
"İçindeki karanlık ne kadar derinse, ışığa duyduğun ihtiyaç o kadar büyür."
Aylar geçmişti, Arslan'dan ne bir gül gelmişti, ne de başka bir işaret, umutlarım tükenmek üzereydi, belki Nihat en başından beri haklıydı o gerçekten de ölmüştü ve biri bize oyun oynuyordu.
Acım artık o kadar büyümüştü ki içime sığmıyordu, hızlıca arabadan inip dağın kenarına koştum ve tüm gücümle bağırmaya başladım "Ev çiya şahid in ben artık yapamıyorum, ben artık dayanamıyorum, ben artık boğuluyorum!" Nihat arkamdan koşarak geldi "Dur, uzaklaş oradan Manyak düşeceksin şimdi!" Belimden tutup beni geriye çekti "Bırak!" Belimi daha sıkı sardı "Bırakmam saçmalama, lan ya ayağın felan kaysaydı düşseydin!?" Elimle göğsüne vurdum "Kurtulurdun işte!" Kaşlarını çattı "Saçmalama ne diyorsun sen?" Belimi saran ellerini hiç çekmedi belimden, ağlamak istedim, yapıtım da bağıra çağıra isyan ede ede ağladım "Bittim ben, öldüm ben!" Nihat elleriyle gözyaşlarımı sildi, acaba bu durum onun gözünden nasıl gözüküyordu, sevdiği kadın başka bir adamın arkasından ağlıyordu.
"Çok mu seviyorsun onu?" Benimle dalga geçtiğini düşünerek kaşlarımı çattım "Çok." Başını salladı "Peki bende adamlarıma emir vereceğim onlarda arasın heryerde Arslan'ı, belki bir şeyler bulurlar." Dedi, durgun sesiyle. Duyduklarıma inanamayarak başımı kaldırdım "Gerçekten mi, gerçekten yapacak mısın böyle bir şey?" Başını salladı "Yapacağım seni daha fazla bu hâlde görmeye dayanamıyorum çünkü. Bu kadar çok acı çekmen, göz yaşı dökmen canımı yakıyor."
Bir an için donup kaldım. Gözyaşlarım yanağımdan süzülmeye devam ederken, Nihat’ın söyledikleri beynimde yankılanıyordu. İnanamıyordum… Nihat, Arslan’ı bulmam için yardım edecekti. Oysa bugüne kadar hep vazgeçmemi istemiş, beni bu umuttan kurtarmaya çalışmıştı.
"Teşekkür ederim, teşekkür ederim." Bir şey söylemeden beni arabaya bindirdi, kapıyı üstüme kapatıp. Dağın kenarına doğru adımlar attı, cebinden çıkardığı sigara paketinden bir dal sigara aldı. Sigarayı dudaklarına, getirip yaktı. Çektiği her dumanda gözü biraz daha uzaklara dalıyordu, sadece izliyordu uzakları, ufku... O çoğu kadının arzulayacağı bir adamdı fakat benim değil, bilmiyorum belki Arslan'a karşı aşk hissetmeseydim o gönlüme girebilirdi, bende onu arzulayan kadınlardan olabilirdim. Arslan aslında baştan sona onunda benimde kaderimi değiştirmişti eğer Arslan Meyra ile olan ilişkisini saklamak için berdelin ısrarla kendisiyle yapılmasını istemeseydi, ben Nihat'la evlenseydim gerçekten de herşey çok farklı olacaktı. Sigarasını bitirip biraz daha izledi uzakları sonra geri gelip arabaya bindi "Seni şimdi bir yere götüreceğim, belki orada Arslan'a dair bir şeyler öğrenirsin." Dolan gözlerini benden saklıyor suratıma bakmıyordu "Ez ji te re haram im, tu jî ji min re haram î" (Ben sana haramım, sen de bana haramsın.) Duyduklarıyla yutkundu, sevdiği kadının ağzından bunları duymak ona ağır gelmişti "O gün kıyameti koparmam lazımdı, ben seviyorum, berdel benimle olsun diye, şimdi bu hâlde olmazdım en azından." Birşey söylemeyip önüme döndüm tekrar, köye doğru ilerlerken kalbim gittikçe hızlı çarpıyordu "Köy güzel bir köy bu arada." Başımı salladım "Öyle çok az geldim bu köye ama her geldiğim de hayranlıkla ayrıldım buradan. Peki biz şimdi neden geldik buraya?" Biraz daha köyün içine girdik "Arslan'ın en yakın arkadaşı, en güvendiği dostu burada yaşıyor, Arslan sana söz etmemiştir çünkü siz evlenmeden bir-iki ay önce araları bozuldu, küçük iki çocuk gibi küstüler birbirine." Kimdi bu yakın, gizli dost?
Bir sokakta durup arabadan indik, Nihat telefonla birini aradı, telefonla konuştuktan sonra tekrar bana döndü "Geliyor şimdi Yasin." Kaşlarımı çattım gerçekten de daha önce Arslan hiç Yasin diye birinden söz etmemişti, Birazdan yüksek duvarlı evin bahçesinden,Arslan yaşında bir adam çıktı "Selamün aleyküm Yasin." Yasin Nihat'a tiksintiyle baktı "Ben senin selamını almam, hayırdır neden geldin?" Yasin bana bakmıyordu bile, Nihat bozulduğunu belli etmeyerek konuştu "Arslan için." Yasin başını eğdi "Ee." Nihat gözleriyle beni işaret etti "Ayla öldüğüne inanmıyor, Baran'da aynı şekilde." Yasin, Nihat’ın sözlerini duyunca duraksadı. Gözleri derin bir karanlığı yansıtan bir ifadeyle bize baktı "Size bunu düşündürten ne yenge?" Derin bir nefes aldım ve baştan sona herşeyi anlattım gelen güllerden, meczuptan, arabaya kadar "Bunlar bana, Baran'a umut verdi işte." Yasin kaşlarını çatıp bir süre sessiz kaldı. Sanki anlattıklarımı kafasında tartmaya çalışıyordu. Çevresine göz gezdirdi, uzaklardan bir ses duyar gibi kulak kesildi. Sonra, yavaşça gözlerini bana çevirdi, bu sefer ilk defa dikkatle baktı "Bu söz ettiklerin kesinlikle bir işaret ama Arslan'dan mı pek emin olamadım ama önceden Arslan'ın kurduğu cümleler bunu gösteriyor." Başımı salladım "Evet."
"Benimle gelin, içerde konuşalım." Hızlı adımlarla Yasin'in evine girdik.
Yasin’in evine girdiğimizde, her şey sanki ağır bir sisle kaplanmış gibiydi. İçerideki soğuk hava bile, boğazımda bir düğüm gibi hissettirdi. Yasin’in gözlerinde yılların birikmiş acılarını ve Arslan’a duyduğu vefayı görmek mümkündü.
"Bildiklerini anlat lütfen." Yasin derin bir nefes aldı "Ayla o gerçekten öldü, bak biri size çok büyük bir oyun oynuyor." Başımı iki yana salladım "Ölmedi!"
"Öldü! Bak o gün vicdan azabıyla direk Morga koştum ama onu çoktan gasilhaneye götürmüşlerdi, gasilhaneye gidince kimseyi içeri almıyorlardı, Arslan'la sonkez vedalaşmak istedim, adamı tehdit ettim ve içeri girdim. Arslan yıkanırken de kefenlenirken de oradaydım." Nihat elini Yasin'in boğazına geçirdi "Yalan söyleme!" Yasin elleriyle Nihat'ın ellerini çekmeye çalıştı ama başaramadı. Nefes nefese "Yalan söylemiyorum!" Dedi. Nihat'ın bir elini boğazından çekti ama diğer eli hâlâ Yasin'in boğazındaydı çektiği eliyle Yasin'e yumruk attı "Lan o adam zamanında sana kardeşim dedi, şuan zor durumda olduğunu tahmin edebiliyoruz, o zor durumdayken sen yardım edeceğine nasıl böyle bir yalan söylersin?! Lan sen zamanında onun ekmeğini yedin!" Yasin onun elinden kurtulmak için çırpınıyordu "Bırak ölücek!"
"Gebersin!" Nihat'ın ellerinden Yasin'i kurtardım, Yasin köşede nefesini kontrol altına almaya çalışırken Nihat'ı tuttum "Yalan söylüyor oruspu çocuğu. Sen biliyorsun lan onun nerede olduğunu?!" Yasin başını iki yana salladı "Yalan söylemiyorum!" Nihat öfkeyle belindeki silahını çıkarıp Yasin'in kafasına dayadı "Nihat yapma, indir onu!" Nihat beni duymadı bile, onu Arslan'ı bulma konusundaki bu kadar ciddileşmesi beni şaşırtmıştı, bu ciddiyet ve hassasiyet benim içindi aslında, ben daha fazla üzülmeyeyim diyeydi.
Yasin korkuyla Nihat'a bakıyordu "Doğruyu söyle!" Yasin korkuyla pes etti "Yaşıyor, Arslan yaşıyor ama yemin ederim nerede saklıyorlar onu bilmiyorum." Nihat silahını biraz daha Yasin'in kafasına dayadı "Kim saklıyor, o nasıl?"
"Şahin, Şahin Körağa saklıyor. Arslan hasta ve tutsak ona sürekli ilaç veriyorlar, o elinden geldiğince size haber göndermeye çalışıyor. O arabadaki de o değildi, orada Şahin'in bir adamı Arslan'a yardım ediyor, size haber göndermesine yardım ediyor, arabadaki o adamdı." Nihat silahını biraz geri çekti "Nerede saklıyorlar!?" Yasin başını iki yana salladı "Vallahi de billahi de bilmiyorum. Bildiğim ne varsa anlattım." Şahin Körağa, kimdi bu şerefsiz? Nihat silahını çekti "Buraya geldiğimi kimse bilmeyecek, tamam mı lan?!" Yasin başını salladı "Tamam, tamam." Nihat kolumdan tutup beni evden çıkardı, arabaya binerken öfke doluydu "Şahin şerefsizi dönmüş demek!" Merakla sordum "Kim bu Şahin?" Nihat bana döndü "Çok eskinden aramızda bir kavga çıkmıştı, kendisi Sait Körağa'nın oğludur, baya kinlendirler bize sonra Edip ağa da onları bu topraklardan sürdü ama baksana geri dönmüşler." Kaşlarımı çattım "Şimdi napacağız?" Nihat arabayı çalıştırdı "Tüm Şanoğlu aşiretinin üyelerini, adamlarını toplayıp Körağa ailesine bir baskın düzenleyeceğiz."
Okuyan herkese teşekkürlerimi sunuyorum sizleri çooookkkk seviyoorummm oy verip destek olmayı da unutttmaaaayınnnn💐
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 92.71k Okunma |
4.25k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |