Ayyy Merhabalar uzun zaman sonra geçmişin Zinciri ile geldim size.
Melek ve Yavuz'un kısımlarını dikkatle okuyalım çünkü çünkü çünkü kendi kitaplarından küçük küçük bilgiler bulunmakta.
O zaman aradan çekiliyorum ve iyi okumalar canlarım 🤍
🌊
Gökyüzünde süzülen yıldız yer yüzünde dileğin ilk anahtarı oldu.
Hayatlar vardır ki tüm imkansızlar bir anda en büyük imkana dönüşürdü. Hayatın zorlu süreci içerisinde en zor yanının annelik olduğunu anlıyordu Sabiha. Canından parçaya bakarken yüreği titrerdi insanın hele de çocuğunun canı yansa kalbi kavrulurdu.
Çaresizlik içinde ağlamaktan çatlayacak kızına baktı Sabiha. Elleri bomboştu ne yapacağını bilmiyordu. Meleğin yamacına sokulup belinden kavrayıp göğsüne yasladı. Dudakları titredi." Anneciğim hadi ama sakinleşelim birazcık."
Dinmedi Meleğin göz yaşları. Sinirinden, bozulan ruh halinden ağlıyordu. Kendini o kadar çok sıkıyordu ki elleri sıkı sıkıya yumruk olmuş derisine tırnaklarını batırıyordu. Her geçen saniye ağlayışları daha şiddetli hale dönüştü.
Sabihanın da dudakları titredi. Ağlayan kızını nasıl sakin tutacağını bilmiyordu. Suskun göreve gitmişti uzun süreli. Yardımına koşan , soğuk kanlılıkla ne yapmasını bilen Suskun yoktu.
Bir damla yaş Sabihanın yanağını aşındırıp yeri boyladı." Melek , annem yapma..." Meleğin ellerini kavrayıp sıkı sıkıya yumruk yaptığı ellerini açmaya çalıştı. Olmadı. Çaresizlik hissi daha da büyüdü Sabihanın. " Ağlama Melek." Biraz daha Melek ağlamaya devam ederse kendiside çöküp kızıyla hıçkıra hıçkıra ağlamasına ramak kalmıştı. " Annem sıkma kendini. Lütpen Meleğim, mavi şirinim benim ağlama hadi..."
İstesede dindiremedi Melek göz yaşlarını. Bozulan sinirleri yüzünden kendini o kadar çok sıkıyordu ki nefes alış verişleri dahi zorluydu. Yanaklarından boşalan göz yaşları önünü görmesini engeliyordu. Annesinin göğsüne başını gömüp hıçkırıklarını o noktaya hapis etti.
Titreyen elleriyle kızının saçlarını okşadı Sabiha bir yandan da odanın kenarında yatan simsiyah saçları , siyah gözleri içinde üç dört aylık oğlu Korkut çatık kaşları altından ablasına bakıyordu. Bu aşağılık evde ne oluyor der gibi değilde hali daha çok sesten başım şişti az susun ifadesini andırıyordu yüzü.
Sabiha ve Suskunun bir erkek çocuğu olmuştu. Aralarında geçen büyük ayıplar sonucunda Suskun gayet iyi bir niyet eşliğinde ülke nüfusuna katkı sağladığını belli ediyordu. Dünyaya birden fazla kendi kopyasını bırakmaz ise içi asla rahat etmeyecekti.
Melek bir yandan annesi iken diğer yandan tam olarak babasını andırıyordu. İki zıt kutubun ortası tam olarak Melekte meydana gelmişti. Babası Suskun gibi asla beklemeyi ve bekletmeyi sevmiyordu. Bazı anlarda da fazlasıyla umursamazdı. Babasından öğrendiği ölüm bakışını ara ara atıyor bazı anlarda babasının yanında silah kullanmak istiyordu.
Korkut ise tam olarak babasıydı. Babasının birebir kopyasıydı. Simsiyah saçları, siyah gözleri içinde bebek halinde bile insanın gözüne pek hoş gelen tarafı vardı ama maalesef ki sadece dış görünüş olarak değil huy olarak da babasının birebir kopyasıydı. Hamilelik boyunca yüzünü dünyaya dönmüştü. Doğduğunda ilgiyle bakan hemşirelere yüzünü ekşitmiş , başında yada etrafında konuşan biri olunca ya elini yada ayağını ağzına sokup susturmaya çalışıyordu. Annesi dışında diğer kişilerin tabi ki ama bazı anlarda annesini de susturduğu oluyordu.
Bebek halinde bile umursamaz bir tarafı olduğu gayet ortadaydı. Bir diğer yandan vıcık vıcık sevgiye asla gelmiyordu. Yanağından biri öpecek olsa yayğarayı kopartıp asla dokundurtmuyordu kendine. Paşa gönlüm ve ben ne istersem öyle olur havaları mevcutu kendisinde. Bir diğer yönden de ablası aksine aşırı uysal ve sessizdi. Geceleri çok ağlamaz, karnı acıkırsa iki dakika bir ağlar sonra susardı.
Suskun ve Sabihanın kelebekleri yanına birde karga eklenmişti.
Melek hem annesini hem de babasını aynı anda bedeninde var ederken, Korkut tamamıyla babasıydı.
Onlar artık dört kişilik kocaman aile olmuşlardı.
Sabiha mutluydu hala içinde keşke duygusu asla barınmıyordu. Ne kadar zaman geçerse geçsin içinde ki çocuğu en dip köşelere gömüyordu. Yaş ilerledikçe insan olgunlaşır derler Sabihada olgunlaşıyordu ama Suskunun yanında her daim olduğu gibi çocuktu çünkü Suskun en çok bu yanını severdi.
Ama tam şu anda hıçkırara hıçkıra ağlayan kızının yanında çocuk ruhlu olmayı istemezdi. Elli ayağı bağlı şekilde tek yapabildiği kızını göğsüne yaslayıp şefkatle saçlarını okşamaktan başka bir durum ellinden gelmiyordu. Melek ağlıyor, Sabihada ağlıyordu. Kızının gözünden akan her bir damla yaş yüreğini yakıp geçiyordu.
Çalan kapıyla umutla yerinden kalktı Sabiha. Pıtı pıtı adımlarla kapıya ulaşıp hızla açtığında yarım saat önce can havliyle aradığı Deniz ve Murat duruyordu.
Murat ayakkabılarını kenara fırlatıp içeriye dalış yaptı. Denizden gelen haber sonucunda askeriyeden koşa koşa evine gelmişti. Üzerinde askeri üniforması dururken, elleri arasında barut kokusu vardı. Umursamadı ya da üzerini değiştirmek için evine dahi uğramadan direkt Sabiha ve Suskunun evine geldi.
Çocuk odasından içeriye girdiğinde yüzünde ki endişeli ifade daha da büyüdü. Melek avaz avaz sinirden ağlıyordu. İçi burkuldu Murat'ın." Melek , Kızım."
Kafasını hafifçe kaldırıp baktı Melek. Murat'ı karşısında görünce kollarını iki yana açıp kucağına almasını bekledi." Murat amcam..."
Hafifçe tebessüm etti Murat. Meleğin koltuk altından tutup kucağına aldı küçük bedenini. Kolunu Meleğin poposunun altına dolayıp kafasını omzuna yaslamasına neden oldu. Büyük eli Meleğin sırtında dairesel hareketlerle gezinip rahatlatmaya çalıştı." Oy oy oy benim Melek kızım ağlıyor mu?"
Odanın içine giriş yapan Denizin yüzünde de bariz bir endişe ve korku vardı. Koşar adımlarla Melek ve Murat'ın yanına geldiğinde Meleğin saçlarını usul usul şefkatle okşayıp geriye doğru itteledi." Kızım , Mavi gözlü prensesim benim ne oldu?"
Başını Murat'ın omzuna yaslayıp göz yaşlarını zapt etmeye çalıştı. Nasıl oluyordu bilinmiyordu ama Murat'ın sıcaklığı Meleğin rahatlamasına neden oluyordu. İçli içli içini çekerken kollarını daha sıkı Murat'ın boynuna dolayıp Denize de en uysal ve tatlı bakışını attı." Uyku uyayamadım ben yine teyzem . Niye uyuyamıyorum ben?"
Aynı anda gözler Sabihaya döndüğünde dudaklarını büzüp kenarda duran sandalyeye çöktü. Sonunda azda olsa Meleğin ağlamaları azalmıştı buda Murat sayesinde olmuştu. Minnettardı Sabiha, Murat'a. Suskun olmadığı zamanlarda yardımına hep Murat koşuyordu. Meleği ,öz kızı gibi görüp ilgileniyor, bakıyor çoğu anlarda alıp gezmesine, içmesine hata alışverişine dahi götürüyordu. Meleğin ikinci babası Murat olmuştu bunu da Melek asla inkar etmiyordu. Çoğu anlarda ikinci babam diyerek Murat'ın kolları arasına atılıyordu.
" Uyku sorunları yaşıyoruz Murat abi. O kadar doktora , psikoloğa götürdük ama bir türlü sorun ne bulamıyorlar." Diyerek kafasını çaresizlik içinde öne eğdi Sabiha.
Meleğin uyku problemleri vardı. Ne geceleri nede gündüzleri asla uyayamıyordu bu durumda sinirlerinin yıpranmasına ve ardından gelen ağlama krizlerine neden oluyordu. Uykusuzluktan harap oluyordu Melek. Suskun ne kadar doktora, psikoloğa götürmüş olsalar dahi net bir çözüm yolu bir türlü bulunamamıştı.
Suskun saatlerce kızını kucağına alıp rahatlatıcı masalar, niniler mırıldansada bazı geceler Melek uyuyamıyordu. Babası olduğu zaman az bir nebze dahi olsun uyku uyuyordu ama babası göreve gitmek zorunda olduğunda durumlar daha vahim bir hale geliyordu. Suskununda sürekli aklı , kalbi kızında kalıyordu.
Anlıyorum diyerek başını salladı Murat. Yatağın üzerine oturup Meleğin sırtını şefkatle sıvzalayıp rahatlamaya devam etti. Diğer yandan yanlarına oturan Deniz , Meleğin saçlarını okşayıp yanaklarına minik minik öpücükler bıraktı. Neşeli bir gülüş saçmaya çalıştı Deniz." Hmmm benim güzel kızım uyuyamıyor muymuş? Murat amcası ne güne duruyor burada. Sıcaklığıyla sarıp sarmalar baba- kız uyurlar beraber." Murat'a tatlı bir bakış attı verdi." Dimi Muratım?"
Çoşkuyla bağırdı Murat." Ha ne güzel konuştun be hatunum! O bal damlayan ağzını yerim." Yerinden kalkıp kapıya yöneldi." Gel hadi Deniz teyzesi biz bir Melek kızımla bizim eve geçelim. Sen bize şöyle güzel ellerinden bir yemek hazırla bizde Melek kızımla konuşup dertleşelim azıcık."
Kocaman gülümsedi Deniz." Sen istse yeterki kocam." Kapıya doğru yönelirken Sabihanın omzunu sıvazladı." Şşş sıkma canını çocuk bu olur illaki öyle sorunlar. Biz ne güne duruyoruz burada."
Masum masum göz kırpıştırdı Sabiha." Biliyorum da öyle ağlayıncada içim acıyor Deniz. Siz gelene kadar nasıl sakin tutacağımı bir türlü bulamadım." Dudaklarını dişleyip mahcubiyetle altan altan bakış attı." Size de yük oluyoruz."
Bu noktada kaşları çatıldı Denizin." Bir saçmalama hemşirem be. Senin kızın benim kızımı var bu işin? " Sabihanın önüne çöküp ellerini kavradı." Ne sen nede çocukların bana yük değil kardeşim. Asıl böyle konular olduğu zaman ilk bana haber uçurup , yardım isteyeceksin."
Burnunu çekip öyle bir minnetle baktı ki Sabiha. Deniz olmasaydı ne yapacağını bilmiyordu. En büyük destekçisi , sırdaşı ve dostuydu. Evlenmiş olsa dahi bir elli her daim gölge gibi üzerinde durmaya devam ediyordu. Suskunda vardı ama bir kadının destekçin olması çok daha farklı bir mutluluktu." Ayyy Deniz iyi ki varsın sen ya."
" Sende balım sende." Sabihanın yaşlarını nazikçe silip avuç içini yanağına yasladı." Ağlak bir panda olmayı bırak ve şu küçük Suskun ile ilgilen hadi. Melek bizde merak etme."
Tatlı tatlı başını salladı Sabiha. Deniz önünden kalkmadan önce de yanaklarına minik minik öpücükler kondurmayı ihmal etmedi.
Deniz yerinden kalkıp kapıya ilerledi. Murat çoktan kendi evlerinin içine geçmiş Yavuz'un odasında Meleğin sırtını sıvazlamaya devam ediyordu. Meleğin kulağına niniler mırıldanıyor , en sevdiği hikayeleri anlatıyordu. Kız babası değildi Murat ama Melek sayesinde kız babası kadar da oluyordu.
Başını Murat'ın omzuna yaslamış olan Meleğin ağlayışları artık dinmiş iç çekişlere dönmüştü." Murat amcam."
" Cavuz hani senin oğlun ya." Onaylayan mırıltı çıkardı Murat. " Sen Deniz teyzemi hep çok seviyorsun." Kollarını gülümsemeye çalışarak iki yana kocaman açtı." Hata kocaman çok seviyorsun. Cavuzda beni senin Deniz teyzemi sevdiğin kadar sever mi?"
Bir kaç saniye şaşkınlıkla kaldı Murat. İki kaşı havalandığında Melekte sorduğu sorudan hafif utanmış olsa dahi Murat'ın kızmayacağınıda çok iyi bilirdi. Şaşkınlığı üzerinden atan Murat gülümsedi." Sever prensesim." Sır verircesine fısıldadı." Bak hata ileride beyefendi adam olup seni çok sevmesi için elimden geleni yaparım ben." Meleğin saçlarına dudaklarını yaslayıp öz babası gibi şefkatle öptü." Eşek sıpasının seni üzmesine , gözünden bir damla yaş akıtmasına dahi izin verdirmem."
Kıkırdadı Melek." Peki ya Cavuz benimle ileride evlenir mi?"
Küçük bir kahkaha döküldü dudaklarından Murat'ın." Evlenir tabi ya senden güzel gelini nerede bulacağım ben?" Bir anda ciddi hale büründü." Ha baktık yok evlenmem etmem diyor alnının çatısından vururuz."
Kıkırtısı daha da büyüdü Meleğin." Yaaa Murat amcam benim."
İçinden taşıp gitti kelimeler Murat'ın." Oyyy prensesim benim." Yeni çıkmış sakaları ile Meleğin yanağını tahriş etmeyecek şekilde yanağını yanağına sürtü." Ha şöyle gül be mavi gözlüm. Ağlamak yakışıyormu hiç sana."
" Ayy gıdıklandım." Diyen Meleğin dudakları arasından minik minik kahkahalar döküldü. Başını Murat'ın omzuna tekrardan yaslayıp gözlerini yumdu.
Tam bu sırada odaya paldır küldür Yavuz dalış yaptı." Baba maçta kaç gol atım inanamazsın!" Murat'ın kucağında ki Meleği görünce bir anlık kaldı.
Yere eğilip kolunun diğer yanını da Yavuz için açtı Murat." Gel bakalım aslanım." Koşar adımlarla kendisi için açılan kolun arasına girdi Yavuz." Söyle bakalım aslanım kaç gol attın."
Yavuz tam olarak babasına değil Meleğe bakıyordu. Parmak uçları ağır ağır kalkıp Meleğin yüzünü bulduğunda kalan yaş izlerini silip burukça dudak büzdü." Melek ağladın mı sen?"
Başını salladı Melek." Uyku uyuyamadığım için ağladım Cavuz."
" Ağlama , kıyamam." İçli nefes verdi Yavuz. " Üzülme sen Melek ağlamada senin canın acıyınca benim kide acıyor."
Kaşları havalandı Meleğin." Benim canım yanınca seninde mi yanıyor Cavuz?"
Gözlerini kaçırıp kafasını öne eğdi Yavuz." Senin canın benim canım Melek."
İki çocuğun arasında geçen kaçamak bakışlara eğlenerek baktı Murat. Yüzünde ki vatan gülüşüne engel olması mümkün değildi. Oğlu tam olarak kendi yolundan ileri adımlarla yürüyordu.
Murat , Yavuz'a doğru yaklaşıp Melek duyamayacağı şekilde mırıldandı." Aferin lan sana evlat."
Altan altan Yavuzda güldü." İyiydi dimi iyi?"
Gururla başını salladı Murat." Sen kaptın ha bu işi uşak."
Kafasını dik konuma getiren Yavuz çenesini havaya dikti." Eee kimin oğluyuz sonuçta." 1
Odanın kapısında kollarını bağlamış Deniz tatlı tebessüm eşliğinde Murat'ı ve çocuklarını izliyordu. Ne kadar iyi bir adamla evli olduğunu her fırsatta emin oluyordu. İçi gide gide her bir zerresine aşık olduğu adama baktı." Murat'ım."
" Emret huzurum." İki çocuğu yatağa bırakıp Deniz'in yamacına sokulup kafasını boynuna saklayıp derin bir nefes aldı." Memleket kokulum." Alnını Denizin alnına yasladı." İste dile huzurum. Emrine amadeyim."
Cilveyle kollarını Murat'ın boyuna dolayıp nazlı nazlı kelimeler döküldü gitti." Muraaaaaat.."
Dolu dolu bağırdı Murat." Söyle yavrum." Denizin belinden kavrayıp iki üç tur kendi etrafında döndürdü." Senin için varya kadın senin için şiirler yoluna dökülür, güler önüne serilir, tüm hayatımı, kalbimi sorgusuz sualsiz ellerin arasına bırakırım."
Olduğu yerde eriyip biti Deniz." Ayyy Murat kalbim fena iptal oluverdi." Küçük bir sevgi seliydi ama Denizin tüm kalbini de kaplıyordu. Aşk denilen illete bir kez tutulmuş bir daha da kopamamıştı. Kolları arasında bulunan adama her zaman olduğu gibi çok aşıktı." Ne kadarda romantik bir kocam benim varya. Seni alarak iyi iş yapmışım ben bak."
Gülümsedi Murat en güzelinden." Karşımızda şiir gibi kadın olunca bizede kelimeler kalıyor."
Usul usul her zaman olduğu gibi güzel gülüşü öpmek istedi Deniz ama göz ucuyla otuz iki diş sırıtarak kendisine bakan çocukları görünce durmak zorunda kaldı. Gülüşü öpmezsede fena içinde kalırdı. Nazlı nazlı sokuldu Murat'a." Muraaaaaat."
" Odada bana az yardımı etsen diyorum." Murat'ın cevap vermesini beklemeden elinden kavrayıp yatak odalarına doğru ilerleti. Bir yandan da Yavuz'a küçük bir kıyak geçerek Yavuz ve Meleğin yalnız kalmasını sağlıyordu.
Odanın içinde kalan Yavuz ve Meleğin bir süre arasında bakışma geçti. En sonunda dayanamayan Yavuz yamacına sokulup kafasını tutup göğsüne yaslayarak sıkı sıkıya sarıp sarmaladı. Kafasını kömür karası saçlara yaslayıp küçük yaşında kendisine göre en güzel kokuyu içine çekti.
Sarılan kollarla daha da yumuşadı Melek. Kollarını Yavuz'un beline dolayıp daha da sakinleşmeye çalıştı. Uykusuzluktan harap düşmüştü ama şuan burnuna dolan kokudan uyku bastırıyordu. Murat'ın sıcaklığıda uykusunu getiriyordu ama Yavuz'un kokusu daha farklı ve hoş geliyordu burnuna. Sıcaklığını anlatmaya kelime yoktu. Ne zaman Yavuz'un sıcaklığını hissetse gardını indiriyor, güven ve huzur aynı anda tek bir bedende var oluyor.
Sesi en tatlı haline büründü Meleğin." Cavuz sen hep ol timam mı?"
İçli içli nefesler veremeden yapamadı Yavuz." Sen de hep ol Melek."
Konuşmayı kesip sarılı kaldılar bir süre. İkiside farkında dahi olmadan birbirine iyi geliyordu. Melek sarıldığı kollar arasında uykunun içine çekilebiliyor , Yavuz kolları arasında ki kızla kalbinin içinde ki ektiği sevda tohumlarını her geçen gün yavaş yavaş büyütüyordu.
Küçük yaşında ekilmişti tohum. Yıllar geçtikçe de büyüyordu. Her geçen gün bir önce ki günden daha fazla seviyordu Meleği. Yaşı büyüdükçe Meleğin yeni yeni fark ettiği detaylarına tutulup kalıyordu ama istisnasız en sevdikleri : mavi gözleri, kokusu, gülüşü ve saçlarıydı.
Mavi gözler denizi , kömür karası saçlar gecesi , kokusu esinti , gülüşü cennet bahçesi. Her bir özelliğine ayrı ayrı tutulup kaldı Yavuz. Küçük yaşında bir kızın yanında kalbinin bu denli hızlanmasına anlam veremiyordu. Her defasında Suskundan dayak yiyeceğini bilerek kendini Meleğin yanında buluyordu. Bu yaşında derdinde kahrında başım gözüm üstüne diyordu tavırları.
Yavuz tam annesi ve babasıydı. Sinirli bir çocuktu. Kaşları hep en derinden çatık. Sinirlendiğini kızaran yüzünden anlamak mümkündü.İnsanlarla fazla muhatap olmuyordu. Gerekmedikçe kimseye sevgi göstermiyordu. Üzerinde hep bir ciddiyet bulunuyordu. Küçük yaşında attığı ters bakışlar korkulacak cinstendi. Okulda ki kızların gözdesiydi kendisi ama Yavuz'un bundan haberi dahi yoktu. Umursamıyordu.
Ama her yiğidin bileğini büken güzellik Yavuz'un da bileğini büktü. Sinirli tarafını Meleğe asla belli etmemeye çalışıyordu. Meleği narin papatya gibi zarif sevmeye çalışıyordu. Meleğin yanında kelimelerine dahi özenle seçmeye çalışıyordu. Dilinden düşmeyen şarkı deniz gözlüm Melek içindi. Mavi gözlere esir olup kalmıştı.
