37. Bölüm

37. Bölüm

Daisy_x06
daisy_x06

Merhabalar yeni ve uzun bir bölümle geldim.

İyi okumalar dilerim 🤍

                       🌊

Rüzgar yüzümü yalayıp geçerken silahımı daha sıkı kavradım. Soğuktu. Kat kat giyinmiş olduğum halde soğuk kendini aşırı belli ediyordu. Kışın bitme zamanı yaklaşmış iken bu topraklarda hala soğuk ve kış en çetin haliyle devam ediyordu. Güzelim vatanımın tek sevmediği noktası bu idi. Akdeniz ve Ege bölgesinde güneş teperlerde dolaşır iken buralarda hala soğuk kendini belli ediyordu. Güneş saklanmaç oynar gibi bir görünüp bir kayıp oluyordu. Başını bir an gösterse bulutlar anında önüne geçiyordu.

Soğuk rüzgar göz bebeklerim içine dolarken bir diğer rahatsız edici unsur konuştu. Fransız bir kadın." Daha ne kadar yürüyeceğiz Türk?"

" Ağzın yerine ayaklarını harekete geçirirsen bir saat içinde dinleneceğiz."

Elleri kollumu bulduğu anda geri ittim. Temas sevmiyorum. Temasa artık yavaş yavaş alışıyor olsamda yabancı elleri hala üzerimde istemiyorum. İzin vermediğim sürece kimse bana dokunmamalı. Geri itilen ellerinin şaşkınlığını bir an yaşasada Fransızca konuşmaya devam etti." Yoruldum Türk."

" Ne yapabilirim?" Ayağında bulunan beyaz uzun topuklu ayakkabılarına değdi bir an bakışlarım." Şunları giymesen yorulmazdın."

Elli tekrar kollumu bulacağı anda adamlarımı hızlandırdım. Arkamdan can havliyle koşarak geldi. " Türk diyorum yoruldum."

Sabır Allah'ım sabır. " Az daha dayan." Yoksa ben sana dayanamayağım. Sert ve kendinden emin attığım adımlara topuklu ayakkabılarının izin verdiği karar uyum sağlamaya çalışıyordu. Ayağına takılan taşın etkisi ile bedeni geriye doğru düşerken yakasından yakalayıp düz konuma getirdim.

" Biraz daha kibar olamaz mısın?" Bu sana çok bile de işte görev başındayım.

Derin verdiğim soluk havada beyaz bir duman şeklinde süzüldü. Kadına attığım ters bakış ve sinir ile Fransızca konuştum." Başka bir isteğin arzun var mı?" Aval aval bakıp düşünmeye çalıştı." Dua et kara düştüğün an yakandan tutup kaldırmadım. Şükret haline." Birde rabbim bana şükür etme fırsatı bıraksa ne olurdu ki? Hayata sövmek istemiyordum ama gele gele bu kadının görev olarak geldiği ana söverdim. Sövdümde. İçimde iç ses takır takır kadına yardırdı. Katılıyorum hemde altına imza ne varsa atıyorum.

Adamlarım tekrar hareketlenir iken arkamdan düşme sesi geldi. Kafamı hafif çevirip baktım. Yüz üstü kara gömülmüş durumda idi. Avuç içinden destek alarak hafifçe doğruldu ağzının içinde Fransızca küfürlerini etti.

Ellimi silahıma dayayıp bu halini izlemek ile yetindim. Kendi memleketi sandı her halde buraları. Aklı olsa zaten gelmeden önce bir hava durumuna bakar ama nerede.

Kazım yanıma sokuldu." Komutanım ne diyor bu kadın?"

" Küfür ediyor Kazım." Hemde ne küfürler. Birde Fransızlar romantik olur derler. Görünüşe göre o kadar değildiler.

Derya kollundan kavrayıp yukarıya çekti bedenini. Ayağa zorlukla kalktıktan sonra sinirle ellini yüzüne atıp ağzına kadar dolan karları temizledi." Burası nasıl bir yer?"

Boş baktım." Dünyanın en güzel yeri işte neyini beğenmedin?"

" Buranın neresi güzel?" Avuç içlerini yanağına bastırarak kızaran beyaz tenini sıcak tutmaya çalıştı." İnsanlar buralarda ne diye yaşar?"

" Sen anlamazsın." Etrafa göz gezdirdim. Uçsuz bucaksız karlı alan dışında pek bir şey yoktu. Çorak topraklardı." Senin için çetin zor görünen bu topraklar için ne mücadeleler verildi bilemezsin." Ellimi açıp ileriyi gösterdim." Senin için cehennem olan bu topraklar bizim için cennet. Hoş sana bu toprakların hiçbir zaman cennet olmasına izin vermeyiz."

" O niye?"

" Bizim düşmanlarımıza silah satarken ne bekliyordun?" Gözlerim ile beraber sessimde sinire bulandı." Siz onca çocuğun, annenin, ailenin , evin dağılmasına , yok olmasına izin verin sonra o topraklara gelince de merhamet, iyi niyet bekleyin." Kafamı dik konuma getirdim." Yok öyle dünya. Bu topraklar yapılan ihaneti unutmaz." Yüzüne yaklaşıp sessizce mırıldandım." Dua et ki ölmedin." Ellim ile önü gösterdim." Şimdi o çeneni kapatda yürü yoksa bu toprakların öfkesinden ben bile seni koruyamam."

Toprak diye geçmeyeceksin. Toprak insanı anlar. Toprağa iyi bakarsan sonsuz nimetini sana sunar. Kötü davranır isen kan kusturur. Üzerinde yaşatmaz. Toprak anadır. Anne hem sarıp sarmalar hemde döver. Nasıl davrandığına bağlı idi. Toprağa kan , bomba, göz yaşı dökülür ise aynı şekilde karşılık verir. Sevgi , merhamet, iyilik sunar isen yine aynı şekilde cevap verir. Toprak , insandır. Yetiştiğin topraklar insanların karakterini, huyunu suyunu dahi belirler.

Orta Asya'da yaşayan Türkler çetin kış şartlarına dayanmış bir parça yiyecek bulmak ve hayata kalıp devam etmek için dünyanın dört bir yanına dağılmıştı. Türk insanı toprak şekil vermişti. Sert , çetin ve dayanıklı. Bu topraklar Türkleride kendisi gibi savaşçı yaptı. Yıllardır da bu durum bu şekilde devam etmiştir. Her Türk insanı bir askerdir. Mesleği olsun yada olmasın. Doğan her Türk kanında akan asil savaşçı ile dünyaya gelir. Var olur , neslini devam ettirir , adını altın harflerle tarihe yazar ve bir sonraki neslede bunu aktarır.

Ne demişler Türk olmak zordur dünya ile savaşırsın. Türk olmamak daha da zordur Türkler ile savaşırsın. 2

Yüzü düşünceli bir hal almıştı.Ne dediğimi çok iyi anlamış olacak ki sessizce kafasını sallayıp önüme geçip yürümeye başladı. Gözleri sürekli korku ile etrafında geziniyordu.

Önüne geçip yola devam ettim. Arada ellerimi ohlamayı da ihmal etmedim. Yanımda hissettiğim sıcaklığa sokulmak istedim lakin görev başında idik. Yapamazdım. Ciddiyet.

" Kadın çok sinir bozucu."

Gözlerim bir anlığına yüzüne değdi. Kar maskesinden kahveleri dışında yüzü gözükmüyordu. Gözleri ile idare edecektik artık. " Ne dediğini bile anlamıyorsunuz. Nereden anladın sinir bozucu olduğunu?" Yüksek kayayı tek hamlede aşıp aşağıya doğru süzüldüm.

" Anlamasam da olur. Senin gözlerinden anlıyorum." Benden daha kolay kayayı atlayıp yanımda yerini aldı.

" Ne varmış gözlerimde?"

" Kadını öldürmek desem hata bir kaşık suda boğmakta olabilir."

" Eksik anlamışsın işkence yapa yapa öldürmek daha cazip geliyor şuan." Yüksek bir kayayı daha atladıktan sonra adımlarım durdu. Dürbün ile etrafı kontrol ettim. Temiz.

" Neden durduk Türk? Burada mı dinleneceğiz?"

Cevap vermedim. Kaya'nın dibine çöküp iki yanına ellimi geçirip kenara itmek istedim lakin benimki beni kenara çekip kendisi tutup kayayı kenara çekti. Kaya'nın arkasından dar geçit önüme serildi." Ayaklarınız biraz ağrıyacak hanımlar ve beyler."

Fransız kadın kolluma yapıştı." Neden buradan gidiyoruz?" Sen sor diye.

" Geçiten gideceğiz tehlike daha az olacak." İki dizimin üzerine çömelip dar geçite girdim." Arkada en son kalan kayayı tekrar aynı yerine ittsin." Dizlerim üzerine çömele çömele aşağıya doğru inen dar geçite ilerlemeye çalıştım.

" Önden zaten asker gönderdin." Eee bakışımı attım." Yani tehlike olsa haber ederler."

Bir sen akılısın zaten. Önden kaplan timi ve Kartal timinin yarısını göndermiştim. Tehlikeli bir durum olduğu anda haber edeceklerdi ama yetmezdi her türlü önlemi almak lazımdı.

Fransız kadın yani Jolie Patrice denen kadını sağ salim Fransız konsolosluğuna teslim etmek zorundaydık. Kadın Fransızlar için çok önemliydi. Benim için ise kurşun harcamaya bile değmezdi ama ne yaparsın görev görevdi.

Kadın Beyruta toplantı için gelmişti. Toplantı içinde bir çok batılı ülkeler ve onların gözünde savaşçı bizim gözümüzde ise terörist olan birliklerin üst kademesinde bulanan adamlar vardı. Toplantı amacı ise yeni bir Orta Doğu yaratmak. Sözde sağlanamayan adaleti sağlamak, savaşları bitirmek ve düzeni geri getirmek. Sözde iyi niyet gibi duran bu toplantının arka yüzü hiçte iyi değildi. İlk amaç Orta Doğunun egemenliğini ele geçirmek ve zenginliklerinden faydalanıp sömürge yeri haline getirmek idi. İkinci amaç ise karışık olan bölgenin içini daha çok karıştırıp orta Doğu ülkelerini birbirine düşürüp araya fitne tohumlarını sessizce döküp izlemek idi.

Amaç savaşların ateşini daha çok harlayıp müslümanı müslümana, kardeşi kardeşe kırdırmak idi.

Düşmanı yenmenin iki yolu vardır. Bir; dost görünümlü düşman olmak. İki ; kaleyi içeriden fetih etmek. İki yöntemi de uyguluyorlardı. Orta Doğu'da oluşan savaşları kınıyoruz ve üzülüyoruz diyorlardı. Sözde savaşların bitmesi için herşeyi yapıyorlardı lakin gel gör ki arka tarafı hiçte öyle değildi. Savaş çıkartana silah yardımı yapılıyordu. Ortalığı karıştırıp fitne tohumlarını ekip zevkle insanların birbirine olan düşmanlığını izliyorlardı.

Kardeş kardeşe kıyıyordu.

Yine kıymak ve Orta Doğu'da kartları yeniden dağıtmak istemişlerdi lakin olmamıştı. Kadın toplantıdan ayrıldıktan sonra saldırıya uğramış ve Suriye bölgesine geçiş yapmıştı. Türk askerinden yardım istemesi üzerine Kartal timi gidip kadını almışlardı lakin hiçbiri Fransızca bilemediği için albay beni ve timimide yanlarına göndermişti.

Suriye bölgesine ulaşıp saldırıyı bastırmada Kartal timine yardım etmiştik. Bölge karışık ve tehlikeli olduğu için helikopter ve araba intikal edemediği için sınırdan geçip Şırnak sınırından Türk topraklarına giriş yapmıştık.

Kadının peşini bırakmaya niyetleri yok gibiydi. Hala peşimizde bulunur iken bir yandan da saldırıyı yapan birlik bulunmaya çalışılıyordu. Kim yaptı ise arkasının baya sağlam olduğu belli oluyordu. Şerefsiz bitmiyor ki hoş bu kadında benim gözümde şerefsiz ama ne yaparsın emir böyleydi. Ellimden gelse kendim atarım kadını önlerine. Yesinler birbirlerini.

Kendi ülkeleri bitti birde Orta Doğuyu ile ilgileniyorlardı. Orta Doğu içinde Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu da vardı. Onlara göre var. Onlara verecek ne bir toprak nede çakıl taşımız var. Canımızı veririz toprağımızı vermeyiz.

Dar geçiten biraz daha ilerlerken Fransızca kadına cevap verdim." Önlem almak iyidir. Burası hem daha kısa yol hemde akşam yaklaşıyor köye ulaşmak zorundayız."

" Üstüm batıyor." Bu kadar sorunun içinde düşündüğü duruma bak. " Biraz daha yavaş ilerle asker değilim ben."

Sabrımın sonuna geliyordum. Fransızca öğrendiğim güne lanet gelsin. Başıma böyle bir kadın geleceğini bilseydim asla öğrenmezdim. Koca askeriye içinde en iyi Fransızca bilen benim olmam ise gerçekten hayatın bana en büyük küfürü idi. Kadın İngilizce derme çatma biliyordu. Murat ise beş dil biliyordu lakin bir tek Fransızca bilmiyordu. Bilse ne olurdu hoş bilsede bu kadına sabır edeceğini düşünmüyorum. Kadın baya gıcık ve itici.

" Çeneni kapatır mısın artık?"

" Üstüm batıyor."

Hay üstüne. Benim de burada götüm donuyor, açım , susuzum , saatlerdir uykusuz ve yorgunum. Laf yapmıyorum. Sırf şu kadını korumak için günlerdir yürümüş, yemeklerimizi paylaşmıştık. Kıyafetimi bile vermiştim. Derya'nın kıyafetleri kısa geliyordu bu yüzden vermek bana düşmüştü.

Türk'ün vicdanı, merhameti ile baş edilmez. Başımıza ne geliyorsa bu merhamet ve iyi niyetimizden geliyordu. Kurtuluş Savaşı'nda bile düşman askerlerini yaralı taşıyıp , yaralarına bakmıştık. Birde üstüne Türklere barbar derler. Bizim merhametimiz ile bile baş edemezler.

Biraz daha ilerledikten sonra sonunda daha geniş bir alana gelmiştik. Ayağa kalkıp yürüyecek halde idik. Yerden kalktım.

" Hay ben böyle yerin ." Murat'ın gelen homurtulu sessini dinledim. Uzun boy ve heybetli vücudu zorluyor olmalıydı.

Arkada kalan Sercan, Poyraz ve Kazım üçlüsü ise sohbet etmek derdinde idi. En son duyduğum kadarıyla Kazım, Poyrazın poposuna sert bir tekme geçirmişti.

Başımı eğe eğe ilerlerken kadın kolluma birkez daha yapıştı." Ne oldu?"

" Topuğum kırıldı."

Hay ben böyle işin. Derin bir nefes aldım. Yoksa sakin kalamayacağım. " Benden ne istiyorsun?" Gözleri yanımızda duran sinirli ve aşırı ciddi Murat'a döndü." Hayır o olmaz." Silahımı benimkine verip yere çöktüm." Bin sırtıma." Nişanlımın sırtına binmesine izin verecek değilim. Kadın kilolu idi Derya taşıyamaz, Kazımın kokusundan bayılır, Poyraz tam bir hanımcıydı , Sercan görev dahi olsa İncinin ölüsüne ihanet edip kadını sırtına almazdı. Kendileri kadın cinsinini bilmiyordu tek bildiği İnciydi. " Ne bekliyorsun?" Bağırdım." Binde gidelim."

Topuklularını tek elline alıp sırtıma bindi. Tek kollu boynuma dolandı. Tam bindiği anda yerden kalktım. " Çok sinirlisin. Tüm Türk askeri böyle mi?"

İlerlemeye devam ederken sorusuna cevap verdim." Değiliz yapım bu benim." Kadının bacaklarını kavrayıp belime doladım." Türkler size nasıl anlatılıyor bilmiyorum ama biz düşündüğünüz gibi insanlar değiliz."

Kafasını omzuma yaslayıp yüzüme bakmaya çalıştı." Sizin katil olduğunuz söyleniyor."

Kocaman kahkaha attım." Bebeklere, kadınlara öldüren siz çok masumsunuz dimi? " Gülüşüm bıçak değmiş gibi kesilip yerine tehditkar ton kuruldu. " Mehmet Akif Ersoy boşuna dememiş Medeniyet tek dişi kalmış canavar diye. Medeniyet altına sığınıp insan öldürmek hele hele masumları öldürmek medeniyet sizin gözünüzde." Kafası usulca çekildi." Sizin medeniyetiniz hep kendinize oldu. Lafa gelince en büyük insan savunucu sizsiniz ama gel gör ki müslümanları katletmekten geri kalmıyorsunuz."

" Size saldıran biz değiliz."

" Saldırmasan ne işe yarar? Düşmana silah veren siz değil misiniz? " Cevap vermediğinde sorumu cevapladım." Sizsiniz. Ha silah verip yapmışsın ha saldırmışsınız fark yok. İki yüzlüsünüz hem bizle iş birliği yapıyorsunuz hemde düşmana silah veriyorsunuz."

Ürkeçe savunmaya çalıştı." Biz adaleti sağlamay..."

" Bebekleri öldürerek mi adalet sağlayacaksınız? Masumun ahını aldıktan sonra adalet gelse ne işe yarar?" Hiç. Mazlumun canı yandıktan sonra gelen adalet sadece devlet adamlarının işini görür. Savaşta kayıp eden tek halktır. Kazanan sözde devlet adamları kayıp eden ise hep halk olur. Vatanı da halk korur, derdini de halk çeker. Olan hep halka olur.

Sessiz kaldı.

Gizli geçiti geçtikten sonra tekrar dışarıya çıkmıştık. Güneş dağların arasında kayıp olurken gökyüzünü yıldızlar kaplamıştı.

Zaman akıp giderken sonunda iki saatlik yürümenin sonucunda köye giriş yapmıştık.

Kadını yere bir dakika bıraktım. Belim koptu yemin ederim.

" Sizin burada zeytinler kışın mı yetişiyor?" Ellinde tutuğu siyah küçük yuvarlağı bana çevirdi." Ve yerde mi yetişiyor zeytinleriniz?"

Yanağımın içini ısırdım zira gülmemek gerek." O zeytin değil." İlk defa keyfim baya yerine geldi." Keçi ve koyun boku."

Ellinde tutuğu boku yere fırlatır iken kocaman bir çığlık kaçtı dudakları arasından. Oh olsun! Beter ol!

