
Eveeeet merhabalar yeni bölümle geldim.
O zaman çok tutmadan iyi okumalar dilerim 🤍
🌊
Aile herkes için farklı anlamlara gelir. Kimi için huzur, kimi için mutluluk, kimi için acı, kimi için öfke , kimi için nefret, Murat için ise sadece boşluk. Ailem var derdi lakin aile kavramını anlat deseler kelimesi yoktu. Aileydi işte. Anne ve babanın bir araya geldiği bir evin çatısı altında toplandığın insanlardı.
Bugün bir kez daha aile kavramının boşluğunu yaşamıştı. Kara harp okulundan mezun olmuştu. Üç saat önce töreni olmuştu kimsesi gelmemişti. Herkes ailesi ile sarılırken Murat bir ağacın altında sadece izlemek ile yetinmişti. Sözde ailesi vardı ama en mutlu gününde yoktu. Bir mesaj ile kutlamak yetmişti.
Ellinde tutuğu kitaba göz gezdirdi. Yeraltından notlar/ Dostoyoveski. Amcası vermişti kitabı. Bir kaç cümlenin altı çizilmişti en çokta kara kalem ile;
Kırk yaşından fazla yaşamak ayıptır.
Bir tek bu cümleyi anladı Murat. Amcasının şehit olmak istediğini çok iyi biliyordu. Olmamıştı. Kırk beş yaşına gelmişti artık. Tek kollunu vatan uğruna feda etmişti. O günden sonra da yayladaki evine çekilmişti. Tek kollu ile hayata tutunmaya devam etmişti. Tarlasına bakmış , evi ile ilgilenmiş, gemilerin işlerini yürütmüştü. İçinde ki acıyı bastırmak için ne kadar kaçabilirse o kadar kaçtı. Gündüzleri başardı ama ne zaman güneş batsa o zaman sağ kollundaki sızı kendisini belli etti. Kaçamadı acıdan.
Sayfayı çevirmek istedi olmadı. Aynı cümleyi tekrar tekrar okudu. Zihnine kazıdı. Amcasının yapamadığını yapacaktı. Vatan uğruna kurşunlara kafa tutacak, şehadet şerbeti içmek için bir an olsun canını düşünmeyecekti.
Hayatınız merkezinde tek bir konu vardı; Vatan.
Sayfayı çevirmeye tekrar niyetlendi yine yapamadı. Sıkıntılı bir nefes verip kafasını karşıya çevirdi. Yedi erkek maç yapıyordu , kaleye de Alev geçmişti. Abileri seviyor diye futbol oynuyordu. Kafasını tekrar kitaba gömdü aynı cümleyi okumaya devam etti.
" Hayırdır ula Karadeniz de gemilerin mi battı?" Arkadan gelen sese dönüp bakmadı. Bir dakika sonra yanında ki sandalyeye kuruldu." Hayırdır ula küsmüyüz?"
Küs değil kırgındı. Belli etmedi. Umursamaz haline bürünmeye çalıştı." Törene gelmedin." Cümleyi tekrar okudu sayfayı yine çeviremedi , kapağını kapatıp masaya bıraktı.
" Gelmediğimi nereden çıkartın?"
" Görmedim törende seni." Oysa gelmesini ne çok isterdi. Gözlerinin içine baka baka tekbir getirecekti. Hayaliydi. Ailesinin gelmemesi umrunda değildi. Alışkındı ailesinin böyle yapmasına ama amcasının gelmemesi yüreğinde ince bir sızı bırakmıştı. Amcası herkesten farklı bir konumdaydı Murat için. Beş yaşında gördüğü adamın dibinden ayrılmamıştı. Amcan asker dedikleri zaman merak edip Hasan'ı bulmuştu. Yeşil üniforması içinde ki heybetli görünüşe hayran hayran bakmadan yapmamıştı. Amcam gibi olacağım demişti. Olmuştuda.
" Geldim." Murat'ın kırgın bakan gözlerini fark etmişti. Beş yaşından beri yanında büyütüğü çocuğu çok iyi tanıyordu. Sesi normal çıksada gözleri kırgınlığını ele veriyordu. " Bu yaştan sonra zırıl zırıl ağlamamak için yanına gelmedim." Böyle bir günü kaçıracak hali yoktu. En arkadan göğsü kabara kabara izlemişti Murat'ı aynı şekilde akan bir damla yaşı da engeleyememişti. Ellini Murat'ın dizine koyup iki defa vurdu." Aferin sana yiğenim."
Murat için bu yetti.Kırgınlığı dağılıp gitti. İstesede Hasan'a kırgın kalamazdı. Minnet duygusu kırgınlığından daha ağır basıyordu. Bacağında duran elli tutup öpüp alnına götürdü." Sağol amca hakkını ne yapsam ödeyemem."
Gülümsedi Hasan." Bana değil Rahmiye de sen bu lafları." Etrafa göz gezdirdi." Ha ula bu arada o nerede?"
" Hayalet kız başını belaya sokmuş yine onun yanında." Hayalet kız hakkında bildikleri tek buydu. Başını fazla belaya sokuyordu. Rahmi albay ise bu duruma fazlası ile sinirleri tepesine geliyordu. Murat'ın tabiriyle tam bir başa belaydı. Hayalet kız yüzünden Rahmi tüm sinirini onların üzerinde kusuyordu. Bir kız yüzünden neden onlar çekiyordu? Rahmi albay, Suskun ile konuşurken duymuştu bir kere yaralı o kız demişti Rahmi. Sırf o kız yaralı diye acısını ne diye onlar çekiyordu ki? Bu yüzden sevmiyordu hayalet kızı. Hoş Rahmi albay ne kadar ceza verse , bağırsa , çağırsada kız asla akıllanmıyormuş. Kızın aralarında olmaması Murat için daha iyiydi. Yoksa kıza katlanacağını düşünmüyordu." Rahmi albaya bulaşma bugün fazla sinirliydi."
Hasan'ın gülüşü büyüdü. Herkes için hayalet kızdı ama Hasan çok iyi tanıyordu Denizi. Rahmi ile Deniz hakkında çok konuşmuşlukları vardı. Yıllar önce seçtiği gelin tam istediği gibiydi. Karadenize yakışırdı. Kafası atımı yapamayacağa şey yoktu, damarına basılmaya gelmiyordu. Rahmi bu konuda ne kadar şikayetçi ise Hasan o kadar memnundu. Yiğeniyle baş edecek tek kızdı." Ne yapmış Hayalet kız biliyor musun?"
Omuzlarını indirip kaldırdı." Bilmiyorum. Umurumda da değil. Ne yaparsa yapsın." Başını sürekli belaya sokan bir kız ilgisini çekmiyordu. Yaptıklarını duymak bile canını yeterince sıkıyordu.
Göz ucuyla sinirli Murat'ı süzdü." Ailenin yanına gelmeyecek misin?"
" Hayır." Karşıda top oynayan çocukları gösterdi." Karşıda ki çocukları görüyor musun amca?" Hasan'ın gözleri karşıya döndü. Anlamaz gözlerle bakmakla yetindi. " Bu çocuklarda kimsesiz ve ben onların arasındayım. Sözde ailem var ama hani nerede? Şuradaki çocuklardan hiçbir farkım yok. Onlarda kimsesiz benden kimsesizim."
" Her ne olursa olsun onlar senin ailen." Demekten başka cevap bulamadı Hasan.
Dudakları arasında alaysı bir gülüş kuruldu." Aile? Aile dediğin o insanlar on yaşında beni en sevdiğim memleketimden ayırıp buralara gönderdiler. Huzur bir tek memleketimde vardı onuda ellerim arasından aldılar." Boşta kalan ellerine dertli baktı." Öfkemi, sinirimi , hırçın hallerimi bir Trabzon çekiyordu şimdi oda yok."
" Huzur sadece memleket ile olmaz. Bir insanda huzur verir hatta bir insan memleketinde olur."
" Saçma." Murat için tek huzur memleketi idi şimdi oda yoktu. On yaşında koparılıp geldiği bu topraklarda yabancıydı. Memleketinde aitlik hissi vardı. Memleketi bağrına basıyordu. Ağladığı zaman gizliyordu. Bu topraklarda ise çıplaktı. Yabancıydı. Yıllardır durduğu bu topraklar yabancıydı kendisine. Huzur yoktu. Bağrına basmıyordu. Ağladığı zaman gizleyecek doğru düzgün ağaç dahi yoktu. Bir tek memleketi Murat'ı anlıyordu. Sinirli olduğunda dalgalar çoşar , sakin olduğunda durulur , dertli olduğunda dağları dumanlar kaplardı. Karadeniz Murat idi. Murat ise Karadeniz. Şimdi ise kimsesiz. Gurbet ellerde başı boştan farkı yoktu. " İnsandan memleket olmaz amca. Dağıyla, taşıyla, deniziyle memleketir. İnsan memleketin huzurunu veremez."
Hasan uzun uzun bu konu hakkında yiğeni ile konuşurdu ama işe yaramayacağını biliyordu. Bu yüzden başka bir konuya girmeye karar verdi." Demek artık asker oldun ha?" Gururla başını salladı Murat. Elini masaya koydu Hasan. Murat ile çok az ciddi konuşma yapardı buda onlardan biriydi." Artık bu hayata koruman gereken üç şey var yiğenim; bir Vatan , iki silah arkadaşın , üç hanımın." Her bir sözü dikkatle dinledi Murat." Üç şey ise namustur; bir vatan, iki silah, üç ise sevdan. Silahın ile vatnını, yüreğin ile de sevdanı koruyacaksın , namus bileceksin."
" Vatanı korurumda sevdamı nasıl koruyacağım?"
" Yüreğin ile yiğenim." Elli göğsüne koydu." Buraya hapis edeceksin. Öyle bir sahip çık ki sevdana Karadeniz bile hayran kalsın ."
"Peki ya aşk ve sevda arasında ki fark ne?" Memleketinde en çok duyduğu kelime buydu. Sevda. İki kişi sevdalanmış denildiği zaman akan sular bile durur iki sevdalığa bakar derlerdi. Sevdanın ne olduğunu bilmiyordu Murat. Yüreği daha ateş ile kavrulmamıştı.
" Aşk hevesin bitene kadar. Sevda ise nefesin bitene kadar devam eder. Sevda kor ateş gibidir yiğenim. Yakar. İnsanlar ateşten kaçar ama sevda ateşinden kaçmaz." İlgiyle dinleyen yiğenine hafifçe tebessüm edip devam etti." Birgün yüreğin cayır cayır yanarsa bilki sevda ateşine düşmüşsündür. Sevdadan ne kadar kaçarsan o kadar yakar seni. Sevdada kavuşsanda kavuşmasanda yakar yüreğini. O yüzden ya sakın kaçma. Sevda nefeste verir nefeste keser."
" Bakıyorum amcada sen de sevda hakkında ne çok şey biliyorsun." Gülüşünü engeleyemedi." Bir şair olmadığın kaldı."
Murat'ın dalga geçmesine ensesine sert bir şaplak geçirdi." Dalga geçme lan benimle!" Ensesinden kavrayıp yüzlerini yaklaştırdı." Birgün anlarsın sevdayı. Yanan yüreği yanan yürek tanır sadece. "
Başını hafifçe çekti." Senin gibi şair olacaksam kalsın amca. Böyle çok iyiyim. "Yerinden usulca kalkıp kitabını aldı. " İşlerim var sonra yine konuşuruz." Adımları ilerledi.
Arkasından Hasan bağırdı." Belki Karadenizin Denizi gibi bir kız yakar o yüreği." Eğlenerek eklemesini de yaptı." Deniz isimli kızlara dikkat et yiğen . Deniz bazen kor ateşten bile daha yakıcı olur."
Dönüp bakmadı Murat. İlerlemeye devam etti.
******
İnsanoğlunun yıllardır anlamadığı bir çok durum var. Bunlardan en çok anlamadıkları ise duygular olmuştur. Asırlardır insanlar duygunun tanımını yapmaya çalışıyordu. Kimisi kitap yazmış, kimisi şiir , kimisi anlatmış , kimisi okumuş. Her insan için başka anlamlara gelmiş duygular. Her duygu her insanda farklı bir anlam çağrıştırmış. Benim ise bu yaşıma kadar yaşadığım en baskın duygu acı oldu. Acıyı yaz deseler roman yazardım lakin sevgi hakkında tek bir kelimem dahi yoktu. Yabancıydı sevgi kelimesi.
Murat sayesinde tatığım duygu ile yeni yeni tanışıyordum. Sevginin içinde kayıp oluyordum. Ne demeli? Ne yapmalı? Nasıl davranılır? Bilmiyordum. Yıllardır kendimden uzak tuttuğum duyguya şimdi anlamaya çalışıyordum. Anlaşılması zordu.
Kafamın içinde düşünceler birbirini takip ederken at daha hızlı koştu. Rahmi albay yeni evdede atlarından vazgeçmemişti. Çatık kaşları bir atların yanında normal halline dönüyordu. Atlar seni anlar evlat demişti. Anlıyordu. Atlar düşüncelerini sen söylemezsen bile anlar. Sessizliğini okur derdi. Aklıma gelen söz ile koşarak ata binmiştim. Haklıydı. Kafamdaki düşünceler rüzgar ile gerimde kalıyordu. Düşüncelerimi dağıtmam için daha hızlı koştu. Anlatmaya gerek kalmıyordu. Anlıyordu beni.
" Hayırdır gelin hanım? Bu soğuk havada at sürecek kadar kafayı mı yedin?"
Sağ tarafta gelen ses ile atın eğerlerini çekip durdurdum. Kollunu çite dayamış bana bakıyordu. Atan inip yanına yaklaştım." Günaydın Hasan amca. Neden bu kadar erken uyandın?" Sabahın beşiydi.
" Asker dediğin uykuya düşkün olmaz gelin hanım."
" Emekli olmadınız mı? " Gözleri içine özlem oturdu. Hafifçe başını salamakla yetindi." Artık erken uyanmanıza gerek yok sonuçta."
Bahçenin kenarında duran sandalyeye oturdu yanında ki boş sandalyeye ise ben kuruldum. " İnsan alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçemiyor gelin hanım." Biliyordum. İnsanın alıştığı durumlardan sıyrılması zor oluyordu. Yıllardır sevgimi göstermemeye alışmıştım şimdi ise sevgimi belli etmem gerekiyordu. Zorlanıyordum. Zihnimde dönen tek bir cümle olmuştu. Deniz sevilmez. Şimdi ise bu kalıbı yıkmaya çalışıyordum. Denizde sevilir olduğunu kendime ikna etmeye çalışıyordum. " Murat nerede?"
Ellerimi cebime attım. Atın sırtında fark etmemiştim ama hava soğuktu. Düşüncelere o kadar çok kaptırmıştım ki kendimi soğuğu bile fark edememiştim. " Görevi çıktı." Akşam mesaj atmıştı ve altına da Nazım Hikmetin bir şiiri;
Işığım benim
Son sözüm,
Son hasretim,
Son hayalim benim.
Şiir mesajı ile uykuya dalmak güzeldi. Şiirle sevilmek daha da güzeldi. Binlerce seni seviyorum kelimesi yerine bir satır şiir ile sevilmeyi tercih ederim. Bir satır bile seni seviyorum demekten daha anlamlıydı benim için. Seni seviyorum herkese denir ama şiir herkese denmezdi. Şiir ile sevilmek ayrıcalıktır.
Aramıza sessiz kuruldu. Git gide uzamaya başlayınca lanet dilim durmadı." Burak abinin düğünününde sizi görmedim. Gelmediniz mi ?" Düğünde çoğu akrabası ile tanışmak zorunda kalmıştım. Duru tüm akrabalarını tek tek tanıtmıştı. Bir tek Hasan amcadan bahsetmemişti. Murat bile söylememişti. Amcası ile arasında güzel bir ilişki olduğu bariz belliydi hata Murat'ın gözleri, Hasan amcaya bakarken sevgi dolu oluyordu. Sanki babası gibi görüyordu. Babasına bile bir kez böyle bakarken görmemiştim.
Sıkıntılı bir hale geldi yüz ifadesi." Murat anlatmadı mı sana?" Neyi anlatacaktı ki? Yüz ifademi anlamış olacak ki konuştu." Hiç mi fark etmedin Deniz? Hepiniz dokuz çocuk kimsesiz ve bu kimsesiz çocukların arasında Murat da var. Hiç mi sormadın? Hiç mi merak etmedin Murat'ı?"
" Sordum lakin an..."
" Anlatmadı dimi?"
Başımı salladım evet diyerek." Konuşmaya çalıştığım zaman kestirip attı ." Ne zaman ailesi ile arasında neler geçtiğini sorsam ya konuyu değiştiriyor yada anında kaçıyordu benden. O benim tüm hayatımı ezbere bilirken benim onun hakkında bildiklerim sadece ailesine karşı beni savunduğunda duymuştum. Onda bile bir anlık sinir ile dudakları arasından dökülmüştü. Anlatmıyordu. Neden on yaşında Rahmi albayın elleri arasına verildiğini bilmiyordum. Dayak yemişti küçükken. Ailesi neden dövmüştü, söylememişti. Ne soru sorarsam soruyum cevap vermiyordu.
" Evlenmeye karar verdiğin adamı daha tanımıyorsun bile." Haklıydı. Haklı olması ise can yakıcıydı. Belki de ilk defa Murat'a kırgındım. Onu beni tanıdığı kadar benim onu tanımama izin vermiyordu. Huyunu suyunu, karakterini bilmek yetmezdi . Tüm hayatını bana anlatması gerekirdi. Acın varsa bana sığın Deniz. Hiçbir şey gizleme benden derdi ama en başta kendisi yapıyordu bunu. Acısı vardı bunu anlamak zor değildi onun benim yanımda durduğu kadar bende onun yanında durmaya çalışıyordum. Teselli edemem belki ama sarılıp, acısını kendi omzuma yük yapardım. " Ne biliyorsun Murat'ın ailesi hakkında?"
Düşünmeye çalıştım. Ellimde olan bilgiler çok sınırlıydı. Sevdiğim adamın ailesinin isimleri ve bir kaç bilgi dışında ellimde olan hiçbir bilgi yoktu. " İsimlerini ve babasının küçüken dövdüğünü." Kafamı öne eğdim. İçimde ki kırgınlık duygusu büyüdü. Rahmi albayada kırgın olmuştum ama bu kırgınlık duyusu daha ağırdı. Konu o bu değil aşık olduğum adamdı ve ailesi.
Hasan amca hayal kırıklığı içinde kafasını iki yana salladı." Murat öyle kolay kolay acısından bahsetmez kimseye."
Ben kimse değildim. Evlenmeye karar verdiği kadın idim. Hiç düşünmeden canını ortaya attığı kadın idim. Onun acısını bilmeyecek isem diğer insanlardan ne farkım kalıyordu? Hiç. Dışarıdan ha bir yabancı ha ben. Hiç fark yoktu. Kırgınlık daha da büyüdü. İçime dolan sızı yüreğime dağıldı. Yerimden usulca kalkıp balkon kapısına yürüdüm. Bir an durdum." Hasan amca , Murat ne sever yemek olarak?"
" Bunuda mı bilmiyorsun?"
" Biliyorum ama belki sen daha iyi bilirsin ne sevdiğini?"
" Börek ve mıhlama çok sever." Adımlarım tekrar hareketlendiği anda bağırdı." Deniz o senin her zereni ezbere bilirken sende onun kini bil. Zor olsada öğren. Evleneceğin adamı sevmek yetmez hayatını da bilmek gerekir."
Haklıydı lakin Murat anlatmadığı sürece bunu nasıl öğrenebilirdim ki? Ailesini arayamazdım malum nefret ediyorlar benden. Derin bir nefes almadan duramadım. " Peki Hasan amca." Başka diyecek kelimem var sanki. Adımlarım tekrar hareketlendi balkon kapısından eve girdim. Mutfağa geçtim. Kollarımı sıvayıp börek için malzemeler çıkardım.
Murat gibi maddem sevgimi kelimeler ile beli edemiyorum o zaman davranışlarım ile belli ederdim. Bir yerden artık adım atmaya başlamak gerekiyordu. İlk iş ise en sevdiği şeyi yapmakla başlayacaktım.
Sansarın notundan sonra artık ölüm çemberinin tam içinde bulunuyordum. Ya o yada ben ölecektik. Eğer ben ölür isem son nefesime kadar Murat'a sevgimi belli etmeliyim. Onun beni sevdiği kadar bende onu sevmeliydim.
Sevgi lafta kolay icrata zordu.
*******
Gökyüzünde bir bir kar taneleri gecenin karanlığı içinde yavaş yavaş yere süzülüyordu. Çorak topraklara İlk kar düşüyordu. Soğuklar git gide daha da kendini belli ediyordu. Sokaklar sessizlik içine gömülmüştü. Evlerin ışıkları bir bir sönmüştü şehir kocaman bir sessizliğin içine bürünmüştü.
Ellerini cebine atmış sakin adımlarla eve girdi Murat. Herkes uyumuştu. Ses çıkarmamaya özen gösterdi. Rahmi albay eve geldiğini görürse topuğuna sıkma ihtimali çok yüksekti. Hata neti. Bu yüzden parmak uçlarında merdivenleri çıktı. Sağını solunu kontrol etti. Kimse yoktu. Gelmek istediği odanın önüne gelince ellini saçlarına attıp karıştırdı. Kar taneleri parmakları arasında eriyip gitti. Kapı kolluna uzanıp açmaya çalıştı . Açılmadı. Kaşları çatıldı." Ne diye kilitledi bu kız kapısını?" Bir kez daha denedi yine açılmadı kapı. Ağzının içinde küfürler mırıldandı. Kaç gündür görevdeydi daha yeni dönmüştü. İlk işide Deniz'in yanına gelmek olmuştu. Özlem devasa boyutaydı.
Karşı odanın kapısı açıldı. Gözleri anında kapıya döndü. Kömür karası saçları birbirine girmiş, uykunun etkisi ile mavi gözleri hafifçe kısılmıştı Sabihanın." Murat abi sen mi geldin?" Sessini olabildiğince sessiz çıkarmaya çalışıyordu.
" Sabiha bu kapı niye kilitli?" Niye yani? Kokusunu acil içine çekmesi gereken konular vardı.
Saçlarını karıştırdı Sabiha. " Rahmi albay kilitledi." Ürkek bakışları Murat'ı buldu." Şey dedi Rahmi albay. O deyus iyice yoldan çıkmış ne iş yapacağı belli olmaz."
Kaşları biraz daha çatıldı Murat'ın." Aynen böyle mi dedi?"
Murat'ın attığı ters bakıştan hafif tırstı Sabiha. Dışardan bakan bir kişi için korkutacak cinsten bir bakıştı. Murat'ı hep Deniz'in yanında gördüğü için bu bakışa ilk defa maruz kalıyordu. " Gavurun oğlu din iman bilmez. İyice yoldan çıkmış. Kızımı , gavurdan korumam gerek dedi." Bir kaç saniye durdu. " Ha bir de. Dinsiz imansız adama kız vereceğiz de dedi."
Kafasını yukarıya kaldırıp büyük bir sabır çekti. Ellini yüzüne attıp sıvazladı. Rahmi albaydan kurtuluş yoktu. Her türlü önlemi alıyordu. " Ne zamandan beri kitliyor bu kapıyı?"
" Bir haftadır."
" Uyudu Deniz dimi?"
Başını usulca salladı Sabiha." Uyudu. Gittiği terapist ilaç vermiş. İlacı içip uyuya kaldı. İlaç biraz ağır uyandıracaksan uyanmaz." Murat'ın önerdiği terapiste gitmişti Deniz. Her terapite olduğu gibi bunda da ilaç vermişlerdi. İlaçları kontrol etmişti Sabiha. İlaçlar insan bünyesine ağır gelen ilaçlardadı ve çok uykuyu getiriyordu.
Büyük bir sabır daha çekti Murat. Bundan sonra herşey daha kolay olur sanarken daha da zor oluyordu. Önceden Deniz zorluk çıkarırken şimdi ise Rahmi albay zorluk çıkarıyordu. Derdi başından aşkındı Murat'ın. Kokusunu içine çekmeden gitmeye pek niyeti yoktu. " Sabiha tel tokan varsa getirsene bana."
Başını hızla sallayıp odasına girdi Sabiha. İki dakika sonra ise ellinde bir tel toka ile geri geldi.
Tel tokayı alıp kapının kilidine geçirdi Murat. Küçükken, Alevden öğrendiği taktik ile kapıyı açtı. Yüzünde başarmanın zaferi vardı. Odaya bir adım attığında kafası arkaya döndü." Sabiha bu aramızda."
Gülümsedi Sabiha." Aramızda merak etme." Murat tamen odaya gireceği anda aklına gelen detayı söyledi." Murat abi ." Kafası tekrar arkaya döndü Murat'ın." Deniz sana börek yapmıştı. Buzlukta istersen ısıtıyım?"
İki kaşı usulca havalandı Murat'ın. Sessinde ki şaşkın tonu engeleyemedi." Börek mi?"
" Evet , hata mıhlama da yapmaya çalıştıda pek beceremedi ama börek yaptı." Pıtı pıtı yürüyüp Murat'ın yanında bitti. Sır verir gibi sessizce mırıldandı." Hata en sevdiğin börekten." Murat'ın kaşları daha da havalandı. İçini saran sımsıcak ifade yüzüne vurdu. " Aslında kendi elleri ile sana yedirmek istiyordu ama görevin biraz uzun sürdü. Isıtıyımı ister misin?"
Kalbi küçük bir tekteye uğradı Murat'ın. Basit bir hareketi ama Murat için anlamı çok büyüktü hele birde mıhlama öğrenmeye çalışması daha da mutlu olmasına sebep olmuştu. Bu yüzden gülümesemeden edemedi. Deniz seviyorum demesede olur Murat için bu yaptığı bin sevgi sözcüğünden daha değerliydi. Hayatında ilk defa bir insan onun için mutfağa girip sevdiği yemeği yapmaya çalışmıştı. Sabihanın meraklı bakan gözleri ile kendine geldi. " Yok Sabiha. Yorma sen kendini ben hallederim. Hadi uyu sen." Son uyarısını da yapmayı ihmal etmedi ." Aramızda Sabiha beş dakika görmem gerek."
Gülümsemesi daha da büyüdü Sabihanın. Murat'ın gözlerinden taşan özlem duygusunu karanlıkta bile fark ediyordu." Tamam tamam." Adamları geriledi. Kendi odasına girip kapıyı kapattı.
Kapıyı sessizce kapatıp odaya süzüldü Murat. Yatağın yanına yaklaşıp kenarına çöktü. Deniz anında hissettiği sıcaklığa doğru sokuldu." Uykunda bile fark ediyorsun ha sıcaklığı?" Başını boynuna saklayıp derin bir nefes çekti içine. Yetmedi ardı ardına çekmeye devam etti. Özlemişti. Fazla özlemişti. Kafasını çektiğinde uyuyan yüzüne içli içli bakmadan yapamadı. Uyurken aşırı masum duruyordu. Arada çatılan kaşları sıcaklığa daha da sokulması sonucunda dağılıp gitti.
Yanına uzanıp uyumak istedi Murat ama evde bir tane Rahmi albay ve Hasan amcası vardı. Birinde biri odada uyuduğunu görürse hiç hoş durumlar olmazdı. Bu yüzden yüzünü uzun uzun seyire daldı. Parmakları usulca saçları arasında gezindi. " Yıllar önce amcama insandan memleket olmaz derdim lakin seni görünce tüm düşüncelerim dağılıp gitti. Diğerleri olduğu gibi." Bu sırada Deniz biraz daha sokuldu. Seviyordu sıcaklığı. Murat'ın sıcaklığını çok seviyordu. Huzurlu hissetmesine sebep oluyordu. " Kavuştuktan sonra sevda ateşim söner sanırdım. " Deniz'in saçları arasından derin bir nefes içine çekti. Seviyordu bu kokuyu. Karadeniz gibiydi aitlik hissi vardı. Huzur vardı. " Sönmedi. Yaktın beni zalimin kızı . Cayır cayır yaktın. Şu halime bak görevden sonra bir kaç dakikalık için bile olsa kokunu çekmek için yanıp tutuştum."
Bir kaç şey mırıldandı Deniz uykunun etkisi ile. Elli Murat'ın ellinin üzerinde durdu. Karanlıkta bile yeşil yüzüğü hafifçe parlıyordu. Uyurken dahi yüzüğünü çıkarmaya gönlü el vermiyordu.
" Sende özledin mi beni?" Yine mırıldandı Deniz. Gülümsemesi daha da büyüdü Murat'ın." Evlendiğimiz zaman kollarım arasında uyanacağın günleri sabırsızlıkla bekliyorum." Ellinin üzerinde duran elle kaydı bir an gözleri. Ay ışığının izin verdiği kadarıyla ellinin üzerinde olan yanığı fark etti. " Ellini mi yaktın sen bana börek yaparken?" Yine mırıldandı Deniz.
İçi acıdı Murat'ın. Ellini usulca çekip odaya göz gezdirdi. Tam karşı duvarda eczane dolabı vardı. Yerinden kalkıp eczane dolabının yanına varıp yanık kremi bulup yatağın kenarına tekrar oturdu. Elli usulca kavrayıp bacağının üzerine koydu. Kremden hafifçe ellinin üzerine sürüp işaret parmağı ile yaydı. Sürme işi bitince elli kavrayıp naif ve derin bir öpücük kondurdu.
Murat ne kadar yarasını kendisini önemsemiyor ise Denizde bir o kadar önemsemiyordu. Lakin ikisi de birbirinde küçük bir çizik dahi görse ne yapacaklarını şaşırıyordu. İkisinin canı da birbirine bağlıydı. İki ruh görünmez ipler ile sıkı sıkıya birbirine tutunmuştu. Birinin canı yansa diğerinin de canı yanıyordu. Canı canına bağlıydı ikisi içinde.
