32. Bölüm

31.Bölüm

Damla T.
damla___0

Yağan yağmuru izlerken bir araba gelip sokağın karşısında durdu, arabanın camlarında film vardı içerisini göremiyordum. Araba öylece durdu sadece içinden inen kimse olmadı sanki o da benimle birlikte yağmuru izliyordu, bir umut düşündüm acaba Arslan o araba da mı diye fakat sonra saçmaladığımı düşünüp bu düşüncemden vazgeçtim, o an arabanın dörtlüleri yanıp söndü, içerideki kişi arabanın camını az bir şey açıp camdan dışarı bir gülü yere attı "Arslan!" Gül, gül...

Hızlıca odadan çıkıp avluya koştum, hava karanlıktı, kapıda ki adam beni durdurdu "Yenge yasak!" Adamı ittirmeye çalıştım "Bırak çıkmam lazım, sadece sokağın karşısına gidip geleceğim, az bir şey yağmur da yürümek istiyorum." adam başını iki yana salladı "Olmaz yenge." O an bir arabanın çalıştırılma sesini duydum, elimle adamı biraz daha ittirmeye çalıştım "Nolur çekil, yalvarırım çekil, azıcık yürüp geleceğim." Adam izin vermedi aramızda ufak bir çekiştirme geçti en sonunda onun kolunun altından sıyrılıp, hemen dış kapıyı açtım ve sokağa koştum, benim sokağa koşmamla arabanın sürülmeye başlanması bir oldu, konağın adamları da benim peşimden koşuyordu "Dur, nolur!" Çaresizce arabanın peşinden koşmaya başladım ama araba durmadı, o kadar hızlıydı ki araba yetişemedim.Koşarken ayağım takıldı ve yere düştüm, ağlayarak ellerimi yere vurdum "İlk kez bu kadar yakın olmuştum, bulmuştum seni!" Bu kez çok yakındı, ilk kez onu bulmaya bu kadar yaklaşmıştım, tam kavuşacakken yine kaybetmiştim onu! "Yenge kalk lütfen, Nihat abi fark etmeden." Adam bana kalkmamı söylerken, Nihat söylene söylene geldi "Bırak bırak kalsın yerde. Bu mu lan aşk, hadi diyelim Arslan yaşıyor madem yaşıyor seni niye bu kadar süründürüyor. İnsan sevdiğini bu hâle düşürür mü?!" Onun sözleri beynimde yankılanırken ben hala Arslan'ı elimden kaçırmanın acısını yaşıyordum.

Yavaşça yerimden kalktım. Dizlerim titriyor, kalbim göğsümü paramparça edecekmiş gibi atıyordu. İçimden bir ses sürekli bağırıyordu: “Bulmuştum onu! Çok yakındım!” Ama şimdi her şey yeniden elimden kayıp gitmişti. Yeniden o tarifsiz boşluk… Yeniden o sessizlik…

Konağa geri döner dönmez telefonumu çıkarıp Baran'ı aradım "Baran çabuk gel, Baran abin, Arslan buradaydı. O değilse bile bir haber göndermek istemişti, bilmiyorum, nolur gel!" Baran cevap bile vermeden telefonu kapattı, muhtemelen şimdiden arabasına fırlamıştı bile.

"Yaşadığına gerçekten inanıyor musun!?" Nihat'a döndüm "Evet!" Öfkeyle çenesini ovuşturdu "Ya sabır! Ya sabır! Öldü lan, öldü. Neden kabul etmiyorsun!?" Nihat’ın sözleri bir bıçak gibi saplandı kalbime. Herkes aynı şeyi söylüyordu; öldü, yok, unut artık. Ama ben biliyordum, Arslan yaşıyordu. O gülü boşuna göndermemişti, o gül Arslan’ın bana verdiği bir işaretti, belki de onun gücünü gösterme şekliydi.

“Çünkü biliyorum! O yaşıyor!” dedim, gözlerimden yaşlar süzülürken. Nihat sinirle bana bir adım daha yaklaştı.

“İnanmaya devam et! Ama şunu bil, o adam öldü! Ve sen artık benim karımsın. Bunu değiştiremezsin.” Sesi keskin ve kararlıydı ama içinde bir öfke fırtınası kopuyordu. “Benim ailemde artık senin ailendir. Kendini boş hayallerle harap etmeyi bırak!”

Nihat’ın sözleri ağırdı, ama beni yıldırmaya yetmedi. Ona cevap vermek yerine sessizce bir adım geri çekildim ve odaya yöneldim. Kalbim hâlâ deli gibi atıyordu. Umudumu yitirmeyecektim, Arslan’ın yaşadığını hissediyordum. Eğer buradaysa, onu mutlaka bulacaktım.

