38. Bölüm

38. Bölüm

Daisy_x06
daisy_x06

Merhabalar yeni bir bölümle geldim.

İyi okumalar dilerim 🤍

 

                       🌊

" Bu ne Murat?"

" Açıkladım ya Deniz."

Dudaklarımı büzdüm." Anlamadım." Bereyi kulaklarıma daha çok çektim." Bu ne Murat?"

Yüzünü sıvazladı." Telsiz Güzelim."

Başımı salladım." Hmm neden iki tane telsiz var?"

" Biri ile sahil güvenlik ve diğer gemiler ile irtibata geçiyoruz . İkinci telsiz ile de miçolar ve mürtebat ile." Diyerek büyük bir ciddiyetle açıkladı.

Buna da başımı salladım." Peki bu ne ?"

Sabrı en sonunda kalmamış olacaki çıkıştı." Açıkladım ya Deniz."

Elimle başka şeyi gösterdim." Bu ne?"

" Deniz açıkladım, açıkladım."

Gülüşümü zorla bastırdım." Bu ne ?"

" Deniz! Sabrımın sonuna geliyorum."

" Tamam peki bu ne?"

" Hatun meraklı bir kadında değilsin nereden çıktı bu kadar merak?"

" Tamam kızma ya son kez bu ne?"

Ellini yüzüne atıp sıvazladı." Deniz pusula ula pusula bunu da bilm..." Kocaman attığım kahkahada anında durdu. İki kaşı usulca havalanırken gözleri kısıldı." Sen iki saatir şaka yapıyorsun." Başımı salladım gülerek." Hepsini biliyordun dimi?" Başımı gülerek tekrar salladım." Bak sen şuna bak. Birde dalga geçiyor benimle." Gözleri gülüşümde takılı kaldı." Kızamıyorumda."

" Niye?"

" Çok güzel gülüyorsun. Şu gülüşünü görmek için sinir hastası olmaya bile razıyım." Saatini kontrol etti." Gülüşünü oturup saatlerce izlemeyi tercih ederim ama hamsiler kaçacak. Akşama aç kalacağız." Telsize uzanacağı anda ondan önce kaptım. " Hadi Deniz geç kalacağız bak. Ver şunu."

Gülümsedim." Tamam bende komut vereceğim işte."

Kollarını önünde bağlayıp küçük bir kahkaha attı." Bildiğim kadarıyla hayatında gemiye ilk binişin ve bugün ilk defa kaptan oldun. Nereden bileceksin komut vermeyi?" Bak sen şuna bak.

Gözlerinin içine baktım." Karını fazla hafife alıyorsun sevgili beyim." İki kaşı keyifle havalandı. Yapacağımı düşünmüyordu büyük ihtimalle eh o zaman yanıltmakta bana kalır. Telsizi açtım." Deniz kaptan konuşuyor. Hayde vira demirler bismillah. Çalıştıralım motoru mürtebat. Bol balıklı bol kazançlı bir gün olsun." Telsizi kapatıp şaşkın ve gururla bana bakan benimkine döndüm." Ne oldu? Bir şaşırmış gibisin."

" Şaşırmadım desem yalan olur. Sen Karadeniz gelini olma işini biraz abartın sanki." Öyle etkilenmiş bakıyordu ki gözleri. Küçük bir hareketimin onu bu kadar etikeleyeceğini düşünmezdim.

Usul usul sokuldum yamacına." Bugüne bugün senin karşında Sen Anlat Karadenizi altmış kez bitirmiş Deniz duruyor." Bu kadar Sen Anlat Karadeniz izlemiş biri olarak bunu bilmesem asıl ayıp olurdu.

" Sen onu altmış bir yap."

" Niye?"

" Trabzon." Tabi ya memleketinin numarası. " İyice Nefes oldun sen ." Kollarını önünden çözüp bellime doladı." Tam Nefes ve Tahir oluyoruz bir Yiğidimiz eksik." Geliyordu gelmekte olan." Bir tane Yiğitmi yapsak biz acaba diyorum?" Şaşırtmıyordu.

" Yiğit değilde Yavuz olsa ne dersin?" Şimdi gerçekten şaşırmıştı.

" Ciddi misin?"

" Ciddiyim tabi." Yavuz abiyi ne kadar sevdiğini biliyordum. Atın adını dahi Yavuz koymuşken doğacak çocuğumuz adını Yavuz koymamak ayıp olurdu. Çocuğumuza verilebilecek en güzel isimdi. Yiğit , mert , çalışkan, vatanına, sevdasına sıkı sıkı bağlı Yavuz abinin adı çocuğumun adı olmalıydı. İsimler insanları yaşatırdı. " Çocuğumunda aynı Yavuz abi gibi olacağına adım kadar eminim."

Alnıma usulca derin kocaman öpücük kondurdu." Hatun işte şimdi kalbimin tek varisi oldun." Elli karnımın üzerinde durdu." Bir tane de sana benzeyen şöyle ela gözleri ile etrafa neşe saçan Naz adında bir kızımız da olsa fena olmaz."

" Naz olmaz başka isim olsun." Naz ismi laneti. Annemin çok sevdiği ölen terörist kadının adıydı bu ismi asla çocuğumun adı koyamazdım. Naz ölür. Ölmüşüm. Ruhum ölmüştü. Naz yaşamaz . Ölür. İsimlerin laneti vardır.

" Neden? " Yüzümü kavradı." Nefret ettiğin adını seversin Deniz." Nefret ettiğim ismimi sevmemi istiyordu ama olmaz. Sırf adımı seveceğim diye çocuğumu tehlikeye atamam. İsim dahi olsa isimlerinde anıları, yaşanmışlıkları vardı. Naz ölür.

Kafamı iki yana salladım." Olmaz Murat. Naz ismi annemin sevdiği terörist kadının adıydı." Sesimin nefretle çıkmasına engel olamadım." Çocuğuma terörist adı veremem."

" On üç yaşından sonra o yüzden Naz ismini kimliğinden sildirdin."

" Evet."

" Deniz ismini peki? Seviyor musun ismini?"

Severdim." Severim ismimi annem olacak kadın değil doğum için gelen ebe koymuş." Annemin anlattığı kadar biliyordum. Doğum başlayınca köyden bir kadını mağaraya getirip doğum yaptırmış. İsmimi kullağıma okuyan kadında oymuş. Ölen kızının adıymış . Ölü bir insanın adı dahi benim adımdı. Ölüm laneti yakamı ismimde bile bırakmamıştı.

Dışarıdan Yunus abinin sesi geldi." Kaptan Murat bir gel şuraya da! Vinç takıldı yine!"

Elleri yüzümden sıyrıldı, sıyrılmadan öncede alnıma öpücük kondurmayıda ihmal etmedi." Geliyorum da!" Tatlı bir bakış eşliğinde beni tek bırakıp çıktı onun tabiri ile kaptanlık köşkünden.

Etrafıma göz gezdirdim. Önümüzde uçsuz bucaksız mavinin her tonu olan deniz vardı. Geminin yavaş yavaş ilerleyişinden fermuar gibi açılıyordu önümüzde. Gökyüzüne çevirdiğim zaman kafamı kuş sürüsü uçuyordu tam tepeden. İlk baharın yavaş yavaş gelişiyle beraber kuşlarda gelmeye başlamıştı. Sonunda kış bitiyordu. Soğuktan kurtulup yeni bir bahara merhaba diyorduk.

Murat'ın söylediğine göre balık mevsimi artık bitiyormuş. Son hamsi turu olacakmış bu. Bir kez olsun gemiye beni bindirip bu deneyimi yaşatmak istemişti. Karadenizin her bir güzelliğinden yararlanmamı istiyordu. Abisinin düğününe geldiğimizde de Trabzon'u karış karış gezdirtmişti. Binbir çeşit lezzetinden nasibimi almıştım.

Canım sıkılınca geminin ön tarafına çıkmaya başladım. Üç kişi ağlara asılmış balık çekiyordu.

" Çek ! Çek ! Çek!"

" Halim ha o bacağuna sıçtırtma gel lan şuraya!" Diyerek bağırıyordu Fıkra adı olan Temel abi.

" Halit balıkları dizin ula!" Diyerek bağıran diğer fıkra adı olan Dursun abi.

Halim ve Haliti aradı gözlerim. Kafalarını yukarıya kaldırmış, gözlerini güneşten korumak içinde elleriyle siper etmişlerdi. Baktıkları tarafa çevirdim kafamı. Bu adamın geminin tepesinden daha doğrusu vincin tepesinde işi neydi?" Murat ne yapıyorsun orada?"

Bacaklarını direğe sarmış, ellinde ki yağ bidonu ile vinci yağlamaya çalışırken cevap verdi." Vinci yağlamam gerekiyor."

" Kemer felan niye takmadın?"

Halim güldü." Güvenlikle alakalı hiç bir sıkıntımız yoktur."

Halite anında ona uydu. " Çok güvenlikli ortamda çalışıyoruz."

Bu hallerine istemesizce güldüm. Kazım ve Poyraza benziyorlardı. Biri sarı diğeri siyah. Kazım siyah saçlı , kehribar gözlü, yumuşak çene hatalarına sahip hafif deli bakışları olan bir çocuktu Halite onun gibiydi tek fark masmavi gözlerinin olmasıydı.

Poyraz ise kumral ve sarı arasına çalan saçları, yeşil gözleri ve uzun kirpikleri çin settinden farkı yoktu. Kirpiklerinin göz kırpıştırdığında tatlı durmasına sebep oluyordu. Hafif uzun çene yapısı vardı. Çocuğun herşeyi uzundu zaten. Ayakları, elleri , boyu. Boylu poslu denilen tiplerdendi kendileri. Yine Halim farkı masmavi gözlerinin olmasıydı.

İki kardeşi birbirinden ayıran tek yön saç renkleri idi yoksa asla ayırt edilemez. İkiz olmaları lazımdı bu kadar benzemelerinin imkanı asla yoktu yoksa.

İkisinin yanına yaklaştım." İkiz misiniz?" Gözleri bana döndü sonra birbirlerine uzun bir bakışma seansı geçti aralarında. " Ne oldu niye konuşmuyorsunuz?"

Tekrar bakıştılar. Anlaşılan Hint dizilerine çok laf ettim. " Abla pot kırmaktan korkuyoruz diyelim biz ona." Murat'a kısa bir bakış atıp konuşmaya devam etti Halim." Murat abimin her an eski çamaşırlarını dökebiliriz."

Halit ellini yüzüne geçirdi." Ula Allah'tan pot kırmadın! Pot kırmadan pot kırmayı başaran tek insansın ha."

" Ne dedum ula!" Dedi Halim.

" Bende onu diyorum ula demeden dedin." Dedi Halit.

Masum masum çenesini kaşıdı Halim." Dememişim işte ne diye bağırıyorsun?!"

" Lan bak ben ne dedim?" Dedi Halit.

" Laf kırdın dedin." Dedi Halim.

Benimle beraber Halitin yüzüde garip bir hale geldi. Allah'a şükür içimden geçenleri Halit söyledi." Laf kırdın ne ula? Pot kırdım olacak pot."

" Ha ula ne potu kırdım?" Diyerek isyan bayraklarını açtı Halim kardeş.

" Ha da biraz önce kırdın ya ula!" Dedi Halit.

" Ne zaman?" Dedi Halim.

Şaka gibiler.

" Aha ecik önce." Dedi Halit.

" La ecik önce balık tutuk ya ne kırdık?" Dedi Halim.

Araya girmeden yapamadım." Aynı dili konuştuğunuza emin misiniz?" Hiç sanmıyordum.