Güldüm. Yanına yaklaşıp kollundan kavrayıp omzuma aldım bedenini." Ellin sırtıma değer ise öldürürüm seni."

" Kibar konuş artık benimle!" Lafa bak lafa." Senin karşında askerin yok koca Fransız millet vekili duruyor." Başını kaldırmaya çalıştı." Tek lafım ile görevinden, mesleğinden ederim seni."

Bedenini bir hamlede yere indirdim. Çenesini kavradım." Bana bak ben Kıdemli üsteğmen Deniz Özal'ım. " Sesim kısılırken tonumda ki tehdit dağılmadı. " Bana ahkam kesmeyi bırak. Ne olduğun kim olduğun gram sikimde değil. " Yüzüne biraz daha yaklaştım. Ürkek bakan gözlerine sert baktım. " İnsanlık yapıp seni koruyoruz diye dilin fazla uzamasın. İstersem ölünü dahi bulamazlar. "

" Yapamazsın."

" Yaparım." Diğerlerini gösterdim." Onlar merhametlidir ama benim merhametimin bir sınırı var ve sen o sınırı fazla zorluyorsun." Çenesini bıraktım." Hayata kalmak istiyorsan çeneni kapat ve bir daha bana ahkam kesmeye çalışma." İşaret parmağımı yüzüne salladım." Hele de korkutmaya hiç çalışma. Seviyen , kim olduğun, nereli olduğun umurumda dahi değil hele de beni bunlarla korkutmaya çalışman ise hiç bir işe yaramaz." Önden ilerlerken eklememi de yaptım." Sinirime bulaşmanı tavsiye etmem."

Yanımda Murat bitti." Ne dedi o kadın da bu kadar sinirlendin?"

" Boş konuşuyor hemde çok boş konuşuyor." Ellinden silahımı çekip aldım." Kafasına sıkmama on beş saniye falan."

" Sakinleş. Bende çok mutlu değilim lakin görev." Farkındaydım. Aşırı sinirli ve ciddiydi. Haline şükür etmesi gerekiyordu. Kadını günlerdir çeken bendim.

En yakında bulunan evin kapısına iki defa ardı ardına vurdum. Hava kararmıştı artık. Geceyi dışarıda geçiremezdik. Kapı usulca açıldı. Kapının ucundan başında al yazmalı , elli yaşlarında bir kadın göründü. Gözleri kısılıp kim olduğumuza baktı." Ne istiyorsunuz asker?"

Kürtçe konuşmuştu. Kürtçe cevap verdim." Gece kalacak yere ihtiyacımız var."

Kapı tamamen açıldı." Gelin." Kenara geçip yol verdi.

Diğerlerinin girmesi için işarete bulundum. Hepsi sıra sıra eve girerken telsizde konuşan benimkini bekledim. Bir kaç emir verdikten sonra yanıma geldi. " Köyün etrafına konumlandılar. Gece sıra sıra nöbete kalkalım. Yarında kadını teslim edelim artık."

Başımla onaylayıp evin içine girdim. Kapının hemen solunda kalan oturma odasına giriş yaptık. Oda ortaydı. Odanın iki duvarına köylerde bulunan sedir oturma yerleri bulunuyordu. Kapının solunda soba kalıyordu. Sedirin karşı duvarında televizyon ve televizyonun etrafında eski çerçeveler ile donatılmıştı.

Kadının meraklı gözleri üzerimizde durarken arkada bir kadın başını usulca uzattı. Al yazması ile tüm yüzünü gizlemişti kehribar gözleri gözüküyordu. Ellerini ovuşturup kafasını öne eğip sessizce mırıldandı." Hoşgeldiniz." Yaşı genç olmalıydı. Ses tonuna bakılırsa öyleydi.

Hafifçe tebessüm ettim." Hoşbulduk." Murat'ın yanında bulunan boş sedire kuruldum. Yüzümde ki kar maskesini ve kaskımı çıkarttım." Rahatsız ettik sizi kusura bakmayın. Ben Kıdemli üsteğmen Deniz Özal."

Elli yaşlarında bulunan kadının kara gözleri üzerimde bir hayli gezindi. Bir ayağını poposunun altına sıkıştırıp tek dizinide karnına doğru çekip ellini de dizine koydu." Ne rahatsızı kızım. Tanrı misafiri kapıdan gönderilmez hele de asker ocağıma sığınacak. Bana da Şifacı Fadime derler." Gözleri kapının kenarında duran boynu bükük kadına değdi." Serpil yemek sofrasını serde yemeğimizi yiyelim açıkmışlardır."

Serpil hızla kapının kenarındam çıkıp içeriye geçti.

" Sağolun Fadime hanım." Kenarda tir titreyen Fransız kadını gösterdim." Kadını bir gece saklamak zorundayız."

Başını usulca salladı." Sorun değil saklarız." Fransız kadını baştan aşağıya kadar süzdü." Bu kadın buralıya benzemez."

" Buralı değil Fransız kendisi. Fadime hanım yanında kıyafet yok. Rica etsem kendi kıyafetlerinizden bir parça verir misiniz? " Soğuktan ölüp gitmesini istemezdim. Kadın ölürse Türkiye ve Fransızlar arasında büyük diplomasi kavgalar edilebilirdi. Bir kadın yüzünden ülkemin zarar görmesini istemezdim." Ayakkabısı da yok istemem doğru değil ama eski püsküde olsa ayakkabı varsa verebilir misiniz? En kısa sürede geri iade yaparız."

Yerinden kalkarken sözlerim ile kaşları hafifçe çatıldı." O nasıl laf öyle asker kızım. Devletimiz için iki parça kıyafet, ayakkabı vermişiz çok mu?" Gözleri içine sımsıcak ifade kuruldu." Burası sizin de eviniz sayılır. Ne eksiğiniz varsa çekinmeden söyle." Fransız kadına kalkması için işarete bulundu. Jolie'nin gözleri bana döndü başımı usulca salladığımda yerinden kalkıp Fadime hanımın peşine düşüp odadan çıktılar.

Sobanın yanında ayakta durup ellerini ısıtan Sercanın gözleri üzerimde duruyordu." Komutanım maşallah Kürtçeyi kendi dilliniz gibi konuşuyorsunuz."

" Yıllardır bu bölgelerde görev yaptım Sercan. " Murat ellime uzanıp eldivenleri çıkartı. İki ellimi ellinin içine alıp sıcak tutmaya çalıştı. " İster istemez dillerini öğrendim. Hem daha iyi oluyor. Bazıları Türkçe bilmiyor."

Bu sırada içeriye Serpil girdi. Elindeki koca tepsiyi yere koymaya çalıştığında hızla yerimden kalktım." Yardım edeyim ağıra benziyor." Ürkek ve çekingen gözleri bana döndü. Elleri arasından tepsiyi aldım. Ellinde tutuğu yer sofrasını yere serdi. Tepsiyi sofranın ortasına bıraktım. " Kusura bakmayın size de zahmet ettik."

Ürkek gözleri yere eğildi sessi kısık çıktı." Yok ne zahmeti." Hızla odadan çıkıp gitti.

Tekrar aynı yerime oturdum. Hafifçe Murat'a sokuldum. Soba olsada onun sıcaklığını asla değişmezdim.

Kazım , Poyraza yapışmıştı. "Şu görevi sağ salim bittirseydik bir." Katılıyorum Kazım. " Çatışmaya girsem bu kadar stres olmazdım. Kadının canını koruyacağız diye yaşlandım kardeşim."

Poyrazda onayladı." Bir kadın ülke ilişkilerini belirliyor resmen. " Kolluna yapışan Kazıma sevgi dolu bakış attı. Şu hallerine bakılınca araya giren Sıla gibi duruyordu.

Murat ellerimin tamamem ısındığına emin olunca bıraktı.

Serpil sofrayı hazır hale getirdi.

Aradan geçen on dakika sonra Fadime hanım ve Jolie tekrar geldi. Jolie görünce yanağımın içimi ısırdım. Üzerinde bol siyah penye . Penyenin üzerine el örgüsü yelek altına da bol şalvar giymişti. Ayaklarında yün çorap vardı. Fransız Jolieden , köylü Fatmaya dönmüştü. Hayat insanı ne halle getiriyordu. Bu halde geleceğini düşünmemiştim oda düşünmemiş olacak ki garip gözlerle üzerine bakıyordu.

Fadime hanım yer sofrasına kuruldu." Gelin gelin hep beraber yiyelim."

Hayır diyecek halimiz yoktu. Açtık .

Yer sofrasının her bir köşesine birimiz kuruldu. Yanıma da Jolie kulağına eğilip yemekleri tek tek tanıttım. Kendisine uygun olanları önüne çekip yemeye koyuldu.

Murat ise tabağımdan bir kaşık alıp çaktırmadan önüme iteledi. Bu haline hafifçe tebessüm ettim.

İştahla yemekleri mideme gönderdim. " Kızınız Serpil neden gelmedi acaba?" Sofrayı kurup ortaklıktan kayıp olmuştu.

" O biraz çekingendir. Yabancılar ile pek konuşup aynı ortamda duramaz."

Anladım diyerek başımı salladım. Belliydi çekingen bir kız olduğu. Göz teması dahi kuramıyordu. Gözlerini gördüğüm an bir saniye gibi kısa süreydi lakin o anda bile göz bebekleri içinde büyük bir hüzün görmüştüm. Kehribarları içinde hüzün dalgaları yayılıyordu. Sebebini merak etsemde susmak en iyisiydi.

" Türkçe konuşmuyor o kadın. Neden?" Dedi Jolie.

" Evet kendisi Kürt çünkü." Bir kaşık daha ağzıma teptim. Çok açıkmışım.

Jolie'nin gözleri merakla yüzümde gezindi." Maddem Kürt neden kendi ülkerini kurmuyorlar?"

Fadime hanım, Jolieyi ters bakışlar eşliğinde süzdü." Ne der gavur karı?" Gavur karı mı? Bak bunu sevmiş olabilirim. Jolie'nin sorusunu aynen iletim. " Benim vatanım zaten var gavur." Televizyonun etrafında duran eski çerçeveler içinde ki fotoğrafları gösterdi. İlk geldiğimde dikkat etmediğim resimlere dikkatle baktım. Eskimiş, sarı renge dönmüş resmin içinde bir adam vardı. Ellinde eski bir silaha dayanmış gülerek ekrana bakıyordu." Dedem Kurtul savaşında cephelerde savaşmış. Diğer dedem sarıkamış şehitlerinden. Vatan korumak Türk , Kürte ayırmak olmaz. Bu vatan hepimizin. Yıllardır bu toprakları canımızla , mallımızla koruruz biz. " Gururla göğsünü kabartı." İki oğlumu asker edip vatan için askere gönderdim. Serpil kızım değil gelinim olur. Bir yıl önce oğlum şehit düştü. Diğer oğlum ırak bölgesi içinde görev yapıyor. " Gözleri bana döndü." Aynen ilet dediklerimi."

Sözlerini harfi harfine Jolieye söyledim." Kürt , Türk ayrımı olmaz bizde. Yıllarca kardeş gibi yaşadık bu topraklarda. Kız aldık verdik. Savaş çıktı sırt sırta, omuz omuza vatan için mücadele ettik. Vatan toprak değildir. Toprağı benimser isen vatan olur."

Sözlerimi dikkatle dinledi." Anlıyorum lakin buraları ele geçirmek istiyorlar." Bilmediğimiz sorun değildi. Yıllardır doğu bölgesinde bu kadar savaşın olmasının sebebi buydu. Kürt Türk ayrımları çıkartarak aramızı açmaya çalışıyorlardı. Başaramayacaklar. Bu vatan hepimizin. " Buralarda her an ölüm tehlikesi varken neden burada duruyorlar?"

Sorusunu Fadime hanıma iletim. " Bak gavur ben kaçtım , sen kaçtın öbürü kaçtı kim koruyacak bu toprakları? Kimse. Toprak bizim, vatan bizim. Korumakta bize düşer. Kolay alınmadı bu topraklar kolayda vermeyiz gerekirse uğruna ölürüz sorun değil. Vatan var olsun."

Sözlerini Jolie tekrar iletim." Hepiniz vatanına çok bağlı insanlarınız."

" Vatan olmazsa bizde olmayız."

Daha fazla konuşmadı. Yemek normal havası içinde devam etti. Herkes yemeğini yiyip kenara geçtiğinde en son ben kaldım. Alparslana laf ederken ondan daha obur çıkmam hiç normal değildi. Tabağımı bal dök yala yaptıktan sonra karnımı ovuşturdum. Tövbe estağfurullah harbi harbi Alparslana benzemeye başlıyorum iyice.

Yerimden kalkıp sedire kurulurken tüm gözler üzerimde duruyordu. Sessizce mırıldandım." Şey bu sıralar iştahım biraz açıkta." Fazla açıktı hemde.3

Takmadılar beni. Gece normal havası içinde devam etti. Önce kahveler geldi her zaman olduğu gibi Murat bir yudum içip önüme iteledi. Sonra ise sobanın üzerinde kestane yapıldı. Zevkle bütün kestaneleri yedim. Gecenin sonununda ise Fadime hanım erkeklere ayrı odada yatak yaptı bize ise ayrı odada.

Gecenin sessizliği içinde uykuya daldık.

 

*******

Gecenin karanlığı içinde en soluk ve az parlayan yıldız üzerinde geniniyordu göz bebeklerim. Diğer yıldızlar tüm ihtaşamı içinde parlarken içlerinde en soluk ve cansız olanı oydu. Ömrü bitmek üzere gibiydi. Her an gökyüzünden kayıp yok olacaktı. Benim gibi.

İçimi kaplayan huzursuzluk duygusu ve geçmiş yakama yapışmıştı. Uyku uyuyamadım. Geçmişin bir bir anıları kabuslarımda önüme serili dururken uykular yine haram olmuştu. Geçmişten sıyrılıp kurtulamıyordum. Geçmişi silip atmak kolay değildi. Geçmişti işte bir köşede hep duruyordu. Kurtuldum sanarsın lakin ben hiç kurtulamadım ki. Acısı geçti izi kaldı.

" Kızım ne diye bu saate burada durursun?"

Yandan gelen Fadime hanımın sesi ile kafam yanıma döndü." Uyku tutmadı Fadime hanım siz neden uyumadınız?" Gecenin dördüydü.

Üzerine aldığı şal ile bedenini sarmaya çalıştı." Odada göremeyince merak ettim. Buraların kışı sert çetin olur. Üzeriniz açık kalırsa maazallah hasta olursunuz hemencecik." Gözleri üzerimde geziniyordu." O kara oğlan sevgilin mi?" Başımla onayladım." Seviyor mu bari seni?"

" Seviyor." Dudaklarım arasında tebessüm peyda oldu." Sevdalıyız birbirimize."

" Sevda ne demek bilir misin?"

" Çok bilmem. Tek bildiğim yüreğimi yakan ateş olduğu." Kendi ateşimden büyük ateş. Yakıyordu. Rahatsız değildim. Sevda yolunda yanacak isem yanmaya razıydım. Sevda ateşi hayat veriyordu. Kül etmiyor hayat veriyordu.

"Kadın ve erkek, birbirlerini sever, aşık olur ve evlenirler. Fakat aşıklar kavuşamayınca, işte o zaman adı sevda olur. Bir insanın kalbinde ukde olan sevda, ömrü boyunca izi silinmeyen kara sevdaya dönüşür." Kavuşamamak mı sevda? Kavuşulmadığı için mi yakar sevda? "Üzerinden yıllar geçse de unutulmaz. Yerini yeni sevgiler, aşklar alsa da, ilk gönül yarası hiç iyileşmez."

Göz bebeklerim bir anlığına titredi." Ya kavuşursa? Kavuşamaz mıyız?" Beklenti dolu baktım. Yalan dahi olsa kavuşursunuz dese ne olurdu. Ölüm ensemde gezerken yalana dahi inanmaya ihtiyacım vardı.

" Sevdanıza bağlı. Birbirinize ne kadar bağlı olduğunuza. Senin için nelerden vazgeçtiğine, ne kadar savaştığına bağlı." Elli şefkatle dizimde durdu. Çek demedim , diyemedim." Korkak adam sevdasının arkasında duramaz kızım. Sevdiğin adamda önce merhamet var mı diye bak. Aşk biter , sevgi bile bazen biter ama saygı , merhamet ilişkide biter ise yuva ayakta kalamaz."

Kendimden emin konuştum." Birgün kendi sevgim bile biter ama Murat'ın sevgisini biteceğini düşünmüyorum. O öyle bir adam ki Fadime hanım yüreğinde ki sevgi vatan sevgisi ile eş değer." Vatan sevgisi ömür boyu kalır. Vatanı için canını seve seve öne atan adama aşıktım.

Sessiz kaldı.

Sessizlik uzarken yıldıza baktım. Yerinde yoktu. Işığı daha fazla hayata tutmaya yetmemişti. Karanlık büyüktü , ışığı dayanamamıştı. Karanlık ışığı yok etmişti.

Fadime hanım ellini dizimden çekti nereden çıkardığını anlamadığım ters çevrili finacı çıkartı." O ne ?"

Kafamın etrafında üç defa finacanı çevirirken soruma cevap verdi." Senin kahven Derya askerin falına baktık. O gavur karı ile ilgilenmenden senin kine bakamamıştık." Dudakları sessizce hareketlendi. Ağzının içinde dualar ede ede fincanı kaldırdı.

Gülümsedim." Kadını sevmediniz galiba?"

" Neyini seviyim mendebur suratlı."

" Güzel kadın aslında."

Fincanın içini sanat eseri gibi inceledi." Yüzü güzel olsa ne olur kalbi kir bağlamış. Güzel yürek ile kötü yüreği ayırt edecek yaşı geçeli çok oldu."

" Şifacı olduğunuz kadar da bilgesiniz bakıyorum da."

Fincana kısa bir bakış atıp bana döndü." Buralarda kimin ne işine yarar isem o olurum. Şifacı , bilge , hoca , ebe eh işte derler derler. Kimin ne işine yarar isem o olurum." Belliydi. Otoriter bir yapısı vardı. Sözü ve ağırlığı olduğu belli oluyordu.

" Fal bakmak günah yalnız."

Güldü." Her işimiz doğruda bir bunu doğru yapmamız kaldı." Haklıydı. Yanıma biraz daha sokuldu." Benim falarım hep çıkar." Finacana bir süre baktı. Sessi uzak diyarlarda düşüncelere daldı. " Senin zor bir hayatın olmuş kızım." Bir an durdu. Ne gördüyse göz bebekleri büyürken ellini ağzına atıp dualar mırıldandı.

" Ne oldu? Neden böyle tepki veriyorsunuz?"

