne yapacak kızımı kaptı deli oğlan." Aralarında sevda ateşi olacağını biliyordu lakin bu kadar büyük olacağını Rahmi bile tahmin etmemişti. Asla memnun değildi. Deniz'in taş kalbinin Murat'a bu kadar yumuşak davranması Rahmi için bile beklenmedikti. Dizlerinde hıçkıra hıçkıra ağladığında anlamıştı aralarındaki aşkı. Yemekte Deniz'in , Murat'a olan bakışlarını gördükçe tamamen emin olmuştu. Deniz'in göz bebekleri içinde ilk defa sevgiyi , küçük bir kız çocuğunun neşesini, gülüşünü ve her daim sert olan yüzünün uysal yumuşacık olduğunu görmüştü Rahmi. Murat nasıl Denize kör kütük aşık olduysa Denizde , Murat'a kör kütük aşık olmuştu. Deniz aşık oldum demesede gözleri içinden taşan sevgiden bunu fazlası ile anlamıştı Rahmi.

Rahminin sinirli haline rağmen Hasan kocaman tebessüm etti." Bak sen bizim şu uşağa. Birde senin seçtiğin kız ile evleneceğim derdi ." Beyni bir çok anıyı silmiş olsada Murat ile yaptığı konuşma zihninde her daim duruyordu. Anıyı önüne getirip zihninin canlandırmasına izin verdi.

Ellinde ki silah ile önünde duran şişeleri bir bir nişap alıp vurdu Murat. Hasan kenara geçmiş sakince bu halini izliyordu." Bu halin ne ula? Ne diye sinirlisin?"

Atış yapmaya devam etti Murat. Sinirleri her zaman olduğu gibi tepelerinde fazlası ile dolaşıyordu." Ne olacak annem tuturdu evlendirelim seni diye. Duruda köyde ne kadar düğün varsa yanında beni götürüyor." Düğün sevmiyordu. Kız kardeşi canından bıktıracak hale getiriyordu. Kardeş katili olmamak için düğünlere gidiyordu. Bir saat durmadan da kaçıp gidiyordu. Binlerce insanın içinde işi neydi? Her gelen geçenin can sıkıcı sorularını sevmiyordu. " Bin tane kız gösteriyorlar."

Hasanın gözleri kısıldı. Karşısında duran her bir zeresi ile kendisi idiydi. Huyu ,suyu , bakışları, yüzü , hareketleri ve bu gidişle kaderide benzeyeceğe benziyordu. Kendi gibi olmasını istemezdi yiğeninin." İçlerinden bir tanesi bile ilgini çekmiyor mu kızların?"

Murat'ın ters bakışları amcasına döndü." Sen bari yapma amca. Evlenip ne yapacağım?" Son kalan şişeyide vurduktan sonra Hasan'ın yanında duran boş sandalyeye kuruldu. En demlisinden bir çay doldurdu. Sırtını geriye yaslarken yeşilin her bir tonunda gezindi göz bebekleri. Dağları beyaz sisler kaplamış aşağıya doğru süzülüyordu. Kara bulutlar yağmurun haberini veriyordu. Gök gürledi şimşek çaktı. Kulağına hoş geldi bu sesler Murat'a. Memleketinin her bir noktasını çok seviyordu. Huzurdu memleketinin her bir detayı ile ayrı bir huzur. Huzuru daha çok hissetmek için gözlerini kapatı. Memleketinde huzur vardı sadece.

" Ne yapacaksın oğlum? Ömrünün sonuna kadar bekar gezecek halin yokya."

Hasan'ın sözleri ile sıkıntılı bir nefes verdi. Evlilik konularını sevmiyordu birde üzerine Hasanda laf yapınca daha çok canı sıkılıyordu. Evdekilerin muhabetinden kaçmak için Hasan'ın yanına gelmişti ama burada da durum pek değişmiyordu." Lütfen amca birde sen başlama. Bekar halim ile gayet memnunum. Benim tek işim vatanımı korumak. Evlenmek değil. Evlenmek demek arkanda insan bırakmaktır." Çayından iki büyük yudum aldı. Dilini yaktı. Önemsemedim. " Hem ne anlarım ben sevda , aşk işlerinden? Hadi diyelim birini sevdim diyelim sevgimi göstermeyi bile bilmemki. Bu sinir ile kızın kalbini kırarım. Benim sinirim ile baş edecek bir kadın yok."

Derin bir nefes vermeden yapamadı Hasan." Beni bir kayınbaba yapmayacak mısın lan?" Ters bir bakış atmaya çalıştı." Elbet yüreğine dokunan bir kadın olur."

" Kayınbaba olup ne yapacaksın? Çok istiyorsan git Zümre ablanın kayınbabası ol."

" Bırak onları şimdi sen." Ellini Murat'ın dizine koyup iki defa babacan tavırla vurdu." Sen bana gelin getirmeye bak. Tut ellinden geç karşıma aha amca sevdalandığım kadın bu de. Bak o zaman gemilerden birini anında gelinime veririm mehir hakkı olarak."

Daha bıkkın bir bakış attı Murat." Yüreğime dokunacak bir kadın olduğunu sanmıyorum amca. Olursa da onun beni seveceğini sanmıyorum."

Hasan'ın vazgeçmeye niyeti yoktu." İşimiz var seninle."

" Uğrşma amca boşuna evlenmem ben. "

Ters bir bakış attı Hasan." Belli senden adam oldu da bir koca olamadı." Çayını tek dikişte içip bardağı kenara koydu." Ölmeden mürüvetini görmek isterim. Bu kadar mal varlık bana kalacak hali yok oğlum. Bir yuva kur yapıyım tüm mal varlığımı üzerine karında sende gül gibi yaşar gidersiniz." Trabzonun en zenginiydi Hasan. Parasına para katmıştı. Fazla geliyordu artık bu kadar mal varlığı. Bırakacak ne bir hanımı nede çocuğu vardı bir tek yiğeni, evladı gibi gördüğü Murat kalıyordu.

" Amca kendi maşım ne güne duruyor. Her şekilde geçinir giderim." Dudaklarını birbirine bastırdı." Hem ne diye bana bırakıyorsun? Benimde bırakacak kimsem olmayacak."

Hasan en sonunda kafasına bir tane geçirdi. " Delirtme ula beni. Belli senin evleneceğin yok." En dikinden baktı Murat'a." Beni bir baba olarak görüyor musun?"

" Estağfurullah o nasıl laf? Öz babamdan bile daha çok babalık yaptın sen bana amca. Babamdan çok sana güvenirim."

Varla yok arasında gülümsedi Hasan." O halde eğer bir gün yüreğine sevda ateşi düşmez ise benim seçtiğim kadın ile evleneceksin." Murat'ın da kendisi gibi olmasını istemiyordu. Yuva kurup Hasan'ın namını en güzel şekilde Trabzonda devam ettirmeliydi. " Maddem bana güveniyorsun o zaman seçtiğim kıza da güvenirsin." Bacağına bir kez daha vurdu." Söz ver bana seçtiğim kız ile evleneceksin."

Bıkkın bakış atmaktan geri duramadı Murat. Her şekilde evlilikten yakasını kurtaramıyordu maddem kurtramıyordu o zaman amcasını seçtiği kız ile evlenirdi. Yirmi beş yaşına gelmişti bu yaşa kadar kimseye aşık olmadıysa bundan sonra da kimseye aşık olacağını düşünmüyordu. Hiç olmazsa amcasının seçtiği kız ile evlenirse amcası mutlu olurdu. Annesinin bulduğu kızlardan hayır gelmezdi ama Hasan tam kendi kafasına göre bir kız bulacağını adı kadar emindi." Tamam amca sen nasıl istersen öyle olsun."

Kocaman gülümsedi Hasan. Murat bilmiyordu ya Hasan yılar önce çoktan gelinini seçmişti. İkisi de tam istediği hale gelince kendi elleri ile yuvalarını kuracaktı. Zamanı vardı sadece. Biraz daha zamanı vardı. Şimdiden her şeyi hazırlamıştı Murat'ın haberi olmadan. Zamanı geldiğinde öğrenirdi artık.

Anı bir bir tekrar zihninde dönerken karşıdan tüm heybeti ile Murat geliyordu. Yüzü her zaman olduğu gibi ciddi , kaşları çatık ve sinirli. Bıraktığı gibi duruyordu Murat . Tüm çehresini gözden geçirdi. Hasan'ın tıpa tıp gençliği idi. Askeri kısa siyah kesim saçlar, koyu kahve gözler , sert çene hatları , geniş omuzlar, heybetli vücudu.

Murat bu sırada daha da yaklaştı. Karşısında gördüğü sima ile yüzü hafif şaşkınlık ifadesi kuruldu. Hasan'ın geleceğini bilmiyordu. Yaylada ki evinden kolay kolay çıkmazdı hele birde Trabzondan ayda yılda bir çıkardı. En son Burak'ın düğünü için Trabzona gittiğinde ilk işi Hasan'ın yanına uğramak olmuştu o günden sonra da bir daha görmemişti. Düğüne gelmemişti Hasan.

Nevzat ile Hasan arasına yıllardır küslük vardı. İki kardeş kanlı bıçaklı kavgalıydı. Kavga sebepleri ise iki kardeş aynı kadına aşık olmuştu. Rabiyaya. Hasan bir düğünde gördüğü Rabiyaya kör kütük aşık olmuştu. Hislerini ise ilk gelip kardeşi Nevzata açmıştı. Sevmişti Hasan ama Nevzata sevmişti. Hasan gidip hisselerini açamadı dilli varmadı ama Rabiya biliyordu Hasan'ın onu sevdiğini. Bunu bile bile Nevzat ile evlenmişti. Hasan'ın yapamadığını yapıp gidip kendisi yapmıştı Nevzat , Rabiyaya hisselerini söylemişti. Hasan'ın, Rabiyayı sevdiğini bile bile gidip Rabiyayı isteyip karısı yapmıştı. Hasan'ın sırtına hançeri en sertinden kardeşi vurmuştu. Yapma demişti Nevzata ama Nevzat bir kere olsun dinlememeişti. Sevdası daha ağır basmıştı. Abisi Hasan'ı geride bırakıp Rabiyayı karısı yapmıştı. O günden sonra da kanlı bıçaklı oldular. İki kardeş yedi öteden daha yabancı oldular.

Hasan bir kere olsun Nevzatın evine gitmedi. Başka bir kadın ile de evlenemedi. Rabiyaya olan hissleri her daim daha baskın geldi. Sevdiği kadın kardeşinin koynuna girmişti. Üzerine dört tane de çocuk yapmıştı. Yiğenleri ile görüşmedi. Bir tek Murat gelip onu bulmuştu. Başından göndermeye çalışmıştı ama tam kendisine benzeyen çocuğu gönderememişti. Herşeyi ile kendisine benzeyen çocuğu göndermeye yüreği el vermemişti.

Hasan ile Murat'ın görüştüğünü öğrenen Nevzat ve Rabiya çok sinirlenmişti. Takmamıştı Murat. Ailesi ne kadar görüşme demiş olsada Hasan'ın yanına gitmeye devam etmişti. Nevzat, Rabiya sözünün dinlenmemesine daha çok sinirlenmişti. Murat'ın görüşmemesi için Murat'ı eşek sudan gelinceye kadar dövmüşlerdi lakin buda fayda etmedi. Murat zaten huyu suyu ile tam bir Hasan idi. Evin içinde küçük bir Hasan vardı. Üzerine Murat asla akılı bir çocuk değildi. Şımarıktı. Yerinde bir dakika duramazdı. Her gün bir kavganın içinde , inat , hırçın. Murat ile baş etmek bu kadar zorken bir de Hasan'a benzemesi daha can sıkıcıydı Nevzat ve Rabiya için. Murat'a her baktıklarında geçmişin acı yükü yüreklerine oturuyordu. Bu yüzden ya evde en sevilmeyen çocuk Murat'ı. En çok dışlananda. Yüreklerinin yükünü Murat'an çıkarmışlardı.

Yıllardır da çıkarmaya devam ediyorlardı.

Murat tam karşı karşıya geldiklerinde durdu. Yüzü ifadesiz dursada gözleri özlemle bakıyordu Hasana. Özlemişti. Konuşmadılar bir süre. Biri gençliğine diğeri yaşlılığını seyir etti. Aynı anda iki farklı beden aynı ruh birbirine uzun uzun baktı.

Bu anı Rahmi böldü." Neye geldin lan sen?" Sinirleri yine tepsisine çıkmıştı. Murat'ı her gördüğünde kızının elleri arasında uçup gittiğinin farkına varıyordu.

Gözlerini devirmemek için kendini zor tuttu Murat. Sandalyeye çekip oturdu. " Hoşbulduk Rahmi albay." Hasan'da durdu gözleri." Hoşgeldin amca. Gelmeni beklemiyordum."

" Duydum ki sevdalanmışsın." Dedi Hasan.

Bir kaşı usulca havalandı Murat'ın. Öğrenmesini beklemiyordu dile de getirdi." Sen nereden öğrendin amca?"

Dudakları iki yana kıvrıldı." Duymayan mı kaldı? Kızın ellinden tutup tüm Trabzon'un önünde dans etmişsin gözünün içine baka baka." Normal şartlarda umursamazdı ama köydekiler yiğenin sevdalanmış dediğinde merakını durduramamıştı. Uzun zamandır merak ettiği konuyu öğrenmek için bulduğu ilk fırsata kalkıp gelmişti.

" Ne yaptı ? Ne yaptı?" Asla iyi değildi şuan Rahmi. Kızı gidiyordu. Elli silahına gitti." Ne diye dans ediyorsun lan kızımla?"

Rahminin attığı dik bakışlarla karşılık verdi." Sevdiğim kadınla dans etmekte bir sakınca görmedim." Aralarında soğuk rüzgarlar en sert haliyle dolaştı.

" Yürek mi yedin lan sen?"

Anında cevabını verdi Murat." Yedim." Dik bakışlarını asla çekmedi." Sevdiysem uzak durmam Rahmi albay. Sende kabul etsen iyi olur."

Rahminin tansiyonu yükseliyordu. Sinirden kan damarlarında durmuş bulunmaktaydı. Ateşi söndürmek için deniz kullanmak istemişti ama görüyordu ki deniz , ateşi içine çekmişti. Oynadığı kumar kendisinde patlamış durumda. Kızı gidiyordu kızı." Öldürürüm lan seni!"

Rahat tavrıyla geriye yaslandı." Korkacak halim yok."

Hasan bu manzaraya en büyük tebessümü ile bakmadan duramadı. Aklında olan soruyu sordu." Nasıl biri bu sevdalandığın kız?" Murat'ın yüzünde ki huzurlu ifadeyi havada kaptı Hasan.

" Çok güzel hemde çok güzel." İçli bir nefes almadan duramadı. Gözleri önüne Deniz'in yüzü belirdi. Sessi kemençeden gelen hafif tınılar gibi süzüldü." Dışardan baksan sinirli, sert, öfkeli, ateş ama amca içine bir giriyorsun öyle bir kadın çıkıyor ki. Gelde aşık olma der gibi. Her şeyi ile Karadeniz amca. Yüzünü bir görsen ben hayatımda böyle güzel bir manzara görmedim. Elaya çalan gözleri yeşilin her bir tonu. Bakmaya doyamıyor insan. Bir kokusu var. Memleketim aynı memleketim. Kokusuna sarılma şansım olsa sarılırım amca. Öyle güzel." Tebessümü ile birlikte huzuruda büyüdü. Deniz'in isminin geçmesi bile huzurlu olmasını sağlıyordu. " Saçları rügarda tel tel uçuşuyor. İçim gidiyor desem yeridir amca. Bir gülüyor , güneş gülüşünün içine girmiş sanarsın." Gözleri Hasan'a döndü." Hani derler ya Gülüşün bana Ötüken. Öyle bir gülüş amca. Doyamamak varya amca işte ben bu duyguyu o kadının yanında yaşıyorum."

Dökülen her bir kelimeye hafif şaşkınlıkla bakmadan yapamadı Hasan. Yiğeni kör kütük aşık olmuştu. Murat'ın ağzından çıkmayacak kelimelerdi. Hem ben ne anlarım sevda , aşk işlerinden? Demişti. Görünene bakılırsa anlamak ile kalmamış sevdanın ta kendisi olmuştu. Sevgimi göstermeyi bile bilmemki demişti. Göstermek ile kalmamış dili her şeyi ortaya dökmüştü.

​​​Göstermese bile her daim çatık, donuk bakan kahve gözlerinde ki parıltıyı görmemek imkansızdı.

Rahmi ise duyduğu her bir sözde kalbi sıkışmaya başlamıştı. " Sevdaya bak sevdaya. " En tersinden baktı. Bakmak ile de kalmadı tüm siniri ile bağırdı." Ne boka geldin lan sen buraya?"

Asıl konuya girmenin zamanı gelmişti. Bu noktada topuğuna dertli bir bakış atmadan duramadı. Başa gelen çekilirdi. Yüzü tekrar eski haline döndü. Ellerini önde birleştirdi." Müsait olduğun bir gün hayırlı bir iş için gelmek isterim."

" Suskun tüfeğimi getir." Yerinden usulca kalktı Rahmi. Kaşları sinirle ortada birleşmiş bulunmaktaydı." Bende sana verecek kız var mı lan? Birde karşıma geçmiş gelelim diyorsun. Ailen bile burada değil."

Başına gelecekleri çok iyi biliyordu. Yerinden usulca Murat'a kalktı." Amcam burada. İste yada isteme kızını alacağım." Bunu dediği için kesinlikle canına okuyacaktı. Her bir kelimenin üzerine vurgu yapa yapa konuşmaya devam etti." Karım yapacağım."

Yerden aldığı demir ile Murat'ın yanında bitti. Karşı gelmedi Murat. Sırtına , kolluna, bacağına ardı ardına darbeler indirmeye başladı." Öldürürüm lan seni! Karşıma geçmiş karım yapacağım diyorsun!" Murat geriye doğru adımlarken diğerleri bu manzarayı izlemekten başka bir halt yapamadılar. " Gözümün içine baka baka kızıma dokunduğunu söylüyorsun." Bir darbe daha indirdi.

Bahçeye korku ile Sabiha çıktı." Aman Allah'ım." Ellerini yüzüne atıp karşısındaki manzaraya omeygat Allah'ım tepkisi içinde duruyordu." Rahmi amca dur ne yapıyorsun?" Suskunun kolluna yapıştı." Bir şey yapsanıza."

Suskun en boş bakışını attıp banane diyerek omuzlarını indirip kaldırdı. Rahmi albayın sinirine bulaşmak gibi bir niyeti asla yoktu. Canı değerliydi şuan.

Hasan çayından bir yudum daha aldı. Maddem sevdalanmıştı zorluğunu da çekecekti. Murat, Rahminin huyunu bile bile canını ortaya atmış bulunmaktaydı. Ya çekerdi yada vazgeçerdi.

Bahçeye bu sırada Alev ve Çelik girdi. Karşılarında duran manzaraya ikiside kocaman kahkaha attı.

" Murat lan bu yaştan sonra Rahmi albay tarafından cidden dayakmı yiyorsun ?" Dedi en eğlenen tonuyla Çelik.

Murat gelen bir darbeden daha gerileyerek kaçtı. Normalde durdurması zor değildi lakin yapmıyordu. Rahminin sinirini atmadan sakinleşmeyeceğini çok iyi biliyordu. Dayak yemese götünü kurşuna dizecekti. Ölmekten ise dayak yemeye razıydı. " Verecek kızım yok lan!"

Bıkkın bir bakış eşliğinde konuştu Murat." Verir misin diye sormuyorum zaten. Her türlü alacağım. " Bir darbe daha yedi." Usulüne göre söylüyorum."

Ardı ardına darbeler indirmeye devam etti." Sikerim senin belanı!" Demiri en sertinden sol koluna geçirdi." Seviyormuş. İki günlük heves için sana kızımı verecek halim yok."

" İki günlük heves?" Herşeye eyvallah derdi ama sevdasına laf ettirmezdi." İki günlük heves için Denizi kullanacak adam değilim. Sevdim. Sevmeyede devam edeceğim."

" Seviyormuş." Sevdiğini Rahmide çok iyi biliyordu ama kızını vermemek için bahane uydurmaya çalışıyordu." Kanıtla lan o zaman sevdiğini."

Gerçekten mi? Bakışını atmadan duramadı Murat." Sevdamdan yakında dağ taş bile dile gelecek. Daha nasıl kanıtlayım?"

" O benim sorunum değil!" Vurmaya devam etti." Şimdi siktir git şuradan." Kapıya yönlendirmeye çalıştı lakin işe yaramadı. " Dayak yemek hoşuna mı gidiyor lan?"

Bir darbe daha indirmek için havaya kaldırdığında tam aralarına ateş gibi öfkeyle Deniz girdi. Ellini havaya kaldırıp gelen darbeyi durdurmaya çalıştı." Dur baba yarası var dur!" Durdu Rahmi." Ne yapıyorsun baba?" Bedeni anında Murat'a döndü. Sinirli sesinin yanına endişe oturdu." İyi misin? Bakiyim yarana."

" Suskun tansiyon haplarımı getir." Ellini kalbine koydu zira şuan kesinlikle iyi değildi. Deniz'in, Murtla ilgilendiğini gördükçe daha da sinirleri tepesine geliyordu." Çekil kız şuradan." Beylik tabancasına uzandı." Kot kafalı seni isteyecekmiş. Bende sana verecek kız mız yok lan!"

Çekilmedi Deniz. Bedeni tekrar Rahmiye döndü. Murat'ı bedeni ile korumaya çalıştı." İndir baba şu silahı! Onun canını yakarsan benim canımı yakmış olursun." Başını dik konuma getirdi." İndir şu silahı! Adam gibi gelip isteğini belirtmiş."

Murat , Deniz'in ellini kavradı. " Al sana kanıt. Korkacak halim yok. Seviyorum kızını. Öldür , döv , söv ne yaparsan yap bırakmam bu elli."

" Çek lan ellini! Nikahsız dokunma!" Dedi Rahmi.

" Tamam işte ver kızını o zaman nikahsız dokunmamış olurum."

" Verecek kızım yok!"

" İyi o zaman nikahsız dokunurum."

Gözü seğirdi Rahminin." Nikahsız dokunma olur mu lan?!" Silahın ucunu tam Murat'ın kalbine kaldırdı lakin bunu fark eden Deniz direkt önüne geçti.

"Eee o zaman verde nikahım altına alıyım. O zaman dokunmamda sakınca olmaz."

" Nikahlıda dokunma lan!"

Kafasını yukarıya kaldırıp büyük bir sabır eşliğinde konuştu." Ne istiyorsun Rahmi albay? Nikahlı dokunma, nikahsız dokunma ne halt yeyim o zaman?"

" Hiç dokunma." Elli tetiğe gitti." Çekil şuradan Deniz."

Çekilmedi Deniz. Murat'ın ellini daha sıkı kavradı." İndir şu silahı baba. Sevdiğim adama zarar vermene izin vermem." Gözleri içinde ateş harlandı." Usulüne gelip söylemiş verip vermemekte sana kalır."

" İki günlük hoşlantı için seni vereceğimi sanıyorsun?"

" İki günlük hoşlantı?" Başıyla onayladı Rahmi." Baba ben seviyorum bu adamı. Aşkım ne iki günlük ne de bir nefeslik." Gözleri Murat'a döndü. Gözleri birbirine daldı. " Aşığım baba hemde çok aşığım." İlk defa o kadar insanın içinde aşkını itiraf etti.

" Ne yani seviyor musun?"

Başını usulca salladı Deniz." Sevmek az kalır baba. Sevgi kelimesi bile ona karşı hislerimin yanında toz tanesi kalır." Sinirli hali dağılmış yerine uysal hali büründü. " Uygun gördüğün bir gün gelip istesiler."

Tansiyonu tepesine çıkıyordu." Evlenecek misin onunla?"

Düşünmedi. Tereddüt dahi etmeden cevap verdi." Evleneceğim." Gözleri Rahmiye döndü." Gelip isterler verip vermemek sana kalır ama usulü neyse onlar yapacak."

Silahı usulca indi." Ya vermezsem o zaman ne yapacaksın?"

" Her türlü evleneceğim." Bir kere bu yolla çıkmışlardı geri dönüş yoktu.

" Beni çiğneyeceksin yani?"

" Çiğnemek istemem ama eğer vermez isen çiğnemek zorunda da kalırım."

Gözlerini yumdu Rahmi. Her türlü verecekti ama Deniz'in bu şekilde çıkacağını hiç düşünmemişti. Helede Murat'ın canını korumak için önüne atlayacağını tahmin dahi etmezdi. Murat'ın sevdiğini biliyordu ama Deniz'in bu kadar sevdiğini bilmiyordu. Öğrenmişti. Murat kadar Denizde seviyordu." İyi o zaman hafta sonu gelip istesinler." Sandalyeye kurulup bileklerine kolonya sürdü zira şuan gerçekten kötüydü. Kendi elleriyle kızını verecekti.

Deniz , Murat'a biraz daha sokuldu. En sevimli bakışını attı." Bakiyim yarana acıyor mu?"

Murat ise hallinden fazlası ile memnundu. Acımıyordu yarası ama Deniz ilgilenecek ise acıması lazımdı." Hemde nasıl acıyor. Canım çıktı." Dudaklarını birbirine bastırdı en masum bakışını attı." Çok acıyor sen bir sevsen mi beni? Geçer o zaman."

Gülmeden edemedi Deniz. Kollunu sıyırıp yaraya baktı." Yine bahaneler uyduruyorsun."

" Ne bahanesi kızım? Canım nasıl acıdı haberin var mı?" Denize sokuldu. " Öpsen bir geçer sanki."

" Yaranı mı?"

" Dudaklarımı."

Ters bir bakış atmaya çalıştı ama olmadı." Yaran kolunda dudağın ile alakan ne?" Kolluna uzanıp küçük bir öpücük kondurduğu anda arkadan evi barkı yanmış Rahminin sesi geldi.

" Rahat dur kız. Adama cilve yapıp durma." Boş sandalyeyi gösterdi." Gel otur şuraya. Evlenmeden de dokunma bir daha adama."

Ayrılmak zorunda kaldılar. Oysa Murat'ın aklında neler neler vardı. Yara bahanesiyle yapmak istediği bir çok hayali vardı. Rahmi tüm hayalerinin içinde karabasan gibi çıkıyordu.

" Cilve yapsa iyi daha neler yapmışlardır bunlar." Dedi Alev.

"Yapmışlardır derken?" Çok dertliydi Rahmi çok." Bir daha kızıma dokunursan kurşuna dizerim götünü."

Umursamadı Murat. Deniz'in ellini kavrayıp ellinin içine en sıkısından hapis etti. " Murat dursana. Canına mı susadın adam?" Ellini kurtarmaya çalıştı işe yaramadı." Gel beni öldür diyorsun resmen."

Yine umursamadı Murat." Sevgilimin ellini tutarken izin alacak halim yok." Rahminin gözünün içine baka baka birde öptü ellini. Benim der gibi.

Rahmi tekrar silahına uzandı." Çek lan ellini!" Murat ve Deniz masaya geldiğinde ellerinin ortasına ellini geçirmesi ile elleri ayrıldı. " Otur kız şuraya." En ters bakışı ile masadaki en uzak sandalyeyi gösterdi. " Düğün olana kadar birbirinizi görmeyecek siniz."

" Ne ?" Dedi ikisi aynı anda.

" Başınızı boş bıraktık iyice gavur olmuşsunuz." Kafasını dik konuma getirdi." Adetimizde , töremizde damat düğüne kadar kızı göremez."

Murat yerine Deniz can havliyle konuştu." O ne saçma töre öyle?" Murat'a en acılı bakışını attı. Dokunmamak neyse de görmez ise kalbinin çok dayanacağını düşünmüyordu. Gözleri, gözlerine hasreti .

" Rahmi baba biz belki de bir yıl sonra evleneceğiz." Dedi Murat.

Şimdi keyfi yerine gelmişti Rahminin." İyi işte bir yıl sonra görürsün." Bundan sonra kızını vermemek için her türlü bahanenin arkasına saklanacaktı." Bundan sonra her işten sonra Suskun seni buraya getirecek. Evlenene kadar yanımda kalacaksın. Artık telefondan konuşursun."

" Ama.." dedi Deniz.

" İtiraz etme bana. Yaparım dedim mi yaparım." Aşırı keyifliydi aşırı.

Murat'ın ve Denizin dertli bakışları birbirini buldu. Rahmi yaparım dediyse yapardı. Sansardan bile daha zordu bir araya gelmeleri şimdi. Sansardan korkarken en büyük tehlikenin yanlarında olduğundan haberleri dahi yoktu.

Alev ve Çelik bu ana kocaman kahkaha attı.

Suskun hafif bir tebessüm ile dertli iki aşığa bakıyordu. Kaos hoşuna gidiyordu kesinlikle.

Sabiha hala şoklar içindeydi.

Bu anın içinde tok ve gür bir ses çıktı." Demek gelin kızım sensin."

Deniz'in bakışları daha yeni fark ettiği adama döndü. Dönmesi ile de donup kaldı.

Hasan'ın gülüşü daha da büyüdü. Artık zamanı gelmişti. Yıllardır beklediği anın gerçekleşmesinin anı gelmişti. Murat'a seçtiği kız tam karşısında duruyordu. " Büyümüşsün."

Şaşkınlığını üzerinden atamadı." Siz... Siz..."

 

*********

Anılar... Anılar .... Anılar. Geçmişim zihnimde her daim en parlak hali ile duruyordu. Kötü anılar ay ışığı gibi beynimde aydınlanırdı. Her gece ay ışığı beynimin içinde yankı yapardı. Güzel anılar ise karanlığın içinde mahkum kalırdı. Ne gece ne gündüz çıkmazlardı ortaya.

Karşımda duran adam karanlığın içinde çıkmıştı. Tanıdıktı. Geçmiş şimdi olmuştu. Zaman geçmiş değişmiştim. Değişmişti. İlk gördüğümde kısa kesim siyah saçlar , kahve gözler, sert çene hatları, geniş omuzlar, heybetli vücudu vardı. Şimdi ise pamuk beyazı saçları. Heybetli vücudu eskisi gibi değildi ama oydu. Beynim oyunmu oynuyordu? Yaşadığım şokun etkisi inanılmazdı. Kader denilen şeyin bu kadar gerçek olması inanılmazdı.

Ellini bana uzattı. Gözlerim kolluna takıldı. Sağ kolu yoktu. Yutkundum. " Merhaba kızım Murat'ın amcasıyım."

Yiğenim Murat var seni ona alıyım.

Söz Murat'a alacağım seni.

Ellim kalkamadı yaşadığım şokun etkisi geçmiyordu. Zihnimde böyle bir anı olduğundan dahi haberim yoktu. Anılar en gizli anlarda ortaya çıkardı. Anılar insanlardı. Murata benziyordu hemde çok benziyordu. Tek fark yaşlanmış olmasıydı.

Yakışıklı mı senin kadar Murat?

Benden bile yakışıklı kerata.

Yıllar önce kurtardığım adam tam karşımda duruyordu. Murat'ın amcası. Kader çok önceden yazmıştı ikimizin ismini yan yana. Doğru diyordu atalarımız alın yazından kaçamazsın. Kaçamamıştım. Nasibin nerede olursa olsun bulur seni. Bulmuştu. Kader iki insanı bir araya getirsin diye kırmızı bir iplik ile bağlar derler. Bağlanmıştı. Amcası ilk ipi çekmişti aramıza. İlk düğümü atmıştı.

Elline uzanmadığımı görünce elli yavaşça indi. Pantolonuna sildi iğrendiğimi düşünüyordu. Buna rağmen hala babacan tavırla gülümsüyordu bana. İlk gördüğümde de böyle gülmüştü bana. Zaman geçmiş, anılar geçmiş ama ifadeler , tavırlar değişmemişti. " Ben Has..."

" Hasan Karasu." Eklememi de yaptım." Yüzbaşı Hasan Karasu."

İki kaşı usulca havalandı. Murat gibi. " Deniz sonunda o gün geldi demek."

Yerimden kalkıp yanına yaklaştım. Sağ koluna bakarken içime acı oturdu." Nerede oldu?"

" Önemsiz boş ver." Ellini omzuma koydu. Sıcaklık yayıldı ve kestane kokusu. " Sözümü tutma zamanı artık."

Söz Murata alacağım seni.

Ya sevmez ise beni?

Şu güzelim gözlerine aşık olmaması aptallık olur.

Murat ilk gözlerimi görmüş, gözlerime aşık olmuştu. Murat'ı tanımadan bana nasıl aşık olacağını söylemişti.

Bir kez daha yutkundum. Murat'a o kadar çok benziyordu ki. Yıllar önce hayalini kurduğum erkekte Murat'ı. Haberim dahi olmadan. Murat'ı ilk gördüğümde sıcaklık hissetmemin sebebi de buydu. Tanıyordum ben Murat'ı. On üç yaşımda zihnimde yer edinmişti. İlk günden beri tanıyordum. Bu yüzden ona çekilememin sebebi.

Murat saçlarını okşar.

Okşamıştı.

Murat dövmez seni. Sever seni.

Dövmemiş , sevmişti.

Murat iznin olmadan dokunmaz sana.

Dokunammıştı.

Murat kötü sözler söylemez. Mutlu olman için herşeyi yapar.

Yapmıştı.

Murat'ı tanıyordum. On üç yaşımda o karlı gecede ben zaten Murat ile tanışmıştım. Anlatmıştı bana. Huyunu suyunu, karakterini anlatmıştı.

O gece ilk defa bir erkek ile kendimi bir hayalin içine hapis etmiştim. Yıllar önce Murat ile evlenme hayalini ben kurmuştum zaten.

Gözlerim ilk günde olduğu gibi masum haline büründü. Kafamı öne eğip hafif sağa yatırdım." Yiğenin anlatığın gibi çıktı."

Gülümsedi." İyidir yiğenim."

Gülümsedim." Belli aynı senin gibi iyi. "

" Yakışıklı mı benim kadar?"

Yanaklarıma sıcaklık yayıldı. " Senin kadar yakışıklı."

Tek kollunu bana açtı." Gel bakalım güzel gelinim."

Çekinmedim. Kolları arasına girdim. Sıcaklığı sarıp sarmaladı. Kestane kokusu sardı her bir yanımı. Gözlerimi kapattım, tek ellim sırtında durdu.

" Kaçmıyorsun artık temastan."

Sessizce mırıldandım." Yiğenin sağolsun." Aklıma takılan soruyu sordum." Rahmi albayı sen gönderdin dimi?"

" Gelinimi orada bırakacak halim yoktu ya." Kollu bedenimden çözüldü. Sımsıcak bakıyordu kahveleri. Murat gibi." Söz verdim ben sana. " Gözleri bir an Murata değdi." Benden önce tanışmışsın Muratla."

" Siz birbirinizi nereden tanıyorsunuz?" Dedi Murat.

" Murat." İçli bir nefes almadan duramadım." Ben seni çok önceden tanıyordum."

" Önceden zaten tanıyordun Deniz."

" Öyle değil işte. " Nasıl bakışını attı." On üç yaşımda tanıştım."

Hasan küçük bir kahkaha attı." Rahmi yıllar önce kızın zaten benim kerataya evet dedi." Demiştim ya. " Sana seçtiğim gelinim işte buydu."

Murat'ı kaşları sorgular şeklini aldı." Şu işi doğru düzgün anlatın."

Hasan abi ile gözlerimiz kesişti. Anlatma işini ona bıraktım." Yıllar önce bir göreve gitmiştim. Esir düşmüştüm hatırlıyor musun Rahmi?" Başıyla onayladı Rahmi albay." İşte o gün Deniz ile tanıştım. Üzerinde beyaz bir elbise vardı. On üç yaşındaydı. Taze bir ekmek gerirmişti kendi yiyeceği bana getirmişti. Önce ekmeği yedirdi sonra yaralarıma baktı en son ise kaçmamı sağladı." Bir kaç saniye durdu. Nabzı ölçtü. Rahmi albay dışında hepsi şaşkınlıkla bakıyordu. Rahmi albay bu hikayeyi biliyor olmalıydı. " O gün Denize seni Murat'a alalım demiştim." İşte bu noktada Rahmi albayın da yüzüne şaşkınlık kuruldu. Gözleri Murata döndü." O gün seni Denize anlatım. Deniz seni zaten tanıyordu. Yıllar önce gelinimi çoktan seçtim ben."

Murat'ın yüzünde öyle bir şaşkınlık vardı ki." Nasıl yani Deniz beni tanımadan benimle evlenmek mi istedi?" Olmuştu.

" Tabi ya. Ne kadar yakışıklı olduğunu bile sordu bana."

Gözlerim utançla önüme eğildi. O zaman bile tanımadan bu kadar ilgimi çekmesi başa belaydı. Evleneceğim adamı on üç yaşımda seçmiştim zaten. Kader yıllar sonra bizi bir araya getirmişti. Esir düştüğümde gözlerime vurulmuştu. Her gün biraz biraz daha sıcaklığına sokulmuştum. Dokunduğu zaman korkmamış her şekilde kabul etmiştim.

Murat benim alın yazımdı.

Geçmişim, şimdim , geleceğim.

Her bir noktada hayatımda vardı.

Ben bilmesem dahi.

 

*******

Kulübenin çatısına çıkmış Suskun çatıyı tamir ediyordu. Kışın gelmesiyle birlikte kar yağışları ve yağmurlar başlamıştı. Dişlerinin arasına sıkıştırdığı çiviyi alıp tahtaya tutup çekiç ile vurup tahtayı sağlam hale getirdi. Kulübenin çatısında dolaştı her yer sağlamdı artık rahat rahat kulübenin içinde durabilirdi. Kargaya bakmak için ve ara ara kafa dinlemek için yapmıştı kulübeyi ormanın içinde.

Tüm işi bitince kulübenin önünde karga ile oyun oynayan Sabihaya baktı. Kurtuluş yoktu. Kendini çocuk bakıcısı gibi hissediyordu bir de üzerine Deniz yanından ayırma dediği için nereye giderse gitsin peşinden geliyordu Sabiha. İlk başlarda çok rahatsızdı. Fazla konuşuyordu Sabiha çenesi iki dakika durmuyordu. Suskun ne konuşmayı nede konuşan severdi ama Sabihaya alışmıştı artık. Sesine alışmıştı şimdi konuşmadığı zaman boşlukta hissediyordu. Tek Sabiha için geçerliydi bu kural diğer insanların konuşmasını hala sevmiyor ve konuşmuyor ama konu Sabiha olunca hem konuşmasını istiyor hemde konuşuyordu. Garip hissediyordu Suskun. Pınara dahi doğru düzgün konuşmazdı , Pınar çok konuştuğu zaman bazı anlarda susmasını isterdi lakin Sabihada işler tersinden ilerliyordu.

Hızlı hamleyle çatıdan indi aynı anda gök gürledi ardı ardına yağmur taneleri süzülmeye başladı yer yüzüne. Sabiha hala kargayla oynama peşindeydi. Kollarını önünde bağlayıp izlemeyi tercih etti Suskun. Beyaz çiçekli elbisesini tutmuş karganın etrafında neşe içinde dönüyordu. Buz gibi hayatına güneş gibi doğmuştu.

Yağmur hızını biraz daha artırınca karga uçarak uzaklaştı. Sabihanın da oynayacak bir şeyi kalmayınca Suskunun yanına gelmek zorunda kaldı. Kulübenin önünde Suskun ile beraber durup yağmuru izlemeye koyuldu.

" Yağmur çok güzel değil mi?" Başıyla onayladı Suskun. Dudaklarını dişlerine geçirdi Sabiha." Yağmurun altında dans edelimi? Dizilerde her yaptıklarında çok özenirdim."

" Fazla klişe değil mi?"

Gülümsedi." Öyle ama benim için sevmez misin?"

Kafasını yana çevirdi iki tane gökyüzü gibi bakan mavi gözlerle karşı karşıya kaldı." Severim."

Ellerini birbirine neşeyle vurdu Sabiha. Ayağında ki ayakkabıları çıkartıp ortaya doğru koştu." Gel hadiii."

Dudakları arasında hafif bir tebessüm kuruldu." Hasta olursan görüşürüz. Bakmam haberin olsun."

Güldü Sabiha." Gel hadiii bir daha bu fırsatı bulamam."

Cebinden telefonu çıkartıp Denize kısa bir mesaj çekti.

Onun suçuydu.

Telefonu cebine atıp Sabihaya yaklaştı. Zamanında izlediği dizilerde ne sikten boktan iş yapıyor bunlar dediği kişilerin dediğini şimdi bir kız çocuğu sayesinde yaptığına inanamıyordu. Elleri cebinde Sabihaya baktı. Kollarını iki yana açmış neşe içinde kendi etrafında dönüyordu Sabiha. Neşe içinde kıkırtılar kaçtı dudakları arasından.

Suskunun put gibi yerinde durduğunu görünce koluna uzanıp ellini cebinden çıkartı. Neşe içinde tutuğu elde dönmeye başladı. Bir iki tur attıktan sonra Suskunun postalarına basarak kollarını boynuna dolamaya çalıştı. Olmadı. Fazla uzundu. Hafif öne eğilerek Sabihanın belinden kavrayıp yukarıya kaldırıp kendi etrafında tur artırmaya başladı. Sabiha alnını Suskunun alınan yasladı. Kelebek ve kargayı bir araya getiren yağmur tanesi Suskun ve Sabihayı yan yana getirdi. Siyah , gökyüzüne daldı. Karga , gökyüzünün maviliği içinde özgürce uçtu. Kelebek, gecenin karanlığı içinde süzüldü , karganın kanatları altında güvende oldu.

Gülümsedi Sabiha iki çift siyah göze bakarken, kanatları altında mutluluğu hissedince gülümsedi. Yağmur taneleri başlarından aşağıya bardaktan boşalırcasına boşalıyordu. Karga ve kelebeğin aşkını başlatan bir yağmur tanesi olmuştu. Kargaya, kelebeğe götüren bir yağmur tanesi olmuştu. Kelebek, karganın kanatları arasına düşmüştü. Sabiha yağmurun altında emin oldu. Kalbini hızlandıran , çocuksu neşesini harmanlayan, ellini ayağını birbirine dolayan duygunun aşk olduğuna emin olmuştu. Aşıktı Sabiha.

Kelebek, kargaya aşık olmuştu.

Mavi gözlerin içinde kayıp oldu Suskun. Karganın özgürlüğü gökyüzüdür. İki çift gökyüzü gibi gözde özgürlüğü tatı Suskun. Konuşma özgürlüğünü , hayat özgürlüğünü. Kollarını boynuna dolamış, neşe içinde gülümseyen , sevimli sevimli bakan iki gözde karga gökyüzünde dolaştı. Karga , kelebeği kanatları sayesinde düşmekten kurtarmıştı. Bir ay boyunca yaralandığı zaman kanatları altında Sabihayı korumuştu Suskun. Şimdi kelebek iyileşmiş yine kolları arasındaydı.

Yağmur hızını biraz daha artınca Sabiha ile kulübenin içine girdi. Ne kadar romantik görünüyor olsada hastalanma kısmı vardı bu işin. Sırılsıklam ıslanmıştı ikiside.

" İçerideki odada dolabımda kıyafetlerim var giyin." Dedi Suskun.

" Çok yağmur yağıyor eve nasıl gideceğiz?"

" Bu havada eve gidilmez. Yollar çal çamur olmuştur. Bu gece burada kalalım yarın gideriz."

Başını salladı Sabiha canına minneti açıkcası. Evde Rahmi albay ve diğerleri olduğu için Suskun konuşmuyordu ve yanına gelmiyordu şimdi yan yana durabilerdi. Suskunun gösterdiği odaya girip dolabı açtı. Tişörtler vardı sadece. Bir tane tişörtü aldı. Beyaz elbisesinden kurtuldu, sütyeninide çıkardı. Sütyen ile durmayı sevmiyordu fazla sıkıyordu ve rahatsız ediciydi. Tişörtü giyindi. Sabihaya göre fazla uzundu ve boldu çuval giymiş gibi duruyordu üzerinde. Üzerinde tişört altında alt çamaşırı ile kalmıştı sadece. Saçlarının ıslaklığını havlu ile aldı.

Pıtı pıtı adımlarla odadan çıkıp Suskunun yanına geldi tekrardan. Suskun çoktan üzerini değiştirmişti siyah bol swit, altına siyah eşofman. Sobayıda yakmıştı bir kaç odun atıp sobanın ağzını kapatıp arkaya döndü. Dönmesi ile kaldı. Sabihayı baştan aşağıya kadar süzdü.

" Altına neden eşofman giymedin?"

Omuzlarını indirip kaldırdı." İstemedim. Hem tişörtün bol baksana diz kapağımı bile geçiyor." Sağına soluna baktı." Ne yapacağız?"

" Uyuyacağız. Erken yatalım ki erken kalkıp eve varalım."

" Nerede yatacağız?"

" Sen benim yatakta yatarsın bende koltukta yatarım."

Yüzü düştü Sabihanın." Beraber yatsak."

Bir kaşı usulca havalandı Suskunun." Neden?"

Yalancıktan boğazını temizledi." Üşütüm. Yağmur altında çok kaldık ya üşütmüşüm."

" Üşütün yani?"

" Evet."

" Benimle uyumak için değil yani? Sadece üşütüğün için?"

Yalanı kenara bıraktı artık." Seninle uyumak istiyorum.Yanımda yat. "

"Çocuklar arsızda olmaz sen niye böyle oldun? "

Masum masum sordu."Yatmayacak mısın? "

"Fazla açık sözlüsü. "

"Yatsan. " Gözlerini sevimli sevimli açtı.

"Açma o mavi gözlerini. " Gözlerini başka yöne çevirmeye çalıştı. Olmadı. Hipnoz etkisi vardı mavi gözlerde bakmadan duramıyordu. "Açma dedim. " Sevimli sevimli kaldı mavi gözler." Olmaz." Mavi gözler kocaman açıldı." Sakın." Mavi gözler daha da açıldı. " Şunu yapmayı kes."

 

Beş dakika sonra...

 

" Bir daha o mavi gözlerini sevimli sevimli açarsan fena olur."

Kıkırdadı Sabiha." Sevimli mi buluyorsun beni?"

" Adın gibisin."

" İsmimin anlamı ne ki?"

" Güzel, hoş ve şirin."

Yatakta Suskuna yaklaştı sırtını Suskunun göğsüne yaslayıp ellini kavrayıp karnına koyup oynamaya başladı. " Masal anlatsana."

" Masal?"

" Evet. Masaları çok seviyorum. " Çocuksu neşesinde şakıdı." Masaların içinde olmak çok isterdim."

" Gerek yok."

" Neden?"

" Masalın ta kendisisin."

Nefesinin kesildiğini hisseti Sabiha. Suskun konuşmuyordu ama tek kelime kurduğu cümleler dahi göğüs kafesini hayli zorluyordu. Hafifçe yutkundu." Anlatır mısın masal?" Gözlerini kapattı Sabiha sırtını Suskuna daha da yasladı. Bedeni bedenine yapıştı resmen." Deniz olsaydı o anlatırdı ama yok sen anlatsan?"

" Deniz masal mı anlatıyor sana?"

" Anlatıyor. Her gece görev yada işi çıkmaz ise göğsüne yatıyorum saçlarımı okşayarak masal anlatıyor bana. Ben uyuyana kadarda gitmiyor yanımdan. Hata biliyor musun? Benim için çizgi film bile izliyor. Ne kadar yorgun olursa olsun benim için çizgi film izleyip masal anlatıyor bana . En saçma anlattığım konuları dahi dinliyor. Benimle çocuklaşıyor. İzinli olduğu günlerde evde benimle dansta ediyor. Hemşire olduğum zamanlarda her gün en sevdiğim yemekleri yapıyordu. Deniz , anne benim için. Yıllar sonra Deniz sayesinde anne sevgisini, şefkatini tadıyorum. Herkes Denize sevgi göstermez, temas etmeyi sevmiyor diyor ama bana çok sevgi gösteriyor, ne zaman sarılsam sıkı sıkıya sarılıyor. Bazı geceler eve geç geldiğinde uyuduğum zamanlarda dahi üstüm açıksa kapatıyor, saçlarım arasına öpücük konudurup öyle yatıyor."

" Deniz için değerlisin çünkü. Deniz bir tek seni yanından göndermedi. Seni korumak için herşeyi yaptı."

Gülümsedi Sabiha." Denizde benim için çok değerli. Çok seviyorum onu." Parmaklar ile oynarken hafiften uyku bastırıyordu." Önceden kimsesizdim şimdi Deniz var."

" Ben."

" Ne sen?"

" Bende varım."

" Neyim olarak?"

" Ne isterdin?"

" Herşeyin."

" Yaklaştın."

" Neye yaklaştım?"

" Herşeyim olmaya."

Parmaklarla oynarken parmak uçları çoğunlukla damarlar üzerinde geziniyordu." Masal anlatmayacak mısın?"

" Masalar fazla uzun ve konuşmak gerekiyor."

" Lütpen."

" Konuşma şöyle."

Dinlemedi. En çocuksu sesiyle ikna etmeye devam etti." Lütpen uyuyana kadar lütpen lüt..."

Bıkınca nefes verdi." Tamam Allah'ın çocuk kadını tamam. Ne istiyorsun?"

Kıkırdadı." Pamuk prenses. Küçükken hep pamuk prenses olmak istemişimdir. Sanki ben pamuk prenses gibi anlat olur mu?"

" Olmaz."

" Niye?"

" Yedi sik kırığı cücenin içinde işin ne?" Hikayenin sonu aklına gelince sinir damarlarında dolaştı." Sik kırığı prens sonda niye seni öpüyor?"

Küçük bir kahkaha attı Sabiha." Küfür etme."

" Ettirme o zaman."

Bunada güldü Sabiha . Aşağıya doğru kaydı yatakta Suskunun swetini tutup alt taraftan kafasını sokup baş kısmından çıkartı. Şimdi bedeni Suskunun swetinin içindeydi. Sırtını tekrar göğsüne yasladı. " Üşüdüm." Yalandı canı böyle yapmak istemişti. Suskun ile yan yana yatarken bu fırsatı kaçırmak istememişti. " Hadii anlat. Güzel ve çirkini anlat o zaman. Ben güzel oluyum sen çirkin ama sen kendine çirkin deme."