Mavi gözlerin içine her daldığında Karadeniz'in denizini görüyordu. Yavuzda babası kadar memleketine düşkündü. Karadeniz diyince akan sular dahi duruyordu. Yaz tatillerinde Hasan dedesi yanında bitiyordu. Gemi işlerini daha bu yaşında öğrenmeye başlamıştı. Hasan dedesi ile birlikte balığa çıkıyor, gemi ile ilgileniyor ara ara çaya gidiyorlar ve Karadeniz'in her türlü imkanından yararlanıyordu. Ve aynı babası gibi horon tepip tüm heybetini gösteriyordu.
Karadeniz içinde Meleği görüyordu. Ne zaman Karadeniz özlemi ağır basa Meleğin mavi gözleri içine dalıyor. Meleğe her daim; Melek ben bir Karadeniz'in mavi denizini birde senin mavi gözlerini sevdim... Mavi vatanımsın sen benim derdi.
Kolları çözüldüğünde ikisininde dudakları arasında tebessüm vardı. Birbirlerine bakarken hem utanıyor hem de bakmaktan kendilerini alamıyorlardı. Sevgileri saf ve masumdu. Dünyada bulunan hiç bir kötülük değmiyordu küçük kalplerine.
Onlar kendi masal kitaplarını açıp yazmışlardı.
Yavuz yerinden kalkıp odasının köşende bulunan büyük hediye paketini aldı. Amcalarını küçük bir dolandırma sonucunda elde ettiği parayla oyuncakçı dükkanında gördüğü oyuncağı almıştı. Ela gözleri içinde ki parıltı hayli büyüktü. Masanın kenarından geçerken küçük not kağıdına yazdığı şiiri de aldı.
Meleğin meraklı gözleri üzerinde bulunurken yanı ucuna oturup hediye paketini kucağına bıraktı. Ne diyeceğini, söze nereden başlayacağını asla bilmiyordu. Bir çift mavi göze bakarken dili tutulup kalıyordu. Kafasını kaşıyıp kendini zorlayarak konuşmaya çalıştı." Sana aldım hediye olarak. Pek sever misin bilmem ama aldım öyle işte."
" Bana mı?" Diyen Melekte bir onun kadar ne diyeceğini bilemez haldeydi. Dudakları arasından dökülen neşeye engel olamadı. Hediye paketini heyecandan parçalara ayırarak açtığında kurbağalı peluş oyuncağı beklemediği çokta ortadaydı." Cavuz neden kurbağa aldın ki çen bana?"
" Sen hep bana çirkin kurbağa diyorsun ya? Bende o yüzden hep beni hatırla ve yanında hisset diye kurbağa aldım." Göz ucuyla kitaplığında duran en üst rafta bulunan çirkin kurbağa ve prenses kitabına değdi. En nefret ettiği masaldı aslında ama Melek seviyor diyede kitaplığında tutuyordu. " Biz seninle; çirkin kurbağa ve prensesiz. Biliyor musun Melek? Masalda prenses, kurbağayı öptüğünde prense dönüşür."
Beklemedi Melek düşünmedi. Her zaman olduğu gibi içinde ki arsız istek daha baskın geldi. Fındık dudaklarını Yavuz'un yanağına yaslayıp uzun uzun öptü. Prenses , kurbağayı öptü kurbağa bir anlık prense dönüştü. Masal içinde bir kez olan olay onların yaşamında sürekli devam etti.
Melek dudaklarını çektiğinde Yavuz alık alık baktı. Kalbini tutup erime isteği olsa dahi gardını pek sağlam tutmaya özen gösterdi.
" Teşekkürler Cavuz hediyen çok güzel." Sıkı sıkıya bağrına bastı oyuncağını. " Prenses, kurbağayı öpünce maddem prens oluyor. O zaman bende seni öptüm. Sende benim prensim oldun."
Gülümsedi Yavuz." Sende benim prensesimsin o zaman. Mavi vatanım , deniz gözlüm, yektam , hümamsın."
" Yektam ve hümam ne demek Cavuz?"
" Yekta: tek , eşsiz ve benzersiz anlamına geliyormuş. Aynı senin tek bana özel olman gibi Meleğim." Ela gözlerini , mavi gözlerin içine daldırdı." Hüma ise efsaneye göre yere konmayıp gökte kalan cennetten gelen kuş anlamına geliyor. Yani sen benim hümamsın Melek. "
Gözleri kocaman açılan Meleğin nefesi bir anlık kesilip gitti." Ayyy Cavuz eridim. Tatlı tatlı ne güzel konuştun sen öyle."
" Tatlı mı?" Yüzünü ekşiti Yavuz istemsizce." Baklava mıyım çirkin ben? Tatlı ne ya?"
Şöyle bir ciddiyetle baktı Yavuz." Babamla şu öküzlere bakmamız gereken konular var." Annesi de ne zaman babasına sinirlense hep öküzsün Murat derdi , Melekte aynısını diyordu. Babalı oğulu sürekli öküz damgasına maruz kalıyorlardı.
Hafifçe göz devirip oyuncağına sarılmaya devam etti Melek. Hayatında aldığı ilk hediye değildi ama en güzeli olduğu da istinasızdı ama asıl konu babasına fark ettirmeden eve nasıl sokacağı ve gizliyeceği. Babası erkek cinsini kesinlikle red ediyor. Etmesi yetmiyor gibi Meleğinde kabul etmesine izin vermiyordu. Erkekler dünya ve ahiret kardeşin diye diye kızına söylüyordu. Kıskanç ve aşırı korumacı babaya sahip olmak bu yaşında dertli başına sahip olmasına neden oluyordu.
Aralarına kurulan sessizliği bozan Yavuz oldu. Parmak ucunda tuttuğu küçük şiir kağıdını Meleğe uzattı." Bak bakalım bu seferki şiiri beğenecek misin?"
Uzatılan şiiri alıp heyecanla açtı Melek. Her gün neredeyse Yavuz küçük küçük not kağıda şiir yazıp veriyordu kendisine. Dudaklarını büzerek ciddiyetle okudu şiiri.
Ben gökyüzü sandım , meğer sen gülümsemişsin
Anlamadı Melek şiiri ama atmadıda. Yavuz'un bu zamana kadar verdiği her şiiri kendine saklayıp defterine yapıştırıyordu. Tek bir defter içini sadece Yavuz'un verdiği şiirlerle her gün doluyordu.
Merakla sordu Melek." Cavuz neden hep bana şiir veriyorsun?"
" Seni seviyorum demem Melek ama şiirle söylerim." Odasının içinde bulunan kitaplık şiir kitaplarıyla doluydu en çokta Nazım Hikmet, Cemal Süreya, Atilla İlhan, Özdemir Asaf ve daha nicesi... Annesi Deniz kadar şiiri seviyordu Yavuz ve inanıyordu ki şiirler duyguların en büyük anahtarıdır. Tek bir seni seviyorum cümlesi yerine bir dizelik şiirle sevgisini belli ederdi.
Şiirlerle sevdi Yavuz , Meleği...
Yatak başlığına sırtını yasladı Yavuz anında yanında da Melek biti. Kolunu Melek için açtığında açılan kolların arasına sığındı Melek. Başını Yavuz'un göğsüne yaslayıp gözlerini yumdu. Yavuz'un kokusu uykusunu getiriyordu.
Uykuya dalmadan önce sorular geldi Meleğin aklına. İçinde tutamayıp sorma taraftarı oldu." Cavuz birgün çok uzun süre hatta çooooook uzun süre ayrı kalmak zorunda kalırsak beni unutur musun?"
Kaşları çatıldı Yavuz'un." Bu ne alaka şimdi çirkin?"
" Öyle aklıma geldi." Yavuz'un kıyafetini tutup sarstı bir yandan da mavi gözlerini açtı , açmadığı yetmediği gibi kocaman büyütü." Hadi hadi cevap ver! Biz asker çocuğuyuz sonuçta anne ve babamızın görevinden ayrı kalma ihtimalimiz var. O zaman beni unutur musun?"
" Peki ya unutursan beni görünce hatırlar mısın?" Dedi Melek.
Kafasını öne eğip ela gözlerini, mavi gözlerin içine sabitledi." Mavi mavi gözlerini unutmak mümkün değil Melek. Gözlerinin tonundan dahi hatırlarım ben seni ama buna gerek kalmaz çünkü ben seni asla unutmam."
" Hmmm bende seni unutmam Cavuz." Başını tekrardan Yavuz'un göğsüne yaslayıp kokusunu içine çekti." Unutsam dahi kokundan hemencecik tanırım."
Gülümsedi Yavuz en büyüğünden, en güzelinden. Parmakları kömür karası saçların arasında gezindi. Meleğin kokusunu içine çekti , nefesini verirken dahi ağır ağır bıraktı.
Melek uykunun en derin noktasına çekildi. Yaşadığı uyku problemini çözen detay Yavuz'un kokusu ve sıcaklığı oldu.
Meleğin uyuduğunu gören Yavuz da hareket edemedi. Yanda duran battaniyeyi alıp Meleğin üzerine örtü. Parmakları bir an olsun kömür karası saçlardan çıkmadı, gözleri bir an olsun Melekten çekemedi.
Yavuz'un ela gözleri içinde barınan ormanlar en güzel denizin kıyısına yakıştı.
İki çocuk oda içinde uyurken mutfakta ki radyodan gelen şarkı nağmeleri odanın içine kadar ulaştı.
Küçük sevinçleri ve küçük kederleri ile
Herhangi bir gündü çok önemli değildi
Seni düşündüğüm birkaç andan başka
Bilirim herkes payına düşeni yaşar
Ve her yeni günde değişir hep birşeyler
Sen de kendi payından bir hatıra seç
Ne olur o ben olayım, beni unutma
Sen de kendi payından bir hatıra seç
Ve o ben olayım unutma, beni unutma
Bilir misin seni gerçekten sevdim
Sevdiğim daha bir çok şeyin arasında
Bir tek seni seçtim hatıralar arasında
Sebep diye bir küçük mutluluğa
Bilirsin unutulmak dokunur ya her insana
Sen de kendi payından bir hatıra seç
Ve o ben olayım unutma beni unutma
Geçen zaman içinde kalbinin içine ektiğin sevgi tohumları filizlenir kalbini sarar. Evlilik denilen kelime ömrünün sonuna kadar tek bir kişiyle yolun üzerinde yürümektir. Güzelliklerin olduğu kadar zorlukların da olduğu. Bir tarafta cennetin bahçeleri diğer tarafta dikenler. Cennet bahçesinden geçmek kolay , dikenleri yolları geçmek ise sabır ve özveri isterdi.
Kapının kenarında Suskunu izleyen Sabihanın dudakları arasında derin bir tebessüm vardı. O Suskunun ilk bebeğiydi bu yüzden biliyordu ki çocuklarına çok daha iyi babalık edebileceğini. Yanılmamıştı. Görevden döndüğü anda ilk kendisine gelmiş Suskun önce hasret kaldığı kömür karası saçlarla vakit geçirmişti. Bir tutam saç tüm yorgunluğunu alıp götürdü. Tek bir telde hayat bulabildi.