Korku dolu gözleri üzerimde durdu." Kızım sen nasıl bir hayat yaşadın böyle?" Ne sen sor ne ben söyleyim ablam. Ellini yüreğine koyup nefesler almaya çalıştı. " Zincirler var kızım. Etrafını saran zincirler var . Yüreğini sıkıyor." Geçmişin zinciri. Kurtulamadığım. Yakamı bırakmayan zincirler." Falına bakmak çok zor kızım. Hayatın tam bir karmaşa içinde. Ruhun iki nokta arasında sıkışıp kalmış. Ne ileri gidebiliyorsun nede geri." Şimdi arasında sıkışıp kalmıştım. Geçmiş acı, gelecek karanlık. Ruhum şimdi ki zaman içinde sıkışıp kalıyordu.

" Fadime hanım bakmayın isterseniz."

Yutkundu." Kızım ileride mezar gözüküyor."

Merakla baktım." Ne mezarı?"

Ellini yüreğine daha çok bastırdı. Nefes almak zor geliyordu. " Mezar var. Kanlar içinde mezar var." Fincanı kenara bıraktı." Daha fazla bakamam kızım. Hayatımda ilk defa bu kadar ağır bir fal bakıyorum. Yüreğim falını bakmayı bile kaldıramıyorum sen nasıl dayanmışsın böyle."

" Mezar kimin Fadime hanım? Mezarın içinde kim var ?" Ellini kavradım." Lütfen biraz daha dayanın bakın şu fala."

Finacana uzanıp usulca baktı. " Mezar var kızım lakin mezarın içinde..." Durdu. Dudakları dualar mırıldandı. " Tövbe yarabbim mezarın içinde kanlar içinde torbalar var. Parça parça kopmuş beden parçaları var."1

Ne ? 

Mezar vardı. Kimin mezarıydı? Biri mi ölecekti? Sevdiğim bir insanın daha ölmesine katlanamam. Ya ben? Bensem o mezarın içinde ki kişi?

Düşünceler birbirini takip ederken Fadime hanımın sesi uzaklardan geldi kulağıma." Mezar var kızım. Mezarın içinde kan içinde torbalar ve ateş var. Ateş mezarı yakıyor. Cayır cayır yanıyor beden parçaları."

" Kim olduğu hiç mi belli değil?"

" Hayır kızım." Fincanı yere atıp kırdı." Etrafında kara bulutlar dolaşıyor." Yerinden usulca kalkıp kapıya doğru yürüdü. " Bol bol dua et kızım. Dua her kapının anahtarını açar." Kapıdan içeriye girip kayıp oldu.

Mezar.

Beden parçaları.

Ateş.

Basit bir fal sadece. İnan fal sadece. Madem fal neden yüreğim sıkışıyor. İçimi saran huzursuzluk duygusu nefes almamı engeliyordu? Fal değildi. Hayat mesaj gönderiyordu. Ölüm olacaktı. Kim ölecekti? Sansar öldüreceğim demişti. Yoksa ben mi?

Mutlu olduğum her anda olduğu gibi Sansar varlığıyla bile hayatımı mahvetmeye devam ediyordu. Yapılacak bir şey olmalıydı. Ne ? Ne olabilirdi?

Düşünceler birbirini takip ederken güneş dağların arkasında doğdu. Kafamın içinde binlerce ihtimal geçti.

Allah'ım yardım et. Sevgim zarar vermesin. Sevdiğim insanların ölmesine dayanamam artık. Bir kişi daha benim sevgim yüzünden ölürse affedemem kendimi. Sevildiğime inandığım şu zamanda tekrar eski Deniz olurum.

Bir umut kapısı.

Son umut kapısı.

Deniz için umut kapısı.

 

*******

Karadeniz dumanlı dağları efkara bürünmüş haldeydi. Yeşilin binbir tonunda göz bebeklerim gezinirken uykunun kollarına teslim edemedim kendimi. İki gün önce Trabzona gelmiştik. Fransız kadını sağ salim Fransız konsolosluğuna teslim etmiştik. Zor görevdi. Alnımızın akıyla çıkmıştık. Görev bittikten sonra Trabzona gelmiştik. Hasan amca düğün hazırlıklarının çoğunu halletmişti. Kalan bir kaç işide bizim halletmemiz gerekiyordu.

Sağdan sola , soldan sağa döndüm. Yok arkadaş uyku tutmuyor. Fadime hanım falıma baktığı günden beri ne uyku uyuyorum nede doğru düzgün düşünebiliyorum. Kafam alak bulak haldeydi. Uykuda tutmaması yanına cabasıydı. Yapılacak tek şey vardı. Murat.

Yatağımdan çıkıp odanın kapısına yöneldim. Ses etmemeye dikkat ederek kapıyı açıp karşı odaya yöneldim. Hasan amca zebani gibi başımızda bittiyordu. İki gündür aynı evin içinde ayrı kalmıştık. Rahmi albay bitti derken Hasan amca çıkmıştı başımıza.

Kapıyı çalma gereği duymadan parmak uçlarımda içeriye girdim. Karanlığın içinde sesi geldi." Sağ taraftayım yavrum gel yanıma." Ben olduğumu nasıl anlamıştı hemen?

Sağ tarafa yöneldim. Yorganın ucunu benim için kaldırmıştı. Yatağın içine girip sıcaklığına sokuldum anında. " Benim olduğumu nereden anladın?"

Elli bacaklarım arasından geçirip bedenimi bedenine yaslayacak şekilde çekti kendisine doğru." Kokunu unutmak ne mümkün." Kafasını saçlarım arasına daldırıp derin bir nefes eşliğinde öptü. " Kokunun nasıl bir etkisi olduğunu bilsen. Doyamıyorum."

" Memleketinde memleketin gibi kokarken nasıl ayırt ettin kokumu?" Bir yandan da güçlü kolları arasına daha çok sokuldum. Huzursuzluk yoktu yanında. Sıcaklığı tüm kötü düşünceleri alıp götürüyordu.

" Kokunun içinde deniz esintisi var." Parmakları pijamamın altına sızdı. Avuç içini karnıma yasladı. " Kokunu ayırt etmek zor değil. " Derin bir nefes daha çekti içine." Böyle bir kokuyu unutmak mümkün değil. "

Kafamı tavana çevirdiğim anda küçük çaplı şok yaşamadan duramadım. Tavan yerine cam vardı. Tüm gökyüzünü önüme sergiliyordu. " Oha çok güzel." Bedenimi düz çevirip gökyüzünü izledim. Binlerce yıldız tüm ihtişamlı ile parlıyordu. Aşırı güzeldi aşırı. " Odan çok güzel." Ellim ile kutup yıldızını gösterdim." Baksana kutup yıldızı tam üzerimizde duruyor."

Kafasını yukarıya çevirdi." Kutup yıldızı ile ortak bir noktamız var."

" Ne ?"

" Kutup yıldızı nerede olursa olsun kuzeyi gösteriyor aynı benim bütün yönlerimin seni gösterdiği gibi." Dilim tutulup kaldı. Bir anda söylediği cümleler ile donup kalıyordum. Gülme sesi geldi." Kalp iptal şuan galiba."

" Kalbime garezin var." Ellim kalbimi buldu. Fazla hızlı atıyordu. Sersemliyordu. Yıllardır sevgisizliğe alışkın kalbim sevgiye bir anda boğulunca ne yapacağını şaşırıyordu. Verecek cevabım olmadığı için başkan konuya girdim." Ben gidiyim Hasan amca görürse çok kızar."

Bellimden tutup kendine doğru çevirdi. Kafasını ait olduğu yere boynuma sakladı." Bana kendi ayakların ile gelmişken bırakmam." Sessi git gide kısılıyordu. " Uyu sen. Amcama yakalanmadan odana yatırırım."

" Ya uyanmazsan? Yakalanırsak?"

" Uyu yavrum." Demesi kolaydı. Bir anlık istek ile yanına gelmiştim lakin bir süre kalır giderim diye düşünmüştüm. Murat'ın böyle yapacağını düşünmemiştim. Düşüncelerimi anlamış gibi konuştu." Bana geldiysen bırakacak değilim. Sen bana bir adım atarsan ben sana koşarım Deniz. "

" Murat odama geçiyim." Kalkmak için meyil ettiğim anda kolları daha sıkı dolandı. " Murat geçiyim ya. Gece bir anda uyanırsa."

" Saçlarım ile oynasana."

Ne ? Adama ne diyorum o ne diyor. Topuğuna sıkılmasına garezi vardı.

Ellimi tutup saçları arasına bıraktı. " Hadi yavrum." Parmaklarım saçları arasında gezindi. " Bir evlenelim yanında olduğum gün ayrı yatarsak namerdim."

Güldüm." Kafam atarsa koltukta yatarsın."

" Öyle bir ihtimal yok." Kafasını boynuma daha çok gömdü. " Yanımda olduğun her an senden uzak durmam Deniz. Başımı boynuna saklayacak her an kafam boynunda kalacak." Derin bir nefes aldı." Kokunsuz uykular haram bana."

Önce saçlarım şimdi ise kokum. Her bir noktamı bu kadar aşkla sevmesi içimde ki sıcaklığı artırıyordu. Her zeremi büyük aşkla seviyordu. Sevgiye alışık olmayan yüreğimi sevgiye boğuyordu. Ateşi huzura kavuşturdu.

Parmaklarım saçları arasında gezinirken günlerce aklımdan olan diğer konuyu aydınlatmak istedim." Ailen ile neler yaşadın?" Ses etmedi. Kırgınlık duyusu ağır bastı." Anlatmayacak mısın?"

" Uyu Deniz sabah bir çok işimiz var."

Kırgınlık büyüdü büyüdü büyüdü kocaman yumruk oldu. Tam yüreğimin ortasına oturdu. Herşeyim dediği kadından herşeyini gizliyordu. Bana güven duygusunu öğretip kendisi mi bana güvenmiyordu? Neden kaçıyordu benden bu kadar? Hayatını kimse bilmiyordu o kimse içinde ben de vardım.

Günlerce gelip anlatmasını bekledim. Kırgın bakan gözlerimi anlasın istedim. Anlamadı. Anlamamazdan geldi belki de. İlk defa anlamadı beni. Bir kelime dahi etsin diye günlerce beklenti içinde beklerken tek kelime dahi etmemişti. Tek bir kelimeye muhtaç kaldım.

Evlenelim diyordu. Peki ya ben onun hakkında ne biliyordum? Dayak yediği. Neden yedi bilmiyorum. On yaşında Rahmi albayın elleri arasına bırakıldı. Neden bilmiyorum. Kimsesiz kalmış. Neden bilmiyorum. Amcası var. Rahmi albayın evinde görmesem bilmeyecektim. Kalbini sonsuz açarken hayatının penceresini dahi açmıyordu.

Ne farkım vardı? Hiç. Dışardan bir insanla farkım yoktu. Murat Karasu beni seviyor sadece seviyor. Hayatını anlatmayacak kadar seviyor. Sevdiği kadına kendini açamıyacak kadar seviyor.

Sadece seviyor.

 

******

" Ne yapıyorsun Murat?"

Aldırmadı kapıyı kapatıp üzerine kilitledi de. Arsızca üzerimi süzdü." Duş alacaktım."

Bornozun önünü aceleyle kapatım." Sıranı bekle o zaman. Görmüyor musun? Duşta olan benim." Fazla arsız oluyordu. Dün akşam yakalanmamıştık ama böyle devam ederse evlenmeden Hasan amca tahtalı köye gönderecekti. Yanından geçip gitmeye meyil ettiğim anda tek kolluyla bedenimi kavrayıp mermer zeminin üzerine bıraktı." Canınamı susadın be adam?"

Ses etmedi. Bacaklarımı iki yana açıp arasına girdi. Bornozun kuşağına uzanıp açtı. Tam bedenim gözükmediği için memnun değildi. Bornozu bir hamlede kollarım arasından sıyırdı. " Şimdi manzaram tam oldu." Memelerime vahşi gözleri ile uzun uzun süzdü. İki elliyle kavrayıp sıktı. Dişlerimi dudağıma geçirip inlememi durdurdum. Kafası memelerime giderken bellimi geriye doğru yasladım. Biraz daha yaklaştı daha da kaçtım." Sen benden kaçıyor musun?"

" Evet." Kaçmak için etrafıma göz gezdirdim." İçerde Hasan amca var."

Ellerini iki yanıma sabitleyip üzerime eğildi." Amcam tarlaya gitti. En az bir saat asla gelmez." Elleri kalçalarıma yöneldi. Kenara kayıp dokunmasını engelledim. " Ne oluyor Deniz?" Tekrar uzanmaya çalıştı geriye daha da kaçtım. Sabrı kalmamış olacaki belimden tutup aletine en sertinden yasladı bedenimi. " Niye kaçıyorsun sen benden?"

Kırgınım. Kafamı öne eğip saçlarım ile kulaklarımı gizledim." Olsun Hasan amca her an gelebilir." Kenara kaçmak istedim izin vermedi. Bornozun kenarlarını açıp kadınlığımı tamamen çıplakta bıraktı.

" Yalan söylüyorsun." Çenemi tutup kalırdı. " Ne oldu Deniz?" Gözleri endişeyle gezindi yüzümde." Canını sıkan bir durumu var? Canın mı yandı? Ne oldu huzurum anlat hadi bana." Beni bu kadar önemsiyor ama hayatını anlatmıyor.

" Gerçekten anlamıyor musun?"

Anlamaz gözlerle baktı." Neyi?"

" Boşversene." Bornozu tutup tekrar giyindim." Anladığın zaman konuşuruz." Bedenini kenara çekip indim mermer zeminden.

" Deniz ne oluyor?"

" Zıkımın kökü oluyor Murat zıkımın kökü." Kapıya yürüyüp kilidini açtım. Kollumu tutmaya meyil ettiği anda geri ittim." Gelip anlatmadığın sürece yaklaşma dibime." Gözlerim yüzüne döndü. Afalamış halde bakıyordu." Yaklaşırsan bu sefer vururum seni." Yapardım. Canıma tak etti artık. Lafta seviyorum demeyi iyi biliyor ama gel gör ki hayatını anlatmıyor. Kapıyı açtım bana doğru adım attığında çıkıp sert şekilde kapıyı kapattım.

Arkamdan homurdandığını duydum." Ula ne yaptım ben?" Ne yapmıyorsun ki. Kıt kafalı herif.

Odama geçip üstümü başımı değiştirdim. Bir saat odanın içinde oyalandıktan sonra Hasan amcanın sesi ile mutfağa geçtim. Kahvaltı yapılacaktı. Murat'ın yanı boştu lakin oturmadım yanına en uzak köşeye geçip oturdum. Ellindeki çay ile boş boş göz kırpıştırdı.

Hasan amca ikimiz arasında gözleri giderken keyifle çayını höpürdeti." Elline sağlık kızım kahvaltı güzel olmuş."

" Afiyet olsun Hasan amca." Çatalla batırdığım salatalığı ters bakışlar eşliğinde ağzıma teptim.

" Deniz tuzluğu uzatır mısın?" Dedi Murat.

Uzatmaz olur muyum hiç? Yanımda duran tuzluğu alıp kafasına attım. Gelen darbeden son anda kafasını eğip kurtuldu." Aaaa çok pardon ellimin ayarı yok işte."

Başını yukarıya kaldırıp büyük bir sabır çekti. " Bu yemek ne?"

" Zıkkım." Altan da imamı yaptım." Sen seversin zıkımı." Önünde ki böbreğe uzanacağı anda çekip aldım." Zıkım ye sen her zaman olduğu gibi." Elli melemene gitti onu da çekip aldım. " O zıkım değil."

Boş boş göz kırpıştırdı." Ula ne yaptım ben?" Yardım bakışları Hasan amcaya döndü." Ne yaptım amca ben? " Önünde ki tabağı uzanıp aldım. " Ula ne yiyeceğim?"

Hasan amcanın gözleri ben ve Murat arasında mekik dokudu." Yiğen sen trip yemişsin zaten hemde ne trip." Çayından sesli yudum aldı." Afiyet olsun sana."

" Ne yaptım anlasam?"

" Hasan amca biliyor musun? Sizin buraların en ünlü olan şeyiniz hamsi değil." Murat'ı gösterdim." Aha öküz hasmı has Karadeniz öküzü."

Apışıp kaldı." Öküz mü?"

" Evet öküz az bile sana. Karadeniz odun stoğunu kimden sağladığı belli oluyor."

Boş boş göz kırpıştırdı." Sen bana odun mu dedin?"

Yerimden usulca kalktım." Hasan amca dikkat et bu sıralar etrafında ayılar dolaşıyor." Murat'ın önünde ne varsa çekip aldım. " Git sana böreği Cerenciğin yapsın hani çok güzel yapıyor ya."

Kocaman kahkaha attı Hasan amca." Aha bak bunu anladım ayı sen oluyorsun yiğen."

Ellini yüzüne attıp sıvazladı." Ömrü hayatımda yemediğim tribi yiyorum." Yükseldi." Ne yaptığımı da anlasam."

" Bok anla emi bok."

" Lan ne yaptım ne ?" Yerinden kalkıp yanıma yaklaşmaya çalıştı." Yavrum bugün ayın on beşide değil niye böyle oldun?"

" Sen sor diye." Kapıyı gösterdim." Defol git şuradan. Allah akıl vermiş az kullanır insan ama nerede." Ellimdekileri tezgaha bıraktım.

Yorgun geldi sesi ." Deniz anlatmazsan nasıl anlayacağım?"

Aynı şekilde yorgun konuştum." Ben anlatmayacağım sen anlatacaksın." Yorgun ve kırgın gözlerim gözlerine döndü." Herşeyim dediğin kadından herşeyini gizliyorsun. Dışardaki insanla farkım yok. Tek fark sevgilin olmam." Kırgın baktım. Anla artık ne olur anla. Gelip kendisinin anlatmasını istiyordum. Zorlamam ile değil kendi isteğiyle açılsın istiyorum.

Kafası hafif öne eğdi." Anlatacak bir durum yok."

" Benim için vardır belki." Yorgun çıkan sesimi engellemek zordu. " Kaç gündür anlat diye gözlerin içine bakıyorum ama sen kırgın bakan gözlerimi anlamadın bile. Lafta her zereni ezbere biliyorum diyorsun ama kırgın gözlerimi görmedin."

" Kırgın mısın bana?" Daha yeni fark ediyordu.

Hafif alaya aldım." Yok canım neye kırgın olacağım ben? Aile kuracağız ama hakkında bildiğim ne ? " Ellerimi açıp kapatım." Hiç. Evleneceğim adam hakkında bilgileri sağdan soldan öğreniyorum. Niye kırgın oluyum dimi?"

Omuzları çöktü." Deniz bak..."

" Sen bana bak Murat." İki adım attıp önüne geldim. Kırgın gözlerimi okuması lazımdı artık." Maddem beni seviyorsun ne yapman gerektiğini bilmen gerekir." Gözlerim içine yorgun baktı. " Sen anlatmadan yanına gelmeyeceğim. Ne zaman hazır hissedersen o zaman anlatırsın zorlayacak halim yok seni. Yada hiç anlatmazsın nasıl olsa dışardaki insanlar anlatır bana. O zaman öğrenirim hayatını." İki adım geriledim." Sevdiğim adamı başkalarından öğrenirim." Yanından geçip gittim. Sessli nefes verdiğini duydum. Bu kadar zor muydu kendini anlatmak? Ne yaşadıda anlatmıyor? Ben bile hayatımı zorda olsa ona anlatmıştım. Nefret eder , uzak durur düşüncesi beynimi kemirdiği halde anlatmıştım. O benim limanımdı ben değil miydim onun?

Dışarıya kendimi attığımda yağmurun habercisi kara bulutlar gökyüzünü sarmıştı. Daha on dakika önce günlük güneşlik hava kara bulutlar sarmıştı. İçimde ki acıyı anlıyorlardı sanki.

Kenarda iki tane at duruyordu. Yanlarına yaklaştım. Gece kadar siyah tüyleri olan attın gözleri üzerimde bir hayli gezindikten sonra yanıma yaklaşıp kafasını boynuma sakladı. Diğer toy olan at kendi etrafında dönüp duruyordu.

" Murat adı."

Hasan amcanın gelen sessiyle kafam hafif döndü." Neden adını Murat koydunuz?"

" Baksana Murat gibi. İkiside burnundan soluyor."

Siyah at burnundan soluyup kafasını çekti.

" İkiside sinirli, ağresif , hırçın." Belliydi Murat gibiydi aynı. Kafasını boynuma saklamasından anlamam gerekirdi.

" Küçük olan atın adı ne?" Kendi etrafında garip hareketlerle dönen ata gülümsemeden edemedim. Beyaz tüyleri parıl parıl parlıyordu. Ayaklarını yukarıya kaldırıp şaha kalkmaya çalıştı lakin dengesini sağlamayıp sırt üstü yeri boyladı. Boş boş göz kırpıştırıp hızla yerinden kalkıp ardı ardına şaha kalkmaya çalıştı her seferinde yeri boyladı. Tekrar tekrar denemeye devam etti. Azmi takdire şayan.

" Yavuz adı."

" Ne ?"

Gülümsedi." Murat koydu adını. Yavuz abisini sinir etmek için koymuştu işte ama şehit düştü."

Demek Yavuz abiyi tanıyordu. Sinir etmek için değil sevdiği için koyduğuna emindim. Yavuz abinin yeri Murat'a çok farklı bir yerdeydi. Kendi abilerine göstermediği sevgi, saygıyı Yavuz abiye göstermişti. Yasemin abla anlatığından biliyordum. Murat ve Yavuz abinin yediği içtiği ayrı gitmezmiş. Murat , Yavuz abiyi abi olarak görmüş. Yavuz abi, Murat'ı kardeşi bellemiş. Aralarındaki bağ kartal timi içinde en sıkı olandı.

Murat at , Yavuz atın yanına gidip şaha kalktı. Öğretmeye çalışıyordu. Roler değişmişti. Şimdi büyük olan Murat at , küçük olan Yavuz atı. Aynı Yavuz abi öldükten sonra Murat'ın büyümesi gibi. Yavuz abinin yaşı durdu, Murat'ın yaşı devam ediyor. Yavuz abi gittiği yerde aynı yaşta kalacak ama Murat dünyada yaşı büyüyecek.

" Yavuz attın annesi nerede?" Murat at erkekti. Rahmi albaydan öğrenmiştim. Erkek at ve dişi atı ayırt edebiliyordum.

" Doğum sırasında öldü." Sessinin içindeki hüznü fark etmiştim. Rahmi albay kadar Hasan amcada atlara düşkün olmalı.

" Peki annesinin adı neydi?"

Gözleri bir anlığına dalgalandı. Söylemek söylememek arasında kalmış gibi hali vardı. " Denizdi." Benim adımı mı koymuştu? Murat atın gözleri bir anda bize döndü. Siyah gözlerinin etrafını yaşlar kapladı. Seviyor olmalıydı Deniz attı.

" Sizmi koydunuz adını?"

Usulca başını salladı." Koydum ama böyle olacağını bilseydim koymazdım." Dalgalı gözleri Murat atın üzerinde durdu." Eskiden daha sakindi lakin eşi öldükten sonra çöktü. At deyip geçmeyeceksin işte. Karadenizde atın sevgisi bile farklı oluyor."

Cevap veremedim. İki atın üzerinde kaldı göz bebeklerim. İçime oturan acı duygusu büyüdü. Kurtulamadığım bu his her bir zeremi sarıyordu. Ellim kollum bağlanmıştı. Ne tarafa koşsam engeller vardı. Kurtulmadığım engeller. Belki de her zincir kırılamaz. Her zinciri açan anahtar yoktur. Yaşam ve ölümün arasında geçen hayat bu kadardır.

İnsanın gücü herşeye yetmezmiş. Umuta inandım. Son bir umut veremez mi bu memleket bana? Karadenizin umudu bititince inadı başlar derler. İnat etsem gelecek aydınlığa dönür mü? Sönük hayatım parlar mı?

Ateşim yakmasa olmaz mıydı? Bir süre ateş korusa beni. Bir sene sadece bir sene ateşim korusa . Sansardan , belladan , musibeten, kötülükten korusa olmaz mıydı ? Bir sene. Daha fazla değil sadece bir sene daha.

Murat ile kuracağımız aile hep iki kişilik kalacaktı.

 

*******

Karadenizin dalgaları hırçınca kıyıya vurdu. Uzun uzun izledi Murat. Karadeniz anlamıştı. Yine anlamıştı. İçinde kopan fırtınalar kıyılara yansımıştı.

" Ula bana bak!"

Gelen sesi çok iyi biliyordu. Dönüp bakma gereği duymadı.

" Kime diyorum ula! O kızı birde buraya mı getirdin?" Nevzat, Murat'ın yüzüne kaldırdığı elli havada tutuldu.

Ateş saçan gözleri Nevzata döndü Murat'ın." Sakın senin karşında çocuk yok artık." Tuttuğu elli geriye savurdu.

Afaladı Nevzat belli etmedi." Yaşın büyümüş kıt aklın büyümemiş!" Dalgalar kıyıya en sertinden vurdu. Murat'ın yüreğine vuran acı gibi." Olacağız ellaleme maskara. O it oğlu Hasan'ın yanına getirmişsin kızı birde. Ne istiyorsun sen lan? Rezul mu edeceksun sen bizi?"

" Kim ne derse desin! Sikimin ucu kadar takmıyorum. Sevdim. Sevdiysem ellini bırakmam dedim." Ellerini cebine attıp hırçın vuran dalgalara daldı gözleri. Karadeniz yine anlamıştı derdini. Bir Karadeniz, iki Deniz anlamıştı zaten. Karadeniz acısını görmüş, bilmişti. Anlatmasına gerek kalmıyordu lakin Deniz görüyor, bilmiyordu. Anlatamıyordu Murat. Derdini anlatmak zor geliyordu. Anlatması gerektiğinin farkındaydı. Yapamıyordu. " Evleneceğiz gelip gelmemek size kalır."

" Bir kız için aileni silecek misin?" Nevzat yanına daha da yaklaştı. Artık karşısında eski çocuk olmadığının farkındaydı. Yıllardır vicdan yükünü Murat'an çıkarmıştı. Hasan'a kusamadığı öfkeyi Murat'a kusmuştu. Şimdi ne Hasan'a nede Murat'a vicdan yükünü kusabiliyordu. " Aile kalır kız gelip geçiçi. Bak gel Ceren ile evlen. O kız bize göre değil."

" Asıl Denizi silersem ailemi silerim." Aile kavramını Deniz ile tatmıştı Murat. Vurulduğunda anne gibi sarıp sarmalayan da Denizdi. Yaraları ile ilgiyle ilgilenende Denizdi. Anne gibi saçlarını okşayanda Denizdi. Murat , Denizde aileyi görmüştü. " Ceren bana göre değil baba. Şu halimi bir Karadeniz birde Deniz çekiyor. Ceren mutsuz olur yanımda."

" Yapma Murat. O kız sana göre bize göre değil..."

" Siz mi karar veriyorsunuz buna?" Gözleri içinde taşan ateşi durduramadı." Denizi ne kadar tanıyorsunuz? Hiç. Dışardan bakıyorsunuz içini bilmiyorsunuz bile."

" İçini bilmeye gerek yok. O kız aynı sen gibi." Sonda sesi nefretle çıkmıştı. Murat, Hasan'a benziyordu. Evlatları içinde Hasan'a tıpa tıp benzeyen Murat idi. Vicdan yükünün hesabını Allah Murat'ı göndererek önlerine sermişti." Sinirli, öfkeli, hırçın. Yapamazsın o kızla. Uzun sürmez evliliğiniz."

" Size göre öyle. Yanımda nasıl olduğunu görsen böyle konuşmazsın." Yandan kaçamak bakış attı." Aynı onun yanında beni görmediğiniz gibi. " Derin bir nefes aldı." Aynıyız lakin yan yana gelince ikimizde yaralarımıza derman oluyoruz. Ateşi yakmıyor , sıcak tutuyor. İki türlü ateş vardır. Bir öfke ateşi, iki sevda ateşi. Öfkesi yakar yıkar. Sevda ateşi ise yaşatır."

Bir süre sessiz kalıp baktı Nevzat. " Buralarda kavuşamayanlara sevdalı derler bunu sende biliyorsun."

Biliyordu. Bile bile sevmeye devam ediyordu. Sorun değildi. Deniz ölürse Murat'a ölürdü." Yanacağımı bile bile ateşe atladım. Yaksın. Yanacaksam onunla yanmaya razıyım."

" O kızı gelinim diye getiremezsin ."

" Sana değil zaten amcama gelin getiriyorum."

" Delirtme lan beni! Terörist çocuğunu kendine karı yapmaya utanmıyor musun?" Burnundan soludu." Sevdalana sevdalana bu kıza mı sevdalar...."

" Bir daha sakın onun hakkında böyle konuşma. Babam demem kalbini kırarım." Kafasını dik konuma getirdi." Sen zamanında sevdan için amcamı bile silip atmışsın. Bende sevdam için sizi çok rahat silip atarım."

Nevzatın kaşları şaşkınlıkla havalandı aynı şekilde sesside şaşkın dolu çıktı." Sen biliyor musun?"

" Biliyorum tabi." Elleri cebinde hafifçe Nevzata eğildi." Yıllardır amcama benzediğim için vicdan yükünü benden çıkardın. Sırf amcama olan inadından , sırf amcama benziyorum diye memleketimden kopartıp gönderdiniz." Gözleri içinde ki ateşe baka kaldı Nevzat." Lafta akılı evlat olmadığım için başınıza bela oluyorum diye başınızdan gönderdiniz." Başını hayal kırıklığı içinde iki yana salladı." Amcam ile aramı açmak için gönderdiniz. Amcama daha fazla benzemeyim diye. Amcamın değil sana benzeyen evladın olsun diye gönderdin."

Gözlerini kaçırdı Nevzat." Alakası yok. Amcanın yanında kalsaydın hayatın yok olurdu. O deli gibi olup çıkardın."

" Şimdi farkımı var?" Nevzat cevap vermeyince konuşmaya devam etti. " Yok. Yıllardır amacama kızıyorsun lakin o bile senden iyi babalık yaptı bana." Amcasının bulduğu anda başı hiç olmazsa okşanmıştı varla yok arasında. Nevzat dövdüğü zaman Hasan sarmıştı yaralarını. Rahminin elleri arasına verildiğinde ilgilenen , haftada bir kez olsun arayanda Hasandı. Ailesi evladını olduğunu unutmuş olsada Hasan yiğenini unutmamıştı. Sevgisini belli edememişti ama ellini de bırakmamıştı Murat'ın. Kendisine benzeyen çocuğu bırakmaya yüreği el vermemişti. Ailesi varken ailesiz kalmasına yüreği el vermemişti. " Rahmi albay aldı büyütü. Ha ikiside öyle sevgi gösteremez ama hiç olmazsa arada varla yok saçlarımı okşadılar. Dayak atmadılar desem yalan olur ama vururken bile canımı yakmamaya çalıştılar. Senin ellin canımı yaktı onların elleri bile vururken dikkatliydi." Rahmi dayak atarken bile yavaş vurduğunu fark etmişti Murat. Rahminin elli daha ağırdı. Bir kez gerçekten vurmuştu Rahmi. O günde hatalıydı. Hak etmişti. Buna rağmen gece Rahmi uyurken gelip vurduğu noktayı şefkatle okşamıştı.

Şimdi anlamıştı Nevzat. Murat'ı bugün değil çok önceden kayıp etmişlerdi. Murat her defasında ailesine şans vermişti. Bir umut demişti. Bir umut severler. Bu yüzden ya tatillerde ailesinin yanına gelmişti. Yaralandığı zaman annesine nazlanmaya çalışmıştı belki saçlarını okşar diye. Olmamıştı. Şikayet etmişti Rabiya bu halinden. Hayaler kurmuştu Murat. Evlenecekti Denizle. Ailesi yanında olacak mutluluk ile izleyecekti. Olmamıştı. Sevdiği kızdan nefret etmişti. Denizi nefreten uzak tutmaya çalışmıştı en büyük nefreti ailesi kusmuştu.

İçine atmıştı Murat. İçine ata atada anlatamaz bir noktaya gelmişti artık. İçini dökse içinde ki taş dağılıp gidecekti ama taş ağırdı. Anlatmak zordu. İçini yakan ateşi hırçın dalgalar göstermiş, dumanlar dağları sarmıştı. Ailesi bağrına basmadı memleketi bağrına bastı. Memleketine sevgisi bir yerden bu yüzdendi. Karadeniz, Murat'ı sevmişti.

Boğazını anlamsızca temizledi Nevzat." Bir baba olarak görüyorsan beni o kızla evlenmezsin. Evlenir isen rezil oluruz."

Güldü Murat. Acıyla güldü." Hala evlenme diyorsun. Evleneceğim. Beni döverken rezil olmak aklına gelmiyorda evlenince mi aklına geliyor?" Kafasını hayal kırıklığı içinde tekrar iki yana salladı." Yine ilk kendini düşünüyorsun." Alayla güldü." Hoş sen zamanında kardeşini ezip geçmişsin. Sevdana saygım var lakin amcama olan kinine saygım yok. Kendi kardeşinin gözünün içine baka baka sırtından bıçakladın yetmedi tüm mal varlığını üzerine yaptın. Amcama olan nefretini kusa bildiğin kadar kustun. Cebinde beş kuruş parası yokken evden kovmuşsun. Tüm Trabzona amcamı kötüledin yetmedi iftira dahi atmaya çalıştın. " Gözlerini kaçıran Nevzata en dik bakışını kuşandı." Sen önce dön kendine bak baba. Sonra gel bana laf yap. Senin yaptığını duysa herkes nefret ederler."

Dikkatle dinledi Nevzat. Haklı olduğunu biliyordu Murat'ın ama içinde ki kin duygusu doğru düşünmesini engeliyordu. Hasan'a olan kini ta küçüklüğünden geliyordu. Hasan kadar başarılı olamamıştı hiç bir zaman. Hasan hep övgü , takdir toplarken Nevzat hep yaramaz , şımarık çocuk olmuştu. Ailesi içinde herkes asker olmuştu kendisi ise ilkokulu bile doğru düzgün okuyamamıştı.

Hasan ile yarış halindeydi. Yarışı kazanmak zorundaydı. İlk kazandığı nokta Rabiya ile evlenmek olmuştu. İkinci kazandığı nokta hasta yatağından yatan babasına zorla kağıt imzalatıp tüm mal varlığını üzerine geçirmişti. Hasan dımdızlak ortada kalmıştı. Aralarındaki kavga daha da büyüdü. Durmadı Hasan çalışıp Trabzon'un en zengin adamı olmuştu. Kayıp ettiği malın iki katını kazanmıştı. Nevzatı tekrar geçmişti.

Aralarında ki sessizlik uzarken dalgalar daha sert vurdu karaya. Murat'ın içi gibi. Aile kavramında içinde ki ince sızı kendisini hep belli ediyordu.

Ailesine son bir şans vermek için Trabzonda evlenmek istemişti. Ailesi hiç olmazsa burada yanında durur diye düşünmüştü. Ama görüyordu ki ailesi yine aynı ailesiydi. Dışlanan, kapı dışında kalan yine Murat olmuştu.

Adımları geriledi." Saygı duyun yada duymayın evleneceğim. Ellini öldüğümde bırakırım dedim." Durdu bir an içinde kalan bir kaç şeyi daha dökmesi gerekiyordu. " Ha bu arada Rahmi albayın büyüttüğü kızdan zarar gelmeyeceğini çok iyi biliyorsun."

Biliyordu Nevzat. Rahmi aramıştı. Deniz benim kızım. Terörist çocuğu değil benim kızım Nevzat. Kızıma öfke kusmuşsunuz siz o öfkeyi bana kusmuşsunuz. Denize dediğin her laf bana denilmiş sayarım. Benim büyütüğüm çocuktan hainlik bekleme Nevzat. Demişti. Rahmiyi, Nevzata çok iyi tanıyordu. Hasan ile beraber askerlik yaparken Rahmi ile tanışmışlardı. Hasan ve Rahminin arasındaki dostluk daha ileri olmuştu. Rahmi , Nevzat ile de arkadaşlığını devam ettirmişti lakin Hasan'ın yeri her zaman daha farklı olmuştu. Hasan ile kardeş , Nevzat ile arkadaş olmuştu sadece.

Devam etti Murat." Deniz'in terörist çocuğu olmadığını çok iyi biliyorsun. Senin nefretin amcamın istediği gelini istememek. Burada bile Hasan amca ile yarış yapıyorsun. Herkes Hasan'ın gelini demesin diye uğraşıyorsun. Düğünümüzü amcam yapacak diye rahatsızsın. Senin değil amcamın seçtiği kızla evleneceğim için rahatsızsın." Herşeyin farkında idi Murat. Salak bir çocuk olmamıştı hiç bir zaman. Hasan birde üzerine tüm Trabzona gelinimi ben seçtim diye laf yaydığı için Nevzat daha da sinirlenmişti. Tüm Trabzon Murat'ın, ailesini çiğneyip Hasan'ın sözünü dinlediğini görmüştü. Günlerdir ortalıklarda büyük dedikodular dönüyordu.

Cevap veremedi Nevzat. Haklı olduğunu biliyordu. Rahmi benim kızım diyorsa o kızdan kötülük gelmeyeceğini biliyordu. Rahminin ne kadar vatanına bağlı bir adam olduğunu da biliyordu. Hain bir kızı alıp asker yapmayacağını da. Ama Hasana olan kini gözünün önünü görmesini engeliyordu. Hasan'ın değil kendi sözünün dinlenmesini istiyordu.

Adımları ilerledi Murat'ın. Telefonunu çıkartıp Denizi buldu. Fazlası ile trip yemişti bugün daha fazla trip yemek istemiyordu. Ve Denizin kırgın bakan gözlerini fark etmişti ama anlatamamıştı. Daha fazla kırgın bakan gözlere dayanamazdı. Deniz'in gözlerinde sevgiyi , mutluluğu, neşeyi, çocukluğu severdi. Kırgınlığı sevmemişti.

Telefon uzun uzun çaldı." Hadi be yavrum hala mı trip. Yeterince doydum."

Açılmadı. Tekrar aradı. Uzun uzun bir kez daha çaldı.

" Anlaşıldı tribin bile canımdan can alacak." Açılmayan telefona bıkkın bakışını attı." Tribi bile zor canını sevdiğimin."

Bir kez daha aradı. Uzun uzun tekrar çaldı.

" Hadi Deniz." Çaldı , çaldı, çaldı." Bu kadar mı kırdım lan? Eşek kafamı sikiyim."

Açılmadı telefon. Tekrar aradı.

Açılmadı.

" Büyük sikiyim belamı. Ne kadar kırmışım amına koyim."

Tekrar aradı. Çaldı uzun uzun.

Sinirli ses doldurdu kulaklarını." Ne var Murat? Ne ?"

Gülümsedi. Sinirlenince de gözüne ayrı güzel geliyordu." Yavrum Allah'ın hakkı üç derler sen bir abartın sanki."

" Dua et üç defa beynine kurşun gelmiyor."

Güldü." İnsan hiç kocasını vurur mu?"

" Vurur. Senin gibi öküz kocası olursa vurur."

Adımları yavaşladı aynı şekilde dalgalarda durulmuştu." Bir kez daha de bakiyim."

" Öküz."

Kafasını sağ omzuna yatırıp kesik nefesler verdi." Onu değil Deniz."

" Ayı."

" Oda değil."

" Odun."

" Bu hiç değil."

" Kütük."

" Ha birde kütük olduk?"

" Az mı geldi?"

" Yok yok yeterince doydum sevgi cümlelerine. Ağzımın orta yerine boydan sıçtın."

" İyi bugün yeter sana bu kadar sevgi. Akşam eve gelde birde götünü kurşuna dizerken söyleyim."

" Deniz." Onaylayan mırıltı çıkardı." Trip atarken bile güzel olduğunu söylemiş miydim?"

" İnanmıyorum sana trip yemek bile hoşuna gidiyor."

Gidiyordu vala. " Kollarım arasında trip atmaya ne dersin?"

" Çok beklersin."

Güldü." Yanıma gelsene."

" Gelemem."

" O niye?"

" Senin çok sevdiğin danteller ile uğraşıyorum." İmayı havada kapmıştı Murat." Amcan bana çeyiz yapmış. Kocaman süslü püslü masa dantelleri var." Abartılı bir sesle devam etti konuşmaya." Çok seveceğine adım kadar eminim. Evin her köşesini dantelle boğacağım."

Yüzünü buruşturdu. " Yok istemez benim tek sevdiğim dantel üzerinde duran. Hoş onuda sevmem üzerinden çekip atmak daha ilgi çekici."

" Murat delirtme beni. Sağdan soldan geliyorlar bana."

Güldü." Bana gel bana. Hemde şöyle dudaklarımı sağdan sola öpe öpe gel."

" Damarıma basıp durma lan benim!"

Gülüşü daha da büyüdü. " Damaruni sevdiğim."

" Murat." Onaylayan mırıltı çıkardı. " Yaşamak güzel bir duygu. Anlatabiliyor muyum?"

Anlıyordu. Biraz daha konuşursa evlilik dairesi yerine cenaze işleri dairesine gidecekti. " Yavrum hadi yanıma gel. Konuşacağız." Tam kapatacak iken eklemesini de yaptı." Silahını yanına alma lütfen." Ne kadar sinirli halini seviyor olsada canını da düşünmek zorundaydı.

" Gelmiyorum."

" Gelirsin. Konum atıyorum bir saat içinde yanımda ol hadi." Telefonu kapatıp konum attı.

Yandan başka ses geldi." Hanımdan korkuyor musun ula Murat?"

Kafasını hafifçe sesin geldiği yöne çevirdi. Hasan amcasının gemisinde çalışan kaptan Ademdi. " Ne yalan söyleyeyim abi korkuyorum."

Güldü Adem." Bellidir ula şu haline bak hanımın karşısında bir el pençe kalmadığın kaldı."

" Ne yapalım abi? Sevdası boynumda ki kıldan ince. "

Yüzünü sıvazladı Adem." Ne eşeklik ettinde kızı sinirlendirdin bu kadar?"

" Ne sen sor ne ben söyleyim abi de büyük eşeklik ettim."

" Ula bir demet çiçek al. Kadınlar sever öyle şeyleri."

Umutsuzlukla bakmadan yapamadı." Sinirinin çiçek ile geçeceğini bilsem çiçeğe boğarım abide geçmiyor işte." Yumruk atmadığı için şükür ediyordu. İki kez yumruğunu yemişti. Elli erkek elli kadar ağırdı. Feleği şaşmıştı. O kadar narin ellerin böyle bir güçte olmasına da ayrı şaşırıyordu. Okşarken pamuk gibiydi lakin vurduğu zaman demirden farkı yoktu. Hoş bugün vurmamış ama kafasına tuzluk atmıştı. Gönlünü biraz daha almazsa evi başına geçirme ihtimali çok yüksekti. Hata netti.

Kocaman kahkaha attı Adem." Ula şu haline bak." Ters bakış attı Murat." Bizim o korkusuz çocuk hanımdan korkar hale gelmiş."

" Sinirini görsen böyle demezsin abi." Ayın on beşinde fazlası ile maruz kalıyordu sinirine. Sevgi cümleleri, dokunuşları dahi sinirini geçirmeye yetmiyordu. Dertli dertli başını salladı." Abi en yakın hastane neredeydi?"

" Niye soruyorsun ula?"

" İki ihtimal var abi." Biri elliyle gösterdi." Bir gönlünü almaya fırsat vermeden tahatlı köye gönderecek, iki de iki haftanın acısını çıkarıcam bu yüzden tahtalı köye gönderebilir."

" Neyin acısını çıkaracaksın ula?"

" Hiç abi boş ver." Hiçte değildi. Neredeyse iki haftadır öpmemişti. Dudakları dudaklarına hasreti. Görev, Trabzon'a gelmek birde üzerine Amcası olunca hasret kalmıştı. Sabah yediği tripten dolayıda istediğine ulaşamamıştı.

" Heç bok anlamamuşam." Kafasında ki bereyi düzelti." Ölmez isen uğra gemiye. Hanım kızımızıda getirde bakalım o kadar sinirlimi."

Adem'in eğlenen haline bıkkın baktı." Gemiye getireceğim abi zaten. İnsan içinde canıma acıyacağına düşünüyorum." Durdu bir an." Vazgeçtim düşünmüyorum."

Yeri göğü inleten kahkaha attı Adem. Eğlenceli bir gün oluyordu. " Merak etme uşak denize atarsa ağlar ile yakalarız seni."

" Sana da eğlence çıktı abi."

Bir tur daha güldü." Bu halini de gördüm ya gam yemem artık."

Bunu birde Murat'a sormak lazımdı. Yaptığı eşeklik götünden patlamıştı. Sabah fark etmişti ne kadar kırdığını. Gönlünü almak düşerdi. Ölmez ise.

 

*******

Hızlı adımlarla yürüdüm. Kıt kafalı herif. Sinirlerimi tepeme getiriyordu. Kaç haftadır içimde tuttuğum kırgınlık duygusu sinire dönmüştü. Sabah anlatır diye beklemiştim. O kadar kırgın baktıktan sonra anlatma gereği yine duymamıştı. İşim var diyerek ortalardan kayıp olup gitmişti. Sonra arıyor birde adamla dalga geçiyor. Sinirli olmayımda ne yapıyım? Dua etsin kurşuna dizmiyorum.

İç ses kafasını uzattı." Ne diye o zaman bir sarjör aldın yanına?"

Her an sinirime yenik düşüp vururum diye. Bu seferde anlatmaz ise vururum. Kırgın olmak istemiyorum. Kırgın olunca yaklaşamıyorum. Trip atmak zorunda kalıyorum. Trip değil kolları arasına sığınmak istiyorum.

Trip atıyoruz zararlı biz çıkıyoruz. Anlatmış olsaydı ne güzel banyoda o bir saat içinde neler yaşardık. Beraber duş bile alırdık. Duş bahane tabi ki. Buna da sinirliydim. Bir saat ne güzel zamanımız vardı. Öküz herif. Has Karadeniz öküzü.

Kayaların üzerinde elleri cebinde sırtı bana dönük denize bakıyordu. Sözde gelmeyecektim ama ne konuşacağını merak ediyordum. Kayalara basa basa yanına yaklaştım.

" Bastığın yere dikkat et kaygan orası." Arkada gözü vardı sanki.

Bastığım noktaya baktım kaygandı. Dikkatli adımlarla kayayı geçtim. Tam yanına geldiğimde ayağım kayması ile geriye doğru düşerken bellimden kavrayıp kendine doğru çekti. " Hatun ciddi soruyorum sen bu sakarlık ile nasıl asker oldun?"

Yüzlerimiz fazla yakındı. Ateş basıyordu. Sevgili olduğumuz halde hala böyle bir anda yakınlaşınca ateş basmasına engel olamıyordum. Sinirime sığınmaya çalıştım." Yakında asker değil katil olacağım sayende." Gözleri gözlerimin içine daldı, nefesi yüzüme vurdu, dudakları dudaklarıma yakınlaştı.

Çapkın gülüşü meydana geldi yüzünde." Evleneceğiz hala yanakların kızarıyor yanımda." Yanağıma uzanıp derin öpücük kondurdu ardından içli nefesi vurdu." Ateş gibi yanıyorsun."

Kollarım anlamsızca omzunda gezindi." Şeyden oldu bir anda öyle çektin ya ondan." Gözlerimi kaçırmaya çalıştım lakin yapamadım. Çok güzel bakıyordu. İçine çekiyordu. Tribi miribi siktir edip dudaklarına yapışabilirdim.

İç ses araya girdi." Sakın ha. Anlatmadan yakınlaşmak yok."

Ama böyle bakıp , dibimde durursa yapamam ki. Zalimin oğlu çok güzel bakıyordu. İçine çekiyordu.

Bedenimi usulca yere bırakıp boynuma gitti kafası derin nefes eşliğinde öptü. " Memleket kokulum benim."

Uzaklaşmak istedim. Bu şekilde sinirli olamıyorum. Lanet gelsin ki benim ona yaptığımı oda bana yapıyordu. Tüm sinirim eriyip gidebilir her an." Ne halta çağırdın beni?" İki adım atıp geriledim. Kafası boynumdan düştü. " Boynumu öpmeye çağırmadın her halde."

Ellime uzanmaya çalıştığında geri kaçtım." Ha ağzıma boydan değil her yönden sıçacaksın."

Dudaklarımı büzdüm." Yok canım ben direkt sana ...."

" Tamam tamam anladım." Ne güzel arada kafası çalışıyor. " Gel hadi benimle konuşalım."

" Ne konuşacağız?"

" Ne istiyorsan onu işte." Kayalara basarak düzlük alana yürüdü. " Eşeklik ettim farkındayım telafi edeceğim." İyi bari sonunda bunun farkına varmıştı.

Kayalara basa basa yanına geldim. Ellime tekrar uzanmaya çalıştı kaçmadım. Ellimi sıkı sıkıya kavradı. Yürüdük." Konuşalım işte burada."

" Burada olmaz." Niye bakışımı attım. Anlamıştı." Yapmamız gereken bir kaç şey var. Burada yapamam." Ne yapacaktık ki? Soru sormadım nasıl olsa kokusu çıkardı.

Deniz kıyısı boyunca el ele yürüdük. Tüm gözler üzerimizde bulunuyordu. İlk defa Trabzonda el ele yürüyorduk. Bakışlara bakılacak olursa ellerine büyük dedikodu malzemesi vermiştik. Harika. Ailesi kim bilir ne kadar sinirlenecekti. Ailesine nispet yapar gibi zaten Trabzonda evlenecektik. Üzerine birde el ele yürüyünce tüm Trabzon bununla salanacaktı. Dans ettiğimiz zaman bile yer yerinden oynamış. Derya söylemişti. Askeriyede olduğu kadar burada ki dedikodulara da fazlası ile hakimdi kendileri. Bu kızın dedikodu ağı yoksa benimde adım Deniz değil.

Balıkçı kulübeleri önümüze çıkarken. Yanımızdan geçen herkes saygıyla Murat'a selam veriyordu. Benimki her zaman ki ciddi haliyle verilen selamları başı ile kabul etmişti. Ailesi gerçekten büyük saygı duyuluyor olmalı. Zamanında aşirete gelin giden kadınları kınadığım için özür diliyorum zira Trabzon'un aşiretine gelin geliyordum.

Bir süre daha yürüdükten sonra kocaman bir geminin yanında durduk. Geminin adını kısık gözlerle okudum. Mavi Deniz yazıyordu. " Neden burada durduk?"

Elli ellimden sıyrılıp, çeketin iç çebinden mavi kırmızı şeritli bere çıkartıp kafama taktı." Gemime bineceğiz." Kafasını geriye çekip yüzüme baktı. Dudakları iki yana kıvrıldı memnuniyetle." Şimdi tam Karadeniz gelini oldun."

Ağzım hayretle açıldı." Gemim derken. Bu gemi senin mi?"

" Benim tabi." Bu adam kesin Tahir Kaleli başka açıklaması olamaz. Güldü." Hayır biz kum işi ile uğraşmıyoruz. Bizim işimiz hamsi ile. "2

Hayran hayran baktım." Maddem böyle şeylerin var ne diye söylemiyorsun?" Gemisi olması bir tık daha aşık olmama sebep oldu. Parası için tabi ki değildi ama kocam olacak beyin gemisi olması havalıydı.

Geminin merdivenine yöneldi." İşler ile ben değil amcam uğraşıyor. " Yukarıya doğru çıkarken arkasından bende çıkmaya başladım. " Dikkat et bastığın yerlere kaygan olabiliyor."

" Abartma Mura..." Bedenimi geriye doğru savrulurken sıcacık el tarafından tutuldum. Sözümü bittirseydim bari hayat.

Ellimi daha sıkı kavrayıp yanına çekti." Aynen abartmayım. Görevde ki hallerini görmesem şu halline inanacağım." Bende inanacağım. Ara ara asker olup olmadığımı yeteri kadar sorguluyordum zaten. Bedenimi önüne çekti." Benimle beraber yukarıya çık." Nefesi boynuma vuruyordu aynı şekilde bedeni bedenime neredeyse yaslanmış durumdaydı. Yutkundum. Aklımı başımdan almak ister gibi en erkeksi sesi ve kısık tonuyla konuştu." Çıksak mı artık? Yoksa şu halde kendime çevirip öpebilirim her an."

Yapar mıydı? Yapardı. Libidosunun sınırı , yeri asla yoktu. Hızlı hızlı adımlarla yukarıya çektim kendimi. Gemiye ayak bastığımız anda beş tane mavi gözler üzerimize döndü.

İçlerinden en küçük olduğu belli olan çocuk neşeyle ayağa kalktı." Murat kaptan hoşgeldin."

Ellimi kavradı." Hoşbulduk koçum. İşler nasıl?"

" Allah'a şükür çok iyi abi." Çocuğun kaçamak bakışları bana döndü." Hoşgeldin yenge."

Gülümsedim." Hoşbulduk."

Başka masmavi gözlü adam konuştu." Kaptan ne zaman kalkarız?"

" Bir saate kalkarız Yunus abi. Ağları hazırlayın siz."

Aynı çocuk tekrar konuştu." Bugün senmi olacaksın abi?"

" Öyle koçum." Yürümeye başladığında ayak uydurdum." Adem abi nerede?"

Yunus denilen adam cevap verdi." Aşağıda motoru kontrol ediyordu." İmalı bir bakış attı." Malum birimiz denize felan düşerse hemen karaya dönelim."

Murat'ın adımları bir anda durdu." Hemen gelip anlatı dimi?" Neyi anlatacaktı ki?

Yunus abinin eğlenenen bakışları beni buldu." Yenge üzerinde emanet yoktur inşallah." Gözleri bellime indi. Silahıma baktı." Aman gelin hanım gemiyi kirletme. " Bu ne alaka şimdi? " Balıkların kan olmasını istemem. Çok öldürmek istiyorsan ön tarafta öldür." Murat'ı kast ediyorlardı galiba ve onlar adamı değilde balıkları mı düşünmüşlerdi?

Murat ters ters konuştu." Bir sizin dillinize düşmediğim kalmıştı."

Başka bir adam konuştu." Ne dalga geçersiniz ula? Sevdalık adamın feleğini şaşırtır."

Başka biri konuştu." Ha onu doğru dedun Temel abi. Bu deliyi zapt edecek kadın ondan daha delu olmalı." Bana deli mi demişti o?

İç ses girdi araya yine yeniden." Evet deli dedi. Haksız da sayılmaz. Onu boş verde adamın adı fıkra adı."

Şaşırmamak lazım Trabzon burası. Fıkralar şehrinde bulunuyordum.

Temel olan başını salladı." He Dursun haklısın. Sevda adamı denizden çıkmış balığa çevirir." Murat'a en sevgi dolu bakışını attı." Yakuşmuş ula sevdaluk."

" He ula haline bakılırsa cayur cayur yanmış uşak." Dedi bir diğer fıkra ismi olan Dursun abi.

Neşe içinde başka çocuk çıktı." Murat abim doğruymuş he sevdalanmışsın?"

Çekinerek araya girdim." Tüm Trabzon duydu galiba."

Temel abi abartılı neşeyle konuştu." Sen onu duymayan kaldımı diye sor celin hanım." Şaşırmamak lazımdı. Dedikodu ağı fazla hızlı olmalıydı. " Ha düğünde dans ederken gördük sizi."

Sevdalandun mu diyen siyah saçlı çocuk girdi araya." He o nasıl bakuşlardı öyle. Kaç zaman geçtu hala unutmam." Alık alık yüzüme baktı." Yenge, kadın asker olmak zor değulmu?"

Anlaşılan herşeyimi de biliyorlardı." Yok değil severek yapıyorum mesleğimi." Tüm gözler üzerimde durunca hafif benimkinin arkasına geçtim." Beni çok iyi tanıyor olmalısınız."

Siyah saçlı çocuk çenesini kaşıdı." Tanırız ya burcun terazi dimi senin?" Çüş artık bu kadarını nereden biliyorlardı?1

Murat'a buna şaşırmış olacaki tüm siniri ile çıkıştı." Siz ne boka benim hatunumun burcunu biliyorsunuz lan? İşiniz gücünüz yok mu sizin?"

Çocuk anında kafasını önüne eğip suç işlemiş gibi büzüldü." Yok abi yanlış anladın sen beni. Annem komşular ile konuşurken duydum oradan aklımda kalmış." Ürkek gözleri Murat'a döndü." Bizde yan çizmek olmaz abi. "1

Bizi neşeyle karşılayan sarı saçlı çocuk girdi araya." Zaten abi sana yan çizen adamın aklı yoktur." Anlaşılan benimki buralardada fazlası ile korkuluyordu.

Merakım durmadı." Yan çizerse ne olur ki?"

Sarı saçlı çocuk küfür etmişim gibi baktı." Bilmiyor musun yenge?" Beyefendi anlatmadığı için bilmiyordum. Kafamı hayır anlamında salamak zorunda kaldım." Bir ara bacım Duruya biri salantılık yapmuştu. Murat abi adamın götünden tek tek kurşun ayıtlatu."

Ne? 

Yunus abi de katıldı sohbete ." Ondan önce iki saat buz gibi suyun içinde tuttuğunu söylemeyi unutun. "

" Yok be abi o başka adamdı." Dedi siyah saçlı çocuk.

" Ula o vince bağlayup salandurduğu değul muydu da?" Dedi Temel abi.

Dursun abi araya girdi." Yok da o adam yenge düğüne geldiğinde laf atan adamdı."

Ne? Ne ? Ne ?

Kocaman gözlerim benimkine döndü. Çenesini kaşıyıp en masum bakışını attı." Sadece salandırdım başka hiç bir şey yapmadım." Allah'tan yapmamış. Birde yapsa ne olur.

Siyah saçlı çocuk yalanını anında ortaya çıkardı." Abi adamı hastanelikte etmiştin ya."

Sarı saçlı çocukta katıldı canına susamış gibi." Hastaneden önce adamın kafasında şişe de kırdı." Canını düşünmeden düşünceli konuşmaya devam etti." Ha birde adamı hamsiyle boğmaya da çaluştu."

Murat'ın öyle bir bakışı vardı ki ben bile korkmuş olabilirim. " Kaçın derim canınızı seviyorsanız."

İki çocuk önce durdu sonra yavaş yavaş kafaları bu tarafa döndü. " Halim oğlum duyduğumu duyuyor musun? " Dedi bir taraflarına yapmış olan siyah saçlı çocuk.

Sarı saçlı olan yani Halim olduğunu öğrendiğim çocuk. İki adım geriledi." He duyarım Halit." Arkasını kontrol etti." Asul sen kokuyu alıyor musun?"

Son noktayı Yunus abi koydu." Ula Murat git gemi dışında ne yapacaksan yap. Balıklara zarar gelmesun." Abi burası kan gölüne dönecek senin düşündüğün ne ?

Murat ise ağır ağır kollarını sıyırmaya başlamıştı." Gelin biz sizle bir konuşalım Halim ve Halit." Sessi o kadar şefkat dolu çıkmıştı ki ama altında yatan öldürücü tonu duyuyordum. " Gelun ula ananızı da çok severim lakin kadın sizin gibi bir hatayı nasıl yapmuş onu anlamadum." Demek kardeşler ve o ilk defa azda olsa şiveli konuşmuştu. Yakışıyordu zalimin oğluna. Ben bunları düşünürken Murat çoktan önden koşan iki çocuğun peşine düşmüştü. Çocuklar ne kadar hızlı koşuyor olsada Murat geminin kenarına basıp koşan iki çocuğun önüne atlamıştı. Maalesef çocuklar beyim bordo bereliydi. Ellinden ben bile alamam.

İç ses alayla konuştu." Sen ona sinirine bulaşmak istemiyorum desene."

Tabiki de istemiyorum. Canımı sokakta bulmadım sonuçta.

Murat iki çocuğun yakasından tutup ayaklarını yerden keserken Temel abi radyodan şarkı açmıştı.

Hey hey ben deli oldum narinoHey hey tutun bağlayun beni narinoHey hey gideyirum buradan narinoOy oy kızlar ağlayun beni narino

Murat iki çocuğu poşet gibi salarken başka bir adam çıktı. Beyaz sakalları, balıkçı kıyafeti , ayağında sarı uzun çizmeli, kırk kırk beş yaşında bir abimizdi." Ula ne olur?" Diyerek bağırdı.

Yunus abi de bağırdı." Yoktur Adem kaptan bir şey Murat Kaptan , Halim ve Haliti dövüyor."

" Heee söyle ha ona kan yapmasın etrafu." Ciddi olamazlar. Dövülmelerini değilde kan olmasını düşünüyorlardı.

Adem olan adamın yanına yaklaştım." Bir şey yapmayacak mısınız Adem bey?"

Masmavi gözleri bana döndü." Sen ne diye yapmazsun gelin hanım?" Gözlerim Murat'a döndü. Çocukların kafasını suya gömüyordu. Gülme sesi geldi." Ha bak hele bana." Gözlerim ona döndü." Korkaymusun sen bizim uşağın sinirinden?"

Yalana gerek yoktu." Korkuyorum tabi Adem bey."

Gülüşü daha da büyüdü." He tam birbirinizi bulmuşsunuz o senden sen ondan korkayusun."

Yanına biraz daha yaklaşıp kısık sessimle konuştum." Hep mi böyle sinirliydi?"

" Öyleydi." Ellerini arkada birleştirdi." Tabi küçükken bu kadar değildi ama ne zaman buralardan gitti o zaman siniri daha da harlandu." Gözleri kenarında kırışıklar belli oldu." Ha merak etme sevdiğine kıyamaz o . Hele sana hiç kıyamaz."

" Bunu nereden anladınız?"

" Gözlerinden." Elli kalbini buldu." Ha bu yüreğin yangınını gözler belu eder. Sevdalanduğunda tüm dünyaya korku salarda sevduğundan korkar. Tüm dünyaya aslan kesilurda sevduğuna kuzu kesulur. Yakar , yıkar lakin bir sevduğuna kıyamaz. Elli demir gibi sert olurda sevduğuna dokunurken titrer. Sevduğuna bakarken gözleri içi parlar. Adı dahi geçse gözleri dalgalanur." Elli omzumu buldu." Gözlerinde bunların hepsini gördüm uşakta. Bazı sevdaları anlatmaya gerek kalmaz kızım gözler yeterde artar bile."

" Haklısınız." Gülümsedim. Sımsıcak hali vardı." Uşağınız tamda dediğiniz gibidir."

Ellini omzundan çekip üsten bir bakış attı." Ama anlaşılan biraz kırmış seni."

O kadar sıcak bir adamdı ki daha doğrusu Karadeniz insanının çoğu öyleydi. Karadeniz insanı bir yerde bu yüzden seviyordum. Böyle sert , hırçın memlekette sımsıcak kalmayı başarmışlardı. Tabi biraz sinirliler o kadar da olurdu artık. Her güzeliğin içinde biraz kusur vardır. Kusurları bile tatlıydı. " Kırmadı da kırgınım."

" Daha kötü kızım. Kırarsan düzelir de kırgınlık kolay geçmez."

Anında cevap verdim." Geçer hem kırgın kalamam ki ben ona."

" Kıyamıyor musun?"

İçli nefes verdim." Kıyamıyorum tek ona kıyamıyorum." Böyle seven bir adama nasıl kırgın kalır ki insan? Kalamam. Biraz sokulsa unuturum hemen. Geçmişi hemen unutmam ama onun hatalarını unuturum. Bu sırada yanımıza Murat geldi. " Çocuklar nerede?"

Rahat rahat cevap verdi." Denize attım." Etrafa göz gezdirdim gerçekten yoktu çocuklar." Bakma öyle hak ettiler."

" Denize atman gerekmezdi ama."

" Dua etsinler boğmadım." Ellime uzanıp tutu." Adem abi sende dedikoducu karılar gibi hemen yetiştirmişsin."

Murat'ın ters bakışlarına rağmen gülümsedi." Bilgi alışverişi o oğlum."

Ters ters baktı." Belli abi ." Benimle beraber yürüdü. " Bizim konuşmamız gereken konular var abi rahatsız etmeyin." Geminin içine girerken ağzının içinden homurdandı." Anneleri bal gibi kadın böyle ağzı gevşek iki çocuk nasıl yapmış anlamıyorum. Al birini vur ötekine." Sessiz kaldım hala sinirliydi. İkimizin de sinirli olmasına hiç gerek yoktu. " Ne o? Niye sessizleştin? Ağzıma sıçmayacak mısın?"

Sessim kısık çıktı." Sıçmamı isterdin?"

eminin bir odasına girdik. Kapıyı kapatıp üzerine kilitledi." Kırgın bakmandan da gemiyi başıma geçirmeni tercih ederim."

Odaya göz gezdirdim. Ortada yatak , duvarlarda ip , zincir, ağlar vardı. Kapının solunda küçük bir dolap kalıyordu , odanın duvarları mavi renge boyanmıştı ve duvarlarda bir çok resim vardı. Küçük ama tam bir balıkçı odası gibiydi. Hoşuma gitmişti. " İnan bende çok isterim ama..."

Devamını kendisi getirdi." Kırgınsın ." Başımı usulca salladım. Yatağa geçip oturdu kollarını iki yana açtı." Gel bakiyim kollarıma." Hayır diyecek halim yoktu. Pıtı pıtı yürüyüp kucağına oturdum. Alnını alnıma yaslayıp gözlerimin içine baktı." Sor istediğini cevaplayacağım."

" Zorlamak istemiyorum seni. Kendi isteğinle anlat bana."

" Deniz tüm dünya soru sorsun bir tek sana cevap veririm." Kahve gözleri dalgalandı, ağır ağır omuzları ile birlikte sessi de kısıldı. " Eşeklik ettim anlatmam gerekti biliyorum yavrum da benim de zorlandığım konular var." Belliydi hallinden. Gözleri cesur değil küçük çocuk gibi bakıyordu. Farkında olmadan çok zorlamıştım galiba. Anlamam gerekirdi. " Üzerinde bir çok yük varken birde beni yük et istemedim."

Ellerim saçları arasında gezindi." Murat senin derdini yük yapmayacaksam sevmemin manası yok. Sevgi sadece sevmekle olmaz. Sevgi, sevdiğinin derdini de dert edinmektir." Kesik nefes alıp devam ettim." Bak ben teselli etmeyi bilmem ama anlarım. Çok kelime kuramam ama sarılırım, öperim. Acını acı bilirim, derdini derdim sayarım." Sinirli değil en uysal sessimle konuştum." Anlat bitanem. Kötü de olsa hatalı da olsan anlat. Her türlü severim ki ben seni. Her halinle severim. "

Gardı tamamen indi. Gözleri arkasında saklı kalan yaralı çocuğu ilk defa gördüm. Yaralı, kimsesiz , üzgün. " Sen sor ben anlatıyım yoksa anlatamam."

Aklımda binlerce soru vardı ama en önemli olanını sordum." Nasıl bir küçüklüğün vardı?"

Durdu bir kaç saniye. Zaman tanıdım anlamam gerekir zorlayamazdım." Aslında bakarsan pek güzel değildi. Yaramazdım, iki dakika yerimde duramazdım. Ya kavgada yada ormanın içinde olurdum. Ailem sevmezdi bu hallerimi. Abilerim, Duru hep akıllı çocuklar oldular ben ise onlardan farklıydım. Hırçın, kavgacı, sinirli. Çoğu zaman amcamın yanına giderdim. Amcama çok özenirdim. Üniforma içinde öyle heybetli adam olurdu ki hayran hayran bakardım. " Kesik nefes alıp devam etti." Zaten bir amcam iki Suskun abi ikisine de çok özenirdim. Trabzonda amcam , çiftlikte Suskun abiyi örnek aldım kendime hep."

Diğer sorumu sordum." Neden dövdüler seni? Hırçın olduğun için mi?" Dayak yemiş olması bile içimi acıtmıştı. Onun canı yanmasın. Benim canım yansın ama onun canı yanmasın.

Yaralı çocuk daha da belli oldu." Biraz o yüzden ama asıl sebep amacama benzememden dolayı."

" Amcan mı?"

" Amcam." Gözleri gözlerimden bir an olsun kopmadı. Şimdi benim onu okumamı , görmemi istiyordu. Okudum, gördüm. Canı yanmıştı. Her acı kendine büyüktü. Onun acısıda kendine büyük kalmıştı. " Zamanında amcam ve babam aynı kadına aşık olmuş. Anneme." Şaşkın bakmadan duramadım." Amcam daha önce aşık olmuş anneme sonra babam aşık olmuş işte. Babam , amcamın yalvarıp yakarmalarına rağmen amcamı çiğneyip geçip annem ile evlenmiş. Amcam ve babamın arası küçüklükten beri iyi değilmiş zaten. Alev ve sen gibi sürekli yarış halindelermiş daha doğrusu babam öyleymiş. Sizin gibi aradaki dozu ayarlayamamışlar. Aralarında sevgi bağı olmamış. Babam , annem ile evlenince kanlı bıçaklı olmuşlar. O günden sonra babam durmamış amcama olan kininden , üstün olma duygusundan hasta yatalak olan dedeme kağıt imzalatıp tüm mal varlığını üzerine geçirmiş."

Gözlerim hala şaşkın hâlde kaldı. Böyle bir hikâye beklemiyordum açıkçası. Dizilerde olan konulardan farkı yoktu." Amcan ile senin alakan ne ki?"

" Amcam ve ben çok benziyoruz birbirimize." Benziyorlardı hemde aşırı derecede. Tek fark biri yaşlı diğeri gençti ve Murat'ın gözleri daha koyu kahverengiydi. " Yüz olarak değil karakter, huy olarakda benzeriz. Annem ve babam yılların vicdan yükünü benim üzerimden çıkardılar. Nefret ettiğin adam karşında duruyor birde üzerine huyundan suyuna kadar aynı." Suçlulardı bunun yükünü Murat'a kusmuşlardı. Masum bir çocuğa sırf amcasına benziyor diye öfke kusmuşlardı. Benim gibiydi sanki. Günahsız çocuğa günahlar yüklenmişti ama onun ki vicdan yüküydü. " Beş yaşımda amcamın yanına gittim. O günden sonra da kopamadım işte. Amcam hiç olmazsa saçlarımı varla yok arasında seviyordu. Dövmüyordu. Arada da olsa sevgi cümleleri söylüyordu Deniz." Ses tonuna kadar yayılan acı yüreğime işlendi. " Evden sonra amcamın yanı cennet gibi kalıyordu."

Devamını anlamak zor değildi." Görüşmeni istemediler dimi amcanla?" Gözlerini açıp kapatı evet anlamında." Sende görüşmeye devam ettin?" Gözlerini kapatıp açtı." Peki sadece bu sebepten mi dövdüler?"

Gözlerime baktı bir süre. Ruhum ruhuna ulaşıp gözleri içine dalıp en dipte yüreğine ulaştı. Yanıyordu cayır cayır yanıyordu. Kalbim acıdı. " Benim de hatalarım vardı tabi. Akılı değildim. Her gün bir belanın , kavganın içindeydim. Öğretmenler sürekli şikayet ediyordu beni. Üzerine birde ailemin istediği gibi çocuk olamayınca..." Dövmüşlerdi. Bir erkeğin dayak yemesi ağırdı. Anlıyordum onu. Karşımda hep güçlü durmuştu şimdi ise en güçsüz anını anlatıyordu. Zordu onun için çok zordu." Babam eskiden çok içerdi şimdi içmiyor tabi de önceden çok içerdi. Eve bir gelir vicdan yükü karşısında. Üzerine birde ben bir bok yemiş olurdum. Döverdi. Ne kadar dayak yediğimi sayamazdım. Bazen üç saat bazen sabaha kadar. Ne zaman yorulur, öfkesi dinerse o zaman."

On yaşında Rahmi albayın elleri arasına verildiğine göre. On yaşından önce dayak yemeye başlamıştı. Gözümden bir damla yaş onun için süzüldü. Ağlayamıyordu. Bir kez ağlarken görmüştüm onu Yavuz abinin öldüğünde. Mahvolmama yetmişti o hali. Ağlamak yakışmıyordu ama içinde ki zehiri dökmesi gerekiyordu." Ağla istersen bakmam." Kafamı boynuna gömdüm." Dök içini güçsüz düşünmem seni."

Kafamı tutup alnını alnıma tekrar yasladı." Gözlerine bakmaya ihtiyacım var. Gözlerinden cesaret alıp anlatmaya devam edebilirim."

İçli nefes verdim. Yaralı gözleri anla beni ne olur diyordu. Kimse anlamıyor sen anla , gör , bil diyordu. " Peki." Gözlerinin içine daldım. Ruhum ruhuna ulaştı sıkı sıkıya tutundular birbirlerine. " Annen o sevmedimi? Ya abilerin onlar hiç mi birşey yapmadı?" Beni koruyan kimse olmamıştı. Canavarların arasında bir tane iyi insan yoktu ama ya onun ailesi? Benim ailem olmamıştı bu yüzden kimsesiz kaldım onun ailesi varken kimsesiz kalmıştı. En acı olanı da buydu. Hep ailem yok diyerek tesseli etmiştim kendimi ama o ailesi varken bunu yaşamış. Ne ailem var diye bilmiş nede yok öyle boşlukta kalmış.

