47. Bölüm

Final...

Daisy_x06
daisy_x06

8 YIL SONRA.....

 

Ardı ardına çalınan kapı ile yerimden kalkıp kapıya yöneldim." Geldim geldim." Kapıyı açtığımda eli ayağı toz ve kirlilik içinde , asker üniformasının yer yer yerleri yırtılmış Yavuz karşımda duruyordu. Kaşlarımı çattım." Bu halin ne oğlum? Başını yine belaya mı soktun ?"

Ayakkabılarını kenara attıp evin içine girirken altan bakıp birde sitem etti." Anacuğum kuru iftira günahtır sana öğretmedilermi hiç?" Bak bak beyefendiye bir de sistem ediyor. Kocaman güldü." Anne sen bugün ne güzelsin öyle."

Önüne çöktüm." Yemezler söyle ne halt yaptın."

Ellini çenesine atıp sıvazlayıp en masum bakışını attı." Şöyle ki annem." Ne bakışımı attım. " Sokakta edebim ile top oynuyor iken bir baktım iki dangalak canına susamış bende dövüyüm dedim. Sonra bir baktım annelerine beni şikayet ediyorlar. Şikayet ettikleri için bir kez daha dövdüm." Ellerini havaya kaldırdı." Yani annem ben gayet masum bir bireyim."

Gözlerimi kısıp sen varya sen bakışımı atmadan duramadım." Oğlum sen daha sekiz yaşında nasıl bu kadar belaya batıyorsun anlatır mısın bana? Durduk yere ne diye milleti dövüyorsun sen ? Ya dayak yeseydin?"

Sanki küfür etmişim gibi baktı yüzüme. " Ben ve dayak yemek?" Elleriyle yüzümü kavrayıp gülümsedi." Anne anne lütfen saçmalamaz mısın. Senin oğlun kim dayak yemek kim?" Göğsünü gururla kabartı birde hafifçe Murat ile birlikte yaptığı sporlardan belli olan kaslarını sıkarak bana göstermeye başladı." Şu kasa bak anne ben asla dayak yemem." Yanağıma iki öpücük kondurup oturma odasına geçti. " Rahat ol annem." Anam havalara bak bunu görende on sekiz yaşındaki erkek sanar ama sen sekiz yaşındasın sekiz. Nereden geliyor bu özgüven anlamıyorum ki.

" Babana ne diyeceksin acaba?"

Tam bu sırada odadan heybetli kocam bey çıktı. Aşık aşık baktım her zeresine. Hala çok aşığım kendilerine. Kahveleri her zerremde uzun uzun gezinir iken yavaş adımlarla yanıma geldiğinde bellimden kavrayıp kendine yaslayıp kafasını boynuma gömüp derin bir nefes eşliğinde tam şah damarıma öpücük kondurdu." Memleket kokulum benim."

" Kocam beyler nasılsın?"

Keyifle gülümsedi." Dün akşam harika bir hanım ile ateşli geceden sonra çok iyiyim. Siz nasılsınız?"

Daha da sırnaştım boynundan sarkan künyesini tutup kendime doğru çektim." Bende gayet iyiyim. Dün gece fazla ateşli geçti." Dudaklarımı dudaklarına sürter iken bedenimi bedenine daha da yasladım. Sesim en cüretkar haliyle çıktı." Ateşiniz ile yanmak her gece olduğu gibi çok zevkliydi."

Belimden kavrayıp yukarıya kaldırdığında bacaklarımı beline doladım." İsterseniz tam şuan o ateşli geceyi tüm gün tekrar ana biliriz."

Kocaman gülümseyip dudaklarına ilerliyordum ki içerden Yavuzun sesi geldi. " Az iman edep! "

Murat ile birbimize bakar iken aynı anda kocaman nefes verdik." Hatunum bu oğlumu evden atmamam için bana bir sebep ver şuan."

" Oğlumuz çünkü."

Kafasını yukarıya kaldırıp büyük sabır çekti. Bedenimi yere bırakıp salona geçtik beraber ve Yavuz yere seccade sermiş namaz kılıyordu. Babasından namaz kılarak kurtulacağını sanıyordu zeki oğlum ama yaptığı o kadar büyük hatta vardı ki ellerini göğsünün üzerinde birleştirmiş halde olması idi. Ellerini göbeğinde birleştimesi gerekir iken kadınlar gibi göğsünün üzerinde birleştirmişti birde başına take takmıştı beyefendi. Murat yanına yaklaşıp kulağından kavradı." Oğlum bu hallin ne ? Bir anlat bakalım bana."

Kocaman yutkunup kafasını yukarıya kaldırıp masum masum bakışını attı." Baba namaz kıllana yılan bile dokunmaz." Bir anda suçlu değilmiş gibi yükseldi." Namaza saygı nerede kaldı? Gençlik bitmiş bitmiş."

Murat kulağını biraz daha çekiştirdi." Oğlum o su içene yılan dokunmaz olmasın? Ve genç olan sensin benim zeka küpü oğlum."

Yavuz kocaman yutkunup bana yardım bakışını attı." Anneciğim bana bir bidon su getirir misin? Yada vazgeçtim hortumu buraya çekip suyu açar mısın? Esela çalıyorda kullağımın dibinde." Maalesef oğlum babanın ellinden alabileceğimi hiç düşünmüyordum. Hallimi anlamış olacak ki kafasını öne eğip bir iki saniye düşündükten sonra bir anda bağırdı. " Baba bak sana ne anlatacağım." Murat anlat bakalım bakışını attı." Büyük bir sahabe demiş ki; Cuma günleri oğlunu dövüp, kızan babalar cehhemde yanarmış." Ellerini babasına doğru kaldırıp büyük ciddiyetle açıkladı." Hem bugün dayak atmama günüymüş biliyor musun?"

Murat'ın sinirden yüzü kızarır iken sakince cevap verdi." Oğlum birincisi bugün cuma değil. İkincisi götünden laf uydurma. Üçüncüsü dövmeme günü diye bir şey yok."

Hala masum bakıyordu Yavuz." Ben uydurdum baba. Her şeyin günü oluyor bunun olmasın mı?" Kulağını babasından kurtarıp koşarak arkama geçti." Baba , annem bugün çok güzel değil mi?"

Elleni Yavuz'a doğru kaldırıp dik dik baktı Murat." Annen her gün güzel oğlumda sen söyle bakalım ne belaya battın yine?"

Bir an bana baktı Yavuz. Üzgünüm oğlum." Baba , kuru iftira atmak çok büyük günah bir kere. Ben gayet masum bir çocuğum." Murat ile ikimizin yüzüde garip bir hâle geldi." Tamam senin silahını alıp sinir olduğum bebeyi vurmaya çalışmış olabilirim. Annem ile nezaharethaneye de düşmüş olabiliriz . Tamam camide hayır için dağıtılan lokumları alıp millete parayla satmışta olabilirim. Senin telefonunu gidip ikinci elci telefoncuya satmışta olabilirim. Komşu Kamuran teyzenin telefonun ekran ışığını kısıp bozulmuş gibi gösterip her defasında ekran ışığını düzeltip para alıyorda olabilirim. Siz evde yokken eve hırsızı da almış olabilirim. " Gözlerimiz fal taşı gibi açıldı." Ha birde deli olan komşu Pakize ablanın evine girip Azrail kıyafeti giyinip korkutmuşda olabilirim. Tüm mahallenin elektriğinide kesmiş olabilirim." Bir kaç saniye durup bana baktı." Anne , ben neymişim böyle ya? Şeytan benim yanımda halt etmiş olabilir mi?"

Murat'ın yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Yandan kolonyayı alıp bileklerine sürdü zira asla iyi değildi şuan." İyi bari bunu biliyorsun. Sen kavga ettin dimi?"

Bir kaç saniye durup bana baktı." Baba şimdi şöyle ki." Bir anda beni gösterdi." Annem senin kartını patlatı."

" Ne?" Dedi Murat.

Kocaman yutkunup adımlarım gerilerken oğlumada çıkıştım." Son anne satıcısı seni! Hani aramızda kalacaktı?"

Kocaman güldü." Annem oğlunun dayak yemesine gönlün el mi verecekti?" En kınayıcı bakışını attı." Sen iki naz cilve yaparsın alırsın babamın gönlünü." Murat'a yandan bakışını attı." Bu arada baba tüm para dolandırıcılara gitti."

Murat gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı." Anneli oğlu şimdi kaçın yoksa hiç iyi şeyler olmayacak."

Yavuz bacağıma sarıldı." Anne yardım!"

" Asıl sen bana yardım et!"

Kafasını kaldırıp boş boş göz kırpıştırdı." Anne ben sekiz yaşında ne yapabilirim?"

" Lafa bak lafa. İşine gelince neler yaptığını çok iyi biliyoruz."Murat ters ters bize bakıyordu. " Yavuz."

" Anne tövbeler olsunda babamın içine bir şey kaçmış olabilir mi?"

Yavuz ile birbirimize bakıp aynı anda kafayı sallayıp bağırdık." Kaçalım!"

Arkamızı dönüp kaçıyorduk ki Yavuz'u çoktan tutmuştu. Arkama dönüp baktığımda ellini kalbine koyup en ağlamaklı bakışını attı." Ben yakalandım anne. Kaç kurtar kendini benim için fedakarlık yapmana hiç gerek yok."

Murat bir anda belimden kavrayıp omzuna aldığında kafam tepe taklak olmuştu. Sesimi en sevimli haline getirdim. " Muraaaat valla isterek olmadı ki. Valla masumum ben."

Ve o sinirli sesi." Tabi siz hiç bir şey yapar mısınız? Anneli oğulu dünyanın en masum insanlarısınız bir kanatlarınız eksik." Bedenimi tutup düz hale getirdiğinde gözleri içinde ateşler taşıyordu." Ne yapıyım ben sizi? Ha! Bir şey söyleyin bana! Sizin yüzünüzden karakolun numarasını engelledim lan!"

Yüzünü kavrayıp sevimli sevimli göz kırpıştırır iken sesimi nazlı nazlı çıkardım." Muraaaat yapmasan?" Çaresizlik, yalvarış ve daha nicesi. " Hı Murat?" Gözlerimi kocaman açıp en masum ve uysal halime büründüm." Büyüklük sende kalsa olmaz mı?" Yüzüne daha da yaklaşıp sevimli sevimli baktım." Hı Murat?"

Gözlerini yumup derin derin nefesler çekti içine." Sevimli sevimli göz kırpıştırma bana." Gözlerini açtığında hala aynı bakıyordum." Bu kadar sinirlendikten sonra ne yapman gerektiğini biliyorsun dimi?" Ah ulan ah! Olan yine bana oluyordu. Başımı sallamak zorunda kaldım. Zorla öldürücü gülüşünü gönderdi. Yavuz'u koltuğa attı." Annen benim sinirimi alana kadar yüz rekat namaz kılıyorsun."

" Baba ben daha sekiz yaşında yüz rekat namazı nasıl kılıyım?" Dedi Yavuz.

" Kılarsın oğlum kılarsın anca temizlersin günahlarını. Sekiz yaşında boyundan büyük günahların var." Yavuzun ensesinden kavrayıp yüzüne eğildi. " Bir yerde başlamak lazım dimi?" Yavuz hızla başını sallayıp koşarak secdenin üzerine geçip namaz kılmaya koyuldu. Ateş saçan gözleri bana döndü." Gelelim sana." Gelmesek. Bellimi bırakmadan odamıza yürüdü." Beni acil sakinleştir yoksa evlat katili olacağım." Odamıza geldiğimizde kapıyı açıp kapatıp birde üzerine kilitledi. Kaçma şansım asla yoktu. Senin alacağın olsun oğlum insan annesini satar mı hiç? " Sakinleştir beni en acilinden. Nefesimi keserek mi yoksa cayır cayır yakarak mı bir şekilde sakinleştir."

Biliyordum başıma geleceği ya. Valla biliyordum konu nasıl oluyor ediyorsa hep bana dönüyordu. Yavuz yapıyor günün sonunda acısı benim üzerimden çıkıyordu. Kabul etmeliyim ki oğlumun bela çekme yeteneği bana benzemesi hiçte güzel değil. Kocaman nefes alıp dudaklarına yapıştım. Bedenimi yatağa bırakır iken o kadar sert bastırdı ki kendine kocaman inledim. İçerde oğlumuz namaz kılar iken biz ne yapıyorduk?

Bir dakika içinde altında çıplak kaldığımda o kaçınılmaz sonu çok iyi görüyordum. Odanın duvarlarını özellikle yalıtımlı yaptırmıştı Murat. İçerdeki ses asla dışarıya çıkmıyordu. Kocam bey bu konuda da fazlasıyla önlemini alıyordu. Oğlum sanıyordu ki ben , babasına sarılıp, cilve , naz yaparak tatlı tatlı konuşup babasının gönlünü alıyorum ama nerede konuşmaya fırsat dahi vermiyordu ki zalimin oğlu. Sekiz yıldır aramızda ki tensel çekimden hiç bir şey kayıp etmememiştik hatta her geçen gün daha da artıyordu sanki. Bir insan her haftanın her geceside o işi yapar mı? Yapıyordu zalimin oğlu. Libidosu bana karşı asla durulmuyordu.

 

Bir buçuk saat sonra....

 

Nefes nefese bedenini yana bırakırken belimden kavrayıp kendine doğru çekti. " Ulan hatun sana yine doyamadım ben." Üzerime çıkıp her zerreme usul usul öpücükler kondurdu. " Denizim, huzurum seni karım yapmak ile sekiz yıl önce çok zeki karar vermişim ha." Dudaklarıma tekrar yaklaştı." Bir tur daha mı atsak diyorum?"

" Murat git Allah rızası için ya." Kolları arasından çıktım. Dolaba yaklaşıp kıyafetlerimi çıkarıp siyah dantelli sütyenimi üzerime geçirip üniformamı üzerime geçirdim. Saçlarımı tepeden sıkı sıkıya bağladım hala çok uzundular bir defasında kestirmek için kuaföre gittiğimde kuaföre gelip saçlarım kesilmeden omzuna aldığı gibi kaçırmıştı beni. Adamın saçlarıma takıntısı vardı. Asla kestirmeme izin vermiyordu kestireceksem bile uçlarından kırıklarını aldrımama izin veriyordu onda da zebani gibi kuaförde başımda bekleyip o şekilde kestiriyordu. Neymiş efendim bana güvenmiyormuş bu konuda kırıkları aldırmak yerine çok daha kısaltırmışım. Ruh hastası manyak yemin ederim.

Yanımda yerini alırken her zaman olduğu gibi benden hızlı hazırlanıp boynuma derin bir öpücük kondurup odadan çıkmıştı. Üstüme başıma düzen verip yatağa oturduğumda odanın kapısı açılıp Yavuz girdi. Koşar adımlarla yanıma gelip kucağıma tünediğinde başını boynuma saklayıp sıkı sıkıya sarıldı." Annem."

Ellerim saçları arasına daldı." Oğlum."

" Ben seni çok seviyorum annem. Sen benim dünyada gördüğüm en güçlü ve hayran olduğum tek kadınsın." Kafasını boynuma daha çok sokulur iken kolları daha sıkı dolandı." Sen benim dünyamda ki cennetimsin annem ."

Kollarım sıkı sıkıya bedenine dolandı. Her sabah gelip boynuma kafasını saklayıp bu konuşmayı yapıyordu bana. İyi bir anne olur muyum? Olmaz mı diye düşünür iken oğlum her sabah harika bir anne olduğumu söylüyordu . Bir ara bunu Murat'a sen mi söylemesi gerektiğini sorduğumda hayır demişti. Yetmiştim galiba ben oğluma. İyi bir anne olabilmiştim. Kulağına yaklaşıp fısıldadım." Biliyor musun bende bu dünyada en çok seni seviyorum oğlum."

Kafasını çektiğinde ela gözleri yüzümde hayran hayran dolaştı. " Annem sen bu dünyada sevilmeye en layık annesin." Yanaklarıma kocaman öpücükler kondurdu." Tüm kalbim sen ile kaplı annem."

Hafifçe tebessüm ettim." Melekte olmasın oranda?"

