
Nihat basbas bağırıyordu, Arslan'ın yaşadığını anlatıyordu, Edip ağa duyduklarıyla şoka uğramıştı, aşirettin tüm üyeleri şaşkınlıkla bizi izliyordu. Nihat tüm planı anlattıktan sonra aşiretin Körağa ailesine baskın düzenlemeyi kabul etmesini bekliyordu, aşiret kendi arasında istişare yaptıktan sonra baskın yapmayı kabul etti. Nihat eliyle beni işaret etti, suratıma bakmıyordu "Yeminim olsun, sözüm olsun Arslan sağ bir şekilde geri dönerse bu kadın benden boştur. Eğer Arslan sağ bir şekilde geri dönerse Ayla benden boştur! Benim karım değildir," Nihat’ın söyledikleri, sanki bir rüya gibiydi. İlk başta, ağzımdan bir kelime çıkmadı. Zihnimde çakan bir yıldırım gibi, “Benim inancım Arslan'ın yaşadığı yönündedir. Ayla benim hiçbir zaman gerçekten karım olamamıştır yani Arslan döndüğünde gereksiz saçma dedikodular çıkmayacak!” sözleri yankılandı. Edip ağa duyduklarından memnun olacak ki başını salladı "Herkes şahit Arslan döndüğünde bu evlilik bitecek!" Allah'ım sana şükürler olsun! Baran Nihat'a döndü, bakışları öfkeyle doluydu, öfkeyle bağıracakken sustu "Kime kızayım ki ben? Senin de rızan yoktu. Ha ama şu var bunu töre töre diye kim başımızın etini yemiş aşireti töreye uymayan kişi ağamız olmamalı, olamaz diye dolduruşa getirmişse cezasını çekecek." O sıra Sercan'ın korku dolu bakışlarını gördüm, Memet amca belinden silahını çıkarıp Sercan'a doğrulttu "O zaman bu silah onu kafasında patlayacak. Bir Şanoğlu kurşunuyla mezara girecek!" Sercan kekeleyerek konuştu "Ya bunlar bir oyunsa ya Arslan sağ değilse? Bu bizim töremizdi bende size töremizi uygulamanız gerektiğini söyledim çünkü siz bizim aşiretimizin ağasısınız ve törelere uymak zorundasınız." Memet amca silahını indirmedi "Oğlum Arslan sağ döndüğü an töre altında yapılan bu saçmalık son bulacaktır."
Herkes derin bir sessizliğe bürünmüştü. Sadece rüzgarın çıkardığı hışırtı duyuluyordu. Sercan, korkudan titrerken, Memet amca silahını yavaşça indirdi, ama bakışları hala tehditkârdı. Aşiret üyeleri birbirlerine bakıyor, durumun ciddiyetini hissediyordu. Nihat ise taş kesilmişti, gözleri kararmış, sert bakıyordu.
Baran, Nihat’a doğru adım attı. "Bu akşam yapalım baskını." dedi sert bir şekilde. "Tamam hazırlıklara başlayın bu akşam gidelim ve Arslan'ı alalım."
Dakikalar geçerken herkes hızlıca dağıldı ve hazırlıklara başladı, kendimi şuan bir film sahnesinin içerisinde gibi hissediyordum. Edip ağa avluda Nihat'a döndü "Sana hiç bir şey demeyeceğim ama Arslan geri döndüğünde anneni, babanı, bacını alıp bu şehirden defolup gideceksiniz. Baban ve annenin nikah sonrası bize dediklerini unutmadım." Nihat tek kelime etmeyip başını salladı.
"Yenge bugün son, aylardır süren acımız bugün diniyor, bitiyor." Gülümseyerek başımı salladım "Öyle valla Baran, Allah'a şükürler olsun bize bugünleri de gösterdi." Hatice anne kucağında Umut'la yanımıza geldi, Umut büyümüştü ve aynı Arslan'ın kopyasıydı ama sadece o esmer değil de, Meyra gibi beyaz tenliydi. Meyra o gün konaktan çıkıp gittiğinden beri yalnızca iki kere Umut'u görmüştü daha sonra gönderdiği bir mesajla onu artık görmek istemediğini ve kendine yeni bir sayfa açtığını söyleyerek bizim ve Umut'un hayattından temelli çıkmıştı, öyle bir çıkmıştı ki hayatımızdan Arslan'a olanları bile duymamıştı "Bugün babası geliyormuş bu yakışıklının, bugün hasret,özlem bitiyormuş." Gülümseyerek oğlumu kucağıma aldım "Bugün baba geliyor annecim, bugün bizim yasımız bittiyor,gözyaşlarımız diniyor." Sanki Umut beni anlıyormuş gibi gülüyordu, Hatice anne, Baran'ın ellerini güç vermek ister gibi tuttu "Orayı onların başlarına yıkın, abini almadan dönmek haramdır sana." Baran gülümsedi "Söz anne bu konağa abimle geleceğim." Hatice anne memnuniyetle gülümsedi "Sözünü aldım oğlum, tut sözünü."