" Annem , amcamın kendini sevdiğini biliyormuş. Annemde bunu bile bile babam ile evlenmiş. Amcam iki taraftan da darbe yemiş. Biri kardeşi diğeri sevdası. " Derin aldığı nefesten göğsü göğsüme çarptı. " Yani anlayacağın annemin de vicdan yükü olmuştum. Birde üzerine babam eve hep sarhoş gelince tek başına kalmıştı. Dört çocuğa kendi başına yetmeye çalışmıştı. Sevmeye zaman bulamadı." Alayla güldü." Beni sevmeye zaman bulamadı. Elli saçlarımı okşamadı. Bir kez teyzem ile konuşurken duydum Hasan'a benziyor. Ne zaman sevmeye çalılşsam sanki Hasan'ı seviyorum sanıyorum demişti. " Kalbime ağır bir darbe indi. Benim annemin kalbi kötüydü ya onun annesi nasıl yapmıştı ona bunu? Bir damla yaş daha süzüldü onun için. O ağlayamadı ama onun için ağladım. Saçlarını daha çok sevdim. Ben severdim. " Sonra annem hatasının farkına vardı ama artık büyümüştüm. Saçlarım okşanacak yaşı geçmiştim. Sevgisizliğe , anne ilgisine şefkatine muhtaç kalmadım. Alışmıştım çünkü. Artık sevse ne işe yarar."

" Çünkü artık yüreğin sevgisizliğe alışmış. Sevgiye ihtiyacın kalmamış." Oysa insan kaç yaşına gelirse gelsin sevgiye muhtaç kalır. Sevgi açlığı hiç bitmez. Son nefesinde dahi sevgi ister insan. İnsanoğlu her nimete doyarda sevgiye doymaz. Hergün yeniden yenilenir sevgi deposu, her gün doldurmak gerekirdi.1

Başını usulca salladı. Zorlu nefesler aldı yüreğine ağır geliyordu. Kim bilir kaç yıldır anlatmamıştı. Kendisi bile farkında değildi ne kadar ağır geldiğinin. " Abilerime gelecek olursak onlarda korkuyorlardı galiba. İzlemekle yetiniyorlardı. Araya girirlerse kendileride dayak yerler diye korkmuşlardı. Tek küçük yaştaki Duru araya girmeye çalışmıştı. " Ses tonu sevgiye bulandı." Durunun yeri bende farklıdır bu yüzden. Abilerimin yapamadığını çocuk aklıyla yapmaya çalışıyordu."

Avuç içimi yanağına yasladım baş parmağım yüzünde gezindi." Duruda seni çok seviyor." Evlerinde kalırken fark etmiştim. Durunun nazı Murat'a geçiyordu. Her gün ailesinden gizli abisini aramıştı. Konuşmalarında duymuştum gizli saklı beni de soruyordu.

" Sever. Yanında çok duramadım lakin bana daha düşkün olduğunu biliyorum. Ailemden ayrı büyüdüğüm için aramızda tam bağ kuramıyorduk ama Duru ile aramızda ki bağ hep sımsıkı kaldı." Kafasını çevirip avuç içime öpücük kondurdu. Anladığım için teşekkür ediyordu. " Nazı bana geçer, derdi olduğunda beni arar ,canı sıkınsa atlar yanıma gelirdi. Derya ile de öyle araları iyi oldu zaten." Hafifçe tebessüm etti." Şimdi Derya ile benden daha samimi. Dedikodumu bile yapıyorlar."

Rahatsıza benzemiyordu tam tersine mutluydu bu halde olmalarından." Derya ile nasıl bu kadar samimi oldun?" Duru ne ise Deryada oydu Murat için.

" Deryada kimsesizdi. Kartal timine geldiğinde yanıma çok sokulurdu. Hani derler ya hoca hocayı, deli deliyi dakasında bulur diye bizde de öyle oldu işe. İkimizde kimsesizdik. İlk başlarda merhamet ettiğim için yakın durdum ama sonra bir baktım ailemin içine kadar girmiş. Duruyu nasıl sevdiysem Deryayı da öyle sevdim. " Bahsederken bile abi şefkatini hissediyordum . Kartal timine ilk girdiğim günden anlamıştım aralarındaki bağı zaten. Hoş ilk başta sevgili sanmıştım ama sonradan büyük bir rezillik eşliğinde gerçeği öğrenmiştim.

Bir ellim saçlarını diğer ellim yüzünü okşarken, gözlerim yaralı olan çocuğu sarıp sarmalamaya çalıştı." Peki Rahmi albayın elleri arasına neden verildin?" Diğer önemli soru buydu.

" Birgün okuldan gelirken adamın birinin Duruya salantılık yaptığını gördüm." Sessi öyle bir öfke ve sinirine bulanmıştı ki hafif tırsmadan edemedim. Çok ani duygu değişimi yaşamıştı.

Gözleri içine bakarken tanıdık bir duygu vardı. Bedenimden titreme geçti." Düşündüğüm şey oldu deme bana." Olmamıştır. Olamamış olması lazımdı.

" Olmadı." Tuttuğumu bile yeni fark ettiğim nefesi verdim. " Eğer yetişmeseydim olacaktı ama." Murat on yaşında ise Duru beş yaşında anca vardı. O yaştaki bir çocuktan zevk alacak kadar nasıl midesiz olurdu insan? Anlamıyorum , anlamayacağım. " Babamın beylik tabancasını kaptığım gibi adamı vurdum. Yaşadı it herif. Olayı aileme anlatamadım , Duru da çok küçüktü korkmuştu anlatmayalım abi dedi yalvararak. O anki çocuk aklı ile anlatamadım."

" O adama ne oldu şimdi?"

" Süründürdüm. Yakasını asla bırakmadım. Adam zaten bizim oraları değildi misafir olarak gelişmiş birde o gün kör kütük sarhoş olmuş sik beyinli herif." Burnundan soludu öfkesi hala dinmemişti ." Adamı yıllar sonra buldum şimdi nefes almasına izin veriyorum ama süründüre süründüre. O sik beyinli yüzünden bir yıl dışarıya adımını atamadı Duru. Kimseyle konuşamadı. Erkek gördüğü yerde kaçtı. "

Küçük yaşında yaşadığı halde etkileniyordu insan. Birde iki üç mal çıkar kadının o saate işi neydi? Neden o kadar kısa giymiş? Erkeğe kesin iş atmıştır diyorlar. Beş yaşında ki çocuk ne yapmıştı? Açık giyindiği için beş yaşında ki çocuktan zevk alacak kadar aklı neredeydi? Zihniyeti değiştirmediğimiz sürece daha çok Cerenler, Emineler , Leylalar , Narinler ölür. Kadınlardan , çocuklardan önce zihniyete bakmalıydık.

Haber kanallarında tecavüz, taciz edilmiş diyorlardı. İnsanlar iki dakika üzülüp iki dakika sonra hayatlarına bakıyorlardı ama o insanlar ömür boyu bunun acısını yaşıyorlardı. Yaşamayan bilemezdi. Her acı empati yapılarak anlaşılmaz. Bunun acısını da anlayamazdık. Az çok yüreğimiz acır ama tamamen yaşayan kadar çekemeyiz. Çeksek yüreğimiz kaldırmaz.

İki dakikalık zevk bir hayatı bitiriyor.

Kadın , çocuk ömrü boyunca bunun yükü altında ezilecek. Şanslı ise ailesi arkasında duracak. Terapiler ile hiç olmazsa yükü hafifleyecek , şansız ise ailenin yüz karası olacak. Namuzumuzu kirletin olacak. Böyle bir ailede kadının iki seçimi var ya güçlü olup dimdik ayakları üzerinde duracak yada yok olup gidecek.

Bir anlık zevk kadının da , çocuğunda hayatını öyle yada böyle zarar verir. Kalbi , beyni yaşıyor olsada ruhu ölecek. İnsan ruhu öldüğü zaman ölmüş olur. Kalp , beyin yaşasa ne işe yarar ki? Ruh öldükten sonra hayatın ne anlamı kalır? Hiç.

" Bazen hayran kalıyorum sana." Kolları bedenime dolandı." Bazen değil hep hayran kalıyorum. Duru tam yaşamadığı halde bu kadar etkilendi sen yıllarca yaşadığın halde dimdik ayakta durmuşsun. Senin içinde ki gücün karşısında eğilsem az kalır. Herşeye rağmen gülmeyi bırakmamışsın , hayata tutunmuşsun."

Konuşma boyunca ilk defa gözlerimi kaçırdım." Rahmi albay sayesinde." Çenemi tutup gözlerimi gözlerine sabitledi. Sımsıcak ve naif bakıyordu. " Ve senin sayende. Bedenimin kirli olmadığını kanıtladın bana. Dışardan basit gibi görünüyor ama benim için basit değil." Bir damla daha süzülüp giderken düşmeden parmak uçlarıyla sildi. " Yıllardır yaşadığım lekelerden kurtulmak yüklerimi hafifleti."

" Yaşa sen hep yaşa. Ömrümün sonuna kadar lekelerini öperim , severim."

Gülümsedim." Konuyu saptırdın kendini anlatmaya devam et. Konu ben değilim." Bugün öncelik oydu.

" Nerede kalmıştım?" Bir süre düşündükten sonra devam etti." İşte o olay olduktan sonra babam senden adam olmayacak belli diyerek Rahmi albayın yanına gönderdi beni. Gönderme , etme dedim de işe yaramadı. Onlar içinde kurtuluş yolu oldu aslında. Hiç olmazsa vicdan yüklerini görmeyeceklerdi artık. Rahmi albayın elleri arasına bırakıldıktan sonra ne doğru düzgün aradılar nede yanıma geldiler. Kimsesiz çocukların arasında kimsesiz kaldım. Ailem varken kimsesiz kalan çocukları anladım. "

" Ya peki baban , Rahmi albayı nereden tanıyordu?"

" Amcam ve babam aynı yerde askerlik yapmış orada da Rahmi albay ile tanışıp arkadaş olmuşlar. Amcam ve Rahmi albay askerlikte kalmaya devam etmişler hata okulunu dahi okumuşlar. Aralarındaki dostluk ta o günlere dayanır. Rahmi albay ilk Suskun abiyi alıp eğitip, büyütmeye başlamış. Suskun abi ile arkadaş olmuş ama bizi , seni evlat olarak büyüttü."

" Suskun abi o zamada mı böyleydi?"

" Öyleydi. Latif ve Suskun abinin ne yaşadığını bilmiyoruz tek Rahmi albay biliyor oda anlatmaz zaten." Bilirdim. Rahmi albay sır küpü gibi adamdı. Sırını verirsen mezara kadar götürür. Suskuna zaten sırını versende konuşmaz. Latife de sırın asla verilmez tek Rahmi albayın sözlerini anlatmaz ama onun dışında duyduğu herşeyi anlatmayı çok seviyordu.

" Ailen ile ilişkin hiç mi düzelmedi?"

" Düzelmedi." Gözleri içinde yorgunluk ve yaralı çocuk yavaş yavaş kayıp oluyordu. Yüklerinden kurtulmaya başlamıştı. " Aileme çok şans verdim lakin her seferinde hayal kırıklığı kaldı bana. Azda olsa düzeldiler demiştim ama görüyorsun ya ilk olayda yine kapı dışı buldum kendimi."

Yumuşacık baktım." Üzülme ailen olurum. Anne istersen anne , baba istersen baba, kardeş istersen kardeş. Eksik olan her yanını ellimden geldiği kadar doldurmaya çalışırım."

Ses etmedi. Alnı alnımda, gözleri gözlerimin içinde kaldı. Yaralı çocuk kayıp olup gitti. Çökük omuzları düzeldi. Bir kaç dakika kaldık bu şekilde. Gözlerimiz deva oldu birbirimize. " Bittimi soruların?" Kafamı salladım." Kırgın bakma bana bir daha olur mu? Kafamı gözümü yar ama kırgın bakma."

" Bakmam. Kıyamam ki ben sana."

Gülümsedi." Belli ayı olduk, öküz olduk, odun olduk."1

" Kütükte var."1

" Tabi ya asıl onu unuttum."

" İyi geldimi anlatmak? Rahatladın mı?"

Bedenimi kendine daha çok çekti." İyi geldi. Meğersem ilacım senmişsin ama bilirsin ya bazı durumları anlatmak zordur." Elleriyle yüzümü kavradı." Ağlama artık. Benim için bile olsun akmasın göz yaşların." İçli nefes verdi." Kıyamam."

" Senin için ağlamak bile güzel."

" Gülmeni seviyorum." Kalbimi şaha kaldıracak kelimeler şiir gibi döküldü dudaklarından." Hayatta umudun hep gülmek olsun, bir gün ağlarsan oda mutluluktan olsun, yaşayan bir kez ölür, ölen bir kez gömülür, benim sana olan sevdam ne ölür, ne de gömülür. Sen gül yaşayım."

Kalbime zararı vardı." Kalp komple iptal ." Ellim kalbimi buldu aşırı hızlı atıyordu. Haklısın kalp kardeş.

Durmadı zalimin oğlu." Gülümse gülümse ki dünya serilsin ayaklarımıza. En mutlu sen ve ben olmak varken neden gülmezsin ki." Dudaklarıma yaklaştı." Gülümsede bir de ben gülüşünü öpüyüm." Gülümsedim. Ateş gibi dudakları dudaklarımı sarmaladı. Nefesi serinlik verdi. Uzun uzun öpüştük, doya doya, seve seve, kalplerimiz yan yana, ruhum ruhuna bağlandı. Şimdi tamdık. Yapboz şimdi yerli yerine geldi.

Kollarım boynuna dolayıp daha çok kendime çektim. Dillerimiz içerde dans ederken, ruhu ruhumu sarmaladı. Kalbim her hareketinde hızlandı, elleri içeriye sızıp tenimde gezindi. Yavaş başlayan öpüşmemiz hızlandı ateş olup yakıp kavurdu dudaklarımı. Nefesim nefesi oldu. Nefes almak için dahi ayrılmadık. Sızım sızım sızladı dudaklarım önemsemedim. Yan yana olsakta dudaklarım dudaklarına hasreti her zaman.

Öpüşü git gide sert ve hoyrat halini aldı. Dişledi , emdi, ısırdı. Uzun uzun, ağır ağır tekrar etti döngüyü. Dudaklarımdan kopup boynuma geldi. Boğazlı kazağım engel olduğu için uçlarından tutup bir hamlede çıkardı üzerimden. " İşte sevdiğim dantel." Siyah dantelli sütyenim arasında uzun bir bakışma senansı geçti. " Üzerinde çok severim bilirsin." Tekbir hamlede açıp kenara savurdu. Çıplakta kalan memelerime bakarken göz bebekleri parladı.

" Amcan çeyize neler neler koymuş inanamazsın."

 

(Buradan sonra malum işi yapıp bitirdiler. Kittapad bu sahneleri sevmediği için maalesef ki silmek zorunda kaldım . Malum sahneden sonra okuyacağınız yer)

Sattine baktı." Siktir bir saat geçmiş bile gemiyi çalıştırmalıyım."

" Çalıştırmam gerek derken? Gemi kullanmayıda mı biliyorsun?"

" Ayıp ettin yavrum." Gururla göğsünü kabartı." Sevgilinin ellinden her iş gelir."

Bak sen şuna bak." Uçakta kullanırsın sen yakında."

" Bak onu bilmiyorum ama az buçuk helikopteri biliyorum." Yerden usulca benimle kalktı." Hadi Deniz kaptan gemiyi harekete geçirelim."

" Ayy bende mi kaptan oldum?"

Güldü." Benim karım kaptan olmayacakta kim olacak." Bedenimi yere koydu." Bakalım gemi işlerinde ne kadar maharetlisin."

" Murat bende ki bu bela çekme yeteneği ile Titanik gibi çarpma ihtimalimiz çok yüksek." Sevimli sevimli göz kırpıştırdım." Biliyorsun dimi?"

Omuzlarını indirip kaldırdı." Kimse ölmesinde sorun olmaz."

" Olmaz derken?"

Pantolunu giyinirken kaçamak bakış attı." Yavrum benim üç tane gemim var. " Ne ? Cidden ne ? Adam harbi zengin çıktı. " Bence bu şaşkınlığını ileriye sakla."

Derken? Bunun daha fazlası da mı var? Hayat az ile yetin deyip bir anda önüme zenginlikler de sermesi. Hayatında ortası yok.

er neyse kaptan olacaktım kaptan. Çekilin denizlerin kaptanı Deniz kaptan geliyor.

 

*******

Kafasını gömdüğü kitaptan başını kaldırdı Sabiha. Sabahtan beri ders çalışıyordu ve artık beyni yanma noktasına gelmiş durumdaydı. Kucağında bulunan büyük elle odaklandı. Ders çalışırken zorla Suskunu yanına çekmiştim. Kendisi ders çalışırken Suskunda kitap okumuştu.

Dudaklarını büzdü." Sıkıldım."

" O dersi bittirmen gerekiyor."

Kitabın kapağını kapatıp bir hamlede Suskunun kucağına kuruldu." Sıkıldım." Suskunun ellindeki kitabı alıp kenara koydu." Benimle ilgilen."

Derin bir nefes aldı. Kucağında bulunan kızı daha çok kendine çekti. Göğsüne değen memeler ile çıkıştı." Yanımda sütyen giymen gerekiyor."

Omuzlarını indirip kaldırdı." Çok sıkıyor. Daralıyorum içinde." Çenesini Suskunun göğsüne yaslayıp altan baktı." Sütyen giymemem neden bu kadar rahatsız ediyor ki?"

Kafasını eğip mavi gözlere daldı." Bazı noktaları fazla tetikliyorsun."1

Biraz daha sokuldu Sabiha." Film izleyelimi?" Ders kitaplarını gösterdi Suskun. Anladı." Sabahtan beri çalılışıyorum çok sıkıldım."

Sıkıntıyla ofladı Suskun." Biliyorum. Sabahtan beri ellimi rehin aldın." Sabah kapıdan tam çıkacakken Sabiha tarafından tutulmuştu. Her zaman olduğu gibi hayır demişti. Mavi gözler kocaman açılınca yanında otururken bulmuştu kendini. Her defasında nasıl bu mavi gözlere yenik düşüyordu anlamıyordu. Gözleri içinde büyü vardı. Kontrol kendinden çıkıyordu.

Sevimli sevimli açtı gözlerini Sabiha." İzleyelimi? Lütpen. Lütpen."

Kafasını başka yöne çevirmeye çalıştı yine olmadı." Açma şu gözlerini." Daha da açıldı mavi gözler." Sabiha yapma şunu." Gözlerine yaklaştı mavi gözler." Tamam açma şu gözlerini tamam. "

Kocaman gülümsedi Sabiha. Kucaktan kalkıp yatağın üzerinde bulunan bilgisayarı açıp en son çıkan filmlerden bir tanesini açtı." Gel hadiii." Yatağın başlığına sırtına yaslayıp, bacaklarına koydu bilgisayarı.

Yerinden kalkıp Sabihanın yanına oturdu. Ellini küçük parmaklar kavradı, omzuna başını yasladı. Film başlarken kafasını hafifçe yana çevirip omzuna yaslanan başa burnunu yaklaştırıp kokusunu içine çekti. Yatağa yayıldı Sabiha göğsüne yaslandı. Bir elli ile küçük parmaklar oynarken diğer elli kömür karası saçların bir tutamı ile oynadı. Filmden daha ilgi çekiciydi kömür karası saçlar.

Film devam etti Suskun, Sabihayı izledi. Çocuksu neşesi içinde kıkdırdamaları dinledi, gülümseyen dudaklarına baktı. Filme göz ucuyla dahi bakmamıştı. Yanında ki kadını izlemek film izlemek gibiydi gözlerinde.

Sabihanın kafası bir anda yüzüne döndü." Neden izlemiyorsun?"

" Seni izlemek daha güzel."

Siyah gözler içinde ki parıltıya uzun uzun baktı. Yanaklarının kızardığını hissedince filme dönmek zorunda kaldı kafası. Hafif tebessüm etti Suskun. Al al kızarmış yanaklar hoşuna gidiyordu. Tatlı , utangaç hali gözüne ayrı güzel geliyordu.

Filmde iki aşık gözleri içine baka baka dans ediyordu. İçi gide gide baktı Sabiha. Suskun ile dans ettiği zamanda da içi böyle olmuştu. Yağmur damlaları başlarından aşağıya süzülürken, alnını alnına yaslayıp siyah gözlerin içine daldığı anda kalbinin çarpıntıları içinde kıvranmıştı. En yakından siyah gözleri gördüğü anlardan biriydi. Siyah ; karanlık, kötülüğün simgesi iken Sabihanın baktığı siyah gözlerin içinde dolunay ışığı vardı. Siyahlığı koruyordu ama tam karanlık içinde kalmasına da izin vermiyordu.

Siyah rengi sevmezdi oysa Sabiha. Cıvıl cıvıl renkleri severdi ama sevmişti işte iki siyah göze tutulmuştu. Siyah gözleri yakından görmek için her defasında kucağına kuruluyordu. Karalıktan korkarken iki karanlık gibi göze sığınmıştı Sabiha. Hayatında hep konuşkan, sohbeti saran erkekler ilgisini çekerken kalbi hiç konuşmayan yada yanında az ve öz konuşan adama çarpmıştı.

Kalbi tüm kalıpları Suskuna yıkmıştı.

Filmdeki çift birbirine yaklaşıp dudakları birbirini bulduğu anda kafasını hemen çevirdi Sabiha. Odanın boşluğuna bakıyordu göz bebekleri.

"Neden bakmadın?" Dedi Suskun.

Gözleri hala aynı yerde dururken cevap verdi. "Ayıp çünkü. "

Tebessüm etmeden duramadı Suskun. Öpüşme sahnesi çıkınca ailesinin yanında bakmamaya çalışan çocuklar gibiydi." İzlemek ayıp değil yapmak ayıp. " İçindeki merakı engelleyemedi." Sen hiç o ayıbı yaptın mı? "

"Hayır tabiki. "

Dudakları iki yana daha da kıvrıldı. " Ayıbı yapacak erkekte mi olmadı?"

"Sevgilim oldu ama yapamadım."

"Neden? "

Kafasını Suskuna çevirip çıkıştı." Dedim ya ayıp diye." Dudaklarını dişleyip önüne eğdi kafasını sessi kısık çıktı." Hem bilmiyorum öpüşmeyi. İstselerde yapamam ki." Suskunun elli ile oynadı suçlu çocuklar gibi." Neden merak ettin ki?"

"Konu ilgimi çekti diyelim. " Sabihaya biraz daha yaklaşıp dişlediği dudaklardan çekemedi gözlerini. "O ayıbı öğretmemi ister misin? "

Kafası anında kalktı, kalkı kalkmazda dudaklarına bakan siyah gözlerle karşı karşıya kaldı. Hafifçe yutkundu." Öpmek mi istiyorsun beni? "

"Hayır öğretiyim diyorum sadece. "

"Öpmek istiyorsun yani. "

"Öpmemi isterdin seni? "

Siyah gözler daha da yaklaşınca elli ayağı birbirine dolandı. Kelimeler zor döküldü dudaklarından. "Öpüşmeyi bilmiyorum ki. "

"Öğretirim . "

"Günah yanarız cehennemde. "

"Siktir etsene. "

"Küfür etme. Ve yanarsın cehennemde. "

"Yanacaksam senin için yanarım."

Yüzünü çekti. Biraz daha yakınında bulunursa yanakları kırmızının en koyu rengine dönecekti Sabihanın. Uğraşmak hoşuna gidiyordu ama daha fazla yanmasını da istemedi. Boğazını temizledi. "Öpüşme bitti. "

"Daha başlamadık ki? " Dedi Sabiha.

Gözleri ile filmi gösterdi." Filmi diyordum."

"Öğretmeyecek misin? "

"İstemene bağlı. "

Suskun filme bakarken içinde ki isteğe engel olamadı Sabiha. Şimdi dudaklara kendisi bakıyordu. Arsız bir istekle Suskunun yüzünü kavrayıp kendine çevirip küçük bir öpücük kondurdu dudaklarına. Yanakları al al yandı. "Oldu mu?"

İki kaşı havalandı Suskunun. Beklemediği bir hamleydi hemde hiç beklemediği bir hamleydi. Biraz uğraşmak istemişti Sabiha ile böyle bir hamle yapacağı aklının ucundan dahi geçmemişti. Zorla toparladı kendini." Sen öptün ben değil."

Dudaklarını dişledi." Öpmeyecek misin?"

"İstiyor musun? "

"Öpmek istemiyorsan öpme. " Diyerek çıkıştı Sabiha.

Kafasını öne eğimiş kızın çenesini nazikçe tutup siyah gözlerine kenetledi. " Aşamaları var bu işin."

"Neler? "

Bilgisayarı bacaklarından alıp kenara koydu Suskun. Sabihanın belinden kavradığı gibi kucağına oturtup dik konuma geldi. Siyah gözleri dudaklarına kaydı. Uzun zamandır beklediği bir andı. Daha fazla kendini tutadacak iradeye sahip olduğunu düşünmüyordu. İlk adım gelmişti koşmak kalırdı kendisine.

Dudakları dudaklara yaklaştı. Sabiha elli ayağı birbirine girerken gözlerini kapatmaktan başka çare bulamadı. Dudaklar biraz daha yaklaştı. Dudakları üzerinde hissettiği nefes ile kalbi göğüs kafesini hayli zorladı. Canına tak etmişti ama Suskun adeta oynuyordu onunla.

" Yapar mısın artık?" Demek zorunda kaldı.

" Zevkle bebeğim." Dudakları üzerine kapandı sıcak nefes ve dudaklar. "Hareket ettir dudaklarını. "

Denileni yaptı Sabiha. Dudakları birbiri üzerinde gezindi. Yanaklarına basan sıcaklık tüm bedenine yayıldı. Dudakları üzerinde kıvrak hareketlerle gezinen dudaklar ile ilk defa gerçek anlamda nefesi kesildi. Dudakları arasından içeriye sızan dil ile dilleri birbirine dolandı.

Bedeninde gezinen eller ile arsızlığına engel olamıyordu. İlk başta utançtan elli ayağı birbirine girerken iki üç dakika sonra dudakları üzerinde gezinen dudaklar ve sıcak nefes ile dudaklara en kıvrağından uyum sağladı. Suskunun ensesinden kavrayıp daha da yaslandı dudaklara.

Saniyeler birbirini kovalarken ikiside geri durmadı. Buluşan dudaklarını zevkle tanıtılar birbirlerine. Nefes almak için dahi ayrılmak istemedi ikiside. Sabiha daha da dudaklarına yaslanıp her saniye daha uyumlu ve arsız davranınca bu arsızlığı zevkle kullandı Suskun.

Suskun uzun uzun zevkini çıkardı dudakların. Emdi , öptü, ısırdı. Hayatında her işini kısa ve öz yapmaya alışmıştı. Beklemek , bekletmek ona göre değildi. Beklemedi . Kendisini isteyen dudakları geri çevirmedi. Kolları arasında ki kızın dudaklarını sızım sızım sızlatı. Dudaklar hoşuna gitmişti. Zevkini çıkarmak ve uzun uzun tanımak kalırdı. Tanıştı. Uzun uzun dudakların her noktasında gezindi. Emdi, öptü, ısırıp çekiştirdi sonra tekrar tekrar sarıp dakikalarca döngüyü tekrar etti.

Nefes nefes ayrıldı ikiside. Alınları birbirini buldu.

Gözleri içindeki çocukluk dağıldı Sabihanın." Oldu mu şimdi?"

Baş parmağı kızarmış ve şişmiş dudaklarda gezindi." Yok." Şişmiş dudaklar daha fazla öpme isteği uyandırıyordu. Tanışması daha bitmemişti dudaklarla ." Üç aşaması var işin. Bir öğretme , iki deneme, üç onay. " Dudaklara tekrar yaklaştı." Bir öğretme." Dudakları sarmaladı. Şehvetle büyük arzuyla tekrar öptü. Kolları arasında ki bedende gezindi parmakları . Sabihanın üzerinde bulunan tişörtü baldırlarına kadar çekti. Altında sadece alt çamaşır bulunan kalçaları karayıp kendine bastırdı.

Sızım sızım sızlıyordu dudakları Sabihanın. Suskun az konuşurdu ama dudakları işini fazlası ile iyi yapıyordu. Kelimeleri çıkartmaya üşenen dudakları, dudakları üzerinde tüm maharetlerini sergiliyordu. Suskun bedenine daha fazla yaslayınca inlemeden duramadı. Rahatsız değildi lakin ilk defa yaşadığı duyguların etkisi ile bedeni içinde bir noktadaki hareketlilik ile kasılıyordu. Zevkli bir duyguydu bir o kadar da kıvrandırıcı.

Nefes almak için tekrar ayrıldılar. Bir kaç saniye Sabihanın nefes almasına izin verdi." Gelelim deneme aşamasına." Tekrar sardı dudakları. Belinden tutup yatağa yatırıp üzerine çıktı. Tişörtü biraz daha yukarıya çekip göğüs kısmına kadar açıkta bıraktı. Altına kıvranan bir o kadar da dudaklarına yetişmeye çalışan dudaklar ile zevki iki üç katına çıktı. Elleri çıplak bedende gezindi. Kabul etmeliydi ki hayatında ki en zevkli öpüşmeydi. Kendini kontrol edemediği bir öpüşmeydi.

Nefes almak için tekrar ayrıldılar. Sabiha, Suskunun tişörtünün uçlarını tutu." Çıkartır mısın? Dokunmak istiyorum sana."

" Ağlamak yok ama bu sefer."

" Hayır. Dokunmak istiyorum sana." Tişörtü yukarıya doğru çekti. Yakasından tutup tek bir hamlede tişörtü çıkartıp kenara attı Suskun. Altında şortu ile kaldı. Elleri Suskunun kaslı vücudunda arsızca gezindi. Bacaklarını Suskunun beline dolayıp kadınlığını , varlığına yasladı. Ne yapacağını bilmiyordu içinde ki dürtüye güvenerek devam etmeye çalışıyordu.

Dudaklara yaklaştı Suskun tekrardan." Üçüncü aşamaya geçelim." Dudaklar üzerine daha vahşi kapandı. İki aşamada yavaş gitmişti lakin artık kontrol buraya kadardı. Hırsla ve büyük zevkle öptü dudakları. Altında kıvranan bedeni ezberledi parmakları. Sabiha bedenini daha çok kendine çekince itiraz etmeden ve altında ki bedene fazla yüklenip, ağırlığını vermeden bedenini bedenine yaslandı.

Dakikalar birbirini kovalarken dudaklarını tanıştırmaya devam ettiler. Sabihanın belinden kavrayıp yer değiştirdi Suskun. Şimdi Sabiha üstünde kalmıştı. Kalçalarını kavrayıp kendine daha da bastırdı. Dudakları arasına inleme sesleri karıştı. Sabiha inledikçe ve dudaklarına daha hızlı uyum sağlayınca aynı şekilde fazlası ile karşılık verdi Suskun. Daha da bastırdı kendine. Hayatında İlk defa bir teni istiyordu. Üzerinde küçücük kalıyordu lakin yaşattığı zevk deva boyutaydı. Kucağına kurulduğu anlarda dahi tetiklenen varlığı şimdi büyüyordu. Sabiha kucağına kurulduğu anlarda dahi tenini fazlası ile isterken şimdi durdurmak zordu kendini.

Nefes nefese ayrıldılar. Hızlı hızlı aldıkları nefeslerden göğüsleri birbirine çarptı. Siyaha, mavi karıştı.

Kocaman gülümsedi Sabiha." İlkim oldun. "

"Ve sonun. "

Sızlayan dudaklarını dili ile yaladı Sabiha." Çok güzel öpüyorsun."

"Arada yapalım bu ayıbı biz."

Dik konuma gelip Suskunun varlığının üzerine oturdu Sabiha. Ellerini başının altına geçirip ter içinde kalmış, şişmiş ve baldırlarına kadar açılmış tişörten belli olan vücuduna baktı Suskun. Aynı şekilde Sabiha. Elleri ağır ağır kaslı vücuta gezindi." Ben bu ayıbı çok sevdim. Her zaman yapalım." Aşağıya doğru eğilip ağladığı gün yapmak isteğini yaptı. Karın bölgesindeki kaslardan başlayarak öpücükler kondura kondura göğüs kısmına kadar çıktı. Tekrar Suskunun vücudu üzerine yayılırken. Suskunun dudaklarına küçük küçük öpücükler kondururken tişörtünü daha da yukarıya çekip Suskunun dokunması için daha çok alan açtı bedeninde.

" Hani ayıptı küçük hanım?"

Gülümsedi." Boş versene."

Bir kaşı havalandı Suskunun." Fazla mı arsızız ne ?"

" Sen adım atmıyorsan ben ne yapıyım? Şu ana gelmemiz bile benim sayemde."

Elleri tekrar bedende gezindi Suskunun." Birde dokunmam için daha da açmış tişörtü." Sabihanın yüzüne yaklaştı." Yavaş gel bir gecede yaşını fazla büyütmeyelim."

Geri durmadı Sabiha." En yakın zamanda yaşımı büyüt." Suskunun üstünden kalkıp yanına yatıp sokuldu. " Beraber uyusak olur mu?"

Yorganı açıp Sabihayıda altına çekti Suskun. Bedenini bedenine yasladı.

"Sabiha ."

"Efendim ."

"Fena tutuldum sana. "

Kocaman gülümsedi Sabiha. Çocuk halline tekrar büründü." Suskun."

" Efendim."

" Herşeyin oldu mu?"

" Herşeyim oldun."

Suskunun yüzünü kavrayıp gülümseyerek baktı." Peki aşık mısın bana?"

" Aşk mı?"

" Evet."

" Sabiha köpek gibi aşık oldum."

Kalbi göğüs kafesini hayli zorluyordu. Nefesi kesildi Sabihanın.

Karga , kelebeğe aşıktı.

Kelebek, kargaya aşıktı.

Gülünçtü belki imkânsız ama kelebek ve karga aşık olmuştu birbirine.

Suskun aşık olmuştu. Gözünde çocuk olan kadına aşık olmuştu. Bir çift mavi göze yerle yeksan olmuştu. Suskun Akkat hayatında ilk defa yenilmişti. Bu zamana kadar Suskunun bileğini büken , yere çalan, başarız eden kimse olmamış iken bir çift mavi göze ömrü boyunca yenildi.

Kolları arasında uyumuş olan kızın saçlarını okşadı. Uyku haram oldu. Yine kömür karası saçlar uykudan daha ilgi çekici gelmişti. Parmağına dolayıp oynadı, okşadı, kokladı. Tekrar tekrar ve tekrar. Döngüyü devam ettirdi ettirdi ettirdi.... Gecenin karanlığı gün ışığına döndü. Gözlerine uyku girmedi. Sabaha kadar kömür karası saçlar ile vakit geçirdi. Sabah oldu kalkmalıydı biliyordu ama doyamıyordu kömür karası saçlara.

Sessizce mırıldandı." Ya sen bir büyüsün yada peri kızı." Dudaklarını kömür karası saçlara yasladı." Her gece uykusuz kalacağız anlaşılan bir tutam saça , yenik düşeceğiz bir çift mavi göze. Ne yaptın sen bana?"

Mırıldandı Sabiha.

Kömür karası saçları geriye itteledi. Yüzünü izlemeye devam etti.

" Sen beni mi izliyorsun?" Dedi Sabiha uykulu sesiyle.

" Evet."

" Akşam gidersin sanmıştım."

" Gitmem."

" Neden?"

" Gidemem senden."

Gözlerini açıp açıp sevimli sevimli baktı Sabiha." Fazla net adamsın."

" Sonuç odaklı adamım."

Kollarını Suskuna dolayıp kendine çekti." Hmm lafı da işide dolandırmayı sevmem diyorsun dimi?" Başıyla onayladı Suskun. " Dün akşam gördüm zaten sonuç odaklı olduğunu. Uzatmayı , beklemeyi, fazla lafı ve uzun işi sevmiyorsun."

" Kısa , net , hızlı ve sonuç severim."

Kıkırdadı Sabiha. Sabah sabah Suskunun kolları arasında uyanmak hoşuna gitmişti. Hızlı bir hamlede Suskunun üzerine tekrar çıktı. " Seni öpmek çok güzeldi."

" Senin her zerren onu ne yapacağız?"

" Bilmem ki. Çok mu güzelim?"

" Çok kelimesi az kalıyor desem."

Suskuna yaklaşıp küçük küçük öpücükler kondurdu dudaklarına, yanaklarına.

" Suskun."

" Efendim."

" Beni o kadın gibi sevmezsin dimi?"

" Sen o kadından farklısın."

" Nasıl farklıyım?"

Elli kalbinde durdu." Sen buradasın o ise buraya hiç girmedi." Sabihaya yaklaşıp dudağına kısa bir öpücük kondurdu." Buraya giren ilk kadınsın."1

" Ve son."

" Sonsuz yerin var."

 

                       🌊

Eveeeet bölümü nasıl buldunuz?

Bol bol yorum atıp oy vermeyi unutmayın lütfen destekleriniz benim için çok önemli 🤍

Kocaman öpüldünüz ❤️

 

Bölüm : 05.12.2024 07:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...