39. Bölüm

39. Bölüm

Daisy_x06
daisy_x06

 

Başlangıç ve son arasında giden dünyada. Her son yeni bir başlangıçtı. Başlangıç ve son arasında ki ince çizginin tam ortasında duruyordum. Ya başlayacak yada ebediyen son bulacaktım. Kader ya Deniz devam diyecek yada yeter Deniz bu kadar çocukların yanına gel.

" Yiğenim çok özlemişim seni."

Buz gibi bakışlarım kaldı." Sansar." Silahımı tam kalbine tuttum." Demek artık sona geldik ha?"

Rahat tavrıyla baktı." Geldik yiğenim. Senin sonun herkesin sonunu getirecek." Ellerini iki yana açtı." Ölümün tüm Türkiye'yi yok edecek."

Buz gibi bakışlarım kalmaya devam etti." Maddem sona geldik. Son kez hesaplaşalım ha Sansar?" Başını hay hay diyerek salladı. Deponun tam ortasında duran masanın en baş köşeye oturdum. Masanın diğer ucunda ki en baş köşeyede Sansar kuruldu. " Söylesene Sansar amacın ne?"

Gözleri üzerimde gezindi." Seni bu silahlar ile öldürüp, askeriyenin önüne atmak." Virüsün tüm askerlere bulaşmasını sağlayacaktı." Timin , sevdiğin adam , askerler , halk hepsi ölecek." Parmağını bana çevirdi." Bunu senin sayende yapacağım. Ölümün bile dava uğruna olacak."

Geriye rahatça yaslandım." Panzehiri yok demişti Fransız. Virüs tek bizi değil tüm dünyayı kavuracak kadar güçlü." Küçük bir kahkaha atmadan duramadım." Beni öldürmek isterken tüm insanlığı yok edeceksin."

Kocaman kahkaha attı. Yeri göğü inletecek bir kahkaha." Panzehir olmadığını nereden çıkartın?" Cebinden küçük bir şişe çıkardı." Panzehir burada ama siz Türkler için maalesef yok." Dudaklarını büzdü." Türklerin çoğu öldüğünde panzehir kullanılacak. Bunu senin sayende yapmak zevk olacak yiğenim."

" Beni buraya nasıl getirdin?"

Şişeyi cebine koyup , geriye yaslandı." Binbaşı Zekeriya sayesinde. Sevgi çoğu anlarda en büyük zaaftır Deniz. Binbaşında, çocuklarının ve karısının başına dayanan silahtan sonra seni önüme atmak zorunda kaldı. Eee aile herşeyden önemli dimi?"

" Binbaşı bilmiyordu dimi silahların kimyasal olduğunu?" Başıyla onayladı. Binbaşı Zekeriya silahların bu şekilde olduğunu bilseydi asla öne atmazdı beni ama öyle olmadığını bildiği için ve ailesini kayıp etmektense bir askerinin yok olup gitmesi daha mantıklı gelmişti. " Sevgi , zaaftır haklısın ama şunu da unutma ki sevgi yaşam da verir."

Bir kahkaha daha attı." Bunu sen mi söylüyorsun? Senin yüzünden çocukların öldü. Senin sevgin sadece ölüm Deniz." Bir kaç saniye durdu." Bazen beni sevmediğine seviniyorum. Sevseydin bende ölürdüm."

Kafamı iki yana salladım." Sansar Sansar benim sevgim ölüm değildi. Ölüme çeviren sendin. " Sevgi öldürmezdi. Bunu anlamıştım artık. Murat'ın gözleri içinde ki yaşamı gördüğümde, aşkla , sevgiyle sevdiğimde anlamıştım. Benim sevgim zarar , acı , zehir değildi bunu bu şekilde yapan amcamdı. Yıllardır beynime kazıdığı bilgi yüzünden bu şekilde olduğunu düşünmüştüm. Çocuklar küçükken ne öğretir , ne söylersen beynine o kazılırdı. Yıllarca beynime kazılan bilgi koca bir yanlıştan ibaretti. Sevgi öldürmez, yaşatır. Murat yaşatı , ben yaşadım. " Sevgiyi iğrenç amellerin için kullanan sendin. Sevgin zarar, acı, zehir senin uydurman. Sırf beni günah keçisi bellemek ve acı çekmem için uydurduğun koca bir yalandan ibaret. Senin tek istediğin her zaman acı çekmem. Çektiğim acılar kadar feryat edip çığlık atmamdı. Bunlar hoşuna gidiyordu senin."

Göz bebekleri kısıldı." Belki haklısın her daim hoşuma gitti çığlıkların, feryatların , acıların bunlar bana zevk verdi. İçimde ki bir noktanın tatmin olmasını sağladın." Öne doğru hafifçe eğilip ellerini kenetledi." Ama sen öyle bir çocuktun ki Deniz. Boyun eğmez , dik başlı , inat. Bir tek seni yola getiremedim bu hayata , bir tek sana gücüm yetmedi."

" Şimdi neden öldürmek istiyorsun? Önceden yapmak istemez iken neden şimdi?"

" Anladım diyelim artık Deniz. Sen çoktan tarafını seçmişsin ne yaparsam yapıyım seni yola getiremem." Hayal kırıklığı kuruldu acımasız gözlerine." Senin varlığın bana zarar veriyor artık. Tüm gücüm çektiniz neredeyse. Önce sen sonra sevdiğin adam en son Rahmi ve onun yanında bulunan adamlar. Seni kendi tarafıma çeksem dahi o Murat Karasu yaşatmaz beni ve Suskun Konuşkan. Sen ölürsen hepinizden tek bir gün içinde kurtulacağım."

" On dört yaşımdan sonra beni aramaya hiç çalışmadın. Yıllar boyunca önüme çıkmadın neden yirmi sekiz yaşımda çıkıp geldiniz?"

Nefretle soludu." O Rahmi Katar yüzünden. Sana ulaşmamı her şekilde engelledi tam ulaşacağım anda Suskun Konuşkan çıktı önüme." Gözlerim arkasında bulunan iri yarılı sadece gözleri gözüken adama takıldı. Göz bebekleri içinde ifadesi okunmuyordu." Asker olduktan sonra Suskun sana ulaşmama izin vermedi ama kader bu ya hayat seni bana yirmi sekiz yaşında getirdi. Ve daha güçlüydüm artık ne Rahmi nede Suskun önüme engel koyamadı." Yumruk yaptığı ellini masaya indirdi." Bu seferde Murat Karasu çıktı. Suskun Konuşkan, Çelik Durağan, Alev Şahin ve Murat Karasu hepsi bir oldu sana ulaşmak istediğim her an önüme engeller koydular. "

Gözlerimi arkasında duran adamdan çekip tekrar Sansara çevirdim." Suskun abi ile yıllardır görüşmedim beni nasıl korusun?" Askerliğe adım attığım anda herkes ile bağlantımı kesmiştim. Şahin kalmıştı oda zaten kendi kalmıştı. Suskunla yıllar boyunca görüşmemiştim. Nasıl korumuş olabilir ki beni?

" Sen öyle sandın. Suskun her daim senin bir adım arkanda idi sen bilmesen dahi." Gözlerim tekrar arkasında duran adama döndü. Gözleri içine baktım. Okuyamadım içinde geçen duyguları. Siyaha çalan gözleri silah kutularına kaydı sonra tekrar bana döndü. Gözlerini kapatıp açtığını gördüm." O hep seni korudu. Sessizliği içinde öyle bir adam yatıyor ki. Sessizliği içinde ölüm var ve gizlilik. Hayatının hep bir köşesinde bulundu o adam sessiz , sakin." Demek yıllar boyunca beni koruyan Suskundu. Anlamam imkansızdı. Suskundu bu ne kadar miten atılmış olsada o hala en güçlü, zeki bir adam. Sessizliği içinde her yere sızar. Heybetli, güçlü, uzun boylu olsada çoğu ortamda fark edilmez. Sessizliği varlığını saklıyordu. Anlaşılmaz , zor . Gözleri içinde siyah cam vardı. Arkasını görmek imkansızdı. Zifiri karanlıktı gerisi. Okumak imkansız. Rahmi albay hep bana zor derdi halbuki ben anlaşılıyorum ama Suskun anlaşılmıyor.

" Yıllar boyunca neden bana bu işkence ettin?" Yutkunmadan edemedim." İşkenceler dava içindi peki tecavüz ve tacizler ne içindi?"

Güldü." Kadın olman için." Kadın olmak mı? Tek sebep bu muydu yani? Yıllar boyunca onca iğrenç nefesin, ellerin bedenimde gezinmesi sebebi kadın olmam için miydi sadece? İnsanlar önce bebek olur sonra çocuk en son aşama kadın olurdu. Peki ya ben? Çocuk olamadım bir anda anne olmuştum. Kadın olmayı bile bilmem ki. Tek bildiğim anne olmak. Hoş onuda ellerim arasından aldı ya. " Ne kadar erken yaşta büyür, hayatı anlar isen o kadar iyiydi."

" Sansar sen hasta pislik herifin tekisin. Ben hiç çocuk olmadım ki Sansar."

Gülüşü yavaş yavaş soldu." O adamın yanında çocuktun ama?"

" Çocuk olmayı öğreti çünkü." Sansar ellerim arasından çocukluğumu çalmıştı Murat ise çocukluğumun ellinden tutup içimde ukte kalan çocukluğu geri çıkarmıştı. Bir kez olsun çocuk olduğum için kızmadı tam tersi koca kadın olduğum halde çocuk olmam için ellinden geleni yapmıştı. Bazen öyle anlar oluyordu ki gelip çizgi film açardı. Neden yapıyorsun bunu dediğimde? İçinde kalan çocukluğu yaşamalısın derdi. Küçük bebekmişim gibi kucağına çekerdi, saatlerce saçmada olsa benim için izlerdi çizgi filmini. Arada kafasını boynuma saklar kokumu içine çeker, elleri saçlarımda gezerdi. Şefkatle okşardı. Bir diğer sevdiği nokta ise saçlarımı yapmaktı. Ellinden geldiği kadar örgü örmeye çalışırdı. Usanmadan sıkılmadan saçlarımı tarar, okşar , örer yeni yeni modeller yapmaya çalıştığı oluyordu. Ben Deniz Özal yirmi dokuz yaşında bir adamın bebeği oldum. Sevdiği oldum , karısı oldum, ailesi oldum, arkadaşı oldum. Biz birbirimizin eksik olan her yanımızı tamamladık. Bir kez olsun of demedik , bıktım demedik.

" O adamı çok mu sevdin Deniz?"

" Biliyor musun Sansar?" Merakla baktı." Çok kelimesi sevgimin yanında az kalır. Sevgimi anlatacak kelime bulamıyorum. Roman yaz de sevdiğin için de yazamam. Kağıt yetmez, mürekkep yetmez."

" Belli."

Göz bebeklerim uzun uzun iğrenç yüzünde gezindi. Yıllardır akımda olan soruyu sordum." Neden böyle bir hayatı tercih ettin? Hayatını dağlarda bir hiç uğruna yaşadın Sansar? Seninde diğer insanlar gibi normal bir hayatın olabilirdi." Alayla güldüm." Babam , annem ve sen normal yaşamak varken neden bu yolu tercih ettiniz?"

Bir anlığına boşluğa düştü acımasız gözleri. " Bizde normal insandık Deniz. Bursa'da abim ve ben mutlu şekilde yaşıyorduk taki Doğu bölgesine taşınana kadar. Babam , Doğuda iş için taşındık. Evet biz Türktük Deniz ama bir gece köye senin saçma tabirin ile teröristler geldi. Babamın, annemin elleri arasından bizi alıp dağa götürdüler. Yıllar boyunca işkenceler gördük. Beynimizi uyuşturan ilaçlar verdiler. O ilaçlar o kadar güçlüydü ki Deniz insanın doğru düşünmesini engeliyordu." Beyinlerini yıkamıştı verilen ilaç. Özlerini , kendilerini , hayatlarını unutmuşlardı. Bir yerde asimile olmalarına neden olmuştu." Gözümüzün önünde acımasızca kaç kişi öldürdüler sayamadım Deniz. Bir oda dolusu ölü insan ile abim ile bir ay kaldık. O kadar uzun kaldı ki hayaler görmeye bile başladık bir süreden sonra."

" Bu yine de bu halle gelmene sebep değildi Sansar. Sen bir Türktün Sansar. Kendi vatanına nasıl bu kadar düşman kesildin?"

" Biz yıllarca canımız yanarken Türk askeri neredeydi Deniz? " Ellerini iki yana alayla açtı." Yoklardı. Biz hiç olduk Deniz anlıyor musun hiç olduk."

" Geçmişine baktım Sansar siz Türkiye sınırlarında bile değilmişsiniz ki. Dünya'nın diğer ucuna götürüp eğitmişler sizi tam kıvama geldiğinizde ise tekrar Türkiye'ye göndermişler." Öne doğru hafifçe eğildim." Anlamıyor musun Sansar? Onlar size kendi özünüzü kötülemişler. Bir ülkeyi yıkmanın en güçlü yolu içten yıkmaktır sizi kullanmışlar. Sözde Türk bile vatanına düşman havasını sizin sayenizde vermiş."

" Engel değildi bu! Askeri o kadar savunuyorsun o çok savunduğun insanlar babanı öldürdüler."

" Hain olan ölür Sansar. Vatanınıza sığınsaydınız ölmek zorunda kalmazsınız ama siz kanlı olan yolu seçmişsiniz." Bir kaç saniye durup cümlelerimi toparladım. " Gör artık Sansar size zarar veren Türk değil onlardı. Küçük yaşta sizi alıp beyninizi yıkamışlar. Annemde sizin gibi çocuklardan biriydi dimi?"

" Öyleydi, annende yaşadığımız herşeyi yaşadı. Dokuz yaşımızda ellimize silah verip öldür dediler. Bizde çocuktuk Deniz korktuk , yapmasak ölecektik." Korkularından beslenmişlerdi. Küçük yaşlarında kana alışmışlardı bir süreden sonra bu onlar için normal bir durum gibi gelmeye başlamıştı." Bu yaşa kadar bize tek bir şey öğretildi Deniz dava uğruna savaş. Bir çocuğa kim bakarsa ona sığınır. Bizede onlar sahip çıktı. Yemek verdiler , kıyafet, güç , para. Bir kere bataklığa battık bir daha da istesekte çıkamazdık." Benim Rahmi albaya sığındığım gibi onlarda sahte ilgiye, sevgiye sığınmışlardı. Çocuk akılları bunun doğru olduğunu düşündürtmüştü. " Türkiye'ye sığınsak ne olacaktı? Hapise atacaklar bir parça ekmek , özgürlük yok , para yok , dört duvar arasında ömür sürecektik. Neden böyle bir hayat seçiyim ki Deniz? Para , güç , özgürlük varken dört duvar arasına sığınıyım."

" Vatana silah doğrultun çünkü zamanında doğru yolu seçmiş olsaydın bunlar olmazdı. Senin o hastalıklı kafan bir kez olsun doğru yolu düşünmeye dahi çalışmamış."

" Hasta felan değilim!"

Güldüm." Hastasın Sansar. Sana ne yaşatmışlar ise o beynin hastalanmış. En büyük zararı bile onlar vermiş sana Sansar."

Öfkeyle ellini masaya vurdu." Kes!" Gerçekler ağır geldi tabi.

" Söylesene Sansar harbi ne istedin sen benden?" Yıllardır içimde kalanları dökmek istedim artık. Son kez yapmak istedim bunu. Ne varsa akıp gitmeliydi içimde artık. Zehirimi , öfkemi, kinimi , nefretimi kusmalıydım." Küçücük bir çocuğa kıyınca ne geçti elline? Yıllardır çektirdiğin işkencelere değdimi? Koca bir hayatı yok ettin. Mutlu oldun mu? " Durup derin bir nefes alma ihtiyacı hissettim. Derin derin nefesler çektim içime." Dava dava diye diye koca bir hayatı yok ettin Sansar. Koca yirmi sekiz yıllımı çaldın. Varlığın on üç yaşından sonra yoktu lakin rüyalarımda peşimi bırakmadın. Sen benden öyle yaralar açtın ki. Yıllar boyunca kanayacak yaralar. Sen bana o kadar şey borçlusun ki Sansar. Çocukluk, iki evlat , gençlik , yetişkinlik en önemlisi hayat . Çok büyük borçlar bıraktın Sansar."

Gözleri kısıldı. İlk defa onunla bu kadar sakin konuşuyordum her daim öfke kusmuştum , nefretle bakmıştım. Şimdi anlıyorum ki onun istediği her daim buydu. Onun istediği gibi olmuştum ben. Kendi içinde hep benim ona karşı gelmemi ve karşı durmamı istiyordu bu sayede kendince yolla getireceğini düşünmüştü. Benim her daim oyun gibi başa saran öfkem onda da vardı. En önemlisi ise o acıdan, nefreten, öfkeden besleniyordu.

" Deniz şimdi bu kadar güçlü ve ayakları üzerinde duruyorsan benim sayemde. Seni bu hale getiren bendim." Elli ile bedenimi gösterdi." Görmüyor musun Deniz sen bensin. Benden nefret ediyorsun ama sen bensin. Senin nefretin kendine." Haklıydı. Kendimden hep nefret etmiştim. Ona benziyordum çünkü en büyük nefretim bu yüzden kalmıştı lakin hayır ben o değildim. " Beni nasıl yola getirdiler ise senide o şekilde yola getirmeye çalıştım. Tek ilaç vermedim sana. O ilacı vermiş olsaydım şimdi yanımda olacaktın ama ben zor olan yolu seçtim." Çok pişman olmalıydı yapamadığı için. " Sen hep askerlere hayran oldun. Esir olarak getirdiğimiz askerlerin yanına gidip sohbet ettin. Senin beynini hep o askerler yıkadı ve o çoban."

Kafamı iki yana salladım." Evet ben sana benzediğim noktalar vardı. Sansar ben senin gibi olmadım. " Ellim kalbime gitti." Burada bir kalp olduğunu biliyordum. Bu kalbin içinde merhamet, şefkat, iyilik olduğunu biliyordum. Sen bunu bilemedin Sansar. Senin kalbin, gözün kana , kire bağlandı. Evet acımasızım ama masum insanlara olmadım hiçbir zaman. Öfkemi hiç bir zaman masum canlardan çıkarmadım. Masumlara öfke , kan kusturmadım. Seninle aramızdaki en büyük fark bu Sansar. Senin kalbin çevrene zarar verdi benim kalbim bana zarar verdi. Bu bile senin yüzünden oldu."

Yüzüne tokat gibi çarpan gerçeklere en sonunda dayanamayıp ellini masaya vurdu." Kes artık!"

Devam ettim." Sansar ben özümü unutmadım. Çocukta olsam aklımı kullanıp yanlış ve doğruyu birbirinden ayırdım. Diğer konu evet ben Türklüğü askerlerden ve o çobandan öğrendim. Sizin yaptığınız hataya ben düşmedim. Sansar senin o teröristlerin bile Türklere hayrandı. Sen aklınca hep dava dedin ama senin isteğin bu değildi ki. Sizin tarafınıza geçmiş olsaydım acı çektirmeye devam edecektin çünkü senin o hastalıklı kafan zevk alıyor acıdan , kandan , çığlıktan , nefreten, feryatan. Sen en çok yakınında bulunan insanların acı çekmesi hoşuna gitti. Benim yola gelmemiş olmam senin o iğrenç kafanda zevk uyandırıyordu." Derin bir nefes verdim." Rahmi albayın yanında olduğumda sizin yalanlarınızı bir bir anlatı neyin doğru yanlış olduğunu bana öğreti. Sizin sahte gerçekleriniz koca bir yalandan başka bir sik değil. "

" Kes artık kes!" Yüzünde ki çukur çöktü. Yüzünde oluşan çukur bile onların eseriydi ama gözlerini öyle boyamış , kullaklarını kapatmışlardı. Kör , sağır ve dilsizden farkları yoktu." Yeteri kadar dinledim seni. İşimize bakalım." Öfkeyle soludu. Hastalıklı kafası gerçekleri görmesini engeliyordu yine." Öldürün!"

Rahatça geriye yaslanmam ile Sansarın başına silah dayanması bir oldu.

Gözleri fal taşı içinde açılırken." Neler oluyor?"

" Ecelin it herif." Dedi ölüm gibi sesiyle Suskun. Başındaki maskeyi çıkartıp yana savurdu. Sansarın silahına uzanıp iki silahı da ensesine dayadı.

" Öldürün ikisinide. Kimyasal silahları kullanın." Diyerek can havliyle bağırdı Sansar.

Kocaman kahkaha attım." Ne kimyasal silahı Sansar? Oyuncak olan silahlardan mı bahsediyorsun? Görüyorsun ya teknoloji o kadar gelişti ki oyuncak silah ile gerçek silahı ayrıt etmek imkansız."

" Öldürün hepsini!"

Yerimden usulca kalktım. Ellimi kaldırdım." Şimdi!" Silahlar ortaya çıktı. Kurşunlar havada uçuşurken koca masayı devrip kalkan yaptım. Suskun, Sansarı masanın arkasına çekti.

Tam bu anda gürültüyle deponun kapısı açıldı, camlardan bir bir içeriye askerler doldu. Kutuların içinden askerler çıktı. Sağlarına solarına korkuyla bakarken koca bir ordu doldu odanın içine .

En önde Kartal timi giriş yaptı ve saatler önce kocam olacak bey. Teröristler sağa sola saklanıp kaçmaya çalışırken her açtıkları kutunun içinden akın akın askerler çıkıyordu.

" Bu nasıl olur?" Dediğini duydum bir tanesinin." Nasıl old..." Devamını getirmesine izin vermedim. Boş edebiyat ve boş soru sevmem.

Bir dakika geçmeden yerlerde oluk oluk kanlar süzüldü. Deponun ortasında küçük çaplı göl oluştu.

Poyrazın bir adamın belinden tuttuğunu gördüm. Adamı havaya kaldırıp Kazımın önüne attı. Kazım adamı kavrayıp Poyrazın önüne attı. Resmen adamı top gibi birbirlerinin ayak uçlarına atıyorlardı. Manyaklar.

" Lan gardaş paslandın sen sanki ha ?" Dedi Kazım kocaman attığı kahkaha eşliğinde.

" Ben ve paslanmak? Hakaret sayarım gardaş." Dedi Poyraz.

Gözlerim deponun köşesine döndü. Sercan yakasının tuttuğu adamın kafasını ardı ardına duvara vuruyordu. Adamın beyninin pekmezini akıtmak dedikleri bu olsa gerek.

Diğer tarafa çevirdim kafamı. Alparslan ayağında kavradığı adamı bir o yana bir diğer yana çalıp duruyordu. " Sizin yüzünüzden yemeğim yarıda kaldı piçin çocukları." Aç olan bir Alparslana denk gelmiş olması çok kötüydü. " Aç kaldım lan sizin yüzünüzden!" Ayağında tuttuğu adamı savurup duvara çaldı. Aç bir Alparslandan korkulması gerekiyordu.

Alparslanın biraz uzağında olan Harun abiye baktım. İki adamı yakasından kavramış kafalarını birbirine vuruyordu. Yaş geçmiş iş bitmemişti.

Silah ile değil artık çıplak elle öldürüyorlardı adamları. Deponun içinde nerdeyse bir ordu vardı. Bu kadar kişinin geleceğini düşünmemiştim. Albay şov yapıyım derken işin ucunu kaçırmış resmen.

Bana doğru gelen kocama aşık aşık baktım. Yerde can çekişen bir piçin kurşunlar ile resmen kollunu parçaladı aynı şekilde diğer adamın bacağını başka bir adamın boynunu. Benim gibi görevlerde yine öfkesine ve sinirine bulanmıştı.Öfkeyle bağırdı." Hiç birine kolay ölüm olmayacak! Bu dakikadan itibaren her türlü işkence, yöntem serbest. " Kan gölünün ortasında durdu." Can çeke çeke öldürün hepsini! Acıyan olursa acımam! Sikin belalarını!"

Teröristlerin her biri bir yana devrilmiş acıyla inlerken hepsinin başında bir asker vardı. Asıl vahşet buydu. Emir gelmişti. Acıma yoktu bugün akla hayale gelmeyecek işkenceler ile hepsini öldürüyorlardı resmen. Normalde midem bulanmaz ama bulandı. Kusmamak için zor tuttum kendimi.

Yerimden yavaşça çıktım aynı şekilde köpek tutar gibi Sansarın ensesinden kavramış olan Suskun. Ağır adımlarla Sansarın önüne geldim." Şah ve mat Sansar." Çenesini kavradım." Kendi oyununda piyon oldun Sansar."

" Bu nasıl oldu?" Dedi büyük bir öfkeyle.

" Anlatacağım Sansar anlatacağım az sabırlı ol lütfen." Çenesini geriye savurdum." Getir Suskun abi onunla hesabımı burada görmeyeceğim." Onun için basit ölüm yok bugün. Asıl şimdi acımasız Deniz ile karşı karşıya kalacaktı. Empatiyi iliklerine kadar yaşatacağım bugün.

En önde ben giderken yanımda Murat arkamda Suskun geldi. Deponun önüne çıkıp bizim için gelen askeri tanka bindik. Bugün bu hesap kapanacak sonsuza kadar. Yaşayacağım. Kül olmayacak, ateş olmayacağım. Hayat olacağım, yaşam olacağım. Yirmi dokuz yaşımdan sonra yeniden doğacağım.

 

 

Yarım saat sonra...

Araba dururken tanktan indik. Eski kulübenin etrafına askerler sıralanmıştı. Başlarında Şahin ve Mustafa albay vardı.

" Deniz iyi misin?" Dedi Mustafa albay.

" İyiyim komutanım." Kulübeye sokulan Sansara bir an değdi gözlerim . " Komutanım..."

" Deniz onu devlete teslim etmemiz gerekiyor operasyon gereği istenilen bu." Gözlerim kocaman açıldı. O kadar acıdan sonra yaşamasına izin veremezdim. Dört duvar arasında hayat sürmesine izin veremezdim. Ödül olur onun için bu. Canım yandığı kadar canını yakmalıydım.

" Komutanım bunu istemeyin bizden." Dedi öfkeyle Murat." O adama ödül olur bu. Bugün izin verin vermeyin öldüreceğim komutanım."

Albayın gözleri bir bana birde Murat'a değdi." Çocuklar Sansar bu operasyonda var mıydı?" Boş boş göz kırpıştırdık Muratla." Yoktu. Eee olmayan bir adamı da götüremeyiz sonuçta. Hem biz operasyon olarak Beyrutun ta üç saatlik uzak yerinde görev yapıyoruz ve siz ikiniz görevde değil Trabzondasınız." Kocaman gülümseyip ellini omzuma koydu." Evlat git intikamını al. Sansarın bir parçasını dahi bulmalarına izin verme. " Ellini omzumdan çekip , omuzlarını dik konuma getirdi." Emirdir asker o adamın tüm parçalarını yok et. Her bir parçası dört bir yanda kuşlara, çakalara yem olacak."

Ellimi alnıma götürüp selam verdim." Emredersiniz komutanım." Ellimi indirdiğimde sevgi dolu bakmadan yapamadım ." Teşekkürler komutanım da bu yaptığınız doğru değil ki. Ya size soruşturma açılırsa?"

" Ben burada değilim ki evlat." Nasıl bakışımı attım." Evimde yatıyorum evlat. İzin günüm benim. Deniz hayal görmeyede başladın sen iyice." Murat'a eğlenen bir bakış attı." Lan evlat aşkından kızı iyice aşk sarhoşu yapmışsın. Kendinize gelin siz benim en iyi askerlerimsiniz sarhoş asker istemem." Elli ile hadi yaptı." Git al intikamını."

Başımı usulca sallayıp kulübeye yöneldim. İçeriye girmeden durdum. Sıcacık eller ellimi kavradı. Kafamı zorla yana çevirdim." Son adıma geldik. Dayan bitecek tüm ızdırap. Bugün biz değil geçmiş kül olacak." Gözleri gözlerime kenetledi." Yanındayım."

" Her zaman yanımdaydın."

" Senden başka yol iz bilmiyorum. Senden bir adım ötesi yok. Senden bir adım gerisi yok . Sadece sen varsın. Bildiğim tüm yollar bir tek seni gösteriyor. Pusulam tek senin yönünü biliyor. Senden başka isim bilmem senden başka kişi görmem bir tek sen. " Arkaya kısa bir bakış attı." Deniz Özal , benim herşeyim sensin." Yüzüme yaklaştı. Kahveleri en berrak haliyle sevgisini sundu" Canım canına bağlı nasıl yanında durmayım."

Gülmeden edemedim." Şöyle bir anda bile seviyorsun ya beni."

" Deniz emin ol bu gösterdiğim sevgi içimde ki sana olan sevginin toz tanesine bile eş değer gelmez." Yüzümün her zeresine usul usul öpücükler kondurdu ." Kalbime girip bir görsen seni nasıl sevdiğimi. Murat dersin az sevgi gösteriyormuşsun bana."

" Muraaaat."

" Kalp iptal dimi?"

" Sana hep iptal zaten." Küçük küçük bir kaç öpücük daha kondurup çekildi." Yaşatıyorsun."

" Her zaman yaşa. Sen varsan ben varım." Alnını alnıma yasladı." Canını koruyacaksın yavrum. Senin içinde bir değil iki can var. Sana bir şey olursa arkandan bende gelirim. Sensiz olmam , olamam. "

" Ölüm yok artık yaşayacağız." Ellini daha sıkı kavradım." Bittirelim hadi şu işi."

" Bitirelim." Kısa bir an boynuma baktı." Deniz şu iş bitsin haberin olsun saatlerce boynunda vakit geçireceğim." Kafasını boynuma saklayamadığı için hiç mutlu değildi. " Saatlerce hemde. Uzun uzun."

" Ne zaman boynuma geldin de yok dedim?"

" Deme zaten. Şuan varya kafamı boynuna saklayamıyorum ya. Kokunu, şah damarının atışını hissedip öpemiyorum ya çıldırıyorum kadın." İçli içli baktı boynuma." Uzun uzun vakit geçireceğim hemde çok uzun."

Kocaman gülümsedim." Sabırsızlıkla bekliyorum." Kulübeye yöneldim tekrardan." Hadi yapalım şu işi."

Gözleri hızla ateş topu yandı. Tekrar iki ateş olduk. Yakacak yıkacak, darmaduman edecektik. Kulübenin kapısını açıp içeriye girdik. Suskun , Sansarı tahta zeminin üzerine yatırmış kollunu ve bacağını zincirlemişti.

Ellim ellinin içinde sıyrılıp Sansara yaklaştım." Zincirlenmek nasıl bir duygu Sansar?"

Kafasını usulca kaldırmaya çalıştı." Nasıl oldu bu ? Nasıl?"

"Anlatayım da dinle o zaman."

 

Altı saat önce...

Valize eşyalarımı yerleştirmeye koyuldum bir yandan da Murat itiraz ediyordu." Deniz bu iş hiç hoşuma gitmedi." Ellimden çekip valizi aldı. " Gizli görev telefondan gelmez."

" Murat sakin ol. Bende biliyorum gelmediğini. Önlem almadan tabi ki gitmeyeceğim." Cebimden yedek telefonu çıkattım. Çeliği bulup arayacaktım benden önce beni aramaya başladı. Yeşil tuşu kaydırıp, hoparlörlere aldım telefonu." Çelik ne oldu?"

" Deniz , Sansarın yerini buldum. Beyrut içerisinde bulunuyor." Murat ile gözlerimiz kesişti. " Çok kısa bir an telefon kullandı beş saniye gibi bir süre ama Beyruta olduğunu tesbit ettim."

Murat'ın da telefonu çaldı. Telefonunu çıkartıp açıp, hoparlöre aldı." Murat komutanım Sansar , Beyruta içeriye sızdırdığımız adamlardan bilgi geldi. Beyruta bulunan silah deposuna gidiyorlar. Sansarın yanında Fransız adam var."

" Yanında kaç adam var?" Dedi Murat.

" Kırk kişi. İki birliğe bölündüler. Önceden araştırmamızı istediğiniz bölgedeki gizli geçitleri bulduk. Adamlar burada saklanıyor." Bir kaç saniye durdu." Emriniz nedir komutanım?"

" Beklemede kalın haber edeceğim." Telefonu kapatı." Deniz bu işin içinde bir iş var."

" Aynen öyle." Dedi telefondan ki Çelik. " Suskun abi Beyruta gitti çoktan. Sansarın içine sızacak. Ne yapacağız?" Suskun abi şaşırtmıyor.

" Maddem Sansar kendince bir oyun kuruyor o zaman o oyunu bozacağız." Aklımda binlerce ihtimali ardı ardına sıraladım." Sansarın işi bitecek. Bu seferde kaçmasına izin veremem. Bu yüzden onun oyununa göre oynayacağız. Kendi oyunun içinde piyon olacak."

" Aklında ne var?"

" Önce Trabzondan çıkalım. Anlatacağım. Çelik , Binbaşının başı belada olmalı hemen müdahale edin."

" Yaptık çoktan." Dedi.

" Nasıl?"

Küçük bir kahkaha attı." Deniz sen bizi harbiden hafife alıyorsun."

Murat tamamladı." Tek timi değil askeriyede bulunan senin yanında duran, bilen herkesi izleme altına aldırdım. Binbaşı ve albayda dahildi. Sansarın ne yapacağı belli olmazdı. Düşündüğüm gibi oldu." Ellini çenesine atıp sıvazladı." Sansarın uzun zamandır bu kadar iyi saklanmasının sebebi teknoloji anlamında çok iyi bilen adamlarla çalışıyor olmasıydı ve bölegede bulunan gizli geçitlerdi."

Ağzım hafif hayretle açıldı. Haberim olmadan neler yapmıştı. " Siz benim arkamdan daha neler çevirdiniz acaba?"

" Hiç bir şey küçük çaplı önlemler diyelim." Belimden tutup kendine doğru çekti." Seni yaşatacağım dedim Deniz Karasu. Yaşatmak içinde herşeyi yaparım."

Cilveli bakışımı attım." Etkiledin beni Murat Karasu."

Gözleri dudaklarıma kaydı." Kocan muhteşem kadın. Tadını çıkartmaya bak." Dudağıma kısa , sert öpücük kondurdu. " Kocan emrine amade."

" Aklımı başımdan alıyorsun Murat Karasu." Çeliğin homurtulu sessi gelince cilveyi kenara bırakmak zorunda kaldım." Hadi bittirelim."

 

Beş saat önce...

 

Gizli odaya girdiğimde bir çok kişi vardı. Şahin oturduğu bilgisayarın başında kalktı." Bölge taraması yaptık. Fransız adam , Jolie Patrice adamı lakin onun için çalışmıyor."

" Kim için çalışıyor?"

" Sansar için Özal."

" Binbaşı ne oldu?"

Çelik kalktı diğer bilgisayarın başından." Sağ salim alındılar. Adamlar etkisiz hale getirildi."

Arkamda ki kapı açılınca kafam arkaya döndü. Mustafa albay tam karşımda duruyordu onun ne işi vardı burada? " Komutanım sizin nereden haberiniz oldu?"

Ellerini arkada birleştirip sakin adımlarla yaklaştı bir yandan da soruma cevap verdi." Binbaşı Zekeriya haber etti Deniz. Ne yapacağız evlat aklında ki plan ne ?" Ne yapacağız derken? Yanımda mı duracaktı? Halimi anlamış olacakki konuştu." Sen benim himayem altındasın evlat. Rahmi albayın emanetisin böyle bir günde sana yardım etmezsem Rahmi albay dalağımı deşer ve bu yaştan sonra Rahmi albaydan ceza almaya hiç niyetim yok."

Dişlerimi dudağıma geçirdim zira gülmemek lazım. Sen kalk koca albay ol ama hala Rahmi albaydan kork.

Parmağını bana kaldırdı, sessi tehditkar çıktı." Sakın güleyim deme. Bizimde korktuğumuz kişiler var bu hayata." Bir an yutkundu." Az mı çektim Rahmi albayın cezalarını. Millet yorulunca ter akar bizden kan akıyordu." Bilmez miyim? Ne kadar Şahin ve ben kız çocuğu olduğumuz için yumuşak davranıyor olsada cezaları korkutucu idi. Karabasan ve kabuslara şükür eder insan öyle cezalar. " Anlat bakalım aklında olanı. Bugün tüm askeriye senin emrine amade."

Etrafıma bir bir insanlar toplanırken aklımda olan plana göz gezdirdim tekrardan. " Sansarın hiç bir şeyden şüphe etmemesi gerekiyor. Gidip Fransız adam ile buluşacağım sizde geleceksiniz lakin gizli olacak. Gideceğimiz silah deposunun konumunu atacağım Sansar ve benden önce silah deposuna sızıp silahları yok etmelisiniz."

Şahin öne doğru kafasını uzattı." Silahları araştırdım. Jolie Patrice adamlarından biri gizli ajanlarımızdan. Silahlar normal silah değil."

Kaşlarım çatıldı." Nasıl silah?"

" Kimyasal silahlar. Kurşunlar içinde tüm dünyayı yok edecek virüsler var." Hay ben böyle işin. Sansarın aklından kim bilir neler geçiyordu.

" O silahları almanız gerekiyor. Yoksa çok can yanar. İşin ucu kaçarsa felaket olur."

" Bende seninle geliyorum Deniz." Dedi Murat.

" Hayır tek başıma olacağım."

" Deniz..."

" Murat bir kez daha ellimden kaçmasına izin veremem. Tek başıma görüşeceğim. Bu süre zarfında hepiniz deponun etrafına konumlanacaksınız. Suskun abi çoktan önlem almıştır. Suskun abi içine sızarsa canıma zarar gelmesine izin vermez." Murat'ın gözlerinin içine güven vermek ister gibi baktım." Suskun abi varsa hiç bir şey olmaz sende biliyorsun."

Sıkıntılı nefes verdi. Bir süre önüne bakıp düşündü. " Tamam ama saçının teline zarar gelirse. Planı felan dinlemem dalarım. Ne Sansar umrumda nede başka bir şey. " Dişlerini sıktı." Saçının teli diyorum Deniz tek teline zarar gelirse sikerim ortalığı."

Gülümsedim." Olmayacak hiç bir şey. Evlenmeden ölmeye niyetim yok. O düğün olacak." Diğerlerine döndüm." İlk iş silahlar olacak."

" Suskun abi halletmiş." Dedi Çelik.

Suskun gibi bir adam nasıl miten atmışlar hala anlamıyorum. Mesleği ellinde olmadan bu kadar iş yapıyorsa bir de mesleği başında olsa kim bilir neler yapardı. Gerçekten inanılmaz bir adamdı. Sessizliği içinde ölüm yatıyordu. Konuşmadan öyle işler yapıyordu ki kendi sessi yoktu ama işleri büyük yankılar uyandırıyordu.

" Şüphe etmemeleri için silahlar yerine sahte silahlar koyacağız ve deponun içinde olan kutulara askerler saklanacak. İşaret verdiğim anda başlayacağız."

Hepsi kafasıyla onayladı.

" Gizli geçitlerin yok edilmesi gerekir." Dedi Murat.

" F-16 Beyruta vardığınız an kalkış yapacaklar. Siz Sansarın işini bitirirken onlar gizli geçitleri başlarına yıkacaklar." Dedi Mustafa albay.

Murat ile birimize baktık. Şimdi iki ateş olacağız. Yakıp yıkacaktık. Amcamı büyük bir yangın bekliyordu hemde çok büyük. Ben olmazsam Murat her şekilde Sansar ölecek.

" Bugün yakıp yıkma günü." Öfkeme kuşandım, ateşimi harladım. Yakıp yıkma gününe geldik. Ölmeye asla niyetim yok. Ölmek değil yaşamak yakışır bana. Hayatım boyunca hep ölüme koşarken şimdi yaşamaya koşuyordum.

Şimdi...

Kollarımı iki yana açtım gülerek." İşte böyle Sansar. En ufacık hatan neye mal oldu. Sen kendini çok akılı zannediyorsun ama bizde seni çok iyi biliyoruz. Aklınca Deniz hiç bir şeyden şüphe etmez gelir dedin. Sonrada ölürürür atarım diye ama unuttuğun o kadar çok detay var ki."

Kollarını bacaklarını saran zincirlerden kurtulmaya çalıştı. İşe yaramadı tabi. Öfkeyle bağırdı." Ben ölürsem arkamdan sende gelirsin Deniz. Ölümüm bile senin sonun olacak." Suskun abinin yüzüne attığı yumrukla bir an sendeledi." Ben ölürsem sende öleceksin. Sana mutlu bir hayat yok. Sevmek yok. Kimse mutlu edemez seni."

Murat öfkeyle üzerine yürüyeceken ellimi göğsüne koyup durdurdum. " Biliyor musun Sansar? Çok farklı bir hayatımız olabilirdi. Herkes gibi bizimde mutlu bir hayatımız olabilirdi. Senin yüzünden, annem ve babam yüzünden olmadı. Bu kadar kana , öfkeye, kine bulanmasaydınız diğer insanlar gibi mutlu olabilirdik." Kafamı dik konuma getirip , ateş saçan gözlerimi gözlerine sabitledim." Herkes gibi normal amca - yiğen ilişkisine sahip olabilirdik ama senin o hastalıklı kafan yüzünden hayatımız mahvoldu. Saçma sapan davanız yüzünüzden koca bir aile dağıldı kendi ailemizi dağıtmanız yetmiyor gibi masum insanların da hayatını dağıtınız."

"Bir kez bu bataklığa batan çıkamaz. Biz yanlış tarafta değildik sen yanlış taraftaydın. Bir kez olsun ailenin yolundan ilerlemiş olsaydın şimdi bu durumda olmazdık!" Hala aynı laflar hala aynı. Bir kez olsun oturup düşünse hayatını gözden geçirse yanlış yaptığını anlayacaktı ama o lanet hastalıklı kafası engel oluyordu." Babanın katillerinin yanında durdun! Bana vatan haini diyorsun ya asıl vatan haini sensin Deniz! Seni elle geçirdiğimde öldürmüş olmam gerekirdi."

Baktım sadece kustuğu nefrete. Kullaklarım içinde Derinin avaz avaz ağlayışları yankılandı. Ne yapsam, hangi işkence yöntemini uygulasam Derinin avaz avaz ağlayışına denk gelmeyecek, acısına denk gelmeyecekti. İçimde yanan ateş sönmeyecek ama acısı azalacaktı. Alınması gereken intikamlar vardı. Duman, Derin, Yavuz abi , İbrahim.

Ellimi Murat'ın göğsünden çektim." İstediğini yap." Bu anı bekliyordu zaten. Hızla Sansarın yanına vardı." Murat." Kısa bir an dönüp bana baktı. " Hemen ölmeyecek." Başını usulca sallayıp Sansara yaklaştı. Yüzüne ardı ardına yumruklarını geçirirken ardı ardına da ağza alınmayacak küfürleri sıralamakla meşguldü.

Suskun abi kenara geçmiş yaktığı sigara ile izlemekle yetiniyordu. Her zaman olduğu umursamaz haline bürünmüştü lakin dudakları kenarında yarım gülüş peyda olmuştu. Adam kesinlikle kaos hoşuna gidiyor.

Önceden kulübenin üzerine sıralanmış aletlerin üzerinde ellim gezindi. Yavaş yavaş canı yana yana bitecek bu iş. Ölmek isteyecek olmayacak. Tüm parçaları yok ola ola ölümü tadacak. Derin bir acı çektiyse o bin çekecek. Canım yandığı kadar can yakacağım.

İki kerpeteni aldım. Birini Murat'a verdim. Ayak ucuna ben geçerken, ellerine Murat geçti. Aynı anda birbirimize bakıp kafamızı salladık. Kerpeteni tırnaklarına geçirip tek tek tüm tırnaklarını sökmeye koyuldum. Acı içinde attığı çığlıkları, dişlerini sıkarak durdurmaya çalışıyordu. Boşa çaba hemde çok boş çaba . Tüm tırnaklarını söktüm hemde hepsini. Daha da harlandı öfkem.

Masaya ulaşıp asit aldım. Bıcağımı çıkartıp pantolonunu ve gömleğini kestim.

Ne yapacağımı anlamış olacakki can havliyle bağırdı." Deniz yapma bu kadar yap..." Devamını getirmesine izin vermedim. Asiti göğsünden başlayıp bacaklarına kadar döktüm. Yanık et kokusu odayı sararken , asitin etkisi ile derisi büzüştü yer yer derisi parçalandı.

Attığı acılı çığlıkları zevkle dinledim." Haklıymışsın Sansar çığlık, feryat , acı bazen gerçekten zevk veriyor insana." Konuşmak için ağzını açmaya hazırlanıyordu ki." Murat dilini kes. Sesini duymak istemiyorum. Kendi çığlıkları içinde boğulsun." Ölmek için bile olsun yalvarmasın bana. Yıllarca zihnimde kalan sesini artık duymaya tahammülüm yok. Kendi sessizliği, acısı , çığlıkları içinde yok olup gidecek. Acısını çığlıklarla, feryatlarla bile beli edemesin.

Kenardan aldığı bıçak ile Sansarın ağzını açtı. Suskun abide el attı iki elli ile Sansarın ağzını tuttu. Elliyle , dillini kavradı Murat. Tek bir hamlede dillini kesip önceden odanın içinde yakılan sobanın üzerine attı. Sansarın ağzından oluk oluk kanlar akarken bir yandan da göz yaşları süzüldü. Çırpındı, debelendi , bağırmaya çalıştı. Olmadı. Varlığını, sessiyle kesip attık.

Aldığım bıçak ile asiten dolayı yanan derisini baştan aşağıya yüzmeye başladım. Murat ise kafa derisini yüzüyordu. Acı içinde öyle debeleniyordu ki. Canından can gidiyordu. Kolay ölmene izin verirsem şerefsizim. Tüm derisini acımadan soydum. Dinmiyordu öfkem. Bitmiyordu ateşim. Derinin avaz avaz ağlayışları kulağımın dibinde yankılandıkça daha da ateşim harlandı. İki bacağını baştan aşağıya kadar yüzdüm.

Bu işlemde bititince önceden ateşin üzerine konulan kor gibi demirleri alıp bacaklarına bastım. Dumanlar yükseldi bacaklarından. Gram sikimde olmadı. Olursa şerefsizim. Maddem kendine benzetiyor beni o zaman onun kadar kötü ve acımasız olacağım bugün.

Kerpeteni tekrar aldım. Ayak parmaklarına geçirdim. Acılar içinde kıvranan gözlerine gözlerimi sabitleyip parmağını kestim. Acıyla kafasını geriye atarken yüzüne bardaktan boşalırcasına göz yaşları dökülüyordu. İşte istediğim bu iliklerine kadar acı, her zeresi acıya bulansın. Acısını dahi belli edemesin.

Tüm ayak parmaklarını tek tek kestim.

Ben bunu yaparken Murat'a parmaklarını kavradı." Bu siktiğimin elleriyle mi vurdun lan ona?" Parmakları geriye yatırarak tek tek kırdı. " Ben dokunurken kıyamazken , ellerim titrerken bu siktiğimin parmakları canını mı yaktı?!" Elimden kerpeteni alıp tüm parmaklıklarını kökünden kesti. O kadar korkunç gözüküyordu ki bu hali. İlk defa görmüştüm bu hallini. İşknece yaparken görmüşlüğüm vardı ama bu hali bambaşkaydı. Gözleri içinde ateş dışarıya taşıyor, yüzü sinirden öfkeden kıpkırmızı kesilmişti, damarları patlama derecesine gelmişti. " Nasıl kıydın amın oğlu benim kıyamadığım bedene?!" Sansarın ağzını açıp kerpeten ile dişlerini sökmeye koyuldu. Gözü dönmüştü adeta. Bu dakikadan sonra kimsenin onu durdurabileceğini sanmıyordum. Ben bile durduramam. " Nasıl yaptın lan?! Hiç mi vicdanın sızlamadı amını tersten sikip önüne attığımın yarağı?! Küçücük yaşında neler yaşatın it oğlu it!?"

Suskun ile gözlerimiz kesişti. Büyük bir keyifle izliyordu manzarayı.Adam gerçekten keyif alıyor kaostan.

Murat hala küfürler edip Sansarın dişlerini sökerken. Bir paket lastiği aldım. Bacaklarını iki yana açıp . Lastikleri bir bir bacaklarından geçirdim. Bedeninde süzülen kanlar, yanmış ve soyulmuş bir deri üzerine tüm bacağını saran lastikler. Lastikler yavaş yavaş bacağını kesecek ve öyle bir an geleceki lastikler bacağının kopmasına neden olacaktı. Bir anda balta ile de kesip atabilirdim ama ağır ağır , çeke çeke ölümü tadacak.

Murat elline aldığı bıçak ile Sansarın, kulağını kavramıştı." Bu siktiğimin kullaklarınmı acı çığlıklarını, feraytalarını zevkle dinledi?" Kullağı kesip, kenara attı." Dünyanın en güzel sesini ne boktan zevklerin için kullandın lan! Onun o neşeli, sevimli, güzel sessini iğrenç zevklerine alet edip dinledin mi birde!" Diğer kullağınıda kavrayıp acımadan kesti. Dinmedi öfkesi. Bıçağı hiç acımadan ırmak gibi göz yaşı dökülen gözüne sokup çevirdi gözünün içinde. " Bu amına koyduğum gözlerimi gördü can çekişen bedenini. Tecavüz, tacize maruz kalırken zevkle izledi lan!" Gözü resmen yerinden oyup çıkardı. Diğer gözüne geçti aynı şekilde oyup çıkardı.

Sansarın artık çırpınışları neredeyse durmak üzereydi. Bu kadar kolay değildi. Lastikleri alıp kollarınada geçirdim. Canı yana yana ölmeden öfkem bitemezdi.

Kenara geçip izledim ağır ağır ölmesini. Lastikler derisinin içine girmeye çoktan başlamıştı bile. İzledim sadece izledim. Amcam ölüyordu. Kendi ellerimle amcamıda ölürmüştüm.

Zaman akıp gitti.

Kaç dakika o şekilde izledim bilmiyorum. Kullağımın içinde Derinin avaz avaz ağlayışları yankılanırken izledim. Dumanı mezara koyarken izledim. Yavuz abinin ölüm haberini aldığım gibi izledim. İbrahimi öldürdüğünde izlediğim gibi izledim. Kıydığı o kadar aile , asker, çocuk , kadın yaptığı gibi izledim.

İçimde yanan ateş her kıvranışında sönmeye başladı. Ateş sönüyordu artık. Öfkem diniyordu. Sinirim gidiyordu. Geçmiş gözümün önünde kanlar içinde yok olup gidiyordu. Beni ben yapan herşey bir masanın üzerinde gidiyordu.

Canımı yakan herkes ölümü tatmıştı. Hepsinin ölümü ellerim arasında oldu. Ellerim annemin , amcamın kanı olmuştu. Ailemin kanı ellerime bulaştı.

İçimde acıma bekledim. Yoktu. Üzüntü. Yoktu. Acı yokladım. Yoktu.

Ailem olamamıştı ki benim. Yirmi sekiz yaşına kadar ailesiz kalmıştım. Yirmi sekiz yaşımda Murat ile tanıştığımda ailem olmuştu. Anne gibi şefkat göstermiş, baba gibi sarıp sarmaladı, abi gibi korudu, sevgili olarak sevdi , kocam olarak ellimi tuttu. Yeri geldi çocuk oldu yanımda. Ergen, yetişkin, olgun. Murat Karasu eksik olan her yanımı varlığı ile tamamladı. Kalbi kalbimin yanında attı , elli elimin içinde oldu , göğsü limanım , kolları yuvam oldu.

Murat Karasu yuvam , evim oldu.

Her annesi ve babası olanın ailesi yoktur bazıları kimsesizdir. Demişti bir kış gecesinde bankta tanıştığım Armin adında ki kız.

Murat kimsesizliği sildi.

Kimsesziliğime en büyük yarayı açan adamın kolları, bacakları koptu.

Yerde bir oluk kan süzülürken bacakları , kolları tamamen koptu. Gövdesi ve başı kaldı karşımda. Göğsüne süzülen kanlar oradan da yere damla damla damlıyordu.

Ölmüştü.

Çocukluğumun katili öldü.

Sansar öldü.

Gözlerimi çekmedim bedeninden ." Suskun abi parçalara ayır. Üzerinde ne kadar eşya varsa çıkart bir kenara koy. Tüm parçalarını yok edeceğiz. Bir parçası dahi kalmayacak." Midem bulanıyordu artık. Geri adımlar atarak kulübeden dışarıya attım kendimi. Ellimi göğsüme koyup temiz havayı içime çektim.

" Özal." Sessin geldiği yöne kafamı çevirdim." Bitti mi?"

Zor başımı salladım. İnanmıyordum hala gerçek olduğuna. Ölmüştü. Gözlerim önünde can çeke çeke öldü. Kanları süzülerek, parçalara ayırarak öldü. Canımı yakan adamın canını yaka yaka yok ettim.

Bedenimi yere bıraktım. Gücümü ilk defa isteyerek kenara bıraktım. Her daim güçlü olmak , dimdik olmak zorundaydım onun yüzünden ama şimdi o öldü ve ben güçsüzde kalabilirdim. Yeri geldiğinde normal insanlar gibi gücümü kenara koyup dinlenebilecektim. Ben artık normal insan olabilecektim. İçimde kendime karşı nefretim son bulacaktı. Geçmiş yakamı bırakmıştı. Geçmiş bitti artık. Bir kulübe içinde yok olup gitti. Kendime en büyük nefretim geçmiş yüzündendi , şimdi sevebilirdim kendimi. İç sessim ile kavga etmek zorunda değildim. İçimde ki ses nefret kusmayacak, karşı gelmeyecek bana. Çocukluğumun vicdan yükünü atmıştım. Çocukluğumun intikamı da yok olup gitmişti kulübe içinde. Geçmişe dair her türlü yükü bıraktım bugün.

Kendime bıraktığım nefretler gitti.

Denize nefret değil sevgi kaldı.

Kulübenin kapısı açıldı. Suskun ve Murat'ın elleri arasında kanlar içinde torbalar vardı. Son bir adım son bir adım.

Yerimden usulca kalktım. Kafamı dik konuma getirdim. Öfkeme bulandım. Önceden kulübenin yanına kazılan mezarın önüne geldim. Bir tarafıma Suskun diğer tarafıma Murat geçti.

Açılan mezarın içine atıldı torbalar. Kenarda duran benzin dolu şişeyi alıp mezarın içine döktüm. Mezarın içine odun , çalı çırpı yerleştirilmişti önceden. Cebimden çıkardığım çakmağı yakıp mezarın içine attım. Alevler tutuştu, ateş harlandı. Torbaların etrafını sardı. Son kez içimde yanan ateşi burada bıraktım yavaş yavaş. Mezarında dahi ateşler içinde kavrulacak. Mezarında dahi rahatı olmayacak.

Kenara geçip ateşin yanmasını büyük zevkle izledim. Etrafımı kestane kokusu sararken, elleri bellime dolanıp kullağıma yaklaşıp mırıldandı." Yaslan bana titriyorsun." Titriyor muydum? Farkında dahi değildim. Dediğini yapıp bedenimi göğsüne yasladım. " Bitti artık . Artık her daim güçlü durmana gerek yok."

" Hep güçlü durdum şimdi güçsüz durmayı bilmiyorum."

" Bana yaslan yeter. Gücüme güç katar gücümü veririm sana." Omzuma küçük bir öpücük kondurdu." Bırak tüm yüklerini artık."

Ateş yavaş yavaş sönerken askerler mezarın içine toprak atmaya başlamıştı.

Sessim titredi." Murat."

" Efendim güzelim."

" Bitti mi?"

" Bitti."

Savaş bitti.

Deniz yaşadı.

Ateş , denize karışıp sakinleşti.

Anka kuşu küllerinden yeniden doğdu.

Deniz yaşadı Murat yaşatı.

Sevgim ; şifa , merhem, ilaç .

Deniz Karasuyun sevgisi yaşam verdi.

 

 

*******

 

Ellimde tuttuğum davetiyeyi sıkı sıkıya kavradım. Ellim usulca kalkıp kapıya ardı ardına üç defa vurdum. Bunu yaptığım için Murat çok kızacaktı ama onun için yapmak zorundaydım. Benim kadar artık onunda mutlu olmaya geçmişin yüklerini bırakmaya ihtiyacı vardı.

Kapıya bir kez daha vurdum. İçeriden ses geldi." Geldim ula geldim!" Kapı ağır ağır açıldı. Murat'ın annesi beni görünce kapıyı kapatmaya meyil ettiği anda ellimle kapıyı tuttum." Ne işin var senin burada?"

" Biraz konuşabilir miyiz Rabiya hanım?" Çatık kaşlarına, sakin baktım." Çok değil on dakika sadece."

" Konuşacak bir şeyim yok."

Kapıyı tekrar kapatmaya meyil ettiği anda tekrar durdurdum." On dakika Rabiya hanım çok değil . Kendim için değil Murat için lütfen."

Bir kaç saniye yüzüme baktı en sonunda kapıyı açık bırakıp oturma odasına yöneldi. Gel demekti bu dillinde. Ayakkabılarımı çıkartıp geçtiği odaya yöneldim. Sedirin üzerine oturmuş camdan dışarıya bakıyordu en sinirli haliyle. Aldırış etmedim Murat'an baya deneyim vardı. Sedirin bir köşesinede kendim oturdum.

" Ne diyeceksen çabuk de sonra da git."

Derin bir nefes aldım." Rabiya hanım bana karşı olan öfkenizi biliyorum. Oğlunuzun yok olup gitmesini istemediniz haklısınız. Sizi anlıyorum."

" Sen beni anlayamazsın."

" Anlarım Rabiya hanım hemde çok iyi anlarım." Bir ellim karnıma gitti." Bende bir anneydim Rabiya hanım." Gözleri bir anda bana döndü şaşkınlıkla." Bir kez beni benden dinleyin Rabiya hanım sonra yine ne düşünmek istiyorsanız düşünün."

Sustu. Düşünüyordu büyük ihtimalle." Eh hayde konuş bakalım. O kadar geldin madem."

" Bakın Rabiya hanım evet terörist çocuğuyum lakin ben bir kez onlardan olmadım. Rahmi albay anlatmıştır zaten herşeyi." Yüzüne baktım. Anlatmıştı." Hayatımı biliyorsunuz. Neler yaşadığımı neler çektiğimi. Ben de anneydim Rabiya hanım. İki evlat kayıp ettim. Rahmi albay tek bu detayı söylememiştir. Saklayacak yada gizlenecek bir nokta yok. Evlatlarım benim kalbimin tamamı. Beni ben yapan evlatlarım Rabiya hanım. Hiç bir zaman çocuklarımdan utanmadım lakin acıları o kadar büyüktü ki dillim bile acımı anlatmaya dayanamıyordu."

Yüzüme uzun uzun baktı." Nasıl öldüler?"

Yüreğim sıkıştı." Dumanı doğurduğum anda öldü . Derin gözlerim önünde diri diri toprağa koydular." Durmak zorunda kaldım. Aldığım nefes çiğerlerime battı. Anlatmak zordu yine. " Bakın Rabiya hanım bir çocuğun ellinde olmayan sebeplerle suçlamak doğru değildir. Bardak kırdı diye bir çocuğa kızmak ne kadar saçma ise benim çocukken çektiğim şeylere kızmanız o kadar saçma. Bu hayatı ben seçmedim. Kimse hayatını seçmiyor. Ben hayatımı değiştirip doğru yolu buldum Rabiya hanım. Baban kim dedikleri zaman Rahmi Katarın kızı diyorum. Doğruda. O benim babam Rabiya hanım. Anne ve baba olmak ile doğurmak yada kendi kanından olmasına gerek yok. Kimin elleri arasında büyürsen o baban , annen olur."

Gözleri cama döndü tekrardan." Seni suçlamıyorum artık öğrenmek istediğin buysa." Sert davranmaya çalışıyordu bana." Çocukken çekmişsin bir şeyler Allah var üzüldüm."

" Bana üzülüyorsunuzda neden oğlunuza üzülmediniz?"

Ters ters baktı." Seni ilgilendirmeyen konulara girme."

Kafamı dik konuma getirip en keskin bakışımla baktım." Rabiya hanım kocamın hayatı benide çokta ilgilendirir. Ona yapılan yanlış bana yapılmıştır. Onun acısı, derdi , kahrı beni de ilgilendirir." Tüm siniri ve dik bakışlarına aynı şekilde baktım." Bakın Rabiya hanım ben buraya Murat için geldim. Beni sevip sevmemeniz gram umrumda değil. Ben Murat'a bakarım. Tüm dünya sevmesin beni umrumda değil. Murat seviyor ya yeter bana."

" Demek evlendiniz ha?" Başımla onayladım." Kızım , Murat sana göre değil. Vazge..."

Ellimi kaldırıp susturdum." Rabiya hanım burada dizi film çekmiyoruz. Sizin iki lafınıza kocamı bırakacak değilim." Bu dakikadan sonra Murat beni bıraksa ben Murat'ı bırakmam. Ellini sıkı sıkıya kavrayıp herkese meydan okurum." Geçmişinizi biliyorum. Murat'ı bu kadar düşünüyorsanız. Geçmişte yaptığınız hataları düzeltmenin tam sırası." Ellimde tuttuğum davetiyeyi uzattım." Rabiya hanım, Murat'ı en mutlu gününde yanınızda olmanız gerekir."

" O bok yiyenin uşağı bize nispet yapmak ister gibi geldi Trabzon'da düğün yapacak. Ellaleme maskara olduk onun yüzünden."

" Rabiya hanım, çocukken döverken hiç aklınıza ellalem gelmiyordu. Şimdi mi geldi? Çocuğunuz mu önemli yoksa ellalemi?" Gözleri kısılırken ilk defa yüzüne vurulan gerçekler ile yüzü hafif aydınlandı. Murat'ın canı yandıysa bende canını yakanı yakardım." Murat düğünü bile sizin için Trabzonda yapmak istedi. Murat size son bir şans verdi Rabiya hanım. Bu düğüne gelip yanında gerçek bir aile..." Bastıra bastıra söyledim aile kısmını." Gibi durun. Yıllardır Murat'a çektirdiğiniz vicdan yükünü kenara bırakın Rabiya hanım. Geçmişte olan olmuş. Hatalar yapılmış. Hatayı yapan da sizsiniz acısını Murat'an çıkarmanıza izin vermem artık."

" Bak kızım ben farkına vardım hatamın. Farkına vardığımda da iş işten çoktan geçmişti. Ellimden geldiği kadar hatamı düzeltmeye çalıştım."

" Hatanızın farkına vardıysanız bunu Murat'a da göstermeniz gerekir." Ilımlı konuşmaya çalıştım. Sinirle konuşmanın faydası olmazdı." İçinizdeki vicdan yükü ve Hasan amcaya olan şeyi Murat'an çıkaramazsınız Rabiya hanım. Nasıl ben hayatımı seçmedim ise Murat'a, amcasına çekmeyi seçmedi. Ellinde olmayan nedenlerden dolayı ona nefret kusmanıza izin vermem. Sizin hatalarınızın bedelini Murat'an çıkaramazsınız." Konuşmak için ağzını açtığında ellimi kaldırarak durdurdum." Murat size bunları söylememiş olabilir ama ben söylerim Rabiya hanım. Nasıl Hakan , Burak ve Duru sevgiye, ilgiye muhtaç ise Murat'ın da ihtiyacı var. Kaç yaşına gelmiş olursa olsun bir çocuk annesi ve babasının sevgisine her daim muhtaçtır."

İlk geldiğim hallinden eser kalmamıştı. Gerçekler ile bu kadar karşı karşıya kalmamıştı." Bu kadar yılldan sonra düzelir mi herşey? Affeder mi Murat beni?"

" Affeder Rabiya hanım. Bir anne olarak söylüyorum ki affeder. Bir çocuğun en zayıf noktası da en güçlü noktası da annesidir. Düğüne gelin. Hatanızı fark ettiğinizi gösterin. Hasan amca ile aranızda geçenler beni ilgilendirmez o sizin sorununuz ama Murat ilgilendirir beni." Yerimden usulca toparlandım. Son sözlerimi de ekledim." Düğüne gelin Murat'ın ailesi olduğunu, arkasında durduğunu gösterin. Ha yok gelmem dersenizde hiç sorun yok. Murat'ın anneside olurum, babası da, aileside. Tutarım ellini yedi cihana tek olmadığını gösteririm." Kapıya yöneldim.

" Deniz."

Adımlarım dururken kafam arkaya döndü." Buyrun."

" Murat'ın ellini tutup sevdiğin için teşekkür ederim sana." Yerinden kalkıp önüme geldi." Biz Murat'a bir aile olamadık ama sen olmuşsun. Sevgimizi gösteremezken sen sevmişsin. Bizim yaptığımızı yapmayıp Murat'ın eksik olan her yanını tamamlamışsın. Murat'ın bize en büyük öfkesi memleketinden koparmamızdı sen Murat'a memleket bile olmuşsun." Derin bir nefes verdi. Yapılan hatalar ağır geliyordu. Fark edildiği anda çok geç kalınıyordu. Geç kalmışlardı hemde çok geç kalmışlardı." Hata yaptık biz hemde çok büyük hata yaptık. Nevzatı sevdim ben Deniz. Hasanda aşıktı lakin gönlüm Nevzata kaydı. Vazgeçemedim Nevzatan. İki kardeşin kanlı bıçaklı olmasına sebep oldum. Sevdamdan vazgeçemedim. Bunu bil sadece."

" Dediğim gibi beni ilgilendirmez. Siz nasıl sevdanızdan vazgeçmemişseniz bizde birbirimizden vazgeçemeyiz Rabiya hanım. Murat'ın size verdiği son şansı kullanın Rabiya hanım." Adımlarım tekrar hareketlendi. Yanında geçip dış kapıya ulaştım. Ayakkabılarımı giyip dışarıya attım kendimi. Gerçekleri birinin söylemesi gerekiyordu. Murat acısını gösterip, belli edemiyorsa ben ederim. Kimsenin onun canını yakmasına izin vermem. Öfke kusup, nefretle bakmasına izin vermem. Bu ailesi dahi olsun.

Murat'a nefret değil mutluluk yakışır.

 

 

*******

 

Rüzgar yüzümü yalayıp geçerken attı daha hızlı sürmeye çalıştım. Kocam olan bey ile at yarışı yapıyorduk ve en öndeydi. Daha hızlı sürmeye çalıştım adi biraz yavaşlıyor yaklaşmama izin veriyor. Yaklaştığım anda da tekrar hızlanıyordu.

Dağın en başına çıkınca durdu." Ne oldu yavrum sözde yenerdin."

Yanına varınca attın eğerlerini tutup durdurdum." Yenerdim güneş gözüme girdi."

Kocaman kahkaha attı." Suç güneşte mi oldu şimdi?"

" Tabi onda hem çok rüzgar vardı. Yoksa yenerdim." Yalana bak yalana. Kayıp ettiğimi asla kabul etmem.

Atan inip yanıma yaklaştı. Belimden kavradığı gibi indirdi attan." Nedense o güneş, rüzgar bana hiç engel olmuyor." Hala bellimden tutarken bedenimi bedenine yasladı.

Asla kayıp ettiğimi kabul etmem." Yenerdim tabi." Ters ters baktım." Güneş girdi gözüme hem senin koca heybetinde rüzgar işe yaramaz." Gözleri kulaklarıma kaydı. Hay ben böyle işin içine. Güldü." Gülme döverim vala."

" Bak bak nasıl da sinileniyor hemen."

Ters ters bakmaya devam ettim." Sinirli felan değilim ben." Yerse.

Yemedi." Tabi yavrum sen hiç sinirli olur musun?"

" Sinirli miyim ben?"

" Tövbe haşa sen kim sinirli olmak kim." Güldü hemde en güzelinden. " Adamı taş ederler."

Kollarımı boynuna doladım." Tamam. Kazandın tebrik ederim." Gülüşü daha da büyüdü. Bana da öpmek kalır. Öptüm. Uzun uzun, sakin sakin. Ruhu ruhumun içine daldı. Her zeresine doymak ister gibi öptüm. Nefesi nefesime karıştı." Gülüşünü öpmeyi çok sevdim."

İçli nefesi vurdu dudaklarıma." Her zerreni sevdim. Her zerren. Kusurların, hatalarını dahi çok sevdim." Yüzüme usul usul öpücükler kondurdu. Nefesi yüzümün her yerinde gezindi." At yarışını kazansam ne olur? Bir ömür yenildim sana." Alnını alnıma yaslayıp gözlerimin içine daldı." Gözlerini gördüğüm ilk anda yerle yeksan oldum zaten." Aşk dolu baktım. İçim gide gide baktım. Bakmayıp ne yapıyım? Böyle bir adama için gide gide bakar insan." Bakma bana şöyle."

" Niye?"

" Nasıl baktığını biliyor musun sen?"

Aynı şekilde bakmaya devam ettim." Nasıl bakıyormuşum?"

" Deniz taş olsa bu güzel bakışlardan çatlar. Solgun çiçek açar , deniz çoşar , dağlar yerinden oynar. Öyle bir bakıyorsun ki kalbim göğüs kafesi mi zorluyor. Ela gözlerin nefesimi kesip atıyor." Derin bir nefes aldı. Nefessiz kalmış gibi. Böyle bakma diyor ama gözleri bir an olsun gözlerimden kopmuyordu." Önceden böyle bakmazdın. Şimdi öyle bir bakıyorsun ki gözlerin içinde ki sevgiden boğuluyorum. Gözlerin hipnoz etkisi veriyor kopamıyor insan."

Yüzümü yüzüne daha yaklaştırdım. Gözleri gözlerimin içine daha çok daldı. Saklamadık sevgimizi ikimizde en berrak haliyle öne sürdük." Gör Murat Karasu sana her gün artan aşkımı gözlerimden gör. Kelimelerim yetersiz kalıyor. Gözlerimden oku sevgimi." Dikkatle baktı gözlerime, tatlı gülüşü kuruldu. " Önceden bakmazdım böyle çünkü sana karşı içimde her gün büyüyen sevgimi gözlerim artık saklayamıyor. Dışarıya taşıyor." Bakakaldı. Konuşamadı. Ağzı açıldı ama kelimeleri yok gibiydi." Kalp iptal dimi?"

Başını usulca salladı." Ne iptali kızım. Aldın elline kalbimi ne kelime bıraktın ne nefes."

Güldüm." Konuşmamız gereken konular var. Yere indir beni."

Hayır diyerek başını salladı. Benimle beraber. Dağın tam üzerinde duran banka yürüyüp oturdu. Bacaklarımı iki yana açıp kucağına en rahatından oturtu." Kucağımda anlat ne anlatacaksan." Kafası her zaman olduğu gibi boynuma gitti. Şah damarıma usul usul öpücükler kondurdu." Yaşıyorsun."

" Yaşatıyorsun."

" Anlat bakalım neymiş o konumuz."

Derin bir nefes aldım. Konuya nereden girmem gerek hiç bilmiyordum. Benim içinde anlatmak çok zordu. Daha doğrusu içimde oluşan korku duygusu anlatmama engel oluyordu. Sessimin titremesine engel olamadım." Murat."

Kafası anında boynumdan kalktı. Endişeyle yüzümde gezindi gözleri." Ne oldu?" Dudaklarımı dişledim. Ellini tutup karnıma yasladım." Karnın mı acıyor? Öpüyüm."

" Hayır hayır." Yüzü sorgular bir hal aldı. " Murat."

" Güzelim ne oldu? Bir sorun mu var?"

Gözümden bir damla yaş süzüldü." Sorun yok biri var." Kaşları hafif çatıldı. Ellini karnıma daha da bastırdım." Murat sen evlat, abi , kardeş , komutan , koca herşey oldun ama tek bir şey olamadın."

" Neymiş o?"

Bir damla daha süzülüp gitti. Boşta kalan elli usulca kalkıp akan yaşı durdurdu. " Yeni biri var Murat. Sana yeni bir vasıf daha ekleyecek bir kişi." İki kaşı usulca havalandı." Karnım artık acımıyor Murat. Hani karakoldan sonra arabadan korunmadan seviştik ya."

" Korunuyor musun sen?"

" Tabi korunuyordum. Sansar varken korunmamak salaklık olur." Derin bir nefes aldım. Gözleri içine baktım." Her neyse o gün korunmadım ilaç içmedim daha doğrusu."

Deniz yoksa..."

Başımı salladım." Baba oluyorsun Murat Karasu." Dondu kaldı. Bildiğimiz dondu kaldı." Murat." Yüzünü kavradım. Ay adam şoka girdi." Murat." Yüzünü sarstım harbi harbi şoka girdi adam." Murat diyorum bir tepki ver."

" Allaahhh Allaaaah be." Bir andan benimle beraber yerinden kalktı. Belimden kavrayıp iki üç tur kendi etrafımda tur attırdı. Kocaman kahkaha attım." Baba oluyorum! Duyun ulan baba oluyorum!" Durdu bir an. Bedenimi yere bırakıp yüzümü kavradı. " Deniz , baba mı olacağım?" Gözünden bir damla yaş süzüldü. İkinci defa ağlarken görüyordum onu. Elli titreye titreye karnıma gitti. Elli titriyordu oysa ellerinin titrediğini bir kez olsun görmemiştim." Deniz bizim bebeğimiz mi olacak?"

Ağlarken güldüm." Evet bizim evladımız olacak." İlk defa ben onun akan yaşlarını parmak uçlarımla sildim. " Ağlıyor musun sen?"

Dizleri üzerine çöktü. İkinci defa önümde diz çöktü. Başını karnıma yasladı. " Deniz burada elli , ayağı olan bizden bir parça mı var şimdi?" Hala inanamıyor gibiydi.

Parmaklarım saçları arasına daldı." Tam elli ayağı olduğunu düşünmüyorum ama evet burada senden ve benden bir parça var Murat." Bizim çocuğumuz olacaktı. Anne olacaktım. Yıllar sonra tekrar anne olacaktım. Bu sefer sevdiğim adamdan çocuğum olacaktı." Murat..."

Kafasını çekip yerden usulca kalktı. " Deniz sen bana ne bahşetin farkında mısın?" Yüzümü kavrayıp dudakları dudaklarım üzerinde soluklandı." Deniz sen bana nasıl bir haber verdin farkında mısın?" Kolları belime dolandı. Başımı göğsüne yasladım. Saçlarım arasına bir kaç göz yaşı daha düştü. Ağlıyordu Murat Karasu ikinci defa ağlarken gördüm. İlkinde kayıp ettiği için ağlarken şimdi var olduğu için ağlıyordu. İlkinde acıdan şimdi mutluluktan ağlıyordu. Murat Karasu baba oluyordu. Sevdiğim adamdan çocuğum oluyordu.

Göğsünden , sıcak kollarından güç almaya çalıştım." Murat..." Küçük bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan. Engel olamıyordum kendime. Anne olacaktım. Yıllar sonra anne olacaktım. Karnımda bir parça vardı. Duman ve Derinden sonra bir çocuğum daha olacaktı ama neden böyle oldum? İçimi kaplayan büyük bir korku vardı. Koruyamama duygusu. Sansar öldü gitti lakin açtığı yaralar hala duruyordu. Hıçkırıklarım biraz daha artı, omzum sarsıldı. Kolları arasından çıkıp banka oturdum. Afaladı bu halime.

Yanıma gelip oturdu." Deniz ne oldu? İstemiyor musun çocuğu?" Belimden tutup kucağına çekti bedenimi. Ellimi karnıma koydum. Ellimin üzerini sıcak elleri sardı." Anlat bana hadi ne oldu." Dudakları saçlarıma yaslandı. Usul usul öpücükler kondurdu. " Deniz hadi bebeğim ne oldu. "

Zorlu bir nefes aldım." Murat ya onu da koruyamazsam? Ellerim arasından kayıp giderse?" Başımı göğsüne yasladım." Daha Duman ve Derinin acısı kalbimde dururken ya yetemezsem? Anne olmayı beceremiyorum ki ben. İki çocuğumuda koruyamadım, yaşatamadım ya şimdide öyle olursa?" Göğüs kafesimi zorladı kalbim. Mutlu olmalıydım ama yaralar kanıyordu. Korku en baş köşeye gelip kurulmuştu. Küçük yaşta anne oldum şimdi ise çok geç anne olmuştum tekrardan. Yirmi dokuz yaşında tekrar anne olacaktım. " Oda benden giderse. Bu sefer kaldıramam Murat. Bir evlat daha kayıp edersem yaşayamam Murat. Aynı acıyı tekrar dayanmaz yüreğim. Hem ben siniriliyim ya kalbini kırarsam çocuğumun? Üzersem onu? Askerim, işten zaman bulup yetemezsem? Sevgimi, ilgimi yeteri kadar gösteremezsem? Sevgi göstermeyi çok bilmem ki. Annesinin onu sevmediğini düşünürse? Benim gibi sevgisiz büyürse?"

Büyük bir sabırla her sözümü dinledi. Kafamı tutup gözlerimin içine baktı." Deniz senden olan her parça dünyanın en şanslı insanı. Senin yanında bulunan her can yaşam bulur. Senden çok güzel anne olacak. Artık yanında bende varım Deniz. Yetip yetmemen önemli değil. Ben ne güne duruyorum? Yetemediğin an koşarım. Yanında durur destek veiririm." Parmak uçlarıyla sildi her damlayı." Biliyorum korkuların var. Çok iyi anlıyorum seni ama senin yanında ben varım. İkinizinde canına zarar gelmesine asla izin vermem. Üçünüz uğruna canım feda olsun." Önceden Vatan, beni söylerdi şimdi evladımızda eklendi o listeye. " Askerliğe gelirsek artık görevlere çıkmayacaksın. Masa başı işler yapacaksın." Elli karnımda şefkatle dolaştı." Hem kos koca kıdemli üsteğmen Deniz Karasuyun çocuğu olacak. Göğsünü kabarta kabarta söyleyecek. Kimin hem annesi hem babası asker. Seninle gurur duyacak çocuğumuz."

Dudaklarımı büzdüm." Ya sevgi gösteremezsem? Sevgim yetmez ise?"

Büzdüğüm dudaklarımı dudakları ile sarmalayıp kısa bir öpücük kondurdu." Gösterme." Elli göğsüme gitti. " İnsan buraya kafasını yasladığı anda zaten sevgin belli oluyor. Sen dışardan kendini hiç gördün mü Deniz? Çocuklara gösterdiğin sevgiyi? Yavrum sen sevgini gösteriyorsun ama sen göstermediğini düşünüyorsun. Çok güzel seviyorsun yavrum çok güzel."

En melül bakışımı attım." Gerçekten mi?"

" Gerçek tabi ben sana ne zaman yalan söyledim?" Söylememişti. Tanıştığımız günden beri bir kere olsun yalan söylememişti." Bu zamana kadar sana verdiğim her sözün arkasında durdum. Bugün bir söz daha veriyorum çocuğumuzu seni yaşatmak için herşeyi yapacağım. Yanındayım her daim yanındayım."

" Ya sinirim?"

İçli nefes verdi." Deniz insan senin sinirine bile kızamaz. Hem sen sevdiğin insanlara sinirin bile tatlı. " Yüzümü kavrayıp gözleri gözlerimin içine daldı." Farkında mısın Deniz? Sansar öldüğü güden beri sinirli değilsin. Geçmişi kül ettik. Yaşadık biz Deniz. Şimdi ise hayat olacağız. Çocuğumuz , sen ve ben kendi yuvamız içinde hayat olacağız. Yaşamak için bir sebebimiz daha oldu."

Burnumu çektim." Yaşayacağız dimi?"

" Yaşamak az kalır hayatın ta kendisi olacağız." Dudaklarıma küçük küçük öpücükler kondurdu." Dünya'nın en şanslı kadını yapacağım seni. Görüp göreceğim en güzel anne olacaksın."

Gülümsedim." Anne olacağım dimi?"

" Olacaksın ya hemde varya ne anne." Yüzüme ardı ardına öpücükler kondurdu. Her öpüşünde güldüm. Yeni çıkmaya başlayan sakaları yüzümü gıdıkaladı. " Ha gül şöyle. Ağlama derim kıyamam derim. Ne diye beyinin sözünü dinlemezsin sen?"

Gülüşüm daha da büyüdü." Hanım sözü dinle derim beyim."

" Emrine amadeyim. Murat de iste dile ayakların önünde."

Başımı göğsüne yasladım. Elli elbiseme gitti. Biraz yukarıya çekip çıplak bacağıma avuç içini yasladı diğer elli karnımda kaldı. Saçlarını okşadım. Başını boynuma saklayıp öyle kaldı.

Murat ve Deniz; anne , baba oluyordu.

Mehmetçik ve Asenanın yanına bir can daha ekleniyordu.

Artık üç kişiydik....

 

 

*******

​​Kalbimi saran tarifsiz duygular. Göğsümü zorlayan kalbim. Dolan gözlerim. Mutluluktan gözlerim doluyordu. Artık gözlerim mutluluktan doluyordu. Aynadan kendime bakarken ellimi kalbime koydum. Beyazlar içindeydim. Beyaz giyersem kan olur demiştim. Beyaza kan bulaşmayacak. Karadeniz inadı ile korudu beni , sevdamı , evladımı.

Aynanın önünde kırk defa döndüm ve kırk birinci kez. Terden sırılsıklam olmuştu avuç içlerim. Dışardan insan sesleri gelirken, ellimi karnıma koyup mırıldandım." Yavrum anne güzel oldu mu?" Sevdamdan parça vardı. Hayata yaşayamadığım , yaşamadığım tüm duyguların en güzelerini görüyordu. " Şanslı olacaksın sen annem. Abin ve ablan hep can çekişlerimi gördü sen mutluluğumu. Baban şanslı kıldı seni." Ellim hafif şişmiş karnımda gezindi." Anne va baba evleniyor bugün. Sende her ana şahitlik et olur mu? Mutlu olduğum , güzel, neşeli her anımı gör tamam mı?" Kollarım ile sardım karnımı." Sen gitme olur mu yavrum? Kal sen. Hep kal. Annenin yanında dur. Gücüme güç , neşeme neşe , gülüşüme gülüş kat yavrum."

Gözlerim aynaya döndü. Bembeyaz gelinlik, üzerinde çiçek desenleri süzülüyordu, ağır olmayan makyaj, dalga dalga dökülen koyu kumral saçlarım, düz tabanlı beyaz ayakkabı. Asla oturmayacağım bir gün olacaktı. Evladıma zarar gelmesin. Yaşatacağım seni. Söz yavrum. Annen gücü ile seni koruyacak. Düş kaldıracak, hata yap düzeltecek, yanlış yap doğruyu gösterecek. Her anına şahit olacağım yavrum. Her anın..

Kapının açılma sesi geldi. Ağır ağır döndüm kapıya. Elleri cebinde, ağzı hafif hayretle açılmış, göz bebekleri içinde parıltılar eşliğinde bakıyordu." Deniz..." Zorla iki adım attıp önüme geldi. Her zereme uzun uzun baktı. " Deniz..." Kelimeler çıkamıyor gibiydi mest olmuş haliyle bakıyordu.

Neşeyle döndüm etrafımda." Güzel olmuş muyum?"

" Güzel ne kelime Deniz ? Peri , cennet, memleket, vatan kadar güzel olmuşsun. " Bir adım daha attıp yüzümü kavrayıp alnıma derin öpücük kondurdu." Güzel kelimesi yanında halt etmiş yavrum. Şu haline baştan kelime bulmaları gerekiyor."

Gülümsedim kocaman, en büyüğünden. Bedenini süzdüm aynı şekilde felaket yakışıklı olmuştu. Felaket. Siyah takım elbisesi , tıraşlı hali , düzenli saçları. Aşırı yakışıklı." Muraaat çok yakışıklı olmuşsun."

Kollu belime dolandı." Senin yanında sönüğüz hoş yanında hep sönüğüz." Dudakları saçlarıma yaslandı." Kızım be ne güzel olmuşsun. Hayalerimin bile ötesinde güzel olmuşsun." Kafasını boynuma gömüp derin bir nefes aldı." Memleket kokulum. Yaşama sebebim. Yuvam."

Ellerim saçları arasına daldı." İyi ki sen."

" İyi ki sen."

" Muraaat."

" Efendim güzelim."

Kafamı usulca çekip kahvelerine daldım. Ellim kalbimde durdu." Bu kalp ömür boyu sana iptal kalacak."

Ellini göğsüne götürdü." Bu yürek bundan sonra isminden başka isim bilmeyecek, hayatımda senden başka kadın gözüm görmeyecek. Yüreğim, kalbim, gözlerim, aklım bir tek seni görüp seni bilecek. Söz veriyorum Deniz Karasu."

" Seni sevmek en güzel meşguliyeti kalbimin."

Alnını alnıma yasladı , nefesi nefesime karıştı. Kaldık öyle. O varsa yaşam var , neşe , mutluluk, hayat, umut. Murat Karasu söz veriyorsa yapar.

Kapı açılınca ayrılmak zorunda kaldık. Rahmi albay ellindeki kırmızı kurdele ile yaklaştı bana." Kızım." Gözleri dolu dolu baktı." Ne güzel olmuşsun. Ne yakışmış beyazlar." Adımları zor atıyordu. Elleri titriyordu hemde çok titriyordu. Önümde durduğu zaman bir kez daha süzdü dolu gözlerle. " Yavrum benim bu günleride gördüm ya ölsem gam yemem."

Titreyen elline uzanıp tuttum." Allah korusun babam. Daha güzel günlerimiz olacak." Ellini öpüp alnıma götürdüm." Hakkını ne yapsam ödeyemem. Bana sahip çıkıp , arkamda durmasaydın bu günlere gelemezdim. Sağ ol baba. Şu dünyada senin gibi adam bulunmaz. Şanslı kıldın beni. Her kimsesizi koruyup kollayacak insan olmaz. Sen korudun. Sinirimi, öfkemi, ateşimi çektin. Hakkını helal et olur mu baba? Hakkını ödemeye gücüm yok. Önüne ne versem , ne sersem karşılık gelmez."

Titreyen elli yüzümde durdu." Kızım ol yeter bana. Sev kendini, mutlu ol , yaşa. Yeter evlat. Bana borcunu ödemek istiyorsan mutlu ol yeterde artar." Gözleri ağır ağır Murat'a döndü." Eğer bir günden bir güne canını yakar, üzer , kalbini kırar isen canını alırım senin." Fazla ani duygu değişimi yaşamıştı. Murat'ı vuramadığı için hala rahat değildi. Hoş evlenmemide hala istemiyordu. Sabah bir ara tekrar ölü taklidi yapmıştı. Azmi takdire şayan.

Ellinde tutuğu kırmızı kurdeleyi belime dolayıp bağlayıp çözdü. Bir kez tekrar etti ve bir kez daha . Kırmızı kurdeleyi bağlarken dualar mırıldandı. Elleri titreye titreye son düğümü attıp uzun uzun dualar etti.

" Evlenmiş olman yuvandan ayrılmış anlamına gelmiyor. Her daim bir evin daha olduğunu unutma. Canın yanarsa, üzülürsen gel yanıma. Evlenmiş olman ellimi üzerinden çekeceğim anlamına gelmez. Bir babanın elli ölene kadar evlatları üzerinde durur." Dedi Rahmi albay. Ellini tutup bir kez daha öptüm. Kenarda duran kırmızı duvağı yüzüme kapatı. Kolları boynuma dolandığı anda bende de ipler kopmuştu artık. Göz yaşları bir bir süzüldü yanaklarımdan. Rahmi albayın hıçkırığının duyduğumda göz yaşlarımı zapt edemedim. Sıkı sıkıya sarıldım. Baba evinden ayrılmak zordu. Ne kadar sevdiğim adam ile evlenecek olsamda baba evi farklıydı.

Zor ayrıldık birbirimizden. Aynı anda Murat ve beni çağıran anonsun sesi geldi. Rahmi albay gizli saklı göz yaşlarını silmeye çalıştı. Murat bu halimize buruk baktı. İlk defa ağlama , kıyamam demedi. Babanın elleri arasından kızını almanın zor olduğunu oda fark etmişti.

Rahmi albayın elli kolumu bulup kullağıma yaklaştı." Vazgeçersen hemen kaçırırım seni kızım." Murat'a ters ters baktı." Her kul hata yapar dönmek için geç değil."

En kınayıcı bakışımı attıp uyarı dolu çıktı ses tonum." Baba."

" İyi tamam demedik bir şey." Bir kaç saniye durdu. " Geç değil be kızım gel dön sen bu işten. Ellin oğlu ile ömür mü geçer?"

" Baba ellin oğlu benim kocam."

" Ne var olduysa? Hemen de kocam demeye başlamış. Üç kez boş ol de olsun ellalem yine."

Bir kez daha sitem ettim." Baba."

" İyi iyi demedik bir şey." Gözlerini kaçırıp tekrar akan yaşlarını silmeye çalıştı.

Ellimi kavradı Murat. Ömrüm boyunca sıkı sıkıya tutacağım el. Sıcak elleri. Son nefesimi verirken dahi bırakmayacağım sıcak eller.

" İzinle Rahmi baba." Dedi Murat .

" İzin senindir evlat. Kalbimin diğer yarısını ömrümün sonuna kadar emanet ediyorum sana."

" Emanetin bundan sonra başım gözüm üstüne baba. Derdi cefasıda başı gözüm üstüne." Dedi Murat ellimi daha sıkı kavrarken.

Anons bir kez daha bağırdı.

" Hadi çıkın artık." Dedi Rahmi albay .

Murat'ın ellinden güç alarak odadan çıktık beraber. Bir bir kapılar önümüzde açıldı. Uzun merdivenin başına geldiğimizde tüm misafirler aşağıda kalıyordu. Merdivenin başında bizi görünce herkes ayaklandı. Büyük alkış tufanı koptu. Herkes buradaydı resmen. Albaylar , binbaşılar , timler, hava , deniz, kara subaylar , bir ordu asker, akrabalar, dostlar, arkadaşlar ve tüm Trabzon. Deniz ve Murat'ın düğününe gelmişti herkes. Sevdamızı görmeye gelmişti akın akın insanlar. Ve Karadeniz.

Adım atmadan önce herkese uzun uzun baktım. Merdivenin solunda kalan Murat'ın ailesi ile gülüşüm büyüdü.

Kulağıma eğildi." Sen çağırdın dimi?"

" Senin için yarim senin için."

" Allah başımdan eksik etmesin seni. " Duygulanmıştı. Ailesinin gelmesine sevinmişti. Buruk ifadesi yerine mutlu ve huzurlu ifadesi kuruldu. Yakışıyordu. Hepte yakışsın.

Aşağıya tekrar baktım.Önümde kırmızı uzun halı , beyaz çiçekler dizilmişti sıra sıra , düğün salonun arkasında manzaraya karşı Karadeniz'in denizi. Kafamı gökyüzüne kaldırınca dilim tutuldu. Binlerce dilek feneri gökyüzünü süslüyordu. Binlerce.

" Dilek dile hepsi emrine amade." Dedi Murat.

" Seni diliyorum."

Allah'ım sen koru.

Mutlu olmak istiyorum.

Dileğim ömrüm boyunca yanımda ki sevdam ile yaşamak.

Boşta kalan ellim karnımın üzerinde durdu. Merdivenlere bir adım attığımız anda alkış tufanı devam etti. Ağır ağır indik merdivenleri. Duaların sesi , dalgaların, alkış... Hepsi bizim içindi. Merdivenin sonuna gelince. Hava , Deniz , Kara subay kıyafetleri içinde sıra sıra karşı karşıya dizilmişlerdi. Ellerinde tuttukları kılıçları çapraz şekilde kafamızın üzerine kaldırdılar aynı anda kocaman uzun Türk bayrağı açıldı. Subayların arkasında geçmiş askerler silahlarını havaya kaldırıp selam duruşuna geçtiler.

Türk askerine yakışır şekilde.

Murat ile kılıçların altından geçtik beraber. İçimde taşan heyecan duygusu bedenimi titretiyordu. Her adımda kalbim göğüs kafesimi zorladı. Davullar ardı ardına çaldı. Her adımda duaların mırıltıları artı , her adımda alkış sesleri daha da yükseldi, her adımda dalgalar çoştu.

Pistin ortasına geldiğimizde tek bir ışık yandı üzerimizde beyaz ve kırmızı. Türk bayrağının rengi. Gökyüzünde binlerce fener uçarken, tüm gözler üzerimizde bulunurken, yeri beyaz sisler kapladı. Dumanlı dağların üzerinde idim.

Usulca kırmızı duvağımı açıp gözlerimle karşı karşıya kaldı. Yüzümü kavrayıp alnıma derin öpücük kondurdu. " Eşim gel gösterelim tüm Karadenize sevdamızı." Ellini usulca açıp uzattı.

Tutmak kalırdı bana. Ellinin içine ellimi koydum." Gösterelim eşim."

Bir elli belime dolandı , diğer elli elimi kavradı. Boşta kalan ellimi omzuna koyup , alnını alnıma yasladı. En derinlerden şarkı nağmeleri süzüldü kullaklarıma.

Ellerimle tutarım da

Gök üstüne yıkılsa

Yaralarım sararIm da

Haram bize bu sevda...

Gözlerim kapandı. Ne bir ses nede diğer insanlar kimse umrumda olmadı. Tek bir ses , tek bir nefes , tek bir insan; Murat. İkimiz kaldık. Uyumlu hareketlerle pistin ortasında dans ettik. Ve ben yine hayran kaldım. Tüm Karadeniz bizi izlerken Murat'a hayran kaldım. Murat'ı gördü gözlerim, kalbim.

Selam ettik belaya da

Ah demedik yanmaya

Yemin ettik yanarsak da

Nasip değilmiş susmaya

Gözleri kahur yarim

Hasreti ağır yarim

Sen bana emanetsin

Kaderimi sağur yârim

Hayaler gerçeğe döndü. Her hayal gerçek olmayı hak edermiş. İnanılan hayaller gerçek olurmuş. İnandım. Deniz sevilir , Denize mutluluk yakışır.

Sesi kullaklarıma ulaştı." Yaşamak sana çok yakıştı."

Aynı şekilde cevap verdim." Yaşatmak sana çok yakıştı."

Gözleri kahır yarim

Hasreti ağır yarim

Sen bana emanetsin

Gel göğsüme sığ yarim

Şarkı bittiği anda gözlerim açıldı. Peri masalının içinde gibiydim adeta. Alkış tufanı tekrar koparken. Gülümsedim en büyüğünden. İkinci dans müziği çalarken bir bir diğer çiftler de piste dolmaya başlamıştı. Kocam beyin boynuna kollarımı tekrar dolayıp , alnımı alnına yaslayıp kahveleri içine daldım.

Deniz yaşadı , Murat yaşatı.

Yaşatıyordu.

Yaşıyordum.

Yaşıyorduk.

Dudaklarına yaklaşıp nefesimi içime çektim. Nefes alıyordum. Murat nefes alıyorsa nefes alıyorum.

Etrafa göz gezdirdim. Derya zorla Rahmi albayın ellinden tutup dans pistine çekmeye çalışıyordu. Kartal timi ve sevgilileri ortada yerlerini almışlardı. Şahin ve Çelik beraber , sağ tarafa kafamı çevirince hafif şaşkınlıkla ağzım açıldı. Suskun abi ve Sabiha dans ediyordu . Uzun uzun süzdüm ikisini. O ne lan öyle? Suskun abi konuşuyormu? Harbi harbi konuşuyordu hemde Sabihanın gözleri içine baka baka. Sabiha her zaman ki neşeli halli içindeydi garip olan Suskun abi siyah gözleri içinde parıltılar vardı. Büyük parıltılar. İlk defa gördüğüm parıltılar.

Anlaşılan Suskun abi yerle yeksan olmuştu.

Kafamı tekrar kocam beye çevirip dans etmeye devam ettik. Dans pisti olabildiğine doluyordu. Masada Alparslan yemek yerken Sercan telefonuna bakıyordu. İnciye bakıyordu büyük ihtimalle. Aşık olup olmadığını bilmeden dünyadan çekip gitmiş kadına sadıktı. Ölülerde şanslı olurmuş. Şanslısın İnci çok şanslısın. Yokluğuna dahi ihanet etmeyen adam bıraktın arkanda. İnsanlar kendisini seven insanı dahi unuturken Sercan seni unutmuyordu. Sercanın bileğinde duran tokayı kokladığını fark ettim aynı şekilde dolan gözlerini. Kartal timine girdiğim günden beri bileğinde bulunan tokayı fark etmiştim. Tokasını dahi çıkarmıyordu.

Pistin diğer tarafında Harun abi , iki kızınıda kolları arasına almış dans ediyordu. Kenarda Ayşe abla büyük tebessümle izliyordu. Doğru adamı seçtim bakışı vardı yüzünde. Haklısın Ayşe abla doğru adamı seçtin.

Pistin diğer kenarında Yasemin abla ve kucağında Mete vardı. Yavuz abinin yokluğunu aratmamaya çalışıyordu Mete. Evin erkeği olmuştu. Eşek sıpası babasına benziyordu. Huyu suyu ve babası şehit düştükten sonra daha da olgunlaşmıştı. Küçük yaşıyla annesine sahip çıkmaya çalışıyordu. Şehit çocuğu olmak ağır sorumluluk getirirdi. Farkındaydı sorumluluğunun. Ve kollunda sadıç kurdelesi vardı. Murat dediğini yapmış sadıç olarak Meteyi seçmişti.

Şarkı bittiğinde dans pisti boşalırken Murat ile masamıza geçtik. Şahitlik sandalyesine ise Suskun abi ve Sabiha.

Sabiha bana doğru eğildi." Harika gözüküyorsun ablam."

Uzanıp ellini tuttum." Sende çok güzel olmuşsun kardeşim."

Suskun abinin sesi geldi." Hep güzel zaten."

Gözlerim kısıldı. Bunların arasında kesin bir şeyler vardı. Bizim konuşmayan Suskun abi konuşuyor ise kesin var. Sabihaya kaçamak bakış attım. Yanakları al al kızarmış, büyük gülüşü ile Suskuna gözlerinde kalpler çıkarak bakıyordu. Anlaşılan yerle yeksan olan tek Suskun abi değil hemşiremde yerle yeksan olmuştu.

Nikah memurunun sesi ile kafam memura döndü." Evlenmek için Trabzon belediyesine baş vuruda bulunmuş olduğunuzu gördük. Yapılan incelemeler sonucunda evlenmenizde hiç bir sakınca görülmemektedir." Önünde bulunan defteri açıp ilk bana baktı." Emekli albay Rahmi Katarın kızı Deniz Özal, Nevzat oğlu Murat'ı eşin olarak kabul ettin mi?"

Nefesler tutuldu.

Murat'a baktım aynı şekilde bana bakıyordu. Mikrofona yaklaştım. Rahmi albayın kaşları iki de bir hayır de diyerek kalkıyordu. Nereden dönersen kar olduğunu düşünüyordu büyük ihtimalle.

Saniyeler akıp giderken Murat yaklaştı bana." Sakın hayır demeyi aklının ucundan geçirme. Bu dakikadan sonra hayır dersen vala ben vururum kendimi." Gözlerim yüzüne döndü. Kocaman yutkundu." Evet de be kızım. Sonra altın mı alıp kaçıyorsun , belaya mı batıyorsun bat ama evet de . "

Bu halline gülmeden edemedim. Güveni gözler yaşartıcı. Dudaklarımı aralayıp en gür sesimle bağırdım. " EVET! EVET! EVET!"

Ellini kalbine attıp derin nefes verdi. Dudağının kenarından şükür çektiğini gördüm.

Memur , Murat'a baktı." Nevzat oğlu Murat , emekli albay Rahmi Katarın kızı Deniz Özalı eşin olarak kabul ettin mi?"

Masanın altından ellimi sıkı sıkıya kavradı. Mikrofona eğildi. Beklemedi, düşünmedi anında cevap verdi." Evet!"

" Sizde şahitlik ettiniz mi?" Dedi memur , Suskun abi ve Sabihaya.

Suskun abi başını salladı evet anlamında.

Sabiha neşe içinde ellerini çarptı." Ayy evet ! Evet ! Evet!" Benden daha heyecanlıydı. Sadıçlık işini de çok iyi yapmıştı. Bütün gün etrafımda tur ata ata dolaşmıştı. Harika bir sadıç olacağını biliyordum.

Memur defteri önümüze uzatınca ilk imzayı benimki attı sonra ben. Defteri Sabiha ve Suskun abiye uzatıp onlarda imzayı atınca nikâh memuru ayağa kalktı. " Bende belediyenin bana verdiği yetkiye dayanarak Mehmetçiğimiz ve asenamızı karı , koca ilan ediyorum." Evlilik cüzdanını bana uzatığında titreyen ellerimle aldım aynı anda Murat'ın ayağına bastım. " Gelini öpebilirsiniz."

Murat'ın bedeni bana döndü. Elleriyle yüzümü kavrayıp alnıma derin öpücük kondurdu.

" Ulaaaaa çal oradan horon! Heyyyy yer ğök inlesun!" Dedi Adem abi.

Asıl şimdi Karadeniz gelini olmanın zamanı gelmişti.

Benimki çeketini çıkartıp kollarını sıvadı." İzninle hatun."

" İzin senindir kocam."

Pistin ortasına akın akın insan seli doldu. Hay maşallah ne kalabalıktı böyle. Kartal timi ve diğer timlerde ortaya çıktı. Bir ordu askeriye, tüm Trabzon, Suskun abi , Murat'ın yanında yerini aldı. Heybetleri ile göze çarpıyordu ikiside.

Benimki en başa geçti el ele tutuşup ellerini havaya kaldırdılar aynı anda bağırdı tüm sesler ve ayaklar aynı anda yeri göğü inletip , tozları havaya kaldırdı." Heeyyyy! Heeyyyy!"

Ula ula ula ula ula ula..

sar beline kuşağı

bağla bağı

ey kız dermisin acep

alsam habu uşağı

uşağa bak uşağa

ner belden aşağa

senin gibi güzel kız

yakışır bu uşağa

Ula ula ula ula ula..

"Ula ula ula ula ula!"

 

Ula ula ula ula ula ula..

sar beline kuşağı

bağla bağı

ey kız dermisin acep

alsam habu uşağı

uşağa bak uşağa

iner belden aşağa

senin gibi güzel kız

yakışır bu uşağa

 

Ula ula ula ula ula..

" Ula ula ula ula ula!"

armudun dalınayım

at beni sarılayım

biraz daha gel beri

sağa bir sarılayım

kemençemin üstüne

yayı vururum yayı

kız sana vurulali

kaybettim dünyayı

 

kemençemin telini

kesip ekleyeyim mi

bekledim yedi sene

daha bekleyeyim mi

alamıyasun beni

ben üşüdüm üşüdüm

ben bu akşam rüyamda

yar ile konişidum

 

oy oy oy oy oy oy oy....

Ula ula ula ula ula ula...

Tüm kadınlar aynı anda bağırdı." Oy oy oy oy oy oy ."

Ve erkekler." Ula ula ula ula ula!"

sözlük güzelim

oo yana ben beri

değiştik onunla

mendil ile çemberi

gece sabaha kadar

yanar benim ışığum

Böyle yaptın cilvelum

sözcüğe konuşmam

atma beni yabana

ben de bu dereliyim

al goy beni goynuna

hiç sormadan nereliyim

dereye alabalık

hokkalıktır hokkalık

kız senin ananı buban

vermedim mu sevdaluk

 

Ula ula ula ula ula ula..

 

Murat öyle bir bağırdı ki sesi herkesi bastırdı." Ula ula ula ula ula!"

Ellimi karnıma koydum. " Yavrum babanı görüyor musun? Yeri göğü inletiyor zalimin oğlu." Hayran hayran benimkine bakmadan yapamadım. Karadeniz uşağı olmanın hakkını fazlasıyla veriyordu.

Ayaklarını öyle uyumlu ve aynı anda vuruyorlardı ki yer gök inliyordu. Sarsılıyorda olabilir yer. Pistin ortasında üç yüz kişi vardı resmen.

armut dalı boyunca

göğe mi çıkacasun

gel gidelim sevdiğüm

daha mı duracasun

kırmızı yanaklıyım

sandıklara saklıyım

anası biliyi ki

kızına hissiyim

oy oy oy oy oy oy oy oy ...

ula ula ula ula ula ula ...

bahçelerde gül var mı

dalinda bülbül var benim

akşam size gelecem

Odanda yer var mı

seni urum gızı

diyece misun beni

öpsem yanaklarından

yiyece misun beni

 

kemençem ince telden

zilden çalarum zilden

sen sarı boğazuma

ben sarılayım belden

karamişin dibinde

karamişin fidanı

beni mi çok seversin

yoksa domuz kocani

Ula ula ula ula..

Hasan amca ortaya çıktı ve Halim , Halit. Ortada paralar saçılıyordu. Aynı anda denizin yanına sıra sıra dizlimişti erkekler . Silahları denize kaldırıp ardı ardına ateşler edildi.

sevduğum çıkış

portakal ağacı

düşüp de düşeceksun

dayanamam acına

ay vurur rende rende

ay buluta ende

3 gecelik olsa

yar koynuma girdi

oy oy oy oy oy oy oy oy ...

ula ula ula ula ula ula ...

kemençemin üstüne

çiçek takacak misun

sen beni ömür boyu

böyle yakalayacak misun

hastaydım derdinden

ha bu bağa yazılı

gece gündüz ağlayıp

yiyesun gözyaşuni

yol gecenin başına

evin başı yol olsun

çağır beni geleyim kız

gelenen gavur olsun

armudu budakladum

dallarını sakladım

anasının yanına

kızını kucakladım

karadeniz üstünde

Görünen gayik orta

ben özledim yarumi

ağlasam ayıp midur

karadır karadeniz

sardı motor yanımızı

habu gurbet elleri

alacak canımızı

habu gurbet elleri gız

alacak canımızı

Şarkı bitince kimse dağılmadı. Halim ve Halit ortada durup aynı anda bağırdılar." Kim evleniyor bugün kim?"

Tüm sesler aynı anda bağırdı." Deniz ve Murat."

" Sevdalumu birbirlerine?" Dedi Halim ve Halit.

Ve aynı anda ." Yanmışlar cayur cayur!"

" Dalgalar çoşsun , dağları kaplasın dumanlar, ayağa kalk ula Karadeniz Deniz ve Murat'ın sevdasını çoştur!" Dediler.

Aynı anda." Heeeyy heeey yavrum heeeeey!"

Adem abi tekrar bağırdı." Çal ula horoncu. Yer gök inleyecek bugün."

Başka bir kişi bağırdı." Murat Karasu evleniyor Karadeniz! Karasu bulmuş delusuni çoşun ulaaaaa!"

Kemeçeler ardı ardına çalmaya başladı. Hasan amca cidden zengindi on tane kemençeci bulmuştu hepsi aynı anda çalıyordu. Garsonlar bir an olsun durmuyordu. Masalar yemeklerle dolup taşmıştı.

Ardı ardına horonlar tepildi. Kimse beş dakika olsun oturmuyurodu. Kocam bey horon teperken ben ise gelen misafirlerle ilgilendim. Bitmiyorlar yemin ederim. Bu ne kalabalık sülale böyle? Gerçekten aşirete gelin gelmiş olabilirim.

Horonlar bittince şükür sıra bana gelmişti. Sabiha ile ortaya geçip Angara oyun havalarını kıvırta kıvırta oynadık. Tam Angara kızıydı he. Öyle bir oynuyordu ki hayran kalmamak elde değildi. Her oyun havasını biliyordu. Dışı eliti içinde tam Anadolu kızı yatıyordu.

Sırt sırta verip kıvırta kıvırta uyum sağladım. Aynen aşkım ya bende öyle çok elitimdir. Tüm gözler üzerimizde iken umursamadım. Evleniyordum ulaaaaa! Açılın beeee Karadenize gelin geliyorum.

Karşıma kocam bey geçince cilveler ata ata yaklaştım. Kollarını iki yana açtı sırtımı göğsüne yaslayıp oynadım. Cilveli bakıp oynadıkça kaptırdı kendini.

Kazım , Poyrazın omzuna çıkmış. Kravatı başına sarmış Angara oyun havasına kaptırmıştı kendini. Sercanda sonunda hüzünlü halini kenara bırakmış. Çelik ile karşılık oynuyordu. Latif abi dahi çıkmıştı ortaya. Şaşırtıcı olan en büyük isim Suskun abi idi hayatında ilk defa Angara oyun havası oynadığını görüyordum. Kollarını kartal gibi açmış karşısında ki Sabihaya uyum sağlamaya çalışıyordu . Hasan amcayı söylemiyorum bile. Ortaya paraları saçıyordu neşe içinde çocuklar paraları toplamaya çalışıyordu ortada.

Alparslan ağzına teptiği yemekler ile göbeğini salaya salaya oynuyordu. Derya'nın hali daha beterdi. Ayakkabıları kenara atmış Şahin ile yerlerde kendilerini kaptıra kaptıra oynuyordu. Pistin ortası ana baba gününe dönmüştü. En ortada benimki ile ben , çevremizde sevdiğimiz ve tanıdığımız tüm isimler en mutlu günümüzde bizim kadar seviniyor, oynuyorlardı.

Angara oyun havamız kısa sürdü. Ardı ardına halaylar çekilirken ağır halaylara katılmaya çalıştım ama çok az ağır halay çalıyordu. Karadeniz demek haraket demekti ağır oynamak onlara göre değildi. Kusura bakma yavrum bu hareketli oyuna katılırsam içerde devrin tersine döner.

Gecenin sonuna doğru ter suyun içinde kalmıştım resmen ama millet hala daha yeni oynuyor gibi asla durmuyorlardı. Bir horon bitiyor sonra halay sonra tekrar horon ve tekrar tekrar. Yerin yarılmasına çok az kalmıştı.

Pistin ortasına geçip kocam beyide karşıma aldım. Bir tarafta kızlar diğer tarafta erkekler durdu. O kutsal an gelmişti. Ellini cebine atıp ne haltlar yiyeceğimi bekledi kocam bey.

Kocaman gülümsedim. Ellimi havaya kaldırdım." Çalın şarkıyı bu şarkı benden sana gelsin Murat Karasu."

Kafasını iki yana sallayarak güldü." Gönder gelsin Deniz Karasu."

Güleyirum hâluna katıla katıla

Bi' olanları harcayamadun karina

Güleyirum hâluna katıla katıla

Bi' olanları harcayamadun karina

Kocamın etrafında cilveler yapa yapa döndüm." Güleyirum haluna katıla katıla."

Daha niye vermediğiniz ağzının ödemesini?

Vermeyisun

Ula, ula, ula, ula, sen bi' kalori bile etmeyusun

Ula, ula, ula, ula, bu âlemin ışık erkeğusun

 

Ne eski sana, ne eski boyle?

Ne eski sana, ne eski boyle?

Ner'de eski taş fırın erkeği?

Bir anda oldun light erkeği

Kartal timi erkekleri sıra sıra dizilip omuz omuza atıp aynı anda bağırıyorlardı." Ner'de eski taş fırın erkeği? Bir anda oldu light erkeği."

Ne eski sana, ne eski boyle?

Ne eski sana, ne eski boyle?

Ner'de eski taş fırın erkeği?

Bir anda oldun light erkeği

" Ne oldu sana Karasu? Ne oldu böyle Murat Karasu?"

Elleri cebinde, kafasını hafif sağ omzuna yatırıp attığım cilvelere gülerek baktı." Yaktın cayır cayır zalimin kızı. Aldın kalbimi , canına bağladın." Dedi inkar etmeden. Zira şarkı sözlerinin doğru olduğunu oda çok iyi biliyordu.

Ne eski sana, ne eski boyle?

Ne eski sana, ne eski boyle?

Ner'de eski taş fırın erkeği?

Bir anda oldun hafif erkeği, ya

Kartal timi tekrar aynı anda bağırdı." Ne oldu böyle komutanım?"

" Ne oldu söyle komutanım."

Kocaman kahkaha attı Kazım." Oldu dağ gibi Yüzbaşı Karasu hanım kuzusu."

Poyraz da uydu Kazıma." Aslan gibi adam kesildi karısının karşısında kedi."

 

Şarkı bitince ellimi tekrar havaya kaldırdım." Çal kemençeci oradan horon." Ayağımdaki ayakkabıları çıkartıp kenara attım. Murat'ın iki kaşı havalandı. Bir yanıma Duru diğer yanıma Zümre abla ve Hafsa , Derya, Şahin , Sabiha geçti. Kafamı dik konuma getirip kocam beye en dik bakışımı attım. Ayağımı hızla yere vururken kocam beyin gözleri içine baka baka horonu tepmeye devam ettim. Baya etkilenmişti zalimin oğlu. Gözleri bir an üzerimden çekilmiyordu. Ara ara yavaş oyna bakışları atıyordu.

 

Şarkılar değişirken horon değil ama kıvrak bir dans çalmaya başlamıştı.

Tüm salonun gözleri üzerimde bulunurken elden çıkıp cilveler ata ata kocamın etrafında döndüm. Ellerimi havaya kaldırıp önünde kıvırta kıvırta belimi büküp önünde dans ettim. Attığım cilvelere içi gide gide baktı. Bu bakışı çok iyi biliyordum. Düğünümüz olmasa kendine çekip saatlerce sızım sızım sızlatarak öperdi.

Şarkıda bittiğinde belimden kavrayıp alnıma derin öpücük kondurup mırıldandı." Aynı performansı gece danteli sütyendede bekliyorum haberin olsun."

Yüzüne yaklaşıp cüretkar baktım." Nasıl istersen beyim."

" Ulan ne zaman bitecek bu düğün?" İsyan bayraklarını açtı.

Kolluna girip masamıza oturttum. " Düğün bizim düğünümüz farkındasın dimi?"

Sandalyemi çekip yanına çekti bedenimi." Düğünde böyle cilveli cilveli karşımda oynamaya devam edersen kendime hakim olacağımı düşünmüyorum." Etrafa kısa bir bakış attı." Yada bir dangalak sana bakarsa kurşuna dizebilirim."

Gözlerim kocaman açıldı." Gelin olduğum için bakmaları normal." Etrafa kısa bir bakış attım pistin ortasında Şahin ve Sabiha sırt sırta vermiş oynuyordu. Yanda Derya ve Duru kendinden geçmişti. " Erkekleri nasıl baktıysan oynarken hepsinin kafası yerlerde dolaşıyordu." Pistin ortasına geçtiğim anda tüm erkekler aynı anda kafalar öne eğilmişti. Göz ucuyla dahi olsun bakmaya kimsenin götü yememişti.

" Kimseye bir şey demedim. Ha doğru olanda o. Kıvırta kıvırta oynarken seni süzenin alnını karışlarım." Dedi ters ters.

Yanımda Sabiha bitti." Murat abi ne kadar kalabalık sülalen var böyle?" Dibime sokuldu." Hayatımda ilk defa bu kadar kalabalık düğün görüyorum."

" Murat hala oynayacaklar mı?" Zira ayaklarımın altı şişti artık oynamaktan. Gelin olan bendim ama akrabaları asla oturmuyurodu. Ardı ardına horonlar tepilmeye devam ediyordu.

" Yorulurlar galiba bir saatte." Dedi Murat.

Hadi inşallah.

İki kadın yanıma gelip zorla kolumdan tutup pistin ortasına çektiler. Ulan Karadeniz gelini olmak bu kadar zor iş miydi? Ne demişler evleneceğin adamın memleketinede dikkat etmek gerek.

Kadınlar her dakika oynamam için daha da baskılar uyguluyordu. Oturmak için masaya yöneldiğim anda bir el tarafından tutulup tekrar pistin ortasında buluyordum kendimi. İmdat diye bağırmama on beş saniye falan.

Sonunda takı merasimi gelmişti. Murat ile yan yana gelince sıra sıra önce Murat'ın akrabaları takı takmaya başladı. Sıranın sonunu görmek asla mümkün değildi. Kesin aşirete gelin geldim başka açıklaması olamaz.

On beş dakika sonra bir kollum boydan boya Trabzon hurması ile dolmuştu. Önümdeki set set altınları dahi saymıyorum. Kuyumcu soysam bu kadar altın olmaz. On beş dakika içinde yirmi kilo birden almış gibi hissediyordum. Gösteriş sevemeyen bana seyar satıcı kuyumcu olma şoku. Her yerim altındı hemde her yerim.

Hasan amca önümüze geldi. Ellinde tutuğu iki kutuyu bana uzattı." Sana az gelin kızım da idare et."

Merakla baktım kutulara." Bunlar ne Hasan amca?"

" Trabzon merkezdeki evinin ve yayladaki evinin anahtarları."

Ne? Ne ? Ne ?

" Hasan amca sen benim yüreğime mi indireceksin? Ne gerek vardı bu kadarına?"

" Sus kız koca Karasu gelini oluyorsun. Kolay mı Karasu gelini olmak?"

Ellimi kalbime attıp derin derin nefesler aldım. Bir değil iki ev. Kutuları uzattım." Bunu kabul edemem Hasan amca çok sağ ol ama..."

Ellini kaldırıp sözümü kesti." Fikrini sorduğumu hatırlamıyorum. Güle güle oturun." Kocaman gülümseyip uzaklaştı. Adam harbi harbi zengin çıktıya.

Dertli dertli Murat'a baktım.

Omuzlarını indirip kaldırdı." Hiç öyle bakma."

Bakmayıp ne yapıyım? Adamla bir evlendim. Bir gemi, bir yayladaki ev , tarla, iki ev . Az ile yetinmeye alışık bana bunlar aşırı fazla aşırı.

" Murat."

" Efendim güzelim."

" Para beni bozar bak."

Kocaman kahkaha attı." Bozsun yavrum."

" Bunlar kim?" Sercanın sorusu ile kafam düğün salonun ortasına döndü.

On beş takım elbiseli erkek hilal biçiminde dizilmişti. Hepside tehlikeli kişilere benziyordu. En önde duran kadını inceledim. Sarı dalga dalga saçları omuzlarına dökülmüş , kehribar gözleri üzerimde en dik haliyle duruyordu. Üzerinde siyah mini elbise ve onun üzerinde siyah kabanı altında siyah topuklu ayakkabıları. Ellini havaya kaldırıp arkasında bulunan on beş korumaya durmalarını emreti.

Salonda tüm sesler susmuş gelen kişilere bakıyordu. Kadın bana doğru yürüyüp önümde durdu. Biraz önce dik bakışları dağılmış yerine samimi tebessümü kurulmuştu. Ellini uzattı." Armin İzlem Karaman."

Uzatılan elli tutup aynı şekilde tebessüm ettim." Hatırladım." Yıllar önce bir bankta tanışmıştık. " Düğünüm olduğunu nereden öğrendin?"

Tebessümü daha da büyüdü." Seni unutmadım ve bilirsin rüyalarımda ne hissedersem çıkar. Dün akşam rüyamda seni görünce araştırdım. Düğünün olduğunu öğrenince takı takmam gerek diye düşündüm." Ellini havaya kaldırdı. Arkasında bulunan korunmalardan biri elline mont bıraktı. " Yıllar önce sana ne demiştim hatırlıyor musun?"

Aynı anda kelimeler döküldü dudaklarımızdan." Her annesi babası olanın ailesi yoktur bazıları kimsesizdir."

Kafasını usulca sallayıp onayladı." Seninle çok ortak noktamız var Deniz."

" Soğuk odalar." Dedim.

" Karanlık odalar." Dedi Armin.

" Siyah lekeler." Dedim.

" Siyah lekeler." Dedi Armin.

" Geçmişin gerçekleri." Dedim.

" Geleceğin gerçekleri." Dedi Armin .

Birbirine benzeyen iki hayat bir o kadarda benzemeyen iki hayat. Farklı evrenler arasında yaşıyorduk. Onun evreninde ben kısa bir an vardım. Benim evrenimde kısa bir an vardı. Tek ortak noktamız lekeler ve odalar idi.

Yüzünde gezindi gözlerim. İlk gördüğüm günden beri orman hissiyatı veriyordu bana. Bir o kadar dağınık bir o kadar düzenli ve binbir çeşiti içinde barınan bir orman. " Hayatını anlatman yarım kalmıştı."

Tebessümü buruk hale döndü." Benim hikayem bu hikâyeye sığmaz Deniz . Ben başka hikayenin konusuyum." Montu ellerim arasına bıraktı." Düğün hediyem." Ellimde tuttuğum monta baktım. Bankta verdiğim kendi montum idi. " Biliyor musun Deniz? Senin canını geçmişin gerçekleri yaktı beni ise gelecekte öğrendiğim gerçekler. Yalanlar gerçek, gerçekler yalan çıktı."

" Başarmışsın ama."

" Başardım." İki adım atıp geriledi." Bu hikayede bu kadar kalmam yeterli ve haklısın ayakkabı ayağını sıkıyor ise atman gerekiyormuş."

Önüne dönüp ilerleyince bağırdım." Armin her annesi babası olanın ailesi yoktur bazıları kimsesizdir ya . Gerçek aile kan bağı ile olmaz."

Adımları durdu. " Sanmıyorum Deniz. Aile bildiğim insanlar en büyük yalancı çıktı ama aklımda olacak sözlerin." Adımları tekrar hareketlendi. En önde giderken arkasında on beş koruma çıktı.

Sercanın hayret dolu sesi geldi." Kadın mafya gibiydi."

" Öyle zaten."

" Mafya mı ?" Dedi Murat.

" Mafya dünyası içinde bulunuyor. Karanlıktan korkan kız karanlığın içinde yaşam mücadelesi veriyor."

" Nasıl arkadaş oldun bu kadınla?" Dedi Murat.

" Arkadaş değiliz onun evreni bana göre değil. Benim evrenim ona göre değil." Hayat bir bankın üzerine yan yana getirmişti bizi. Yer altı dünyasının en büyük gücü Armin İzlem Karaman. " Bir bank yan yana getirdi bizi ortak acıda."

" Takı olarak ne diye mont verdi ki?" Diyerek merakla sordu Derya.

Montun cebine ellimi attım. Bir tane çikolata vardı ve küçük bir not.

Teşekkürler.

Buruk bakabildim. Bankta tanıştığım Armin savunmasız , güçsüz, saçı başı dağılmıştı şimdi ki Armin ise güçlü, kendinden emin ve bir çok gücü , yer altı dünyasının yöneten bir kadın. Zaman değiştirmişti. İlk tanıştığımda savunmasız kız çocuğu vardı karşımda idi şimdi ise dik bakışlı , gücünün farkında. Armin İzlem Karaman başarmıştı ama nasıl? Geleceğin gerçekleri demişti? Neydi o gerçekler? Bilemeyeceğim sorular.

Montu kenara koydum. Takı merasimi devam etti. Bitmiyordu yemin ederim bitmiyordu. Altınlardan belim bükülmüştü , kollarım aşağıya doğru sarkmıştı.

Sıra sıra diğer kişilerde gelip takıları takınca Murat'ın ailesi geldi. Annesi , Murat'ın önünde durdu." Oğlum maşallah çok yakışıklı olmuşsun." Kolları Murat'ın boynuna dolandı. Murat'ın kocaman yutkunduğunu gördüm. İlk defa sarılıyordu annesi . " Affet oğlum beni. Sana yetemedim. Hatamın farkına vardım oğlum." Kollarını çektiğinde yaşların süzüldüğünü gördüm." Hep mutlu ol emi oğlum?" Murat'ın yüzünü kavrayıp ağır ağır okşadı. Darmaduman olmuştu Murat. Boşluk doluyordu. Ne yapacağını bilemeden bana baktı. Kafam ile hadi işareti yaptım. Anladı. Yavaş yavaş kolları annesine dolandı.

Sessi hafif titredi." Anne." Konuşmak zor geldi. Boşluk doluyordu ve ne diyeceğini , yapacağını bilmiyordu. İlk defa tatığı anne şefkati ile darmaduman olmuştu." Affetim anne."

Annesi sıkı sıkıya sarmaladı Murat'ı. Dudakları arasından acıyla döküldü kelimeler." Oğlum . Kara kuzum benim. Bilemedim senin kıymetini affet oğlum affet."

Kocaman yutkundu Murat. Kafasını annesinin omzuna koyup bir süre öyle kaldı.

Babası, abileri ve kız kardeşide geldiler sıra sıra. Karasu ailesi şimdi tamamdı. Babasının gözleri içinde pişmanlığı gördüm. Yılların pişmanlığı. Hatalar yapılmış çok geç anlaşılmıştı. Hatalar yıllar sonra fark edilmişti. Pişmanlık her bir zerrelerini doldurmuştu.

Murat ve annesi ayrılınca babası yaklaştı. Kafasını öne eğdi." Kusura bakma oğlum. Biz eşeklik ettik büyüklük sende kalsa olur mu oğlum? Kusura bakma belki hatalar düzelmez, geçmişi düzeltemeyiz ama bundan sonra gerçek bir baba gibi arkanda duracağımı bil. " Murat'ı kendine çekip sıkı sıkıya sarıldı." Afet oğul."

Hasan amcaya değdi gözlerim. Buruk bakıyordu ama mutluydu. Murat'ın ailesine kavuşmasına sevinmişti. Başını sallayıp eyvallah kızım diyordu. Başımı aynı şekilde salladım.

Murat'ın boşluğu dolmuştu. Ailesi yanındaydı artık. Biliyordum Murat daha salona giriş yapıp ailesini gördüğü anda affetmişti. Horonda abileri ile yan yana horon teperken gözleri içindeki kimsesiz çocuk gitmişti.

Sabiha neşe içinde ellerini çırptı." Hadi Deniz çiçeğini at." Demek o kutsal an gelmişti? Eh insanların kaderini çiçekle belirleyelim bakalım. Hoş ayakkabının altına isimde yazmıştı. En ortaya ve her kısma adını yazmıştı Derya ama ismi silinen en köşede ve silinmesi en zor olan yerde olan Sabihanın ismi silinmişti. Bir ara tuvalete gittiğim an bakmıştım. İsminin esamesi dahi kalmamıştı.

Arkama geçti bir çok bekar kızlar ve diğer kişiler. Erkekler dahi geçmişti.

Arkamı döndüğümde Alparslanın bağırdığını duydum." Bana atın komutanım da Nisa ile evleniyim."

Gülmeden edemedim. Çiçeği havaya kaldırıp kısa bir an arkaya baktım. Bekâr kızlar neredeyse birbirinin üzerine çıkmıştı. Çiçeği tekrar kaldırdım. Heyecanlı ve bağrış çağrış sesler geldi kulaklarıma. Tekrar atmış gibi yaptığımda heyecanlı bağırışlar artmıştı.

" Komutanım bana attın." Dedi bekarlıktan yılmış olan Derya.

Ve Derya'nın heveslerini suya düşüren kartal timi." Sakın komutanım!"

Gülüşüm daha da büyüdü çiçeği ne tarafa olduğuna bakmadan attım. Önüme döndüğümde çiçek Kazımın elleri arasında bulunuyordu. İğrenerek baktı çiçeğe." Ben ne alaka lan? Bekâr ve pis hayatıma temizlik bulaştırmamam." Ellindeki çiçeği başka noktaya attı.

Elleri arasına çiçek düştü Mustafa albayın. Boş boş göz kırpıştırdı." Evliyim lan ben . Ben asla olmaz." Çiçeği attı.

Şahin'in elleri arasına düştü." Ben ve evlenmek asla olmaz." Çiçeği adeta elline bomba bırakılmış gibi başka noktaya savurdu.

Ve Suskun abinin elleri arasına geldi. Kenarda en umursamaz hali ile dururken elleri arasına düşen çiçek ile boş boş göz kırpıştırdı. Çiçeği atmasını beklerken beklenmedik bir hamle geldi. Sabihaya yaklaşıp bir dalını çıkartıp Sabihanın kulağının arkasına sıkıştırıp Sabihanın elleri arasına bıraktı çiçeği. Sabiha neşe içinde gülümserken bir salon insan kendisine bakmıyor gibi Sabihayı belinden kavrayıp kendine doğru çekip saçları arasına derin öpücük kondurdu ve aynı şekilde alnına.

Suskun abinin kafası bana döndü. Kısa bir baş hareketi çekti. Eyvallah. Hala Sabihanın bellini tutarken yerden kaldırıp düğün salonunun çıkışına yöneldi.

Murat ile gözlerimiz kesişti.

Ve aynı anda bağıran Rahmi albay." Lan Suskun!"

Aldırmadı Suskun abi , Sabihayı bellinden kavradığı gibi yürümeye devam etti.

" Ne yapıyorsun lan sen ?" Dedi Rahmi albay.

Boş bakışını attı Suskun abi." Sevgilimi götürüyorum."

Sevgilimi? Ne ara sevgili oldu lan bunlar?

" Suskun abiye bak ne yere bakan yürek yakanmış. Kimsenin ruhu duymadan kızı kapmış." Dedi hayretler içinde Murat.

Rahmi albay sinirle ayağa kalktı." Nereye götürüyorsun lan kızı?"

En boş vermiş halli ile tekrar cevap verdi Suskun abi." Sevgilimin benimle ilgilenmesi gerek."

" Nasıl ilgilenmek?" Dedi korkuyla Rahmi albay.

" Anlatmamı ister misin? Hoşuna gideceğini pek düşünmüyorum Rahmi albay." Dedi Suskun abi ve herkesin ağzını hayretler içinde bırakarak çıktı Sabiha ile. Suskun abi yürek yemişti. Murat bile hafif Rahmi albaydan tırsar iken Suskun abi sikinin ucu kadar takmıyordu. Adam resmen bir dolu salon ortasında Sabihaya hem çiçeği vermiş hemde belinden kavrayıp çıkartmıştı.

Rahmi albay çoktan kolonyayı bileklerine sürmeye başlamıştı. Adam daha benim travmamı atlatamadan Sabihanın travması ile karşı karşıya kalmıştı. Sabihayıda kızı gibi belediğini biliyordum ve biraz önce kızının belinden kavrayıp götürülmüştü. Bu adam dertli olmasında kim dertli olsun? Kıymama ya.

" Bir fotoğraf alalım hep beraber." Diyen fotografçı ile hayretle açılan ağzımı kapatmak zorunda kaldım. Son kısım benim için bile beklenmedik idi. Harbi harbi Suskun abiye bak sen. Su altından yürümüş, karda yürüyüp izini belli etmemiş. Adam sessizdi lakin bu sessiz hali ile neler neler yapmış yine.

Sıra sıra herkes yanımıza geçtiler. Gözlerim kocama döndü. Kahverengi gözleri içine daldım.

" Başardık mı?" Dedim.

" Başardık."

Gözlerimiz kopmadı birbirimizden.

Başarmıştık.

Aile olmuştuk.

Murat ve Deniz evlenmişti.

Ellim karnımı buldu.

Üç kişiydik.

 

 

*******

 

Koltuğa otururken Sabihayı kucağından indirmedi Suskun. Kömür karası saçları geriye doğru itteledi. Ayağında ki toplulukları kenara çıkartıp attı Sabiha. Ayaklarının altı su toplamıştı oyun oynamaktan.

Geriye yaslanıp kucağından bulunan kızı uzun uzun seyir etti Suskun." İlgilen benimle."

" Nasıl ilgilenmemi istersin?"

" Nasıl istersen."

Suskunun gözleri içine bakarken gömleğinin düğmelerini çözmeden iki yana açıp söktü Sabiha. Kollarından sıyırıp üst tarafını çıplakta bıraktı. Önce yara izine gitti dudakları usul usul öpücükler kondurdu yara izine. Yarayı her gördüğünde gözlerinin dolmasına engel olamıyordu. Suskunun canının yanmış olması düşüncesi dahi kalbini acıtıyordu. " Canın çok yanmıştır."

" Öptün."

" Ne olmuş öptüysem?"

" Sen öpersen acı olmaz."

Üzgün baktı Sabiha. Kollarını boynuna dolayıp Suskuna yaklaştı." Başka acıyan yerin var mı?"

Dudakları iki yana kıvrıldı Suskunun." Dudaklarım desem." Gözleri dudaklara döndü. İlk adım karşı taraftan geldi yine dudaklarını dudaklar sarmaladı. Sabihayı daha çok kendine çekip varlığı üzerine oturtup elbiseyi baldırlarına kadar açıp çıplakta kalan kalçaları kavrayıp kendine bastırdı. İnleyişler karıştı dudaklarına.

Dudakları üzerinde soluklandılar uzun uzun. Heyecandan elli ayağı titriyordu Sabihanın. Omzumdan askıları düşen elbisesini daha da aşağıya çekti. Ellerini sırtına uzatıp tek hamlede açıp üzerinden çekip attı sütyeni.

Dudakları birbirinden ayrılırken hafifçe yutkundu Suskun." Fazla mı arsızız ne?"

Kadınsı gülüşü kuruldu dudaklarına Sabihanın. " Kullan arsızlığı o zaman."

" İlkin olacak Sabiha alışkın değilsin."

" Tamam hemen yap demiyorum zaten. Adım adım alıştır kendine sonra..."

" Sonra gerçek manada sevişelim diyorsun?"

Başını salladı Sabiha." Evet adım adım öğret. Her gün tam sevişmeye hazır olana kadar alıştır."

İki kaşı havalandı Suskunun." Sevişmek istiyor musun?"

" İstiyorum."

" Fazla büyük ayıp bu."

Güldü Sabiha." Siktir etsene."

Küçük bir kahkaha atmadan duramadı Suskun." Ağzına acı biber sürerim. " Sabihada gülümsedi. " Küfür etme."

Kocaman kahkaha attan şimdi Sabiha idi. " Aaaa çocuklar küfür etmez lütpen."

" Allah'ım hem nasıl bu kadar çocuk olup hemde nasıl bu kadar arsız ve kadınsı olursun anlamıyorum."

Suskunun yüzüne tatlı tatlı öpücükler kondura kondura sorusuna cevap verdi." Sana özel."

" Bana mı özel?"

" Evet."

" Hep bana özel kalacak mısın?"

" Hep." Sevimli sevimli baktı Sabiha. "Peki ben sana özel kalacak mıyım?"

" Hep."

Suskunun gözleri aşağıya kaydı. Canına okuyan göğüsler. Sabihayı belinden kavrayıp koltuğa yatırıp üzerine çıktı ağırlığını vermeyecek şekilde." Büyük ayıbın ilk adımını atalım." Elleriyle memeleri kavradı." Hareketlerin küçük çocuk ama şu bedenin varya büyük." Memelere eğilip ağzının içine alıp kocaman sesli öpücük kondurdu. Diğer memeye uzanıp aynı şekilde öptü. Elbiseye uzanıp aşağıya çekiştirip tamamen çıkarttı. Karnından başlayarak öpücükler kondura kondura memelere tekrar geldi. Uzun uzun vakit geçirdi. Emdi, öptü, ısırdı. Tekrar edip durdu." Sikiyim çok güzelsin çok."

" Çok mu istiyorsun beni?"

" Sence Sabiha?"

Hafifçe yutkundu Sabiha." İstiyor musun?"

" Tek seni." Elleri ağır ağır bedende gezinirken altında ki beden kasılıp duruyordu. " Yavaş gideceğim adım adım hazır olana kadar sabırla bekleyeceğim."

" Bekleyecek misin o zamana kadar?"

" Bekleyeceğim."

" Ya hiç hazır olmaz isem?"

" Seni bedenin için sevmedim." Sabihayı bellinden tutup tekrar kucağına aldı. " Seni sen olduğun için sevdim."

Saçlarını geriye doğru attı Sabiha. " Neyimi sevdin mesela?"

" Sebep aramadım."

" Nasıl yani?"

" Seni sevmek için sebebe ihtiyacım yok." Sabihanın yüzünün kavrayıp önce dudaklarında soluklandı , arsızca dudaklarını daha fazla isteyen dudaklar ve bedeninde gezinen küçük parmaklar ile daha da hızlandı. Mavi gözler bu noktada da fazlası ile kontrolünü sikip atıyordu. Geri duracak hali asla yoktu. Elleri küçük bedende gezindi her bir noktasını ezberlemek istiyordu. Yeni fark ettiği omzunda duran doğum lekesi üzerinde parmak uçları gezindi. Kelebeğin kanadında bulunan siyah küçük lekeleri andırdı Suskun.

Dudaklardan kopup kendisi için açılan boyuna eğildi. Dudakları ile boynun her yerini ağır ağır emdi içine çeke çeke öpücükler kondurdu. Her geçen saniyede kucağında bulunan beden kıvranıyordu. Hoşuna gitti Suskunun. Elleri bedende gezinir iken dudakları ile boynunu morun en koyu rengine boyadı. Kucağında kıvranışlar büyüdü ve aynı şekilde bedeninde gezinen ellerin birbirine girdiğini fark etti. Boyundan kopup memelere eğildi." Uzun zamandır sizleri istiyordum." Sabihanın bellini geriye yaslayıp memeleri hırsla emdi. Canına tak etmişti artık memeler. Her öpüşünde , emişinde inleme sesleri kullakalarını doldurdu. Memelerden kopup tek elliyle Sabihanın yüzünü kavrayıp dudaklarına yaklaştı." Bu ön frağman ilerde hazır olduğunda film izleyeteceğim." Dudaklara kapandı.

Sızım sızım sızlıyordu dudakları Sabihanın. Ellerini her bir noktada gezdirmeye çalışıyordu. Yetişemiyordu. Kucağında bulunduğu adamın bedeni fazla büyük idi keşif yapılacak o kadar çok nokta vardı ki. Hangi noktaya ellini koyacağını bilmiyordu. Dokunduğu her noktada zevki iki üç katına artıyordu. Sırt kaslarını keşif yaptı ilk. Her hareketinde gerilen kaslar ve sert.

Dudakları hızlarını daha da artırdı. İşte beklediği ilgi bu idi Suskunun. Yandan çalan telefon ile dudaklardan bir an kopmak zorunda kaldı. Rahmi albay arıyordu. Bıkkınlıkla açtı Suskun ve karşı taraftan gelen sinirli ses." Senin ecdadını sikerim Suskun getir lan kızımı."

" Kızın bana lazım Rahmi albay."

" Suskun kalıbına sıçarım senin. Evlenmeden kıza dokunmak ne oluyor lan? " Dedi tüm siniri ile Rahmi albay.

" Tamam nikahım altına alırım."

" Ne? " Karşı taraftan öyle derin nefes geldi ki. " Suskun o götünü kurşuna dizerim. Siktin sene Sabihanın yüzünü göstermem sana . Tepemin tasını atırma lan!"

" Sakinleş Rahmi albay."

" La havle! Lan siz benim başıma bela mısınız? Biriniz bitmeden diğeriniz başlıyorsunuz!"

" Tamam Rahmi albay sen sinirlenmeye devam et. Benim işim var."

" Kapatma lan ! Ne işi hem o?"

" Duymak istemezsin Rahmi albay."

" LAN SUSKUN! Murata fena derken ondan nasıl beter çıktın lan sen?"

Telefonu kapatı Suskun. Bekletilmek sevdiği bir durum değildi ve şuan onu isteyen dudakları fazlası ile bekletiyordu. Sevmezdi.

Şaşkın şaşkın sordu Sabiha." Nikahım altına alacağını söyledin?"

" Evet."

" Neden öyle söyledin?"

" Ne demeliydim?"

" Bilmem."

" Ne o? Evlenmez misin benimle?"

Gözleri kocaman açıldı Sabihanın." Evlenmek mi istiyorsun?"

" Sen istemiyor musun?"

" Soruma cevap ver."

Derin nefes alıp cevap verdi Suskun." Evet."

" Ne evet?"

" Evlenmek istiyorum."

Dondu kaldı Sabiha. Siyah gözlerin içinde tereddüt, yalan, şaka bekledi ama yoktu. En ciddi haliyle bakıyordu siyah gözler.

Hafifçe tebessüm etti Suskun." Ya sen?"

" Evlenmek mi?" Başıyla onayladı Suskun. Cevap vermede gecikmedi Sabiha." İsterim."

" Hayatımda eksik noktalar var Sabiha."

" Ne o eksik nokta?"

" Sen ."

" Ben mi?"

" Sen Sabiha. Eksik parçamsın."

Kocaman gülümsedi Sabiha başını Suskunun göğsüne yaslayıp kanatları arasına sığındı." Nasıl doldurmamı istersin eksik parçanı?"

Kollarını Sabihaya doladı Suskun. Kömür karası saçların arasından derin nefes aldı." Karım olarak."

Kıkırdamadan edemedi Sabiha. " Karga , kelebeği istiyor anlaşılan."

" Karga , kelebeğe fena tutuldu."

" Kelebek, kargaya fena tutuldu."

İkisininde dudakları arasında tebessüm peyda oldu. Sabiha gülmeye alışık idi lakin alışık olmayan Suskundu. Gülmek ve tebessüm etmek fıtratında yoktu lakin güneş tutulması gibi tutulup kalmıştı Suskun. Ay kolları arasında ki kız idi . Fena tutulmuştu Suskun fena.

Ayda , Güneşi sevmişti. Güneşten aldığı güç ve ışıltılar sayesinde varlığını devam ettirmişti. Parlamış ve karanlığın içinde kendini belli etmişti. Siyah gözlerin içindeki dolunay ışığı Sabiha idi. Suskun gözlerinde her daim Sabibayı yansıtmıştı. Sabiha kendi yansımasını dolunay ışığı sanmıştı.

Ay güneşe, güneş aya tutuldu.

Karga kelebeğe , kelebek kargaya tutuldu.

 

 

 

*********

 

Aile neydi? Bir çatının altında toplanıp anne ve babanın bir araya gelip kurduğu yuva idi. Bana soracak olursanız senin için çarpan kalp , gözlerin içine dalan bir çift göz ve ellerini hiç bırakmayan iki sıcacık el. Küçük Denize aile olmak ne diye sorsalardı. Bilmem derdi lakin büyük Deniz biliyordu.

Boşlukta kalan, cevabı dolmayan aile kavramı dolmuştu. Aşk ne bilmeyen yüreğim aşık olmuştu. Çocukluk nasıl olnunur bilmez iken bir adam sayesinde öğrenmiştim.

Yirmi dokuz yaşında geç ulaştım hayallere , isteklere, arzulara ve yaşanmışlıklara ama ulaşmıştım. Uğruna beklemekte güzel değil midir güzel olan için? Güzeldir. Güzel olan her daim en zor olanıdır. Kıymetli olan en zor elde edilendir.

Ulaşmıştım hayallere. Aynanın karşısında beyaz gelinliğe bakarken ulaşmıştım. Beyazda kan damlaları yoktu. Murat , deniz olmuştu. Beyazı yıkayan kanı temizleyip atmıştı. Beyaz masumdur. Masum kalmasını sağlamıştı. Hayatımda her daim beyaza kan bulaşırdı. Bulaşmamıştı. Tertemizdim.

Başarmıştım. Başarmıştık. Anka kuşu küllerinden doğmuş. Doğarken de öfkesini, ateşinden sıyrılmıştı. Sevilmiştim. Meğer sevgi yakışıyormuş bana. Sevgim zarar değilmiş. Anlamıştım. Anlatmıştı. Ellimi sımsıkı tutup yalanlardan kurtarmıştı. Yalanları silip atıp güzel olanı sermişti önüme.

Minetardım Murat'a ellimi bırakmış olsaydı bu Deniz olamazdım. Yok olup giderdim. Gücüne güç katmış her daim koruyup kollamıştı. Ateşin sönüp gitmesine izin vermemişti. Tüm dünyaya kafa tutup yaşamam için sebepler vermişti ellerim arasına.

Yatağa oturup karnımda gezindi ellerim. Yaşamak için bir sebep daha. " Annem hayatımın diğer en güzel ayrıntısı. Anne zor bir kadın biraz ama sana kolay olacak. Sevgimi belli edemem belki ama seni hep çok seveceğim . Her an bileceksin bunu. Abi ve ablan tutamadım , yaşatamadım sen yaşayacaksın bitanem. Anne seni çok sevecek."

Kapı açıldı. Tüm heybetiyle odaya girdi kocam. Çok sevmiş olabilirim kocam lafını. Benim kocam. Ömrümün sonuna kadar geçireceğim adam. Hayatımın en büyük ikinci gurur duyduğum noktam. Ve hep gurur duyacağım noktam.

Yatağın üzerinden havluyu alıp ıslak yüzünü ve kollarını sildi. İki saat önce düğünümüz bitmiş ve Hasan amcanın bizim için Trabzonda dizdiği evimize gelmiştik. Eve girmeden önce de kucağına almıştı beni. Hoş düğün arabasına bindiğimiz anda kucağına alıp yol boyunca kafasını boynuma gömüştü. Eve gelince o kutsal dayaktan kaçamamıştı. Erkekler sıra sıra dizilip sırtına ardı ardına darbeler indirerek evin içine sokmuşlardı.Fazla yorucu bir gün olmuştu. Değmişti. Yatağın başlığına yaslanıp izledim her bir hareketini. " Ne yaptın banyoda?"

" Abdest aldım."

" Neden?" Namaz kılmıştık zaten beraber sonra biraz kendimizi tutamayıp delice öpüşmüşte olabiliriz. Sızım sızım sızlatan bir öpüşme. Dudaklarımız ateş olmaya devam ediyordu. Severdim.

" Şükür namazı kılacağım." Koltukta duran secadeyi alıp yere serip önünde durdu." Seni bana verdiği için gece gündüz şükür namazı kılmam gerek."

Gülümsedim bu halline. Ellim karnımda gezinirken tekbir getirip namazı kılmaya başladığında gözlerimi bile kaçırmadan izledim her bir hareketini. Şükürler etti Rabbime. Şükürler ettim Rabbime. Dualar mırıldandım.

Zaman akıp giderken namazı bitirip dua etmeye başladı. O orada dua etti ben burada. Uzun uzun etti duasını. Ellerini semaya açıp Rabbime en içten teşekkürler ve şükürlerini ileti. Ellerini yüzüne sürüp secadeden kalkıp dolaba yöneldi. Kıyafetlerinden kurutulup siyah eşofmanını giyip yatağa uzanıp başını karnıma yasladı. Ellerim saçları arasında gezindi. Okşadım saçlarını. Normaldik artık. Garip geliyordu lakin normal iki insandık artık. Birbirini seven , aşık , evli iki normal çiftik. Ölüm olmadan , geçmiş olmadan yaşayacak iki insandık. Garip geliyordu. Alışmam uzun sürecekti ama bildiğim bir şey var ise bu günden sonra ne zorluk çıkarsa çıksın yanımda ki adam sayesinde her türlü zorluğun üstesinden el ele gelirdik.

Ellini karnıma koyup konuştu." Evlat." Rahmi albay gibi evlat diyordu. Her çocuk içinde babasını taşırdı. Murat, babası olarak Rahmi albayı taşıyordu." İyi ki oldun evlat. Çok şanslısın harika bir annen var. Bir tane abin ve ablan var. Çok sevileceksin evlat. Asker ailenin çocuğu olacaksın. Vatan aşkı ile yanıp tutuşan annenin çocuğu olacaksın. " Küçük küçük öpücükler kondurdu karnıma. " Sağlıkla gel evlat. Hayata tutunmak için ikinci sebebim ol."

" Birincisi kim?"

" Sensin yavrum." Karnımdan kafasını kaldırıp, sırtını yatağın başlığına yaslayıp kolları arasına çekti bedenimi." Şu hayatımda mermilere kafa tuttum hep ama ne zaman sen geldin işte o zaman yaşamalısın Murat dedim. Görevlere dönmemek , şehit olmak için gittim hep ama senden sonra seni bekleyenin var Murat yaşamalısın dedim kendime." Parmakları saçlarım arasında gezindi." Sen bana yaşamak için sebep verdin Deniz. Mücadele edip hayata tutunmak için sebepler verdin."

" Muraaat."

İçli nefes verdi." Söyle karım."

" Seni sevmeye doyamam biliyor musun?"

" Asıl ben doyamam güzelim." Yatakta hafif kayıp kafasını boynuma sakladı." Yaşamak sana çok yakıştı Denizim. Yaşatmak bana çok yakıştı. Yuva , aile olmak yakıştı bize." Bir elli karnımda durdu." Anne ve baba olmak çok yakışacak bize."

Gülümsedim en büyüğünden. Gülmekte bana yakışmıştı. Yakıştırmıştı.

" Deniz ve Murat aile oldu."

" Yuva."

" Anne."

" Baba."

" Eş."

" Yar."

" Sevda."

" Sevdalı."

Derin derin nefesler aldı boynumdan." Sevilmek en çok sana yakıştı."

Karnımda bulunan ellini tuttum." Sevilmek sana da çok yakıştı bitanem."

Hafifçe tebessüm etti." Hatırlıyor musun? Doğum gününde sana ne demiştim?"

" Bunu unutmadın mı hala sen?"

Güldü." Asla. Ne demiştim? Bir gün kollarım arasında yatarken bu günler ile dalga geçeceğiz. O günlere geldik artık."

" Ne fenasın sen ya. Hiçte unutmamış."

Küçük kahkaha attı." Kaç zamandır bu günü bekliyorum kızım." Boynumdan kafasını çekip, dudaklarıma kapandı. Nefesimi kesip attı. Belimden kavrayıp yatağa yatırıp üzerime çıktı." Evlat sen iki dakika duyma , görme anen ve babanın bir kaç işi var."

Hızlı hamlelerle çırılçıplak bıraktı bedenimi. Çok bile dayanmıştı. Dudakları dudaklarımda gezindi, elleri bedenimde.

Ellim aletine giderken tuttu." Ne oldu?"

" Hop bundan sonra sevişmek yok."

" Derken?"

" Evlat doğana kadar ne iş yapacaksın nede canına zarar gelecek durumlar. Çocuğumuz doğana kadar uslu bireyler olacağız."

Sinirle çıkıştım." Lan niye o zaman çırılçıplak bıraktın?"

Güldü." Bundan sonra seni yanımda kıyafet ile yatıracağımı zannetmiyorum." Arsıza bak arsıza. Dudaklarıma tekrar yaklaştı." Dokuz ay boyunca dudakların ile idare edeceğim zaten üzerine sevişme şansımız yok. O zaman çıplak bedenine dokunmak zorundayım."

Dudaklarımı büzdüm." Saçmalama Murat ya hadi sevişelim. Olmaz bir şey."

" Olmaz karım ."

" Lan başlatma iradene."

" Karım." Onaylayan mırıltı çıkardım." Dokuz ay boyunca hiç görmediğin kadar iradeli bir Murat göreceksin hele bir çocuğumuz sağ salim doğsun ondan sonra bir gün boyunca." Durdu bir an ." Ne günü hafta boyunca yataktan çıkartmayacağım. Dokuz ayın acısını çıkaracağım." Yanaklarıma usul usul öpücükler kondurdu." Ama şimdi rahat duracağız yavrum. En ufacık zarar gelmeyecek çocuğumuza."

" Muraaaat."

" Hiç tatlı tatlı çıkarma sesini." Yorganı açıp yanına çekti bedenimi. Sıkı sıkıya sarmaladı kolları ile her bir yanımı kestane kokusu sardı." Dokuz aycık sabır edeceğiz. Ulan dokuz ayda çok be."

" Ne oldu? Zor mu geldi?"

" Asla irademe hakim olurum kızım."

" Göreceğiz." İnşallah olamaz. Amin büyük amin . Koca dokuz ay sevişmeden durmak olamaz. Tenimiz birbirine bu kadar düşkün iken , her hafta en az dört defa sevişen biz için dokuz ay fazla uzun , aşırı uzun , çok uzun .

" Görelim hatunum."

Kafasını boynuma sakladı. Ellerim saçları arasında daldı. Uykuya daldık beraber. Her gün kolları arasında uyuyup uyanacağım. Bir hayal daha gerçek oluyordu.

Karnımda durdu bir ellim. Odanın kenarında iki silüet gördüm. Derin ve Duman. Usul usul adımlarla yaklaşıp elleri karnımda durdu. Genzim yandı ama onlar gülümsüyordu hemde kocaman.

" Kardeşim." Dedi Duman.

" Kardeşim." Dedi Derin.

Kardeşim.

 

 

Bölüm : 09.12.2024 00:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...