Daha sonra ise önce masalarının yeni kişisi kargaları Korkut daha sonra ise kızının yanına gelen Suskun sessizliği içinde dakikalardır kızının saçlarını okşuyordu. Sevgisi sessiz ama bir o kadar da hissedilecek türdendi. Meleğin uyuyan yüzüne bakarken dudakları arasında ki tebessüm her zaman olduğu gibi yerli yerinde duruyordu. Kimseye gülümsemeyen yüzü kızının yanında hep mutluydu.
Pıtı pıtı adımlarla Suskunun yamacına vardı Sabiha. Daha gelirken bile kendisi için açılan kucağa yan şekilde oturduğunda ikiside masallarının kelebeğini seyir ettiler bir süre.
Başını salladı Sabiha." Uyudu , sen yokken sinirden, ağlamaktan harap düştü ama Allah'tan Murat abi yardıma koştu da sakinleştirdi."
İçi acıdı Suskunun. Kızının tek damla göz yaşına kıyamazken ağladığını öğreniyordu hem de kendisi görevde olduğunda. Sabihanın işinden dolayı bir kez dahi yakındığını görmemiş , dudakları arasından of çıkmamıştı ama Meleğin uyku problemlerinden ikiside zorlanıyordu. Suskun kızının yanında kalmak istiyor ama diğer yandan da vatan bekliyordu.
" Şimdi mışıl mışıl uyuyor." Dedi Suskun. Meleğin saçlarını geriye doğru ittelerken parmakları oldukça nazikti." Nasıl oldu bu?"
Meleğin kolları arasında ki kurbağalı oyuncağı gösterdi eliyle." Garip bir şekilde kurbağalı oyuncak sayesinde kaç gündür mışıl mışıl uyuyor. Artık pek uyku problemleri yaşamıyor."
Oyuncağa değen kara gözleriyle yüzü sorgular hâline geldi Suskunun." Bu kızın böyle bir oyuncağı yoktu ki. Sen mi aldın?"
Gözlerini anında kaçırdı Sabiha. Şimdi gelde durumu açıkla. Oyuncağın Yavuz tarafından alındığını öğrendiğinde vereceği tepkiyi pek kestiremiyordu. Siyah gözler üzerinde gezinince doğruyu söylemekten başka çare bulamadı." Yok Suskunum ben değil Yavuz almış."
Derin bir nefes alıp verdi Sabiha. En tatlı bakışını yüzüne kondurup mavi gözlerini kocaman açtı." İvet , Yavuz almış hediye olarak ama bak kızımız mışıl mışıl uyuyor."
Baktı Suskun ama baya ifadesizdi yüz hatları." Ne yani ne zamandır yapamadığımızı oyuncak mı yaptı?"
Bu noktaya Sabihada şaşırıyordu. Gitmedik doktor , psikolok bırakmadıktan sonra her türlü yöntemi denedikleri halde uyumayan Melek bir oyuncak sayesinde mışıl mışıl uyuyordu.
Dudaklarını büzerek evet anlamında başını salladı Sabiha. Suskunun yüzünü kavrayıp mavi gözlerine kenetledi." Oyuncağı parçalamak gibi düşüncelerin yoktur umarım."
" Yok , ben direkt Yavuz'u parçalayacağım."
" Gülüm , ellin oğlu neden benim kızıma hediye alıyor sorabilir miyim?" Başına vuran sinirle yüzünü sıvazladı." İt resmen benim işe gitmemi bekliyor. "
" Ay Suskunum gerçekten sus şuanda." Kucaktan kalkıp mutfağa doğru yol aldı ve bir adım arkasında gelen Suskun." Ne yapacağız biz senin bu korumacı hallerini hiç bilmiyorum. Kızın senin bir yere kaçmıyor, kimsede almı..." Kelimeleri yarımda kaldı zira bir anda kendini karganın kanatları altında bedeni bedenine yaslı şekilde buldu.
" Paylaşmayı sevmem kelebeğim." Dudaklarını Sabihanın dudaklarına yasladı. Ağır adımlarla mutfağa ulaşıp sandalyeye Sabiha ile çöktüğünde sıcak nefesini, Sabihanın dudaklarına akıtı. Ağır ağır kucağında bulunan küçük bedende gezindi elleri en tahrik edici haliyle. Çıplak bacaklarda gezinen elleri Sabihanın ruhunu kıvarandıra kıvrandıra üst bölgesine çıktığında dudakları da bir o kadar hızını artırdı.
Geri durmadı Sabiha arsızlığı her saniye olduğu gibi yerli yerinde duruyordu. Özlemişti Suskunu çok özlemişti. Bu özlem duygusu yüzünden en büyük ayıpları yapmışlar o ayıplar sonuncunda da Suskunun kopyası Korkut dünyaya gelmişti. Suskunda vatan gülüşü, Sabiha da ise dünya bir Suskun daha kaldırabilir mi diye derin düşünceler içindeydi.
Suskunun çıplak kasları üzerinde gezinen parmakları göğsünde bulunan yaraya geldiğinde durdu. Dudaklarını dudaklardan çekip yaraya odaklandı. Ağır ağır yutkunduğunda parmak uçları yara izini silmek istedi. Olmadı. Yara olduğu gibi duruyordu orada. Dudaklarını yara izine bastırıp minik minik öpücükler kondurdu.
" Sen bana bahşedilmiş en güzel çiçeksin." Dudaklarını alnına yaslayıp öptü öptü ve öptü..." Allah seni başımdan , yüreğimden eksiltmesin."
Çok kelimeleri yoktu Suskunun. En güzel kelimeleri de tek bir kadına bahşediyordu. İçinde saklı kalan sevgi filizlerini tek bir kadına sunuyordu. Siyah gözleri etrafında ki kırışıkların en büyük eseriydi Sabiha. Gülen yüzünün en büyük sanatçısı. İçli içli akıtı sevgisini de , aşkınıda." Sen bana çok şey öğretin Sabiham."
" Sevmeyi, sevilmeyi." Siyah gözleri özgürlüğü içinde gezintiye çıktı. Karga hayatında tek bir mavi gözün içinde ömrünün sonuna kadar esir kaldı." Bir gülüşün cennet bahçesi. Dünyada cenneti ayaklarımın altına serdin."
Neşeyle güldü Sabiha." Sen beni öyle güzel seviyorsun ki bana da sevmek kalıyor." Avuç içini yanağına yaslayıp ağır ağır sevdi." Teşekkürler sevdiğin için beni."
" En büyük teşekkürü sen hak ediyorsun." Alnını alnına usulca yasladı. Yorgunluğu tek bir noktada dinerdi. Sabihanın mavi gözleri içinde. " Asker eşi olmak zordur ama sen bir günden bir güne of demiyorsun. Seni yalnız bırakmak zorunda kalıyorum laf etmiyorsun. Yeri geliyor tek başına evimize yetiyorsun. Senin emeğinin karşısında benim sevgim az kalır Sabiham." Elli göğsünde ki yaraya gitti." Sen Sabiha yara izini dahi öpen kadınsın."
İçini çekti Sabiha ama minnetle." Haksızlık etme kendine. Şu zamana kadar ağzından bana karşı tek bir kötü kelime dökülmedi. Ellin bir kez olsun kalkmadı. Omzuma biriken tüm yükleri laf etmeden alıp sırtladın. Göreve gittiğin zamanlar dahi elin üzerimizde gezinmeye devam ediyor. Sen bana çok iyi eş oldun Suskun. Ellimi soğuk sudan sıcak suya sokmadın. Baba evimden daha iyi baktın sen bana. "
Minik minik öpücükler bıraka bıraka mırıldandı." İyi ki , iyi ki , iyikim."
Neşeli gülüşler saçtı Sabiha. Tüm yorgunluğu , stresi karganın kanatları altında hiçliğe karışıp gitti." Ayy Suskun."
İçi gitti Suskunun içi. Gülüşe bakarken yerle yeksan oldu." Sabiham."
" Gülüşüne diz çöker bir sana yenilirim ben." Minik minik, ardı ardına öpücükler bıraktı yerle yeksan olduğu gülüşe." Bir gülüş yıktı beni , bir gülüşe esir oldum..."
Kalbini tutu Sabiha zira aşırı hızlı atıyordu. Yanakları al al kızarınca kafasını Suskunun boyun girintisine sakladı." Ayy eridim birazcık."
İkisininde gülüşü en derinden oluverdi. Alınlarını birbirine yaslayıp hayatın tüm yorgunluğunu , çilesini , derdini ve bitmek bilmeyen tasasını birbirlerinde dinlenerek çıkardılar.
Aşk tek kelimedir aşkı aşk yapan araya giren zorluklar, imkansızlıklar ve her ne olursa olsun birbine sıkı sıkıya bağlı iki yürektir. Aynı anda iki yürek tek bir can için atar.
Her aşkın kendi masalı , kilidi vardır. Onların aşkı kelebek ve kargaydı. Birbirine bir o kadar zıt, bir o kadar da birbirlerini tamamlayan en güzel parça.
Ciddiyetle önünde ki resmi boyayan Melek bir yandan da kaçamak bakışlarla annesinin yaptığı resme bakıyordu. Her zaman olduğu gibi annesi ailesini yani kendilerini çizmişti.
Boyama kalemini parmakları arasında çevirip merakla sordu." Anne neden hep aynı resmi çiziyorsun?"
Derin bir tebessüm peyda oluverdi Sabihanın dudaklarında. Mavi gözlerini kızının mavi gözlerine sabit tutu." Çünkü kızım resimde de yan yana olmayı seviyorum. Resimler anıları saklamak için birebirdir." Resmi havaya kaldırıp gösterdi." Bir gün anıları unutsak dahi resimler bize hatırlatır."
" Tabi hayallerini de çizebilirsin." Kızının kömür karası saçlarını okşarken gözleri Meleğin resmine değdi. Kendisi vardı Meleğin ama hayali olan doktor üniforması değil asker üniforması bulunuyordu." Annem sen doktor olmak istemiyor muydun? Neden asker üniforması çizdin?"
Göğsünü gururla kabartan Meleğin bakışları da babası kadar keskindi." Ben babam gibi asker de olmak istiyorum anne." İçinde yayılan heyecanla bir anda masadan resmini alıp koşarak odayı terk etti." Baba! Baba!"
İçeride ellinde kitabı kucağında Korkut ile duran Suskun gelen sesle kafasını kaldırdı. "Buradayım kızım." Bir dakika sonra görüş alanına Melek girdi. Kömür karası saçlarını geriye savrula savrula koşar adımlarla babasının yanına gelen Melek , Suskunun bacaklarına tırmanarak kucağına oturdu. "Ne oldu gök gözlü kızım benim?"
Ellinde ki resmi açıp gösteren Meleğin gözleri içinde ki maviliklerde denizin üzerinde ki parıltılar kadar duru ve hoş ifade vardı. Gökyüzünü ve denizi aynı anda barındırıyordu göz bebekleri. Kimi için gökyüzü kimi için deniz... Kimin baktığına ne anlam çıkardığına bağlıydı.
Suskun kızının gözlerine baktığında derin , sonsuz gökyüzünü buluyordu. Her baktığında parıl parıl parlıyordu göz bebekleri . Kimi zaman bakışlarını kendisine benzetiyordu Suskun ve diğer önemli nokta kızının belli başlı huyları tam olarak kendisiydi. Melek büyüdükçe içinde ki babasını da büyütüyordu. Bir tarafı babası diğer tarafı annesiydi.