"Tutacağım anne sözümü, sana abimi getireceğim."
Yazar Bakış Açısı
Akrep ve yelkovan akşam saatlerini gösterdiğinde Şanoğlu aşireti oğullarını almak için yola düştüler. Şehrin sonundaki Körağa konağını yıkmaya,inletmeye gidiyorlardı. Hepsinin gözünde, nefret, öfke ve kin vardı, Körağa konağının önüne gelince hepsi teker teker indi arabalardan,Nihat Ayla'ya edeceği vedayı bile bile çaldı kapıyı, kapıyı açan adam büyük bir panikle kapıyı tekrar kapatmaya çalışırken Nihat Kapıyı iterek içeri girdi, onun peşinden aşiretin yarısıda içeri girdi, diğer yarısı da dışarıda herhangi bir tehlikeye karşı bekliyordu "Şahin! Şahin!" Her kelime, bir tehdit gibi havada asılı kalıyordu. Aşiret üyeleri arasındaki tansiyon arttı, her biri bir adım daha atmaya hazır gibiydi. Bu gece, hem geçmişin hem de geleceğin yıkılacağı bir gece olacaktı.
Birden kapıdan yankılandığı duyulan bir çatırtı, herkesin dikkatini çekti. Bir gölge, karanlığın içinden belirginleşti ve Şahin dışarı çıktı "Ha Nihat hayırdır, bu kadar adam toplayıp kapıya gelmişsiniz?" Nihat yerine Baran cevap verdi "Sen çok iyi biliyorsun Şahin! Abim nerede?!" Dedi, tüm öfkesiyle. Şahin anlamamazlıktan gelerek kaşlarını çattı "Valla mezarda. Ha mezarlığın yerini unuttuysanız tarif edeyim." Körağa ailesinin diğer üyeleri de avluya çıktı "Kes lan makarayı nerede Arslan?!" Şahin alaylı tavrıyla gülümsedi, içinde korku yoktu "Benim elimde."
"Nerede saklıyorsun onu?" Şahin cevap vermedi, niye elindeki tek intikam seçeneğini öylece Şanoğlu ailesine verseydi ki, onların canını daha fazla yakmak varken "Şahin bak çok şey kaybedersin Arslan'ı vermezsen!" Şahin Nihat'ı ciddiye almadı "Ne kaybederim Nihat?" Nihat zaten Şahin'in Arslan'ı öylece vermeyeceğini biliyordu, Baran'la o çoktan yedek bir plan yapmıştı "Bak şimdi sen gelmişsin ama babanı taaa oralarda uzak memleketlerde bırakmışsın, yakışmadı senin gibi bir evlada." Şahin kaşlarını çattı "Ne diyorsun sen?" Baran gülümseyerek elindeki telefonu Nihat'a verdi, Nihat'ta tekefonu Şahin'e çevirdi "Ha siktir!" Babasının kafasına dayanmış bir silahı görünce şaşkınlıkla açıldı gözleri, babası yalvarıyordu "Ver Arslan'ı, bunların şakası yok öldürecekler beni." Bir süre sesiz kalıp izledi Şahin sonra emir verdi adamlarına "Getirin Arslan'ı," Şanoğlu ailesine bir güneş doğdu o sıra hepsinin kalbi heyecanla çarpıyordu "Verdiğin ilaçlar iyice güçten düşürdü onu, artık ne işinize yarar bilmiyorum!" Bir süre sonra konağın kapısı ardına kadar açıldı ve Şahin'in adamları Arslan'la birlikte içeri girdiler Arslan gerçekten o kadar hasta, güçsüz ve bitkin gözüküyordu, adamlar Arslan'ı yere atılar, Arslan dizlerinin üstünde yere düştü, herkes ona koştu, Baran hep güçlü gördüğü abisini morgda bile bu kadar kötü hâlde görmemişti, kalbimden binbir parça koptu o an "Abi!" Hızlıca abisine koştu, yaşıyordu abisi gerçekten de yaşıyordu, Baran sevinçten ne yapacağını bilmiyordu ama abisinin bu denli kötü durumda olması onu korkutuyordu da "Baran." Dedi, kısık,hasta ve güçsüz sesiyle. O eski gür, güçlü sesinden, esip gürleyen Arslan'dan eser yoktu "Söyle abi." Arslan kendini toplamaya çalışarak konuştu "Ayla ve Umut onlar iyiler dimi?" Baran başını salladı "İyiler abi, iyiler. Senin gönderdiğin tüm mesajları anladı yengem." Halsizce gülümsedi. Şahin bağırdı "Babamı bırakın!" Nihat tiksintiyle Şahin'e döndü "Bıraktık lan!" Arslan'ı alıp hastaneye giderken