27. Bölüm

26.Bölüm

Damla T.
damla___0

Taziyede ki kargaşa ve göz yaşının ortasında bile Baran herkese sorgulayan gözlerle bakıyordu, inanmıyordu abisinin öldüğüne, inanmak istemiyordu "Yav sen ne diyorsun dayı? Husumetliler kapıya dayanmış bizim taziyemizde bize hesap soruyorlar, bak dayı siz inanmış olabilirsiniz ama ben inanmıyorum benim abim ölmedi, o toprağa gömülen benim abim değildi." Behçet dayı sinirle ve hüzünle elini masaya vurdu "Kapıya gelenleri gönderdik, sorun çıkmadan. O toprağa gömülen de senin abindi, lan kendi gözünle morg da gördün abini, bırak da acımızı yaşayalım bir de seninle uğraşmayalım. Bak oğlum vallahi de benim canım çok yanıyor," Baran başını geriye yasladı "Canım o kadar yanıyor ki oğlum seninle uğraşacak hâlim yok, tek benim değil kimsenin yok! Otur acını yaşa, göz yaşı dök, millete öfke kusma!" Baran başını iki yana salladı "Ölmedi benim abim!"

"Yapma oğlum böyle, öldü!" Baran kaşlarını çattı "Ölmedi dayı, bak dayı düşün biraz, niye bizi abim yıkanırken birimizi bile içeri almadılar, normalde yakınlardan biri içeri girebilir ama bizden birinin içeri girmesine izin vermediler," içeri yavaş adımlarla Edip ağa girdi "Sen gördün mü dayı abimi kefenlenirken?! Görmedin! Hiçbiriniz görmediniz!" Edip ağa çökmüş gözlerini oğluna çevirdi "Ben bu sene iki evladımı kaybettim Baran, içimde öyle büyük bir yangın var ki ciğerim yanıyor! Abin öldü, gözümle onu morg da buz gibi ölüyken gördüm. Ben evladımı öyle gördüm!"

"Baba ölmedi!"

"Öldü oğlum öyle saçma şeyler aklında kurma, biz abini toprağa kendi ellerimizle verdik. Acımı daha da büyütme, zaten çok büyük içime sığmıyor!" Baran bana döndü, ben zaten perişan hâldeydim, hâlimi görünce tekrar önüne döndü daha fazla dayanamayıp koşarak odama çıktım, odaya girince daha da kahrolup hemen kapının dibine çöktüm, çığlıklar ata ata, feryatlar ede ede ağlamaya başladım odanın heryeri Arslan'la doluydu, birlikte gülüp ağladığımız, kimi zaman kavga ettiğimiz, şakalaştığımız, neşe saçtığımız anılarla doluydu "Neden gittin, neden beni bırakıp gittin Arslan!?" Acım içime sığmıyordu, kaçıp gitmek istiyordum,kendimden bile kaçıp gitmek... Ayağa kalkıp kıyafet dolabını açtım, Arslan'ın en son giydiği gömleği elime alıp koklamaya başladım "Ölüyorum Arslan, ben ölüyorum. Arslan nolur çık gel bir yerden, ölmedim de, herşey bir oyundu de!" Anılar dönüp duruyordu aklımda "Ya beni de yanına al ya da çık gel Arslan, sorgularsam ölü nasıl canlandı diye namerdim, nolur çık gel! Ben dayanamıyorum, ben sensiz yapamıyorum." Odanın kapısı hafifçe açıldı içeri Hatice anne girdi "Ayla." Elimdeki gömleği bırakmayarak ona döndüm "Buyur anne." Hatice anne hiç beklemediğim bir anda boynuma sarılıp, hüngür hüngür ağlamaya başladı, hiç bir şey söylemeden ağlıyordu sadece, o ağlıyor ben ağlıyordum, içeri Dilan girene kadar da ağlamaya devam ettik "Hanımım Edip ağa diyor ki Mezarlığa gidiyoruz, gelsin onlarda." Hatice anne hafifçe kendini toplarayarak aşağıya indi, Arslan'ın gömleğine bir kez daha sarılıp aşağıya indim bende "Baran." Baran arabaya binmeden önce bana döndü "Buyur yenge."

"Dediklerin doğru çıksın diye yalvarıyorum Allah'a, inşallah senin dediğin gibidir, inşallah." Baran başını salladı "Yenge ben öyle olduğuna inanıyorum, yenge, baba, anne ya bakın abimin boyunun ne kadar uzun olduğunu herkes biliyor, gömdüğümüz kefendeki abimin boyuna göre daha kısaydı." Edip ağa elini arabanın kaputuna vurdu "Kes, yok yıkarken, kefenlerken neden Arslan'ı göstermemişler, yok gömülenin boyu abine göre daha kısaymış, kabul et lan zor da olsa kabul et abin öldü!" Baran taziyeye gelen misafirleri hiçe sayarak kapının önünde bağırmaya başladı "Ben ölmediğine adım kadar eminim, bize çok büyük oyun oynuyorlar! Ya abim oynuyor ya da bir başkası!" Edip ağa kaldırdığı eliyle Baran'ın suratına okkalı bir tokat attı "Ne diyorsun lan sen, ölüye saygın olsun bari şerefsiz, oyun oynuyor bize ne demek!" Baran tek kelime etmeden arabaya bindi "Edip ağam ne diyor oğlunuz?" Edip ağa misafirlere döndü "Acıdan ne dediğini bilmiyor, gençtir cahildir bakmayın siz ona." Hepimiz arabaya binip, mezarlığa doğru ilerlemeye başladık, kimsenin ağzından çıt çıkmıyordu sadece göz yaşı vardı, sadece göz yaşı...

Mezarlığa geldiğimizde arabadan hızlıca inip, Arslan'ın mezarının başına koştum, diğerleri arkamdan yavaşça geliyordu. Mezarın başına geldiğimde, mezarın üstünde kırmızı bir gül gördüm, tek bir tane gül öylesine mezarın üstünde duruyordu, gülü elime alıp, Baran'lara döndüm "Bunu siz mi koydunuz?" Baran başını iki yana salladı "Hayır, bizimkilerden biri koymuştur." Kaşlarımı çattım "Tek bir tane mi?"

Anılar

"Bir gün birşeyler olursa ve sana mesaj gönderme fırsatım varsa kırmızı bir gül gönderirim." Gülümseyip elimdeki kırmızı gül buketine baktım "Başına ne gelebilir ki?" Omuzlarını silkti "Düşmanım çok, başıma herşey gelebilir." Kaşlarımı çattım "Kırmızı bir gül yani öyle mi? Neden kırmızı?"

"Kırmızı gül seni seviyorum demenin en güzel yoludur benim için, olmadığım süre zarfında da seni sevdiğimi hep hatırla diye." Dudağına ufak bir buse bıraktım "Gülünü hep alacağım ama umarım öyle bir durum yaşanmaz da sen hep seni seviyorum diyip kendi elinle verirsin bana o gülleri."

Bugün

Olabilir miydi, o yaşıyor olabilir miydi? Gülü elimden hiç bırakmayıp etrafıma bakınmaya başladım "Yenge noldu?" Baran'ın sorusuyla irkildim "Git herkese sor soruştur, bu gülü buraya kim bırakmış öğren." Baran kaşlarını çattı "Yenge ne var bunda, biri ziyarete gelmiş bırakmış işte." Başımı iki yana salladım "Git sor soruştur dedim." Baran başını sallamakla yetindi, Arslan'ın mezarının başında, öldüğüne inanmıyorda olsa bir Fatiha okudu, daha sonra dediğimi yapıp gülü kimin koyduğunu öğrenmeye gitti "Sende mi Baran gibi düşünüyorsun?" Başımı yerden kaldırdım "Baran'ın dedikleri gerçek olsun diye umut ediyorum sadece." Edip ağa kaşlarını çattıp, eliyle mezarı işaret etti "Bak görüyor musun kızım? Arslan orada yatıyor, senin gözünün önünde kanlar içindeydi, morgda buz gibi morarmış gördün sende onu. Ameliyata girene kadar da bir umudumuz vardı çünkü dudaklarından senin adını sayılıyordu, yaşıyodu, oğlumun son kelimesi senin adındı Ayla sonkez ameliyathanenin kapısında Ayla dedi bir daha da konuşamadı oğlum!" Gözünden yaşlar süzüldü "Ameliyat başarısız geçti, oğlum yaşamla ölüm arasındaki savaşını kaybetti, öldü!" Hatice anne elini, Edip ağanın omzuna koydu "Tamam yeter." Edip ağa konuştukça ben hıçkırıklarla ağlıyordum "Yetmez, bu saçma umudunuzu kesin, evet benim oğlum o ameliyata sağ girdi ama ölü olarakta çıktı! Öldü anlıyor musunuz, Arslan öldü, benle Hatice'nin oğlu, seninde kocan öldü! Anlayın şunu!" Elimdeki gülü tekrar Arslan'ın toprağının üstüne attım "Sus! Yeter sus! Nolur sus!" Koşarak geri arabaya bindim, gözlerimden o kadar çok yaş akıyordu ki önümü bile göremiyordum, benim ardımdan onlarda arabaya bindi, tekrar konağa döndüğümüzde Aşiret büyüklerinden biri Edip ağa ile görüşmek istedi, konak taziye nedeniyle o kadar çok kalabalıktı ki bu kalabalık beni boğuyordu "Ah yavrum başın sağolsun." Başsağlığı dileyen teyzeye döndüm "Sağolun, şey ben odama çıksam buradakilere ayıp olur mu ?" Kadın başını iki yana salladı "Yok kızım, sen git dinlen kendine acın büyük." Kadın cümlesini bitirir bitirmez odama çıktım, kapımı kapatırken bir el kapıyı tutup, kapıyı tekrar açtı, bu Nihat'tı "Buyur?" Nihat kaşlarını çattı "Bu adam neden Edip ağayla konuşmak istedi, ne konuşacaklar sen biliyor musun?"

"Hayır, nereden bileyim ben?" Sorgulayan ifadesiyle, gözlerini üzerime dikti "Çok çıkma odandan, millet sana laf söylerse de ciddiye alma." Kaşlarımı çattım "Ne diyorsun sen be, bu benim kocamın taziyesi kim bana ne diyebilir?!" Nihat odadan çıkmak üzere dışarı doğru bir adım attı "Çok yakında hepsi üşüsecekler başına, yok töremiz bunu diyor şu şöyle yok bizim adetimiz böyle diye." Yani daha çekecek çok çilen mı var diyordu? "Böyle bir durumda ne töresi, ne adeti?" Ellerini bilmiyorum anlamında iki yana açtı "Görürsün."1

Valla bizi hiç iyi günler beklemiyor gibi.

Bu arada Beyaz Töre 2 kitaptan oluşacak gibi gözüküyor.

 

 

Bölüm : 01.01.2025 20:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...