Resmi babasının göz hizasında tutan Meleğin gözleri içinde ki parıltıda o denli büyüktü. "Baba bak nasıl çizmişim?"
Baktı Suskun uzun uzun... Resimde Melek askeri üniforması içerisinde bulunuyordu. Dudakları şaşkınlık içinde aralandı. "Asker ?"
"İvet asker." Resmi kenara bırakıp omuzlarını babası kadar dik konuma getirmeye çalıştı. Masmavi gözleri içinde fırtınalar , gök gürültüleri aynı anda baş gösterdi. "Baba ben hem asker hem de doktor olamaz mıyım? Bende aynı senin gibi asker olmak istiyorum hatta senin gibi çok güçlü ve imkansızı yok saymak."
"Sen şimdi asker mi olmak istiyorsun?" Emin olmak istiyordu Suskun. En kararlı haliyle başını sallayan Melekle derin bir nefes aldı Suskun. "Melek , kızım askerlik kolay bir meslek değildir. Ben senin tek teline kıyamam ama kızım bu işin içinde ölümde var."
"Olsun baba vatan için ölmek şereftir. " Babasının kucağından hafif bir zorlanma eşliğinde inerek en ortada durdu. Ellini alnına götürüp babası kadar dik konumda en gür sessiyle bağırdı. "Yüzbaşı Suskun Akkatın kızı Melek Akkat!"
İstemsizce göğsü kabaran Suskunun kızının aynı kendisi gibi selam verdiğide dikkatinden kaçmamıştı. Kucağında boş bakışlar eşliğinde ablasını izleyen Korkut ile bir bakıştılar. Korkut boş bakıyor daha doğrusu bundan hiç bir halt olmaz baba bakışı varken Suskun olabilir mi diye düşünüyordu.
Mesleğinde kadın, erkek ayrımı yapmazdı Suskun çünkü bilirdi ki vatan korumanın kadını ve erkeği olamaz. Denizide kendi elleriyle eğitende kendisiydi. Şimdi o eğiti kız düşmanlara kök söktürüyordu ama o Denizdi ne kadar kardeş olarak benimseyip , sevdiği bir kişi dahi olsada Melek öz kızıydı. Saçının teline dahi kıyamazken , gözünden tek damla yaş aktığında içinde fırtınalar koparken vatan korumak kadar zor bir mesleği seçmesini isteyecek miydi?
" Eminim baba." Mavi gözleri şimdi babası kadar sert ve öldürücüydü." Ben hem senin hem de annemin mesleğini yapmak istiyorum baba."
Dizine iki defa vurup yanına çağırdı Suskun." Gel bakalım gök gözlü kızım benim." Pıtı pıtı adımlarla anında babasının yanında bitti Melek. Babasının küçük bir yardımı sonucunda kendini babasının kucağında, başı göğsüne yaslı şekilde buldu.
Bir kolunda daha aylık olan oğlu Korkut diğer kolunda kızı Melek durdu. İkinci çocuğu yapmaktan asla şikayetçi değildi Suskun. Aklı daha yapamadığı çocuklarda bulunmakta. Ülke nüfusunu fazlasıyla düşünen bir insan olarak çalışmaları devam ediyordu. Vatana millete hayırlı evlatlar yetiştirip vatan için eğitmeliydi ve bugün görüyordu ki kızıda kendisi yolunda emin adımlarla yürümek istiyor.
" Olabilirsin hem annenin hem de benim mesleğimi yapabilirsin. Bunun için sana yardımcı olurum ama baban olarak değil komutanın olarak eğitirim seni."
" Evet , askerlik zor iştir Melek ama merak etme seni çok güzel eğiteceğim." Kızının kömür karası saçlarını usul usul geriye doğru tarayıp şefkatle akıtı kelimelerini. " Benim küçük kızım büyüyorda vatanına Asena olmak istiyor ise bana da bunu yapmak düşer."
Gururluydu Suskun hem de çok gururlu. Kendisi yolunda ilerleyen çocuğu olması göğsünü kabartıyordu. Meleğin kendisinin yolundan ilerleyeceğini düşünmemişti ama şimdi baktığında kızı tam olarak kendisi gibiydi.
" Hemen asker olur muyum baba?" Diyerek soran Melek bir hayli sabırsızdı. Yıllar boyunca beklemeyi istemiyordu hoş Melek zaten ne beklemeyi nede bekletmeyi severdi. Anında , dakikasında olmalıydı.
" Maalesef Melek okulunu bitirmelisin önce ve büyümelisin." Suskun içinde beklemek sıkıcı işti. İsterdi ki kızını şuan dakikası dakikası içinde asker üniforması içinde görsün ama zamana gücü yetmediği anlar vardı.
" Oooo baba yıllanmış şarap mıyım ben ya? Bekle bekle karpuza dönerim."
Güldü Suskun." Katılıyorum kızım."
" Sence benden nasıl asker olur baba?" Mavi gözlerini siyah gözlere çevirdiğinde heyecanı bir hayli fazlaydı." Hem doktor hem de asker olunabilir mi?"
" Olunabilir. Askeri doktor olabilirsin. Eee kızım bizim kitabımızda ne yok?"
Aynı anda konuştular." İmkansız."
Heyecanla yerinde kıpırdandı Melek." Ayy baba senin kadar etkileyici ve güçlü olurum bende dimi?"
" Benim kızımsın tabi ki olacak."
Kıkırdadı Melek." Fazlasıyla etkileyici bir babaya sahibim."
Babasının güçlü kolları arasına sığınan Melek bir hayli mutluydu. Babasının namını çok iyi bilirdi. Sessizliği içinde ölüm yatan adam. Babasının tek bir bakışında dahi yeri göğü yıkışına şahitlik etmişliği vardı . Okulda ki arkadaşları babasını gördüğü anda kaçacak delik arıyordular. Suskunun adının geçmesi dahi yeterdi. Melek böyle bir adamın kızıydı. İllaki babasının da kızı olacaktı. Yaşı büyüdükçe de babası olma yolunda emin adımlarla yürüyordu.
Suskun kafasını kömür karası saçlara yaslayıp kokusunu içine çekip öptü diğer yandan Korkutu öpmek istediğinde Korkut anında yüzünü ekşiterek istemediğini belli etti. Öpülmek asla hoşuna gitmiyordu.
Babası Suskun misali en umursamaz hali içinde etrafında geziniyordu kara gözleri. Ablası Melek bıdı bıdı başka konular açıp babasına anlatmaya başladığında küçük ayağını ablasının ağzına sokmaya çalışarak susması gerektiğini belli ediyordu. Konuşan insana gerçekten tahammülü yoktu. Büyüdüğünde tam bir Suskun olacağından kimsenin şüphesi yoktu.
Bir süre sonra aralarına Sabihanında katılmasıyla aile tam takır bir arada bulundu. Sabiha konuştu Suskun büyülendiği sesi dinledi. Melek , Yavuzdan bahsedince beynine sinirden bir süre kan gitmedi Suskun ve günün sonunda açılan iki çift mavi göz sonucunda sakinleşmek zorunda kaldı.
Karga ve kelebek birbine destek olup yuvalarını ayakta tutmayı başardı.
Karga ve kelebeğin bir kelebekleri yanına birde karga daha eklendi.
Tüm masalar mutlu sonla bitmeyi hak ederdi onlar mutlu sonla bitirdiler masalarını....
Mutluluk neydi? Küçük Denize sorsak bilmem derdi. Mutlu olamamıştı ki hiç bir zaman. Mutluluğa en yakın olduğu anda bile önüne sürülen tek duygu nefret olmuştu ama şimdi büyümüş halime sorduğumda daha doğrusu aşkla sevilmiş Denize soracak olunsa senin için atan kalp derdim.
Aile mutluluk sağlamaz diye düşünürdüm ama şimdi Rahmi albayın at çiftliğinde at sürdüren Murat ve Yavuz, Meleğe bakarken asıl ailenin onlar olduğunu görüyordum. Yavuz'un ela gözleri içinde ki parıltı yaşamımın ta kendisiydi. Anne olmak ve o duyguyu yıllar sonra yaşamak paha biçilmez değer.
Kalbimin en özel noktasında Derin ve Duman kalmaya devam ediyor. İlk göz ağrıları unutulmaz. Unutmamıştım. Bu hayatta Derin ve Dumana yapmak istediğim tüm hayallerimi oğlumla birlikte yaşıyordum. Yaşı büyüdükçe o kadar beyefendi ve akılı bir çocuk oluyordu ki. Tüh maşallah bana ne güzel çocuk doğurmuşum demekten kendimi pek alamıyorum.
Ama bazı anlarda da öyle hırçın oluyordu ki zapt edebilene aşk olsun. Sinirden yüzü kıpkırmızı kesiliyordu. Karşısında kim olursa olsun kafa tutuyordu. Geçen gün arayan müdür bey , oğlum konusunda baya yaka silkmiş ve bu çocukla nasıl baş edebildiğimi sormuştu. Aslına bakılırsa Yavuz dışarıya karşı öyleydi ama ailesine ve sevdiklerine karşı baya sevecen ve tatlı yanı bir hayli fazlaydı ama dediğim gibi sinirine bulaşmadığın sürece. Pimi çekilmiş bomba gibiydi kendileri de. Şaşırmıyorum açıkçası. Annesi ve babası biziz sonuçta.
İçli içli ikisine bakarken yandan gelen sesle kafam sağa döndü. Kartal timinin hepsi masanın etrafına toplanmış sohbet ediyordu ve tam şu anda bana en ağlamaklı bakışını atan kişi Alparslandı." Deniz komutanım ne zaman yemek yiyeceğiz?" Elini karnına koyup ovuşturdu." Açım ben aç! Çölde susuz kalmış bedevi gibiyim." Sen ne zaman aç değilsin ki Alparslan.
Sağ olsun duygularımı dile getiren Sercan oldu." Sen ne zaman aç değilsin ki lan? Yemek yemediğin tek bir an var oda uyku onda bile yemek gören adamsın sen."
Kınayarak bakan Alpaslan altan altan yediği kuru pasta ile ayağa kalktı." Ne var gardaş? Değer verdiğim her türlü şeyi rüyamda görüyorum diye ne bu zorbalık?" Sercanı ve diğerlerini baştan aşağıya kadar süzdü." Sizin gibi mideme ihanet edeceğime midemi mutlu ediyorum."
Umutsuzluk içinde kafamı iki yana salladım." Alparslan çok merak ediyorum Nisa sana nasıl katlanıyor? Yerinde olsam kapının önüne koymuştum ben seni."1
" Aşk komutanım aşk." Ellini kalbine attı zira Alparslanın kalbine yemekten başka hiçbir şeyin gireceğini düşünmez iken Nisa adlı eltim olacak kızımız girmişti. Buradan kendisini tebrik ediyorum zira Alparslan gibi yemek aşığı bir adamın kalbine girdi. 2
Kenarda tripli tripli götünü Poyraza dönmüş Kazım dikkatimi çekti. Kendileri iki ay önce evlenen Poyraz sonucunda büyük acıklı bol dramalı ayrılık sonuncunda Poyrazı boşadığını dile getirmişti. Evet Poyraz ve Sıla evlenince Kazım ortalığı birbirine kattı. Düğün gününü hatırlamak bile istemiyorum. Anadolu kapıları daha kolay açılmıştır ama Poyraz ve Sıla'nın evlenmesi çok zor olmuştu.