Altan bakar iken çapkınca güldü." Onun yeri çok ayrı annem." Ellini kalbine attıp bu yaşında aşık aşık uzaklara daldı gözleri. Yaşı küçüktü lakin zehir gibi kafası vardı ama gel gör ki o zehir kafası olmadık kurnazlıklara çalışıyordu ve bu yaşında aşık olmuş olabilir oğlum. Daha doğrusu dünayaya geldiği andan itibaren Meleğe aşık olmuş olabilir oğlum çünkü hepimiz ilk konuşmasında anne, baba hata ben seni seviyorum demesini ister iken oğlum, Melek demişti düzeltiyim Melep demişti. Meleği ne zaman görse gözlerini kaçırıyor, yanakları kızarıyordu , heyecandan ne yapacağını bilmiyordu.

Galiba Melekte bizim oğlana karşı boş değildi ama bu aşk maalesef ki olamaz çünkü Suskun abi faktörü vardı. Daha Yavuz beş yaşında iken Meleğin yanağını öptü diye oğlumu kapının önüne koymuştu. Melek ile Yavuz'u asla yalnız kalmalarına izin yoktu. Ara ara gizli saklı görüştüklerini fark ediyordum. Ne kadar Murat ile yapma etme oğlum desekte pek bizi taktığı yoktu bu konuda.

Saçlarını usul usul geriye doğru tarar iken boynuma tekrar sokuldu. O kadar çok benziyordu ki huyu suyu babasına resmen küçük bir Murat doğurmuş olabilirdim. Murat göreve gittiği zaman asla odasında yatmayıp yanıma gelip sokuluyordu. Babası gibi kafasını boynuma saklayıp o şekilde uyuyordu ve saçlarını okşamamı çok istiyordu. Erkek çocuğu çok sevgisini göstermez derler ama tam tersi benim oğlum her sabah gelip beni sevdiğini söylüyordu. Sokağın kenarında bulduğu çiçekleri kopartıp bana getiriyordu ve babası kadar ağzı iyi laf yapıyordu eşek sıpasının.

En çok korktuğum nokta ben göreve gittiğim zaman ilgisiz kalır mı? Sevgim yetermi? İşten zaman bulup oğluma yetemez miyim ? Diye düşünürken bu korkularımın bir tanesi dahi gerçek olmamıştı çünkü oğlum yaşına göre çok anlayışlı bir çocuktu ve babası benim yokluğumda yerimi asla aratmıyordu. Yavuz ne babasının yokluğunda babasını nede annesinin yokluğunda annesini arıyordu çünkü Murat ve ben yeri geldiğinde annede oluyorduk babada.

Kafamı omzuna yasladığımda Karadeniz kokusu ve kestane kokusunun harmanlanmış kokusunu içime çektim hem benim kokum hem babasının kokusunu barındırıyordu. Ela gözleri, simsiyah saçları, artık çok daha belirgin olan sert çene hatları, geniş omuzları, yaşına göre iri cüsesi ve yine yaşına göre çok güçlü bir çocuktu. Dışardan bakan kişiler Yavuz'u hep on , on bir yaşında sanıyordu ama sekiz yaşında idi.

Kulağına yaklaşıp fısıldadım." Annen hep yanında ve hep seni seviyor olacak kalacak."

" Biliyorum anne bazen sevginden boğaluyorum ha." Kollarım arasından çıktı." Anne çok acuktum da."

Gülerek yerimden kalktım." Ha bende çok acuktum da."

Koşarak mutfağa giderken peşinede ben takıldım. Mutfağa girdiğimizde Murat kahvaltı masasını hazırlamıştı. Yavuz sandalyeye oturur iken kenarda duran tartıya çıktım." Yine kilo almışım ya." Dudaklarımı büzüp ikiliye baktım." Kilo alınca çirkinleşti mi ben?"

Murat ile Yavuz birbirilerine baktılar." Oğlum annen çok saçmalıyor yine."

Başını sallayıp onayladı Yavuz." Doğru diyorsun baba , annem yine çok saçmalıyor."

Sinirle ikisine çıkıştım." Yalan söylemeyin bana şuna bak duba gibi olmuşum. Yüzüm gözümde sarktı sanki. Ayy yaş geçtikçe çirkinleşiyorum ben ."

Murat ile Yavuz aynı anda konuştu." Hala saçmalıyor."

Ellimi yüzüme geçirdim." Al birini vur ötekine. Nerem saçma benim? Kilo almışım işte çirkinleştimde."

Murat ve Yavuz birbirine bakıp umutsuzluk içinde kafalarını sallayıp Yavuz sitemini dile getirdi." Baba , annem sabah sabah yine dırdır ediyor."

" Katılıyorum oğlum, annen yine saçma sapan dırdır etmeye başladı." Şunlara bak birde birbirlerine destek çıkıyorlar ya. Adaletsizlik bu onlar hep iki kişi ben ise tek başıma kalıyordum ve nasıl oluyorsa hep aynı hareketleri yapıyorlardı. En küçük örnek aynı anda masadan çayı alıp önce burunlarına götürüp kokladıktan sonra kocaman yudum aldılar. Onlara karşı kazanamayacağımı anlayınca boş sandalyeye geçer iken Murat belimden kavrayıp kucağına çekti." Bu mu kilo almış halin?" Bacaklarımı tutup bacaklarının diğer tarafına atıp rahat rahat oturtu kucağına. " Hala kuş gibisin yavrum." Kafasını boynuma saklayıp derin nefes eşliğinde kocaman öpücük kondurdu." Gözümde hala çok güzelsin ve güzel olmaya devam edeceksin."

Yavuz yandan bize bakıp gülüyordu eşek sıpası. Murat'ın kucağına daha da yayıldım." Benden başkasını güzel görürsen zaten...."

Yavuz bitirdi sözümü." Annem seni kurşuna dizer baba hata silahı ben veririm elline."

Murat gözlerini kısıp Yavuz'a baktı." Ula oğlum sen düşman hattı mısın?"

Omuzlarını indirip kaldırdı." Valla baba , annemi üzer isen Rahmi dedem seni çekip vurmam gerektiğini söyledi."

Murat sinirle bana çıkıştı." Dedim ben sana bu çocuğu Rahmi albay ile çok tek bırakmayalım diye. Kaç çocuk, babasını seni vururum diye tehdit eder lan!"

Yavuz araya girip düzeltme yaptı." Baba , annemi üzer isen vuracağımı söyledim. Başka konularda vurmam seni merak etme." Murat ters ters bakınca ne olacağını anlamış olacaki ağzına ardı ardına ekmek depti." Ben bugün dayak yemeden kaçıyım." Koşarak yerinden kalkıp kapıdan çıkıp gitti.

Murat kocaman nefes verdi." Hatun bu çocuğun sekiz yaşında olduğuna emin miyiz? Eşek sıpası kendi çapında küçük bir devlete çünkü."

Küçük bir kahkaha attım." Senden ve benden olacak çocuğun böyle olacağı belliydi." Başımı omzuna yaslar iken kendi elleriyle yemeğimi yedirmeye koyuldu." Sekiz yıl geçti ama bana karşı aşkın hiç değişmiyor."

" İstersen bin sene geçsin sana karşı sevgim azalmaz tam tersi her gün damla damla daha büyüyor. " Kafasını eğip gözlerimin içine daldığında her zaman olduğu gibi kendi yansımam ile karşı karşıya kaldım. Kelimeler öyle içten akıp gitti dudaklarından." Bana seçim şansı sunsalar cennet mi yoksa Deniz mi diye? Hiç düşünmeden ellimin tersiyle cenneti ret eder seni seçerim. Benim cennetim sensin be huzurum. Memleketim , vatanım , milletim. Sen benim her şeyimsin Denizim. " Elli yüreğine gitti." Aha buram var ya sana hala cayır cayır yanıyor."

" Muraaaat."

" Kalp iptal dimi?"

" Hep iptal sana hep."

Alnını alnıma yaslayıp öylece kaldık. Ben yine kolları arasında, sıcaklığında , huzurunda kaldım. Murat'a bir ömür boyu takılı kalmaya devam ettim.

Deniz Karasu iyileşmişti. Bir adamın kalbinin içinde iyileşti. Hep sinirli olan Deniz değil her daim Murat'ın yanında mutlu Deniz kaldı. Geçmişin tüm zincirleri kırılıp gitti. Sevdamıza sıkı sıkıya tutunup başardık biz. Bir adam, kadını yaşatmak istiyorsa yaşatıyordu. Murat yaşatmıştı beni.

Aşık oldum.

Eş oldum.

Anne oldum.

Ben Deniz Karasu hayat oldum....

 

********

Mahalleye çıktığı zaman Yavuz tüm çocuklar askeri lojmanda her zaman olduğu gibi oyun oynuyordu. Kaşlarını derinden çatmış , omuzları en dik konumda üzerinde askeri üniforması vardı. Annesi aldığı için giyinmeyi çok seviyordu. Seri adımlarla bir bir yürür iken ilerde Meleğin yere düşmüş avaz avaz ağladığını ve başında iki tane erkeğin durup onunla dalga geçtiğini görünce yumruklarını sıktı. Koşar adımlarla Meleğin yanına geldiğinde dik dik baktı çocuklara." Gidin lan şuradan!"

Çocuklar iki adım geriledi geçen hafta Yavuz ile kavga etmişler ve sonucunda dayak yemişlerdi. Hızlı adımlarla ortamı terk ederlerken Melek kömür karası saçlarını geriye doğru itteleyip mavi gözlerini kocaman açarak Yavuz'a baktı." Cavuz canım yanıyor."

Derin bir nefes verip yere çöktü Yavuz." Melek ne diye tek başına dışarıya çıkıyorsun Allah adına?" Kömür karası saçları biraz daha geriye doğru itteleyip gözünden akan yaşları parmak uçlarıyla sildi." Ağlama , kıyamam." Meleğin bacağını tutup taşları ve tozları temizledikten sonra hafifçe üfledi." Şşş tamam kızım buradayız işte ağlama."

Kaşlarını sevimli sevimli çatı Melek." Salak canım yanıyor diyorum ağlama demesene." Ellinin tersiyle göz yaşlarını silmeye çalıştı. "Hem seni bekliyordum burada."

Yaraya bakar iken bir kaç saniye kalakalmıştı Yavuz." Beni mi bekliyordun?" Onaylayan mırıltı çıkardı Melek. Kafasını öne eğip yaraya hafif hafif üflemeye devam etti. " Tamam ağlama artık buradayım." Cebinden mendil çıkartıp yaraya bastırıp kanı durdurmaya çalıştı. " İyisin dimi?"

" Sen geldin iyi oldum Cavuz." Hafifçe tebessüm etti Yavuz. Kanın durduğuna emin olunca Meleğin ellinden tutup ayağa kaldırdı. Sağını solunu elli ile düzeltip bir anda başını Meleğin boynuna gömüp küçük bir öpücük kondurup hızla çekildi. Mavi gözleri kocaman açıldı Meleğin." Niye yaptın onu?"

Gözlerini kaçırmak istedi Yavuz yapamadı." Mis kokulumsun." Ellini saçlarına attıp ne diyeceğini bilemeyerek kaşıdı." Babam , anneme hep memleket kokulum der sende benim mis kokulumsun."

Neşe içinde güldü Melek. Kollarını Yavuz'a dolayıp yüzüne yaklaştı." Cavuz öpiyim lütpen." Şaşkınlıkla baktı Yavuz ne diyeceğini bilemiyordu ve demesine gerek kalmadan Melek yanağına kocaman sulu öpücük kondurdu. Melek ellini yanağına koyup iki defa hafifçe vurdu." Sende beni öp Cavuz."

Yüzü kıpkırmızı kesilmişti Yavuzun." Olmaz baban görür ise döver beni."

Yavuzun kollunu tutup sarstı Melek bir yandan da mavi gözlerini kocaman açıp bakıyordu." Lütpen Cavuz lütpen öp."

" Olmaz Melek." Mavi gözler daha da açıldı." Açma şu mavi gözlerini bana." Gözlerini kaçırmak istedi olmadı. " Açma Melek!" Daha da yaklaştı mavi gözler." Baban döver beni bak! Geçen gün senin yüzünden dayak yedim zaten." Mavi gözler hala aynı bakıyordu. Sağı solu kontrol edip Suskunun olmadığına emin olunca kabul etti." Tamam öpüyüm. "

Neşe içinde güldü Melek yanağını uzattı. Etrafını bir kez daha kontrol edip Suskunun olmadığına emin olunca kısa ama derin öpücük kondurup çekildi. Al al yandı yanakları Meleğin." Cavuz hep öp beni."

Sinirle çıkıştı Yavuz." Saçmalama kızım! Baban sonra evire çevire dövsün beni dimi? Çok beklersin." Meleğin yüzünün düştüğünü görünce bıkkınlıkla nefesini verdi ." Tamam baban yok iken öp tamam mı?" Siyah saçları savrulacak derecede saladı başını Melek. İçi gide gide baktı Yavuz , Meleğin gülüşüne." Gülüşünü çok sevdim Melek." Meleğin yanakları daha da al al kızardı. Yavuz ellini Meleğe uzattı." Ellimi tut hadi."

" Niye ellini tutuyorum?"

Kafasını bir kez daha kaşıyıp Meleğin ellini tutmak için bahane bulmaya çalışıyordu. Aklına gelen fikri öne sürdü." Çünkü dizinde yara var yürürken canın acır. Birinin ellini tutunca yara acımıyormuş"

" Gerçekten mi Cavuz?"

" Gerçek tabi." Ellini daha da uzattı." Tut hadi de acımasın dizin." Melek ellini Yavuzun ellinin içine bıraktı. Nazikçe ellinin içine bırakılan elli tutup avuç içine hapis etti Yavuz. Beraber yürümeye başladıklarında ne konuşması gerektiğini bilmiyordu Yavuz. " Şey şu mal çocukla arkadaş mısın hala?"

Kaşlarını çattı Melek ." Mal deme küfür o annem ağzına acı biber sürer Cavuz."

Gözlerini devirdi Yavuz. " Tamam o çocukla arkadaş mısın hala?"

" Yok Cavuz babam onu sevmiyor ki." Başını Yavuzun kolluna yasladı." Cavuz gelinlik giymek için damat olmak zorunda imiş. İleride sen damat olur musun? O zaman bende senin Carın olurum olmaz mı?"

Bir kaç saniye daha kalakalmıştı Yavuz. " Annem ve babam gibi mi?"

"İvet o zaman tüm gün beraber cizgi filmde izleyebiliriz hatta evcilikte oynarız."

Yüzünü buruşturdu Yavuz." Evcilik ne kızım ya? Askercilik oynayalım." Göğsünü gururla kabartı." Asker olacağım ben ilerde biliyor musun?"

" Baban ve annen gibi mi?"

" Hı hı."

Neşeyle şakıdı Melek." Cavuz bende doktor olacağım annem gibi. " Mavi gözlerini Yavuz'a çevirdi." Hep hastalara bakacağım Cavuz. Babamın göğsünde kocaman yara izi var onu iyi yapacağım Cavuz."

" Yap Melek."

Yürüye yürüye koca çınar ağacının altına geldiklerinde Melek, Yavuzun ellini bırakıp hızlı adımlarla agacın altına geçip yerde ki yaprakları alıp havaya attıp neşe içinde dönmeye başladı. Ellerini cebine atıp izleme taraftarı oldu Yavuz.

Ellerine yaprakları alıp tekrar havaya attıp neşe içinde döndü Melek. " Cende gel Cavuz hadi beraber oynayalım." Melek biraz daha yaprak alıp havaya attıp neşe içinde döner iken dönmenin etkisinde eteği uçuşuyordu. Kafasını anında başka yöne çevirdi Yavuz. Babasından bunu öğrenmişti beyefendi bir erkek kızların orasına burasına bakmazdı . İlerde oyun oynayan erkeklerin Meleğe baktığını görünce yüzü kıpkırmızı kesildi. Hızlı adımlarla Meleğin yanına gelip eteğini tutup uçuşmasını engelledi. " Ne yapıyorsun Cavuz?"

" Eteğin açılıyor."

Sağına soluna baktığında ilerde duran erkeklerin onlara doğru baktığını görünce Yavuzun yanına sokuldu. " Bana mı baktılar Cavuz?"

" Höst ula! Kimse sana bakamaz." Meleğin önünde durup erkeklerin görmesini engelledi." Ben var iken kimse sana bakamaz Melek. Zararda veremez."

Mavi gözlerini kocaman açıp Yavuz'un ela gözleri içine daldı." Korur musun beni?"

" Korurum."

" Hep mi?"

" Evet."

" İvet değil Cavuz hep demen gerekiyor."

Meleğin kömür karası saçlarını usul usul geriye doğru itteledi Yavuz." Ne fark ediyor kızım? Evet de aynı hep te aynı."

" Babam ve annem hep diyor sende hep de Cavuz."

Başını bıkkınlıkla salladı Yavuz." Hep korurum. Oldu mu?" Başını sevimli sevimli salladı Melek. Kömür karası saçlarla uğraşmaya devam etti Yavuz. Babasından görmüştü annesinin saçlarını hep okşuyordu. " Melek seninde bana kalbin iptal oluyor mu?"

Şaşkın şaşkın sordu Melek." Kalp iptal ne oluyor ki Cavuz?"

" Babam , anneme güzel bir şey dediğinde annem hep kalp iptal diyor yada babam , annemi çok sevdiği zaman diyor." Ela gözlerini mavi gözlere çevirdi." Seninde bana kalbin iptal oluyor mu?"

" Oluyor Cavuz."

Kocaman gülümsedi Yavuz ama kısa sürmüştü zira tam karşıda ona ölüm gibi bakan Suskun duruyordu. Kocaman yutkunup iki üç adım geriledi." Suskun amca şey biz... Öyle... Yani...."

Hızlı adımlarla iki çocuğun yanına geldi Suskun." Nereden amcan oluyorum lan?" Meleğe başı ile evin yolunu gösterdi." Sana kaç defa kızlar ile oyna demedi mi?"

Omuzlarını indirip kaldırdı Melek." Baba , Cavuzla oynamak istiyorum. Hem ben onun ilerde carısıs olacağım."

" Lan !" Tepesinden aşağıya doğru sinir süzülüyordu Suskunun." Ne demek Karısı olacağım lan!" Dik bakışları Yavuz'u buldu." Oğlum küçük müçük dinlemem götüne kurşunu sıkarım senin. Kızımdan uzak dur!"

Melek kaşlarını çattıp babasına bakmaya çalıştı. Olmuyordu babası çok uzundu." Öyle deme baba , Cavuza hem o dizim acımasın diye ellimi tutu birde öptü beni biliyor musun?"

Sinirden tam olarak kan beyninde durmuştu Suskunun. Yavuz'u tuttuğu gibi çöp konteynerinin içine atması bir oldu." Irz düşmanına bak! Oğlum bak annenin , babanı dinlemem döverim seni! Belanı sevdirme lan bana!" Meleğin belinden kavrayıp kucağına aldı." Sende bir daha bu ellalemin oğlu ile görüştüğünü görür isem çok kötü olur. Irz düşmanına bak kızımı öpmüş!"

Kafasını usulca çöpün içinden çıkardı Yavuz. Dayak gelmediğine şükür ediyordu hoş daha geçen hafta bir güzel dayak yemişti bu gidişlede daha çooook dayak yiyeceğe benziyordu. Suskun ve Melek uzaklaşırken çöp konteynerinin içinden çıkıp tam kafasında bulunan muz kabuğunun alıp kenara attı ." Ulan Melek! Ulan Melek! Öp diyen sensin öpüncede babana söylüyorsun!" Burnuna dolan kokuyla yüzünü buruşturdu. İçini derince çekerken babasının omzuna kafasını yaslamış melül melül bakan Meleğe içi gide gide bakabildi Yavuz. " İlerde kızını Trabzona kaçırıyımda gör Suskun amca."

Usul usul adımlarla evinin yolunu tuttu. Yavuz'a göre içinde ki Meleğe karşı sevgi babasının, annesine olan sevgisine denk geliyordu ama anne ve babanın önünde Suskun gibi bir engel yoktu. Suskunu geçip Meleğe ulaşmak çok zordu. Karşılık dairelerde oturuyor olsalarda Suskun yüzünden asla görüşemiyorlardı. Görüşseler bile bir şekilde hep Suskuna yakalanıyorlardı. Her defasında ya dayak yiyordu yada böyle bir yerlere atılıyordu.

Ellinin içine kısa bir an baktı. Yüzü düşmüş olsada kocaman gülümsedi. Meleğin ellini tutmuştu sonuçta ve öpmüştü. Kazançlı gün oluyordu.

 

********

Başlar , omuzlar dik konumda , her bir adımda yerlerde ki tozları kaldıran anne ve babasının arkasından gelen Yavuz , anne ve babası gibi kafasını dik konuma getirmiş, kaşlarını en derinden çatmış , ölüm bakışlarını etrafına atmaya çalışıyordu. Deniz ve Murat'ın her bir adımı uyum içinde yürürler iken yanlarından geçen her asker selam duruşu içine geçmişti. Anne ve babasına hayran hayran bakamadan yapamıyordu Yavuz. İlk defa askeriyeye gelmişti anne ve babasının üniforma içindeki asaletlerini , her bir adımda yerde havalanan tozları, saygıyla selam veren askerleri gördükçe hayranlığı bin kat daha artıyordu.

Hızlı adımlarla anne ve babasına uyum sağlamaya çalışıyordu lakin olmuyordu. Babası ellerini arkadan birleştirince babası gibi ellerini arkadan birleştirdi. Annesini başını daha dik konuma getirip en keskin bakışlar ile baktığını görünce anında taklit etti Yavuz. Askerlerin yanlarında geçer iken Murat Karasu ve Deniz Karasuyun oğlu olduğunu her bir hareketinde belli etmeye çalışıyordu. O yüzbaşı Murat Karasu ve yüzbaşı Deniz Karasuyun oğlu Yavuz Karasu idi.

Annesi daha bir sene önce Kaplan timi ile operasyonda yaptığı büyük başarıdan sonra yüzbaşı rütbesine layık görülmüştü. Annesinin omzundaki yüzbaşı rütbesini görünce annesine karşı hayranlığı daha da artmıştı. Hayata gözlerini açtığından itibaren kendi dünyası içinde en güçlü kadının oğlu olduğu için içten içe hep gurur duydu Yavuz. Annesine bunları söyleyemedi ama arkadaşlarına anne ve babasını anlatır iken en çok annesini anlatıyordu çünkü annesine hayran ve seven bir çocuktu Yavuz. Annesini üniforma içinde gördüğünde gözlerini annesinden alamıyordu. Kaç çocuğun annesi askerdi ki? Çok az ve şanslı görüyordu kendini Yavuz. Erkek kurdun ve dişi kurdun, küçük kurduydu.

Murat ve Deniz ayrılma noktasına gelince birbirlerine döndüler. Ellini Murat'a doğru uzatı Deniz." İyi işler Yüzbaşı Murat Karasu."

Uzatılan elli tutup yaklaştı Murat." İyi işler yüzbaşı Deniz Karasu."

Alayla güldü Deniz." Timinizi daha iyi çalıştırın Yüzbaşım. Kaplan timinin , Kartal timini geçmesine çok az kaldı." Kaplan timinin başına geçtiğinde beri Deniz o acemi , genç , operasyon bilmeyen timi küllerinden doğurmuştu. Sekiz yıldır verdiği eğitimler ve çabalar sonucunda Kaplan timi askeriyenin ikinci en iyi timi olmuştu. Artık kaplan timine girmek zordu. Askeriyenin en güçsüz görülen ve acemi timi şimdi kök söktürüyordu düşmanlara. En zor imkansız görevler ellerinin kiri olmuştu bunun en büyük nedeni ise Yüzbaşı Deniz Karasu sayesinde olmuştu. İlerleyen zamanlarda Kaplan timinin , Kartal timinin geçeceğine dair görüşler vardı.

İki kaşı usulca havalandı Murat'ın." Sizle rakip olmak benim için şeref yüzbaşım. Ellinizden geleni ardınıza koymayın."

Bir kaşı tehditkarca havalandı Deniz'in." Dişe diş kana kan yüzbaşım." Ellini çekip ellerini kendinen emin olarak iki yana açtı ." Laflar değil sahada icraatlarınızı görelim."

Aynı tehditkar bakışını kuşandı Murat." Hodri meydan Yüzbaşım."

" Hodri meydan Yüzbaşım."

İkisi birbirine en dik bakışlarını attılar. Evde karı- koca iş yerinde iki rakiplerdi artık. Bir tarafta her sene inanılmaz başarılara imza atan kartal timi diğer yanda askeriyenin en genç timi olduğu halde adım adım taş üstünde taş baş üstünde baş bırakmayarak verilen her operasyonu büyük yankılar uyandırarak başaran kaplan timi. Kartal gökyüzünde düşmana göz açtırmaz iken kaplan pençelerini düşmanlara geçiriyordu.

Deniz ve Murat iki kolla ayrılırken hangisi arkasından gideceği konusunda kararsız kalan Yavuz bir kaç saniye durmak zorunda kaldı. Annesi talim yaptıracaktı şu anlık talim izlemek istemiyordu babasının arkasından koşar adımlarla gidip yan yana gelince yine babasını taklit etmeye devam etti. Babası kaşlarını en derinden çatmış , keskin bakışları etrafında geziniyor iken kafası en dik konumda, omuzlarını kabartmıştı. Babasının yürüdüğü gibi ve duruşunu aynen taklit etti Yavuz.

Kartal timi sıra sıra dizilmiş Murat'ı bekler iken sıranın en başında yerini aldı Murat. Yavuz sıra sıra dizilmiş amcalarına ve halasına kafasını kaldırıp baktı. Her daim neşe saçan , konuşan hallerinden eser yoktu. Gözleri içinde dahi kanın en koyu rengini görüyordu Yavuz. Kısık gözlerle süzer iken halası Derya'nın dahi kana susamış yüz ifadesini görünce iki kaşı havalandı Yavuz'un. Dışarı hayata gördüğü amcaları ve halası bu kişiler ise karşısında duran kişiler kim oluyordu? Fark vardı. Dışarda sivil , askeriyede kartal timiydi onlar. Düşmana aman vermeyen, girilmez denilen yerlere giren , imkansızı bilmeyen , tek bir kurşunu dahi boşa harcamayan ve düşamın korkulu rüyası Kartal timi idi onlar.

Murat en gür sesiyle bağırdı." Dikkat!" Yavuz kısa bir an arkasına dönüp baktığında Albay Mustafa Akaydının geldiğini görünce koşar adımlarla babasının yanında yerini aldı. " Selam dur!" Kartal timi aynı anda ayaklarını yere vurup selam duruşu içine geçtiğini görünce onlar gibi selam duruşu içine geçti Yavuz.

Mustafa sıra sıra dizilmiş kartal timini baştan aşağıya kadar süzdü." Merhaba asker."

" Sağol!"

" Nasılsın asker?"

" Sağol!"

Başını usulca salladı Mustafa." Sizde sağolun. Rahata dinle beni asker." Ellerini alınlarından indirip arkada birleştiler. Kafasını hafifçe kaldırıp babasının yaptığını görünce anında babasına uyum sağladı Yavuz. " Asker dediğin tarihini iyi bilmeli asker! Vatan korumak yetmez , yetemez. Tarihini bilmeyen adım atamaz." Mustafa'nın gözleri hepsinin üzerinde gezinirken kurbanını seçti." Kazım öne çık."

Bir adım öne çıkıp selamını verip en gür sesiyle bağırdı Kazım." Astsubay başçavuş Kazım Deli , Ardahan emret komutanım."

Ellerini arkadan birleştirip aklında ki soruyu sordu Mustafa." Anadolu'nun kapısını açan Malazgirt savaşın tarihi ne zaman?"

Kazım bir an bocaladı. Tarihleri aklında tutmakta asla iyi değildi. Ağzını açıp cevap vermek ister iken cevap bambaşka bir kişiden geldi." 1071 Muş'ta olmuştur Selçuklu ve Bizans arasında." Kafalar aynı anda sıranın en başında ki Murat'ın yanında bulunan Yavuz'a döndü.

Mustafa albayın kaşları şaşkınlıkla havalandı." Bir adım öne çık asker."

Bir adım öne çıkıp asker selamını verip babası kadar gür sesiyle bağırmaya çalıştı Yavuz." Yüzbaşı Murat Karasu ve yüzbaşı Deniz Karasu oğlu ileride vatanın koruyucusu yüzbaşı olacak Yavuz Karasu, Trabzon emret komutanım. " Ellerini indirir iken babasından öğrendiği gibi bacaklarının iki yanına sabitleyip en dik bakışını attı Yavuz.

" Söyle bakalım asker ilk müslüman olan Türk devleti kimdir ?" Dedi Mustafa.

Alayla güldü Kazım." Komutanım sekiz yaşındaki çocuk nereden bilsin o kadarını?"

" Karahanlılar."

Kazım apışıp kalır iken Yavuz , Kazıma naber aslanım bakışını atıyordu. Mustafa albayın kaşları daha da havalanırken yeni sorusunu yöneltti." Çin settinin yapılmasına sebep olan han?"

Düşünmeden cevap verdi Yavuz." Mete han."

" Papaya diz çöktüren han?"

" Atilla."

" İlk Türk devleti?"

" Asya Hun devleti."

" Kırk kişi ile saray basan kişi?"

" Kürşat."

" Osmanlı'nın kuruluş tarihi?"

" 1299."

" İlk ordu düzeninin onluk sistemde kuran kişi?"

" Mete han."

" Kara harp kuruluş tarihi?"

" 1834."

" İstanbul'un fethinin tarihi?"

" 1453."

" Sekiz yılla seksen yıl iş sığdıran padişah?"

" Yavuz Sultan Selim."

" Osmanlı Devleti'nin on bir yıl duraklama dönemi?"

" Fetret devri."

" Birinci Dünya savaşı tarihi?"

" 1914- 1918 yılları arası."

" Koca mermiyi kaldıran kişi?"

" Seyit onbaşı."

" Cumhuriyetin ilanı?"

" 29 Ekim 1923."

" Ulu Önder?"

" Mustafa Kemal Atatürk!"

" Doğum tarihi?"

" 1881."

" Ölüm?"

" 1938."

" Doğduğu şehir?"

" Selanik."

" Namus?"

" Vatan."

" Sen kimsin asker?"

" Türk!"

" Kimin boyundan geliyorsun?"

" Oğuzların üç bozok boyunun kayı soyundan."

" Amaç?"

" Vatanı korumak, düşmana aman vermemek."

" Türk boyun eğer mi?"

" Eğmez."

Mustafa albay adeta hayranlık içinde her bir sorusuna düşünmeden cevap veren Yavuz'a baktı. Kartal timinin ağzı hayretle açılır iken Murat gururla oğluna bakıyordu. Mustafa'nın gözleri Murat'a döndü." Karasu aferin sana tarihini bilen çocuk yetiştirmişsin."

Kafası daha dik konuma gelirken oğluna gururla bakıp cevap verdi Murat." Komutanım biz oğlumuza masal olarak Türk destanlarını anlatık. Mete Han'ı , Fatih Sultan Mehmet'i , Türk tarhini izletik. Anlı şanlı Türk tarihini yaşatık. Önder olarak Mustafa Kemal Atatürk'ü gösterdik. Tarihini anlatmak ile kalmadık gezerek görerek gösterdik. Vatana millete hayırlı olsun diye annesi ile ellimizden geleni yapmaya çaba gösteriyoruz."

Mustafa, Yavuz'un önüne çöküp ellini omzuna koydu." Aferin evlat sana şimdiden belli mert, çalışkan iyi bir asker olacağın. Bakarsın bundan yıllar sonra babanın yerinde seni görürüz. Babanın ve annenin şanını alıp yürütürsün." Yerden kalkıp kartal timine tekrar döndü." İşte Türk çocuğunu böyle yetiştirecek siniz! Tarihini unutmuş millet yok olmaya mahkumdur!" Derin bir nefes alıp bağırdı Mustafa." Hazır!"

Kartal timi aynı anda bağırdı." Daima hazır!"

" Hazır!"

" Daima hazır!"

" Kim?"

" Türk askeri!"

" Kim?"

" Mehmetçik!"

" Amaç ?"

" Vatanı yaşatmak!"

" Ne inmez?"

" Bayrak!"

" Şehitler."

" Ölmez!"

" Vatan."

" Bölünmez!"

" Ya devlet başa ya kuzgun leşe!"

" Ya devlet başa ya kuzgun leşe!"

" Ya istiklal ya ölüm!"

" Ya istiklal ya ölüm!"

Alanın içinde sesleri yankı yapıp dağıldı askeriyenin her bir köşesine. Hayran hayran baktı Yavuz. Göğsünü gururla kabartırken babasının yanına geçtiğinde büyük el saçları arasında gezindi. Babasının dillinde bu aferin evlat olduğunu çok iyi biliyordu.

Mustafa sağa sola doğru ağır adımlarla yürümeye devam etti." Bundan sonra her birinize daha büyük sorumluluklar düşüyor. Geleceğe çok iyi askerler yetiştirilmesi gerekiyor. Bunu da sizin gibi kıdemli ve başarılı kişiler yapabilir. Dün nasıl kan yutup kızılcık şerbeti içtik diyorsanız bundan sonra da böyle devam edecek!" Adımları durur iken dokuz evladınıda göğsü kabara kabara baktı Mustafa." Kartal timi bu günden sonra daha zor görevlere gideceğinizi bilin. En üst kademeden emir geldi. En zor görevler direkt siz intikal edeceksiniz. Sıcak yatağınız haram bundan sonra size. Anlaşıldı mı asker?"

" Emredersiniz komutanım!"

Başını usulca salladı Mustafa." Şimdi herkes işinin başına. İyi günler." Yavuz'a kısa bir baş hareketi yapıp uzaklaştı Mustafa

Albayın iyice uzaklaşınca Yavuz'un önüne çöktü Murat." Aferin evlat gurur duydum seninle."

Babasının keskin bakan gözleri içine ela gözlerini sundu Yavuz." Size layık evlat olmaya çalışıyorum baba." Kocaman gururla gülümsedi Murat. Yavuz'un başını tutup göğsüne yaslayıp saçları arasına küçük bir öpücük kondurdu. Başını çektiğinde asker selamını verdi Yavuz." Komutanım izniniz olursa annemin yanına gitmek isterim özledim."

Yerden kalkıp ellerini arkada birleştirdi Murat." İzin verilmiştir yüzbaşı Yavuz Karasu."

Kocaman gülümseyip koşarak uzaklaştı Yavuz. Askeriyeye ilk defa gelmiş olmasına rağmen annesi ve babasının anlatmasından biliyordu. Güçlü bir hafızaya sahip bir çocuktu Yavuz anlatılanı , gördüğünü asla unutmazdı. Kendinen emin adımlarla talim alanına doğru yürüdü. Yanından geçen askerlere göz ucuyla bakıp tam bir asker edası içinde babası gibi yürümeye devam ediyordu. Bu hayata kendine örnek aldığı iki insan vardı; anne ve babası. Annesinin anlatığı tarih destanlarını pür dikkat dinlemişti. Babası evde olduğu zaman spor yapıp güreşirdi. Hem annesi hem de babası gibi olmak istiyordu Yavuz bu yüzden en ufacık hareketlerini, davranışlarını dahi zinhinine kazımaya çalışıyordu.

Uzakta annesini görünce bir kaç dakika duraksayıp hayran olduğu kadını izledi. Deniz en ortaya geçmiş etrafına askerler dizilmiş her bir sözünü ciddiyetle dinliyordu. Annesini baştan aşağıya kadar süzer iken ilk defa annesinin kaşlarının bu kadar çatık olduğunu ve ciddi olduğunu görüyordu Yavuz. Deniz her daim Yavuzun yanında neşeli , gülümseyen bir kadın olurdu. Sinirli hali dahi tatlı gelirdi Yavuz'a çünkü annesi hiç bir zaman tam olarak kendisine sinirlenmezdi. Yavuz'a sinirlendiği anlarda dahi ela gözleri içinde parıldayan ışıltıları fark ederdi Yavuz. Anneyi sinirlendirmiş olsada hemen annesinin yamacına sokulurdu. Yavuz en çok annesinin göğsündeki sıcaklığı ve kafasını boynuna gömeyi severdi çünkü annesinin boynuna kafasını gömdüğünde tüm dünyadan saklanabiliyordu ve annesi her daim saçlarını okşayıp sıkı sıkıya sarılıyordu. Severdi Yavuz annesinin kokusunu , gülüşünü, sesini en önemlisi ise sevgisini çok severdi Yavuz. Anne varsa sevgi vardı. Anne varsa merhamet, şefkat, ilgili, sıcaklık vardı.

Yavuz , annesine çok düşkün bir çocuktu. Deniz görevlere gitiği zaman Deniz'in tişörtünü alıp yatardı. Saatlerce Deniz'in fotoğrafına bakardı. Deniz görevden dönene kadar uslu uslu beklerdi çünkü ne babasını üzmek isterdi nede döndüğünde annesini. Annesinin üzülmesine dayanamazdı Yavuz. Deniz görevden yaralıp döndüğü zaman annesi fark ettirmezdi ama anlardı Yavuz. Deniz yaralanmıştı. Canının yandığını ve abisi , ablası için ağladığında hemencecik annesinin dibine sokulup sıkı sıkıya sarılıp göz yaşlarını silerdi.

Anlardı Yavuz, Denizi. Kızmazdı annesine uzun süre görevlere gittiğinde. İşi buydu biliyordu. Özlerdi her çocuk gibi annesini ama dayanıyordu çünkü biliyordu ki anne görevden döndükten sonra sıkı sıkıya sarılacak, saatlerce ilgilenecek onunla ve bazen öyle anlar gelecek ki annesinin sevgisinden boğulacaktı. Anne yoksa da baba vardı. Babası, anne yokken annesinin yokluğunu aratmıyordu. Erkek çocuğu çok fazla sevgisini gösteremez derler ama Yavuz öyle değildi her fırsatta babasına sokulmadan yapamazdı. Anne göreve gitti ise gece babasının kolları arasına girip sıcaklığında uyurdu. En sevdiği ise babası ile güreşip , spor yapmayı babasının gözlemi altında silah talimleri yapmayı severdi lakin istisnasız en sevdiği babası ile at yarışı yapmayı çok severdi.

Baba göreve gittiği zamanda yine özlerdi lakin bu seferde anne , babasının yokluğunu asla aratmazdı. Annesi ilede güreşe biliyordu. Babası ile yapacağı herşeyi annesi ile de yapıyordu. Ne annesinin yokluğunda annesini nede babasının yokluğunda babasını arayan bir çocuk oldu Yavuz çünkü Deniz ve Murat her ikisinide çok iyi yapıyordu. İkisi göreve gitti ise işte o zaman özlerdi Yavuz ama bu seferde dedesi Rahmi albay vardı. Anne ve babası göreve gittiğinde Rahmi dedesi çok iyi bakıyordu ona.

Yavuz, işi zor olan iki kişinin çocuğu idi ama ne Murat nede Deniz işlerinin zorluğunu Yavuz'a belli ediyordu. Yavuz mutlu bir ailede büyüyordu. Her daim gururla en yüksek sesiyle anne ve babasının mesleğini söylüyordu en önemlisi ise Yavuz birbirine deli gibi aşık Murat ve Deniz'in çocuğu idi. Bir kadının nasıl sevilmeli , davranılmalı en yakın örneği babasından öğreniyordu. Gerçek aşkı ve sevgiyi en yakından anne ve babasından öğreniyordu Yavuz. Her konuda olduğu gibi bu konuda da anne ve babasını örnek alıyordu Yavuz.

Deniz'in her bir zeresine bakar iken ne kadar muhteşem bir annesi olduğuna bir kez daha emin oldu Yavuz. Denize altı yedi asker aynı anda saldırır iken Deniz hiç zorlanmadan hepsini yere deviriyordu diğer yandan da onu izleyen askerlere öğretiyordu. Kollunu kavradığı askeri önüne çekip tam kalbinin olduğu noktayı gösterip insan vücudunun en hassas noktalarını anlatmaya çalışıyordu. Askeri bırakıp gür sesiyle bağırdı Deniz." Zayıflık düşünülemez. Hızlı düşünecek ve en kısa sürede düşmanı etkisiz hale getirmelisiniz. Şimdi herkes çalışmaya devam ediyor. Haydi bal börekleri!"

Usul usul adımlarla Denize yaklaştı Yavuz." Annem." Deniz'in gözleri anında oğluna döndü biraz önce ki sinirli halli dağılmış en sevgi dolu bakışını kuşanmıştı. " Annem bende talim yapıyımı?"

" Maalesef Yavuz daha erken bu eğitimler için ama izleyip şimdiden öğrenebilirsin."

Başını sallamaktan başka bir şey yapamadı Yavuz. Deniz ellerini cebine atıp askerlerin etrafında tur atırıp denetlemeye devam ederken Yavuzda anında annesini taklit etti. Deniz durunca duruyor, harket edince hareket ediyordu. Deniz'in mimiklerine kadar taklit etmeye çalışıyordu. Bir yandan da askerlerin hareketlerini bir bir izleyip zihnine kazımakla meşguldü. Asker olacaktı aynı annesi ve babası gibi. Babası gibi dövüşevek bileğinin kimsenin bükmesine izin vermeyecek. Düşmanların hafızasına kazınacaktı. Annesi gibi askerleri eğitecek ve en iyi olmaları için ellinden geleni yapacaktı. En yüksek mertebeye çıkacak belki bundan yıllar sonra anne ve babasıyla sırt sırta savaşıp görevini yapacağının hayalini kuruyordu. Anne ve babasını hep sivil hayatında görmüştü ama görev başında görmemişti. İnsanların anlattığından biliyordu. Anne ve babası düşmana göz açtırmıyordu. Her görevi alınlarının akıyla çıkıyordu. Askeriyede en çok anne ve babasından askerlerin korktuğu biliyor buna rağmen askerlerin en büyük örnek aldığı insanların da anne ve babası olduğunu biliyordu. Anne ve babası olacaktı Yavuz en büyük hayali buydu. Boynuzun kullağı geçmesi için çalışacak ve çabalayacak bunun içinde en yakında anne ve babasının elleri arasında eğitilecekti.

Çok hayali vardı Yavuz'un. Hayatının rotasını şimdiden çizmişti. Asker olacak şehit Yavuz Demiral'ın adını en iyi şekilde yaşatacak. Göğsünü kabarta kabarta adının şehit Yavuz Demiral'ın adının verildiğini söyleyecekti. Şehit ismine yakışır hayat yaşayacaktı Yavuz. Bir kez olsun görmediği şehit Yavuz'u anne ve babasının anlattıklarından bildiği o adam olmak için ellinden geleni fazlasıyla yapacaktı. Hayatının diğer bir hayali ise annesi , babasını on üç yaşında seçtiğini biliyordu Yavuz. Sekiz yaşında evleneceği kadını seçmişti Yavuz. Bu hayata ilk gördüğü kız çocuğu Melek olmuştu bundan sonra da hayatının her bir köşesinde Melek olacaktı. Babası ve annesi nasıl birbirine sevdalı ise Melekle de aynen öyle olacaktı Yavuz. İlerde Suskuna rağmen Meleği karısı yapacaktı. Sevdanın zor olduğunu annesi ve babasından biliyordu Yavuz. Zorluğuna katlanacak her şeye rağmen Meleği hep sevecek ve ilerde karısı yapmak için elinden geleni yapacaktı.

Askerler üzerinde gözleri gezinir iken ileride ki hayatını da izliyor gibiydi Yavuz. Vatan korumanın ne kadar zor olduğunu biliyor ve bu zorluğa göğsünü kabarta kabarta kabul ediyordu. Ölüme koşacağı , kurşunlarla dans edeceği , düşmana diz çöktüreceği günleri sabırsızlıkla bekliyordu. Minderin üzerinde takla atıp geçen bir askerin yanına yaklaştı." Yanlış takla attın."

Askerlerin bakışları Yavuz'a döner iken alayla güldüler." Sen daha takla bile atamıyorsundur kalkmış burada bize yanlış takla atıyorsun diyorsun."

Bıkkınlıkla nefesini verip minderin başına geçti Yavuz. Askerler pür dikkat ona bakar iken hiç zorlanmadan doğru takla atıp askerlere döndü." Böyle atacaksın." Yanda duran diğer askere değdi gözleri bir an." Arkadaşınızın da duruşu yanlış asker abiler. O şekilde durur ise gelecek darbelerden kaçma ihtimali az." Askerler adeta apışıp kalır iken alayla güldü Yavuz. Ellerini babası gibi arkasında birleştirip ilerde duran geniş agacın önüne doğru yürür iken adımları durup arkaya çevirdi kafasını." Ha bu arada asker abi yumruk atarken de gücünü tek ellinde topluyorsun. Gücünü bedenine eşit dağıtmalısın." Askerlerin ağızları hayretle açılır iken bir kez daha alayla güldü Yavuz." Öğreninde gelin aslanım." Yürümeye devam etti.

Geride kalan askerler hala şaşkındı." Sekiz yaşında ki çocuğu görüyor musunuz? Bize ders verdi resmen."

" Şaşırmamak lazım yüzbaşı Murat Karasu ve yüzbaşı Deniz Karasu oğlu kendisi. Çocuk şimdiden yetiştirilmeye başlanmış." Dedi başka bir asker.

Başka bir asker daha katıldı sohbete." Çocuk şimdiden iki dil biliyormuş. Senden benden daha iyi ingilizce konuşuyor."

Başka biri daha katıldı. " Anne ve babasının izinden gidiyor."

" Duyduğum kadarıyla çocuk çok zekiymiş. Deniz ve Murat Karasudan olan bir çocuk ilerde tüm dünyaya kök söktürür." Dedi diğer kişi.

" Kurdun çocuğu da kurt olur." Dedi diğeri.

Askerler hala Yavuz'u konuşur iken yerde ki çiçekleri topluyordu Yavuz. Arkasından hareketlilik hissedince kafasını yarım çevirip baktı. Buğranın oğlu Atakandı. Kendisinden sadece ay farkı ile büyüktü. Atakan kocaman sırıtıp Yavuz'un yanında durdu." Ne yapıyorsun amcaoğlu?"

Çiçekleri toplamaya devam eder iken cevap verdi Yavuz." Anneme ve benimkine çiçek topluyorum amcaoğlu."

" Seninki kim amcaoğlu?" Dedi Atakan.

Topladığı çiçekler ile yerinden kalkıp kenarda duran banka oturdu Yavuz." Melek." Çiçekleri üst üste geçirip taç yapmaya koyuldu. Melek çiçekten taçı çok seviyordu.

Atakan da yanına kuruldu." Amcaoğlu sen daha geçen hafta Suskun amcadan dayak yemedin mi?" Onaylayan mırıltı çıkardı Yavuz. " Eeee Meleğe bunu verdiğini görünce yine dövecek. Suskun amca kızıma yaklaşma dedikçe Meleğin dibine sokuluyorsun."

Omuzlarını umursamazca indirip kaldırdı Yavuz." Dövsün. İlerde Meleği kendime alıyımda görsün Suskun amca." Çiçeklerin saplarını üst üste getirip bağlamaya devam ederken bir yandan da şarkı mırıldanıyordu.

" Ne şarkı söylüyorsun amca oğlu?" Dedi Atakan merakla.

" Bozkurun ordusu."

" Bilmiyorum."

Ters ters baktı Yavuz." Asker oğlusun nasıl bilmezsin bu şarkıyı?"

Kafasını öne eğip bildiği şarkıları düşünmeye çalıştı Atakan." Benim tek bildiğim şarkı İsmail YK/ Şekerim." Yavuz'un dibine sokuldu." Sesli söylesene amcaoğlu."

Derin nefes alıp çiçeklerle uğraşmaya devam ederken en gür sesiyle şarkıyı söylemeye başladı Yavuz.

Bozkırlardan gelen bir rüzgar gibi

Altaylar'da fırtınadır Bozkurt ordusu

Bozkırlardan gelen bir rüzgar gibi

Altaylar′da fırtınadır Bozkurt ordusu

 

Ötüken'de filizlenen bir çiçek gibi

Ergenekon'da yurt kurar Bozkurt ordusu

Ötüken′de filizlenen bir çiçek gibi

Ergenekon′da yurt kurar Bozkurt ordusu

 

Gök tanrının ordusudur, karadır gözü

Kürşat, Alparslan, Metehan, atamdır özü

Gök tanrının ordusudur, karadır gözü

Kürşat, Alparslan, Metehan, Atamdır özü

 

Vatan, bayrak uğruna namustur sözü

Türk ırkının kalesidir Bozkurt ordusu

Vatan, bayrak uğruna namustur sözü

Türk ırkının kalesidir Bozkurt ordusu

 

Çatar hilal kaşlarını tunç yürekliler

Vatan, bayrak uğruna çarpışır erler

Çatar hilal kaşlarını tunç yürekliler

Vatan, bayrak uğruna çarpışır erler

 

Al bayrağa al olur kanlı gömlekler

Güven verir bu millete Bozkurt ordusu

Al bayrağa al olur kanlı gömlekler

Güven verir bu millete Bozkurt ordusu

 

Altaylar'dan huy kapıp pusatlar kuşar

Tanrı Dağ′ın yiğitleri destanlar yazar

Altaylar'dan huy kapıp pusatlar kuşar

Tanrı Dağ′ın yiğitleri destanlar yazar

 

Hainlerin kalplerine korkular saçar

Yeri göğü inletir Bozkurt ordusu

Hainlerin kalplerine korkular saçar

Yeri göğü inletir Bozkurt ordusu

 

Çatar hilal kaşlarını tunç yürekliler

Vatan, bayrak uğruna çarpışır erler

Çatar hilal kaşlarını tunç yürekliler

Vatan, bayrak uğruna çarpışır erler

 

Al bayrağa al olur kanlı gömlekler

Güven verir bu millete Bozkurt ordusu

Al bayrağa al olur kanlı gömlekler

Güven verir bu millete Bozkurt ordusu

Şarkı bitince ciddiyetle açıklamasını yaptı Yavuz." O kadar asker oğlusun abidik gubidik şarkıları öğreneceğine bunları öğren amcaoğlu." Taç bitince keyifle baktı şah eserine.

Şaşkın şaşkın sordu Atakan." Sen nereden öğrendin amcaoğlu bu şarkıyı?"

" Bizim evde sürekli bu şarkılar çalar amcaoğlu." Doğduğu günden beri bu şarkılar ile büyümüştü Yavuz. Severdi bu şarkıları her bir sözünü adı soyadı gibi ezberlemişti." İlerde ben asker olacağım amcaoğlu. Şimdiden öğrenmeye başlıyorum ki ilerde anne ve babama layık evlat oluyum."

Alayla güldü Atakan." Bırak amcaoğlu ya sen annenin dizinin dibinden ayrılamazsın. Anne kuzususun." Yavuz en ters bakışını attı. Aldırmadı Atakan." Üç kelimenden biri anne ikincisi Melek. Sen annenden ayrı iki dakika dahi duramıyorsun. Süt kuzusu gibi annenin boynuna sokulup hep seni seviyorum anne diyip duruyorsun."

Hala ters bakıyordu Yavuz yüzü kırmızı kesilir iken sinirle yükseldi." Bu dünyada en sevilesi kadın annem. Cennet annelerin ayakları altındadır. Benim cennetim annem. Cennetime de her daim sokulacağım." Annesine ve Meleğe yaptığı tacı kenara koyarken ters ters konuşmaya devam etti." Kuzu isemde anneme kuzuyum."

Tam arkalarından Derya yaklaştı." Ne yapıyorsunuz yakışıklılar?"

Yavuz kafasını hafifçe arkaya çevirip Deryaya bakıp alayla konuştu." İyi halacığım sen hala bekarsın dimi?" Derya'nın kaşlarının hafifçe çatıldığını görünce dalga geçmeye devam etti Yavuz." Hala istersen sana birini ayarlayım? Bu gidişle evde kalacaksın bak. Hatta kaldın bile."

Derya kafasına bir tane geçirdi." Utanmıyor musun sen halan ile dalga geçmeye? " Yavuz'un kullağını tutup çekti." Döverim seni bak."

Tutulan kullağı ile yüzünü buruşturdu Yavuz." Hala siz çocuk düşmanı mısınız?" Niye bakışını attı Derya." Herşeyde döverim seni. Ne meraklısınız dövmeye." Can havliyle kullağını kurtarıp taçları elline alıp hemen kalkıp dalga geçmesine devam etti." Evde kaldın işte kabul et bunu." Ellini göğsüne koyup gururla kendini gösterdi." Yiğenin sana kıyak geçiyor işte. Buluyum sana birini." Ellini çenesine atıp para ibaresini yaptı." Sende bize bir kıyak geçersin artık."

" Eşek sıpasına bak!" Yerdeki taşı alıp Yavuz'a doğru attığında hızla kaçtı Yavuz. Bir kaç saniye durup Yavuzun fikrini düşünmeden yapamadı Derya. Ne kadar dalga geçiyor olsada haklıydı Yavuz. Bu gidişle evde kalacaktı." Tamam kimi bulacakmışsın bakalım."

Kocaman gülümsedi Yavuz." Sen rahat ol halacığım. Sen parayı fişekle bir hafta içinde erkeğin kolların arasında."

Cebinden para çıkartıp uzattı. Yavuz'un yüzünü buruşturduğunu görünce yükseldi." Ne ? Niye öyle bakıyorsun?"

" Halam yanlış anlamada sen çocuk mu kandırıyorsun?" Uzatılan yüz lirayı aldı." Bu para verdiğim nefese dahi değmez." Ellini öne doğru açtı." O kadar emek vereceğiz burada lütfen. Biraz pamuk eller cebe." Gözlerini kocaman devirip Derya üç yüz lira daha uzattı. Parayı havada kaptı Yavuz ve tekrar ellini uzattı." Buda yetmez halam. Bir ömür boyu mutluluk vaat ediyorum sana." Gözlerini daha büyük devirip Derya bin lira para çıkartıp üç yüz lira uzatmaktı amacı ama elleri arasından ışık hızında kapılmıştı para. Kocaman sırıtı Yavuz." Bu kadar yeter halam. Nede olsa tanıdıksın sen biraz indirim yapmış oluyum sana." Parayı çenesine sürtüp cebe indirdi." Bir hafta sonra haber bekle benden halam." Keyifli bir ıslık çalıp ellinde ki taçlar ile askeriye içinde yürümeye başladığında yanında Atakanda bitmişti." Amcaoğlu bana kalem ve kağıt lazım."

" O niye amcaoğlu?"

Şeytani gülüşü belirdi Yavuzun yüzünde. Kaç haftadır yaptığı plan takır takır işler iken bu haftada planını devam ettirmeliydi ama bunu yapar iken babası ve annesine asla yakalanmaması gerekiyordu. Kartal timi binasının önüne gelince binadan içeriye girdiğinde Sercanı gördü. Gülüşü daha da büyüdü." Amcam naber ya?"

Silahını temizler iken kafasını kaldırdı Sercan." İyi aslan parçası sen ne yapıyorsun bakalım?"

Sehpanın üzerinde kağıt ve kalemi görünce aldı Yavuz tam koltuğa oturacak iken serçe parmağına giren acı ile iki üç defa kendi etrafında tur attı." Ulan mal sehpa çarpa çarpa bana mı çarptın?"

Sercan kocaman kahkaha attı." Ha tam annesi tam."

Sehpaya ters ters bakıp koltuğa oturdu Yavuz." Atın bu mal sehpayı!" Serçe parmağını biraz daha ovuşturdu." Amca bana biraz borç para versene. Sen alışkınsın zaten borca."

Bir kaşı havalandı Sercanın." Borç parayı ne yapacaksın lan?"

Kocaman sırıtıp Sercana doğru eğildi." Kız işleri be amca. Az yardımcı oluver şu yiğenine." Aynı şekilde Sercan da güldü. Sen varya sen bakışını atmadan da duramadı. Ellini cebine atıp beş yüz lira içinden iki yüz lira uzatmak isterken para ellinden kapıldı. " Kesene bereket amcam. Beş yüz lira paranın lafını yapıp yiğeninden istemeyecek kadar büyük gönülü olduğun içinde teşekkür ediyorum sana."

Boş boş göz kırpıştırır iken tongaya geldiğini anlamıştı Sercan." Lan Yavuz! Oğlum sen dolandırıcılıkta dünya markasısın." Yavuz'un saçlarını elliyle karıştırdı. " Çok fena bir şey olup çıktın sen ha."

Yavuz kocaman sırıtıp yerinden kalkar iken Atakan hayretler içinde bakıyordu. Beş dakika içinde cebine bin beş yüz lira parayı indirmişti. Yavuz'un boş odaya geçtiğini görünce koşarak arkasından içeriye girdi." Ne yapacaksın amcaoğlu o kağıt ve kalemle?"

Masaya geçip oturdu Yavuz." Latif amcaya bizim mahalledeki deli Pakize ablanın ağzından aşk mektubu yazacağım."

" Niye ki?" Dedi Atakan.

Kağıda yazmaya koyulur iken soruya da cevap verdi Yavuz." Mektupları para karşılığında Latif amcaya veriyorum. Ekonomi bizede vuruyor be amcaoğlu bir yerden para kazanmak lazım dimi?"

Atakan en salağından ve boşundan göz kırpıştırdı." Ama mektupları sen yazıyorsun? Ve senin okuma yazman var mıydı?"

Bıkkınlıkla nefesini verdi Yavuz." Amcaoğlu ben bu kadar okuma ve yazmayı boşuna mı öğrendim? İşime yaramayıp, para kazandırmayacak ise öğrenmenin faydası ne? Diğer konu ise Latif amcanın benim yazdığımdan haberi var mı? Yook. "

" Yalan söylüyorsun ama adamdan para almak için."

" Amcaoğlu para veren memnun mektup veren memnun. Geriye sorun kalmıyor. Yalan ortaya çıkana kadar yalana girmez bir kere." Büyük ciddiyetle açıklamasını yaptıktan sonra aşk mektubunu yazmaya devam etti. Annesinin izlediği aşk film ve dizilerden duyduğu sözleri yazdı. Babasının, annesine söylediği romantik sözleri de araya sıkıştırdı. Haftalık harçlığını çıkartmak zorunda idi. Kaç aydır mektup işini yapıyordu ve asla şüphe duymamıştı Latif. Zekasını her zaman olduğu gibi kurnaz işlere harcamak ile meşgulüldü. Ortaya çıkar ise başıda büyük belaya girecekti lakin nereye kadar devam ettirebilirse oraya kadar devam ettirecekti.

Yarım saat boyunca ciddiyetle mektubu yazdıktan sonra geriye yaslanıp şah eserine baktı. Döktürmüştü her zaman olduğu gibi." Aklıma kurban oluyum." Mektubu bir güzel katlayıp cebine sıkıştırdı. Ortadan her türlü delili yok edip Atakanı tehdit etmeyi de unutmadı." Bir kişiye anlatır isen bunu valla bomba patlatırım götünde amcaoğlu."

" Paranın yarısını verir isen neden olmasın amcaoğlu."

Dik dik baktı Yavuz." Gençlik harbi bitmiş bitmiş. Tamam veririz. Hadi gidekte oyun oynayalım biraz."

Koşarak tekrar dışarıya çıktıklarında kenarda buldukları top ile oynamaya koyuldular. Kaleye Atakan geçer iken beş defa Yavuz , Atakanın kafasına geçirmişti topu. Dört defa askerlerin kafasına ve son olarak Mustafa albayın kafasına topu yanlışlıkla attınca Mustafa albay onları görmeden anında ortadan puf olmuşlardı. Albayın kafasına top attığını öğrenir ise babası evdede kendisi top gibi sekme ihtimali çok yüksekti. Hatta neti.

Askeriye içinde akşama kadar Atakan ile her türlü oyunu oynadı Yavuz. Anne ve babası işini yapar iken onları oyalamamak için askeriye içinde Atakan ile küçük çaplı ortaklığı ayağa kaldırmış olabilirdi. Ele başını Yavuz çeker iken nasıl olduysa suçlu Atakan olarak gözükmüştü ama günün sonunda ceza almaktan kurtulamamıştı Yavuz.

 

*********

Neşeli gülüş dudakları arasından akıp giderken Sabihanın. Suskun şınav çeker iken eğilip kalkmaya devam etti. Sekiz yıldır Sabihanın en sevdiği buydu Suskun ile spor yapmak. Suskun bugün izinliydi ve spor yaptığını görünce anında sırtına tünemişti Sabiha. Geniş sırtına oturup bağdaş kurmuş , neşeli gülüşler saçıyordu. Sekiz yıl geçmiş olmasına rağmen Suskun gücünden hiç bir şey kayıp etmemişti.

Salonun kapısına pembeli üzerinde çizgi film karakterleri olan pijaması içinde ellinde tutuğu oyuncak bebek ile kömür karası saçlarını kaşıyarak girdi Melek. Tatlı uykusundan annesinin çocuksu neşesine uyanmıştı. Annesinin, babasının sırtına çıkmış olduğunu görünce uykulu hallinden anından sıyrıldı." Mende istiyorum mende." Koşar adımlarla babasının yanına geldi.

Durdu Suskun. " Bin bakalım prensesim."

Sabiha, Meleğin belinden kavrayıp Suskunun sırtına oturtu. Kömür karası saçlarını geriye doğru iteleyip babasının boynuna kollarını doladı." Hadi baba hadi."

" Prensesim istesin yeter ki." Dedi Suskun. Eğilip kalkmaya devam ettikçe sırtında bulunan iki kızdanda neşeli kahkahalar geliyordu. Melek , babası her eğilip kalktığında yanağına minik minik öpücükler kondurmaya çalışıyordu. Gülüşü derinleşti Suskunun. Hayatı iki kızdan ibaretti. Hayatında en güzel anlar iki kızla geçirdiği anlardı. Bir tane bebeği varken şimdi iki tane bebeği vardı ve ikiside birbirinin tıpa tıp aynısı idi. Şikayetçi değildi Suskun mutluydu. Benim diyerek benimsediği iki kız vardı hayatında ve onlar ile birlikte olmak, neşeli kahkahalarını duymak yetiyordu Suskuna.

Dışarda yine her zamanki Suskundu. Az konuşan , işine odaklı, sessizliği içinde ölüm yatan , düşmanın korkulu rüyası ama eve adımını attığı anda o hayatı geri planda kalıyordu. İşini asla iki kızada belli etmiyordu. Ne kadar yorgun olursa olsun gözünün içine bakan mavi gözlerle tüm yorgunluk dağılıp gidiyordu. Hayatında hep çalışkan ve işine çok bağlı adam iken artık eve gelmek için can atıyordu. Evine geldiği anda iki kızın kapıyı açıp onu beklemesini ve kolları arasına atlaması hoşuna gidiyordu. Akşam bir bacağına kızı diğer bacağına Sabiha kuruluyordu ve onlar ne isterse o izleniyordu. Suskuna ise iki kömür karası saçlarla uğraşmak , gün içinde bıdı bıdı anlatıkları konuları dinlemek kalıyordu. Tek bir anda sinir tepesine geliyordu Meleğin, Yavuz'u anlatığı anlar. Tansiyonu çıkar iken Yavuz'u öldürmek için canice düşünceler geçmiyor değildi aklından. Sekiz yaşında ki çocuğa resmen hasım kesilmişti Suskun.

Sabiha, Meleğin kömür karası saçlarını elliyle toplayıp Suskunun yüzüne gelmesini engellemeye çalışıyordu. Sabiha içinde sekiz yıl içinde çok şey değişmişti. Sonunda doktorluk sınavını kazanıp hemşirelikten doktorluğa yükselmişti. Çocuk ruhuna en iyi gelecek olan şeylerin her zaman olduğu gibi çocuklar olduğunu bildiği için çocuk doktoru olmuştu Sabiha. Doktorluğa yükselir iken en büyük destekçisi Suskun olmuştu. Sabihanın bir adım arkasında durup her türlü desteğini vermişti.

Hayatlarının düzenini kurmuştu ikiside. Yuvaları içinde en büyük neşeleri ise kızları Melek olmuştu. Anneliğin zor olacağını düşünür iken Sabiha tam tersi hayatın en güzel detayı olduğunu anlamıştı. Kızı ile arasındaki ilişki de çocuk gibi olmuştu. Melek ile oyunlar oynamış , çocuk ruhuyla kızını en iyi Sabiha anlamıştı. Kendisine neredeyse tıpa tıp benziyordu kömür karası saçlar , masmavi gözler , beyaz ten , elmas yüz hatları kendisinin kopyası idi ve bundan en mutlu olan Suskundu . Geceleri iki tarafına yatan kızlar ile bir elli kızının saçlarını okşar iken diğer elli karısının saçlarını okşuyordu. Uykusuz kaldığı oluyordu çoğu gece ama bundan da rahatsız değildi Suskun. Her gece çizgi film izlemekten de rahatsız değildi. Melek evcilik oynamak istediğinde ne kadar hayır demiş olsada Suskun açılan iki çift mavi gözlerle beş dakika sonra oyunu oynar iken buluyordu kendini. Kızının gözlerine de yenilmişti Suskun ve kızı ne zaman mavi gözlerini açsa her türlü yapar iken buluyordu kendini. Rahatsız olmuyordu Suskun gözleri içinde ki parıltıyı görüp çocuksu neşelerini dinleyecek ise yapardı.

Karga ve kelebeğin kurduğu yuva içinde ki kelebek yuvanın temelerini daha sağlam yapmıştı. İlk başlarda insanlar aralarında çok yaş farkı var yapamazlar , anlaşamazlar derler iken her türlü lafa rağmen yanıltmışlardı. Karga ve kelebek çokta güzel aile olmuşlardı. Suskun, Sabihadan başka kadını gözleri görmedi , Sabihadan başka kadınlara konuşmadı , mavi gözler dışında başka gözlerin içine dahi bakmadı. Her gün işte iken Sabihanın attığı ses kayıtlarını tüm gün tekrar tekrar başa sara sara dinliyordu. Suskun için dünyada tek bir ses vardı oda Sabihanın sesi idi. Tek görevlere gittiği zaman zorlanıyordu. Bazen günlerce, aylarca süren görevlerde Sabihanın özlemi ruhunu kıvrandırıyordu. Parmakları boşlukta hissediyordu. Burnuna dolan her koku kötü geliyordu. Tek bir kokuya muhtaç idi oda bebek kokusu, Sabihanın kokusu.

Sabiha ise Suskuna olan aşkı her geçen gün daha da artmıştı. Suskunun çok konuşmuyor olması Sabiha için sorun değildi. Yanındaydı ya kendisini ilgiyle dinleyip, ilgileniyordu ya yetiyordu Sabiha için. Sekiz yıl geçmiş ama içinde saklı kalan çocuktan, neşesinden hiç bir şey kayıp etmemişti. Yaşı büyüdükçe daha da olgunlaşmış ama Suskunun yanında her daim çocuk Sabiha vardı. Suskun görevlere gittiği zaman boşlukta hissediyordu. Alışmıştı Sabiha, Suskunun varlığına, gece saçları ile oynamasına ama alışmıştı bir şekilde Sabiha . Evet dediği gün asker ile evli olmanın zor yanlarını kabul etmişti. Tek isteği Suskunun sağ salim evine dönmüş olması idi. Ayrı kalınan zamanı her türlü şeklide telafi ediyordu Suskun. Bir günden bir güne keşke evlenmeseydim dememişti Sabiha. Anne ve babasının nasıl evliliği var ise Suskun ile de aynı evliliği kurmayı başarmışlardı.

Suskun eğildi kalktı neşeli kahkahalar artı. Melek, babasının hala yanaklarına minik minik öpücükler kondurur iken her zaman babası ile söylediği ve en sevdiği şarkıyı söylemek istedi." Hadi baba şarkımızı söyleyelim hadi."

Sabihada katıldı." Bende varım."

Derin bir nefes aldı Suskun." Tamam ben giriyorum sizde devam ettirin." Sesini en güre getirip şarkıyı söylemeye başladığı anda neşe içinde Melekte, babasının müptelası olduğu sesi ile birlikte eşlik etti.

Deniz üstü köpürür hey canım rinna nay rinna rinna nay

Kayığa da binsem götürür hey canım hey

Benim de şu cihana gelişim hey canım rinna nay rinna rinna nay

Bir güzelden ötürü hey canım hey

 

Deniz üstü yelkenden hey canım rinna nay rinna rinna nay

Ecel geldi erkenden hey canım hey

Denizin ortasında hey canım rinna nay rinna rinna nay

 

Mum yanar sofrasında hey canım hey

Benim de şu cihandan gidişim hey canım rinna nay rinna rinna nay

 

Memleket sevdasından hey canım hey

Benim de bu cihandan gidişim hey canım rinna nay rinna rinna nay

 

Memleket sevdasından

Memleket sevdasından

Memleket sevdasından

Memleket sevdasından

Hey canım hey

Hey hey

Şarkı bittiğinde Melek ve Sabiha neşe içinde el çırptılar. Evde her gün yankılanıyordu şarkı sözleri. Meleğin en sevdiği şarkı buydu. Babası ile birlikte bu şarkıyı söylemeye bayılıyordu. Sabihada onlardan duya duya şarkıyı öğrenmiş baba- kıza eşlik etmeye başlamıştı.

Bir anda bedenini çevirdiği anda iki kızda göğsüne düştü. Meleğin kolları altından tutup havaya kaldırıp yanaklarına öpücükler kondurdu Suskun ardı ardına." Oh cennet kokulu kızım benim. Babasının gülü." Sabihanın yandan yandan baktığını görünce kollundan tutup bedeninin üzerine yayılacak şekilde yatırdı. " Hemende kıskanıyor." Sabihanın yanaklarına öpücükler kondurdu ardı ardına. Neşe içinde güldü Sabiha." O nasıl güzel gülmek. Öldürseydin."

Suskunun üzerine daha çok yayılır iken siyah gözlere yaklaştı." Çok mu seviyorsun gülüşümü?"

İçli bir nefes verir iken mavi gözlerin içine daldı." Gülüşümün sebebiydi , gülüşün." Sabihanın her zeresinde gezindi siyah gözleri." Gülüşün içinde büyü var . İnsan bakar iken etkileniyor." Sabihanın gülüşü daha da büyür iken yanaklarının da al al kızarmasına engel olamıyordu. Al al kızarmış yanaklara da kocaman öpücükler kondurdu Suskun.

Sabiha kıkırdamadan edemedi. Suskun yüzüne o kadar yoğun bakıyordu ki gözlerini kaçırıp dudaklarını dişledi Sabiha." Neden öyle bakıyorsun bana?"

" Gör isterim sana bir mucizeye bakar gibi baktığımı."

Melek kocaman kıkırdadı." Oooo babam vurdu ve annemin kalbini fetih etti." Annesinin yüzüne yandan baktı." Ayyy ben bile aşık oldum babamın sözlerine anne. "

" Baban aşık olunmayacak gibi bir adam değil anneciğim." Suskunun yüzüne tatlı tatlı öpücükler kondurdu." Beni sevdiğin için teşekkürler."

"İnsanın seni sevmemesi için deli olması lazım." Meleği kolları arasına yatırır iken Sabihaya doğru yaklaştı." Seni gayet aklı başımda seviyorum."

" Hep mi?"

" Hep."

Melekte şakıdı." Bende hep seviyorum sizi."

Sabiha ve Suskun aynı anda kızlarına bakar iken gülüşleri derinleşti. Melek dolunay ışığı ve gökyüzü içinde süzüldü. Babasının kanatları altına girdiği anda bedeninin üst tarafını da annesinin kanatları sardı. Suskun iki kızıda bellinden tutup ayağa kalktı. Meleğin kömür karası saçlarına kafasını yaslayıp derin bir nefes çekti içine aynı şekilde Sabihanın saçları arasına kafasını gömüp derin bir nefes daha çekiverdi içine. Kolları arasında bulunan kızlar kalbinin içinde ebediyen varlığını sürdü.

Sabiha ve Meleği yere bıraktı." Ben bir duş alıyım sonra ne isterseniz onu yaparız." Yandan tişörtünü alıp banyoya doğru ilerledi.

Melek ve Sabihanın gözleri kesişti." Anne , karnım çok acuktu ne yiyeceğuz?"

" Sen bu şive yapmayı nereden öğrendin?"

Gözlerini kaçırdı Melek." Cavuzdan öğrendim anne. O çok güzel şive yapıyor biliyor musun? Çok tatlı oluyor şive yaparken."

Gülüşü büyür iken Meleğin önüne eğildi Sabiha." Demek tatlı buluyorsun Yavuz'u?" Kömür karası saçları savrulacak derecede saladı başını Melek. Küçük bir kahkaha attı Sabiha." Baban bu dediklerini sakın duymasın."

İşaret parmağını dudağına götürdü Melek." Şşş anne aramızda sır timam mı?"

Başını salladı Sabiha." Timam aramızda."

Tam bu sırada kapı çaldı. Koşa koşa kapıyı açmaya gitti Melek. Parmak uçlarında yükselip kapı kollunu açıp kapıyı açtığında karşısında ela gözleri, simsiyah saçları, siyah tişörtü, siyah pantolonu içinde , ellinde çiçek taçını tuttan Yavuz vardı." Günaydın zilli ne yapıyorsun?"

Kaşlarını sevimli sevimli çatı Melek." Zilli değilim ben Cavuz."

Kocaman güldü Yavuz." Neyse ne Suskun amca evde mi?"

" Banyo yapıyor Cavuz?"

" Gelsene teyzem." Dedi Sabiha.

Kafasını hafifçe kaldırıp Sabihaya baktı Yavuz. Bir anda ellerini gözüne attı." Aman Allahım güneş gözüme giriyor. O ne güzelik teyzeciğim."

Küçük bir kahkaha atmadan duramadı Sabiha." Yalancı seni."

En çapkın bakışını attı Yavuz." Yalan ben asla işim olmaz teyzem. Güzele güzel olduğunu söylemek lazım." Ayakkabılarını çıkartıp koşarak Sabihanın yanına vardı. Sabihanın ellini tutup kafasını hafifçe öne eğdi." Leydim güzeliğiniz gözlerimi kamaştırıyor." Sabihanın elline küçük bir öpücük kondurdu." Suskun amca senin gibi bir kadına sahip olduğu için güzellik zekâtını vermeli."

Küçük bir kahkaha daha attı Sabiha." Sen büyüyünce çok çapkın bir şey olup çıkacaksın."

Melek kaşları hala çatılı halde iken içinde kabaran merakı durduramadı." Men güzel miyim Cavuz?"

Yandan baktı Yavuz." Çirkinsin."

" Sensin be çirkin." Kollarını önünde bağlayıp dudaklarını büzdü." Çirkin kurbasın."

Meleğin yanına yaklaşıp kollunu tuttu." Suskun amca banyodan çıkmadan sana vermem gereken bir şey var. Gel benimle." Meleği kollundan çekiştire çekiştire odasına yönlendirir iken Melekte mızmızlanma içindeydi." Ama mızmızlandın ha Melek."

" Çirkin dedin bana."

" Çirkinsin işte kızım."

Odaya girdiklerinde kollunu kurtardı hemencecik Melek." Çirkin kurbağasın sende. Çirkin çirkin çirkin...." Kafasına takılan taç ile bir kaç saniye şaşkınlıkla kaldı." Bu ne Cavuz?"

" Taç işte neye benziyor?"

Neşe içinde gülümsemeye başladı Melek." Mene mi yaptın Cavuz?" Başını utanarak salladı Yavuz. Neşe içinde odasında bulunan aynanın önüne gelip neşe içinde döndü Melek." Çok güzel Cavuz." Bir kez daha kendi etrafında neşe içinde döndü . " Ama hala çirkinsin Cavuz."

Kaşlarını çattıp kafasını yukarıya kaldırıp sabır çekti Yavuz." Melek benim adım Yavuz Yavuz , Cavuz değil." Bıkkınlıkla baktı." Kaç yaşına geldin hala peltek konuşuyorsun."

Sinirle bağırdı Melek." Peltek konuşmuyorum men bir kere Cavuz."

" Sen daha kendi adını doğru söyleyemiyorsun."

" Söylüyorum bir kere." Saçlarını geriye doğru attıp ciddiyetle ismini söyledi." Melep , Melet , Melec."

Kocaman kahkaha attı Yavuz." Hı hı çok inandım."

Yavuz'un yanına gelip saçını tutup çekti Melek." Calga geçme menimle!"

Can havliyle saçını tutan elli tutup sinirle çıkıştı Yavuz." Kız zilli bırak saçımı! Yollarım senin o kömür karası saçlarını." Daha sert asılıd Melek." Melek bırak saçımı! Yollarım o süpürge saçlarını!"

Saçı hızla bırakıp odanın köşesine koştu Melek. Ellini göğsüne götürüp aşağıya doğru indirdi." Oh oh canıma değsin." Yavuz ter ters bakınca dillini çıkartı." Öğğğ ağlak bebek ağlak bebek. Canıma değsin canıma değsin."

Gözlerini yumup sakin olmaya çalıştı. Olmadı." Gel kız buraya! O süpürge saçlarını yolmaz isem bana da Yavuz demesinler." Meleğin olduğu köşeye koşar iken neşeli kahkahasını atıp odanın diğer köşesine koşmaya başladı Melek.

" Yakalayamaz ki , yakalayamazsın ki."

Meleğin peşinden koşar iken sinirle yükseldi Yavuz." Seni bir yakalayım yollacağım o saçlarını!"

Koşar iken arkasına dönüp dillini çıkartı Melek." Yakalayamazsın ki." Kenarda duran öküz oyuncağını Yavuz'a doğru attı. " Öküz öküz."

Gelen oyuncaktan kaçamadı Yavuz. Yüzüne yediği oyuncak ile bir kaç saniye kaldı." Sen bana öküz mü dedin çirkin?"

Kocaman gülerek başını salladı Melek." Öküzsün sen hatta kurbağasın. " Kurbağa gibi zıplamaya başladı." Vırak vırak vırak! " Karnını tuta tuta kahkaha attı Melek." Aynen böyle kurbağasın."

Sinirden yüzü kıpkırmızı kesildi Yavuz'un." Gel kız zilli! Göstereceğim ben sana kurbağayı!" Tekrar Meleğin peşinden koşmaya başladı . Neşe içinde gülüp yatağa zıpladı Melek. Yavuzda yatağa çıktı. Yataktan tam atlayacak iken bacağından tutulan Melek sırt üstü yatağa düşmüştü. Tek hamlede Meleğin üzerine çıkıp kollarını tutup güldü Yavuz." Ne oldu zilli?"

Gülüşü solar iken gözlerini kocaman açtı Melek." Cavuz dövme meni lütpen Cavuz lütpen."

" Saçmalama kızım ne dövmesi? Babam , kadına el kalkmaz dedi." Meleğin ellerini bırakıp biraz önce yollacağım dediği saçları büyük şefkatle okşadı." Şaka yaptım dövmem ben seni."

Neşe içinde tekrar güldü Melek. Kollarını bir anda Yavuz'a dolayıp kendine doğru çektiğinde Yavuz tam üzerine düşmüştü. " Cavuz yaaaa." Sinirden değil şimdi utanmaktan kıpkırmızı kesilmişti Yavuz. Dilli açılmıyordu." Cavuz men seni masallar kadar seviyorum."

Yavuz tam cevap vermek isterken arkasında duyduğu homurtu ile gözleri kocaman açıldı. Tam şuanda Meleğin üzerine yatmış ve boynuna dollanmış kollar vardı. Can havliyle Meleğin kollarını itip yerinden kalkmaya çalıştı. Kocaman yutkunup kafasını arkaya çevirdiğinde Suskunun ölüm bakışını görmesi bir oldu. Yataktan kalkmaya çaba gösterdi bir yandan açıklama yapmaya çaba gösteriyordu." Valla Suskun amca tüm suç senin kızının. Edebim ile duru...." Yataktan kalkmaya hala çaba gösterir iken dengesini sağlamayıp kafa üstü yere düşmesi bir oldu. Melek bu halline kıkırdar iken Suskun hala ölüm bakışını atıyordu." Valla tüm suç senin kızının Suskun amca..."

İki üç adımda Yavuz'un yanında bitti Suskun. Tek bacağından kavradığı gibi tepe taklak olmuştu Yavuz. Bedenini yukarıya kaldırıp bakmak istedi yapamadı Yavuz. Tüm siniri ile kükredi Suskun." Lan kızımın üzerinde ne işin var? Benim haberim olmadan ne diye evime giriyorsun lan sen?" Tuttuğu bacağı sağa sola salladı." Ne yapıyım lan şimdi ben seni? Top gibi sektiriyimi yoksa götüne kurşunlarla adını mı yazıyım? Ne yapıyım lan! Ne işin var kızımın üzerinde?"

Kocaman tekrar yutkundu Yavuz. Her defasında Suskuna nasıl yakalandığını anlayamıyordu. Bir gün gerçekten kurşunların götünde bitteceğine adı kadar emindi. " Suskun amca tüm suç senin kızının. Kendisi yapıyor ne yapıyorsa. Ben sadece taçı vermek istemiştim."

Suskunun gözleri bir anlığına Meleğin kafasında ki taça takıldı. Sinirden kan beyninde durmuştu." Lan! Sen ne diye kızıma taç yapıyorsun? Bu yaşta nereden yedin o yüreği lan?"

Melek avaz avaz bağırdı." Anne yetiş babam , Cavuz'u dövecek!"

Sesleri duyan Sabiha koşa koşa odaya giriş yaptı. Ayağından tutulmuş hunharca sallanan Yavuz'u görünce bir kaç saniye kaldı. " Ayy Suskun ne yapıyorsun? Bırak çocuğu."

" Benden habersiz niye eve giriyor bu çocuk? Ha Sabiha!"

Yavuz sağa sola sallanır iken en büyük kurtarıcısı Sabihaya melül melül göz kırpıştırdı." Teyze yardım et."

Hızlı adımlarla Suskunun yanında bitti Sabiha. Suskunun ellini tutup mavi gözlerini kocaman açıp en melül bakışını attı." Hadi bırak canım." Daha da açtı mavi gözlerini yetmedi Melekte, annesine uyup açtı mavi gözlerini." Hadi Suskunum bırak çocuğu."

Gözleri içine bakan iki mavi göz ile sinirle yükseldi Suskun." Açmayın bana şu mavi mavi gözlerinizi!" Daha da açıldı mavi gözler yetmedi Melek dudaklarını büzüp babasının can damarından vuracak o tatlı bakışını kondurdu yüzüne." Annneli kızlı bana şunu yapmayı kesin!" Daha da açıldı mavi gözler." Yapmayın şunu!"

Melek yatakta ayağa kalkıp babasına tatlı tatlı göz kırpıştırdı." Baba yapmaaaaa. Bırak baba Cavuz'u." Kafasını en geriye attıp Suskunun siyah gözleri içine tatlı tatlı daldırdı mavi gözlerini." Hadi baba bırak Cavuz'u."

Gözlerini yumak istedi olmadı. Bir anda Yavuz'un ayağını bırakması ile kafa üstü yeri boyladı Yavuz. Sabiha hızla Yavuz'u tutup düzeltir iken Suskuna da çıkıştı." Ayy Suskun ne diye öyle bırakıyorsun çocuğu?"

" Bırak dediniz bıraktık." Parmağını Yavuz'a doğru kaldırdı." Bana bak oğlum bu yaşta kızıma attığın o bakışlar hele hareketlerin hiç hoşuma gitmiyor haberin olsun! Sabrımın sonuna geliyorum. Sabrım taşar ise hiç iyi şeyler olmaz!"

Yavuz gözlerini kaçırdı. Kimseden korkmazdı ama Suskunun bakışlarından çok korkuyordu. Uzaktan Suskunun bedenini görmesi dahi ellinin ayağının birbirine girmesine neden oluyordu. Bu hayata asla sevmemesi gereken adamın kzıını sevmişti. Bu yaşında ölüm çizgisi üzerinde fazlasıyla dolaşıyordu. Babası hep Rahmi albaya fena der iken Rahmi albay bile Suskunun kendinden daha beter olduğunu kabul etmişti. Dedeli torunlu dertli dertli oturup Suskunu ne yapacaklarını düşünüyordu. Rahmi ilk defa kız veren değil kız alan olacaktı ve rakibi Suskun fazlasıyla zorluydu. Yavuz toparlanıp Sabihaya döndü." Teyzem bu adamla ömür geçmez bence boşa gitsin. Avukat tutarım ben sana nafaka parasını aramızda kırışırız."

Sabiha güler iken Suskun sinirle üzerine yürüdü." Lan!" Suskunun anında önüne geçip durdurdu Sabiha bu sırada koşa koşa dış kapıya koşup çıkmıştı Yavuz. Dayak yemeden tünemesi lazımdı.

Sabiha mavi gözlerini kocaman tekrar açtı." Sakin Suskunum sakin. Şaka yapıyor çocuk." Suskunun ayak ucuna basıp kollarını boynuna dolamaya çalıştı. Tek hamlede Sabihayı belinden kavradığı gibi yukarıya doğru kaldırdı Suskun." Sakinleş akşam büyük ayıbı yapalım biz bi. Tüm sinirlerini alırım ben senin."

Suskun tam sakinleşmek üzere iken yandan Meleğin cevabı ile adete kan beyninden sıçramıştı." Anne , Cavuz ile bende büyük ayıp yapıyımı?"

" Lan!" Sabihayı yere bırakıp hızlı adımlarla dış kapıya yürüdü. Kapıya vardığında kolluna sarılan eller ile durdu." Sakın o mavi gözlerini kocaman açıp bakma bana! Ne diyor bu kız Sabiha? Erken yaşta diğer tarafı göreceğim ben bak!"

Dudaklarını dişleyip altan altan mavi gözlerini kocaman açıp baktı Sabiha." Sakin mi olsak? Çocuk onlar daha. Nereden bilsin çocuk o dediğimizi? Başka bir şey sandı kızımız sonuçta." Suskunun göğsüne çenesini yaslayıp en tatlı bakışını kuşandı." Şşş sakinleş iyice sinir küpü adam olup çıktın bak sen."

Gözlerini yumup derin derin nefesler alıp verdi Suskun." Sabiha bu kız senden de arsız bir şey olup çıktı bak. Bu yaşta bununla zapt edemiyoruz ilerde ne yapacağız?" Meleğin mavi mavi açılmış gözlerine baktı bir an ." Şuna bak analı kızlı bana bunu yapmaya ne hakkınız var sizin? Açıyorsunuz o mavi gözlerinizi kocaman her dediğinizi yaptırıyorsunuz. Birde masum masum bakmanız yok mu? Deliriyorum."

Sabiha tatlı tatlı bakmaya devam etti. Suskunu sakin tutmanın tek yolu bu idi eğer kontrolden çıkar ise bir Allah'ın kullunun gücünü yetip Suskunu durduramayacağını biliyordu. Suskunun kollunu kavrayıp salondaki koltuğa yönlendirdi." Oyy oyy cen sinirlendin mi?" Koltuğa Suskunu oturturur iken arkaya dönüp Meleğe bende bakışını attı. Melek anlaması gerekeni fazlasıyla anlamıştı. Pıtı pıtı adımlarla anne ve babasını salonda tek bırakıp odasına yöneldi. Sabiha rahat rahat Suskunun kucağına kurulup yüzünü kavradı." Ayy cen sinirlendin mi? Cen kızını kıskandın mı? Cen ne tatlı bir adam olup çıktın öyle."

Kaşlarını en derinden çattı Suskun." Sabiha dışarda insanlar bana ölüm diyor sen burada tatlı." Yüzüne kondurulmaya başlayan minik minik öpücükler ile sinirleri yavaş yavaş alınıyordu." Sakinleştime beni!" Öpücükler kondurmaya devam etti Sabiha." Sabiha yapma bana şunu yapma!" Kıkırdadı Sabiha. Suskunun yüzünü daha iyi kavrayıp öpücükler kondurmaya devam etti. " Lan sende nasıl öpüş ve büyü varda koca adamı parmağında oynatıyorsun ha? Utanmıyor musun eşek kadar adamı parmağında oynatmaya? Zaaflarımdan vuruyorsun her seferinde."

Gülüşü daha da büyür iken Sabihanın alnını alnına yasladı. " Zaafın mıyım senin?"

" Zaafımsın."

Sabiha çocuksu neşesi içinde güler iken Suskun aşırı dertliydi aşırı. Dışarda bir bakışı ile insanları tir tir titretir iken burada iki çift mavi gözde şu hale geldiğine inanamıyordu. Sessizliği içinde ölüm yatan adamdı o ama karşısında duran kadın çocuk yüzünden ne hallere düşüyordu. Eskiden bir tek Sabiha var iken şimdi yanına Melekte eklenmişti. Çok dertliydi Suskun çooook. Kız babası olmanın bu kadar zor olacağını nereden bilecekti ki. Daha ileri zamanlar için kafasında kurduğu senaryolar hayat hiç beklenmedik şekilde en erkenden önüne sermişti. Tam olarak Rahmi albayı fazlası ile anladığı noktadaydı. Kenarda duran kolonyayı alıp bileklerine sürdü. Götüne kolonya soksa fayda etmeyeceğini biliyordu.

Küçük bir kahkaha attı Sabiha." Şu halin ile kime benziyorsun farkındasın dimi?"

Boş boş göz kırpıştırır iken Suskun bileklerine sürdüğü kolonyaya kısa bir an baktı." Nasıl bir bedua etti ise bana aynısı başıma geldi."

Kahkahası daha da büyüdü Sabihanın." Rahmi albaydan daha fena bir adam olup çıktın." Suskunun bileklerini kavrayıp yavaş yavaş ovuşturdu." Rahmi albaya şükür edeceğimiz nereden aklımıza gelecekti ki." Ters ters bakınca Suskun kıkırdadı Sabiha." Timam demedim bir şey."

" O kurban olduğum sesini daha güzel konular için kullanır mısın?"

Bilekleri bırakıp kollarını boynuna dolayıp yüzüne yaklaştı Sabiha." Timam sakinsin dimi?"

" Sen bana böyle güzel bakacaksın ben sinirli olacağım imkansız." Sıcak nefesini Sabihanın yüzünün her noktasında ağır ağır gezdirdi. " Güzel bir zaafsın."

" Harika bir adamsın."

" Katılıyorum."

Güldü Sabiha inkar edemezdi gerçekten harika bir adamdı. Yakışıklışığından, gücünden , heybetinden zerre bir şey kayıp etmemişti. Karganın kanatları altına sokuldu her zaman olduğu gibi. Kargada her zaman olduğu gibi kelebeği kanatları arasına sakladı.

" Bir çift mavi gözle tüm gözlere kör oldum ."

" Sesini duydum tüm seslere sağır oldum Suskunum. "

Mavi gözlerin içinde gezintiye çıkar iken aklına gelen kelimeler dökülüp gitti." Kelimelerim isminde ki harf kadar." En içlisinden nefes verirken." Oğuz Atay ne demiş; çiçeklerden papatyayı. İnsanlardan seni sevdim." Sabihanın bir tutam saçını burnuna götürüp kokladı, öptü tekrar tekrar ve tekrar...." Benim diyerek benimsediğim en güzel kararımsın."

" Keşkeler yanında yok olup gidiyor."

" Sabiham."

" Efendim."

" Karga sonsuza kadar kelebeğe aşık ."

" Kelebek sonsuza kadar kargaya aşık."

Kelebek ve karga sonsuza kadar aşık kaldı birbine.

Siyahlığın içine gökyüzü , mavinin içine dolunay ışığı karıştı.

Suskun ve Sabiha kendi masallarını yazdılar....

Kelebek ve karganı masalı mutlu sonla bitti....

 

********

Sevmek ve sevilmek her daim benim için uzak olan iki kelime olmuştu. Yakama yapışan nefret, boynuma dolanan günahlar, insanların her daim bana karşı ön yargılı davranışları. Kendimi dahi sevmezdim. İçimde ki ses dahi bana karşı nefret kusmuştu. İçimde biriken yılların vicdan yükü. Bir insanın kendine yapacağı en büyük kötülüğü yapmıştım. Kendimi sevmemiştim. Ne sevileceğime nede seveceğime inanırdım . Sevilmem sanırdım ama hayat beni öyle bir yanıltı ki. Denizde sevilir olduğunu öyle bir adamla karşı karşıya getirerek tüm düşünce kalıplarımı yıkmıştı ki. Deniz sevilirmiş ve Denize sevgi o kadar çok yakışıyormuş ki. Deniz , Deniz olduğu için dahi sevilirmiş. Hayatım boyunca hep zor bir kadın olup , geçmişin zincirleri yüzünden sevilmeyeceğimi düşünür iken bir insan çıkıp geliyor ve senin kusurlarını , hatalarını dahi seviyordu. Sen , sen olduğun için dahi seviliyorsun. Yeterki doğru zamanı ve doğru kişiyi bekle ondan sonra tüm düşüncelerin kırılıp gider iken her bir hücrene kadar sevgiye bulanıyorsun.

Hayat belki bana çok acı bırakmıştı. Dayan demişti her daim dayan. Güzel günler vereceğim dayan. Küçük yaşımda buna inanmazdım. Hayatımın sonuna kadar yalnız kalacağımı düşünürdüm lakin hayat yine şaşırtmıştı beni. Ailem olmaz derken üç kişilik ailemi kurmuştum. Hayaler kurmayan ben masalar kadar güzel bir hayatın içine atıldım. Her daim ölüme koşar iken bir adam geldi ve yaşatmayı öğreti. Ölüme çok yakın olduğum anlardan biri esir düştüğümde idi. Öleceğime kesin gözü ile bakar iken gelip kurtarmıştı beni.

Yanımda arabayı süren adama aşık aşık baktım. Yüzünde duran huzurlu ifadesi. Murat'a en çok huzur yakışıyordu. Dudağı kenarında hafif tebessümü kurulmuştu. Gülmekte çok yakışıyordu. Zalimin oğluna her şey çok yakışıyordu ve o herşeyi benimdi, bana aitti. Bir insanın aldığı nefesin dahi sana ait olması paha biçilmezdi. Bacağımda bulunan ellini sıkı sıkıya kavradım. Sıcaklığı sarıp sarmaladı. En sevdiğim.

Birbine tıpa tıp benzeyen iki kişiydik biz. Buna rağmen yan yana güzel olmayı başarmıştık. Anlıyordum ki bir adam bir kadını sever ise imkansız yok olup gidermiş. Sevgi her türlü zorluğun üzerinden gelirmiş. Arada bulunan sevgi bağları olduğu sürece hiç bir kuvvet o bağları koparmaya gücü yetmezmiş. Helede erkek , kadının arkasında durup ona sahip çıkıyor ise o zaman tüm kainat karşısına geçse sevgi bağı kopmazmış. Murat bana çok ders öğreti ve bunların hepsini severek yapmıştı.

Aşk kısa ömürlü sevda ise bir ömürlüktü.

Murat ve Denizin sevdası bir ömür sürüyordu.

Karadeniz dahi hayrandı birbirimize ait olan sevdamıza.

Arkaya çevirdim gözlerimi. Yavuz ellindeki tank oyuncağı ile oynuyordu. Sevdamızın meyvesiydi oğlumuz. Hayata tutunma sebebimiz. Yaşı sekizdi. Sekiz yaşımda soğuk odalara kapanmış iken oğlum özgürdü. Babasının ve benim yaşayamadığım çocukluğu en güzel şekilde yaşıyordu oğlumuz. Hayat anne ve babasına iyi davranmamıştı ama anne ve babası olarak en güzel hayatı önüne sürmeye çalışıyorduk. Sevgi içinde büyüyen çocukta mutlu ve hayat dolu oluyordu. Tek düşündüğü , derdi bugün ne oyun oynasam yada yaramazlık yapsam ha birde en önemlisini unuttum Meleği hangi bahane ile görsem . Ben nasıl babasını on üç yaşımda seçmiş isem oğlum benden daha hızlı çıkıp doğu doğmaz seçmişti sevdiği kızı.

Ellinde tutuğu oyuncağı havaya kaldırıp sürer iken yüzünde gezindi gözlerim uzun uzun. Anne olmuştum ben ve hayat bana o kadar güzel bir erkek çocuğu vermişti ki. Erkek çocuğu zor olur derlerdi ama hayır benim oğlum bana asla zorluk çıkarmıyordu. Ne kadar annesi gibi belaya batıyor olsada akılı ve yanımda uslu bir çocuktu. Abisi ve ablasına yaşatamadığım hayatı Yavuz'a yaşatmıştım. Mutluydu benim oğlum. Kan , acı , vahşet değil sevgi görüyordu. Annesine vurulan elleri değil şefkatle okşanan elleri görüyordu. Nefreti değil sevgiyi görüyordu.

Ela gözleri bana döndüğünde kocaman gülümseyip hızlı bir hamlede ön tarafa atlayıp kucağıma kurulup kafasını boynuma sakladı. Ellerim saçlarını bulur iken mırıldandım." Seni seviyorum annem."

" Ben daha çok annem."

Yandan baktı bu hallimize Murat. Yavuz büyüdükçe ne anneci idi ne babacı ikimize olan sevgiside eşit seviyedeydi çünkü anne ve babası da eşit sevgi gösteriyordu. Murat'ın eli Yavuz'un saçları arasına dalıp büyük şefkatle okşadı saçlarını. Yandan Yavuz'un yüzüne baktığımda huzurlu ifadesi kurulmuştu yüzüne. Seviyordu Murat'ın saçlarını okşamasını. Akşam eve geldiğimiz anda babasının kolları arasına atlayıp saçlarını okşanması isteğini belli ediyordu ela gözleri. Seviyordu Murat büyük şefkatle oğlunun saçlarını okşamayı seviyordu.

Hayat bu iki adamdan ibareti işte. Biri olmaz ise hayat olmuyordu. İkisinin yerini ne doldurmak mümkündü nede boş bırakmak. Deniz onlar var olduğu için Denizdi ve yaşama sebebimdi iki adamda.

Deniz yaşadı, Murat yaşatı.

Yavuz yaşamın ta kendisi oldu.

Kucağımdan kalkıp babasının kucağına tünedi anında. Direksiyonu Murat ile birlikte tutup çeviriyordu. Eşek sıpasının arabalara zaafı vardı. Murat ile şimdiden araba sürmeye çalışıyordu. Murat'ın bir kollu Yavuz'a dolanır iken ciddiyetlede trafik kurallarını anlatıyordu Yavuz'a. Arabanın kapısına sırtımı dayayıp izledim bu hallerini. Güzel duruyorlardı hemde hayallerimin ötesinde güzel duruyorlardı. Baba olmak Murat'a gerçekten yakışmıştı. Tahmin ettiğimden daha iyi baba olmuştu. En başından beri söylüyorum oğlum çok şanslı idi. Muhteşem bir babası vardı.

" Baba bizi geçiyor biz geçelim."

" Ayıpsın oğlum hemen geçelim."

Murat gaza daha yüklenip onlar ile yarış yapmadığı halde yarış yaptığını zannettikleri arabayı solayıp geçtiler. Yavuz anında babasının elline çak yapmıştı. Beraber bunu yapmaktan hiç vaz geçmeyeceğe benziyorlardı. İki dakika sonra tekrar bir arabayı gözlerine kestirip onu da geçmişlerdi. Bundan neden bu kadar zevk aldıklarını asla anlamıyordum. Fazla sorgulamamak lazım. Evde iki erkek ile yaşamaya başlayınca bazı durumları sorgulamayı bırakalı uzun zaman oluyordu.

Yavuz arabayı büyük ciddiyetle Murat'ın kucağında sürer iken o malum sohbet tekrar başlamıştı." Baba bu akşam Galatasaray - Bursa Spor kaç kaç biter?"

Murat yandan bana eğlenen bir bakış attı." Oğlum, annenin memleketini eze eze gol atacağız. Bu maç bizde."

" Ha ha ha ! Çok komik."

Yavuz ve Murat birbirine aynı anda bakıp konuştular." Anne bozuldu."

Küçük bir kahkaha attı Murat." Üzülme be hatun bir gün sizde kazanırsınız."

Ve Yavuz." Rüyanızda."

Ters ters baktım ikisine de." Babalı oğulu bazen çok gıcık oluyorsunuz."

Murat eğlenmeye devam etti." Hemende nasıl bozuluyor." Yanağımdan kocaman makas alıp birde göz kırpmayı ihmal etmedi." Ne yapalım güzelim kayıp etmek kanımızda yok."

" Bir ömür boyu bana yenilen adamı söylüyor bunu?"

Yandan her bir zeremde gezindi kahveleri." Sana yenilmek, seni sevmek, sesini duymak, kokuna sığınmak , gülüşünü görmek güzel şey."

" Oooooo." Dedi Yavuz.

" Aman aman hemende nasıl çoşuyor eşek sıpası."

Kocaman güldü eşek sıpası." Kabul et anacuğum güzel laftı. Bunu Meleğe söylerim ben."

Murat ile birbimize aynı anda bakıp umutsuzlukla nefes verdik. Oğlum bu yaşında ölüme koşuyordu. İçimden geçenleri Murat dile getirdi. " Oğlum sen yürek mi yedin? Dünyada sevecek kız mı kalmadı?"

Yavuz yerinden dikleşir iken birde ciddi ciddi açıklamasını yaptı. " Senin yolundan gidiyorum baba."

"Bu yolun sonu sadece tahtalı köy gözüküyor oğlum." Diyerek yolun sonunu ne olduğu şimdiden belli olan geleceği söylemişti Murat. Katılıyorum. Suskun abinin kızını almak incir ağaçlarının çiçek açması kadar imkansızdı. Suskun abi kıskanç bir adam değildi daha doğrusu öyle biliyordum ama Sabiha ve kızı olduktan sonra baya kıskanç bir adam olduğunu çok acı şekilde öğrenmiş oldum. Ve oğlum dünyada asla yapmaması gereken bir hatayı yapıp Meleğe bu yaşında aşık olmuştu. Anlayacağınız ilerde baya dertli günler bekliyordu oğlumu. Allah yar ve yardımcısı olsun.

Murat ile dertli dertli bakışır iken Yavuz baya rahatı. " Rahat olsana baba sen bir ya. Olmadı kaçırırız kızı."

Ellimi dertli kafama attım." Kaçacak tek bir şey varsa oda akıl sağlığım oğlum." Bu yaşta bu yürek yemek nereden geliyor arkadaş?" Oğlum seni doğurmak ne kadar zordu haberin var mıydı? Bunu demek istemezdim ama bu sevdadan vazmı geçsen?"

Yandan öyle bir ters bakışını attı ki. Tövbe estağfurullah git gide babasına benziyordu." Siz o kadar zorluğa rağmen vazgeçmemiş siniz bende vazgeçmem. Rahmi dedem bile seni babama vermiş Suskun amcada verir illaki."

Şefkatle saçlarını okşadım." Oğlum sen Rahmi deden ile Suskun amcanı bir mi tutuyorsun? Rahmi deden kıyamadığı için vurmuyordu ama Suskun amcan sana öyle bir kıyar ki ellinden asla alamayız." Hayatın bir tokadı daha. Rahmi albaya şükür edeceğimiz kimin aklına gelirdi ki? Suskun abinin yanında Rahmi albay melek kalıyordu melek. Rahmi albay bile kabul ediyordu bunu. Suskun abi çok başka bir seviye idi en önemlisi öz kızı. Rahmi albayı ne kadar baba olarak benimsemiş olsakta arada kan bağı yoktu ama Melek tüm genleri ile Suskun abinin kızıydı.

" Aman anne rahat ol." Allah'ım birde böyle rahat rahat konuşması yok mu insanı çileden çıkartıyordu. " Sen oğluna bir baksana evel Allah babam gibi sevdamın arkasında durur alırım kızı."

Murat ile tekrar dertli dertli bakıştık. Oğlumuz gerçekten yürek yiyip bitirmişti bu yaşında. Hayatın ilerleyen zamanlarında çok ilerleyen zamanlarında görecektik artık yüreği yiyip bitirmesi gerçekten işe yarayacak mı yoksa götünde mi patlayacak. Allah var Meleği çok seviyordum. Dünyalar tatlısı bir kız çocuğu idi . Aynı annesiydi. Bana da fazlasıyla düşkündü tabi bende ona. İzinli olduğum günler yanımdan asla ayrılmıyordu. Melek benim sadece yiğenim değil kızımdı. İnsanın doğurmadan bir kız çocuğu olması güzel şeydi. En önemlisi küçük bir Sabihamın daha olması güzeldi ama babası Suskun abiydi. Bakışlarında dahi ölüm yatan adamın kızıydı. Birde ilerde babasına benzer ise huyu suyu oğlumu çok zor günler bekliyordu. İnşallah çocukluk aşkı olarak kalmaz içinde ki sevgi. İnsanın kendi elleriyle büyüttüğü iki evladının birbirini sevmesi güzeldi. Murat ve ben aynı adamlar tarafından büyütülmüş ve yine aynı adamlar tarafından evliliğimiz yapılmıştı. Çocuklarımızında böyle olmasını çok isterdim.

Araba durduğunda Yavuz adeta heyecan ile kapıyı açıp arabadan kendini attı. Koşar adımlarla abisi ve ablasının mezarına doğru koştu. Hiç görmediği sadece topraktan tanıştığı abi ve ablasını çok seviyordu Yavuz. Geçmiş hayatımı oğluma anlatamamıştım. Yaşı daha küçük idi annesinin önce ki hayatını öğrenmeye hazır değildi. Abisi ve ablasına fazlasıyla düşkün bir çocuktu. Sürekli abim ve ablam nasıl gözüküyordu anne? Diyerek sorular soruyordu. Yada bir şey yaptığı zaman abim ve ablamda sever miydi anne? Yüreğimi en çok yakan sorusu ise abim ve ablam beni sever miydi anne? Bir diğer sorusu ise abim ve ablam yaşıyor olsaydı nasıl olurduk anne? Soruları çoktu topraktan tanıştığı abi ve ablasını çok merak ediyordu ama cevabım yoktu. Ne severdi mesela Derin ve Duman? Bilmiyordum. Küçük yaşta ellerim arasında toprağa karışıp gitmişlerdi. Yaşıyor olsalardı nasıl bir hayatımız olurdu? Bilmiyordum. Oğlum abi ve ablasını bu kadar tanımak , bilmek ister iken sessiz kalmaktan başka çarem yoktu. Bu kadar düşkün iken abisi ve ablasının nasıl öldüğünü anlatsam çok üzüleceğini biliyordum. Anlatamıyordum ben oğluma , abi ve ablasını.

Arabadan indiğimde arabanın önünde durduğumda adım atamadım. Yavuz'un heyecanla abi ve ablasına gün içinde neler yaptığını anlatıyordu bir yandan şefkatle toprağı okşayıp mezarın üzerinde ki çalı ve çırpıları yolup atıyordu. Yüreğime ince bir sızı yayıldı. Bir çocuğum yanımda iken iki çocuğum toprak altındaydı. Derin ve Duman kardeşleriyle bu şekilde tanışmak zorunda kalıyordu.

Yavuz iki mezarın arasına oturur iken heyecanla konuşmasına devam etti." Abi akşam maç var biliyor musun? Sende maç sever miydin abi? Belki yaşamış olsaydın sende , babam ve bize katılır maç yapardık. Sen olsaydın ikimiz babamızı devirirdik güreşir iken. Eminim sen çok güçlüsündür. Benim gücüm yetmiyor babama ama sen olsaydın ikimiz güçlerimizi birleştirir yenerdik. " Derinin mezarına doğru döndü." Abla dün akşam annem yine romantik film izledi nasıl sıkıldım anlatamam sana. İnşallah abla sende annem gibi aşk filmi sevmiyorsundur? Abla biliyor musun okulda bir çocuk var onun ablası varmış. Ablası her gün kardeşini okula getiriyormuş sende yaşasaydın beni okula götürür müydün abla?"

Bellime dolanan kol bedenimi bedenine yasladı. Kulağıma yaklaştı." Çok seviyor abisi ve ablasını."

" Seviyor." Kıskanç bir çocuk olmamıştı Yavuz tam tersi abisi ve ablasının mezarına gelmek için can atıyordu hep. Her gece abisi ve ablasını anlatmamı istiyordu. İnsan toprak parçasından dahi bağ kurabiliyormuş hiç görmediği halde. Abisi ve ablasını hiç görmedi ama bazı sabahlar neşe içinde yanıma gelerek abim ve ablamı rüyamda gördüm anne diyordu. Öyle heyecanlı anlatıyordu ki rüyasını. Ben rüyalarımda çocuklarımı büyütmüş iken Yavuz rüyalarında vakit geçiriyordu abisi ve ablasıyla. Şimdi ise toprakları ile vakit geçiriyordu sanki gerçekten abisi ve ablası karşısında duruyor gibi konuşuyordu." Murat, Derine abla olmak çok yakıştı. Dumana abi olmak çok yakıştı."

Gözleri mezarın başında konuşan Yavuz'a döndü." Kardeşleri olmakta Yavuz'a çok yakıştı. Onlar çok güzel kardeş oldular Denizim. Kocaman beş kişilik aile olduk biz. Kimsesizlerin de ailesi oluyormuş huzurum."

Bir damla yaşın süzülmesine engel olamadım. Acıdan değil mutluluktan süzüldü." Biz çok güzel aile olduk."

" Hemde nasıl güzel olduk."

Yavuz'a bakar iken ve her geldiğimizde gelen mavi ve yeşil kuşa dolu dolu gözlerle baktım. Deniz'in hayatı bu kadardı. Deniz ne diye sorsalar iki mezar ve iki adam derim. Kendimi anlatacak başka kelimem yok artık. En içlisinden nefes verdim." Muraaaat teşekkürler oğlumuzu şanslı kıldığın için."

Dudaklarını saçlarıma yasladı." Asıl ben sana teşekkür ederim hayatımda olduğun için. " Kafamı kaldırıp kahverengi ama içinde okyanuslar ve denizler barındıran gözleri içine daldım. " Sen benim yuvamsın."

Nazlı nazlı sokuldum sıcaklığına." Muraaaat." Kelimeler büyük aşkla döküldü dudaklarımdan. " Sana baktıkça güzelleştim. Çiçek oldum, çocuk oldum, aşık oldum." Dudaklarımı dudaklarına yaslayıp nefes aldım." Herşeyim oldun be adam. Hayatımda hiç bir şeyim yok sanırdım önceden ama şimdi dünyanın en şanslı ve zengin kadını benim. Senin tarafından sevildim. Yuva , aile , aşk , sevda , anne yaptın beni. Dünyada her kula nasip olmayacak herşey ellerimin arasına bıraktın." Ellimi göğsüne koydum." Tam burda olmak varya dünyanın en büyük zenginliği."

" Sen varsın." Yönünü tamamen bana dönüp gözlerimin içinde uzun uzun gezindi gözleri." Senin ilk defa gözlerini gördüm. O gün anlamıştım senin tüm hayatımı kaplayacağını. Yıllar geçti ben yine gözlerini gördükçe kalbim titriyor." Ellini kalbine götürüp hafifçe vurdu." Burası varya sen olduğun için atıyor. Bir adamın kalbinin atma sebebisin kadın."

" Muraaaat."

" Kalp iptal dimi?"

" Sonsuza kadar sana iptal."

Kollarını bedenime daha da sarar iken kafamı göğsüne yasladığım anda gündüz olduğu halde gökyüzünde dilek fenerleri bir bir süzülmeye başladı. Kulağıma yaklaştı tekrardan." Tüm fenerler emrine amade. Dilek dile gerçek kılıyım."

" Tüm dileklerim sana çıkıyor."

Birbirimize sarılmış halde kalır iken önümüzde bulunan manzarayı seyir ettik. İki mezar ve abisi , ablası ile konuşan oğlumuz. Sevdiğim adam yanımda. Ailem tamam olmuştu. Ev çatısı olan yer değilmiş bir çift kolda evin oluyormuş. İnsan kendisi olduğu halde seviliyormuş.

Ben Deniz Karasu Türkiye'nin vatandaşı ve askeri Deniz. İntikamımı aldım. Hayata ölmek için değil yaşamak için savaş vermiştim. Savaşı kazanmıştım. Savaşın sonucunda en kıyametli hazinem oğlum olmuştu.

" Murat."

" Efendim güzelim."

" Bitti mi hikayemiz?"

" Hayır Deniz bizim hikayemiz daha yeni başlıyor." Gözleri tekrardan gözlerimin içine daldı. Ruhumuz sıkı sıkıya birbine tutundu." Ama anlatacaklarımız bitti artık. Hayat olup yaşamak kaldı bize."

" Geçmişin zinciri kırıldı."

" Deniz Karasu sevildi. Yaşam , hayat , anne, asker oldu. Deniz Karasu kayıp ettiğin tek savaşın aşkta oldu."

" Güzel yenilgi."

" Seni sevmeye doyamacak kadar çok sevdim Deniz'im."

" Çok sevdim seni adam. Doyamayacak kadar."

Aynı anda gülümser iken Yavuz'un sesi geldi." Bende sizi çok sevdim anne ve baba." Yeşil ve mavi kuşlar ardı ardına ötmeye başladılar." Abim ve ablamda çok seviyor."

Bir damla yaş daha süzüldü.

Deniz ve Murat'ın hikâyesi sonsuz mutluluğa uğurlandı.

Ateş , denize karışıp huzur buldu.

Deniz ve Murat tüm kumarları kazandı.

Kayıp ettiklerimiz ile kazandıklarımızla biz başarmıştık.

Birbirini seven iki yürek her türlü imkansızlığı yıkıp geçti.

Sevgiyi tatmış yürek yaşam buldu.

Deniz yaşadı, Murat yaşatı.

Yavuz yaşamın ta kendisi oldu.

Deniz ve Murat'ın sevdası hayat oldu.....

 

SON.....

SON....

SON....

 

                       🌊

​​​​​​Duygularım darmaduman usta halimdeyim şuanda. Aşırı duygusal bir pandayım.

Kitabın başından sonuna ne duygular bıraktı yazar mısınız? Son kez duygu ve düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız sevinirim 🤍

Geçmişin zincirine veda vakti o zaman son kez bol bol yorum atıp oy vermeyi unutmayın lütfen destekleriniz benim için çok önemli 🤍

Aşırı duygusalım bir devrin sonuna gelmişiz gibi hissediyorum.

​​​​​​

​​​​​

 

Bölüm : 28.12.2024 08:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...