Yanık yerde parmağı varla yok arasında gezindi Murat'ın. Deniz ben hiç böyle sevilmedim derdi. Oysa Murat'a hayatında ilk defa böyle sevilmişti. Seni seviyorum kelimesini bile ilk defa Denizden duymuştu. Yarası olduğunda ilk defa bir insanın gözünde böyle büyük bir endişe görmüştü. İçini sımsıcak yapmıştı bu durum. Deniz'in ilk defa tatığı sevgi duygusunu Murat'a tatıyordu. Elli ayağı birbirine giriyordu. Ne kadar çok sevdiğini söylese yetmeyecek gibi hissediyordu. Bu yüzden ya her dakika Denize sokuluyor , güzel sözler söylüyor, temas ediyordu. Yıllar sonra memleketi dışında huzuru bulmuştu. Severdi Murat huzuru.
Memleket gibi gördüğü kadının yanında kimsesizlik duygusu dağılıp gidiyordu. Memleketide Murat'ı bağrına basıyordu Denizde. Memleketi de hırçın, öfkeli, sinirli hallerini çekiyordu Denizde.
Deniz'in yanında aitlik duygusu vardı.
Yanık noktaya kocaman bir içli nefes aldı Murat. Sırf Murat seviyor diye börek yapmış. Yaparken de Alev musallat olduğu için ellini yakmıştı. Murat için küçücük yanık bile o kadar değerliydi ki. Bir insan onun için çabalamıştı.
Yutkundu. Genzi yanıyordu." Boşuna sana ailem , memleketim demiyorum. Şuna bak benim için ellini bile yakmışsın." Yanığın üzerine küçük bir öpücük daha kondurdu. " Yanmasın senin canın." Koridordan sesler gelmeye başlayınca çıkma zamanı geldiğinin farkına vardı. Deniz'in ellini usulca bıraktı. Açılan üzerini örtecek iken aklına gelen detayıda yapmayı ihmal etmedi. Deniz'in karnını açıp rahim bölgesine ağır ağır öpücükler kondurdu. " İlaç bu kadar ağır mı ?" Üzerini tamamen örtü. Soğuk sevmediğini biliyordu. Kış gelmişti sabah uyandığında üşümesini istemiyordu.
Yataktan kaltı. Gözleri komodine kaydı. İlaca uzanıp üzerini okudu. Sessizce mırıldandı." Bu nasıl ilaç lan böyle? Allah'tan fazla ağır ilaç verme dedik." İlacı komodine bırakırken açıkta kalmış kitaba uzandı.
Nazım Hikmet şiirleri
Deniz'in kaldığı sayfaya göz gezdirdi.
Yalnızlık insanlara çok şey öğretmiştir. Ama sen gitme cahil kalayım.
Altında küçük bir not yazılmıştı.
Haklısın Nazım Hikmet. Murat için cahil kalmaya razıyım.
Başka bir sayfayı çevirdi Murat.
Bir tanem… Işığım, ekmeğim ve buğdayım. Yani her şeyim…
Aynı not bununda altında vardı.
Muratda benim her şeyim.
Başka sayfaya geçti.
Gözümde, burnumda, yüreğimde tütüyorsun...
Murat her dakika tütüyor yüreğimde.
Başka bir sayfaya geçti.
Seni çiğerlerimdeki nefes , gözlerimde ışık , kalbimdeki çarpıntı ve beynimdeki düşünce gibisin...
Murat gibi...
Başka sayfaya geçti.
Sen her şeyimsin benim. Ve bu her şeyden küçücük zerre eksilse ben bomboş kalırım.
Murat gitse kocaman bir boşluk olurum Nazım Hikmet.
Başka sayfaya geçti. Burada şiir yoktu ama Deniz'in yazdığı notlar vardı.
Sevgi tek kelime heceye böldüğün zaman iki hece çıkıyor. Aşkın kökü de var ama sevda başlı başına kök. Ayrılmaz. Murat'a karşı içimde taşan duygu ne sevgi ne de aşk hecelere ve köke bölünen kelimeler sevmem. Bölünen kelime değil kendi kendine olan sevda benim içimde taşan duygu. Ayrılmaz. Bölünmez. Murata karşı hislerim gibi.
Yüreğim yüreğine bağlı , gözlerin gözlerine , ellerim ellerine, bedenim sıcaklığına muhtaç sevdiğim.
Sensizlik ölüm Murat.
Nefesin nefesim olmuş. Nefes alda nefes alıyım.
Sevgi bilmeyen yüreğim bir çift kahve gözde sevgiye boğuldu.
Kahve gözlerin içinde okyanus olduğunu bilseydi öyle güzel bakmazdı zira boğuluyorum.
Sessinden haberi yok. Kalbim her an durabilir yanında.
Bir gülüş zamanı durduruyormuş.
Gülüşüne güneş bulaşsın . Gözlerim böyle güzel bir manzara görmedi.
Çocuk olmak için yaşın önemi gereksiz.
Yanında bile özlüyorum desem...
Notlar bu noktadan sonra bittiyordu. Murat'ın yüzünde öyle sıcak bir gülümseme meydana geldi. " Bak sen şuna bak. " Telefonunu çıkartıp notların fotoğrafını çekti." Allah'tan yanımda böyle kelimeler kurmuyor yoksa bu yaştan sonra salak aşıklar gibi sırıtırdım yanında." Notlara bir kez daha göz gezdirdi. Yanda duran kalemi alıp boşluğa küçük bir nota kendisi ekledi.
Saçlarının beyazını görmek isterim...
Kitabı aynı şekilde yerine bıraktı. Elli kalbini buldu zira fazla hızlı atıyordu. Aklı gitmişti aklı. Yüzünde oluşan salak sırıtışı engeleyemedi.
Aynı sırıtış eşliğinde odadan çıkıp alt kata indi. Keyfi fazlası ile yerine gelmişti. Hemde fazlası ile. Mutfağa girip buzluğu açtı en üste saklama kabı içerisinde börek vardı. Bir tarafı peynirli diğer tarafı patatesli. Mikro dalgaya atıp ısıtmaya koyuldu. Parmakları anlamsızca tezgah üzerinde ritim tutu. Keyifli bir ıslık çalmak istedi. Tutu kendini.
Mikro dalgadan bittiğine dair ses gelince kapağını açıp börekleri aldı. Elli ilk peynirliye uzansada vazgeçti patatesli olana uzandı. Deniz patatesli severdi. Deniz seviyor ise Murat da severdi.
Bahçeye çıktığında sırtı dönük oturur vaziyette Sercanı buldu. Beraber gelmişlerdi. Sercanın yanında ki boş yere kuruldu. Sercan telefonunu gizlemeye çalıştı." Saklama boşuna İnciye baktığını biliyorum." Bir börek daha mideye indirdi. Güzeldi. Anne elli değmiş kadar güzel hata bu zamana kadar yediği en güzel börekti.
Telefonuna uzun uzun baktı Sercan." Ne demişler komutanım ne özlemekten yoruldum nede sevmekten." Baş parmağı İncinin gülen yüzü üzerine gezindi. İçine oturan acıyı gönderemiyordu. Genzi yanıyordu. Her zaman olduğu gibi. " Yüreğimde öyle bir ağırlığı var ki komutanım. Her an belli ediyor kendisini." Bir damla akan yaşa engel olamadı. Her zaman olduğu gibi. " Öldü artık hayatıma bakıyım diyorum ama yüreğimde ki ağırlığı o kadar büyük ki yapamıyorum."
Bir börek daha yerken yutkundu Murat. Deniz ölse ne yaparım düşüncesi en baş köşeye kuruldu. " Galiba ilk defa seni anlıyorum Sercan. Yanan yüreği en iyi yanan yürek anlarmış." Gecenin sessizliği içinde uçan ateş böcekleri üzerinde gezindi göz bebekleri. " Seni anlamak bile o kadar kötü ki Sercan." Anlamak istemezdi oysa ama anlamıştı. Denize her dakika baktığında aynı ağırlık Murat'ın da yüreğinde vardı. Kayıp etme duygusu en baş köşeye kuruluyordu. Hayatında ilk defa korkuyordu. Deniz vurulduğu zaman korku duygusu kurulmuş o günden sonra da asla gitmemişti. Hayatında bir kadını sevdi ve bir kadını kayıp etmekten korktu.
" Kaderiniz benzemesin komutanım." Yandan böreğe uzanıp bir tane aldı. " Kalbinin içinde ki mezar ile yaşamak zor komutanım. Ne mezarı yok edebiliyorsun nede kalmasına izin veriyorsun orada öyle kalıyor işte. "
" Üzülme diyemem Sercan. Hayatına bakta diyemem. " Sessi kısıldı. Düşüncesi dahi yüreğin de ince bir sızı bırakıyordu." Deniz ölse bende senin gibi olurdum. Bizim oralarda senin duyguna sevda derler. Sevda yakar kavuşsanda , kavuşmasanda yakar." Murat'a yanmıştı. Deniz'in ilk gözlerini gördüğünde yüreğine hafiften yangın başlamıştı. Kokusunu içine çekince yangın büyümüştü. Yanında çocuk olduğunda yangın biraz daha büyüdü taki Deniz vuruldu o zaman yangın tüm bedenini sardı. Artık yangından kurtulamayacağının da farkındaydı. Sorun değildi. Yanacaksa bu şekilde yanmaya razıydı.
" Öyle komutanım." Burnunu çekti. Bileğinde duran İncinin tokasından derin bir nefes aldı. Kokusu gitmişti artık yine de vazgeçemiyordu bundan. Bir mucize olacakta kokusu tekrar gelecek sanıyordu. Her mucizenin gerçek olmazdı. Sercanın ki de olmamıştı. Koku yoktu. " Bizim sevdamız mahşere kaldı. Belki orayada kalmadı komutanım. Beni sevip sevmediğini bile bilmeden çekip gitti bu dünyadan. İçimi saran ateş orada da sürecek belki ama..." Göz bebeklerine hasret kurulurken, dudakları burukça iki yana kıvrıldı." Hiç olmazsa orada yanında olacağım ebediyen."
Bir börek daha yedi Murat. Ağır ağır yemeye çalışıyordu. Tadını çıkarmak istiyordu. Onun için hazırlanan güzel böreği hemen bitirip tadından mahrum kalmak istemiyordu. " İnşallah seviyordur kardeşim inşallah." Tek ellini Sercanın omzuna atıp göğsüne çekti kafasını. " İnci çok şanslı arkasında senin gibi seven bir adam bıraktı. Her yiğidin harcı değildir arkasında bekleyen adam bırakmak."
" Sizde şanslısınız be komutanım. Deniz komutanımın sizi böyle seveceğini düşünmezdim. O sert kadın yanınızda adeta uysal bir çocuğa dönüşüyor."
Hafifçe tebessüm etti Murat." Ben sanki çok farklıyım lan. Şu halime bak ne hale getirdi beni."
Güldü Sercan." Fena mı oldu? Çatık kaşlarınız azda olsa düz halini bulmayı başardı." Başına geleceği bildiği için kafasını anında geriye çekti. Gülüşü biraz daha büyüdü." Bakmayın bana öyleydiniz. Sizi gören dünya batıda altında kalır sanardı. Hele sanki tam savaşın ortasında kalmış gibi hep bir ciddiyet."
Kızamadı Murat zira fazlası ile haklıydı. Yeni bir börek daha attı ağzına. Sercan bir tane daha böreğe uzanıyordu ki geri çekti tabağını." Git kendine börek al lan. Dadanma böreklerime."
" Bir börek be komutanım."
" Olmaz koçum. Başka kapıya."
Arkadan eğlenen bir ses geldi." Özal hazırladı ya kimseye vermez." Alev , çakmağın ucu ile sigarasını yakıp boş bir yere kuruldu. " Kıymet bil derim Karasu. Özal senin için dört defa baştan yaptı böreği."
" Niye dört defa yaptı?"
Kırmızı dudaklarını hafifçe büzdü." İkisini benimle uğraşmaktan yaktı. Sevgilin tam bir manyak Karasu canıma garezi var. " Sigarasından derin bir nefes alıp devam etti. "Sinirlenip kafamı sıcak fırının içine sokmaya çalıştı."
Şaşırmamıştı Murat ama Sercan baya şaşırmıştı. Hala alışmış değildi bu ilişkiye." Neden böyle bir şey yaptı?"
Küçük bir kahkaha attı Alev." Sabah sabah kafamda tepindiği için yeşil kuşlu oyuncağını yırtınca baya sinirlendi. Neye sinirlendi o kadar onuda anlamadım. Zamanında şiir kitaplarını yırtığımda bile böyle sinirlenmemişti." Sonlara doğru ses tonu düşünceli çıktı.
" Oyuncağı ben almıştım ve en sevdiği oyuncaktan biri oydu." Dedi Murat.
Alev yüzünü buruşturdu." Kıza ala ala oyuncak mı aldın?" Bileğinde duran altından künyeyi gösterdi." İki günlük adam bile bana bunu aldı. " Sigaradan aldığı nefesi aynı şekilde verdi. " Bok gibi paran var kıza ne bok almışsın."
Yandan en ters bakışını attı Murat." Ellin adamın aldığını ne diye takıyorsun?" Alevin bu hallerini çok iyi biliyordu lakin yıllardır alışamıyordu." Ve benimki öyle altın , kolye takmayı sevmiyor." Küçük hediyeler severdi Deniz. Büyüklerde gözü olmamıştı.
Gözlerini kocaman devirdi Alev." Özal'ın aklı olsa zaten altından hoşlanır. O ne öyle çiçek, böcek , oyuncak vıcık vıcık çocuk işleri."
Büyük bir ya sabır çekmekten başka bir şey yapmadı Murat.
Sercan hala içli içli altan İncinin fotografına bakmakla meşguldü.
Ortama tüm neşesi ile Çelik girdi." Kırmızı giyen erkeğe ne denir?" Hepsi boş boş göz kırpıştırdı. " Albay." Yaptığı soğuk espiriye kocaman kahkaha attı Çelik.
" Bu ne alaka lan şimdi?" Dedi Murat.
Alevi kenara adeta fırlatıp kuruldu Çelik." Soğuk havaya yakışır soğuk espiri ." Bir tur daha güldü.
" Ha ha ha ! Ne kadar da komik." Savrulmasın etkisi ile sönen sigarasını parmaklarının arasına sıkıştırıp çöp kutusuna fırlatı Alev." Buz kestim resmen. Yatakta işi bilmeyen erkek ile senin şakalarının gıcıklık seviyesi aynı."
Takmadı Çelik. " Götünüz buz kesmedi mi lan?" Ellerini montunun cebine attı. Yanında tişört ile duran Alevi gördükçe onun yerine daha çok üşüyordu şuan." Kızım götün donmuyor mu senin? Bu halin ne ?"
Umursamazca omuzlarını indirip kaldırdı Alev." Hayır , tam tersine hava gayet sıcak." Tişörtün yakalarını tutup ileri geri hareket ettirdi. İçine soğuk hava dalgaları yayıldı. " Hem ben soğuk severim. Sıcak havada eriyen şeker gibi yapış yapış oluyor insan. Soğuk iyidir."