En büyük etken ise tabi ki Kazım. Dost kazığı yemiş yetmemiş gözünün içine baka baka Poyraz evet diyerek aralarında ki ilişkiye ağır bir darbe vurmuştu. Bu çocuk üzülmesinde kim üzülsün?
Düğünde o kadar ben bu adamdan hamileyim diye ortaklıklarda dolaşsada , düğün girişine bu evlilik olmaz yazısını asmış olsa dahi, gelin ve damat dansında Poyrazla dans etmek istesede , düğünü polislere ihbar etmiş olsada ve nikah masasında Sıla'nın yerine oturmuş olsada ve son nokta nikah memuruna rüşvet vererek nikahı kıydırmak istemesede ve evet gerçekten son olarak Poyraz evet dediği anda sen evlisin şarkısını açtırmıştı. Sonuca gelecek olursak Poyraz ve Sıla evlenmişti. Kazımda üç çocukla dul kalmış kadınlar gibi ortada kalmıştı.
Yamacına gidip elimi omzuna koydum." Kazım nasılsın?"
Ters ters olmayan saçlarını savurdu." Aldatılmış , yıkık dökük ve temizlik kokusu kadar berbattım komutanım."
Dişlerimi dudağıma geçirerek gülüşümü gizlemeye çalıştım zira bu kadar acılı anında gülmek yakışmayan hareketler. O kadar da duyarlı bir bireyim. " Boş ver Kazım , sen onu değil o seni kayıp etmiştir."
İşaret parmağını masaya vurup ağa abileri gibi bağırarak konuştu." Gittiği günden bitmiştir!" Yandan yandan aşkımıza kıyıp atın bakışını da Poyraza attı. Ne kadar da duygusal utanmasam çekil aradan Sıla iki âşığın arasına girme diyeceğime öyle bir bakışma geçti aralarında." Görsün o Poyraz efendi ne kayıp ettiğini. Benim gibi bir adam hiç kayıp edilir mi be?" Masada duran suyu rakı niyetine kafasına dikti." Ah ulan ah! Yalanmış tüm aşkımız, yaşanmışlıklar ve o geçen güzel anılar."
Yandan cevabı anında Buğra yapıştırdı." Lan seni görende İngiliz prensesi sanacak. Sende önüne yoluna bak lan! İçim şişti ha sizin ayrılık acınızdan." Al benden de o kadar.
Tripli olan Kazım daha da triplendi." Bu tim valla beni anlamıyor?"
Siniriyle araya Sercan girdi." Sikerim senin anlaşılmanıda seni de." Kaşlarıyla tam karşı noktayı gösterdi." Ben bu ibneye fena dalacağım biraz sonra."
Gözlerim karşıya döndüğünde Derya ve sevgilisini otururken gördüm. Evet bizim o dedikodu aşığı Derya sevgili yapmıştı. İşin ilginç kısmı sevgili yapmış olması değil Yavuz tarafından sevgili olmuş olmaları. Bunun nasıl gerçekleştiğini hala anlamıyorduk ama Derya çok mutlu duruyordu. Tek mutlu olamayan aşırı korumacı olan abileri kartal timi. Allah korusun da tek bir yanlış harekete adamın selası okunabilir.
Sercan bir anda ayağa kalktı." Yada ne bekliyorum şimdi dalayım." Bir adım atmasına izin vermeden omzundan itekleyerek aynı yerine oturturdum. Kızın kısmeti zor açıldı zaten birde bunlar yüzünden kapanmasını asla istemem.
İşaret parmağımı hepsine sallayıp çıkıştım." Bana bakın kızı mutsuz edecek tek bir laf duyarsam yemekten önce size güzel bir dayak atarım. Yemek yerine başka şeyler yedirtmeyin bana!"
" Ama komutanım..." Dedi Kazım ve bakışlarımı görünce yerine sinip Erene eğildi." Allah belamı versin Murat komutanımdan daha ters bakış atıyor."
Bana bakan Eren sevimli sevimli sırıtıp aynı şekilde Kazıma eğildi." Bence susup yerimize oturalım çünkü yemek yemek istiyorum ben nane değil."
Attığım bakışları gören Sercan dahi yerine sinmişti." Komutanım size karşı gelmek ne hadime benim." Usul usul Kazıma doğru eğildi." Allah belamı versin." Durdu bir anlık." Geri alıyorum vermesin. Vere vere iyice yoldan çıktık. Allah yoluna yönelmek lazım mümin din kardeşlerim her neyse Murat komutanımı dahi geçti ters bakış konusunda."
Ve arkamdan sinirli sesi gelen kocam." Bu ibnenin işi ne burada?" İbne dediği tam olarak Derya'nın sevgilisi oluyordu." Yanlış yere gelmiş ait olduğu tahtalı köye gönderelim." Kollarını sıvayıp en ters bakışlar eşliğinde Derya doğru ilerlerken kolundan tutup durdurdum.
" Murat! Benim canımı sıkıp durmayın." Kolunu tutup daha da çekiştirdim. Ters ters bakıyor olsa dahi çekmeme uyum sağlayıp ilerlemeye başladı. " Git mangalını yap ve sus."
" Haklı Murat komutanım." Diyen Sercan. Hala dik dik Derya'nın yanında bulunan sevgilisine bakıyordu. " Benim gözüm bu adamı hiç tutmadı. Yavuz'un da alacağı olsun. İnsan hiç halasına koca ayarlar mı? Bu çocuğun yaşı kaçta böyle işler yapıyor?"
Elimi başıma attım. Vay benim dertli başım vay! Anlamıyorum ki nereden yükleniyor bunlara koruma iç güdüsü. Hepsi avını kapmayı bekleyen kartal gibi açmış gözlerini Derya'nın yanında şebek şebek gülen sevgilisine bakıyordu. Hoş oğlum dahi aynıydı bu yaşında babası yanımda yokken ellimi tutup o ölüm bakışını kuşanıyordu. Yanıma erkek sineğin dahi yaklaşmasına izin vermiyordu. Benim oğlumu korumam gerekirken garip şekilde oğlum beni korumaya çalışıyordu. Diyorum küçük bir Murat diye.
" Bu ibne evladının adı neydi?" Dedi Kazım. Adamın adını biliyorlar ama hala akıllarında tutma gereği duymuyorlardı.
" Hadsiz." Dedi Harun abi bile.
" Dinden çıkmış münafık." Dedi Kazım.
" Gavur oğlu." Diyen Harun abi.
Aradan kafayı uzatan Poyraz." Allah yaratmış buda ben niye varım diye götüne bakan mal."
En sonunda dayanamayıp çıkıştım." Burak lan Burak adamın adı."
Sercan en saçma şekilde konuya dahil oldu." Bırak bence adı. Derya acilen bu ibne evladını bıraksın."
" Demek adı şerefsiz oğlu şerefsiz. Gayete uyan bir isim. Ben gayet beğendim siz ne dersiniz gardaşlar?" Diyen Kazım fazlasıyla ciddiydi." Bu üçüncü şahıs evladın yaşı kaçtı?"
" Yaşını bilmem ama ölüm yaşını biliyorum." Diyen Murat tekrardan Deryalara doğru yürüyeceken önüne çıkıp durdum." Çekil Denizim şuradan." Çekilmedim. Sinirleri daha da tepesine vurdu." Güzel karım hadi iki dakika sen geç insan evladı gibi konuşacağım."
" Bak bakalım oradan yemişe benziyor muyum?" Kolundan tutup tekrardan ilerletmeye çalıştım tövbeler olsun yerinden bile kıpırdamadı." Ben senin o konuşmalarını iyi biliyorum. En son böyle dedin adamın birini komalık yaptın. "
Öyle ters bir bakış attı ki korkmadım desem yalan olur. Tüm dişlerini tüm gücüyle sıkıp kükredi." Az bile yaptım! Amını siktiğimin iti sana salantılık ederken bakacak mıydım? Kimse benim karıma yazamaz, yazanında öyle defterini dürüp götüne monta ederim ula!"
Hafifçe yutkunup dibine sokuldum. Bu dakikadan sonra siniriyle baş edecek noktada değildim. Beraber gittiğimiz lokantada sözde baş başa yemek yiyecektik ama yan masada oturan zengin abimiz bana edepsiz bakışlar atıp birde üzerine yan masadan diyerek tatlı gönderince Murat lokantayı birbine katmıştı. Gelen tatlıyı ağzını kan içinde bırakarak yedirmişti oda kesmeyince sırtında sandalye kırmıştı. Daha sonra adamı o duvardan o duvara çalmıştı. Sonuca gelecek olursak adam hala hastenede yatıyordu.
Gözlerimi en sevimli haliyle açıp nazlı nazlı kelimeler döküldü." Muraaaaaat sakin mi olsak?"
Bir anda arkamdan Yavuz'un sesi geldi." Babam haklı anne!" Ha bir sen eksiktin zaten. " Az bile yapmış babam. Babamın yerinde olsam sandalyeyi dahi yediririm o ite!"
" Yavuz yanğına körükle gidip durmasana canım oğlum benim."
Omuzlarını umursamazca indirip bize yaklaştı." Baba hastaneye gidip birde beraber döveli mi?" Allah'ım sen aklıma mukayyet ol.
" Haklı çocuk." Diyen Murat'ın siniri asla normal değildi. Tüm damarları şişmiş , yüzü kırmızının en koyu rengiydi." Benim içim daha soğmadı. Bir kez daha dayak atmazsam içimde kalır."
" Baba dinlene dinlene dövelim bence." Diyerek muhteşem ötesi fikrini sundu babası kılıklı oğlum.
" Annen kadar başına taş düşsün Yavuz."
Murat'a dönüp yüzünü kavradım." Şşşş sakin lütfen sakin." Parmak uçlarımda yükselip yüzüne minik minik öpücükler kondurdum. Başka yolu yoktu asla sakinleşmez yoksa." Bak ne güzel hepimiz toplandık hiç gerginliğe gerek yok. Hadi bitanem."
Sevimli sevimli başımı salladım." Hı hı."
" Deniz senin tek bir saçının teline değen gözü siker atarım." Gözlerimi kocaman açıp Yavuz'u gösterdiğimde ağzının içinden homurdandı." Bana bak evlat buda sana ders olsun. Eğer yanında bir kadın var ise ve o senin sevdiğinse ona bakan her türlü gözü ne yapman gerekti anladın sen."
" Ne Murat? Ne?" Diyerek yükseldi. Hala içi hiç soğumamıştı. Kıskanç kocan olması güzeldi ama bazı anlarda da baya zorluydu hele de oğlum dahi böyle iken vay benim dertli başım diyorum vay!" İt benim yanımda sana yürüme cesaretini gösteriyor ise ona öyle bir ders en alasından vermeye devam etmek lazım ki bir daha yürüyecek götü kalmasın itin."
Yüzünü sıkı sıkıya kavrayıp gözlerimin içine sabit tuttum ve tabi ki en tatlı bakışımı yüzüme kondurup mırıldandım." Şşş sakin olalım hı?" Sağa doğru kafamı eğip altan altan en sevimli haliyle kaldı gözlerim." Sakin ol yarim. Hiç gerginliğe gerek yok çocukların yanında. Hı?"