" Aha bu kot kafa daha Türkçe bilmez yenge." Dedi Halim.

" Haaaa o zaman ben ne konuşurum?" Dedi Halit.

" Ne konuşursun?" Dedi Halim.

" Bende sana sorarum ula ne konuşurum ben?" Dedi Halit.

Attırıyorum şakanın ta kendileri.

" Bende sana sorarum ulaaa ne konuşuruz biz?" Dedi Halim.

Halit kocaman masmavi gözleri bana döndü." Yenge biz dilsiziz en iyisi budur." Katılıyorum Halit kardeş.

Halim dilini öne uzattı." Ula benim dilim vardır ya."

Kocaman kahkaha attım. Aşırı eğkenceliler. Kabul etmeliyim ki Kazımın sürekli trip atmasından daha eğlenceli bir ortamdı. Bu dörtlünün bir araya geldiği ortamı düşünemiyorum bile. Komedi filmi çıkar.

" Her neyse Murat'ın kirli çamaşırları neymiş söyleyin bakalım."

Halit , Halimin dilini elliyle içeriye tıkıp , ters bakışlar eşliğinde cevap verdi. " Boş konuşur bu yenge ne olacak Murat abimin. Delikanlı adamdır abim benim. Karşısında duracak bir yiğit dahi çıkmamıştır bu zamana kadar. Kurban Bayramlarında öküzü tek başına devirecek gücü vardır maşallah." Bencede maşallah. Heybeti karşısında sıra dağlar olsa duramaz hele o sırtı otobandan farkı yoktu hele omuzları o genişlik, kol kaslarını bile saymıyorum bile yüce rabbim özene bözene yaratmış yetmemiş yüzünü de ayrı yakışıklı yapmış. Yunan tanrısı benimkini görse kendinden utanır.

Halim öne doğru çıktı." Heee yenge be sevgilin varya adamın dibi." Öyledir. " Adamda kurban olduğum rabbim nasıl güç vermiş ise bizim beş kişi zor çektiğimiz ağı tek başına çekiyor."

Gururla göğsümü kabartım. Kimin sevgilisi be lan bu böyle ise kim bilir kimler kimler bakıyordur buna." Buna bakan kızlar var mıydı?"

Halim ve Halit tekrar bakışma senansına geçtiler." Kıskandın mı yenge?" Dediler aynı anda ve aynı anda eklediler." Kıskandı kıskandı."

Tamam gülüp eğlenme buraya kadar eski Denizden devam. Sinir." Söyleyin lan var mıydı? Yok muydu?" Aşktan değilde kıskançlıktan kan damarımda durmuş olmalıydı.

Cevap arkamdan geldi." Önceden oluyordu bakan ama şimdi yüreklerinin yiyeceğini pek düşünmüyorum." Yanıma doğru yaklaştı eğlenen ifadesiyle. Yerinde bende olsam eğlendirdim ama konu ciddi. " İnsanlar canını seviyor."

" Murat eğer bir kişi dahi yanıma gelip bu adam benim eski flörtüm , konuştuğum adam derse huzur olan bu topraklar mezarın olur."

Halim kafasını kaşıdı." Aha şu sarı saçlı Zeynep yok muydu?"

Halite uydu." He ula kız Murat abimi görmek için her gün rıhtıma geliyordu." Canına susamış gibi konuşmaya devam etti." Abime her gün poğaçada getiriyordu."

Ne ? Kan gitmiyor. Bir gözüm hafiften seğirdi. Dişlerimi sıktım." Demek poğaça getiriyordu?"

Başını salladı Halim." Heeee kızın elli nasıl lezzetliydi ula öyle."

Diğer gözümde seğirdi." Demek lezzetliydi elli?" Murata döndü gözlerim.

Yutkundu." Ananız sizi doğurduğu gün kıyamet kopsaydı da doğmasaydınız lan!" Gözleri silahıma döndü aynı şekilde ellim silahıma gitti." Güneş tepe taklak olsaydı da Allah başıma sizi vermeseydi. "

" Ne yaptık biz abi?" Dediler aynı anda hafif yayılan bok kokusu ile birlikte.

" Daha ne yapacaksınız lan! Sıçıp sıvadınız." Yavaş yavaş yanıma sokulmaya çalıştı." Hatun düşündüğün gibi asla değil Allah çarpsın değil."

" Allah çarpmaz Murat'a benim çarpma ihtimalim çok yüksek!"

Silahımı çıkartmaya çalışırken ellimi tutu." Hatun balıklar kan olmasını istemeyiz sonuçta." Lafa bak lafa. Canını değilde balıkları düşünmesi de ayrı olay." Yunus abi ağzımıza sıçar balıklar kan olursa."

" Murat." En masum bakışını attı." Balıkları değilde kendi canını düşün derim." Ben düşünmeyeceğim çünkü.

" Hatun boş konuşuyor bunlar. Senden başkasını gözüm görür mü benim hiç?"

" Görüyor demek. Bu ne lan böyle? Bir Ceren bir Zeynep ne diye bu kızlar sana bir şeyler yapıp getiriyor hep?"

Halim sevimli sevimli araya girdi." Murta abim yemezdi yenge biz yerdik."

Halite destek çıktı." Kız hem Murat abime verelim diye bize verirdi. Abimin kızın varlığından haberi dahi yoktu ki."

Ters ters baktım Murat'a." Doğru mu?"

" Doğru tabi. Ne işim var benim kadın işleri ile? Benim tanıdığım tek kadın sensin , kalbimin bildiği tek kadın sensin. Senden başka yer isim bilmez bu yürek." Ellini usulca çekip gözlerime en aşık bakışını attı. " Sakin ol yavrum." Ve kaçınılmaz son geldi gözleri hızlı bir duygu değişimi yaşayıp Halim ve Halite ateş saçarak döndü." Gelelim size. Bugün sizin yüzünüzden evlenemeden götüme kurşuna dizilecek." Kollarını ağır ağır sıvadı." Gelin lan buraya!"

Kovalama sahnesi tekrardan başladı saniye daha geçmeden ikisinin de yakasından tutup havaya kaldırıp salladı. Diğerlerinde pek taktığı yoktu. Normal bir durumdu anlaşılan onlar için. Eh o zaman benimde ellimden bir halt gelmeyeceğine göre geminin diğer taraflarına yürümeye başladım.

Geminin ön direğine gelince rüzgarın yüzümü yalayıp geçmesine izin verdim. Hafif esen rüzgar saçlarımı usulca havalandırıp geriye doğru savuruyordu. Uçsuz bucaksız denizin ortasında ağır ağır hareket eden gemi içimde ki tüm sıkıntıyı alıp götürüyordu. Karadeniz insanının denizi neden bu kadar çok sevdiğini anlıyordum. Deniz içindeki ses oluyordu. Duygularına tercüman oluyordu her bir dalgası.

" Bu manzaraya bakarken en güzel manazaranın bu olduğunu düşünürdüm."

Kafam usulca arkama döndü." Neymiş güzel olan manzara?"

Kafasını sağ omzuna yatırıp uzun uzun baktı her zereme." Senmişsin."

Kalbim tekteye uğradı." Halim ve Halit nerede?"

Dibime sokuldu arkadan ellerini belime dolayıp çenesini omzuma yasladı." Denize attım."

Güldüm." Çocukları denize atmayı neden bu kadar seviyorsun?"

" Onlar çok seviyor denizi." Bir anda sesi sinirin her bir tonuna bulandı." Su olan denizi. Benden başka seni seven olursa siker atarım." Boynuma derin öpücük kondurdu." Bu dünyada benim olan Denizi benden başkası sevemez."

" Fazla kıskançsın."

" Diyene bak biraz önce vuracaktın beni."

Kafamı geriye doğru atıp kahve olan ama içinde okyanusu barındıran gözlerine bakmaya çalıştım. " Akılı ol sende. Evlenirsek bir tane kadın ismi kullağıma gelsin boşarım seni." Gözlerimi devirdim." Neymiş kızın elli çok lezzetliymiş hele o Cerenin böreklerini yedin. Senin için yaptim Murat."

" Hatun sen yine ne güzel dırdır yapıyorsun öyle." Güldü hemde en güzelinden." Hatun senden başka isim bilmem derim niye anlamazsın beni. Bak ben sana niye hep hatunum derim."

Merakla baktım." Niye?"

" Çünkü hatun eski Türklerde eş , zevce anlamına gelir. Manevi anlamı ise başımın üzerinde ki en değerlim demektir. " Gözleri yoğun duygularla baktı. Ruhu ruhumu bulup sıkı sıkıya tutu." Yüreğimde de , başımın üstünde yerin var hatunum."

" Oyyy oyyy."

Güldü." Yakında beni bile geçeceksin Karadenizli olmakta."

" Şiveli konuşsana sana çok yakışıyor." Heyecanla yönümü döndüm." Lazca konuşmayı biliyor musun?"

" Çok değil ama bazı kelimelerin anlamını biliyorum." Bir süre düşündü. " Hridayeş var bak. Senin yanında hissettiğim duygu."

" Ne demek?"

"Hayatın boyunca ayrılamayacağın , yanındayken huzur bulduğun , her şeyden çok sevdiğin kişi; can parçam demek." Yüzüme yaklaştı." Tek kelime lakin senin yanında hissettiğim tüm kelimeleri barındırıyor."

" Tek kelime içinde dünya saklıdır Murat. Sende tek kelimesin içinde hayat barındırıyorsun."

" Efulim benim. Özüm , özelim , özelimsin."

Eriyip bittim." Efulim ne demek?"

" Sevgilim, yarim demek güzel gözlüm."

" O zaman sen böyle romantik romantik konuşuyorsun bende sana bir şiir ile karşılık vermek isterim."

" Şiir ile sevilmenin bu kadar güzel olacağını nereden bilecektim." İçli nefesi vurdu yüzüme." Söyle bakalım güzel sesinden bir şiir. Ağır ağır ama sessinin içinde şiir güzel oluyor. İş şairde değil şiiri söyleyen bir güzel ince su gibi seste."

Biraz daha erimeme az kaldı. Sesimi bastırmaya alışmıştım ama şimdi sesim bile seviliyordu. Aşk her zereni sevmek diye dedikleri bu olsa gerek.

Kelimeler döküldü dudaklarımın arasından.

"Azala azala yaşadığımız

Şu dünyada

Bir şeyler güzel kalsın.

Gülümseyen yüzün gibi..."

Gülümsedi en güzelinden. Okyanusun içinde orman, ormanın içinde ki okyanus gibi. Yaşam verdi, nefes verdi, hayat verdi. Murat gülümsedi tüm huzur benim oldu.

Bir gülüşü sevdim. Bir gülüş yaktı kavurdu içimi.

Arkaya kısa bir bakış attım bakan kimse yoktu. Usulca, ağırca dudağına öpücük kondurup uzaklaştım." Gülüşünüzden haberiniz var mı beyefendi? Kalbime zararı var."

Öyle baktı ki dünyanın en güzel bakışı ona verilmiş sandım." Sesinizden haberiniz var mı hanımefendi? Kemençe duysa kıskanır , dünya duysa hayran kalır , Allah'ın Murat kulu duyunca yaşıyor."

Devam ettim aklıma gelen yeni mısralar ile.

"Bir daha dünyaya gelsem.

Aynı hayatı, daha ustaca

Ve korkusuzca yaşarım

Ama bu sefer

Seni tanımakta gecikmem..." Avuç içimi yanağına yaslayıp baş parmağım ile hafifçe okşadım." Keşke daha önce tanışsaydık Murat."

Alnını alnıma yasladı." Keşke huzurum keşke. Kahkalarına daha çok maruz kalsaydım. Başın belaya girseydi ilk yanında ben bitseydim. Gece uyumak için yurda gizlice girip kokuna sığınsaydım. Daha önce seni karım yapsaydım. Ellini tutup yedi cihana ne kadar muhteşem bir kadın sevdiğimi gösterseydim. Ateşin ile daha önceden cayır cayır yansaydım." Kollunu belime dolayıp kendine çekti arkadan hafif bir melodi ile şarkı başladı tam Murat'ın göğsüne sığındığım anda.

Sen bana emanetsin

Gel göğsüme sığ yarim.

" Deniz."

" Hı."

" Yüreğime, göğsüme çok yakutştun ."

" Murat."

" Hı."

" Seni sevmek bana çok yakıştı." Sevmek zordu. Benim için zordu taki sevdalandığım adama kadar. Yıllarca içimde biriken sevgi duygusunu en layık en hak edene adama vermiştim. Hak ediyordu. Sonsuza kadar.

Murata sevmekte, sevilmekte yakıştı.

Şarkı devam ederken en güvenli limanıma göğsüne sokuldum. Acıda yok , dertte yok , mutsuzluk da tek bir duygu; sevgi ve huzur.

Murat varsa huzur var yaşam var.

Deniz yaşadı, Murat yaşatı.

Ellerini turarım da gök üstüme yıkılsa

Yaraların sararım da haram bize bu sevda

Selam ettuk belaya da

Ah demeduk yanmaya

Yemin ett

ik yanarsak da

Nasip deyip susmaya

Gözleri kahır yârim

Hasreti ağır yârim

Sen bana emanetsin

Kaderi savur yârim

Gözleri kahır yarim

Sen bana emanetsin

Gel göğsüme sığ yarim

Karadeniz sevdama sahip çık. Umudun bittiği anda inadın ile koru kola bizi.

Murat ve Denize veda yakışmaz.

 

*******

Kollarını önünde bağlamış kabinde kıyafet deneyen Sabihayı bekliyordu Suskun. Hayata beklemeyi , bekletmeyi sevmeyen biri olarak şimdi saatlerce bir kızı bekliyordu.

İçinden sövdü.

Hayat böyle siker atar işte Suskun. Şu haline bak. Saatlerce bir kızı bekliyorsun.

Sağa sola yürüyüp arşınladı koridoru. Saatlerdir Deniz ve Murat'ın düğünü için alışveriş yapıyorlardı. Beş dakika içinde kendine kıyafet seçmiş ve almıştı ama Sabiha en güzel kıyafeti bulacağım diye mağaza mağaza dolaşmışlardı. Hala da dolaşmaya devam ediyorlardı.

Kabinin perdesini açıp dışarıya çıkıp aynanın karşısına geçip kendine baktı Sabiha. Pembe cıvıl cıvıl bir elbise denemişti ama hoşuna gitmemişti. Dudaklarını büzüp Suskuna baktı.

" Ne oldu?"

" Güzel olmadım."

Sabihayı baştan aşağıya kadar süzdü." Olmuşsun."

Omuzlarını indirip kaldırdı." Olmadım yalan söylüyorsun."

Derin bir nefes verdi Suskun." Çok güzelsin."

" Yalan söyleme hiçte güzel olmadım."

Sabihaya yaklaşıp yüzünü kavrayıp alnına küçük küçük öpücükler kondurdu." Valla bak çok güzel olmuşsun. Seçte gidelim artık. Korkuluk oldum burada."

Gözlerini sevimli sevimli açtı." Biraz daha bakalım lütpen." Kenarda duran diğer elbiseyi aldı." Şunu da deneyim lütpen lütpen."

" Son bak."

Başını salladı en sevimli şekilde." Son. Bekler misin?"

En bıkkın nefesini verdi Suskun." Beklerim. "

Neşeyle şakıdı Sabiha." Hızlı olacağım söz." Hiç inanmıyordu Suskuna yine de başını salladı. Hayır dese mavi gözler açılacak ve her türlü sike sike bekleyeceğini biliyordu. Kapılmıştı bir büyüye mavi gözler açılınca kontrol kendinden çıkıyordu.

Sabiha kabine tekrar girip yeni elbiseyi denemeye koyuldu. Ve kabinin önünde elleri cebinde koridoru tekrar arşınlayan Suskun. Bir sağa yürüdü bir sola. Yerdeki fayansları saydı yetmedi elbiselere de göz gezdirdi. Gözüne kestirdi bir tanesini. Yeşil tatlı bir elbiseydi. Elbiseyi alıp inceledi boşuna gitmişti Sabihayada yakışacağını düşünüyordu. Yerine koyacaken durdu. Elline alıp kabine yaklaştı bu sırada Sabiha çıktı.

Boş boş göz kırpıştırdı Sabiha." Onu mu giymemi istiyorsun?"

Ellinde duran elbiseye bir an baktı Suskun." Yakışır diye düşünmüştüm."

Suskunun ellinden alıp kabine koşa koşa tekrar girdi Sabiha beş dakika sonra yeşil elbisesi içinde çıkıp. Kendi etrafında iki üç tur atıp neşeyle şakıdı." Nasıl olmuşum?"

Hafifçe tebessüm etti Suskun." Her zaman olduğu gibi çok güzelsin."

" Timam bunu alalım."

" Sevmediysen başka bak istersen."

Anında itiraz etti Sabiha." Hayır sen beğenmişsin sonuçta."

" Benim değil senin seçimin önemli."

Pıtı pıtı adımlarla Suskunun önüne gelip kafasını hayli geriye atıp siyah gözlere bakmaya çalıştı." Senin gözünde güzel oldu mu ?"

" Gözümde her daim güzelsin."

" Timam işte sana güzel oluyum yeter."

Kafasını hafif sola yatırıp uzun uzun baktı mavi gözlere." O niyeymiş?"

Kollarını iki yana açtı. Anlamıştı Suskun. Kolları altından tutup havaya kaldırıp gözlerini görmesini sağladı." Çünkü tek senin güzelin olmak istiyorum."

" Hep güzelimsin."

" Hep mi?"

" Hep." Sabihanın yanaklarına yaklaşıp usul usul öpücükler kondurdu." Çuval giy o halin bile güzel gelir."

" Yiaaa." Kollarını Suskunun boynuna dolayıp , alnını alnına yasladı. " Peki hep sevecek misin beni?"

" Hep."

İçinde ki çocuk çoştukça çoştu. Küçük kıkırtılar kaçtı dudaklarından. Baktı Suskun hafif içi gide gide baktı gülüşe. Sağı solu kontrol etti kimse yoktu. Dudağına yaklaşıp kısa öpücük kondurup çekildi." Hadi gidelim artık olur mu?" Biraz daha beklerse kesinlikle korkuluk olacaktı.

" Timam üstümü değiştiriyim gidelim." Suskun yere bırakınca hızla kabine tekrar girip üstünü değiştirmeye koyuldu. Hızlı hızlı üzerini değiştirdi. Normalde son denediğini alacaktı ama maddem Suskunun hoşuna bu gitmişti onu alacaktı. Suskun bunu beğenmişti. Sabihada beğenirdi.

Kabinden çıkıp kasaya varıp ödemesini yapıp beraber çıktılar mağazadan. Mağazadan çıkınca Sabihanın montunun önünü çekmediğini görünce önce fermuarunı çekip şapkasını kafasına kapatı sonra Sabihanın ellini kavrayıp montunun cebine soktu Suskun. Hava soğuktu ellinin üşümesini istemiyordu.

Arabayı uzak noktaya park etmişlerdi biraz yürüme mesafesi vardı. Her zaman olduğu gibi bıdı bıdı çocuksu neşesi içinde konuştu Sabiha. Suskuna da dinlemek düşerdi. Yanında başka biri bu kadar konuşsa çoktan ya başından atmış yada ağzını bantlamış olurdu ama seviyordu bu ses tonunu. Fazla seviyordu.

Parkın yanından geçerken Sabihanın adımları yavaşladı." Suskun."

Sabihanın baktığı noktaya baktı." Tamam açma mavi gözlerini." Sabihayla parka yürüdü. Parkta oynamak istediğini anlamıştı. Yanında çocuk gibi kadın olunca çocukların ne düşündüğünü anlıyorsa Sabihanın da anlıyordu.

Sabiha ellini Suskunun montundan çıkartıp koşarak kaydırağa çıktı. Küçükken babası ile en çok parka gelmeyi severdi. Yıllar sonra aynı anı tekrar yaşamak istiyordu. Şimdi babası yoktu lakin Suskun vardı. Babası gibi Suskunun da davranacağını biliyordu Sabiha. Ayaklarını kaydırağa uzattı. Şimdi dedi kaydırağın ucuna geçecek düşmemem için ve hızımı yavaşlatmak için dedi Sabiha içinden. Suskun kaydırağın ucuna geçip Sabihanın kaymasının bekledi. Aynı babası gibi. Gülümsemeden edemedi Sabiha. Suskunun yanında hep gülümsüyordu Sabiha zaten. Suskun bilmiyordu ama Sabiha en çok Suskuna gülümsüyordu , çocuklaşıyordu ve çocuksu neşesini atıyordu. Bu hallini Deniz dahi çok görmemişti ama Suskuna her dakika gösteriyordu.

Kollarını iki yana açıp , gözlerini yumup neşeyle aşağıya doğru kaydı. Tam tahmin ettiği gibi oldu. Kaydıraktan düşmeden kolları altından kavrayıp tutmuştu Suskun. Düşmesine izin vermemişti aynı babası gibi. Nasıl babasına güvenmiş ise Suskunada güvenmişti. Yüzüne nefes çarptı aynı şekilde dudaklarına doğru sesi. " Bebek sahibi olmadan bebeğim oldu. "

"Bebeğinim dimi?" Dedi gözlerini usulca açarak. Karganın kanatları arasındaydı yine. Seviyordu Sabiha çok seviyordu kargayı. En çokta siyah gözleri seviyordu.

"Bebeğim, yavrum , hayatım. "

"Kısacası. "

"Herşeyim. "

Avuç içini Suskunun yanağına yaslayıp ağır ağır okşadı." Suskunum."

"Sahiplik eki de aldık. "

"Benim değil misin?"

"Seninim. "

"Bende senin. "

"Benimsin. "

Kelebek ait olduğu yerde idi karganın kanatları altında.

Karga ait olduğu yerde idi kelebeğin mavi gözlerinde.

Sabihanın gözleri salıncağa kaydı bunu da anladı Suskun. Sabihanın bellini bırakmadan salıncağa oturtup arkasına geçip salamaya başladı. Her yukarıya çıktığında neşeli kahkahalar attı, ayaklarını ileri geri doğru salladı Sabiha.

Dahada hızlı salladı Suskun. Sabihanın neşeli kahkahaları büyüdü. Kız kardeşi Melekte salıncağa her bindiğinde neşeli kahkahalar atardı. Sabihada atıyordu. İkiside eksik kalan, özledikleri duyguları birbirinden dindiriyordu haberleri dahi olmadan. Suskun, kız kardeşine benzeyen kıza aşık olmuştu. Sabiha, babasına benzeyen adama.

Salıncakta salladı sonra tahtıraveliyede bindirdi Suskun. Her oyuncağa tekrar tekrar bindi Sabiha. Neşeli kahkahalar attı , neşe içinde etrafında döndü.

Çocuklardan daha da çocuk oldu Sabiha. İçinde tutmadı. Yaş rakamlardan ibareti. Her insan içindeki çocuğu yaşatmak ister çok azı içindeki çocuğu dışarıyla vururdu. Sabiha vuruyordu. Aklının değil kalbinin istediği gibi kadın oluyordu.

Her kesin yanında çocuk ruhunu çıkaramıyordu lakin Suskunun yanında çıkarıyordu. Çocuğu gibi her oyuncakta oynatıyordu Suskun. Of demeden. Bu yaşta ne parkı demeden. Tebessüm eşliğinde izliyordu her hareketini, tatlı neşesini.

Salıncağa tekrar bindiğinde yandan bir erkek çocuğu garip gözlerle baktı." Bebek misin abla? "

Başka bir kadında laf attı." Kaç yaşına gelmiş yaptığı hareketlere bak."

Kadının yanında oturan kadında laf attı." Çocukların binmesi gereken oyuncaklara yaşına bakmadan biniyor."

" Utanmıyorda yaptığından."

" Bunun yaşında kilerin çocuğu var birde buna bak."

Sabihanın hafif yüzü düştü. Salıncaktan inip kenarda telefonu ile konuşan Suskunun yanına gitti. Beş dakika önce arama gelince biraz uzaklaşmıştı Suskun yanından. Bir kaç dakika daha konuştuktan sonra telefonu kapatı. Sabihanın yüzünün düştüğünü fark etmişti." Ne oldu?"

Dudaklarını büzüp, omuzlarını indirip kaldırdı." Hiiçç gidelim hadi." İleriye doğru yürüdü.

" Bak bakıyım sen bana." Sabihanın adımları durup Suskuna baktı." Ne oldu?"

İlerde duran çocuk ve kadını gösterdi." Bana bebek misin dediler ve bu yaşta yaptığı hareketlere bak dediler."

" Eee ne var bunda?"

Kafasını öne eğdi." Haklılar fazla çocuksu ve bebek gibi davranıyorum."

Kaşları hafifçe çatıldı Suskunun." Onlara ne oluyormuş?" İki adımda Sabihanın yanına varıp kucağına aldı." Bebeksen bana bebeksin. Çocuksan bana çocuk. Kimseye laf düşmez."

Kollarını boynuna doladı Sabiha can havliyle. Bir anda on metre yükseğe çıkmış gibi hissetmişti yine." Ayy dur ne yapıyorsun?"

" Bebeğimi taşıyorum."

Kafasını Suskunun göğsüne yasladı." Bari sen bebek gibi davranma bana."

" Davranırım."

" Niye?"

" Boş versene Sabiha onları seviyorum bu hallerini."

" Seviyor musun çocuk ve bebek tavırlarımı?"

Hafifçe tebessüm etti Suskun." Seviyorum fazla seviyorum."

Neşeyle şakıdı Sabiha." Çocuk oluyum dimi?"

" Ol lan bana hep çocuk ol." Sabihaya yaklaşıp kömür karası saçları arasından derin bir nefes çekti içine." Kokun bile bebek kokusu gibi."

Suskunun boynuna kollarını daha sıkı doladı. Kadın ve çocuğun yanından geçerken ters ters bakmaya çalıştı.

Kadın tekrar laf attı." Şimdide adamın kucağına çıkmış şuna bak."

Suskunun adımları durdu. Derin bir nefes zorla aldı." Hayırdır hanımefendi size ne oluyor?" Kadına en ters bakışını attı." Bebekse bana bebek , çocuksa bana çocuk size laf mı düşüyor?"

" Bizi ne ilgilendirir be!" Dedi kadın üste çıkmaya çalışarak." Çocuk gibi kucağında mı taşıyacaksın bu kızı böyle hep? Ayağı yok mu bunun?"

Derin bir nefes daha zorla aldı Suskun." Taşırım. Ömrümün sonuna kadar da taşırım." Ters ters bakıp yürümeye devam etti." İşi gücü bitmiş millete laf atıyor. Bebek gibi kıza nasıl davranmayı bekliyordu."

Kocaman gülümsedi Sabiha." Yaaaa Suskun."

" Kurban olsun Suskun sana."

Kalbi tekteye uğradı Sabihanın. Bir anda bu kadar sevgi dolu sesinin çıkmasını beklememişti. Çok içten ve derinden kurban olurum demişti Suskun. Düşen yüzü yine Suskun sayesinde eski haline gelmişti. Başını göğsüne daha da yasladı. Bir elli saçları arasına dalıp okşadı.

Arabaya kadar bu şekilde yürüdüler. Sokakta geçen herkes onlara bakarken aldırmadı Suskun. Tanıdık bir çok isim görmüştü. Takmadı. Sabihanın mutlu olması daha önemliydi. Millet ne demiş ne konuşmuş sikinin ucu kadar takmıyordu.

Arabanın yanına gelince kucağından indirmeden sürücü koltuğuna oturdu. Poşetleri arka tarafa attı. Sabiha yan koltuğa geçmek için hamle yapacak iken belinden tutup durdurdu. " Kal yerinde."

Şaşkın şaşkın sordu Sabiha." Kucağında mı kalıyım?"

" Kal."

" Ya ceza yersen."

" Öderim."

Şaşkın şaşkın baksada denileni yaptı Sabiha. Canına minneti açıkcası. Tüm yol boyunca Suskunun kucağında gidebilirdi. Parmakları Suskunun saçları arasına daldı, başını boyun girintisine saklayıp gözlerini yumdu.

İçli nefes vermeden duramadı Suskun. Kömür karası saçlara uzandı tek elli. Parmağına dolayıp arabayı sürer iken saçlarını kokladı. Saçları ile oynamak için kucağından idnirmemişti ve ne kadar Sabihaya söylememiş olsada kucağında olması hoşuna gidiyordu. Mavi gözleri yakından görüyordu, kömür karası saçlarla rahat rahat oynayabiliyordu.

İkiside birbirlerinin saçlarını okşadılar.

Sevdiler.

Siyahın, maviye karışmasını.

Saçlar ve eller ile oynamayı sevdiler.

Suskun ve Sabiha birbirini çok sevdi.

 

*******

" Murat ne yapıyor o adamlar öyle?"

Baktığım yöne baktı." Kurban kesiyorlar."

Bende görüyordum onu ama on beş tane kuzu kesilmesinede hiç gerek yoktu. " Amcan yoldan çıktı farkında mısın? Kırk gün kırk gece düğün yapacağım diyor." Allah'tan sade bir nikah olsun dedim. Ta karşı iller bile duymuştu düğün yapacağımız. Günlerdir akın akın insan Trabzon'a geliyordu. Hasan amacanın tabirine göre tabi gelecekler kızım bu az bile. Hele düğününüz tam olsun o zaman gör sen beni demiş bulunmuştu ve aynı anda beynime kan sıçramıştı. Gösteriş sevmeyen ben için gösteriş şoku. Allah'ım yok et beni şuan.

Ellerini cebine atıp." Herşeyi önceden planlanmış. Amcamda nasıl bir ileri görüşlülük varsa evleneceğimize kesin gözüyle bakmış."

" Amcan müneccim boku yemiş." Başka açıklaması olamazdı. Adam düğün salonumuzu bile ta üç sene öncesinden bakıp karar vermiş.

" Eee bir tane gelini oluyor. Bu kadarda olsun artık."

" Bir tane gelini oluyor diye bu kadar da yapılmaz. İnsanlara nispet yapıyormuşuz gibi gözüküyor. Cerene de ayıp olur." Ne kadar sevmiyor olsamda oda bir kadındı hiç bir kadın böyle bir duygu yaşamak istemezdi. Bir yerde sade bir nikah ile evlenmek istememin sebebide buydu. Cerenin üzülmesini istemem. Murat , Trabzona gelince herkese Ceren ile nişanlı değilim. Sevdamda , sevgilim de Deniz. Çok nişanlımı görmek istiyorsanız amcamın evine gelin demişti. Adam resmen ailesine nispet yapıyordu.

Hafif nefes verdi." Ceren ben gelmeden nişan yüzüğü takmamalıydı Deniz. Abimin düğününde sana aşık olduğumu biliyordu , seninle sevgili olduğumuda biliyordu. Bile bile o yüzüğü taktı. Ben , Cerenin duyguları ile oynamadım. Ha gidip o yüzüğü ben takıp yol üstünde bırakmış olsaydım haklısın ama burada benim suçum yok." Haklıydı. Herkes kendince haklıydı ama bir kadın için zor bir durumdu. Seninde alacağın olsun Ceren adam gelmeden evlenmeye ne meraklıymış.

Kurbanlar kesilip kemençeler , davular ardı ardına çalarken yaylanın başında gördüğüm simalar ile bedenim kasıldı. Duru , Zümre abla ve Berrak bize doğru geliyordu. Ailesi ile yüz yüze gelmeye yüzüm yoktu hala. Artık suçlu hissetmiyordum kendimi ama içimde ki anlamsız huzursuzluk duygusu da gitmiyordu. Her an yolumuza bir kişi daha engel koyacak korkusu vardı her bir zerremde.

Ve Murata yaptıklarından sonra eskisi gibi hanım hanımcık davranamam. Canımın canını yaktılar ise ben daha çok yakarım. Murat'a karşı en ufacık ters kelime kurarlarsa, canını yakarlarsa dilimi durduramam zehir saçarım.

Biraz daha yaklaştılar bu sırada. Berrak annesinin ellinden ellini sıyırıp , saçlarını savura savura neşe saçarak koştu." Amcam."

Murat'ın ciddi ifadesi dağılıp hafif tebessüm kuruldu. Bir dizini yere dayayıp kollarını Berraka açtı." Amcan kurban olsun sana."

Açılan kolların arasında sığındı Berrak . Kollarını sıkı sıkıya Murat'ın boynuna doladı." Amca çok özledim seni."

" Bende fıstığım bende."

Bu hallerine hafif tebessüm eşliğinde seyir ettim. Bir ellim karnımı buldu acı yoktu lakin varlığı belli olan yeni bir hiss duruyordu. Güzel bir his.

" Deniz abla hoşgeldin." Dedi neşe içinde Duru.

Kafamı hafif öne eğdim." Hoşbulduk Duru nasılsın?"

Beklenmedik bir hamle yapıp kollarını boynuma doladı." İyiyim ablam sen nasılsın?"

Donup kaldım. Beklemiyordum böyle bir hamle. Durunun benden nefret etmediğini biliyordum. Evlilik haberini Murat ilk Duruya söylemişti. Ben ise Şahin'e. İkimizde bizim için en değerli olan iki insana haber etmiştik. Duru neşe içinde karşılarken , Şahin ise her zamanki Şahinliğini yapıp yüzünü buruşturmuştu ve ardından gelen sövme seansı. Sağ olsun onun yanında iç sesime iş kalmıyordu.

Ellim zorla kalkıp sırtını buldu. " İyiyim Duru." Diyecek başka kelimem yoktu.

Kolları boynumdan çözülüp huzurla bizi izleyen Murat'a yöneldi." Abi geliyorsun hiç haber etmiyorsun. Sağdan soldan öğreniyorum." Kucağında duran Berrakın izin verdiği kadarıyla Murat'a sarılmaya çalıştı.

" Bende diyorum bir şey eksik. Başımın diğer belası ."

Güldü Duru." Özlememiş olsam çok güzel cevabımı veririm lakin abimi çok özledim."

Gözlerim Zümre ablaya döndü. Sert bakmıyordu ama yumuşakta bakmıyordu. " Deniz geldiğini Deryadan mı öğrenecektim?" Derken? Sinirli durmasının sebebi bu muydu yani? " Sana da aşk olsun Murat. Eltim olacak başka insanlardan öğreniyorum."

Kucağında duran Berrak ile ilgilenen Murat'ın gözleri bize döndü." Aşk olsun yenge olsunda Denize olsun." Salak yemin ederim. Tatlı bir salak. Severim." Haber etmiş olsaydım izin vermezlerdi gelmenize."

" Öylede ablam dini nikah kıyıyorsunuz bari bunu haber etseydin." Sitemini dile getirdi Zümre abla.

Ve evet bugün dini nikahımızı kıyacaktık. Normalde düğün günü kıyma planımız vardı ama Murat daha fazla dayanamamıştı. Hasan amca başımızda zebani gibi durduğu için ve gece beraber yatamadığımız için hallinden asla memnun değildi. Bulduğu ilk hocayı kapıya getirmişti. Hoca resmi nikah kıyılmadan , dini nikah kıyamam deyince adamı azıcık tehdit etmiş olabilir. Azıcık sadece çok azıcık. Azmi takdire şayan gerçekten.

" Size kim haber etti?" Dedi Murat.

" Hasan amca haber etti. Deniz ablanın nikah şahidi olmamı istedi." Dedi tüm neşesi içinde Duru. Evlenmemize bu kadar sevineceğini tahmin etmezdim.

" Amca bende gelin oluyum. Damat bulalım bana." Dedi Berrak.

" Höst ula! Ne evlenmesi kız? Otur oturduğun yerde ben ne zaman ölürüm ondan sonra evlenirsin." Dedi içinde bas bas bağıran amcalık iç güdüleri ile.

" O niye?"

Ters bakışını sundu bana." Kendi ellerimle ellin oğluna yiğenimi verecek halim yok. "

" Rahmi albaya laf edene bak."

" Harun abinin yaptığı evlilik sözleşmesini bende mi yapsam acaba?" Ciddi ciddi düşündü." Deniz kızımız olursa ilerde yapalım biz bunu. Ne olduğu belli olmayan adama kızımı verecek halim yok."

" Murat o ne olduğu belli olmayan adam senin damadın olacak farkında mısın?"

" Eee bu ellin oğlu olduğunu değiştirmiyor. Hem o şerefsiz yürekmi yemişte benim kızımı istiyor? Adamın topuğuna sıkmak ile kalmam kökten yok ederim. Irz düşamına bak kızımı isteyecek."

Kafamı iki yana salladım umutsuzluk içinde." Murat daha doğmamış çocuğunu kıskanıyorsun. Yetmiyor daha dünyada varlığı olmayan çocuğu doğmadan öldürüyorsun."

" Beni ilgilendirmez kızımdan uzak dursunlar. Bende verecek kız mız yok."

" Rahmi albay şükür edeceğim aklıma gelmezdi." Berakın yanına yaklaşıp bal gibi yanaklarına kocaman öpücükler kondurdum. Sıpa hemen kıkırdadı." Oğlun olsa böyle yapmazsın ama."

" Kız çocuğu farklı be Denizim. Erkek olursada adam gibi sevecek sevdiğini. Kızı üzerse oğlumunda topuğuna sıkarım. Kimsenin kızının canını yakmasına izin vermem." Kollunu belime dolayıp kendine çekti." Aileler önce erkek çocuğunu eğitecek. Eğiteceki kadınların, kızların canını yakmasın. Erkeğim diye ortalıkta dolaşıpta güçleri kadına yetmesin. Erkek , Allah'ın emanetini korumak zorunda. Emanete hiyanet delikanlığa sığmaz."

" Aferin sana ama erkekler, kadınlara zarar vermezse kadınlarında bir erkek tarafından korunmaya ihtiyacı kalmaz."

" Öyle güzelimde dünyada şerefsiz bitmiyor ki. Ellimizden geldiği kadar kadınlarımızı koruyacağız."

" Ha ula gelin buraya hoca çağırır."

Arkada gelen Hasan amcanın sesiyle eve yöneldik. Allah'ım sen utandırma.

Evin içine girdiğimizde yerde oturan hocanın karşısında duran iki minderin üzerine kurulduk saygıyla. Hasan amca ve Duru sağ tarafa oturdu. Zümre abla başıma mavi yazmalı örtüyü bıraktı.

Hoca ellinde tuttuğu defter ve kalem ile bize baktı." Burada hayırlı iş için bir araya gelmiş bulunmaktayız. Yüce rabbim kalbi birbirine denk olan bu iki kardeşimizin nikahını kıyacağız inşallah." Gözleri Murat'a döndü." Baba adın kardeşim?"

" Nevzat."

Deftere not edip bana döndü." Baba adın ne kızım?"

Kelimeler dökülemedi. İçime yayılan kimsesizlik duygusu en baş köşeye kuruldu. Odaya göz gezdirdim Murat'ın ailesi yarısı buradaydı ya benim kimsem yoktu. Bunu anlamış olacak ki Murat omzunu omzuma yasladı. Buradayım. Basit ama anlamı derin hareketi lakin içimde ki sızı geçmedi. Gözlerim doldu, kafamı öne eğdim. Sessim kısık çıktı . Suçluluk duygusu ağır basıyordu yine." Bilmiyorum hocam lakabını biliyorum adını bilmiyorum." Babam ile aramdaki ilişki buydu işte adını dahi bilmiyordum. Onların dünyasında isimden önce lakaplar gelirdi. Sansarın gerçek adını dahi bilmezdim. Hayatıma kasap ve amcam olarak girmiş yılar sonra ise Sansar çıkmıştı.

Gözlerin üzerimde durduğunu hissediyordum kafamı kaldırıp bakamadım. Hoca yeni bir soru yöneltti." Peki anne adın kızım?"

Anne adı? Neydi? Hatırlamıyorum. Allah'ın huzurunda binlerce çocuğa, kadına, aileye kıymış bir kadının adını mı söyleyecektim? Günahlara bulanmış bir kadını hayırlı iş için adını mı söyleyecektim? Sızı daha da büyüdü. Anne ve babamın günahları boynuma dolandı. Yine.

Sessizlik uzadı. Cevap veremedim.

" Kızım onuda mı bilmiyorsun? Abin , amcan , akraban kimsen yok mu senin?"

Yoktu.

Vardı ama yoktu. Amcam vardı. Elleri kanlar içinde duran amcam vardı. Acı çektiren, iki canıma kıyan amcam vardı. Bir o kadarda yoktu.

Varlığı ve yokluğu birbirine denkti.

Bir damla yaş süzüldü. Engel olamadım. Mutlu olmam gerekirdi ama geçmiş geçmiyordu. Karanlık içinde çıkıp belli etmişti kendini.

" Kızım isim söylemez isen kıyamam nikahı."

Söyleyemem. O kadının adını alet edemezdim sevap için oturduğum bu yere ama başka çare yoktu. Annem belki de ilk defa bana bir iyiliği dokunacaktı. Sessim en kısık haliyle çıktı. " Gerçek adımı bilmiyorum ama Çiçek derlerdi." Lakabı mı , gerçek ismimi bile bilmiyordum. Sekiz yaşıma kadar annemin yanında yaşamıştım sadece yaşamıştım. Anne - kız ilişkisi olmamıştı aramızda. Kendi kendime büyümüştüm.

Kimsesizlik zordu.

Yuva kuracaktım kimsem yoktu. Her zaman olduğu gibi. Rahmi albay aile olmaya çalışmıştı ama dolmamıştı boşluk. İçimde ki kuyunun içini doldurmaya gücü yetmemişti. Elli üzerimde durdu lakin yarayı sarmayı bilemedi Rahmi albay. Yaraya üzüldü, yarayı izledi ama kapatamadı. Yaralar kolay kolay kapanmaz. Yaralar kanar. Kanamıştı. Yıllar boyunca kanamıştı. Ruhum, bedenim kan revan içinde kalmıştı. Yara bandı yarayı geçirmez gizler. İnsanlar yaralarını göstermemek için ya duvarlar ile yada yarabandı ile gizler. Ben sert , geçilmez duvarlar koydum. İnsanlar duvarı geçmeye çalışmadı. İlk tosladıkları anda kaçıp gitti. Rahmi albayda bazen duvarımdan yorulup gitmişti. Kızamazdım. Haklıydı. Tek evladı ben değildim ilgilenmesi gereken dokuz çocuk daha vardı.

Diğer tarafta ise Şahini kardeş olarak görmeye çalışmıştım ama bana kustuğu nefret , kıskançlık ve rekabet duygusu da önüne geçmişti. Şahin'e ne zaman tam kardeş olduk dediğimiz anda nefreti baş gösterdi. Hayatımda ilk defa Şahin'in nefretine kızamadım. Nefret kusardı ama iki dakika sonra sevgiyle dibime sokulurdu. Sevgiye muhtaçtı. Yurta tek seven bendim. Seçim şansı olsa yanıma gelmezdi ama benden başkada kimseden sevgi görmeyeceğini bildiği için bana sokuldu. Bencillik duygusu baş gösterdi. Benim de insan olduğumu görmedi tek kendisini sevmemi istedi. Anlamadı Şahin beni. Hiçbir zaman anlamadı.

Şahin'e aile oldum , ailesiz ben kaldım.

Ortama düşen ağır sessizlikte alınan nefes seslerini işitim ve yanan yüreğimin can çekişlerini.

Kafam önümde hala dururken yandan sesi geldi Murat'ın" Gerçek adı."

Nereden biliyordu? Ben bile bilmez iken o nereden öğrenmişti?

Hoca defterine not etti. " Mehir hakkı olarak ne istersin kızım?"

" Hiçbir şey istemem hocam." Sevmesi yeterdi daha fazlasını istemem. O olsun yeter bana.

" Gemi isteriz." Dedi bir anda tüm neşesi içinde Zümre abla.

Nefesin repliğini söylemeden duramadım." Ne istıyırız? Ne istıyırız?"

Bana bakıp omuzlarını indirip kaldırdı." Gemi isteriz kız. Uşağın üç tane gemisi var bir tanesini de sana versin." Allah'ım bayılacağım şimdi şuraya.

İç ses uzun zaman sonra kafayı uzattı." Az ile yetinen Denize gemi şoku."

Ve uzun zamandır saklı kaldığı yerde duran çocukluğum." Boşuna ayılıp bayılmadım ben bu adama. Ayy kapmışız aslan gibi adamı. Helal olsun kız bize."

Kendinize gelin lütfen.

Arsız çocukluğum." Koca gemiyi ellinin tersiyle itersen git vur kendini lütfen."

Çocuksun sen çocuk! Oyuncak iste ne bileyim park iste. Gemi ne ya ?

Durmadı çirkef. Herşeyede bir cevabı var." Adamdan park isteyecek halimiz yok. Hem ne öyle kız . Mehir hakkı ne istesiniz : park . Saçma sapan konuşma."

Murat kulağıma yaklaştı." Hatun şurada hayırlı iş yapıyoruz sapık çocukluğunla daha sonra kavga etsen daha iyi sanki." Şuna bak nasıl eğleniyor.

Sessizce mırıldandım." Bu sefer sapıklık yapmıyor başka bir şey istiyor."

Tek kaşı usulca havalandı." Ne istiyor?"

" Park."

" Af buyur." Bencede af buyur.

Çocukluğumu daha da gazlayacak kelimeleri bir bir döktü Hasan amca ben ise kendimi camdan aşağıya atmaya gideceğim on beş saniye falan sonra." Çaylığı ve yayladaki evi de yaz sen hocam."

" Asıl buna af buyur." Korku ile baktım hepsine." Hayır kabul etmiyorum gemi yeterde artar bile."

Hoca , Murat'a baktı." Kabul ediyor musun kardeşim?"

" Kabul ediyorum hocam. Hepsi eşimin olsun." Karnına dirseğimi geçirdim. Ne yaptım bakışını attı. Ne yapmıyorsun ki. Önce kalbime zarar eşim kelimesi sonra ise verilen mehir hakkı.

Hoca ellerini havaya açtı aynı şekilde eller havaya kalktı." Allah'ın doksan dokuz ismi ile Bismillahirrahmanirrahim diyerek başlıyorum." Ardı ardına duaları sıraladı. Sorması gereken soruların hepsini sorup cevaplarını aldıktan sonra defterine tekrar uzandı." Nevzat oğlu Murat, Çiçek kızı Denizi eşin olarak kabul ettin mi?"

Beklemedi. Düşünmedi. Anında cevabını verdi." Ettim."

" Ettin mi?"

" Ettim."

" Etin mi?"

" Ettim."

Hoca bana döndü." Çiçek kızı Deniz, Nevzat oğlu Murat'ı eşin olarak kabul ettin mi?"

Düşünmedim. Kalbim ve beynim tereddüt dahi etmeden cevabını çoktan vermişti." Ettim."

" Etin mi?"

" Ettim."

" Etin mi?"

" Ettim."

Hasan amca ve Duruya döndü." Şahitlik ettiniz mi sizde?"

" Ettik." Dediler aynı anda.

Defteri doldurup ellerini tekrar açıp dualar mırıldandıktan sonra sesli dua etmeye başladı." Yüce rabbim sen bu iki kullunun huzurunu bozma."

Amin. 

" Yuvalarında dirlik , beraberlik nasip eyle. Kötülüklerden, fitne , iftiradan koru. Gönüllerinde ki sevgiyi H.z Muhammed (s.a.v) ve Hatice annemizin sevgisinden nasip eyle. Yollarını, yuvalarını uzun ömürlü eyle. Önce vatan sevgisi daha sonra birbirlerine karşı sevgiyi bozma. Asena ve Mehmetçiğimizin kurduğu bu yuvayı vatan gibi ayakta durmayı, uzun ömür boyu olmayı nasip eyle. İki kullunu hem bu dünyada hem diğer tarafta bahtiyar eyle. Allah'ım doğacak çocuklarını anne ve babaları gibi olmayı hayırlı evlatlar olmayı nasip eyle." Ellim karnımı buldu. Güzel his devam etti. " Kalbiniz kalbinize denk olsun , sevginiz sevginize denk olsun inşallah. El Fatiha."

En içten ettim duamı. Allah'ım sen koru , bozma. Hakkımızda hayırlısını eyle hayırsız ise hayırlıya çevir. Nasibimizde , kaderimizde ne varsa güzel eyle.

Amin.

Ellimi yüzüme sürdüm.

Hoca tebrik edip diğerleri ile odadan çıktılar beraber. Murat ile tek kaldım.

Yönümü yönüne döndüm gözleri bana bakıyordu zaten. Elleriyle yüzümü kavrayıp alnıma derin öpücük kondurdu." Helalim, eşim."

Anlamsızca tekrar ettim." Eşim."

" Yüreğimizde kıyılan nikahımız göklerdede kıyıldı. Artık yüreğimde değil Allah katında da eşimsin." Kollunu omzuma dolayıp başımı göğsüne çekti. " Canım canın. Sözün emirdir bundan sonra. Hayatımda tek amacım vatanımı korumaktı bundan sonra vatanım ve sen . Canım ikiniz uğruna feda olsun."

Göğsüne biraz daha sindim." Kahrında , lütfunda başım gözüm üstüne eşim , yarim."

Sessi minet dolu dolu çıktı." Yüce rabbim dünyada cennetini ayağımın altına verdiğin için binlerce kez şükürler olsun sana."

Cevap vermedim. Kaldık öyle başım göğsünde, kollu omzumda. Derin derin nefesler çekti içine aynı şekilde çektim. Kokusu huzur , güven.

Aile olmuştuk biz artık. .

Evlendik.

Ellim karımda durdu. Acı yoktu artık yerini güzel içimi kıpır kıpır yapan hise bırakmıştı.

Camın kenarında üç kuşun ötme sesi geldi.

Derin , Duman ve Yavuz abi...

Nefesi boynuma vurdu." Kimsesiz değildin yarim nikah boyunca orada izlediler seni."

Minnet dolu baktım. Ailem vardı benim. Ben bilmesem bile hep orada durup yanımda olmuştular.

Ölüleri toprak alır ama ruhları içimizde yaşamaya devam ediyordu. İnsan ölümü beden ile olurdu ruh hala yaşamaya devam ediyordu.

Teşekkürler.

Anladılar ardına ardına neşe içinde ötüler ve uçup gittiler.

Romantik anımız devam ederken telefonum çaldı. Telefonumu çıkartıp baktım binbaşı Zekeriya arıyordu. Ciddi halime bürünüp aramayı kabul ettim." Buyrun komutanım."

Bir kaç saniye ses gelmedi." Deniz görevin çıktı."

" Komutanım iznim vardı. Trabzonda bulunuyorum . Oraya gelmem bir günü alır timi felan toplamak derken çok zaman kayıp ederiz başka tim gitse olmaz mı?"

Hırıltı ve zorlu nefesleri kullaklarımı doldurdu." Deniz biliyorum izinli olduğunu ama acil olmasa seni istemezdim. Göreve tek başına gideceksin zaten timin yanında olmayacak." Bir kaç saniye daha durdu zor konuşuyor gibi bir hali vardı.

"İyi misiniz komutanım?"

"İyiyim Deniz iyiyim hasta olmuşum biraz." Yine durdu bekledi bir kaç saniye ." Ne diyordum? Ha şu Fransız kadın ile ilgili sorun çıkmış bölgeye gidip adamlar ile senin konuşman gerekiyor. En iyi Fransızca bilen sensin ve bu işlerde en donanımlı askerimiz sensin. Başkasını gönderemeyiz."

Hay Fransızca öğrendiğim güne." Peki komutanım görev dosyası?"

" Onu dert etme sen. Bölgeye gittiğinde ulaştırırım ben sana. Deniz görevden kimsenin haberi olmayacak tek sen ve yetkili kişiler bilecek."

" Emredersiniz komutanım."

Telefonu tam kapatıyordum ki ekleme yaptı." Deniz bölgeye gittiğinde her türlü iletişim aracını kapat. Dinlenme ve yer tesbitine karşı. İşimizi riske atmayalım."

" Emredersiniz komutanım."

" Deniz hakkını helal et. Ölüm var hayata ne olacağını bilemeyiz. Dikkatli ol kızım emi çok dikkatli ol."

" Sizde helal edin komutanım." Telefonu kapatıp yerimden anından kalktım.

" Ne oldu Deniz? Ne görevi bu böyle?"

Başımdaki örtüyü çıkartım." Gizli görev Murat söyleyemem. En kısa sürede dönmeye çalışırım."

" İznin varken nereden çıktı bu iş şimdi?"

Odaya yürüdüm." Vatan izne bakmaz Murat. Vatan korumak bekletmeye gelmez." Düğünüm bekleyebilir vatan daha önemli.

" Deniz buiş hiç hoşuma gitmedi benim."

Odaya girdiğimde valizimi çıkartım." Sakin ol Murat işimi yapıp geleceğim. Düğünümüzü yapmadan ölmeye niyetim yok."

Düğünüm biraz daha bekle ve yeni eşim olan beyim zira daha önemli konular var; Vatan.

 

    

********

Yüzüme vuran gün ışığı içime sıcaklığın yayılmasına sebep oluyordu. Çorak topraklar bahara merhaba diyordu. Ağaçlar yeşeriyor , güneş açıyor, kuşlar uçuyor, insanlar dışarıya çıkıyordu. Bahar umutlarını bir bir insanoğluna sunuyordu.

Bahar umuttur. Geçen kışlı zor günlerin ardından doğan neşe kaynağı.

Bir yıl önce Denize sorsalar bahar ne diye? Omzumu indirip kaldırır ne bileyim mevsim işte der geçerdim. Peki şimdi? Mevsim değildi; hayatı. Zorlu geçen günlerin ardından gelen neşenin ta kendisiydi. Aşk insanın düşüncelerini değiştirir derlerdi. İnanmazdım. İnsan insanın düşüncelerini değiştirmek ile kalmıyor tüm ruhunu değiştiriyordu. Eksik kalan duygular yerli yerine oturunca yaşıyordu. Yaşatmıştı. Mutlu etmişti. Mutluydum artık. Ben mutluydum.

Garip geliyordu. Hep acıya alışmış neşeyi en uzak ihtimallere itmiştim. Şimdi ise acı uzakta , en baş köşede neşe kuruluyordu. İki sinirli, öfkeli insan birbirine neşe kaynağı olmuştu. Aynıydık ve biz aynı olduğumuz halde birbirimize iyi gelmiştik. Oysa aynı yaralar birbirinden kaçar, aynı acıyı karşıda ki kişide görmek istemeyiz. Kendi acılarımızdan kaçarken aynı acının yüz yüze gelmesi yüreğe ağır gelirdi. Kaçmamıştık. Sıkı sıkıya birbirimize tutunmuştuk. Ne o benim acımdan , öfkemden kaçtı nede ben onun acısından, öfkesinden kaçtım. Bir arada tamdık. Acılarımız yan yana ilaçtı.

Geçmiş ikimizide yakmış , ikimize de hasarlar bırakmıştı. Yıkılmamıştık. Dimdik ayakta durmuş önce ellerimiz birbirine tutunmuş sonra ise ruhlarımız. İki farklı beden aynı ruhun içine sıkıştı. Ayrı ayrı kıvranan ruh birbirini bulup tam olmuştu. Dinmişti acı.

Ellerim arasında tuttuğum telefonda gülen yüzü üzerinde gezindi baş parmağım. Huzur vardı gülüşünde. Severdim. Huzur yakışıyordu. Gözleri içine kurulan küçük pırıltılar onunda yaşadığını hissetiriyordu. Kahvenin içinde okyanus olur mu? Olurmuş. Gözleri içinde okyanus vardı. Okyanusun içine her daldığımda kendi yasımam ile karşı karşıya kalıyordum. Sevgisi su kadar berraktı. Az sunmuyor en dip köşeye karanlığına saklamıyor yeni doğan çocuğunun çıplaklığı içinde tüm sevgisini sunuyordu göz bebekleri. Sevdim.

Hayatının her noktasına nefrete bulanan ben bir kişiyi bu kadar sevdim.

Çocuklarımı da sevdim. Evlatı onlar içimde kabaran anne iç güdüleri vardı. Küçük yaşta anne olduğum halde içimi kaplayan koruma duygusu ve sevgi karnıma cemreleri düştüğü anda varlığını belli etti. Küçüktüm ama sevgileri, varlıkları büyüktü. Canım her yandığında, soğuk odada kimsesziliğe bulandığımda karnıma geçirdikleri sert tekmeler burdayım anne diyordu. Ellerim arasında kayıp olup gittiklerinde yüzlerini unutmaktan her korktuğumda rüyalarımda baş köşeye kuruluyordular. Unutma anne bizi der gibi. Yıllarca içimde yanan kendime bıraktığım nefretlerde , rüyalarıma gelip tam cayır cayır yanan kalbimin üzerinde sıcak , küçük iki el yaslanıyordu. Üzülme anne der gibi nefret etme anne kendinden. Biz buradayız. Tam kalbimde varlıkları devam ediyordu , acılarıda , sevgileride.

Ateşim kalbimi yaktı lakin kıvılcımların dahi çocuklarımın kaldığı noktaya değmedi. Kalbimin en serin, sıcak noktasına yerleştirdim. Ateş dokunamadı onlara. İzin vermedim.

Gözlerimi kapatıp kafamı geriye yasladım. Karanlığın içinde iki küçük beden belirdi. Arkalarında beyaz ışık olabilidiği kuvveti ile sarıyordu her bir yanı , ellerimi gözlerime siper etmeden duramadım. Beyaza kan bulaşmayan tek nokta burası idi. Çocuklarım.

Elleri birbirine kenetlenmiş bana doğru geliyordular. Gücüm yoktu. Anneler söz konusu çocukları olduğu zaman güçsüz kalırmış. Güçsüz kaldım. Dizlerim üzerine çöktüm. Kollarım zorla iki yana açıldı. Dudaklarım aralandı , kelimeler çıkamadı. Özlem devasa boyuta idi. Uzun zaman olmuştu rüyalarımda evlatlarımı güzel görmeyeli. Kendime nefretim, sevgiden ağır gelmişti.

Biraz daha yaklaştılar. Yüzlerinde masum , saf gülümseme vardı. Kahve saçları, ele gözleri ile tam bana benzeyen iki tane çocuk. Allah onları rüyalarımda bile o insanların yüzlerine benzetmedi. Tek ve senin çocukların Deniz. Sana ait , yüzleri ile sana ait. Nefret ettiğin , bedenine dokunan yüzler, bedenlere benzemiyor. Tek bana sadece bana .

Önümde durdukları zaman yere çömelip kollarım arasına sığındılar. Kafalarını göğsüme yaslayıp Murat'a sokulduğum gibi sokuldular. Gözlerimin önü buğulandı.

Rüyanın etkisi ile bile ellimin karnıma koyduğumu fark ettim. Acı yoktu. Varlığı belli olan yeni his başlı başına duruyordu aynı şekilde korku. Koruyamamak duygusu, kayıp etmek , geçmişin zinciri.

Sıkı sıkıya sardım kollarım ile bana ait iki canı. Sadece bana ait. Bebeken kayıp ettiğim iki can kollarım arasında. Duman on iki , on üç yaşlarında Derin sekiz , dokuz. Hayata büyütemediğim çocuklarımı rüyalarımda büyütmüştüm.

Yaşasalardı daha büyük olacaklardı lakin rüyalar içinde büyümeleri geç oluyordu. Doy diyordu hayat. Gerçek hayata doyamadın , rüyalarında doy. Uzun uzun büyüt , uzun uzun çocukluklarını izle , seyret , yaşa. Senden küçük yaşta aldığım iki canı rüyalarında hasret gider. Rüyalarınde sev çocuklarını.

Rüyalar nefes verir miydi? Veriyormuş. Rüyalarda acı olmazdı. Rüyalara kan bulaşmaz. Burada sadece onlar ve ben varım. Sansar yok , geçmiş yok, zaman yok . Onlar ve ben.

Kabuslar içinde ne kadar karanlık, canavarlar, Derinin acı çığlıkları var ise rüyalarda bir o kadar yoktu.

Göğüs içime hapis etmek istedim bu anı. Kollarım bedenlerinde hasretle gezindi.

" Anne ağlama." Dumanın kalın ve tok sesi doldurdu kulaklarımı. Ne güzel sesi varmış. Kafasını ğögsümden kaldırıp ardı ardına akan yaşları parmak uçlarıyla durdurmaya çalıştı." Kıyamam anne. Ağlama."

Kelimeler dökülemedi.

Derinde kafasını çekip ela gözlerini gözlerime kenetledi." Anne." Durdu. Korkuyla açıldı göz bebekleri. " Anne." Yanımda idi ama sesi uzaklaşıyordu.

Beyazın içine kan karışıyor, karanlık sarıyordu etrafı. Neler oluyordu? Derin ve Dumana bakmaya çalıştım. Yerlerde oluk oluk kanlar birikiyordu. Ayaklarımın altı kan deryası içindeydi.

Yerlerinde kalkıp el ele tutuştular. Kalkmaya çalıştım. Olmadı. Kollumu bacağımı saran zincirler vardı. Rüya , kabusa dönüyordu.

Gitmeyin demek istedim olmadı. Kan , karanlığa ait değildiler. Çocuklar masumluğun temsilidir. Karanlık, kanlar vardı.

Arabanın etkisi ile sarsılan bedenim sıçrayarak uyandım. Avuç içimi gözüme yaslayıp ağır ağır ovuşturdum.

"Ah dame ( hanımefendi) ne tatlı uykunuz varmış öyle."

Yanımda boş boş konuşan Fransıza ters bakışımı sundum." Gelmedik mi daha ?" Neredeyse dört saatir yolda idik. Sıkılmaya başlıyordum bu işten artık. Beyrut içerisinde bulunuyorduk. Yanımada bu adamı vermişlerdi. Sürekli ya soru soruyor yada sürekli ülkesi ile övünüyordu. Can sıkıcıydı.

" Az kaldı dame az. " Mavi gözleri bir anlığına bana değdi. Karadeniz'de ki insanların gözlerinde ki mavide temiz ruh saklı duruyordu lakin bu adamın gözleri içinde mavi , kana bulanmış halde gibiydi. " Türk askeri olmak zor değil mi?" Yine başladık soru merasimine. Meraklı insan kesinlikle sevmiyordum. Derya ve Latif hariç.

" Değil. Vatan korumak bizim için zorluk değil şereftir."

" Ya ölüm? Ölümden korkmuyor musun dame?"

" Vatan içinse korkmuyorum. " Araba kapısına dirseğimi yaslayıp yanağımı avuç içime yasladım. " Biz Türk askeri için vatanı için ölmek şereftir." Murat için yaşardım seve seve ama söz konusu vatan ise konu Murat dahi olsun vatan için canımı seve seve atarım öne. Vatan , sevdadan önce gelir.

Mavi gözleri içinde kanı gördüm." Bence ölümden korkmalısın dame. Ölüm bu vatan için ölüyüm dersin bir bakmışsın canını hayat hiç beklemediğin yerde, kişi almış."

Gözlerimi hafif devirdim." Sen hep boşmu konuşursun böyle?"

" Biz Fransızlar edebiyatı severiz dame . Aşıklar ülkesi diye boşuna demezler." Hay ben sana. " Edebiyat arıyorsan Fransız yazarlara bakacaksın. Biz boş laf konuşmayız." He he aynen ondandır kesin.

"Sen hayatında Sabahattin Ali okudun mu? Oğuz Atay, Atilla İlhan, Özdemir Asaf, Nazım Hikmet ve daha sayamayacağım kadar çok isim. Bizim öyle yazarlarımız , şairlerimiz varki tek kelime içinde hayatı önüne serer. " Attığı ters bakışlara aynı şekilde cevap verdim." Sik yarışı yapmıyoruz burada. Ülkeni övüp durma bana. Senin ülken sana cennetin bir parçasını sunar benim vatanım cennetini bahşeder."

" Fazla sinirlisin dame. Gül'ün dikeni dedikleri sen olsan gerek." Ne anlatıyordu bu mal ? " Bir kez Fransa'ya gelsen Türkiye'yi gözünde ne kadar büyütüğünü anlarsın."

" O yüzden mi sürekli Türkiye'nin topraklarını almaya çalışıyorsunuz?" Alayla güldüm." Tabi kedi ulaşamadığı ciğere mundar dermiş diye boşuna dememiş canım atalarım."

Dudakları arasında samimiyetsiz kahkahası belli oldu." Ah dame ah . Siz Türkler yok musunuz? Küçücük toprak parçasını dahi gözünüzde cennete dönüyor. " Gülüşünü bastırırken sesi ciddi tonuna büründü." Birinci Dünya Savaşı'nda neden toprağınızı bırakmadığınız belli oluyor."

" Bizde kimseye verecek toprak parçası yok Fransız."

" Birgün elbet vatan aşkınız biter."

" Fransız, Türkler tüm imkansızlıkları imkanlı kılar ama bir tek imkansızı , imkanlı kılamazlar."

Meraklı gözleri bir anlığına bana dönüp tekrar yola döndü." Neymiş?"

Cevap netti." Vatan aşkı. Vatan sevgimiz işte bunu bırakmamız imkansız." Alayla baktım yüzüne." Ehh ne yaparsın bizim Türklerinde yapamadığı tek imkansız noktada bu. Asırlardır ne atalarımız nede biz bırakmadık vatan sevgimizi." Bırakmayada niyetimiz asla yoktu." Tarih sahnelerinden Türkleri silemeyişinizin nedeni de bu. İç savaş çıkarırsınız , gelenek ve görenekleri bozarsınız ama vatan aşkı işte bunu yok edecek güç kimsede yok."

Cevap vermedi. Bizim kadar tüm dünyada bunu çok iyi biliyordu. Türk'ün canını al ama vatanını asla. Türk'ün öfkesi zararlıdır. Konu vatan ise asıl o zaman Türk'ten kork.

Yol sessizlik içinde devam ederken gözlerim yollar üzerinde geziniyordu. Binbaşı Zekeriyanın emri ile geldiğim görevde dosyayı göndereceğini söylemişti ama ellime ne dosya geldi nede bir daha binbaşı ile irtibata geçebildim. Fransız kadın ülkesine dönmüştü. Türkiye ve Fransa arasında yeni ilişkiler, temaslar kurulmaya çalışıyordu. Bu görevinde bunun için olduğuna emindim.

" Dame bu kadar güzeliğinizi asker olarak harcıyorsunuz."

Biri şu adamı öldürse ne güzel olur. " Mesleğimi seviyorum Fransız."

" Senin gibi güzel kadınlar ülkemizde model oluyor. Askerliği bırakmaya karar verirsen ülkemde model olman için yardımcı olabilirim." Gözleri arsızca bedenimde gezindi." Senin gibi güzel, alımlı, çekici kadınları bulmak zor."

" O gözlerini oymadan önüne dön." Samimiyetsiz bir kahkaha daha döküldü dudaklarından." Model olup insanların gözü önünde duracağıma, geri planda kalıp vatanımı korumayı herşeye yeğlerim."

" Ah dame senin gibi askerlerimiz olsaydı dünyayı ele geçirmiştik." Siz kim biz olmak kim. " Kadın olarak vatanına bu kadar bağlı kalıp savaşçı gibi savaşmanız inanılmaz. Türklerin erkekleri kadar kadınları da savaşçı olur derlerdi de inanmazdım. Görünen o ki Türklerin kadınları , erkeklerinden daha savaşçı oluyor yeri geldiğinde."

Samimi şekilde konuşmasına en samimiyetsiz halimle cevap verdim. Fazla samimi olmaya çalışan bir tipti." Vatan korumanın kadını, erkeği olmaz. Vatan vatandır."

" Dame askerlik senin için kutsala benziyor lakin yerinde olsam Türk askeri olmazdım." Sessindeki ürkünç tonu fark ediyordum." Bu kadar güzelliği asker olarak harcaman ne büyük salaklık." Elli ile dışarıyı gösterdi." Birgün buralar en büyük güçlerin ellerine geçecek." Dudakları arasında keskin, ürkünç gülüşü kuruldu. " Ve tabi ki Türkiye'de. Ne diyordu senin şu canın ataların?" Ellini hafif çıkan sakalarını sıvazladı düşünceyle." Haa büyük balık küçük balığı yutar. Asker olsan bile yanlış tarafta bulunuyorsun. Güçlünün yanında duramanı yeğlerdim. Elline verilen güç ile en yukarıda bulunur ölüm tehlikesi ile yüz göz olmazdın." Başını umutsuzluk içinde iki yana salladı." Ama görünen o ki savaştığın vatan yüzünden canından olacak..."

" Kes!" Sakin kalmak buraya kadardı. Gözlerim içinde ateşin harlanmasına izin verdim." O küçücük beyninle Türkiye'yi alacağınızı mı sanıyorsunuz?" Yakasını tutup bıcağımı boynunda şah damarına üzerine yasladım." Kurduğun o hayallerini diğer dünyada bol bol kurmanı sağlarım Fransız." Boynunda duran bıçağa yutkunarak baktı. İnsan gibi konuşuyoruz diye her boku konuşma hakkını kimseye vermem. Söz konusu vatan ise içimde taşan öfkeyi durdurmaya çalışmaz tam tersi daha da harlarım. " Senin karşında diğer ülkelerin askeri durmuyor onlar bu laflara sesini çıkarmaz lakin ben Türk askeriyim. Vatanıma dokunan elli kırar atarım." Gözleri içine ateşimi sundum." Vatanıma laf eden dilide kopartıp atarım. Anlatabiliyor muyum?"

Mavi gözleri içine korku taneleri yayıldı. Bir anda böyle bir hamle yapacağımı tahmin etmemişti. Dudaklarını zorla araladı." An- anladım Türk." Sessine bir anda ince , beyefendi tonuna büründü." Lütfen çek bıçağı Türk." Demek iyi niyeten anlamıyorlar ila öfkeni sunacaksın." Özür dilerim Türk hadi çek bıcağını."

Bıçağı usulca çektim." Yolun geri kalanında ağzını açarsan sikerim belanı." Boş boş konuşan heriflerden bıktım artık. Nerede boş edebiyat , boş hayaller varsa bunlarda var. " İşimizi halledip sen yoluna ben yoluma. Eğer canımı sıkarsan , canını sıkarım."

Mavi gözleri içinde artık cesaret değil korku vardı. Başını hızla iki defa salladı.

Görev başında yine eski Denizdim. Ciddi , sinirli, öfkeli,ateş olan Deniz. İçimde kabaran öfke bitmiyordu. Murat'ın yanında tatlı , sevecen, sevimli Deniz vardı lakin ne zaman tek başıma kalsam eski Deniz sindiği köşeden çıkıyor tüm bedenimi ele geçiriyordu.

Deniz buydu lakin Murat'ın Denizi bir o kadar farklıydı. Aynı bedenin içinde iki farklı ruh bulunuyordu. Biri Murat'ın, Denizi diğeri Rahmi albayın yetiştirdiği savaşçı, güçlü Deniz. Hangisinin ortaya çıkacağı belli olmuyordu tek Murat'ın yanında ki Deniz hep aynıydı.

Şehir içinden uzaklaşmıştık artık. Evler, binalar geride kalmış çorak topraklar önümüze seriliyordu. Geçen yarım saatlik yol sonunda araba büyük deponun önünde durdu. Sonunda.

Arabadan inip deponun sağını solunu kontrol ettim. Kimseler yoktu." Ne var deponun içinde?"

Yanıma yaklaştı." Konuşabilir miyim artık?"

" Konuş. Soruma cevap ver ne için geldik buraya?"

Ellerini cebine attıp arabaya yaslandı." Fransız millet vekili Jolie Patrice geldiği toplantıda bir diğer amacıda içerde bulunan silahları yok etmekti. Lakin saldırıda bulunulduğu için silahlar yok edilemedi." Kadın bundan bahsetmemişti. Zamanında bahsetmiş olsaydı önceden alırdık silahları." Silahlar büyük tehlike unsuru içeriyor başka güçlerin elline geçmeden almalıyız."

Kaşlarımın çatılmasına engel olamadım. Bu kadar önemli olan silahları böyle bir depoda tutmaları da aptalıktı. Resmen açık hedef halinde idi. " Silahlar neden tehlikeli?"

" Normal silahlar değiler. Mermilerde kimyasal maddeler bulunuyor ve salgın hastalıklara sebep olacak çok güçlü virüsler Bir kişiye mermi isabet ettiği anda tek orduya değil tüm insanlığa yayılacak kadar güçlü virüsler var." Mermi bir kişiye dahi isabet etse tüm insanlık bundan nasibini alabilirdi. En önemlisi virüs durdurulmaz ise tüm dünyaya dahi yayılabilir." Mermi bir kişiye geldiği anda önce bedenin tüm normlarını bozuyor. Sistemler çalışamaz hale geliyor, kana karıştığı anda zehir etkisi veriyor kendi kanının içinde boğulmasına sebep oluyor. Virüs tüm vücuda yayıldığı anda ise kim dokunur yada etrafında maske takmadan insanlar bulunursa virüs çok hızlı diğer insana geçiyor. Saate yüz kişiyi öldürebilecek kadar güçlü virüs."

Kollarımı önümde bağlayıp her sözünü dikkatle dinledim" Maddem bu kadar önemli bu silahlar neden tek ikimizi gönderdiler?"

" Silahları büyük birlikler ile taşımış olsaydık tüm gözlerin buraya dönmesine sebep olur. Dünya böyle güçlü silahları fark ederse sonumuz olur dame. Sessiz ve gizli şekilde halletmeliyiz." Dünya fark ederse silahları almak için savaşlar dahi çıkabilirdi. Savaşlar artık salgın hastalıklar ve kimyasal yollarlada yapılıyordu. Tehlikesi de fazlaydı. Kontrol altında yapılmaz ise tüm insanlığa neden olabilir. " Jolie Patrice yapılan saldırının bir diğer sebebide silahları ele geçirmek içindi. Tanrıya şükürler olsun ki Jolie Patrice önlemini önceden alıp silahları saklamış depoya yoksa sonumuz olurdu."

" Silahların Fransızların elinde olduğunu biliyorlar dimi?" Küçük baş hareketiyle onayladı." Silahları nereye götüreceğiz?"

" Türkiye'ye. Türk ve Fransız bilim insanlarının ortak çalışması sonucunda virüsü yok etmeye çalışacaklar. "

" Ya edilmezse?"

" O zaman yine son. Virüsün panzehiri yok." Ben sizin yapacağınız işe.

" Lan maddem panzehiri yok ne diye üretiyorsunuz bu silahları?" Akıl yok muydu bunlarda?

" Silahlar ilk üretildiğinde panzehiri olduğunu düşünüyorduk lakin Jolie Patrice, Beyruta silahları getirdiğinde panzehiri olmadığını öğrenmiş." Kendi üretikleri virüs kendilerine de zarar vermesin diye şimdide yok etmek istiyorlardı.

Etrafa göz gezdirdim uçan kuş dahi yoktu. Sıra sıra dizilmiş ağaçlar, çalılar ve kayalıklar. Silahlar önemli diyordu önlem dahi almamışlardı. Düşmana gel al istediğin gibi der gibi. Bu kadar önemli görevede iki kişiyi gönderiyorlardı. Hoş bu Fransızda akılda yoktu. Kendini zeki sanıyordu. Sadece sanıyordu. Boş beyinden farkı yoktu. Mavi gözleri içinde yaramaz çocuğun parıltıları vardı.

Arabanın kapısını açıp haritayı aldım zeki olma zamanı gelmişti artık. Haritayı arabanın tabutuna yaydım. Cebimden kalemi çıkarttım." Gündüz vakti yola çıkmamız tehlikeli olacaktır. Gece yola çıkacağız. Duraksamadan , mola vermeden bir gün içinde Türkiye'de olmamız gerekiyor."

" Ya çişim?"

Yüzüm buruştu." Altını bezleriz ne yapalım." Mavi gözleri fal taşı gibi açıldı." Yada altına yaparsın."

" Türk, tuvalet ihtiyaç." Adamın düşündüğüne bak. Tüm dünyayı yok edecek kadar kimyasal silahlar ellimizde bulunacak adam çişini düşünüyor.

" Oradan çok mu umrumda duruyorsun?" Kalem ile gideceğimiz rotayı çizdim. En iyi yol bu gibi görünüyordu. Adamların her işi sorunlu. Maadem böyle silah üretiyorsunuz ne diye önlem almıuorsunuz? Hadi üretiniz böyle bir depoya saklıyorsunuz? Ne akıl var nede önlem.

Ben ne kadar ciddi isem Fransız bir o kadar umursamaz. Sanki içerde bir depo dolusu insanlığı yok edecek silah yomuş gibi. Tüm Fransızlar böyle ise canlar sıkıcı. Adamlar dünyayı yok edecek kadar güçlü virüs üretmişler ama gel gör ki sikimin ucu kadar umrumda değil havaları.

Haritaya göz gezdirdim. En iyi rota bu yoldu başka çarem yok. Haritayı toplayıp arabaya yerleştirdim.

" Silahları alalım." Saatimi kontrol ettim ." Akşam olmasına az kaldı. Arabaya yükleyene kadar hava kararır sonra yola çıkarız."

" Türk hataya yer yok biliyorsun dimi?" Başımla onayladım." Eğer bu silahları Türklere karşı kullanırlarsa vatan aşkınız dahi kurtaramaz ülkenizi."

" Sesini kesmeyi ne zaman düşünüyorsun. Biraz daha konuşursan konuşacak sessin olmayacak."

Güldü." Türk , silahlar bizim için değil sizin için daha önemli. Silahları kendi düşmanlarınız ele geçirmek istiyor. Ele geçirdikleri anda ilk kullanacakları yer ülkeniz. Orta Doğuya giden kapı Türkiye'den geçiyor."

Yakasından tutup gözlerimi gözlerine sabitledim." Bana bak bende ülkemi tehlikeye atacak göz varmı?" Gözlerim içinde uzun uzun gezindi mavileri." Gerekirse silahlar ile kendimi yakarım ama asla ülkemin, insanlığın zarar görmesine izin vermem." Kafamda bin tane planı aynı anda kuruyordum. A yoksa B , B yoksa C . Her türlü yolu denerim ama asla asla vatanımı tehlikeye girmesine sebep olmam. " Kes artık iğrenç sesinide işimize bakalım."

Yakasını griye savurup depoya yöneldim. Deponun kapısında şifre vardı. " Şifre ne ?"

" Karanlık."

Ne saçma şifre bu böyle? Yine de şifreyi girdim. Kapı ağır ağır açıldı. İçerisi zifiri karanlıktı silahımı belimden alıp içeriye süzüldüm yavaş yavaş.

Arkadan Fransızın sesi geldi." Ülkeni kendin yok edeceksin Deniz Özal."

Karanlığa alışmaya çalışırken ardı ardına deponun ışıklarının açılması bir oldu ve kırktan fazla kişiyi görmem.

Tam karşımda sırtı dönük adamdan gür kahkahası geldi." Sonunda gelebildiniz. Gözlerim yollarda kalmıştı."

Gözlerim depoya döndü tüm silahlar üzerime doğrultulmuş haldeydi.

Fransız yanımdan geçip arkası dönük adam yaklaştı." Kızı getirmek ne kadar zor oldu tahmin edemezsin." Kocaman kahkaha attı. Mavi gözlerine kan bulaşmıştı." Az kalsın canımı alacaktı."

Sırtı dönük adam yönünü tamamen bana döndü. Acımasız gözleri içinde parıltılar parlıyordu." Uzun zaman olmuştu sevgili yiğenim."

" Sansar..."

 

                        🌊

Eveeeet bölümü nasıl buldunuz?

Canlarım bol bol yorum atıp oy vermeyi unutmayın lütfen destekleriniz benim için çok önemli.

Kocaman öpüldünüz ❤️

 

Bölüm : 07.12.2024 10:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...