Çelik daha çok üşüdü. Hava buz gibiydi - 10 derecelere kadar iniyordu bu bölgede öyle bir günde idiler. Uzun zamandır sıcak bir bölgede çalıştığı için sıcağa alışmıştı şimdi ise bir anda soğuk bölgeye gelince devreleri tersine dönmüştü. " Kalkın lan içeriye geçelim hem size anlatmam gereken durumlar var." Koşar adımlarla içeriye attı kendini.
Arkasından diğerleri de usulca kalkıp peşine takıldı. Alt katın merdivenlerine yönelip aşağıya indiler. Her bir basamakta hafif bir küf kokusu sarıyordu.
Gizli odanın önüne gelince Çelik kartını okutup kapıyı açtı. Odaya girdiğinde Suskun bilgisayarın başına oturmuş işler ile uğraşıyordu. Gözleri arkaya döndüğünde boş bir bakış eşliğinde tekrar önüne döndü. Yandan kulaklığa uzanıp hafif bir şarkı açtı. Çeliğin boş konuşmalarını duymaktan ise şarkı dinlemeyi tercih ederdi.
" Vay vay Suskun abim yine modunda." Montunu çıkartıp kenara savurdu. Suskunun atığı ters bakışları görünce savurduğu yerden montunu alıp düzgünce yerine astı. " Suskun abi bak ne anlatacağım sana."
Şarkının sesini daha da yükselti Suskun.
" Adamı bırakta ne oldu anlat Çelik." Dedi Murat bir yandan da sandalyeyi çekip bilgisayarın başına geçti." Sansardan haber var mı?"
" Adam her dakika yer değiştiriyor. Sabit bir hat kullanmıyor. " Bilgisayardan bir iki tuşa bastıktan sonra ekranda kocaman bir harita açtı Çelik. " Etrafında olan adamların çoğu yurt dışından geliyormuş. "
Devamını Alev getirdi." Bu sayede adamlar bölgeyi bilmiyor."
Son noktayı Murat koydu." Yakalansalar bile Sansarın yerini söyleyemiyorlar." Bilgisayardan bölge taraması yaptı. Askeriyenin gizli uydu sistemine giriş yapmıştı. Bunu yapması suç idi. Mesleğinden atılmasına dahi yol açabilirdi. Deniz için yapmıştı Sansar ölmediği sürece Deniz'in toparlanamayacağının farkındaydı. Şimdilik ne kadar terapist ayarlamış olsada işe yaramıyordu. Deniz geçmişi ile yaşamaya devam ediyordu. Geçmiş ve gelecek arasında sıkışıp kalmıştı.
Haritada ki dağlık ve engebeli bölgeyi daire içine aldı Çelik." En son buraya kadar izleyebildim sonrası yok." Bütün eldeki imkanları kullanmaya çalışıyordu. Tam Sansara ulaştığı anda hattı kesiliyordu. Sansar peşinde birilerinin olduğunun farkındaydı bu yüzden özel donanımlı adamlar ile çalışıyordu. Hiç bir şekilde yer tespiti yapılmasına izin vermiyordu. Çelik ne kadar bilgisayar işlerinde iyi ise Sansarın çalıştığı adamlarda bir o kadar iyi idi. Artık savaşlar bilgisayar üzerinden yapılıyordu. İki taraftan biri en ufacık dikkatsizliği yerlerini tespit etmelerine sebep olurdu. Hataya yer yoktu.
Sırtını geriye doğru verdi Murat. Harita üzerinde uzun uzun gezindi gözleri. Binlerce ihtimal bir biri ardını kolluyordu. Hangi fikre ellini atsa elleri arasında patlıyordu. En son yaptığı planda çok yaklaşmıştı lakin Sansar yine şaşırtmamıştı. Düşman görünenden daha fazlası idi.
Yıllardır yakalanmamasının sebebi de buydu. Yakalanmasına en yakın olduğu an Deniz'in kurtarıldığı gün idi. O günde kurtulmanın bir yolunu bulmuştu. Beş yıla yakın bir süre ortalıklardan çekilip adını unuturmuştu. Herkes öldüğünü düşünürken Sansar lakabı ile tekrardan ortaya çıkmıştı.
" Bu bölgede gizli bir geçit olmalı." Haritayı bir tuş ile daha da yakınlaştırdı." O bölgede bulanan adamlara haber edin. Bölgeyi en ince ayrıntısına kadar tarasınlar."
Murat'ın emri ile bilgisayardan kısa bir mesaj çekti Çelik.
" Özal da bir haller var." Alevin sözleri ile gözler üzerine döndü." Sansarı öldürmeye gittiğimiz günden beri gözleri fazla dalgın duruyor. "
" Birşey mi oldu acaba?" Dedi Sercan.
Düşünmeye çalıştı Murat." Hayır sadece üç tane adamı ölü gördü." O günü zihninde daha iyi canlandırmaya çalıştı. Gözünden kaçan bir durum olmalıydı. Ama ne ?
Suskun masaya iki defa tıklatı gözler üzerine dönerken ekranı gösterdi.
Deniz'in mesaj kutusundan bilinmedik bir numaradan mesaj vardı.
Günlerini çok iyi değerlenir sevgili yiğenim. Hiç beklemediğin anda ölümün soğuk nefesi boynunda bitecek.
Mesajın her bir cümlesinde beynine kan sıçradı Murat'ın. " Siktiğimin orosbu çocuğu." Masaya sert bir yumruk geçirdi. İçinde ki öfke harlandı, harlandı , harlandı." Önceden Denizi öldürmek istemezdi şimdi istiyor. "
" Son yaptığımız şeyin Deniz tarafından yapıldığını düşünüyor olmasın bu piç kurusu?" Diyerek fikrini ortaya attı Alev.
Suskun ellini masaya bir kez daha tıklatı. Öyle düşünüyor.
Ellerini saçlarına attıp karıştırdı Murat. " Her geçen gün boka daha da batıyoruz." Masanın iki kenarına ellerini sabitledi." Denizi öldürmek gibi planı yoktu ama şimdi bütün okları Denize çevirdi." Önceden kendi canını bir an bile düşünmezdi Murat. Ölecekse bile Deniz için ölmeye razıydı ama şimdi durumlar tam tersine dönmüştü. Denizi öldürmek istiyordu.
Sansar artık Deniz'in canını yakmak istemiyordu. Denizi öldürüp binlerce insanın canını yakmak istiyordu.
Deniz'in sevdiği insanların önemi yoktu artık gözünde. Deniz öldürdüğü anda daha büyük yıkım yapmış olacaktı.
Deniz öldüğü anda hem bir askeri hem de onun gözünde hain bir kişiyi öldürecekti. Bu sayede herkese ihanetin afının olmadığını. İhanet eden her kim olursa olsun öleceğini kanıtlmış olacaktı. Üstlerine yiğenini dahi dava uğruna öldürdüğünün kanıtını sunacak daha yüksek mertebeye çıkacaktı.
Oyunun kurallarını baştan yazıyordu Sansar.
Tek hedef ise Denizdi.
********
Yemek masasında sabah kahvaltısı yaparken herkes kendi alemine çoktan dalmıştı. Deniz , Rahmi albaya çaktırmadan Murat'a cilve yapma derdindeydi. Murat'ın bir elli masanın altında Deniz'in bacağında bulunuyordu. Alev , Çelik ile uğraşıyordu. Rahmi ve Hasan derin sohbete dalmıştı. Suskun her zaman ki donuk bakışları eşliğinde sessiz kalıp sohbetleri dinliyordu. Gözleri ara ara masanın altında elliyle oynayan küçük parmaklara kayıyordu. Bir bacağının üstünde Sabihanın bacağı vardı.
Latif kocaman gözlerini açıp sinirlendiği adama sövüyordu." Amın oğlu piçin dal daşak taktığımın gerizekalısı."
Gözleri kocaman açıldı Sabihanın." Küfür etme Latif abi. Hiç yakışmıyor sana küfür."
Omuzlarını ardı ardına indirdi Latif." Banane banane ölsün o piç . Dal daşağı birbirine dolansın."
" Latif abi." Dedi uyarı tonla Sabiha.
Aldırmadı Latif." Gebersin piç. Banane banane ölsün kalsın. Sikilesi piç."
" Latif abi." Dedi bağırarak Sabiha. İşaret parmağını Latife doğru salladı." Bir daha küfür edersen ağzına acı biber sürerim."
Ortaya kocaman kahkahalar salındı. Gülüşmeler devam ederken tok ve küçük bir kahkaha sesi ile tüm sesler bir anda durdu. Kafalar aynı anda masanın sonunda oturan Suskuna döndü. Suskun gülüyordu hemde otuz iki diş gülüyordu. Herkesin ağzı hayretle açıldı. Aynı anda gözlerini ovuşturdular. Ciddi ciddi gülmüştü Suskun hemde Sabihanın tatlı sinirle söylediği lafa gülmüş yetmemiş küçük kahkaha dahi atmıştı.
Çelik, Murat'ın kollunu dürtükledi." Suskun abi gülüyor mu bana mı öyle geliyor? Hemde kahkaha attı. İçine bir şey kaçmış olmasın?"
Alevin ağzı kocaman açıldı. Ellini Suskunun alnına götürdü." Allah Allah ateşide yok. "
Deniz fikir yürütmeye çalıştı." Acaba diyorum başına taş mı düştü?"
Rahminin göz bebekleri titredi. Yıllardır yanında bulunan Suskunun kahkaha attığını ilk defa görüyordu. Tebessüm ettiğini dahi az görürken kahkaha attmıştı. Küçük ve kısaydı ama atmıştı. Suskun Konuşkan hayatında ilk defa kahkaha atmıştı.
Çelik yerinden kalkıp Suskuna yaklaştı." Lan gerçekten kaçmış olabilir mi?" Suskunun attığı ters bakış ile korkarak kaçtı. " Valla kaçmış. Suskun abi güldü hemde kahkaha attı."
" Suskun abi iyi misin?" Dedi Deniz.
" Abi bir sorun varsa çözeriz." Dedi Murat.
Sabiha şaşkın şaşkın sordu." Niye bu kadar şaşırdınız ki? Hiç gülmüyor muydu?"
Alev hala şoku üzerinden atabilmiş değildi yine de cevap verdi." Suskun abinin tebessümünü görmek güneş tutulması gibi nadir bir olaydır. Şimdi kahkaha attı kahkaha."
Şaşkın şaşkın bakmaya devam etti Sabiha." Benim yanımda gülüyor ki hata konuşuyor."
Ağızları daha da açıldı.
" Suskun abi sana konuşuyor mu?" Dedi Çelik. Başıyla onayladı Sabiha." Bizim Suskun abi konuşuyor? Hata gülümsüyor?" Bunuda başıyla onayladı Sabiha. " Emin misin Suskun abi olduğuna? Karıştırmış olmayasın?"
" Evet." Yanında oturan adama döndü gözleri. Eski haline çoktan dönmüştü bile donuk siyah gözler, sessiz hali." Konuşuyor. Tamam çok konuşmuyor yine ama konuşuyor bana . Arada hafifçe tebessüm de ediyor."
" Lan maddem konuşuyordun ne diye yıllardır cımbız ile ağzından laf aldırtıyordun?" Diyerek sinirle yükseldi Rahmi." Birde gülüyormuş. Biz sana naptıkta bize yapmadın lan?"
Boş gözlerle baktı Suskun.
" Lan bak yine aynı. Oğlum yıllardır konuş, tebessüm et diye götümüzden ter attık. Adama bak ! Maddem böyle maharetlerin vardı bize niye göstermedin?" Dedi Rahmi.
Alev bir kez daha Suskunun ateşini kontrol etti." Hala ateşi yok. Daha Özal ve Karasuyun gülmesine yeni alışırken Suskun abi bomba etkisi bıraktı."
Deniz'in ve Murat'ın gözleri kısıldı. Suskun ve Sabiha arasında gidip geliyordu.
Suskuna ardı ardına sorular gelince en ters ve ölümcül bakışını kuşandı.
Çelik usulca kapıya yürüdü." Bence gitmeliyiz her an ağzımızı bantlayabilir."
Alevde can havliyle kalktı." Beni de bekle!"
Rahmi ve Hasan aynı anda kalktı. Rahmi, Sabihanın yanından geçerken ellini omzuna koyup sessizce mırıldandı." Sağol kızım. Allah ayağına taş değdirmesin." Ellini çekip Hasan ile evden çıktılar.
Latif, Suskunun attığı bakışları görünce kocaman yutkunup can havliyle koşarak çıktı.
Masada Murat ve Deniz kaldı. İkiside birbirine önce boş boş göz kırpıştırdı." Sence yavrum bizde konuşursak ağzımızı bantlar mı ?" Dedi Murat.
" Bantlar." Dedi Deniz.
Murat, Deniz'in ellini kavradı." Bize müsaade o zaman." Masadan kalkıp evin kapısından çıkıp gittiler.
Masada Sabiha ve Suskun kaldı.
Sabiha çekinerek konuştu." Bende gidiyi mi ? Konuşursam benimde ağzımı bantlar mısın?"
Siyah gözler yanında duran mavi gözlere döndü." Kal sen."
" Peki konuşuyu mu?"
" Ne zaman konuştun da sus dedim?"
Dudaklarını dişledi Sabiha. Kaçamak gözlerle baktı Suskuna. Biraz önce tek bir bakışı ile tüm masayı dağıtmıştı. Cesur bildiği Deniz ve Murat dahi bakıştan korkup kalkmışlardı. Hayret edemeden duramadı. Evde Rahmi albayın otoritesinin olduğunu düşünürdü oysa hayır otoriteyi koruyan Suskundu. Bir bakışı ile bunu yapabiliyor olması Sabiha için hayran kalınacak cinstendi. En cesur bildiği kişiler dahi bir bakışında korkmuştu. Konuşmadan dahi bu etkiyi veriyor olması aşırı etkileyiciydi Sabiha için.
Masum masum Suskuna bakarken masada duran iki yumurta dikkatini çekti. Çocuksu neşesine büründü." Yumurta tokuşturup idaaya gireli mi? Kim kazanırsa onun dediği olsun."
"Nesine? "
Dudaklarını büzüp düşünmeye çalıştı. Aklına gelen fikir ile anında şakıdı. "Kazanırsam yanağımdan öpeceksin. "
Hafifçe tebessüm etti Suskun." Kazanma ihtimalin yok. "
"Neden? "
Yumurtaya uzanıp aldı Suskun." Bir numara olmaya alışkınım ikinci olmak adetim değil. "
Güldü." Peki kazanırsan ne istiyorsun?"
Gözleri kısıldı. " Masayı toplarsın."
Yumurtaya uzanıp aldı Sabiha." Timam. Hadii." Yumurtayı ortada tuttu. Bedenini Sabihaya çevirdi. Yumurtasını kaldırıp Sabihanın yumurtasına vurdu yumurtası çatlayacak şekilde. Tamda istediği gibi oldu. Sabihanın yumurtası çatlamamıştı. Neşeyle şakıdı Sabiha." Ben kazandım."
" Gel o zaman öpüyüm."
Dişlerini dudağına geçirip içinde tutamadığı istekle yerinden kalkıp Suskunun kucağına yan şekilde oturdu. Başını öne eğdi Suskunun bakışlarını fark ediyordu. " Ne ? Kazandın işte."
" Kucağıma oturmak yoktu."