" Bakma şöyle." Belimden kavrayıp kendine çektiğinde kimse umurunda değildi. Gözlerim içinde oyalanan kahveleri her saniye daha da yumuşuyordu." Hay anasını avradını..." Kolunu belime sarıp ayaklarımı yerden kesip ilerletmeye başladı. Başını boynuma saklayıp ardı ardına nefesleri içine çekti. En uzak noktada bulunan kimsenin göremeyeceği kısma gelince bedenimi duvara yaslayıp boynumda kaldı uzun uzun..." Denizim, huzurum, ömrüm."
Nazlı nazlı kelimeler çıktı." Yarim."
Öyle derin nefes çekti ki." Sen benim ol hep. Benden başka bir gözün sana değmesi dahi çıldırtıyor beni. Deli gibi korkuyorum benim sana baktığım gibi başka bir kişi daha bakacak diye." Kafasını usulca çekip her zerremde gezindi kahverengi gözleri." Benim gözümde bir kendine baksan nasıl bir mucize olduğunu görürdün." Nefesi nefesimin içine karışırken kelimeleri kemençeden gelen ezgiler kadar hoş döküldü dudaklarından." Sen insanın başına gelecek tek ve en güzel mucizesin. Her gün şükür ediyorum seni bana verene. Başka biri benim gözümden gördüğü gibi görmesin seni."
Kocaman gülümsedim." Ben hep seninim." Dudaklarına yaklaşıp mırıldandım." Murat Karasu bir kadının kalbinin tamamını kaplıyorsun."
" Oy oy yaktı gülüşün içimi." Kollarını sıkı sıkıya bedenime dolayıp kendine çekti." Her bir zerresine tutulduğum kadını."
Başımı göğsüne yaslayıp sıcaklığında kaldım. Kaç yıl geçti ama ben hala her bir zerresine aşığım. Diyorum ki Deniz bir adam bu kadar sevilir ama yok her gün sevgim öyle büyüyor ki. Tarifi yok be bu duygunun. Sıkılmadan, usanmadan her an , her saniye sevgisini yüreğime akıtıyor.
Uzun uzun sarılı kaldık birbimizde . Her zaman olduğu gibi sinirimiz , öfkemiz dahi birbirimizde dindi. Her evli çift gibi bizde kavgalar ediyorduk ama günün sonunda nasıl oluyorsa birbimize sinirleniyor sonra yine beraber sakinleşiyoruz. Ne o of diyor nede ben. Böyle bir adama nasıl kıyarki insan? Kıyamaz.
Boynumda gezinen dudakları yakıyordu. Bedenimi bedenine daha da yaslerken çoktan insanların içinde ki sert gardını tek benim yanımda indirmişti. Şah damarım üzerinde oyalandı nefesi. Ardı ardına ama öyle etkili öpücükler konduruyordu ki. Biliyordu zalimin oğlu nereden vuracağını. Sahada düşmanın belası bende de kalbimin fena belası.
Kollarımı cilveyle boynuna dolayıp daha da yaslandım bedenine. Tamam bende az değilim ama hiç yapacak konu yok. Tenim tenine arsız ne yapayım? İki ateşin sakin olmasını beklemek hata idi.
Ama maalesef ki o ateşi burada yakamazdık. O yüzden edebimiz içinde sarılı kaldık birbimizde. En güvenli limanım göğsüne sindim. Kokusu her içime çektiğimde tarifi olmayan güven hissi her an olduğu gibi başlı başına duruyordu. İnsanın arkasında Murat Karasu gibi bir dağ bulununca arkana dönüp bakma dahi gerek kalmıyor çünkü biliyordum ki düşersem benden önce tutardı beni. Canım sıkın olsa anlar , çözer. Hallederim derse halederdi. Görevlerde bana gelen kurşunları sessiz sedasız yok ederdi.
Murat hep güven ve huzurdu öyle kalmayada devam edecek.
Bizi çağırdıklarında ayrılmak zorunda kaldık. Yanımdan gitmeden önce boynuma minik öpücükler kondurmayı ihmal etmedi. Hala boynuma zaafı vardı. Her gece boynuma sokulup uykuya dalıyordu. İşin kötü yanı artık boynuma sokulmadan uyuyamıyor olmasıydı. Sevinsemi , üzülsemi bilemiyorum ama uyumak için dahi bana muhtaç olması mutlu ettiği ortadaydı. Hoş onun kokusu olmadan bende uyuyamıyordum.
Bahçeye tekrardan girdiğimde masada bir kaç eksik olduğunu fark ettim. Evin içine girip mutfağa ilerleyeceken açık kapıdan Rahmi albayın elinde tuttuğu albüme bakarken buldum. Adımlarımın yönünü değiştirip odadan içeriye girdim. Girdiğimi dahi fark etmedi oysa önceleri anında fark ederdi." Baba ne yapıyorsun?"
Eliyle hızla yüzünü sildi ama gözünden akan bir damla yaşı fark etmiştim. Hızlı adımlarla yanına gelip önüne çöktüm. Tebessüm etmeye çalıştı. Yapamadı. Çok yaşlanmıştı artık çok." Öyle geçmişi bir anayım dedim kızım."
Ellerini kavrayıp dikkatle inceledim her geçen gün kırışan yüz hatlarını. Ömür geçiyordu ve asla istemesem dahi yaşlanıyordu. Artık doğru düzgün yatağından kalkamıyordu. Acı içinde kavrulan yüzünü fark ettikçe endişem büyüdü. " Babam ne oldu sana?"
İri bir damla yaş yanağından süzülüp gitti. Çocuk gibi omuzlarını çökerti." Şu halime bak kızım hep yük oluyorum size. Çocuk gibi altıma kaçırıyorum Murat temizliyor. Yemek yapamıyorum sen yapıyorsun. Yataktan kalkamıyorum Suskun kaldırıyor. Ha bi çocuk ha ben ne fark kaldı aramızda?"
İçim acıdı sözlerine." Baba o nasıl laf öyle? Sen bana yük değilsin." Yıllardır silah tutmaktan nasırlaşmış ellerini öptüm. Asker olmak zordur ya. Yıllarca emek ver , çabala günün sonunda bedeninde belli olur. Rahmi albayında olmuştu. Askerlik izlerini yaşlı bedeni belli ediyordu. Artık ne o heybetli hali kalmıştı nede dağ gibi omuzları. Kabul etmek istemesem dahi çok yaşlanmıştı benim babam. " Baba sen kanından , canından olmayan çocukları alıp sahip çıkmış adamsın. Dışarıda insanlar öz çocuklarına dahi bakamaz iken sen kanından olmayan kaç çocuğu okutun, büyütün. Eline iş , yuva verdin. Çocukken sen bize baktın yaşlanıncada biz sana bakacağız tabi."
" Aması yok baba. Ben minnet borcumdan bakmıyorum sana. Babam olduğun için. Küçükken çocuklara ailesi bakar, büyüdüğünde de çocuklar ailesine. Sana da bakamayacaksam nerede kalır benim evlatlığım?"
İri bir damla daha yanağını aşındırıp yeri boyladı. Başını öne doğru daha da eğdi. Hep küçükken o bana eğilirdi şimdi ben. Zaman bir yerde en acımasız kurşundu. Kafasını omzuma gömdüğünde yaşlarını omzuma bıraktı." Allah sizin gibi evlatan razı olsun kızım. Hep derdim ki yaşlanınca halim ne olacak ama görürüm ki ben vatana değil kendime de hayırlı evlatlar bırakmışım."
Sırtını ağır ağır ovuşturuken gözlerim doldu. Kim derdi ki Rahmi albay omzumda ağlayacak. Eskilerin deli rüzgarını yaşlılık durdurmuştu. Hep hayran baktığım o adama şimdi kendi ellerimle bakıyorum. Gocunmuyorum. Bakıyor isem babama bakıyorum. Küçükken her türlü zorluğumu , derdimi o çekti bende onun her türlü derdini çekerim.
Elimden tutmasaydı şuan sahip olduğum hiç bir şeye sahip olamazdım. Ne ailem olurdu nede ben. Kendi ateşimde yanarak kül olur kalırdım. Rahmi albay bana hayat bahşetmişti.
Göz yaşları süzüldü süzüldü ve süzüldü... Koca geçen ömür onuda yordu , yıpratı. Kendine yediremiyordu belki de bu hâlde olmayı. Onca sene dağ gibi dur sonra gel yıkıl. Koca ömründe bizden başka kimsesi yoktu. Ne bir karısı olmuş nede bir çocuğu. Bizim olduğumuz gibi onunda bizden başka sığınacağı yoktu. Yıllar sonra fark ediyordum ki Rahmi albay bize aile oldu derken aslında bizde ona aile olmuşuz. Bu yüzden bize bu kadar düşkünlüğü, sevgisi.
Başını usul usul çektiğinde parmak uçlarımla yaşlarını silip gülümsemeye çalıştım. Bakışları dahi çocuklaşmıştı. İnsan yaşlandıkça çocuklaşır dedikleri bu olsa gerek.
Tir tir titreyen elleri yanı ucunda duran masadaki kağıdı alıp bana uzattı." At çiftliğinin tapusu , artık sizin burası."
Kaşlarım çatıldı." Bu nereden çıktı şimdi?"
Kağıdı ellerim arasına tutuşturup yaşlı gözleri uzaklara daldı. Yaşamından her bir an gözünün önünden akıp gidiyordu sanki. Alıp verdiği nefesler dahi yorgundu." Yaşlandım kızım artık. Bir gün bende kara toprak olacağım..."
" Dünyanın fıtratı bu kızım." Titreyen elleri yanağımda durdu." Her canlı ölümü bir gün tadacak. At çiftliği sizin. Yıllar boyunca kendimi hep atlara anlatım. Onlar benim dünyada ki en değerli varlığım. Alev ve Çelik atlardan anlamaz. Diğer iki evlat desen uzakta kendi düzenlerini kurdular ama Murat ve sen atları hem çok seversiniz hem de ilgilenmeyi biliyorsunuz. Torunlarda pek sever atları özelikle Yavuz. Ben göçüp gittiğimde buranın varlığını siz devam ettirin."
Boynum büküldü. Kalbime oturan acı tüm bedenime yayıldı. Kim derdi ki Rahmi albayla bu konuşmayı yapacağım diye. Hazır değildim bu konuşmaya. Rahmi albayı kayıp etmeye hiç hazır değildim. Keşke keşke babalar ölümsüz olsa. Sesim titredi." Baba konuşma böyle."
" Kızım , evlatların içinde en çok derdimi hep sen çektin. Sevgini belli etmezdin ama içlerinde beni de yine en çok sen sevdin..." Zorlu aldığı nefeslerden konuşamadı bir kaç saniye." Deniz kızım, ben çoğu anda sana yetemedim ama sen çok güzel bir evlatın. Affet kızım. Yalnız kaldın, yetemedim , dünyanın telaşından çoğu zaman sana zaman ayıramadım. İyi bir baba belki oldum belki olamadım ama sen çok iyi evlat oldun. Senden olan çocukta bir o kadar iyi. Allah Murat ve seni hep birbinize bağışlasın."