Ağzına gözüne giren kömür karası saçları kenara itti Suskun. Küçük çocuk gibi hareketleri vardı aynı şekilde bazı anlarda kadınsı özeliklerini bir hayli belli ediyordu ve bazı anlarda aşırı arsızdı. Tam o anlardan birinde bulunuyordu. Kızamıyordu. Bir çocuğa nasıl kızılamazsa Sabihayada öyle kızamıyordu . "Neden?"

" Çünkü sen çok yakışıklısın. Çirkin halinle bile yakışıklısın."

Cevap veremedi Suskun bunun yerine derin bir nefes eşliğinde masalı anlatmaya başladı. Dakikalar geçtikçe swetinin içinde ki kızında nefes sesleri düzenli hale gelmeye başladı. Masal bittiğinde kafasını hafif kaldırıp baktı Suskun. Uyuya kalmıştı. Hayatında yıllar sonra ilk defa bu kadar uzun konuşmuştu yanında yatan kız yüzünden. Kardeşi Meleğe anlatmıştı hayatında en son masal. Melek masal dinlemeyi severdi bu yüzden ne kadar masal kitabı varsa okumuştu Suskun küçüken. Hayatında en değerlisin küçük kız kardeşi Melekti.

Geçmiş hayatına baktığı zaman yüzü ve en sevdiği tek insan Melekti. Anne yoktu zihninde. Annenin sesi kullakları içinde yankı yapardı lakin görüntü yoktu. Anne neydi ki? Bilmiyordu Suskun. Anne denildiği zaman aklında tek olan uyuşturucu bağımlısı bir anne ve sürekli sus Suskun. Sesine tahammül edemiyorum sus! Sesi. Ya baba? Bilmiyordu. Babasını görmemişti, kimdi , nasıl biriydi bilmiyordu. Tek Melek. Küçük yaşında abiliğin yanında anne gibide olmuştu Suskun. Küçük kız kardeşinin saçlarını yapar, oyunlar oynar , masal anlatır, çizgi film izler , yemek yapar, uyutur ve daha nicesi... Peki ya şimdi? Kim vardı hayatında? Kimse. Bir yangın elleri arasında almıştı kız kardeşini. Anne onu suçlamıştı. Onun yüzünden oldu. O konuştuğu için yandı ev. Kardeşinin katili o.

On yaşında hayatının en değerlisi kız kardeşini kayıp etti. On bir yaşında Rahmi albayın elleri arasına düştü o günden beri de Rahmi albayın yanında. Ve kimsesiz.

Elleri kömür karası siyah saçlar arasına daldı. Yavaş yavaş okşadı Suskun. Uyumak istiyordu lakin kömür karası saçlar uykudan daha ilgi çekiciydi. Meleğin saçları ilede böyle okşardı. Genzi yandı Suskunun. Yıllar sonra aynı his farklı kişi. Kömür karası saçları parmaklarına doladı sonra açtı. Parmak uçlarıyla saçları geriye doğru taradı. Ara ara dudaklarını saçlarına yaslayıp öptü , kokladı. Tekrar tekrar okşadı saçları. Ara ara üşümüşmü diye kontrol etti. Ateşinin olup olmadığına baktı.Gecenin karanlığı oldu saatler geçti güneş doğdu, dakikalar saatleri kovaladı . Gözlerini kırpmadan, uyumadan saçlar ile vakit geçirdi Suskun. Uykudan daha ilgi çekiciydi kömür karası saçlar.

Sabiha swetin içinde döndü kollarını Suskunun bedenine sarıp başını boyun girintisine sakladı. Kocaman yutkundu." Hassiktir. Sütyen giymedin mi?" Göğsüne değen yumuşacık iki meme ile düşüncesi onaylandı. Geriye kaçmaya çalıştı Sabiha daha da sokuldu. Bu dakikadan sonra sikse uyuyamazdı. Sabiha biraz daha sokuldu bacağını Suskunun bacağının üzerine attı. " Talihimi sikiyim." Geriye gitmeye çalıştıkça Sabiha daha da yaklaştı.

Zaman akıp gitti.

Hareket edemedi Suskun. Gözlerini yavaş yavaş açtı Sabiha. Açı açmazda kafasını hafif kaldırıp Suskuna baktı. Siyah gözler üzerinde duruyordu.

" Hay sikiyim."

Boş boş göz kırpıştırdı Sabiha." Ne oldu?"

Sweti tek hamlede başından çıkartıp yataktan kalktı Suskun. Biraz daha yanında yatarsa kendine hakim olamayacağı konular vardı. En küçük ihtimal uykunun etkisi ile şişmiş dudaklar ve birde üzerine değen memeler her an kendine hakim olamayabilirdi. Yükselmeden yapamadı." Niye sütyen giymiyorsun sen ? Bir erkeğin yanına sütyensiz ne diye yatıyorsun?"

Yataktan kalktı Sabiha." Sana güveniyorum."

" Güveniyorsun?"

Kadınsı bir gülüş kuruldu dudaklarına Sabihanın." Sana güvenimi kanıtlamamı ister misin?"

Tek kaşı usulca havalandı Suskunun. " Kanıtla." Geceden koyduğu kıyafetlerine uzandı Sabiha. Suskunun gözünün içine baka baka yukarıya kaldırdı tişörtü. " Siktir. " Kafasını anında başka yöne çevirdi. Beklemediği bir hamleydi. Kullaklarına kıkırtı sesleri geldi. Beş dakika sonra ise önünde üstünü giyinmiş Sabiha bedeni belirdi. Başını yüzüne eğdi.

Kocaman gülümsüyordu Sabiha." Bu kadar güveniyorum. Bakmayacağını ve dokunmayacağını bilecek kadar." Arkasını dönüp pıtı pıtı adımlarla giderken bir anda karnından tutulup geriye doğru çekildi. Bedeni arkasında kalan bedene yaslatıldı. Kocaman yutkundu beklemediği hamleydi. Boynuna nefes vurdu.

Sessi kısık ve en erkeksi tonda çıktı Suskunun." Bir daha böyle bir şey yaparsan güvenine büyük bir hançer vurabilirim. Haberin olsun."

Nefesini tuttu Sabiha. Yanakları al al kızarıyordu.

"Sabiha."

"Efendim."

"Fazla zorluyorsun. "

"Neyi? "

"Aklın , hareketlerin çocuk ama bedenin değil. "

"Sexsimi buluyorsun beni? "

" Allah kahretsinki buluyorum."

Nefesinin kesildiğini hisseti Sabiha. Bu ses tonunu ilk defa duyuyordu baya zor durumda kalmış , kendine hakim olmaya çalışan ve içinde bir noktada kendisi ile çelişen ses tonuydu. Küçük bir hareketin Suskunu bu kadar tetikleyeceğini düşünmemişti. İçinde tutmayı sevmiyordu Sabiha. Ne istiyorsa yapıyordu lakin bunu yaparken de Suskunu ilk defa etkilediğini fark etmişti.

Boynuna doğru nefes daha da yaklaştı. " Bundan sonra yanımda sütyensiz yatarsan kocaman açan gözlerinde seni kurtaramaz."

Yutkundu Sabiha. İçinde bir noktada hareketlilik vardı. İlk defa hissettiği. Suskunun yanında eril enerjiyi en fazla aldığı an tam bu andı.

Suskun ellerini çekip odanın çıkışına yöneldi. Nefes almalıydı. Can havliyle kapıya çıkıp derin nefes alıp mırıldandı." Aklını sikiyim Suskun küçücük çocuk gibi kadından etkilenmiş olamazsın?"

Agacın dalına konmuş karga dikkatle baktı. Karganın yanında masmavi kelebek süzülerek kondu.

 

*******

Geçmiş , gelecek birbirini takip eder. Geçmiş , geleceğe yön verir. Geçmişin soktuğu yollardaydık. Geleceğe, geçmiş yön verirdi.

Bir geçmişim vardı. Soktuğu yolları ise ben istememiştim. Hayat bana bir yol çizdi. Yollarına dikenler serdi , etrafı karanlığa bürüdü , her bir tarafımda canavarlar ile sardı. Her bir adımımda pençeler sırtımda, bedenimde durdu.

Şimdi ise geçtiğim yoldan sapmak istiyordum. Geçmişi değiştirme şansım yok ama geçtiğim yolları yakma şansım var. Geleceğe bakmak için geçmişi yok etmek gerekiyordu. Bugün tam onu yapmaya gidiyordum. Sansarı öldürmeye. Geçmişin en büyük karanlığını yok etmeye. Karanlık giderse ay ışığı görünürdü. Karanlık dağılır , dikenleri görürdüm. Yeni yollar bulabilirdim.

Önümde iki seçenek vardı. Ya kül olacağım yada anka kuşu gibi küllerimden yeniden doğacağım. Doğmak istiyordum. Bugün doğamasam bile yarın doğacaktım.

Bu hikâyede kül olmak istemiyordum. Yaşamak istiyorum.

" Sessizsin."

" Değilim." Kafamda ki sesler yankı yapıyordu. Durmak bilmeyen sesler.

" Konuşmayacak mısın?"

" Konuşmak istemiyorum."

" Yanımda hep konuşurdun."

" Sessizliğimi sevsen olmaz mı?"

Arabayı kenara çekip durdurdu. Arkadan gelen Çelik ve Şahine devam etmeleri için işarete bulundu. " Deniz sessizliğini de seviyorum ama bu sessizliğini değil. " Ellime uzanıp tutu." Yorgunsun."

" Yorgunum." İnkar etmeyeceğim yorgunum. Geçmişin her bir anı zihnimde yankı yaparken yorgun olmamak elde değildi. Canavarın önüne çıkacaktım. Derinin acı çığlıkları kulaklarım içinde yankı yapacaktı. Güçlüydüm ama söz konusu çocuklarım olunca gücüm kalmıyordu. " Yordu beni."

" Yorgunluk bittecek bugün." Saçlarımı geriye itelledi." Yaşayacağız Deniz."

" Ya ölürsem? Ölürsen?" Geriye itiğim ihtimaler vardı. Ölüm her an ensemizde gezinen bir ölümün nefesi vardı.

" Ölümden korksaydık asker olmazdık." Belimden tutup kucağına çekti." Ama biz ölmeyeceğiz. Ölmek için erken daha başarmamız gereken hayaler var."

" Korkuyorum."

" Biliyorum. Bittecek korkular."

Parmaklarım yüzünde gezindi." Bana söz ver yaşamak için herşeyi yapacaksın." Nefesim dudaklarına çarptı. " Benim için yaşayacaksın. Sevilmek istiyorum. Sevgimi kayıp etmek istemiyorum. " Yalvararak çıkmasına engel olamadım ses tonumunun." Yaşa olur mu?"

Gözleri yoğun duyguyla gezindi her bir zeremde." Sen yaşarsan ben de yaşarım." Kafası ait olduğu yere şah damarıma ilerledi." Benim kalbim burada atıyor." Derin bir öpücük kondurdu." Burası durursa bende yok olurum."

Gülümsemeye çalıştım." Sen yaşarsan bende yaşarım." Dudakları arasından sızan nefesini içime çektim." Sen nefes alki bende nefes alıyım . Nefes almaz isem şah damarım atmaz." Nefesim onun nefesiydi. O nefes aldığı sürece atacaktı şah damarım. Nefesim kayıp olursa bende kayıp olurdum.

Dudakları dudaklarıma kapandı. Nefesi nefesime karıştı. Uzun öptüm, sakin öptüm. Bir saat sonrasının garantisi yoktu. Çiğerlerimde kalan son nefes onun nefesi olmalıydı. Damarlarımda onun nefesi gezmeli. Kalbim, nefesi ile var olmalı. İnsanı hayata tuttan nefesti. Kalp sadece atar . Kalbi harekete geçiren nefestir. İnsan vücuduna beş dakikadan fazla nefes gitmez ise ölür. Verdiğim son nefes dahi onun nefesi olmalı.

Ellerim yüzünde, saçlarında gezindi. Parmaklarımda teninin izi kalmalı. Ölürken bile teninin izi parmak uçlarımda kalmaya devam etmeli.

Dudaklarımız ayrıldı. Alnını alnıma yasladı her öpüşmeden sonra yaptığı gibi yüzümün her bir zeresine öpücükler kondurdu. Severdim. Her öpüşünde uysalığım artıyordu.

" Sakinleştirme beni. Öfkeme ihtiyacım var." Kucağından kalkıp yan koltuğa tekrar kuruldum.

Çapkın bir bakış eşliğinde konuştu." Yolu kucağımda devam edebilirdik." Arsızdı kesinlikle. Benimde ondan pek bir farkım yoktu lakin yapmamız gereken bir iş vardı.

" Arsız oldun farkında mısın?"

Güldü. " Sana arsızız." Arabayı tekrar çalıştırdı. Avuç içini bacağıma yasladı. " Yanımda pantolon giyme bir daha." Çıplak bacağıma dokunamadığı için yeterince memnun değildi. Arsız olmuştu kesinlikle.

" Başka bir istek arzu var mıydı?"

Ciddi ciddi düşündü." Hergün bir sevişsek fena olmaz." Aklı fikrinin bunda olması kesinlikle iyi değildi. Şahin'e fena derken ondan daha fena çıkmıştı. Kimseyi kınamamak lazım.

" Seni Rahmi albaya şikayet edeceğim."

" Bencede. Hemen yap bunu lütfen." Baya memnundu bundan." Dini nikahı kıyarız anında." Adamı tehdit ediyoruz işi her halükarda kendine çeviriyor. Gerçekten inanılmaz.

" O gün önüne geçmek ile hata yaptım. Ne güzel vuracaktı seni."

Küçük bir kahkaha attı." O gün nasıl da korudun beni." En etkilenmiş bakışını attı." Kocasını da korurmuş."

" Evlenmedik daha farkında mısın?"

" Birgün evleneceğiz sonuçta. Şimdiden alışmaktan zarar gelmez."

" Düğün günü altınları alıp kaçıyımda gör sen." Yapardım kesinlikle. Düşününce çok mantıklı geliyordu.

Güldü." Öyle olacağını zannetmiyorum. Baksana on üç yaşında benimle evlenmek istemişsin." O konu vardı dimi? " Görmeden bile almışım seni."

" Susar mısın?"

Gülüşü daha da büyüdü." Öperek susturmaya ne dersin?"

" Avcunu yalarsın." Cevap vermedi. Arsız gözleri bedenimde geziniyordu. " Önüne bak Murat."

Gülerek önüne döndü. Bacağımda duran elli sıkılaştı. Bir dokunuşu ile kendine fazlası ile çekilmeme sebep oluyordu. İnanılmaz bir etkisi vardı. Bacağımda duran ellini kavradım. Avucumun içine sıcaklık yayıldı. Severdim.

Gözlerim yola döndü. Murat'ın yaptığı plan işe yaramıştı. İçeriye sızdırdığı adamlar sayesinde Sansarın bir çok planı suyun içine karışıp gitmişti. Söylediğine göre yukardakilerin Sansara olan güveni azalmıştı. Gücü git gide çekiliyordu. Şimdi ise son darbeyi vurmaya gidiyorduk. İçeriye sızdırdığı adam yerlerini haber etmişti. Bugün bu iş bitmek zorundaydı. Yaşamak için bitmeliydi. O yaşadığı sürece zihnimde ki ses susmayacaktı. İçimi kemiren duygular yakamı bırakmayacak , nefes alamayacaktım. Geçmişin zincirini kırmam gerekiyordu en büyük halka ise Sansardı. Büyük halkayı kırarsam küçük halkalarda kırılıp giderdi.

Çorak toprakları uzun uzun gezindi gözlerim. Sansar gibiydi buralarda. Yaşam yoktu. Açan çiçek bir süre sonra boynu bükülmeye mahkum kalıyordu. Acımasızlığı kavurucu güneşti. Yakıyordu. Öfkesi, nefreti soğuktu. Parmak uçlarından , saç diplerine kadar üşüyordun. Masumluk yoktu yanında. En temiz insan bile kire batıyordu. Temizliğin temsili beyaz acımasızlığı yanında kana bulanıyordu. Elleri kime dokunursa kan olmaya mahkum oluyordu. Sevgisi zarar verirdi. Sevgi gösterdiği her insanın acı çekmesi hoşuna giderdi. Seni seviyorum Deniz derdi. Sonucunda ise acı çekmiştim.

İnciyi sevmişti. Bir tek İnceye bakarken göz bebekleri içinde ki acımasızlık yok olup giderdi. Sevgisi İnciye de zarar vermişti. Aslı ve İncinin kendini sevdiğini biliyordu. İki kadını da sevmişti. İki kadına da acı çektirmişti. Sevgisini İnciyi döverek belli etti. Sansarın şefkati bile can yakıcıdır. Saçlarını okşadığı zaman saç diplerini kökünden sökerdi. Parmakları yumuşak değil sert severdi. Sansar sevgisini belli etmeyi bilmezdi.

Bu hayata iki İnci tanıdım. Biri sevdiği adam tarafından acı çektirildi diğeri ise sevildi haberi dahi olmadı. Sansarın yüreğinde ki sevgi can yakıcıydı. Sercanın yüreğinde sevgi ise su gibi serindi. Bir İnci sevgi yüzünden karardı diğer İnci ise parladı. Sansarın İncisi ölmeyi hak etmişti ama Sercanın İncisi yaşamalıydı. Sercanın sevgisi ile daha çok parlamalıydı. İki İncide sönüp gitmişti. Biri arkasında yas bile tutmayan adam tarafından sevildiğini sanarak diğeri ise yıllarca yüreğinde mezarını , yüzünü, sevgisini saklayan Sercanı arkasında bırakarak. Aynı anda iki İnci öldü. Sercanın yüreği yıllardır sevdiği kadının yanına başka kadın koyamadı, Sansar ise çoktan başka kadın bulmuştu.

Seçimlerimiz hayatımız bedeliydi.

Düşünceler daha da ağırlaştı. Ellini tuttuğum adama tutunmaya çalıştım. Haberi dahi olmadı. Yaklaştıkça Derinin acı çığlıkları daha da artı. Gözlerimi yumup sakinleşmeye çalıştım. Olmadı. İçimi yakan evlat acısı olduğu gibi duruyordu. Derinin , Dumanın katilini öldürmeliydim. Evlatlarımın intikamını almalıydım. İbrahim'in intikamını almalıydım. Kanı yerde kalamazdı. Beni sevdi diye ölmüştü , öldürmüştü. Ölmeliydi Sansar.

Araba dururken en iyi yaptığım şeyi yapıp öfkeme sığındım. Öfkem ayakta tutardı beni. Ateşimi harladım , harladım , harladım. Yakıp yıkmanın zamanı gelmişti. Can çeke çeke ölecekti. Bugün acımasız Denizdim. Vicdanımın sessini kapatım. Vicdana yer yoktu . Can yaktığı kadar canı yanacak . Ateşi söndürmek için daha büyük ateş olacaktım.

Arabadan indim. Silahımı kavradım. Etrafa kısaca göz gezdirdim. Fazla sakindi. İçimi huzursuz olmasına sebep oluyordu bu durum. Sessizlik güzel değildi. Bir kuş dahi ötse içim rahat edecekti ama yoktu. Tüm dünya sessizliğe bürünmüştü.

Murat'ın etrafına toplandık." Kalabalık değiler." En son Sansarın yapacağı baskını askerler durdurmuştu bir çokta adamı ölüp gitmişti. Yine kaçıp gitmenin bir yolunu bulmuştu her zaman olduğu gibi. " Ellinizden geldiği kadar sessiz olmaya çalışın. Diğer adamlar etrafta konumlandı. Yetemediğimiz durumda yardıma gelecekler."

Bir kaşım usulca havalandı." Diğer adamlar derken?" Bildiğim kadarıyla dördümüz olacaktık sadece.

" Önlem amaçlı Deniz. Sansar bu ne olacağı belli olmaz." Sağını solunu gözden geçirdi." Her ihtimali düşünmek zorundayım."

Şahin sıkıntıyla araya girdi." Hadi gidelim artık sıkılmaya başladım. Şehire dönüp sevişmem gereken konular var." Şu anda bile sevişmeyi düşündüğüne inanamıyorum. Libidosu kesinlikle tavandı.

Gözlerimi devirdim." Hormonlarını iki dakika zapt et Şahin."

Güldü en seksi şekilde." Asla."

" Kızım kışın ortasında bile topuklu ayakkabı giyiyorsun." Yüzünü buruşturdu Çelik." Şu operasyonda bari giyme şunları." Haklıydı. Şahin ve topuklu ayakkabı sevgisi başka bir boyutu.

" Son model bu ayakkabılar tabi ki giyineceğim." Attığım bıkkın bakışa en umursamaz cevabını verdi." Ne? Böyle bir güne anca bu ayakkabılar yakışır."

" Göreve göre ayakkabı mı seçiyorsun?" Dedi hafif bir hayretle Çelik. Yıllardır Şahin'in yanında olduğu halde bilmiyorlar mıydı? Şahin her göreve uygun ayakkabı alırdı. Topuklu ayakkabısı onun için gücünün göstergesiydi. Topuklu ayakkabılarını sadece evde olduğunda ve ağladığı zaman çıkarırdı. Evde kimse onu görmüyordu. Ağladığı zaman ise gücünden sıyrılıp özgür bırakıyordu ayaklarını. Küçük bir kız çocuğu gibi dizlerini kendine çeker içine içine ağlardı. Sessli ağladığı anları toplasam beş anı geçmezdi. En son kısır olduğunu öğrendiğim gün ağlamıştı. Onda bile kafasını göğsüme gömerek ağlayışlarını göğsümde yok etmeye çalışmıştı. Sevgisini sonsuz sunar ama göz yaşlarını kolay kolay kimsenin görmesini istemezdi. Şahin sadece sevimek ister acınmak değil.

Kırmızı saçlarını geriye doğru savurdu." Tabi ki de seçiyorum. Düşmanlarım karşısına pasaklı çıkacak halim yok." Ayakkabı ile pasaklı olmasının alakası neydi? Soru soran gözlerimi anlamış olacak ki gülümsedi." Ayakkabılarım ben auram canım. " Topuklu ayakkabılarına hayran bir bakış attı." Gördüğünüz bu topuklu ayakkabılar kaç düşmanın aklını başından aldı bilemezsiniz ."

Bir kez daha göz devirdim." Ayakkabı değilde sen sanki yoldan çıkarıyorsun gibi Şahin." Marifet ayakkabıda değil Şahin de idi ayakkabı sadece aracıydı. Hoş bu hali ile yerinde durarak bile insanın aklını başında alacak bir kadındı. Sarıdan kırmızıya çalan gözleri yeterde artardı bile. İnsanın aklını yerinden oynatacak bakışları vardı. İnkar edemeyeceğim erkek olsam Şahinden kesinlikle çok etkilenirdim. Kadında öyle bir aura vardı. Gelde karşı dur der gibiydi.

İç sesim araya girdi." Farkında mısın iki saattir Şahini övüyorsun."

Lan haklısın. Bir anda gaza geldim. Aurası kadar kötü huyları da fazlası ile mevcutu. Övüyüm derken kötü yanlarını unutuk.

Sonunda bu muhabbeti Murat böldü." Başlayacağım şimdi sizin ayakabınıza." Öne doğru adım attı." Kulaklıklarınızı takın etrafa dağılıyoruz." Önde ilerlerken arkasındanda ben ilerledim. " Dikkatli olun."

Öfkem en baş köşeye kuruldu. Hızlı ve temkinli adımlarla yürüdüm. Şahin ve Çelik çoktan ortadan kayıp olmuştu. Fazla hızlı idiler. Murat'a baktım ağaçların arasında göründü heybetli vücudu sonra ise kayıp oldu.

Yere yatıp sürünerek devam ettim. Çalıların arasından bir bir geçtim. Tenimi çizen çalıları önemsemedim. Kahverengi kıyafetlerim ve çalıların rengi aynı olunca doğa ile bütünleşmiş haldeydim. Yanımdan bir kişi geçse çok dikkatli bakmadığı sürece asla anlamazdı. Yılan sessizliği içinde süzülmeye devam ettim. Önümde ki tepe aşağıya doğru iniyordu. Durdum. Tepenin tam bittiği noktada yıkık dökük bir depo vardı. Etraf aşırı sessizdi. Ölüm sessizliği.

Silahımın namlusunu depoya çevirdim. Kıyafetim ile de silahımı saklamayı ihmal etmedim. Boynumda asılı duran kahverengi kar maskesini gözlerime kadar çektim. Kış gelmişti artık. Karlar yavaş yavaş yağmaya başlamıştı yurdun dört bir yanında. Soğuk sevmiyordum. Karda soğuk olduğuna göre karda sevmiyordum. En nefret ettiğim aylara gelmiş bulunmaktayız. Sansarın bu depoda olduğunu bilmek daha da soğuk olmasını sağlıyordu etrafı. Varlığını bilmek bile üşümeme sebep oluyordu.

Dürbünümü ayarladım. Aldığım nefesi tuttum . Nefesim bile rahatsız ediyordu. Ellim tetiğin üzerinde durdu. Deponun her bir yanına göz gezdirdim. Kimse yoktu. Bir Allah'ın kulu yoktu. Bu işte terslik vardı.

Kulaklıktan Şahin'in sesi geldi." Fazla sessiz."

" Burada olduğuna emin miyiz?" Dedi Çelik.

" Yer değiştirmiş olabilirler mi?" Dedi Şahin.

Olabilirdi. Olabilirde gitmiş olsalar adamlar haber ederdi. Başka bir iş vardı burada.

" Yavaşça binaya yaklaşalım." Dedi Murat.

Diğerleri de bunu onayladı. Saklandığım yerden usulca çıktım. Bir yandan etrafı kontrol ederken bir yandan da ilerlemeye çalıştım.

Deponun kapısının önüne gelince önde ben durdum. Ellimi kaldırdım." Şahin , Çelik dışarda kalın." Şahin'in çirkeflik edeceğini bildiğim için anında eklememi yapmak zorunda kaldım." Dışardan bir durum olursa korursunuz bizi." İçerde ne olduğunu bilmiyorduk o yüzden hep beraber girmemiz doğru değildi.

Murat ile gözlerimiz kesişti. Ateş , öfke , sinir hepsini aynı anda taşıyor göz bebekleri. Sımsıcak bakan gözleri şimdi buz gibiydi. Yakmak , yıkmak taş üstünde taş , baş üstünde baş bırakmak istemiyordu. Benim gibi. Aynı olmamızı sevdiğim en büyük noktaydı kesinlikle. Kafasını usulca salladı. Karşılık verdim aynı şekilde.

Kapıya atığı tekme ile içeriye girdik. Burnuma dolan ağır kan kokusu ile adımlarım durdu." Siktir." Tavandan üç beden sarkıyordu baş aşağıya doğru. Kolları, bacakları , kafaları yoktu. Bedenleri baştan aşağıya kadar yakılmıştı. Cayır cayır yakmıştı bedenleri. Gözlerim ağır ağır yere döndü. Kocaman yutkundum. Kafaları sıra sıra yere dizilmişti. Hepsinin gözleri açıktı. Mavi , yeşil, kahve üç göz üzerimde duruyordu. Tam benim üzerimde. Ürperdim. Çok ölü görmüştüm ama bu gözler çok daha farklı bakıyordu.

Murat sağı solu kontrol etti." Sikiyim böyle işi." Yerdeki demir tenekeye sert bir tekme attı." Yine kaçmış amına koyim."

" Bunlar içeriye sızan adamlar mı?" Onaylayan bir mırıltı çıkardı. Demek bulmuştu planlarını söyleyen adamları. Acımamamıştı. Sansara ihanetin bedeli ölümdü. Acıtan kıvrandıra kıvrandıra öldürürdü. Öldürmüştü hem de hiç acımadan. Hayatımda çok vahşet görmüştüm lakin Sansarın vahşeti hepsinden daha kötüydü.

Adamların yanına yaklaştı Murat." Ne yapmış bu sik kırığı böyle?" Sansarı tanıdığı sanıyordu ama hayır gerçek Sansar bu idi. Sevgisi acı verirdi lakin nefreti yok ederdi. Üzerine birde nefret ederse işte o zaman ölmek sadece kurtuluş yolu olurdu.

Yavaş adımlarla Murat'a yaklaştım. Yerde duran bir kafanın içinde kağıt vardı. Enseme kadar ürperdim. Kağıtı zorla aldım. Açmaya korksam bile açtım.

Beğendin mi sevgili yiğenim? O küçük aklınız ile beni bulacağını mı düşündün? Çok yazık. Birçok işime çomak soktun sevgili yiğenim bu durum beni fazlası ile sinirlendirdi. Şimdi öldürdüğüm üç cesete iyi bak. Senin için seçtiğim ölüme bak. Nefretimi sonunda kazandın. Kendi ellerin ile ölümünü yazdın. Bundan sonra aldığın her bir nefeste ölüme bir adım daha yakın olacaksın.

Kağıt parmaklarım ucunda sallandı. Gözlerim ağır ağır bedenlere tekrar döndü. Yutkundum. Senin için seçtiğim ölüme bak. Elline düşersem beni de böyle öldürecekti. Artık iş davadan çoktan çıkmıştı. Bana karşı kotasını doldurmuştu. Nefretimi sonunda kazandın. Sevgisi bile bu kadar zarar verdiyse nefreti yok edecekti.

Murat cesetleri incelerken kâğıdı ellimin içinde yumruk yaptım. Parmaklarım arasında top olmuştu kağıt. Tüm gücüm ile sıktım kağıdı. İçimde kaynayan öfkemi kağıtan çıkardım.

Her bir nefeste ölüme daha yakın olacaksın. Önceden öldürmek istemezdi beni ama şimdi öldürecekti.

Hafife almıştık Sansarı oysa ilk kural düşmanını hafife alma. İçerde ki ajanlar ne kadar iyi saklanmış olsada Sansar salak bir adam değildi. Eninde sonunda ihanet edeni bulurdu. Bulmuştu da. Biz onun planlarını suya düşürdüğümüz kadarda oda bizim planlarımızı suya düşürmüştü.

Önceden ölüm çemberinin etrafında olurken şimdi tam ortasında idim.

Nefreti ölümdü. Öldürmek istiyordu beni.

 

                          🌊

Evet bölümü nasıl buldunuz?

Bol bol yorum atıp oy vermeyi unutmayın lütfen destekleriniz benim için çok önemli 🤍

Kocaman öpüldünüz ❤️

 

Bölüm : 30.11.2024 09:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...