"Ben istiyorum. "
"Neden? "
"Rahat çünkü. " Fazla rahatı. Kucağında olmak kanatları arasında olmak gibiydi ve Sabiha bu kanatları çok sevmişti. İşaret parmağını yanağına koyup iki defa usulca vurdu. "Kazandım öpmek zorundasın. "
İçli nefes almadan duramadı Suskun. Sabihanın bacaklarından kavrayıp iki yana açıp düz şekilde kucağına oturtu. Belinden kavrayıp yüzüne daha da yaklaştırdı. Sabiha başını öne eğmiş yanakları al al kızarmıştı. Ellini kolunu nereye koyacağını bilemediği bir andı yine. Çenesinden nazikçe tutulup kaldırıldı. Mavi gözlerin içine iki siyah göz daldı. Sabiha, siyah gözlerin içindeki camda küçük bir çatlak gördü. Siyah gözlerin arkasında ışık vardı. İlk defa gördüğü bir ışık.
Yüzüne yaklaşan nefes ile utanarak gözlerini yumdu. Hafif gülme sesi geldi kullaklarına sonra ise tok ve gür ses." Allah'ım çocuk gibi hem öp diyor sonra utanıyor." Yanağına yaslanan dudaklar ile nefesini tuttu. Uzun uzun kaldı dudaklar yanağında. Derin bir nefes alındığını hisseti Sabiha beş saniye sonra ise diğer yanağına yaslandı dudaklar. Uzun kaldı. Kalbinin göğüs kafesini zorlayacak kadar uzun kaldı dudaklar yanağında. İki yanağına konulan öpücük ile al al yandı yanakları. " Kazançlı yenilgi oldu."
Gözlerini usulca açtığında siyah gözlerle karşı karşıya kaldı. Suskun masaya uzanıp çatalına batırdığı domatesi yemek üzere iken ellini tutup çataldaki domatesi kendi yedi. Dikkatle baktı Suskun. Gözleri dudaklarına fazlası ile kayıyordu.
İçinde kabaran isteğe engel olamadı Sabiha." Bende öpiyi mi?"
"Hayır desem? "
"Lütpen desem. "
"Öp o zaman. "
Neşeyle gülümsedi Sabiha. Suskunun yüzünü kavrayıp yanaklarına uzandı dudaklarını yanağına yaslarken , ağır ve etikeliyici kokusunu içine çekti. Uzun uzun gezindi dudaklar yanakta. Usul usul öpücükler kondurdu. Diğer yanağa geçti dudaklarını yaslarken tekrar derin nefes çekti içine. Usul usul, ardı ardına ve ağır ağır küçük küçük öpücükler kondurdu.
Yüzünü çektiğinde cam kırığında küçük bir çatlak daha fark etti Sabiha. Donuk bakan siyah gözler ardında minik minik ışık parçaları seçiliyordu.
Karga gökyüzünde dolaştı, kelebek karanlığın içinde ki ilk defa ortaya çıkan dolunay ışığı içinde. İki göz daldı birbirine. Saniyeler hızlı hızlı geçerken ne karga uçmaktan vazgeçti nede kelebek süzülmekten.
Dakikalar dakikayı kovaladı.
"Kalkmayı düşünüyor musun? " Dedi Suskun.
" Ne ?"
" Kucağımdan diyorum. Beş dakikadır oturuyorsun."
Kaşları hafifçe çatıldı Sabihanın." Ne var otursam? Hem Denizde Murat abinin kucağına oturuyor."
"Onlar sevgili. "
"Belki bir gün bizde oluruz. "
"Çocuklarla sevgili olmuyorum."
"Bana çocuk muamelesi yapma! "
Tabi canım bakışını attı Suskun." Tabi değilsin. O yüzden bebek gibi kucağıma tünüyorsun, ellimden yemek yiyorsun. " Gözleri Sabihanın yüzünü tararken uzunlukla dudaklarında kalıyordu. Fark etmişti Sabiha.
" Neden o zaman çocuk dediğin kadının dudaklarına bakıyorsun?"
"İlgimi çeken şeye bakarım. "
"İlgini mi çekiyorum? "
"Fazlası ile. "
Sabihanın üzerine doğru eğildi. Elli ayağı birbirine dolandı Sabihanın yine. Kalbi ardı ardına göğüs kafesine darbeler indiriyordu. Sırtı masaya yaslandı daha fazla geriye kaçamadı. Ne yapacağını bilmeyerek nefesini tuttup , gözlerini yumdu. Yanağında nefes hissetti ve aynı şekilde dudaklar. Usul usul öpücükler kondurdu dudaklar. Diğer yanağınada aynı şekilde öpücükler kondurdu. Yüzünü çektiğinde gözleri kapalı, al al kızarmış yanaklara tebessüm ederek baktı Suskun. Kesinlikle hoşuna gidiyordu ellinin ayağının birbirine girmesi.
Yutkunup gözlerini açtı Sabiha. " Neden öptün? "
"Sayı belirtmedin. " Çayına uzanıp küçük yudum aldı. Çayını koyarken de melemenden bir parça alıp Sabihanın ağzına uzattı." Ye hadi. Madem kucağıma tünedin bebek gibi yemeğini de yedireceğiz artık."
Uzatılan parçayı alıp yedi Sabiha. On beş dakika boyunca Suskunun verdiği her lokmayı büyük iştahla ve ağır ağır yedi. Kucağında daha uzun kalmak istiyordu. Bu yüzden ellinden geldiği kadar ağır ağır ve yavaş şekilde yemeye çalışıyordu.
Tüm yemek bitince Sabihayı belinden kavrayıp yerinden kalktı Suskun." İşlerim var gitmem gerekiyor." Merdivenlere yönelip odasına yürüdü. Arkasından pıtı pıtı gelen adım sesleri vardı. Peşini asla bırakmıyordu. Odaya girdiğinde Sabihada girmişti. Tişörtüne uzandı." Çocuk kalbinin göreceği manzarayı pek kaldıracağını düşünmüyorum." Başından tişörtünü çıkartıp kenara attı. Alt tarafında pantolonu ile kaldı. Yatağa oturduğunda mavi gözlere döndü gözleri döner dönmezde mavi gözlerin etrafında göz yaşı görmesi bir oldu." Ne oldu? Niye ağlıyorsun?"
Dudakları titredi Sabihanın. Usul usul adımlara Suskuna yaklaştı. Parmağı tam Suskunun göğsünde kocaman yara izinde durdu." Ne oldu burana?" Gözleri bedeninde gezindi bir damla yaş süzüldü. Parmağı karnına gitti ve omzuna." Neden bu kadar yaran var? Canın çok yanmıştır. Her yerinde yaralar var." Bir damla yaş daha süzülüp gitti. Sol göğsünde duran yarada parmak uçları durdu. Yara izi çok büyüktü. " Çok acıdı mı?"
Kalakaldı Suskun. Yarasına mı ağlamıştı Sabiha? Evet tamda yarasına ağlıyordu. Gözleri göğsünde ki yara izine döndü. Aynı anda karga ihaneti hatırladı.
" Dur Pınar." Silahını sevdiği kadına doğrultu Suskun.
Durdu Pınar. Silahını Suskuna doğrultu." Beni hapise atmana izin veremem!"
İki silah birbirine doğrultulmuş haldeydi. Sevdiği kadına silah doğrultmak zorunda kalmıştı Suskun." Yapma Pınar. Bırak silahını teslim ol. Kaçamazsın. Cezan ne ise çek."
Duygusuz baktı Pınar." Hayır! Dört duvar arasına hapis olmaya niyetim yok."
Bir adım yaklaştı Suskun." Yapma Pınar. Bırak o silahı hadi." Kumsal gözlere umutla bakmak zorunda kaldı Suskun. Sevdiği kadın ihanet etmişti. Suskun, suçlu ve hain bir kadına aşık olmuştu. Aylar önce masum sandığı, korumak ve izlemesi gereken kadın hain çıkmıştı. " Bırak silahını yapma bunu. Cezan ne ise çekersin. Kaçarsan daha fazla yatarsın Pınar. Yapma bize bunu. Uzun yada kısa ama yat çek cezanı. Kıyma bize."
Bir adım geriledi Pınar." Hayır! Dört duvar arasında heba olmaya niyetim yok. Bırak Suskun kaçıp gidelim. Görevin benden önemli mi?"
" Önemli. Sen ihanet ettin. Görevim seni tutuklamak ve devletin elline bırakmak."
Bir adım daha geriledi. Suskunun vazgeçmeyeceğini biliyordu. Bir kez silahını bırakırsa dört duvarın arasına hapis olacaktı." Üzgünüm Suskun." Elli tetiğe gitti." Çok üzgünüm. Kelebek, özgürlüğüne düşkündür. Karga , kelebeği korumuyorsa kelebek kaçar."
" Ne diye yaptın bunu bize? Hiç mi sevmedin lan beni? Benimle oynayıp kendini masum gösterdin."
Alayla güldü Pınar." En başından beri görev için yanımda durduğunu biliyordum. Sözde görevin beni izlemek ve hain olup olmadığımı anlamaktı lakin seni kendime aşık edip , masum ayaklarına yatıp temiz olduğumu inandırdım seni." Tetiği çekti. " Ama karga yine zeki çıktı. Hain olduğumu anladın. Üzgünüm Suskun dört duvar arasında heba olamam."
Öfkesi damarlarında dolaştı Suskunun." Ne diye seks yaptın lan o zaman benimle? Ne diye aşık aşık baktın gözümün içine." Gözleri karnına kaydı acıyla yutkundu." Karnında bizden parça var lan! Bebeğimiz var bizim."
" Seks hataydı Suskun. Bunu bende beklemiyordum ama oldu bir hata. Bebekte o hatanın meyvesi oldu. " Bir adım daha geriledi." Diğer sorun ise Suskun. Sen sevgiye , ilgiye, şefkata ihtiyacın vardı. Bunu sana verdim. Azıcık sevgi, ilgi , şefkat ve masum bakan gözlerime inandın."
" Yapma Pınar hadi bırak silahını. Seni vurmak zorunda bırakma beni." Pınarın parmağı tetiğe baskı yaptı ve silahtan çıkan kurşun tam sol göğsüne geldi. Ardı ardına üç kurşun daha göğsünü delip geçti. Karga ihaneti öğrenmiş ve acı çekmişti. Sevdiği, masum sandığı kadın tarafından vurulmuştu Suskun. Karnına gelen kurşun ile adımları sendeledi. İki dizinin üzerine çöktü. Silahını zorla kaldırdı elli tetiğe gitti. Basamadı Suskun. " Pınar yapma..."
Arkasına bile bakmadan arabaya yürüdü Pınar." Üzgünüm Suskun iyi adamdın lakin buraya kadar."
Vurabilme şansı vardı Suskunun vuramadı. " Pınar uyuşturucu içme bebeğimiz bari yaşasın." Dönüp bakmadı Pınar. Vuramadı Suskun. Karga ihaneti unutmazdı. Görevi gereği hain olan bir kişiyi vurması gerekiyordu. Vururdu. İçinde biriken sevgi artık nefrete, aşk hiçliğe karışıp gitmişti. İhanet ettiğini öğrendiği anda aşkı bitmişti Suskunun ama ya karnında ki bebeği? " Allah kahretsin!" Vuramadı Suskun. Yapamadı. Karnında bebeğini taşıyordu. Çocuğuna kendi elleriyle zarar veremezdi. Kendi elliyle çocuğunu öldüremezdi.
Kanlar içinde bedeni yana düşerken silahı elleri arasından sıyrılıp gitti. Pınar dönüp bakmadı dahi. Karnında taşıdığı kendi elleriyle vurduğu babasına göz ucuyla dahi bakmamıştı. Arabaya binip uzaklaştı.
İçi yandı Suskunun. Acıyla bağırdı." Bebeğimizi yaşat Pınar! İçme o zıkkım uyuşturucuyu zarar verme bebeğimize! Kaçamayacaksın!"
Dakikalar kovalarken araba gitmiş, kanlar içinde kalmıştı Suskun.
Ne kadar zaman geçti bilemedi. Ekip arkadaşları geldi." Suskun iyi misin? Konuş Suskun."
Zorla araladı dudaklarını." 06 TYK 654 mersedes kaçtığı araba. Bulun onu ve devlete teslim edin." Gözleri kapandı.
Karga ihaneti hatırlayınca yutkundu. Pınarı kendi elleriyle bulup dört duvarlar arasına atmıştı. Bebeğimizi yaşat demişti. Olmamıştı. Pınar uyuşturuyu içmiş bebeğini düşürmüştü. Hastaneden çıktıktan sonra kardeşi Meleğin mezarına geldiğinde küçük bebek mezarı ve not bulmuştu. Pınar uyuşturucuyu bırakamamış bebeğinin düşmesine sebep olmuştu. Suskun bebeğine zarar vermemek için Pınarı vuramamıştı. Pınar kendi eliyle bebeğine zarar vermişti.
Suskun, kız kardeşine benzeyen kadına aşık olduğunu sanmıştı ama hayır Suskun, anne gibi uyuşturucu bağımlısı kadına aşık olmuştu. Suskun karşısında duran Pınarın , küçük kız kardeşi Melek olduğunu düşünmüştü. Yalandı. Pınar, kız kardeşine değil anneye benziyordu. Suskun nefret ettiği annesine benzeyen kadına aşık olmuştu. Çok geç anlamıştı Suskun. Çok geç anlamıştı.
Ağır ağır gözleri ağlayan Sabihaya döndü. Yarasına ağlıyordu Sabiha, yarasına üzülüyordu. Pınar yara açmış, Sabiha üzülmüştü. Kendini zor toparladı Suskun." Şşş ağlama." Kollarını iki yana açtı." Gel bakiyim kollarıma."
Pıtı pıtı adımlarla Suskunun kucağına kuruldu Sabiha. " Çok mu acıdı?"
" Yok."
" Yalan söyleme bana. Hemşireyim ben yara izi çok büyük canın çok acımıştır." Parmak uçları yaranın üzerinde gezindi. Dudaklarını göğsüne bastırıp öptü ardı ardına. " Şuna bak çok büyük. Kim yaptı sana bunu? Kim yaktı canını." Küçük bir hıçkırık kaçtı dudaklarından." Canın kim bilir nasıl yandı."
Cevap bulamadı Suskun. Pınar yara açtı Sabiha yaraya üzülüyor, ağlıyor, öpüyordu. Kendini sorgulamadan yapamadı Suskun. Gerçek sevgi bu muydu? Yarayı açmak değil yarayı öpmek mi sevgi? " Sabiha iyiyim geçti."
" Yaran var kocaman iz var. "
" Her yara iz bırakır Sabiha."
Dudaklarını büzdü Sabiha." Nerede oldu bu izler? Kim yaptı bunları sana?"
Yorgun nefes bıraktı." Askerdim."
" Asker mi?" Başıyla onayladı Suskun." Rütben neydi?"
" Yüzbaşı. Görev sırasında oldu. Askerdim sonra istihbarata geçtim bir görev sırasında oldu."
Yaraya üzgün üzgün bakmaya devam etti." Neden geçmiş zaman kullandın? Asker değil misin artık?"
" Değilim."
" Neden?"
" Uzaklaştırma aldım."
" Mesleğini bir daha yapamacak mısın?" Gözleri önüne Suskunun asker yeşili hallinin hayali geldi." Asker üniforması içinde seni görmek çok isterdim."
" İstersem yaparım sadece uzaklaştırma aldım." Anladım diyerek başını salladı Sabiha. Parmak uçlarıyla yaranın izini silmeye çalıştı. Böyle yapsa yara silinip gidecek sandı içinde bir nokta ama olmadı. Yara izi olduğu gibi kalıyordu." Hemşiresin sen daha büyük yaralar görmüşsündür. Neden ağlıyorsun yaraya?"
Dudaklarını büzmeye devam etti. Parmak uçları yaranın üzerinde oyalanıyordu hala. " Senin yarana ağlarım." Kollarını boynuna dolayıp sarıldı. Parmakları sırtında bulunan yaralar üzerinde gezmeye devam etti. Göz yaşları yavaş yavaş süzüldü yanaklarından. Omzundaki yaralara küçük küçük öpücükler kondurdu.
İçi garip oldu Suskunun. Elleri ağır ağır kalkıp kolları arasında ki kıza dolandı. Tek elli saçına uzandı. Kömür karası saçın bir tutamını parmağına dolayıp burnuna götürüp kokladı. Sabiha fark etmedi bu hareketi. Saniyeler akıp giderken usul usul saç tutamları ile oynayıp , koklamaya devam etti. Aynı şekilde Sabiha yaraları okşadı, öpücükler kondurdu.
Beş dakika boyunca ne Suskun geri çekildi nede Sabiha.
Sabihanın hala ağladığını görünce çekildi Suskun. Elli ile Sabihanın yüzünü kavrayıp baş parmağı ile akan yaşı durdurdu." Ağlama artık." Alnını alnına yasladı." Şşş ağlama." Bir damla yaşı daha durdurdu baş parmağı ile." Seni güldürmek için gıdıklamak mı gerekiyor?"
Burnunu çekti." Sakın." Dinlemedi Suskun. Parmakları Sabihanın karnında gezindi. Küçük kıkırtılar kaçtı dudaklarından." Dur yapma." Dinlemedi Suskun gıdıklamaya devam etti. Ağlayışları küçük kahkahalara döndü Sabihanın." Ayyy dur." Küçük kahkahaları büyük kahkahalara döndü. " Yaaa yapma." Göz yaşları gülümsemeye döndü. Güldükçe tekrar çocuklaştı. " Yaaa yapmasana."
Parmakları durdu Suskunun. Göz bebekleri içinde camda küçük bir çatlak daha meydana geldi. Donuk, duygusuz bakan siyah gözler azıcıkta olsa sımsıcak ifade peyda oluverdi. "Şimdi oldu. "
"Ne oldu? "
"Çocuk oldun. "
"Çocuk olmam hoşuna gitmiyor sanıyordum. "
"Gidiyorsun. "
Şaşkın şaşkın sordu Sabiha. "Hoşuna mı gidiyorum? "
"Hoşuma gidiyorsun. "
Nefesinin kesildiğini hisseti Sabiha. Elli ayağı birbirine dolandı. Göz ucuyla saatte baktığında on dakikadır Suskunun kucağında olduğunu fark etti. "İşin yok muydu?"
"Siktir et işi . Böyle kalalım. "
"Küfür etme. "
"Ağzıma biber mi sürersin? "
"Sürerim. "
Kömür karası saçları parmak uçlarıyla geriye doğru itteledi. Siyah gözler, gökyüzünün içinde gezintiye çıktı. Karga özgürlüğü gökyüzünde buldu. "Tatlı bir kız çocuğusun. "
Kaşları hafifçe çatıldı." Bana çocuk muamelesi yapma dedim!"
"Boş versene bana çocuk ol. "
"Oluyumu? "
"Ol. "
Neşeyle gülümsedi Sabiha. Kollarını tekrar boynuna doladı , büyük el belline dolandı. Sabiha yaralar ile uğraşırken, Suskun kömür karası saçlarla vakit geçirdi. Ne iş umrunda oldu nede başka durum. Kanatları arasında kayıp olan küçük beden , kömür karası saçlar daha ilgi çekiciydi.
Karganın yüz elli yıllık acısı bitti. Siyah gözlerin içindeki camda yıllar sonra çatlaklar meydana geldi.
Karga , çölde yaşayamazdı. Pınarın gözleri kum rengiydi. Karga , çölde yaşamına devam edemezdi. Kavurucu sıcak , karganın beynini uyuşturmuş , bulduğu küçücük gölgede yaşadığını hissetmişti. Suskun, Pınarın verdiği küçücük ilgiyi, sevgiyi, şefkati gölge sanmıştı. Yanılmıştı. Karganın özgürlüğü gökyüzüdür.
Emin oldu Suskun. Karganın nereye ait olduğuna emin oldu.
Yanlış kelebeğe aşık oldun Suskun.
Gerçek kelebek kolların arasında.
Kelebek sandığın yalan çıktı. Gerçek kelebek yanında.
*****
" Kazım ne yapıyoruz biz şuan? " Üzerime kadar çıkmış Kazımı geriye itmeye çalıştım. Bir duvarın kenarına çökmüş Poyrazı izliyorduk.
İşaret parmağını dudağına koydu." Sessiz olun komutanım." Poyrazı acılı bir bakış eşliğinde gösterdi." Düşman hattı beni aldatmak ile yetinmiyor, evimi temizlik kokusuna bulayan kadını da aldatıyor." Te Allah'ım.
Üzerime biraz daha abandı." Boğaldum , boğaldum." Sabah yaka paça kollumdan çekip Poyrazı takibe düşmüş bulunmaktayız. Ne aksiyon ama. Gerçekten diyorum bir dedektif olmadığım kalmıştı.
" Şuna bakın komutanım adam aldatmada mastır yaptı." Fazla dertliydi fazla. " Bunlarda mı gelecekti başıma." Ellini kafasına atıp ağıtçı kadınlar gibi sağa sola sallandı. " Vay benim dertli başım vayyy." Ellini göğsüne koyup kullağımın dibinde böğüre böğüre bağırdı." Saf ve temiz duygularım darmaduman. Aldatılmaya alıştım lakin evimi temizlik kokusuna bulayan kadını nasıl aldatır?"
Şuan bu Sılaya mı üzülmüştü? Yoksa beynim ciddili ciddili bana oyun mu oynuyordu? Kollumu cimcikledim. Gerçekti. Kazım gerçekten Sılaya üzülüyordu. " Lan Dünyanın sonu gelmiş."
" Onu nereden çıkardınız komutanım?" Kullağımın dibinde böğürmeye devam etti. Kulak yok şuan. " Münecim misiniz?"
Hafifçe göz devirdim." Münecim olsam yatırım yapardım. Burada Poyrazın sallantılı aşk hayatını izlemezdim." Sokağın köşesinden dönen insanların garip gözleri üzerimizde geziniyordu. Bu mallar ne halt yiyor demiyorlar ise bende Deniz değilim. Rezil bir gün daha.
" Komutanım şuna bakın şuna." Kollumu ardı ardına parmağı ile dürtü.
Kollumu uzatım." Öyle olmaz Kazım al yerinden çıkart." Allah'ım cidden acılı ve aldatılmış Kazımı ne diye benim başıma veriyorsun? Niye yani?
" Komutanım bakın bakın kıza nasıl bakıyor?" Durdu bir an." Yuh amına koyim yuh adamda namus nabına bir halt kalmadı. Nasıl sevmeye devam ediyim bu adamı? Ellalem ne der ? Namusu giti namusu." Böğrüne ardı ardına darbeler indirdi." Namusumuzu iki paralık etti."
Etrafa göz gezdirdim. Aşiret dizisi içinde miyim? Biraz sonra silahını kavrayıp namusumu temizleyeceğim derse şaşırmam." Lan Kazım dur ne yapıyorsun?" Elline silahını almış kafeye yürüyordu.
" Namusumu temizleyeceğim komutanım." Allah'ım her lafımı neden bu kadar ciddiye alıyorsun?
Can havliyle peşinden koştum. Çoktan kafenin içine girmişti. " Kazım dursana. Ellini bir adam için kana bulama." Harbi harbi kaptırdı kendimi role.
Silahını tam Poyraza kaldırdı." Töremizi ayaklar altına aldın lan!"
Poyraz boş boş göz kırpıştırdı. Poyrazın tam karşısında duran kızın gözleri üzerimize döndü. Sarı saçlı, mavi gözlü bir kızdı.
Kazımın elline uzanmaya çalıştım." Dur Kazım! " Durmadı tabi ki. Dursa şaşarım.
Poyrazın karşısında kız kocaman bir çığlık attı.
Kafedeki herkes korku içinde çığlık çığlığa dışarıya attıyordu kendisini.
Müşterilerden biri kapıdan çıkamayınca cama kafa atıp dışarıya attı kendini.
Kadının biri masanın altına yattı.
Garson, silahı görünce yere bayıldı.
Küçük bir çocuk neşe içinde el çırptı. " Anne bak hayalini kurduğum an gerçek oldu." Türk gençliğinin hayali bile inanılmaz. Böyle bir milletin deli olduğunu düşünmeleri normaldi.
Yaşlı amca gazetesinde yeni bir sayfa açtı. Dünya yansa sikimde asla değil havasında idi şuan amcamız.
Poyraz ellerini öne doğru kaldırdı." Kardeşim dur." Önünde ki tepsiye uzanıp tam özel bölgesine tuttu. Yani o kadar ihtimal arasında orasını koruması da ayrı garipti." Yanlış anladın. "
" Daha ne kadar yanlış anlayacağım lan!" Kızı gösterdi." Beni aldattığın yetmiyor evimi temizlik kokusuna bulayan kadını aldatın."
Korkulu bakışları bir an dağıldı Poyrazın." Komutanım dünyanın sonu mu geldi acaba?"
Güldüm." Bunu bende düşündüm Poyraz ama gelmedi."
Poyrazı tatmin etmedi cevabım." Kazım lan beyaz çorabın rengi ne?" Bu nasıl soru Allah adına?
Daha şaşırtıcı olanı Kazımın bunu düşünüyor olması." Yıkarsan gri , kirli ise siyah."
Ellimi yüzüme geçirdim. Gerçekten beni hangi insanların arasına düşürüyorsun Allah'ım.
" Peki en kötü koku ne?" Dedi Poyraz.
Bunu da düşündü Kazım." Parfüm ve deterjan kokusu."
Derin bir nefes aldı Poyraz." Allah'ıma şükür olsun dünyanın sonu gelmemiş." Yani Poyraz şuan üzerine silah doğrulturulurken sevindiğin noktaya bak.
" Nasıl yaptın lan? Utanmıyor musun?" Diyerek acılı töre kadınları aratmayan bir performans sergiledi.
" Poyraz kim bu kız? " İşleri ciddiye almamıştım. Sonuçta milletin özel hayatı beni ilgilendirmez lakin işin ucunda Sıla vardı. Haftada bir defa araşıyorduk. Sıla öyle böyle bir kişi değildi benim için." Sılayı aldattın mı?"
" Sizde mi komutanım?" Ya ne olacaktı?
Kazımın kollunu bıraktım." Dökül lan yoksa töreye kurban gideceksin bak." Ciddi gidecekti. Kazım aşırı duygusaldı.
Kız sonunda sindiği yerden usulca kafasını çıkartı. O ne lan öyle? Kafasına çantasını geçirmişti. Göt korkusu başa belaydı. Ürkek ceylan gibi konuşmaya çalıştı daha doğrusu konuşma yetkilerinin hepsini kayıp etmiş olabilir. " Yablış amladınız men Sıla'nın erkedeşiyim."
Kazımın gözleri beni buldu." Hangi dil bu komutanım? Türkçe meaili ne oluyor?"
" Galiba." Ellimi çeneme atıp ovuşturdum. " Yanlış anladınız ben Sıla'nın arkadaşıyım dedi." Kızada tasdik ettirdim." Doğru dimi?"
Başını hızla salladı.
Bu Sırada olaya Sıla daldı. Çok şükür yarabbim.
Kocaman açılmış gözleri bizi buldu." Kazım dur ne olur. Tamam çekileceğim aranızdan sırf aldatı diye vurmak olur mu?"
Dişlerimi dudaklarıma geçirip gülüşümü bastırmaya çalıştım. Zordu.
" Kız bayan temizlik bu seni aldatı mı?" Sessi öyle ürkünç çıktı ki ben bile hafif tırstım." Aldatı ise söyle temizleyelim namusumumuzu. " Gururla göğsünü kabartı." Bak temizlik yaptığım konularda var." Övündüğü konuya bak ya.
Sıla adeta apışıp kaldı. Mal bir ifade şeklinde göz kırpıştırdı. Kazımdan duyulmayacak laflar idi. Sıla bana döndü." Deniz bana dünyanın sonunun geldiğini söyle."
" Dünyanın sonu ile derdimiz ne bizim arkadaşlar?" Bu sırada hızlı bir hamlede Kazımın ellinden silahını aldım. " Şu kız senin arkadaşın mı?"
Hala mal ifade ile bakıyordu Sıla. Kıza inme inmiş olabilir. Kazımın laflarından sonra normaldi.
Sılaya yaklaşıp kollunu sarstım." Sıla iyi misin?" Hala aynı duruyordu." Kız şoka girdi."
Poyraz bitti yanımızda. Sıla'nın yüzünü kavradı." Bebeğim iyi misin?"
Sıla'nın gözleri en kocamanından açıldı." Kazım biraz önce benim arkamda mı durdu?" Kollunu cimcikledi yetmedi yanağına iki tokat attı. Bu Kazım kıza neler yaşatıda kız böyle bir şoka girdi? " Poyrazım rüyada olmadığımıza göre kesin dünyanın sonu geldi."
" Poyrazım ne lan? Ona bir tek ben Poyrazım derim." Ve milli tribini attı Kazım.
" Evet Kazım trip attığına göre aynı düzen içinde birbirinizi yemeye devam edebilirsiniz." Kazımın silahını verdim. " Arkadaşlar bol aldatmalı aşk üçgeninizi zevkle izlemek isterdim. Biliyorsunuz."
Dışardan bir teyze bağırdı." Kızım dizi mi bu?"
" Öyle teyzem. Türk dizi sektörüne yeni bir soluk getirmeye karar verdik." İşin içinden anca böyle kurtulur idik. Başıma bir belaya daha sokarsam Murat'da benimle yeni bir dizi çevirme şansı çok yüksekti. Hata neti. Malum beyefendinin siniri beni inim inim inletiği zaman bittiyordu.
" Hangi kanalda oynayacak kızım?" Diyerek yeni sorusunu yöneltti teyze.
" Dünya'nın en rezil insanıyım kanalı." Tam bana uyan kanal ismiydi. " Sizde adam gibi durun. Oturun konuşun derdiniz ne ise." Başlarını hızla salladılar." Gitmem gereken bir gün var. Size iyi eğlenceler." Evet gitmem gereken bir gün vardı. Yasemin abla çağırmıştı. Asla benlik değildi de işte Yasemin abla rica etti. Derya'nın zoru ile çeyrek altın bile almıştım. Vur patlasın çal oynasın havasındayım.
Kafeden çıktığımda iki üç kişi fotograf çekinmek istedi. Kıracak halim yoktu. Ünlü bir aktör olmak bunu gerektirir. Çoğu kişi ile fotograf çekindim. Ünlü olmak ne kadar zordu.
İç sesim uzun zaman sonra saklandığı yerden çıktı." Asker olmadığın kanıtlanmış oldu."
İç ses rica ediyorum sesini kes.
Hadi gidip şu bol dedikodulu , meraklı teyzelerin olduğu güne gidelim. Ne kadar nefret ettiğim durum varsa hepsi bir arada.
Kurşunlar ile dans ederken şimdi ise teyzelerin soruları ile dans edecektim.
Harika.
*******
Murat ellinde tutuğu kitabın sayfalarını inceledi. Özdemir Asaf, seçme şiirler kitabıydı. Deniz'in kitaplığında tek Özdemir Asaf görmemişti. Maddem şiir okuyordu adam akılı okumalıydı. Özdemir Asafsız şiir düşünülmezdi.
" Hayırdır ula şiire mi sardın?" Hayır diyerek başını salladı Murat." Eee o zaman ne diye şiir kitabına bakıyorsun? Şiir sevmezsin."
Sevmezdi. Denizden önce şimdi seviyordu. Deniz'in her sabah attığı şiirlere şiir ile yanıt vermek istiyordu. " Deniz seviyor şiir okumayı." Şiir kitabını sepete attı. Tam gidecek iken durdu. Deniz'in kitaplığında olmayan bir kaç şiir kitabını daha kendine söve söve sepete ekledi. Yine hareket etmek istedi ama yapamadı. Bir tane de Nazım Hikmetin şiir kitabını sepete koydu. Deniz'in en sevdiği şair idi. Bu kadar sevdiği yazarı Murat'ın da bilmesi gerekiyordu. Ortaokulda sınavda çıkacak şiir kitabını dahi okumamıştı şimdi ise Deniz için okuyacaktı. Hayatında nefret ettiği her durumu sırf Deniz seviyor diye sevmeye çalışıyordu.
" Ula ne diye o kadar kitap aldın? İstemede kıza kitap mı vereceksin?"
Umursamazca omuzlarını indirip kaldırdı." Deniz seviyor." Sonunda hareket edebildi.
Hasan'da peşine takıldı. "Yanımızda bir kadın olsaydı iyi olurdu. Kadının halinden en iyi kadın anlar."
İlerlemeye devam etti Murat." Gerek yok. Denizi tanıyorum neyi sevip sevmediğini biliyorum." Kasaya gelip aldıklarını kasaya bıraktı.
" Ula kızı tanıyorsun da kıza iç çamaşırı felan da almak gerekir çeyiz için."
Kasadaki kadının miktarı söylemesi ile kartını çıkartıp okutu." Tamam amca hallederiz onu da."
" Lan yoksa onu da mı biliyorsun?"
Elline poşetleri alıp ilerledi. " Karım olacak ya bilmem gayet normal."
Hasan'ın beyninden aşağıya doğru süzüldü sinir. " İyice dinden imandan çıkmışsın." İnsan içinde olmasa iyi bir meydan dayağı çekerdi. İmkanlar malumdu. " Rahat bıraktık diye iyice yoldan çıkmışsın. Kendin çıkman yetmiyor gibi kızıda çıkarmışsın."
Dudakları arasında muzip bir gülüş meydana geldi." Ben değil gelinin yoldan çıkarmaya daha meraklı. " İlk adımı o atmamıştı sonuçta. Edebi ile durmuştu. Deniz ilk adımı attığı anda da sikerler edebi deyip olaya dalmış bulunmuştu. Asla pişman değildi.
Hasan yine de içi rahat etmedi kafasına şaplağı geçirdi. " Düğüne kadar edebin ile dur lan! " Parmağı Murat'ın yüzüne kalktı." Rahmiden önce o topuğuna ben sıkarım."
Yediği şaplağın etkisi ile bir kaç saniye sakinleşmeye çalıştı. Bu yaşından sonra Deniz yüzünden dayak bile yemişti. Amcası duymayacak şekilde ağzının içinden homurdandı." Ula Deniz. Baştan çıkardığın için dayakta yedik. "
Bu sırada Hasan bir kuyumcuya girmişti bile.
Ellindeki poşetler ile Murat'da peşinden girdi. Poşetleri kenara bırakıp sandalyeye kuruldu.
Kuyumcu gelen müşteriler ile göz bebekleri parladı. Paranın kokusunu alıyordu. Abartılı bir neşe ile karşıladı." Hoşgeldiniz efendim hoşgeldiniz. Ne isterdiniz? Ne veriyim abilerime?"
" Önce ağzını gözünü yaymadan konuş." Hasan'ın sözleri ile kuyumcunun tüm hevesi yerle bir oldu." Bana yirmi tane Trabzon hurması çıkart birde takım setini ve nişan yüzüğü."
Murat müdahale etmek istemiyordu ama edemeden de duramadı." Benimki öyle şeyler sevmez amca." Gözleri vitrinde gezindi. Deniz'in sevdiği hiçbir şey yoktu doğru düzgün. Yine de bir ümit bakmaya devam etti.
" Nasıl sevmez? Karadenize gelin olarak gelecek. Trabzon hurması olmadan olur mu?" Önüne bırakılan takımları sıra sıra inceledi. Gelinine en güzelini almalıydı." Kadınlar bileğinde altın olmasını sever. Kolluna takıp gezer ortalıkta."
Hafifçe yüzünü buruşturdu ." Benimki öyle kadınlardan değil. Abartılı şeyler sevmez." Yerinden usulca kalkıp vitrine yaklaştı. Gözüne kestirdiği kolye ile hafifçe tebessüm etti. " Şu çiçekli kolyeyi ver."
Kuyumcu anında denilen kolyeyi çıkartıp önüne koydu. Sarı uzun zinciri , kolyenin ucunda küçük bir daire, dairelerin etrafında beyaz , mavi , yeşil çiçekler süslüyordu. Çiçeklerin ortasında küçük küçük pırlantalar vardı. Zarifti kolye. Tam Denize yakışacak şekilde.
Bu sefer yüzünü buruşturan Hasandı." Kadın ruhundan zere anlamıyorsun." Büyük yaldızlı , kırmızı şeritler ile süslü takım seti gösterdi." Bak bu güzeldir."
Göz ucuyla baktı." Benimki kırmızı rengi sevmez amca." Ellinde tutuğu kolyeyi kuyumcuya uzattı. " Bunu paket yap." Gözüne bir kolye daha takıldı. " Şu kolyeyi de ver bakalım."
En ters bakışını attı Hasan." Kadının boynunda bile belli olmaz ula o." Başka bir sete baktı. Büyüktü. " Küçücük kolye ile nasıl hava atacak kız?"
Sıkıntılı bir nefes vermeden duramadı. Amcası ile alışverişe gelmek ile büyük hata yapmıştı. Uzatılan yeni kolyeyi inceledi. Sarı uzun zinciri vardı, kolyenin ucunda mavi bir deniz dalgası vardı. Asıl Karadeniz gelini olduğu bu kolye ile anlaşırdı. Deniz ismine en güzel bu kolye giderdi. " Bunu da paket yap."
" Siz ona bakmayın ula. Tüm Trabzona rezil edecek kızı." Mavi büyük setti öne iteledi." Bunu paket yapın aynı şekilde yirmi Trabzon hurmasını."
Kuyumcu dağılan hevesi tekrar yerine geldi. Para gelecekti. " Tabi efendim başka bir isteğiniz var mı?" Bir yandan da paketleme işini yapıyordu.
Ellini çenesine atıp sıvazladı Hasan. " Az mı aldık lan acaba? Şimdilik isteme için bunu takalım düğünde daha fazlada takarız." Nişan yüzüklerine yöneldi." Kızın parmak ölçüsünü almayı unutuk."
Nişan yüzüklerine Murat'da yaklaştı. Hepsini göz ucuyla süzdü. Ortada duran zarif ve ince olanı aldı." Bu yüzük Denize uyuyor." Ne çok abartılı nede çok ince tam Denize uyacak şekilde idi. " Parmak ölçüsü de tam."
Ağzı hafifçe açıldı Hasan'ın." Maşallah kızın parmak ölçüsüne kadar biliyorsun."
Ciddiyetle başını salamakla yetindi Murat. Ellinde tutuğu yüzüğü kuyumcuya verdi. Kendisi içinde bir tane seçti.
Kuyumcu hepsini paketleyip verdi. İşin en can alıcı noktası gelmişti. Para. Gözlerinin içindeki ışıltı büyüdü. Post cihazına okutulan kartı film izler gibi nefes almadan izledi. İşlem onaylandığında gülüşü daha da büyüdü." Yine bekleriz efendim."
İkiside cevap verme gereği duymadan çıktılar. Fazla güler yüzlü ve yalaka herifti. Sevmezlerdi.
Alışveriş merkezinden çıkıp yakında bulunan çay bahçesine geçtiler.
Hasan etrafında ki insanları büyük bir ciddiyetle süzdü.
Murat telefonunundan Denize mesaj çekti.
Huzurum 🩵
Başın belada mı?
İlk sora sora sorduğun soru bu mu? İnsan bir nasılsın der öküz.
Böyle yazdığına göre sorun yok. Neredesin?
Altın gününde.
Altın günü? Doğru söyle kara para hakla mıyorsun dimi?
Bana güvenin gözler yaşartıcı. Yasemin abla çağırdı onu için geldim.
Kadının biri oğlunu nasıl doğurduğunu anlatıyor kırk birinci kez. Sanarsın sanat eseri doğurdu öyle bir anlatış.
Acaba diyorum bizde mi bir sanat eseri yapsak? Şöyle ela gözlü, kahve saçlı aynı sen gibi bir kız çocuğu sanat eseri.
Aklın fikrin nerede.
Ayıp ediyorsun bak. Sanatçı ruhuma hakaret etme.
Nedense senin sanat eserlerinde her yerim mosmor oluyor.
Her sanatçının çalışma şekli farklıdır. Zevkler ve renkler tartışılmaz lütfen.
Zevkin danteli sütyen.
Sana çok güzel bir siyah dantelli sütyen aldım. Akşam bir üzerinde görüyüm. Beden ölçüsünü tam alamamış olabilirim. Olmazsa başka bir yöntem deneriz.
Neymiş o yöntem?
Üzerinden çıkartmak.
Delirtme beni Murat!
Yanakların kızardı dimi?
Cevap gelmedi. Yanağının içini ısırarak gülüşünü bastırmaya çalıştı.
Beli beli kızarmış.
" Lan ne salak salak ergenler gibi telefona bakarak duruyorsun?" Etrafına göz gezdirdi." Millet salak olduğunu düşünecek."
Telefonda bile rahat yoktu. Rahmi bir yandan Hasan bir yandan canına garezi vardı. Derin bir nefes eşliğinde telefonu kapatı , kapatmadan öncede ekranada duran fotoğrafına bakmayı ihmal etmedi. " Deniz ile konuşuyordum. Başını belaya soktu mu sokmadı mı diye."
Önlerine bırakılan çaydan aynı anda iki büyük yudum aldılar. " Bu ne ula? Karadenizin demli , dumanı tepesinde tüten çayı varken düştüğümüz çaylara bak." Diyerek homurdandı Hasan. Çayı kenara iteledi. Damak zevkine hakareti bu çay. " Bana bak ula. Kızın her şeyini ezbere bilirsin ya kız seni ne kadar tanıyor?"
Çayından bir yudum daha alırken boş boş göz kırpıştırdı Murat." Huyumu suyumu, karakterimi biliyor işte."
" Onu mu diyorum. Aileni biliyor mu ?"
" Hepsini tanıyor ya işte."
" Tanımak yeterli mi sence?" Elini masaya koydu . Ciddi konuşma zamanı gelmişti." Evleneceğin kadın senin aileni doğru düzgün tanımıyor bile."
Umursamaz bir bakış attı." Bilmesine gerek yok. Beni biliyor ya işte yeter bu."
" Seni tanıması ile yetmez. Kıza hayatını anlat."
Bunu Murat'da biliyordu ama anlatamıyordu." Neyi anlatayım amca ? Hem ne gerek var? Deniz'in acılarının yanında benim ki hiç kalır." Gözleri uzklara daldı. " Deniz'in yeteri kadar yükü var bir de benim dertlerimi yük edemem."
" Sevda yoluna çıkmışsınız. Yükü de tek taraflı olmaz. Kızın derdini dert bilmişsin. Ellinden tutup sahip çıkmışsın. Ailede olmuşsun. Takdir ediyorum bu konuda seni." Sakin bir ses tonuyla devam etmeye çalıştı." Ama yiğen tüm yük tek taraflı olursa o yol çöker. Sevdalandım dediğin kıza hayatını da anlatmalısın."
" Amca bak Denizi benim kadar sende iyi tanıyorsundur. Neler yaşadığını da çok iyi biliyorsun." Düşüncelerini toparlamaya çalıştı. " Denize bir de benim derdimi anlatırsam biliyorum amca kendi yükü gibi benimser. Zaten yeteri kadar yükü va..."
Sözünü kesmeden duramadı Hasan." Doğru diyorsun Denizi iyi tanırım ama seni de iyi tanırım. İçinde yıllardır biriken sızıyıda görürüm. Artık içinde ki sızıyı dökmen gerek." Babacan bir tavırla ellini Murat'ın dizine koydu." Bak yiğen bilirim sen derdini , kederini kolay kolay anlatamazsın ama o kız artık sıradan bir kız değil. Aşık oldum dersin. Görürüm o kızda seni sevmiş." Ellini dizinden çekip Murat'ın göğsüne koydu." Aha buranız cayır cayır yanar. Tek başına yanmak olmaz. Anlat kıza. Yük edecekse bile sevdiğinin derdini yük edecek. " Elli tekrar Murat'ın dizini buldu. Babacan tavırla konuşmaya devam etti. " Yarın bir gün başkasından öğrense hoş mu olur? Evleneceği adamın ailesini bile tanımıyor."
Zorlu bir nefes aldı Murat." Neyi anlatacağım amca? Babamın beni öldüresiye dövdüğünü mü? Annemin biraz olsun şefkat göstermediğini mi? On yaşında kimsesiz çocukların arasına atıldığımı? Bunlar bana dert , yük." Yüreğinin ortasına oturan ağırlık büyüdü.
" Ha o babağun bacağuna sıktırma bana! Dert dertir git anlat kıza." Etrafında bakan gözleri fark edince tekrar sakin ses tonuna bürüdü." Kızın bilmeye hakkı vardır. Yarın bir gün ailenden yada başka birinden öğrense hoş mu olur? Koca Karasu ya gel ailesini bile tanıma. "
Yandan göz ucuyla baktı Murat." Anneme aşık olduğunu da anlatıyı mı amca?" Hasan'ın yüzü afaladı." Bilmediğimi sanıyorsun. Yıllardır babam ile kanlı bıçaklı olmanızın sebebini annem yüzünden olduğunu biliyorum." Biliyordu Murat ta sekiz yaşında öğrenmişti.
" Sen nasıl öğrendin ula?"
" Evinde annem için yazdığın mektupları daha saklıyorsun." Sekiz yaşında fark ettiği mektupları okumuştu. Amcasının annesini çok sevdiğini de biliyordu. İki kardeşi karşı karşıya getiren kadın annesi idi. Amcasının sevdiğini bile bile babasının, annesini aldığını da biliyordu. " Annem ve babamın beni sevmemeleri , dövmelerin sebebide sana benzememden dolayı. Yıllar önceki vicdan yüklerini benden çıkardılar. Şimdi hatalarının biraz farkına vardılar da ne oldu? Olan bana oldu. " Yüreğinde ki ağrı biraz daha artınca durmak zorunda kaldı bir kaç saniye. " Yıllardır ha buralarda kimsesiz kaldım. Benim bir ailem hiç olmadı ki. Olmayan ailemi Denize ne diye anlatıyım?"
Yorgun bir nefes vermeden duramadı Hasan. Trabzonda kimse bilmezdi bu olayı. Yıllardır kulaktan kulağa küsme sebepleri farklı anlatılmıştı tek üç kişi bildi. Nevzat , Rabiya , Hasan ve bu üçünden habersiz Murat. " Diyecek bir sözüm yok artık. Anlatıp anlatmamak sana kalır. Ha anlatmaya karar verirsen beni de anlat. Benim ne suçum var ne günahım. Anneni sevmiştim ama kısmet değilmiş. Baban olacak o it beni çiğneyip geçip gitti."
" Beni ilgilendirmez aranızda ki mevzu. Ben kendime şimdi ise Denize bakarım." Çayını kafasına dikip bittirdi. Sıkıcı bir konuşma oluyordu. Cebinden para çıkartıp masaya savurdu." Kalkalım artık."
Yerinden usulca kalkıp Murat'ın peşine takıldı Hasan.
Yüreği ve kolu aynı anda sızım sızladı. Biri vatan aşkı ile diğeri sevda ateşiyle.
********
Önümde duran yemeklere boş bir bakış attım. Kurtulma şansım asla yoktu. Hala lanet güven problemi en taze hali ile duruyordu. Yanımda duran Şahin bir kaşık daha ağzına tepti. Evet oda buradaydı. Derya kollundan tuttup getirmişti buraya. Adet , gelenek ve görenek dolu ortamın içine düşen moderniyet temsili idi şuan. Bir ellinde sigarası diğer ellinde kaşığı, bacağı bacağın üzerinde, deriler içinde , alev kırmızısı saçları. Kulübe gideceken yanlışlıkla buraya uğramış gibi bir hali vardı.
Diğer tarafa baktım. Derya ellinde ki kahve fincanı ile Ayşe ablanın falına bakıyordu. Daha on dakika önce günah fal baktırmak diyen Ayşe abla şimdi fincanın içine kadar girecek bir merak ile duruyordu.
Diğer tarafa döndüm. Sabiha ve Tülay derin bir sohbetin içine dalmıştı. Bugün herkes Sabihanın ölmediğini öğrenmişti ve koca bir şok yaşamadan da duramamışlardı. Hakklılardı ne deyim.
Karşımda ki koltuğa döndü gözlerim tıpa tıp aynısı üç teyzeler vardı. Üçüz teyze ilk defa görüyordum. Aralarında tek fark taktıkları şal idi. Sarı , Turuncu ve kırmızı yazmalarını takmışlardı. Yüce rabbim ne hikmetleri vardı.
" Kızım sen evli misin?"
Koltuğun sağından gelen ses ile o tarafa döndü kafam. " Hayır kısmetse evleneceğim inşallah."
Üç teyzelerden Turuncu yazmalı olan konuştu." Mesleği ne çocuğun?"
Demek o sorguya çekme anı gelmişti. İlk geldiğimde kadınlar müzik açmış dans ediyorlardı. Benim bildiğim ilk yemekler yenir sonra dans edilir ama burada işler tersinden ilerliyordu. Önce dans sonra yemek ve sohbet. Allah'tan sorgudan kaçmak için geç geldim. Kafamdaki plana göre ben gelene kadar yemeklerini yer sonra da dans ederdik bir bahane ile de uzar giderdim. Olmamıştı.
Yardım bakışlarım Yasemin ablaya döndü ama o karşısında ki duvara içli içli bakıyordu. Gözlerim baktığı noktaya döndü. Büyük duvarın ortasında Yavuz abinin fotoğrafı vardı. Ellerini arada birleştirmiş gülerek ekrana bakıyordu. Fotografın altında al bayrak asılmıştı ve etrafında birçok plaket, resim , çerçeve vardı . Bu kadar karışıklığın içinde en dikkat çekeni Yavuz abi idi. Acı hala taptaze idi. Ateş evin duvarlarını aşındırıyor , büyük feryatları içine hapis ediyordu.
Turuncu teyze tekrar aynı soruyu sorunca gözlerim zorlukla fotograftan koptu. " Asker kendisi."
Üç teyzede aynı anda dudaklarını dişleyip , avuç içine ellerinin tersini ardı ardına vurdu." Vah vah vah." Ne oluyor be?
" Asker sevmek zordur kızım. Allah büyük sabır versin." Ha şimdi anlaşılmıştı durum.
Alev küçük bir kahkaha attı." Yalnız teyzeler kızımızda asker."
Kadınların gözleri kocaman açıldı. Tövbe estağfurullah bu üçü ne diye aynı tepkileri veriyordu? Korkuyordu insan.
" Nasıl yapacaksınız öyle kızım? İkinizde görev başında." Dedi Sarı yazmalı teyze.
" Hallediyoruz sorun yok." En küçük sorun bu olsun zira daha büyük sorunlarımız var idi.
Ardı ardına yeni sorular yağdı üzerime. Ne oluyor be ? Savaşta mıyız? Silah bile bu kadar hızlı kurşun sıkamaz.
Yanımda oturan mobese teyze en ince ayrıntıma kadar beni süzüyordu.
Nasıl bir ortamın içindeyim ben ya?
" Deniz bana yardıma gelir misin?" Gelmez miyim Nehir gelmez miyim? Yerimden can havliyle kalkıp mutfağa attım kendimi. Ellini karnına sarmış gülerek bana bakıyordu.
Yanına varıp karnını okşadım." Allah senden bin kere razı olsun Nehir. " Karnı hafif şişmişti artık. Hamile olduktan sonra yüzüne daha ayrı bir güzellik gelmişti. Erkek çocuğu idi galiba. İçerde ki teyzeler erkek çocuğu güzellik verir demişti. " Asker kadınım yardım diye çığlık atacaktım."
Küçük bir kıkırtı kaçtı dudaklarından." İçerde öyle mahsun mahsum durunca kurtarmam gerektiğinin farkına vardım. " Tezgaha yakalaşıp kirli tabakları temizlemeye koyulduğu anda ellinden aldım." Ben yapardım."
" Yorma sen kendini artık iki canlısın." Kenarda duran sandalyeyi gösterdim." Otur dinlen." Lafımı ikiletmeden sandalyeye kuruldu. Elli karnını buldu. Cidden diyorum yüzüne ayrı bir renk gelmişti. Turuncu uzun saçlarının bir tutamını çiçekli bir toka ile tuturmuştu , yeşil gözlerinin içinde ışıltı parlıyordu, yüzü daha aydınlık hale gelmişti. Yakışmıştı hamilelik. Avuç içini karnına yaslayıp ağır ağır okşadı içerdeki canı. Karnımda ki ağrı kendini belli etti. Derin ve Duman gözlerim önüne serildi. Genzimin yanmasını engeleyemedim aynı şekilde dolan gözlerimi. Yutkunarak kendimi durdurmaya çalıştım. Zordu. Ağrı daha da artı. Bir ellim istemsizce karnımın üzerinde durdu. Geçmeyecek mi bu ağrı ? Tedavisi yok muydu? Galiba bazı yaralar ömür boyunca sızlamaya mahkum idi. Ağrıyı önemesememek için Nehir ile sohbet ettim." İçerde ki teyzeler çocuğu tuza yatırman gerektiğini söyledi yapacak mısın?"
" Hayır tabi ki." Bencede hayır. Tamam gelenek ve göreneğe saygım vardı ama vardı sadece. " Ne bu yemek mi? Ne diye çocuğumu et gibi tuza yatırıyım?"
Hafifçe tebessüm ettim." Ya süt banyosu yaptıracak mısın?" Ben değil içerde ki teyzeler söylemişti. Ne garip adet ve gelenekler.
" Hayır çocuğuma bunu yapamam." Kolları ile sardı karnını. Her an teyzeler üzerinde yeni bir deney deneyebilirlerdi. Daha on dakika önce zorla çocuğa iyi gelir diye yeşil yeşil bir içecek içirmişlerdi. Buda bana ders olsun. Bir gün hamile kalırsam ilk işim teyzelerden uzak tutmak olacaktı. Dünyaya daha gelmeden çocuğun psikolojisini bozuyorlar. " Buğra ile barışmanıza çok sevindim." Uzun uzun gezindi göz bebekleri üzerimde." Bir ara hep bu halde kalacaksınız diye çok korkmuştum . Murat abi ile arasını bozulmasını istmem."
Yıkadığım tabağı kenara koyaraken yeni bir tabak aldım. " Onlar abi kardeş gibi Nehir. İsteseler bile küs kalamazlar." Kartal timinin hepsinin arasındaki bağın farkındaydım. Onlar gerçek bir aile olmuştu. Üzülünce beraber üzülüyor, sevinince beraber seviniyorlardı. Sımsıcak bir aile yuvası." Ve Buğra ile aramızın düzelmesine bende çok sevindim." Hiç olmazsa artık askeriyede nefretle bakan gözler yoktu üzerimde. Bir nebze olsun nefes almamı sağlıyordu.
" Murat abi ile evleneceksin demek ?" Başımı salladım. " Sizi ilk gördüğüm zaman bunlar evlenir demiştim."
" Müneccim olma şansın?"
Güldü." Ben değilse rahmetli babanem biraz öyleymiş." Önüne gelen turuncu bir tutam saçını arkasına doğru iteledi. " Benden sana tavsiye evleni evlenmez hemen çocuk yap."
" Murat ölmez ise olur." Yada ben.
Kaşları hafif çatıldı." Niye ölsün?"
" Niye olacak? Rahmi albay her an öldürebilir. Kızını almak ile büyük bir hata yaptı kendileri." Aklıma gelen detay ile anında şakıdım." Yarın akşam istemeye gelecekler sizde gelsenize." Durdum bir an belki gelmek istemezlerdi." Yani tabi isterseniz. Uygunsa."
" Tabi ki geleceğiz."
Bu sırada içeriye Şahin , Derya, Tülay ve Sabiha daldı.
" Ne o sizde mi kaçtınız?" Şahin bir sigara yakmaya meyletiği anda parmakları arasından aldım." Hamile kız var burada. Sonra iç Şahin."
Gözleri Nehire döndü. Onda görülmeyecek bir nezaket gösterdi." Kusura bakma unutmuşum." Cebinden küçük bir parfüm şişesi çıkartıp üzerine sıktı. Sigara kokusunu engelemeye çalışıyordu. Belki de Şahin ile tek ortak noktamız buydu. İkimizinde bebek acısı vardı. Birimiz evlat kayıp ettik diğerimiz hiç evladı olmayacak.
" Kadınlar nefes almıyor nefes." Diyerek isyanını dile getirdi Tülay.
Sabiha yere çöküp kömür karası saçlarına ellerini attı. " Kadınların sorusuna cevap vereceğim diye nefes nefese kaldım." Ardı ardına derin nefesler aldı. Melül bakışları beni buldu." Deniz eve gidelim artık. Sıkıldım ben burada."
Son kalan iki tabağı da yıkayıp kenara koydum." Gidelim."
" Düğünde nedimen kim olacak Deniz? Karar verdin mi?" Dedi Nehir.
Alev yüzünü buruşturdu." Şu nedime gelinin etrafında salak salak dönen kız oluyor dimi?"
Dudaklarım arasında keskin bir gülüş oluştu." Şahin olacak nedimem." Boş gözleri beni buldu." Bakalım sen ne kadar salak salak etrafımda dolaşacaksın."
Gözleri tamamen kırmızı renge döndü. Sinirliydi." Öldürürüm seni Özal! İşim gücüm yok düğününe mi geleceğim birde?"
Cevabı Derya yapıştırdı." Lafa gelince kız kardeşim demeyi çok iyi biliyorsun. " En dikinden bakışını attı. " Sen gelmeyeceksin de kim gelecek?"
Hemşirem neşeyle şakıdı." Ben oluyum mu Deniz nedimen?" Yerinden usulca kalkıp yanımda bitti. " He ben oluyumu?"
Kömür karası saçlarını geriye doğru taradım. Kollumu omzuna dolayıp kendime çektim." Tabi sen olacaksın." Ondan başkası olacak hali yoktu. Şahin'i sinir etmek için onu söylemiştim. İlk günden beri aklımda olan tek isim Hemşirem idi." Hem senden güzel kim yapacak bu işi?"
Anında sokuldu kollarım arasına. Kolları bellime dolandı." Tabi ya."
Şahin en iğrenç şekilde yüzünü ekşiti." Vazgeçtim ben olacağım." Kıskanç yemin ederim kıskanç. Hayatında bir kez bile düğüne gitmemişti şimdi kalkmış nedime olacağım diyordu.
" Sana veriyim de milleti havaya uçur dimi? Asla olmaz."
" Güveninden gözlerim yaşardı bak ." Olmayan yaşını sildi.
Tam cevap vermek için hazırlanıyordum ki içerden bağrış çağrış kadınların sesi geldi.
" Ne oluyor?" Dedi Nehir korku ile.
Silahımı belimden aldım. " Nehir , Tülay, Hemşirem siz burada kalın." Kapıya doğru yürüdüm. Arkamdan Derya ve Şahin geldi.
Koridoru geçip salona geçtim. Karşımda hırsız , suçlu hata terörist bile bekliyordum ama polis beklemiyordum.
Boş boş önce bakıştık." Komiserim ne oluyor?"
" Dışardan ki mavi araba kimin?"
" Benim araba da ne oldu?"
" Arabanız da uyuşturucu tespit edildi."
Ne ? Ne? Ne ?
Komiserler sağıma soluma geçerken en şok dolu bakışım duruyordu." Komiserim benim arabamda uyuşturucunun işi ne Allah adına?"
" Karakolda öğreniriz artık işi ne."
Allah'ım ciddi misin? Ne güzel kaç zamandır belaya batmıyoruz derken yine mi?
Bittim kesinlikle bittim. Murat ağzımın orta yerine edecek hemde ne etmek.
Mapus yolları gözleyecek adam.
Vay benim dertli başım vayyy.
🌊
Eveeeet bölümü nasıl buldunuz?
Bol bol yorum atıp oy vermeyi unutmayın lütfen destekleriniz benim için çok önemli.
Kocaman öpüldünüz ❤️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 227.87k Okunma |
14.74k Oy |
0 Takip |
52 Bölümlü Kitap |