Yanağımdan süzülen yaşla bende de ipler koptu gitti. Aşırı duygusal konuşma oluyordu ve benim kelimelerim yoktu. Tek." Baba..." Diye bildim.
Zorlu nefesleri arasında konuşmaya devam etmeye çalıştı." Kızım ayağınıza taş , başınıza güneş değmesin. Yüce rabbim ikinizi birininden ayırmasın." Elini göğsüne koyup vurdu bir kez." Allah varya benim için çok rahat. Kalbimin en kıymetlilerini , kıymetinizi bilen adamlara verdim. Kızarım Suskuna, Murat'a ama gözüm kapalı da bir ikisine güvenirim. Aman birbirinizden kopmayın kızım. Aranıza mesafeler girer , hayat birininizden kopartır ama günün sonunda yine bir arada durup sımsıkı tutunun birbirinize."
Ağlayarak başımı salladım. Ah baba yaktın içimi. Hiç bir anda yapılacak konuşmamıydı bu? İçim dağlandı. Ellerine minnetle ardı ardına öpücükler kondurup başımı dizine yasladım. Kelimelerin kıfayetsiz kaldığı anlar olurdu ya tam o anın içinde bulunuyorum. Kelimelerim çok ama akıp gidemiyor acısından.
Titreyen elleriyle saçlarımı okşadığında içim daha çok yandı. Bir baba kadar şefkatle ve sıcaklıkla. Kendi öz babamda göremediğim babalığı , Rahmi albayda gördüm ben. O ne olursa olsun hafızalardan silinmeyecek bir askerdi. Nice kahraman gibi canını dişini vatanı için ortaya atmış nice askerden biriydi.
Emekli albay Rahmi Katar unutulmayacaktı.
Benim hikayemin baş yapıtıydı o. Elimden tutup asker yapan adamdı. Eli hep üzerimde tutup yaşamamı sağlayan kişi. Sevdama yön veren , ilk taşı yerine koymayı sağlayan adamdı. Ne kadar Murat'a kızsa dahi Muratla olmam içinde elinden geleni yapan yine o olmuştu.
Bu dünyada minet borcumu ödeyemeyeceğim tek kişi. Her kimsesizin hayatında bir Rahmi albay olsaydı bütün kimsesizlerin yolu açılırdı. Baba derler ya? Baba kanından olmasına gerek yok. Kim sana babalık yaparsa o kişi senin baban olur. Rahmi albay benim hem babam hem de annem olmuştu.
Ben emekli albay Rahmi Katarın kızı Deniz Karasu idim.
Tıklatılan kapıyla ikimizinde gözleri kapıya döndü. Murat saygılı bir şekilde kafasını sallayıp içeriye girdi." Dışarda bizi bekliyorlar baba." Kenarda duran tekerlekli sandalyeyi alıp açıp ortaya bıraktı. Rahmi albaya yöneldiğinde önünden kalkıp yer açtım. Murat'ın gözleri üzerimde gezinirken konuyu anlamış gibi ağlama , kıyamam demedi. Rahmi albayı kucağına alıp bir güzel tekerlekli sandalyeye oturtu. Adım atmasını bekledim ama durdu." Rahmi albay asıl Allah senden razı olsun. Sen bana hayatımda ki en değerli hazinem olan karımı getirdin."
Rahmi albayın yüzünde bariz bir şaşkınlık vardı. Kafasını öne eğdi Murat görmeyecek şekilde gülümsedi.
" Sen olmasaydın ne Deniz bana gelecekti nede ben Denizi bulacaktım. Sen benim mucizemi zindanın içinden çekip almışsın. Denizi o zindan soğuk odanın içinden almasaydın belki de..." Acıyla yutkundu. Düşüncesi dahi ağır geliyordu." Deniz ölecekti ve ben sonsuza kadar böyle bir huzurdan, mutluluktan ve sevdaya sahip olamayacaktım. Sen bende borcu ödenemez minet bıraktın. Başımında, gözümünde üzerinde hep yerin var. Sana pek demem ama benim babam sensin."
İkisine bakarken bir damla daha süzüldü. İkiside beli etmiyordu ama birbirlerini çok seviyordular. Götüne kurşunları sıkan Rahmi albay değilde bir başkası olsaydı Murat bu kadar sabırlı ve sakin olmazdı. Benimle evlenene kadar her adımda sabırla Rahmi albayın öfkesini çekmişti. Omzunda odun dahi kırılsa da durdurmamıştı. Başkası olsaydı esir gürler , ellimden kavrar yapacağını yapardı ama sabırlı davranmıştı Murta çok sabırlı.
" Sende sağ ol evlat. Güvenimi boşa çıkarmadın. " Dedi Rahmi albay.
Tekerlekli sandalyeyi harekete geçirdi Murat. Yanımdan geçerken de alnıma küçük bir öpücük kondurup mırıldandı." Ağlama , kıyamam." Yanağımdan süzülen yaşı düşmeden her zaman olduğu gibi tutu. " Gül sana fena yakışıyor. Gülüşünü seviyorum."
Kendimi zorlayarak dudaklarımı iki yana kıvırdım. Murat önden giderken arkasından ben çıktım. Bahçeye giriş yaptığımızda uzun masa kurulmuş herkes bizi bekliyordu. Murat en başa Rahmi albayı bıraktı. Yanına neşe içinde koşa koşa Melek ve Yavuz geldi." Dede! Dede!"
Melek dudaklarını büzerek ileride duran tay atları gösterdi." Yeni doğan tay atın adını benim adım koymuşsun dede." Rahmi albayın yanağına neşe içinde öpücük kondurdu." Teşekkürler dede. Çok güzel at."
Diğer yanında kalan Yavuz, Rahmi albayın elini tutup öpüp başına koydu." Sağ ol dede."
Rahmi babamın yüzünde ki gülümseme manidar ve değerliydi. Torunlarında gezinen gözleri ilk defa bu denli sevgi doluydu. Ne kadar babalarına sinirlense dahi torunlarını fazlasıyla seviyordu hata torunlarını bizden daha çok seviyordu. Eh torunları da dedelerine pek düşkündü. Özellikle Yavuz okuldan çıkınca soluğu dedesinin yanında alıyordu.
Görevde ve işte olduğumuz zamanlar dedesiyle Yavuz ilgileniyordu. Tekerlekli sandalyesini sürüyor , gezmeye çıkarıyordu. Kitaplar okuyor beraber belgeseler ve atlara bakıyorlardı. Oğlumla belki de en gurur duyduğum nokta buydu. Dedesine sabırla bakması ve ilgilenmesi. Yaşına göre olgun bir çocuktu. Her ne olursa olsun insanı hep anlayan bir yanı vardı. Bazen öyle anlar oluyordu ki benim dahi derdimi anlayıp, sorunu mu çözüyordu.
Dedesinin yanı ucuna oturup yiyeceği yemekleri önüne çekti. Kendinden önce dedesini düşünüyordu. Kenardan bakan Suskun abinin bakışları kısık ama memnundu. Kabul etmiyor ki oda Yavuz'u çok seviyor ama gel gör ki baba iç güdüleri tavan adamda. Sabiha ve Melekten sonra emin oldum ki Suskun abininin kimseye göstermediği bir yanı vardı ve biz o yanı bir tek karısı ve kızı yanında görebiliriz.
Suskun abi karizmatik, yakışıklı adamdı ve işinde çok iyi ama bilmediğim noktaları da varmış. En küçük örnek harika bir eş ve harika baba olması gibi. Sabihayı en güvenli eller arasına bırakmışım. Bir günden bir güne Sabihayı üzmüş olduğunu dahi görmedim tam tersi karısının bir adım arkasında durup destekçisi oluyordu. Aynı şekilde kızının.
Masanın boş kısmına Muratla yan yana oturduğumuzda tüm aile bir aradaydı. Zaman geçmiş ama aradaki bağlar asla kopmamıştı. Geçmişin Zincirleri hep zarar vermişti ama şimdi ki zincirler sevgi için oluşturulmuştu.
Yanımda oturan sevdamın ellini sıkı sıkıya kavradım. Diğer yanda kalan oğlum da içi gide gide sevdasına bakıyordu. Elinde bir adet papatya vardı. Seviyor, sevmiyor ama Yavuz , Meleği hep seviyordu. Papatyanın son yaprağı hep seviyor olarak çıktı.
Dilinde , yüreğinde ve papatyasında seviyor olarak kaldı. Oğluma bakarken gururlu bir anneydim. Kim bilir ilerde babası gibi nasıl olacaktı. Sevdanın zor olduğunu çok iyi bilirdim. Murat ve benim sevdamızın kitabı kapanmıştı ama Yavuz'un yeni açılıyordu.
Melek ve Yavuz'un sevdasının kitabı açılıyordu. Papatyanın son yaprağı bitene kadar onların sevdası da baş gösterecek. Her sevdanın masalı kendisine özeldir ve zordur. Ya hayat olurlardı yada kara toprak. Görecektik ama bildiğim bir şey var ise ikisinin en büyük destekçisi ben olacağım. 3
Tövbeler olsun da iyice kendimi kaynana olarak alıştırıyordum. Deniz kaynana hala kulağa pek garip geliyor. Olsun be oğlum mutlu olsun da nine olmayada razıyım.
Masada gözlerim gezindi en büyük mutluluğu kalbime ektim.
Yavuzla gözlerimiz kesiştiğinde gülümsedim aynı şekilde karşılık verdi. Gülüşü güzel oğlum benim. Kalbi güzel oğlum benim. Ben doğurdum diye asla demiyorum ama pekte yakışıklıydı beyimiz. Bu yaşında bu karizma , yakışklılık , boy endam varken ileride nasıl olacak hayal dahi edemiyorum.
Ayy valla helal olsun bana çok iyi çocuk doğurmuşum.
Masada sohbetler açıldığında tatlı tebessüm eşliğinde dinledim. Çocukların seslerini gözlerimi kapatıp zihnime kazıdım. En çokta oğlumun sesini. Mutluluk, hayat tam bu noktada attı.
Kullağıma mırıldandı sevdam." Unutma ki karım senin her zerreni ömrümün sonuna kadar seveceğim."
Kocaman gülümsedim hem de kocaman. Sevgisi önce gülüşümü sonra yüreğimi büyütü.
Bana sevmekte , sevilmekte çok yakıştı.
Eş , anne , aile olmak çok yakıştı...
🌊
Eveeeeeet bölümü nasıl buldunuz?4
Ayyy çok özlemişim ben sizi ya çooooook. Masaları sevdiğim kadar çok özlemişim🤍
Eveeeeeet o kutsal haberi de haber edeyim Yavuz ve Meleğin kitabını yazmaya başladım. Kendimi nine gibi hissediyorum inanın sizinde hissedeceğinize eminim. Kitabın yayınlayacağı zaman hem buradan hem de WhatsApp kanalımdan duyuracağım. 4
Düşüncelerinizi bir yazın bakalım ve neler yapıyorsunuz, hayat nasıl gidiyor dökün içinizi uzun zamandan sonra hasbihal edelim birazcık. 2
Aşklarım bol bol yorum ve oy atmayı unutmayın lütfen destekleriniz benim için çok önemli 🤍
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
103.73k Okunma |
7.71k Oy |
0 Takip |
51 Bölümlü Kitap |