Yaklaşık yirmi dakika sonra Baran konağa geldi. Üstü başı dağınıktı, aceleyle evden çıktığı belliydi. Beni görünce hızlı adımlarla yanıma geldi.

“Ne oldu, anlat çabuk yenge!” dedi.

“Baran, bir araba geldi, içeride kim olduğunu göremedim. Camı biraz açtılar ve dışarı bir gül attılar… Arslan’dan bir işaret olmalı hatta arabadakinin Arslan olduğunu düşünüyorum!” dedim heyecanla. Sözlerim hızla dökülüyordu, sanki her cümleyle yeniden o anı yaşıyordum.

Baran, kaşlarını çatıp düşünceli bir ifadeyle başını salladı. “Sakin ol yenge. Anlatmaya devam et. Araba hangi yöne gitti?”

“Doğu tarafına doğru sürdü, hızla uzaklaştı. Adamlar peşimden geliyordu, koştum ama yetişemedim…” dedim. Gözlerim yeniden dolmaya başlamıştı.

Baran derin bir nefes aldı. “Tamam, ben ilgileneceğim. Gidip iz sürmeye çalışacağım. Ama bak, ne olursa olsun kendini bu kadar harap etme. Arslan’ı bulacaksak, birlikte bulacağız. Tamam mı, yenge?”

Baran’ın sözleri içimde küçük de olsa bir güven duygusu uyandırdı. Ama yine de kafamdaki düşünceler bitmek bilmiyordu. Ya bu sefer gerçekten çok yaklaşmışken elimden kayıp gitmişse?

Baran hızla kapıya yönelip, dışarı çıktı. Konağın kapısı kapandığında içeride derin bir sessizlik hâkim oldu. Sadece yağmurun sesi ve kalbimin çırpınışları duyuluyordu. Nihat’ın söyledikleri hâlâ aklımdaydı. Ama hiçbir şey beni bu yoldan döndüremezdi. Arslan yaşıyordu ve ben onu bulacaktım. Bu kez herşey farklı olacaktı "Yazık, gerçekten sana çok yazık Ayla!" Nihat'ın öfkesi keskin bir bıçak gibiydi.

Nihat’ın bu sözleri her ne kadar kalbimi incitse de yüzümü çevirdim, cevap vermedim. Onun anlayamayacağı bir şeydi bu… Aşkım, umudum ve Arslan’a olan inancım benim tek dayanağımdı. Nihat, bunu hiçbir zaman anlamayacaktı.1

Odaya çekildiğimde camın önüne oturup yağmuru izlemeye devam ettim. Gözlerim, sokağın başına takıldı. Bir umut… Belki araba geri dönerdi, belki bu kez Arslan karşıma çıkardı. Ama saatler geçti, sokak sessizliğe büründü. İçimde bir boşluk ve çaresizlik vardı, ama buna alışkındım. Günlerdir aynı boşluğun içinde Arslan’a dair bir işaret arayarak yaşıyordum.

Sabahın ilk ışıklarıyla mutfağa inip kahvaltı yaptım, Nihat'ın ailesiyle asla kahvaltı yapmıyordum, zaten bu ailede Edip ağanın ailesi kadar birlik beraberlik yoktu. Kahvaltımı yapar yapmaz, konaktan çıkmak için fırsat kollamaya başladım "Boşuna dört dönme avluda, dışarı çıkamayacaksın bugün." Nihat'ın gelmesiyle irkildim "Aptal aptal davranma Nihat, çok boşsun ya, senin gibi birini nasıl benim hayatıma yazmış kader?" Nihat, sözlerim karşısında öfkeyle dişlerini sıktı, ama kendini tutmaya çalıştı. Gözlerindeki karanlık parıltı, içinde kopan fırtınayı ele veriyordu. "Boş mu? Benim gibi biri mi? Sana hayatında tek gerçek olanı söylemeye çalışıyorum, sen hâlâ o ölü adamın peşindesin!" dedi, sesi soğuk ve keskin.

Ona bir adım yaklaşıp gözlerinin içine baktım. "Sen benim gerçekliğim olamazsın Nihat! Benim gerçeğim, umudum, her şeyim Arslan!" dedim kararlı bir sesle. "Bunu ne sen ne de başka biri değiştirebilir!"

Nihat'ın yüzü iyice gerildi, gözleri öfkeyle doldu ama bir şey demedi. Sadece elini havaya kaldırıp arkasını döndü. "Sen bilirsin Ayla! Ama unutma, bir gün gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalacaksın!" dedi ve sert adımlarla avludan çıktı.

Onun gidişinin ardından derin bir nefes aldım. Artık bu evde daha fazla duramazdım, Arslan’ın peşinden gitmeliydim. Kendimi burada daha fazla hapsedemezdim. Baran’ın dönmesini beklemeye karar verdim, belki onun bulacağı bir iz ya da haber beni harekete geçirebilirdi. Ama içimde sürekli bir his vardı—o araba, o güller… Bunların hepsi Arslan’dan gelen bir işaretti.

Saatler geçerken konağın içine kapanan o sessizlik, benim içimdeki fırtınayı daha da büyütüyordu. Yüreğimdeki umut, her an bir kıvılcım gibi parlıyor, sonra derin bir boşluğa düşüyordu.

Bir süre sonra dışarıdan Baran’ın arabasının sesi duyuldu. Kapıya yöneldim ve telaşla dışarı çıktım. Baran’ın yüzü her zamankinden daha ciddi görünüyordu.

“Ne oldu, bir iz bulabildin mi?” diye sordum, sabırsızca.

Baran derin bir nefes alıp başını salladı. "Bir şeyler buldum ama emin değilim... Şimdi konuşmayalım, içeride anlatacağım." Baran’ın sözleriyle kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başladı. İçeriye girdiğimizde oturma odasına geçtik. Baran, sessizce kapıyı kapattı ve pencerenin önüne geçip dışarıyı izlemeye başladı. Gerginliği, her halinden belliydi. Dayanamayıp tekrar sordum:

“Ne buldun Baran? Söylesene, Arslan mıydı o arabadaki?”

Baran derin bir nefes aldı, gözlerini bana çevirdi. “Tam olarak emin değilim yenge… Ama arabayı araştırdım. Plakası sahteydi, o yüzden kime ait olduğunu öğrenemedim. Ancak takip ettiğim iz beni eski bir depoya götürdü. O bölgede bir şey bulamadım ama arabayı gören birkaç kişi, içindeki adamın yüzünü tarif etti. Arslan’a benziyor olabileceğini düşündüm, ama kesin bir şey diyemem.”

Sözleri bir umut ışığı yaksa da bu belirsizlik beni daha da huzursuz etti. “Depoya götür beni Baran. Gidip oraya bakmak istiyorum. Belki bir iz buluruz, belki Arslan hâlâ oralardadır.”

Baran, kararsızca bana baktı. “Bak yenge, bu iş tehlikeli olabilir. Belki bu işin içinde başka bir şey vardır. Nihat bu konuda haklı olabilir. Belki gerçekten biri seni yanıltmak istiyor.”

“Baran, ne olursa olsun gitmek zorundayım! Arslan yaşıyor, bunu hissediyorum. Eğer gitmezsek, içimdeki bu umut beni kemirip bitirecek!” dedim kararlı bir sesle.

Baran biraz düşündükten sonra başını salladı. “Tamam, ama dikkatli olacağız. Seni oraya götüreceğim, ama hemen dönmek zorundayız. Nihat durumu öğrenirse işimiz zor olur.”

Gözlerimdeki kararlılığı görünce derin bir nefes aldı ve ekledi: “Hazırlan, birazdan çıkarız.”

Odama gidip üzerime kalın bir şal aldım. Ellerim titriyordu ama bu heyecan, bu umut beni güçlü kılıyordu. Nihayet bir adım atıyordum, Arslan’ı bulmak için ilk gerçek adım.

Baran’la konağın arka kapısından sessizce çıktık. Arabasına bindiğimizde sokak, yağmurun etkisiyle ıslak ve sessizdi. Yolda giderken Baran bana dönüp sessizce sordu:

“Emin misin yenge? Belki de bu sadece boş bir umut… Abim yaşasa ve büyük bir tehlike altında olsa, bu topraklarda durur mu, sence?”

Baran’ın bu sorusuna içten bir yanıt verdim: “Boş da olsa, bu umudu terk edemem Baran. Arslan yaşıyor ve ben onu bulacağım!”

Baran, benim sözlerimi duyduktan sonra bir süre sessiz kaldı. Sonra derin bir nefes alarak gözlerini yola çevirdi. “Biliyor musun yenge,ben de aynı şeyi hissediyorum… Arslan’ın yaşadığını. Öylece kaybolup gitmiş olamaz. Abim güçlü bir adamdır, ona bir şey olmadığını hissediyorum.”

Baran’ın bu sözleri içimdeki umudu daha da güçlendirdi. Onun da Arslan’a inanıyor olması yalnız olmadığımı hissettirdi. “O yaşıyor Baran. Biliyorum, belki herkes deli olduğumu düşünüyor ama sen de benim gibi hissediyorsun, değil mi?”

Baran başını salladı. “Evet yenge,ben en başından beri böyle düşünüp, bunu dile getiriyorum, ama bunu herkese belli etmememiz gerekiyor. Nihat başta olmak üzere herkes peşimize düşer. Eğer Arslan’ı bulacaksak, bunu kimseye belli etmeden yapmalıyız.”

Yol boyunca sessizce birbirimizi anlayan iki kişi gibi devam ettik. İçimde bir yerlerde Arslan’a kavuşmaya dair güçlü bir inanç vardı. Baran’ın varlığı ve onun da aynı inançta olması bana güç veriyordu.

Bir süre sonra Baran, arabayı terk edilmiş bir deponun önünde durdurdu. Etraf sessiz ve ıssızdı, yalnızca uzaktan köpek havlamaları duyuluyordu. Deponun kapısına doğru yürürken içimdeki heyecan ve korku birbirine karıştı.

“Hazır mısın yenge?” diye sordu Baran, elini kapının demirine koyarak.

Başımı salladım. “Hazırım.”

Kapı ağır bir gıcırtıyla açıldığında içeri adım attık. Deponun içi loştu, yalnızca dışarıdan gelen zayıf ışık içeri sızıyordu. Baran telefonun fenerini yakıp etrafa bakınmaya başladı. Gözlerim sürekli bir iz, bir işaret arıyordu. İçimdeki umut ne kadar güçlü olsa da her geçen saniye daha da büyüyen bir endişe vardı.

“Burada bir şeyler olmuş,” dedi Baran, yerdeki izleri göstererek. “Yeni izler bunlar… Biri yakın zamanda burada bulunmuş.”

Yavaşça yerdeki izlere yaklaştım. Duvarda solmuş bir yazı dikkatimi çekti. Yaklaşınca daha net gördüm: "Gölgeler de yol gösterir!”

Elimle yazının üzerini hafifçe dokundum, yüreğimde bir şeyler koptu. “Bu… Bu Arslan olabilir Baran! O hep böyle şeyler söylerdi, hatırlıyor musun?”

Baran, gözlerinde şaşkınlıkla bana baktı. “Evet… Bu onun tarzı. Belki de gerçekten buradaydı…” dedi fısıldayarak.

"Arslan…" dedim, titreyen bir sesle. "O buradaydı..."

Baran sessizce başını salladı, ama gözlerinde hala belirsizlik vardı. "Bunu kesinleştirmek için daha fazla iz bulmalıyız." dedi. Ama bir şeyler eksikti, bir şeyler eksikti ve ben bunu hissediyordum.

"Bir iz daha… bir işaret daha…" diye mırıldandım, adımlarım yavaşça duvarda parmak izlerini takip ederken. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Gözlerim her bir detaya odaklandı. Evet, belki bir şeyler bulduk, ama hâlâ kesin bir şey yoktu. Neredeyse hissedebiliyordum, o an her şeyin bir araya gelmesine sadece birkaç adım kaldığını.

Baran sessizce yanımda duruyordu, ama ikimizin de içindeki belirsizlik her geçen saniye büyüyordu. Derin bir nefes aldım, "Buradaydı," diye fısıldadım. "Bunu hissettim, Arslan buradaydı."

Ve o an… Bir şey duyduk, hafif bir ses. Sanki uzaktan bir kapı gıcırtısı. Yüreğim hızla atmaya başladı, her kasımda bir adım daha atmak, bir adım daha yaklaşmak istiyordum ama korku… Belki de…

O an gözlerim karanlıkta bir siluet gördü. Sadece bir gölgeydi, ama içimdeki her şey harekete geçti. O an, her şeyin çözülmesi için bir adım daha kalmıştı. Bir ses, derinden yankılandı, sonra bir ıslık sesi duyuldu, keskin ve tüyler ürperticiydi. Yüreğimde bir donma hissiyle kalakaldım. Ne kadar yaklaşmıştık, ne kadar yakındık! Ama o ıslık, bu sıranın hala çözülmediğini, bu geceyi daha derin bir gizemin beklediğini söylüyordu. O an, her şeyin tam olarak ortaya çıkıp çıkmayacağı, bir adım uzağımızda duruyordu.

Gözlerim karanlığa dikildi, bir işaret, bir yön aradım. Fakat her şey yine kaybolmuş gibiydi.

Islık bir kez daha duyuldu. Ardından her şeyin sessizliğe büründüğü bir an geldi. Hâlâ bir şeyler eksikti.

Hadiii bakalım bombaa gibi bir bölüm sonu, oy verip destek olmayı da unutmayın.Ee yorumda yaparsanız fena olmazzz🤎

Bölüm : 06.01.2025 20:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...