herkes mutlu ve sevinçliydi "Baran Şahin ne olacak, yaptığı yanına mı kalacak?" Baran gülümsedi "Yok abim, biz halledeceğiz onu. Sen düşünme bunu." Hastane önünde inince Arslan direk müdahale için acile alındı daha sonra da hasta odasına kontrol altında tutulmak için alındı. Nihat yol boyunca hiç konuşmamış Edip ağanın gelmesini bekliyordu, Edip ağa tüm ailesini toplayıp hastaneye gelince direk Nihat'a döndü "Verdiğin sözü tut, hazır herkes buradayken." Ayla o kadar mutluydu ki, yerinde duramıyordu. Nihat başını salladı "Tabi sözümü tutacağım ve dediğiniz gibi ailemi alıp bu şehirden de gideceğim ama bir sorum var bizim şirkette ki hisse hakkımızı verecek misiniz?" Edip Ağa, Nihat’a derin bir bakış attı. Odada herkesin nefesleri tutulmuştu, sessizliğin içinde bir gerilim dalgası dolaşıyordu. Nihat’ın sorusu, masaya konulan bir tehdit gibi algılanmıştı. Edip Ağa, öfkesini belli etmemeye çalışarak yavaşça konuştu:
"Sen sözünü tut yeter, hissenizi alacaksınız, ama bir daha bu topraklara ayak bastığınızı duymayacağım."
Nihat, sakin bir ifadeyle başını salladı. "Anlaştık, dava Arslan hastaneden çıkmadan açılacak ve sonuçlanacak," dedi ve Ayla'ya döndü "Ama ilk dini olarak boşayayım, öyle yapmam gerekiyor sanırım." Herkes sessizce bekliyordu, ama kimse Nihat’ın içinde yaşadığı çatışmayı anlayamıyordu. Ayla, birkaç adım ötede duruyor, yüzünde biraz daha rahat bir ifade vardı. İçindeki gerginlik, artık yerini hafif bir huzura bırakmıştı.
Edip Ağa, sert ama sakin bir sesle konuştu:
"Nihat, hadi."
Nihat bir adım öne çıktı. Derin bir nefes aldı. O an, kalbinin ne kadar ağır olduğunu hissedebiliyordu ama bunu kimseye belli etmemeye kararlıydı. Yavaşça gözlerini Ayla’ya çevirdi. O an, bütün dünya bir anda sustu gibi hissediyordu. Ayla, biraz huzur bulmuş bir şekilde ona bakıyordu, ama gözlerinde bir yumuşaklık vardı. İçinden geçenleri anlamak zordu ama bir şekilde bunu hissetmişti.
Nihat, derin bir iç çekerek konuştu:
"Ayla, seni boşuyorum."
Bu sözler, koridorda bir an daha uzun süre yankılandı. Ayla, sözlerin ağırlığını hissetti ama buna rağmen hafifçe bir gülümseme belirdi yüzünde. İçindeki tüm korku ve gerilim bir şekilde çözülmüştü. Nihat’ın üzgün olduğunu fark etmişti, ama ona da en son verebileceği cevap buydu. Sadece başını eğdi ve derin bir nefes aldı.
Nihat, bir adım daha atarak tekrar söyledi:
"Ayla, seni boşuyorum."
Ayla, gözlerindeki sakinlikle başını kaldırdı. Kendisini artık özgür hissediyordu ama Nihat’ın bu kararını duymak, yine de yüreğini sıktı. Kendisinin ne kadar hafiflediğini ve Nihat’ın ne kadar zorlandığını görebiliyordu. Bu ikilik, bir an daha sürecekti.
Nihat üçüncü kez, biraz daha kararlı ama içinde fırtınalar koparak seslendi:
"Ayla, seni boşuyorum."
Edip Ağa adımlarını ağır ağır attı, ciddi bir şekilde konuştu:
"Şahit olun, bu evlilik burada sona ermiştir. Ayla iddet süresince bu evde kalacak, kimse bu konuda bir söz söylemeyecek."
Nihat, başını sallayarak, gözlerindeki acıyı saklamaya çalışarak geri dönüp, hastaneden çıkmaya başladı. İçinde bir yerlerde, hala Ayla’yı sevdiğini hissediyor, ama bu kararı almak zorundaydı. Her adımında, içindeki kaybolan bir şeyin boşluğunu hissediyordu.
Şükür beeee!
Oy verip destek olmayı unutmayınn, sizleri çooookkkk seeeviiiyoorummm🤍✨
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 92.7k Okunma |
4.25k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |