33. Bölüm

32. Bölüm

Damla T.
damla___0

Baran’la birlikte depodan çıkarken, içimde karanlık bir boşluk açıldığını hissettim. O yazı... Arslan’dan bir iz olabilirdi, ama ne anlatmak istiyordu? Bir şey eksikti, bunu biliyordum. İçeride duyduğumuz o ıslık hâlâ kulaklarımda yankılanıyordu, sanki bir fısıltı gibi peşimden geliyordu.

Baran’ın sözleri beni kendime getirdi:

“Yenge, burada daha fazla duramayız. Nihat bu işin kokusunu alırsa, her şey çok daha zorlaşır.”

Haklıydı. Bunu biliyordum. Ama içimdeki umut gitmek istemiyordu. Sanki burada biraz daha kalsam, Arslan bir köşeden çıkıp bana görünecekti. Ama bu sadece bir hayaldi. Araba sessizce ilerlerken camdan dışarıya bakıyordum. Soğuk, tenime işlerken içimdeki yangın dinmiyordu.

“Arslan... Neden saklanıyorsun?” diye fısıldadım kendi kendime.

Baran bir süre sessiz kaldıktan sonra, “Yenge, böyle olmaz. Eğer Arslan yaşıyorsa, bize bir şekilde haber bırakmasını sağlamalıyız,” dedi.

Ona hak vermemek elde değildi, ama içimde bir şey buna direniyordu. Arslan bir işaret bırakmıştı zaten, gül de buydu, o yazı da… Ama neden doğrudan beni bulmuyordu? Neden böyle gizemli bir oyunun içinde bırakıyordu? Belki de hâlâ tehlikedeydi. Bu düşünce, içimdeki korkuyu büyüttü.

“Baran, Arslan yaşıyorsa bir sebebi var bu sessizliğin. Bize açıkça görünemiyor, bunu hissediyorum. Ama o buradaydı… O gülü gönderdiğine eminim.”

Baran’ın gözlerinde karışık bir bakış belirdi. Ona güveniyordum. O da Arslan’ın yaşadığına inanıyordu, bu bana güç veriyordu. Ama artık nasıl bir adım atmam gerektiğini bilmiyordum.

“Yine de onu bekleyemem, Baran. Bir şeyler yapmamız lazım. O izleri bulamazsam, içimdeki bu umut beni yok edecek.”

Baran başını hafifçe salladı. “Tamam, yenge. Bir plan yapacağız. Ama dikkatli olmalıyız. Nihat bu işten haberdar olursa, sadece seni değil, bizi de hedef alır.”

Nihat’ın adını duymak bile içimdeki öfkeyi körükledi. Bu evlilik, bu esaret... Hepsi bitmek zorundaydı. Arslan yaşıyorsa onu bulacaktım, yoksa da bu gerçeği öğrenecektim. Ama bir şekilde bu kâbus sona erecekti.

Arabanın içindeki sessizlik yeniden çökerken, içimden bir yemin ettim: Arslan’ı bulmadan bu iş bitmeyecekti.

Baran’ın gözlerindeki derin özlemi gördüğümde, içim acıyla burkuldu. Arslan onun için sadece bir abi değil, aynı zamanda yol gösteren, koruyan bir kahramandı. Kaybolduğunda sadece ben değil, Baran da onunla birlikte bir parçasını yitirmişti. Şimdi yüzüme bakarken o eski günleri hatırlıyor gibiydi.

"Ben ne gerekiyorsa yapmaya hazırım. Dağ taş demem, iz sürerim, sorar soruştururum. Ama bu belirsizlik… Bu beni bitiriyor. Abim yaşıyorsa ona ulaşmak için her şeyi denemeliyiz," dedi sesi titreyerek. "Ne kadar zor olursa olsun, pes etmeyeceğim."

Bu sözleri duyunca içimde karışık bir duygu belirdi. Evet, ben de Arslan’ı bulmak istiyordum. Ama bu yol tehlikeliydi. Üstelik elimizde doğru düzgün bir iz yoktu. Bizi bekleyen tehlikeleri biliyordum. Nihat… O, en büyük engelimizdi. Ama Baran’ın bu kadar kararlı oluşu beni de güçlendirdi. Onun bu umudu beni harekete geçirdi.

"Tamam, Baran," dedim, sakin ama kararlı bir sesle. "Ne gerekiyorsa yapacağız. Ama akıllı olmalıyız. Düşünmeden hareket edersek sadece kendimizi tehlikeye atarız."

Baran başını salladı, gözlerinde bir kıvılcım belirdi. O an anladım ki artık bu yolda yalnız değilim. Arslan’a giden her izi birlikte sürecektik.

"Yarın erkenden başlayacağız," dedim. "Ama önce bir plan yapmamız gerekiyor. Arslan kaybolmadan önce kimlerle görüşüyordu, kimlerle iş yapıyordu… Bunları öğrenmemiz lazım."

Baran hemen atıldı. "Onun eski dostları vardı. Belki bir şeyler biliyorlardır. Ben onlarla konuşurum."

İçimde bir umut belirdi. Arslan’a giden yolun ipuçları, belki de bu eski dostlarda saklıydı. Ama bu iş sandığımızdan daha karmaşık olabilirdi. Sessizce, tehlikenin gölgesinde ilerlemeliydik. Bir an bile hata yapmaya yer yoktu.

"Baran," dedim gözlerinin içine bakarak, "bu yol kolay olmayacak. Ama ne olursa olsun Arslan’ı bulacağız. O yaşıyor ve bizi bekliyor olabilir."

Baran’ın yüzündeki o sert ifadeyi yumuşatan bir umut belirdi. O anda, yalnızca Arslan’ı bulma fikri değil, Baran’ı bu kadar güçlü kılan şeyin özlemi olduğunu anladım. Bu özlem, bizi bu karanlık yolda ilerlemeye iten en büyük güçtü. Ve ben de bu yolun sonunda, Arslan’a dair bir işaret bulacağımıza inanıyordum.

Baran’la birlikte konağa vardığımızda, hava iyice kararmıştı. Yol boyunca ikimiz de sessiz kalmış, düşüncelerimize dalmıştık. İçimde bir boşluk vardı; sanki Arslan’a dair bir ipucunu kaçırmış gibi hissediyordum. Ama artık bir şey yapacak gücüm kalmamıştı. Konakta bizi başka bir sınav bekliyordu.

Avluya adım attığımız anda Nihat’ın dikkatli bakışlarıyla karşılaştık. O her zamanki soğukkanlı tavrıyla köşede durmuş, adeta nöbet tutuyordu. Bizi görür görmez yüzünde bir gölge belirdi. Yanımıza yaklaşıp kısa ama sorgulayıcı bir bakış attı.

“Nerelerdeydiniz?” diye sordu, sesinde gizli bir öfke vardı.

Baran hemen atıldı, sesini olabildiğince sakin tutarak, “Köyde birkaç işim vardı, yengem de benimle geldi,” dedi.

Nihat, cevapla tatmin olmuş gibi görünmüyordu ama daha fazla sorgulamadı. Sessizce içeri girdik. Avludan geçerken Nihat’ın bakışlarının sırtımıza saplanmış gibi olduğunu hissedebiliyordum. Bizi izliyordu. Bir şeylerin farkında mıydı? Bu düşünce içimi sıkıştırdı.

Konağın içine girdiğimizde soğuk taş duvarların verdiği huzursuzluk iyice çöktü üzerime. Sessizce odama çekilmek istedim ama Baran beni durdurdu.

“Yenge, sabah erkenden bir yol bulmalıyız,” dedi fısıltıyla. “Arslan yaşıyor ve ben bunu biliyorum. Onu bulmak için elimizden geleni yapacağız.”

Baran’ın sözleri içimde hem bir umut hem de bir korku uyandırdı. Ne kadar tehlikeli olduğunu biliyordum bu yolun. Ama aynı zamanda Arslan’ın yaşadığına dair hissettiğim inanç da beni ileriye itiyordu.

“Sabah konuşuruz,” dedim yorgun bir sesle. “Ama dikkatli olacağız, Nihat bizi izliyor.”

Baran başını salladı. “Merak etme, ben tetikte olacağım.”

O gece odamda yalnız kaldığımda uzun süre uyuyamadım. Aklımda sürekli aynı düşünce dönüp duruyordu: Arslan, yaşıyorsan neden sessiz kalıyorsun? Bize bir işaret daha gönder…

Bu umudun peşinden koşmak zorundaydım, ama ne kadar daha dayanabileceğimi bilmiyordum. Gözlerimi kapattığımda içimde tek bir yemin yankılandı: Ne olursa olsun seni bulacağım, Arslan.

Kapıyı sertçe çarparak içeri giren Nihat'la irkildim

"Sen benden habersiz mi çıktın konaktan!? Sana bu konaktan çıkman yasak demedim mi!?" Bıkkın bir nefes aldım "Yeter artık! Sen kimsin de bana yasak koyuyorsun, seni mı dinleyeceğim ben, ha sokaktaki çöp ha sen hiç bir farkın yok!" Nihat kaşlarını çatarak üstüme doğru bir adım attı "Lan töre, namus diye kıçınızı yırtarsınız, bu mu töre, bu mu namus, sen zamanında kardeşim dediğin adamın karısına nikah kıydın yok neymiş töre böyleymiş! Namussuzun da şerefsizin de en dibi sensin!" Elini odanın duvarına vurdu "Seceneğim mi vardı lan!? Sende kocam dediğin adamın kuzeniyle, benimle nikahlandın!"

"Mecbur kaldım! Ailem bana sırt döndü, babam evine sokmadı lan beni, suratıma bakmadı, onun gibi kızım yok dedi! Töre diye saçmaladığınız şeyde izin vermedi kocamın ailesiyle yaşayayım!" Nihat öfkeyle bağırdı "Ben bilmiyor muyum senin delik delik Arslan'ı aradığını?! Millet duyar laf söz gelir benim üzerime diye seni evde tutmaya çalışıyorum!" Nihat'ın öfkesi beni korkutuyordu "Umrumda bile değil! Beni resmen hapsetmeye kalkıyorsun!"

"Çünkü sen ölmüş bir adamın izini sürüyorsun, o yaşıyor diyorsun!" Gözlerimi devirerek arkamı döndüm "Yaşıyor." Bana doğru yaklaşarak arkamdan belime sarıldı "Öldü o, istiyorsan senin için bir psikologla görüşme ayarlayayım. Bak Ayla gerçek bu, o öldü ve benle sen şuan yaşıyoruz, buradayız ve evliyiz, ölmüş bir adamın peşinden gideceğine bana bize şans versen..." Hızlıca onun kollarından kurtulup tekrar ona döndüm "Yapamam, sen yoksun ki benim için, yoksun anlıyor musun? Gönlümde sana yer yok!" Başını salladı "Onun yerinde olmayı çok isterdim, toprağın altında olsam bile senin kalbinde varolmayı çok isterdim," Gözlerimi kaçırarak yatağa oturdum "O da sana çok iyi şeyler yaşatmadı ki Ayla, onun yaptıklarını unuttun mu? Ben sana mutluluk vadediyorim, seni çok mutlu edebilirim diyorum." Arslan'ın geçmişte hataları olmuştu hatta bazen Arslan'la değil de Nihat'la evlensem nasıl olurdu diye bile düşünmüştüm ama hepsi geçmişte kaldı, Arslan hatalarını fark etti ve düzeldi "Arslan'dan gelecek kederi, senden gelecek olan mutluluğa tercih ederim." Tek kaşını kaldırdı "Öyle mi?" Baskın ses tonumla yanıt verdim "Öyle." Onun sesi kısılmış ve güçsüzleşmişti "Peki,canın sağolsun." Daha fazla odada durmak istemeyip, montunu aldı ve çıktı, o gece sabaha kadar da konağa gelmedi.

"İnsan, kaybolmuş bir umudu bulmak için her şeyini riske atar. Ama bazen, o umudu ararken, neyi kaybettiğini fark etmez."

Ayla'nın kalbi hep Arslan'a aitti öyle de kalacaktı ama şu da vardı Nihat ona Arslan'dan daha iyi bir hayat sunuyordu ancak Ayla kötü de olsa, kederli de olsa, dertli de olsa çileli de olsa hayatını , ömrünü Arslan'la geçirmek istiyordu...

​​​​​​

Edip Ağa'nın ailesiyle sahne yazmayı özledim... Konak sahneleri, kavga sahneleri, Nejla yenge sahnelerini... hep birlikte yemek yedikleri sahneler ...

Oy verip destek olmayı da unutttmaaaayınnnn 💐 🤍

 

​​​​

Bölüm : 08.01.2025 20:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...